Frp World Ana Menü
  • Frp World
    » Anasayfa
    » Forum
    » Anketler
    » Akademi
    » Kitap Tanıtımları
    » Haber Arşivi
    » Haber Gönderin
    » Makale Gönderin

  • Üyelere Özel

  • Kişisel
    » Hesabınız
    » Özel Mesajlar
    » Üye Listesi
    » Üye Arama
    » Siteden Çıkış

  • Site Bilgileri
    » Top10
    » Site Hakkında Yorumlarınız
    » İstatistikler
    » Destekleyen Siteler

  • Kullanıcı Menüsü
    Hoşgeldin, Diyar Gezgini
    Üye Adı
    Şifre
    (Kayıt Ol)
    Üyelik:
    Son Üye: PilarCharl
    Bugün: 24
    Dün: 23
    Toplam: 90353

    Şu An Bağlı:
    Ziyaretçi: 1226
    Üye: 1
    Toplam: 1227

    Şu An Bağlı:
    01 : yxeqivyb

    FrpWorld.Com :: View topic - On Kasaba Muharebesi (RP Ekranı)
    Forum FAQ  |  Search  |  Memberlist  |  Usergroups   |  Register   |  Profile  |  Private Messages  |  Log in

     On Kasaba Muharebesi (RP Ekranı) View next topic
    View previous topic
    Post new topicThis topic is locked: you cannot edit posts or make replies.
    Author Message
    Lord Necros
    BaÅ?büyücü





    Joined: Apr 29, 2005
    Posts: 1916
    Location: Necropolis

    PostPosted: Mon Aug 21, 2006 9:38 pm Reply with quoteBack to top

    “Lanet olsun! Neden neden neden neden neden neden?! Neden her şey böyle ters gittiiiii?!?!?!?!”

    “şimdi yakınmanın ve dövünmenin hiç sırası değil Troller.”

    Cydanor, tepesindeki Troller ile birlikte oldukça yüksekten batıya doğru uçuyordu. Burası öyle bir yerdi ki hiçbir ses yoktu. Fazla yüksek daima böyle olurdu.

    “Ama neden?! O griffonları haklayamaz mıydın? Neden kaçıyoruz?” Troller itirazında ısrarcıydı açıkçası.

    “Onlar benim için birer hiçti, ama o patlamayı gördün. Sebebini bilmiyorum, ama kesinlikle bulmaya da niyetli değilim. Çyle bir patlamaya kurban gitmeye niyetim yok. şimdi sıkı tutun, peşimizdeler.”

    Ejderliç, Troller’ın bir söz söylemesine fırsat bile vermeden aniden soldan dalışa geçti. Troller çığlık çığlığa önündeki omura tutundu ve arkasına baktı. Yirmi kadar griffon peşlerindeydi.

    Cydanor’un alçalışıyla birlikte griffonlar da aynı şekilde alçaldılar. Ejderliç arkasına bile bakmadan hızla ilerlemeye devam ediyordu. Troller, büyücülerden bazılarının büyü hazırlıklarına giriştiklerini fark etti.

    Sonra birden Cydanor yavaşlamaya başladı. Troller, faltaşı gibi açılmış gözlerle bir ejderliçe bir de griffonlara baktı. Ejderliç yavaşladığına göre artık büyü yapabilirdi. Bir elini Cydanor’un omurundan çeken Troller, griffonlardan birini gözüne kestirip bir şeyler mırıldandı ve elinden iki ateş dalgası fırlayarak en yakınındaki griffona çarptı. Griffonun tüyleri alev alırken, tam griffonun tepesinde aniden bir örs belirdi ve binicisinin üzerine düştü. Parçalanan kafatasından saçılan kanlı beyin parçalarını Troller o mesafeden bile görebilmişti.

    Griffon çırpınarak ateşi söndürmeye çalışırken hızla alçalmaya başladı ve safdışı kaldı. Diğer griffonlar cidden yaklaşmışlardı artık. Neredeyse ejderliçin kuyruğunu tutabileceklerdi ki Cydanor aniden kanatlarını çırptı ve yükselip durdu. Griffonlar o hızla kendilerini toparlayamadılar ve Cydanor’un altından geçtiler. Ejderliç o anda sondaki iki griffonun üzerine tüm ağırlığıyla kendini bıraktı. Ağırlığı, binicileri ezerken pençeleriyle ve dişleriyle griffonları parçaladı.

    Diğer griffonlar daha yeni yeni toparlanırlarken ejderliç ağzını araladı ve bir şimşek dalgası, pek çok griffonu boydan boya ele geçirdi. Griffonlar ve binicileri kömürleşerek yere düşerken Cydanor tekrar yükseldi ve griffonların üzerinden geçerek batıya uçmaya devam etti.

    Sadece birkaç saniye sonra Troller geriye baktığında, artık hiçbir griffonun onları izlemediğini fark etti.

    “Eee, şimdi nereye?” diye sordu o tiz sesiyle.

    “Batıya. Büyü ağında büyük bir sorun var ve neler olduğunu öğrenip düzeltmem lazım. Büyücülük Kulesi’ne gideceğiz. Sonrası ise... Eh, oradan öğreneceklerimize bağlı.”

    Troller yanıt vermedi. İkisi sessizlik içinde doğmuş olan güneşi arkalarına alarak, batıya doğru süzüldüler.

    _________________
    All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.

    Power demands sacrifice.
    Back to top View user's profileSend private message
    Lord Necros
    BaÅ?büyücü





    Joined: Apr 29, 2005
    Posts: 1916
    Location: Necropolis

    PostPosted: Mon Aug 21, 2006 9:40 pm Reply with quoteBack to top

    Yavaşlayan griffonu geride bırakan diğer biniciler, hızlı bir şekilde Gümüşyüz’ün etrafını sarmaya çalışırlarken, daha minik olan Gümüşyüz onların arasından sıyrılıp büyücülere saldırmaya çalışıyordu. Tam önünde ona saldırmakta olan griffonun üzerine sıçrayıp onu geçerken binicisi mızrağını Gümüşyüz’e savurduysa da gulyabani yarı melek kılıcıyla saldırıyı bertaraf etti ve arkadaki griffonun üzerinde oturan savaş büyücüsüne doğru yol aldı.

    Griffona ulaştığında griffonun aniden gagasıyla Gümüşyüz’ü sertçe kavrayıp aşağı çekmesi güzünden düşmüş şampiyon büyücüye saldırısını tamamlayamadı. Binicinin mızrağı Gümüşyüz’ün zırhını aşamazken griffonun gagasını sert bir şekilde sıkmasıyla Gümüşyüz’ün bel kısmı ezildi. Acı hissetmediği için şanslıydı. Yoksa hiçbir hamle yapamazdı. (Gümüşyüz--> 4 damage)

    Savaş büyücüler bu sırada büyülerini tamamlamışlardı. Gümüşyüz aniden birkaç ayrı büyülü okun bedenine çarptığını hissetti. (Gümüşyüzà 29 damage)

    Griffon onu henüz bırakmazken, diğer griffonların da yanına geldiğini fark etti Gümüşyüz. Kılıcıyla binicilerinin mızraklarını engellerken, tekmeler savurarak griffonların gagalarından da kurtulmaya çalışıyordu.

    Ama aniden griffonun bir tanesi, göğsüne gagasını daldırdı. (Gümüşyüz--> 2 damage) Gümüşyüz’ün göğüs kafesi paramparça olurken bedeninin sinirleri de koptu ve bacakları kıpırdamaz hale geldi. Kılıcı, hafifleşen elinden aşağı düştü.

    Çlüyordu. Bu sefer kuşkusu yoktu. Bu kez onu kaldıracak bir Troller yoktu. Bu kez ona sahip çıkacak bir Oren yoktu.

    Oren... Ona hiç layık olamamıştı değil mi? Çnce onun adına hüküm vermişti, sonra da bunu hayata geçiremeden kaçmaya çalışmıştı. Başarısız olmuştu ve ölmüştü. Belki de kaçmaya çalışmasının cezasıydı bu, Oren tarafından verilen.

    Peki ya sonra? Troller onu kaldırdığında ve ona ilk-ve son-yemeği olan küçük çocuğu verdiğinde ne yapmıştı? Çocuğu parçalayarak yedikten sonra ne yapmıştı? Oren’i suçlamıştı. Onu korumadığı için Oren’i suçlamıştı. İyi ama korunmak için ne yapmıştı ki şimdiye kadar zaten?

    Hatalı mıydı? Belki de. Ama her halükârda, dönüştüğü şey yüzünden yeri cehennem olacaktı; kanının dayandığı, doğduğu, büyüdüğü cennet değil. Bir daha oraları asla göremeyecekti. Görmeyi denese bile, diğer melekler onu bir düşman olarak algılayacaklar ve onu anında öldüreceklerdi.

    Bir yarı melek için, bundan büyük işkence olabilir miydi? Anavatanından ebediyen sürgün olmak, ırkdaşlarının ona sırtlarını çevirmesi ve cehennemde ebediyen sadist bir efendiye hizmet etmek.

    Bir diğer griffon, arkadan gelip Gümüşyüz’ün kafasını gagasının arasına alıp ezerek parçalarken, düşmüş gulyabani yarı melek tarif edilemez bir acı, keder ve ızdırap yüklü bir çığlık attı. Griffon’un yaptığından acı çektiği için değil, makus talihinin ona vaat ettiği ebedi işkence ve ızdırap dolu, sonsuz bir yaşam için.

    Gümüşyüz’ün kafası parçalanırken, bedeninde tuhaf, mor, lacivert, siyah gibi koyu renklerde oynaşan ışıklar belirmeye başladı. Hepsi parçalanmış göğsünde birleşiyor ve tüm bedene yayılıyorlardı. Griffonlar aniden huzursuzlaştılar ve biniciler korkuyla birbirlerine baktılar. Sadece savaş büyücüleri az çok ne olduğunu anlayabilmişti.

    Ama kimse bir şey yapamadan, Gümüşyüz’ün bedeni bir negatif enerji patlamasıyla infilak etti.

    Griffonlar ve insanlar aynı anda acı içinde haykırsalar da geriye doğru uçmayı ve sağ kalmayı başardılar.

    Tek bir ölen olmuştu: Makus talihiyle Gümüşyüz.

    _________________
    All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.

    Power demands sacrifice.
    Back to top View user's profileSend private message
    Lord Necros
    BaÅ?büyücü





    Joined: Apr 29, 2005
    Posts: 1916
    Location: Necropolis

    PostPosted: Mon Aug 21, 2006 10:01 pm Reply with quoteBack to top

    Daha Peter, Gümüşyüz’e teslim olma çağrısının teklif edilmesini söylerken, yukarıdan gelen bir patlamayla üçünün de bakışları oraya yöneldi. Yukarıda çarpışan son yaşayan ölü, tuhaf bir enerji patlamasıyla birlikte yok olmuştu.

    “Eh, artık çok geç.” diye mırıldandı Cervantes. Albertuna’ya binen Zehiran ve atının üzerinde Cervantes ve Peter, nehir kıyısında toplanan birleşik orduya doğru ilerlerken Peter’ın teklifini duyan Cervantes bir an durdu ve arkasında kalan yıkıntıya baktı. “Artık onlardan sağ kalan olduğunu hiç sanmıyorum.” diye fısıldadı ve ekledi. “Ama yine de araştırmaları için bir ekip göndereceğim.”

    Ve böylece, orduya doğru ilerlemeye devam ettiler. Ordunun yanına vardıklarında Cervantes Peter’ı yere bırakmış ve Wholkom kumandanıyla görüşmeye gitmişti.

    Sadece birkaç saat sonra, Cervantes’in görevlendirdiği ekipler kara bir haberle geri döndüler. Tünele kadar kazmayı başarmışlardı, lâkin mağaraların kendisi de tamamen çökmüştü. En azından koboldlarla birlikte mağaranın içine doğru yaptıkları kazıların sonucunda yıllardır orada yaşayan koboldlar bu kanaate ulaşmışlardı.

    Ejderliçi kovalayan griffonlar çoktan başarısızlık haberleriyle dönmüşlerdi. Ejderliç onlardan pek çoğunu katlederek kaçmayı başarmıştı. Ama kimse bu yüzden griffon binicilerine kızamıyordu. Çyle bir yaratığı yenme şansları zaten çok düşüktü.

    Çğleden sonra, griffon binicileri, On Kasaba muhafızlarını, koboldları ve Wholkom lejyonerlerini teker teker karşı kıyıya geçirmişlerdi. Wholkom kumandanı daha iyi bir yer bulana kadar On Kasaba mültecilerinin-ya da artık muhafızları demek daha doğru olurdu, zira ne kadın ne de çocuk kalmamıştı-karargâhta kalmalarına izin vermişti. Gerçi Cervantes bu ‘daha iyi yer bulana kadar’ın oldukça kısa bir zaman olduğunu biliyordu. Bu yüzden elini çabuk tutmalıydı. Zehiran haklıydı. Bu insanlar onun sorumluluğundaydı.

    Belki elini çabuk tutsaydı ve On Kasaba’yı daha önce, Horcoel önerdiği zaman tahliye etseydi bunlar olmayacaktı. Belki onlarca insan ölmeyecekti ve o kaleden çok daha güvenli bir yere, gerçek ve güçlü bir ordunun koruduğu bir yere gidebileceklerdi.

    İşte o an, Cervantes’in bir daha asla gururuna yenik düşmeyeceğine yemin ettiği andı. Çstelik...artık Oren de yoktu.

    Belki de Cervantes’teki büyük değişimin sebebi buydu.

    Ama o geri dönecekti. Tüm yaratı şahidi olsun ki, babası geri dönecekti.

    Bu sayede topluluk, karargâha doğru yola çıktığında kimsede bir zafer havası yoktu. Bu, kazananın olmadığı bir savaştı. Amaçsızca, sadece zevk için öldürmek uğruna yapılan, sadist ve deli bir tanrının egosunu tatmin etmek için gerçekleşmiş bir savaştı.

    Bu savaşta kazanan yoktu. İki taraf da kaybetmişti.

    Peter gün boyu Maximillian’ı aramıştı, lâkin onu hiçbir yerde bulamamıştı. Gerçi bu güruhun hepsini aramasının imkânı yoktu. Ama eğer Maximillian sağ olsaydı onu bulmaz mıydı? Bu, yol boyunca Peter’ın aklını kurcalayan düzinelerce sorudan sadece biriydi. Ama en azından, savaş bitmişti, öyle değil mi?

    _________________
    All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.

    Power demands sacrifice.
    Back to top View user's profileSend private message
    Lord Necros
    BaÅ?büyücü





    Joined: Apr 29, 2005
    Posts: 1916
    Location: Necropolis

    PostPosted: Mon Aug 21, 2006 10:05 pm Reply with quoteBack to top

    Nehrin karşı kıyısındaki ordu harekete geçerken, Dekotta saklandığı kayaların arkasından sessizce onları izledi. Arama ekiplerinin farkındaydı. Saatlerdir bir yandan onlardan kaçıyor, bir yandan da vadiden arta kalanlarda ayak işlerini yapabilecek birkaç kişi arıyordu. Ama ne talihsizlikti ki böyle kimseyi bulamamıştı. On Kasaba’dan kimsenin bunu yapacağını sanmıyordu. Ve şansına bak ki sağ kalan tek bir ork bile yoktu.

    Ordu uzaklaşırken, vadide tek başına kalan Dekotta’nın başka sorunları da vardı. İnin cinin top oynadığı bu lanet vadiden nasıl çıkacaktı? Ordu, griffonlar yardımıyla karşıya geçmişti. Ama o ne yapacaktı şimdi?

    “Sakin ol çocuğum.” dedi ruh, saatlerdir ilk defa konuşarak. “Bulunduğun patikadan devam et. Patlamanın sonunda pek çok yeri bozulmuş olabilir, ama bu patika seni dağın arkasında bir yere çıkaracak. Oradan aşağı indiğinde nehir sularının durağanlaştığı ve nehrin sığlaştığı bir yer bulacaksın. Oradan karşıya geçebilirsin. Ama bunun dışında, kalanı tamamen senin coğrafya bilgin. Sana yardımcı olamam. Bizi oraya sen götürmelisin. Ve orada, kesinlikle hazır olmalısın. Karşımıza neyin çıkacağını ve aynayı neyin koruduğunu bilemeyiz.”

    Dekotta cevap vermedi ve patikayı izledi. Normalde kolaylıkla buraları aşabilecekken, patlamanın ardından gerçekleşen bozulmalar yüzünden burayı aşması neredeyse bir saatini almıştı.

    Patika onu doğruca dağın arkasında, yere indiriyordu. Gerçekten de burada nehir bir kıvrım çiziyor ve bu kıvrım sırasında sular biraz yavaşlıyordu. Dekotta bu yere gittiğinde buranın bir insanın geçebileceği kadar sığ olduğunu fark etti.

    Nehri aştığında ise ruhun da dediği gibi, tek başınaydı. Tam yerlerini bilmese de, Makval’ın ve Cthul Murgos’un yerlerini kısmen biliyordu. Tapınakta incelediği haritalar işine yaramıştı. Ve bir kez oraya yaklaştığı zaman ise, mutlaka bir şekilde oraya gitmenin yolunu bulurdu.

    Ama şimdilik batıya gitmeliydi.

    Daima, batıya...

    RP dışı:
    Dekotta--> +1 level, +2 intelligence, +2 wisdom, +2 charisma
    Peter--> +2 level
    Oyuncular Kırık Aynadan Yansımalar'a geçirilmiştir.

    _________________
    All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.

    Power demands sacrifice.
    Back to top View user's profileSend private message
    Display posts from previous:      
    Post new topicThis topic is locked: you cannot edit posts or make replies.


     Jump to:   



    View next topic
    View previous topic
    You cannot post new topics in this forum
    You cannot reply to topics in this forum
    You cannot edit your posts in this forum
    You cannot delete your posts in this forum
    You cannot vote in polls in this forum


    Powered by phpBB © 2001 phpBB Group

    :: HalloweenV2 phpBB Theme Exclusive ::
     
    FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.

    FRPWorld, yeni bir frp dünyası


    Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır.
    Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.


    Sayfa Üretimi: 0.55 Saniye