Görkemli, tertemiz bir hava Ormanın Çtesindeki geniş Transilvanya toprakları üzerinde esti. Sanki amacı kuytuda ve saklıda ne varsa toplayıp götürmekti. Apak göğü o haliyle tutmaya çalışmaktı sanki...
Batmakta olan güneş dağları ve ormanları turuncuya boyarken gökten toplu halde bir taraftan diğer tarafa ayrılmakta olan kuşlar görülebiliyordu.
Bu topraklarda yaşayanlar ormanlardan gelen gaipten peydah seslere aldırmamaya çalışarak kasabalarına dönüyorlar ve evlerine çekiliyolar.
Dört bir yandan gelen kilise çanları insanları sığınmaya çağırırken yaz sıcağı bizzat toprak tarafından soğurulurken Transilvanya üzerinde bir gece daha başlıyordu.
Evet... Hava kararmaya yüz tutarken artık esen hava bile terörün kokusunu üzerinde taşımaya başlamıştı.
İnsanlar evlerine çekilmiş, bilinmeyen gizemlere karşı korkularını gizleyebilmek adına kutsallığına inandıkları ne varsa ona tapınıyorlardı.
Uğursuz çığlıklar bir kez daha bu ıssız topraklar üzerinde yükselmeye başladı. Ve bilinmeyen korkular gecenin kara çarşaflarına bürünerek maiyetlerini hissetirmeye başladılar...
Ceoris... Transilvanya'nın belki de en ıssız kasabalarının bulunduğu o ıssız bölge. Karpatların en uzak noktalarından biri ve son bir asırdır en koyu savaşların merkezi haline gelmiş topraklar.
Burada gece siyahtanda daha karadır. İblisler ve büyücüler bu sisli topraklarda birbirleriyle savaşırken etraflarında kimin olduğunu umursamazlar. Karanlığın korkunç hizmetkarlarının etrafa dehşet saçtığı Ceoris onlar için ıssız ve mükemmel bir savaş meydanıdır.
Eğer dünya üzerinde üzerinde olmamasını istediğiniz bir toprak varsa, işte orası Ceoris'tir...
Zhatkar şatosu... Onlarca yıl önce acımasız bir Barona ait olduğu söyleniyor. Fakat saldırıya uğramış ve darmadağın edilmiş. şimdilerde sadece yıkıntıları kayalık bir tepenin üzerinde, ormanlık bir alanın içinde zorlukla ayakta durabiliyor.
Ve bu gece bu şatonun davetlileri var. Transilvanya üzerindeki en uğursuz şato lanetlileri bekliyor...
Gök iyiden iyiye kararırken, ayışığı Karpatların üzerinden ormanlara, vadilere akıyor, şatonun koyu kemik rengi taşları bir kez daha korkunç siluetini ortaya çıkarıyordu.
Ve lanetliler birer birer bu şatoya yaklaşmaktaydılar...
_________________ Bu kullanıcı siteden ayrılan fakat forum düzeni açısından mesajlarının durması gereken kullanıcılar için ayrılmıÅ?tır. Kullanıcı kesinlikle yoktur. Sorumluluk ve yükümlülükleri site yönetimindedir
Elbetteki bir ilk olacaktı görev yolunda uğursuz toprakta bu o olmak istemiyordu ama yinede yoluna devam ediyordu bu ısısız soğuk karanlık sokaklarda talihsiz tek lanetli çingene .
Ama biliyordu söylenmişti ona tek değildi lanetinde gittiği yerde. Ama korkuyordu kudretlilerden zekası onu bir yere kadar koruyabilirdi böylesi güçler sahiplerine karşı, sadece bunu bilmekde yetiyordu onu tehlikelere karsı uyarmaya biliyordu tüm lanetlilerin arka kapıdan girme adetini o bu sebple gafil avlanamak için kayalığa gelince gizlenmek için ve izlemek için en iyi yeri seçti arka kapıdan girenleri değerlendirmekiçin. Çnce bilmeliydi kimle raksedeceğini civelekliğimi işe yarayacaktı kadınlığımı yoksa bileğiyle zekasımı işte kararını verecekti güzel çingene
Güzellerin güzeli o
Natalia Podkovanın nesili ve biricik eseri
Sylvia Podkovamız
gergin besbelli
ama o sadece becerikliğin zekanın ve kıvraklığın lideri
kıvraklığıysa belde ve dilde besbelli
ve mırıldaıyordu zavallı aşıklarından birinin ezgisini ama dudaklarını kıpırdatmadan zihninde sadece veremiyordu ele kendini hiç bir kıpırtı ses ve hareketle zaten nefessizliği ölümsüzlüğünün eseri.
_________________ Kalbinin esiri bir bilge
gözlerinin esiri bir kalp
iradenin esiri bir beden
arzularını hapsetmiÅ? iki göz,
ve sevgiden bir haber sözler prensi sana selam...
Sylvia ormanın içinden geçerek şatonun yakınlarına varır. şato, iki yanından yükselen kuleler ve yıkık ön kısmıyla adeta Sylvia'ya karşı çarpık bir sırıtış ifadesi takınmıştır.
Sylvia etrafa baktığında uğursuz sessizliğin gitgide hakimiyetini arttırdığını görür. Bu sessizlik birazdan öyle bir boyuta varacaktı ki çimlerin üzerinde gelen gideni gözetleyen çingene en ufak hareketinin çıkarttığı sesi bile sessizliğin hükmünü dağıtmaya yönelik bir hareket olarak görür ve zaman akmaya devam ettikçe sessizliğin hükmüne boyun eğercesine pulu ve karanlık sessizliğin bir parçası olur.
Sylvian'nın hemen ayağının altında; ezilmiş, dikenli, koyu yeşil renkte boynu olan kızıl bir gül durmaktadır...
--------------------
şatonun girişindeki kapı yıkılmıştır, yıkık kapının bazı parçaları hala irikesim kayaların üzerindedir.
Girişteki kararmış ve yosunlanmış kayalar gelenleri selamlamaktadır.
_________________ Bu kullanıcı siteden ayrılan fakat forum düzeni açısından mesajlarının durması gereken kullanıcılar için ayrılmıÅ?tır. Kullanıcı kesinlikle yoktur. Sorumluluk ve yükümlülükleri site yönetimindedir
zhatkar şatosunun ay ışığındaki silueti arabanın camından içeri sızıyordu.
araba şatonun yıkık kapısının önünde yavaşca durdu. kendinden emin ağır adımlarla arabadan indi ve şatonun yakınına yaklaştı. Etrafına dikkatlice bakındı. Daha sonra bir siluet dikkatini çekti.
siluete doğru güvenli adımlarla ilerledi. siluet bir kadındı. bayanın elini nazikçe öptükten sonra kendini tanıttı
-merhabalar lady im. ben Zlatan Namurull , Nergal ın evladı , yüce Tremere evinin hizmetkarı...
kadının gözlerine kenini tanıtlasını bekler bakışlarla bakmaya başladı...
Joined: Oct 29, 2006
Posts: 407
Location: Ankara/Bruxelles
Posted:
Tue Nov 07, 2006 10:40 am
Yol cok uzun gelmisti. Ay etrafi olabildigince aydinlatiyordu.
Biraz ilerde Zhatkar Satosunu gorebiliyordu.
Daha zamani vardi en azindan biraz daha....
Yapabilecegi daha onemli isler varken buraya gonderilmisti buyuk toplantiya.En iyi kostumunu giymis ve yola koyulmustu, yuzunde buyuk bir ciddiyet ve ayni derecede bir endise bulunuyordu.Sert gorunumlu biri degildi Jeremiah Sanders ama bir aptalada benzemiyordu.
Kapiya iyice yaklasmisti gerci kapi denilebilecek bir parca kalmamisti.Arabayi ceken atlarin nallari yeri bir demircinin kilicini dovdugu gibi dovuyordu adeta "KILAK KILAK...." nal seslerinin yaninda kapidan sacilmis ufak tefek tahta parcalarinin arabanin tekerinin ezmesiyle cikardigi "CITIRT..." sesleri gecenin sessizliginde calinan bir muzik edasiyla arabanin icini dolduruyodu o anda parmagini siplatmaya basladi gecmisten kalan tek seydi.....
Kapiyiyi gecerken disardaki iki kisi dikkatini cekmisti. Bir bayan ve elini open bir adam kapinin yanindan gecerken ufak bir soze kulak vermisti "...... Zlatan Namm???" sadece adamin isminin Zlatan oldugunu biliyordu. Toplantiya az bir zaman kalmisti en azindan o ole dusunuyordu.....
kadın o kadar emindiki sessiz ve sakin farkedilmez olduğuna birden ürperdi ve korktu nazik olsada karşısındaki . Zekasına küfrediyordu nazik ve ürkütücü zaat elini öperken. Ve alışkın değildi kesinlikle bu tarz reveranslara . Bu sebeple kibarlıktan biraz uzak korkusunu belli etmeksizin bir adım geri çıktı ve ismini verdi tanışmanın biraz ilei gitmesi gerekti düşmanı görüp tanımak içinki bir araba sesi duyuluyordu küfretmeye devam ettiğ içinden kaderine..Çingene şivesiyle adına yazılı şarkıyı mırıldanıyordu ismi yerine
Güzellerin güzeli o
Natalia Podkovanın nesili ve biricik eseri
Sylvia Podkovamız
....
biraz şaşkın şarkıyı bilinçsiz sölemekten ama memnun yinede ırkının köklerinin altını çizmekten.ve merakla bakmakta arabadan inecek diğer siluete.
_________________ Kalbinin esiri bir bilge
gözlerinin esiri bir kalp
iradenin esiri bir beden
arzularını hapsetmiÅ? iki göz,
ve sevgiden bir haber sözler prensi sana selam...
Stefan donuk gözlerle bu uğursuz ormanı süzüyordu, altındaki atın toynaklarından başka bir ses duyabilmek için olağan dikkatinden fazlasını vermişti çevreye (Heightened Senses) fakat şu an için aldığı tek cevap sessizlikti, belkide doğa o yaklaştığı zaman sessizleşiyordu..
olası bir durum dedi içinden.. kendini rahatlatıyordu Stefan
Aslında kendiside bu uğursuz evrenin bir parçasıydı, fakat geçmişe baktığında.. burda düşmanlarının olabileceği hissi oluşuyordu içinde yada bu sadece basit bir paranoyaydı kim bilebilir ?
Ormanın çıkışında Zhatkar şatosunun korkunç fakat bir o kadarda yıkık görüntüsü karşıladı Stefan'ı bu görüntü karşısında belli belirsiz gururlanmıştı, atını kenarda bir ağaca bağlarken, dudağının kenarına beliren ufak gülümseme, bu gururlanmanın sonucuydu..
Zhatkar şatosunun yıkık kapısından o tarafa bakan biri, küt siyah saçlı, beyaz tenli va karga burunlu, cübbelere ve postlara bürünmüş bir silüetin o tarafa doğru yaklaştığını görebilirdi..
_________________ Sahi nasıldır yüzü dostunun.. senin yüzündür o pürüzlü ve kusurlu bir aynada...
- alışkanlıklarım doğrultusunda karşıdakine hangi evden olduğunu söylememek ciddi bir kabalıktır, dedi, bu sefer sesi biraz daha tınılı ve derinden geliyordu.
net bir biçimde tekrar sordu ,- hangi evden siniz ?
daha sonra az önce duyduğu araba sesinin ardından salona giren siluete verdi dikkaatini.
kafasını o yöne çevirdi davet eder bir bakış fırlattı...
--------------------------
1.80 boylarında 82-83 kilo gösteriyor ancak daha hafif veya daha ağır olabilir kestirmesi zor, buğday tenli ,biçimli bir suratı var. vücudu çok kaslı görünmüyor ancak gergin ve içinde neler barındırdığı pek belli olmıyor, gözleri açık kahverengi , saçları açık siyah 35 yaşlarında gösteriyor, ancak genç bir yüz ifadesi var. enerjik bakışlara sahip , biraz kapalı bir bakma şekli var.
Joined: Oct 19, 2005
Posts: 523
Location: underworld
Posted:
Tue Nov 07, 2006 1:03 pm
"Çoook uzun zaman oldu Vladamir,çoook" dedi kendi kendine.
Orman o kadar sessizdi ki diğer bir uçtaki kişi bile bu fısıltıyı duyabilirdi.Elini pelerinin iç cebine götürdü,eski saman kağıda çok düzgün bir şekilde yazılmış bir mektup çıkardı.Belkide bunu 10. okuyuşuydu.Ama hala neden kendine gönderildiğine anlam veremiyordu.Neden kendisi seçilmişti ki?Çzellikle bu mektubu kendine getiren kişiyi çok merak etmişti.Mutemelen doğulu biriydi,belki o ünlü savaşçı Türklerden biri olabilirdi,yada bir arap,ama ne olursa olsun o da bir lanetli olmalıydı ki o kadar çabuk bir şekilde ortadan yokolabilsin.Ve bu olay Vladamir'in içindeki merak açlığını dahada uyandırmıştı.Çünkü "değişdiğinden" beri başka bir lanetli ile karşılaşmamıştı.Sadece onu bu hale getiren vampiri tanıyordu.O da Vladamir'e gerekli bilgileri verdikten sonra ortadan kaybolmuştu.Bu yüzden uzun zamandır yalnızdı Vladamir...
"Ahh "açlık!!!" demişken...Susadım"dedi ve tek bir hamlede 10 metrelik bir ağaçın üstünden atladı,yola çıkmadan önce hafif birşeyler atıştırmak istediğine karar verdi...
Aradan 1-2 saat geçmişti,aslında gitmeyi düşünmüyordu ama merakı onu yenmişti.Biraz etrafa göz gezdiririm,lanetlileri gözlemlerim sonrada evime,ormanıma dönerim diye düşünüyordu.Kaldığı yer şatoya yakındı,hatta yürüyerek ay tam yükselmeden varmıştı istediği yere.Kaleye uzaktan göz gezdirdi.Kapının olması gereken yerde bir takım kişiler konuşuyordu.Muhtemelen benim türümden diye düşündü ve yürümeye başladı.Hiç başka bir girişle uğraşmadan onların yanına doğru yol aldı.Girişteki lanetlilerin yanına varmadan 8-10 adım kala durdu,eskiden üzerinde güzel işlemeler olan ve zamanında değerli olduğunu düşündüğü bir sütuna yaslanarak karşılarındakini gözlemlemeye başladı.Oldukça sessiz olmaya çalışmıştı.
Eğer şu anda insan olsaydı mutluluk adı verilen duyguyu yaşayacağına emindi.Gerçekten uzun süreden beri ilk defa vampir görmüştü.Aslında onlarla paylaşacak birşeyi yoktu ama yinede onları izlemek hoşuna gidiyordu.Olduğu yere iyice yaslandı ve eğlencenin tadını çıkarmaya başladı...
----------------
Karakter tasviri:Yaklaşık 1.90 boylarında ve 85 kg.Uzun omzuna kadar olan çok koyu siyah saçları var.Donuk bakan,gri gözlere sahip.Uzun siyah bir cübbesi ve yakut renginden bir yeleği,dik yakalı beyaz kolalı gömleği var.Uzun paçaları ayaklarının altında olan kumaş bir pantolon giyiyor
_________________ Bu İsaret Kaos Tanrısının
Bu,Kılıcların Tanrısının
Bu,hayatın
Bu da olumun
..... Bilmen gereken bunlar.....
Geliyor zamanı Tanrıların;
Hayatın ve Olumun...
Sylvia konumundan huzursuz ama umursamaz tavırlar içinde gizlemeliydi clanını zaten yoktu inananı çingeneliğini gizleyemiyordu zaten hoş önemli değildide oda güvenmiyordu zaten buradaki var olan ve var olmaması gereken lanetliler arasında. toplanmış birbirini süzen bu vampirler arasında ne işi olduğunu sorguluyordu onları süzen gözleriyle aslında." Bir cevap uzak yada yakın ama hemen gelmeli bu kahrolası lanetli çiftliğinde ." dedi içinden
siyah saçlarını savurdu sinirlice ama kıvrak bir hareketle.üstünde kahverengi bir pantolon vardı dar yuvarlak olan tüm hatları belli etmek için sanırım kan kırmızısı saten gömleğinin üstteki düğmelerinden 3ü açıktı ve pantolonun içine soulmuştu belinde taşlarla süsülü siyah ve kalın bir kemer vardı üzerinde ise simsiyah yün bir pelerin ve pelerinin sakladığı hançeri belinde saklı kendi tenine zarar vermesini engelleyen sargıları sapında ve rakibinin canını yakmakta bire bir gümüş hançeri.ve çarpık tebessümü yüzünde olurda tutarsa dişiliği kuratırır belki kendini sorunsuz döner clanına . Süzmeye devam ediyor ve yeni gelen ve farkedilmediğini sanana dikiyor gözlerini kulaklarındaki büyük altın küpelerine dolaşıyor rüzgardan siyah saçları onları düzeltirken hafifce kafasıyla belirtiyor izleyen siyah saçlı vampir karedeşine bilinip beklendiğini.
_________________ Kalbinin esiri bir bilge
gözlerinin esiri bir kalp
iradenin esiri bir beden
arzularını hapsetmiÅ? iki göz,
ve sevgiden bir haber sözler prensi sana selam...
Uğursuz topraklara girişinden beri kovalamaca ardı arkası kesilmemişti. Zhaktar şatosunun lanetli silueti sonunda kendisini ormanın ve sisin etkisinden kurtarmış gibiydi. Yılların getirdiği disiplin tetikte olmasını söylüyordu yoksa daha şimdiden birbirlerini bulmuşmuydular. Alışkanlık gereği eli cübbesinin altında kalan kılıca seğretti. Gergin vücudu az sonra göreceği muhtemel sahneye kendisini hazırlıyordu. Ağır bedenine rağmen her an forlayacak bir ok gibiydi. Durduğu tepenin ucuna kadar yaklaştı temkinlice. Her an bir çatışmaya girebilirdi. Artık çok yaklaşmıştı. Savaşın getirdiği o heycanı tekrar duyar gibi olmuştu.
Ama görüş netleştiğinde o savaş arzusuda, gerginliğide bir anda kaybolmuştu. Karşısında gördüğü bir avuç insanın gergin bir tanışma faslında olduklarıydı.
Ama bu işte bir yanlışlık vardı. Burası terk edilmiş olmalıydı. Aldığı bilgi bu doğrultudaydı. Bir müddet daha izleme riskine girdi.
_________________ "What is locked can be opened; What is hidden can be found; What is yours will be mine."
anlaşılan pek konuşkan değilsiniz küçük hanım , dedi. yüzünüzdede korku okuyorum gerçi buna alışkınım genelde herkes en yüceler dahi korkutucu olduğumu söyler. şimdilik korkmanıza gerek yok, dedi sözünü bitirirken yüzünde şeytani bir sırıtış vardı.
etrafını dinledi, biraz bakındı etrafta 3 kişi daha vardı. hepsinin lanetliler olduğu anlaşılıyordu. ortam canını sıkmaya başlamıştı, herkeste bir kendine güvensizlik var gibiydi, bunun etrafa yaydığı etkiden veya korkutuculuktan olup olmadığını düşündü. önemsizdi...
diğerleriyle konuşmaya karar verdi. sabrını biraz daha zorlarlarsa onları yoketmek zor olmazdı. böyle düşünüyordu. dişlerini sıktı. sıkıntı artıkça açlıkğı ve saldırganlığıda artıyordu. ama kendine hakimiyeti herzaman iyi olmuştu. az önce arabayla gelip salona doğru yaklaşanla konuşmaya karar verdi.
yanına doğru gitti, kendini tanıttı:
-Merhabalar, ben Zlatan Namurull, Nergal in evladı, yüce Tremere evinin hizmetkarı...
Zlatan adlı vampirin kendinden uzaklaşmasından memnun bir şekilde geri çekilerek izlemeye başladı etrafını sylvia ve giderek merakı kabarıyordu ne zaman başlayacaktı bu toplantı..
Gözlerini etrafa bakmak için hafif bir tebessümle kısarak çaktırmadan izlemeye başladı etrafını ortamın nasıl bir yer olduğunu ve bu lanetli vampirlerin nasıl tipler olduğunu çözmeye çalışıyordu ama bu çok konuşan zhatkar sürekli ilgisni dağıtıyordu aşırı derecede gürültülüydü bu lanetli sessiz gecede her hareketi ve her sözü yankılanıyordu sanki bu kahrolası harabede ..harabe denilebiliyorsa tabiki bulunduğu yere...ayaklarının yanındaki kırmızı gülü koparıp aldı bir hışım ile ve sapını koparıp hemen taktı kulağının arkasına nede güze yakıştı saçlarına siyah ve mavimsi beyaz soluk teninin yanında kan rengi bir gül ....hiç ulaşamayacağını bilmek gibi bir şey sanki bu kan rengi ....eski geçmiş güzel günlerindeki dudaklarının ve yanaklarının pembeliğine yakışan kırmızı güller gibi durmasada yinede güzel işte çingene zevkince..gömleğinin renginde....bir türlü geçmiyordu zaman ve bir araya gelemiyordu bu seçilmiş zaatlar nasıl olacaktı bu toplantı her biri apayrı düşünce ve clanlardan lanetli vampirlerle.. halen gürültücü olarak tanımladığı adamdaydı gözleri adam ya çok zeki yada aptal bir caniydi kıyafet her zaman kişiliği vermez ama zaman verir kesinlikle.
_________________ Kalbinin esiri bir bilge
gözlerinin esiri bir kalp
iradenin esiri bir beden
arzularını hapsetmiÅ? iki göz,
ve sevgiden bir haber sözler prensi sana selam...
Anislav, sessizlikle beraber yol alıyordu ormanın derinlerinde. Uzun zamandan beri geçmişinin gölgesinde yaşıyordu, artık bundan kurtulma zamanı gelmişti...Yeni umutlar, yeni arayışlar içerisindeydi Anislav. Geçmişi unutmalı, özgürlüğün tadını çıkarmalıydı. Bunu nasıl da kolay söylüyordu kendisine, halbuki uygulamak ne kadar da zordu!
Uzun siyah saçlarını tepeden sıkıca toplamış, rahat hareket edebileceği kıyafetler giymişti üzerine. Yeşil gözleri etrafını dikkatlice süzüyordu ki, Anislav, ileride birkaç kişiyi gördü..Temkinli adımlarını bırakmadan ilerlemeye devam etti. Pek güvenmiyordu etrafındakilere, güvenmesini gerektirecek bir durum da yoktu gerçi...
_________________ Do you know the terror of he falls asleep? To the very tors he is terrified. Because the ground gives way under him, And the dream begins...
Stefan ağır adımlarla yıkık kale kapısına yaklaştı, birbirleriyle konuşan iki insan vardı ilerde.. dişi olanı dikkatle süzdü.. aklı gördüklerini analiz etmeye başlamıştı bile.. kıyafetlerini, davranışlarını dikkatle gözden geçirdi.. zaten saçlarının arasına yerleştirdiği çiçek oldukça yeterli bi açıklamaydı..
Ravnos dedi içinden.. fakat Stefan aklından geçenleri dışarı yansıtmayı pek sevmezdi, bunu anlamamış gibi davranmayı tercih edecekti sonra..
Çingene üzerine yoğunlaşan dikkatini, kızla konuşan diğeri dağıttı, Stefan'ın keskin bakışları bir anda açık kahverengi gözlere kenetlenmişti, kıştan bile daha soğuktu bu bakışlar..
Merhabalar, ben Zlatan Namurull, Nergal in evladı, yüce Tremere evinin hizmetkarı...
Bir Tremere !! dedi içinden Stefan.. fakat clanda gördüğü yüzlerin hiç birine benzemiyordu, yinede içlerinde bir Tremere olması hoşuna gitmişti, en azından hırsız bir çingeneden daha güven vericiydi, başını öne doğru eğerek selamladı karşısındakini..
Bir Tremere demek ne kadar hoş... benimde adım Stefan Lautnerova tanıştığımıza memnun oldum.. dedi kısık bir sesle, öyleki karşısındaki onu duyabilmek için dikkat kesilmek zorundaydı..
_________________ Sahi nasıldır yüzü dostunun.. senin yüzündür o pürüzlü ve kusurlu bir aynada...
View next topic View previous topic
You cannot post new topics in this forum You cannot reply to topics in this forum You cannot edit your posts in this forum You cannot delete your posts in this forum You cannot vote in polls in this forum
FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.
FRPWorld, yeni bir frp dünyası
Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır. Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.