Giyom yavaşça gölün kıyısındaki Novel edoğru yürüdü. Aralarında bir metre kadar mesafe kalmıştı ki. Birden MERHABA diye bağırdı.
Daha Novelin yüz ifadesini görmeden gülümsedi. Sonra da Novele Beni hatırladın mı bilmiyorum diye sordu. Birlikte şarkı söylemiştik şehirde dedi. Ona hatırlaması için biraz zaman verdikten sonra boyuna asılmak için bir zinciri olan rengarenk bir matarayı Novele verdi. Ağırlığından anlayabildiği kadarıyla mataranın içi boştu. Eğer mataraya vurursan her rengin ayrı bir ses çıkardığını göreceksin dedi Novel e.
Kamışını sevdiğini biliyorum ama bununla da belki arada müzik yapmak istersin diye düşündüm. Hem bu senin sonuçta... şehirde size verilenlerden biri. Eğer sesleri sevmediysen o zaman su içmek için kullanırsın güzel bir matara dedi. Suya daldırınca hiçbir özelliği bozulmuyor diye de ekledi.
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Orhan Veliden
Elbetri uyku sersemi ne olduğunu anlamadan birini görünce başında önce biraz durakladı.Tam da adamın ne dediğini anlayamadı.Ares tapınağı diyordu Gordeon diyordu iyileştirme diyordu..Sanırım bu adam ares tapına rahibiydi ama burda ne işi vardı.Bir ara yardım etmen gerek bu adama,yalnış tutuklanmış gibi bir şey duydu.ve sonra peki onu nasıl götürebilirim.şu an hapiste ve yargılanacak.Bir şuçluyu dışarı kaçırmamı önermiyeceksin sanırım bana..Hem seni ilk defa görüyorum ben. Ares tapınağında daha önce sana hiç raslamadım.dedi
---------------------------
RP DIşI:aceleye geldi biraz salladım kusura bakmayın
Ayrıca sana birisini kaçırmanı önermiyorum dedi. Bir sorusu olan olabileceği için valinin damgalı iznini aldım dedi. Ağır kil tableti cebinden çıkarıp adama uzatarak.
Adam için kefil oldum. Ama tabii bu senin için o kadar önemli olmamalı. Onu iyileştirebilecek tek yer Gordeon daki Kibele tapınağı. Daha sonra orada onun tanınan bir ozan olduğuna dair bir belge alıp bir asker kafilesi ile bana göndermesi gerektiğini söylersin. Buraya dönemsine gerek yok. Orada bir ozan grubu ile buluşacak. Sonra da. Sözünü kesip bir iki saniye düşündü. Onlarla epey uzun bir yolculuğa çıkması gerekiyor. Belki sana saçma gelebilecek bir amaç ama ozanların amaçları saçma da olsa saygı gerektirir.
şimdi kabul etmek zorunda değilsin. Ama sana bu adamla Gordeon a tavsiye kesinlikle tavsiye ediyorum. Düşünmen için kısa bir süren var. Sonra bana kararını söyle. Eğer seni rahatlatırsa kışladan beraber çıkarız. Böylece nöbetçilerin tepkilerinden yalan söyleyip söylemediğimi de çıkarabilirsin. Zaten sen kabul etmezsen adamı Gordeon a ben götüreceğim.
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Orhan Veliden
"Kimseler yok galiba." diye düşünürken Novel yüzünü ekşitti. En azından birkaç kişinin çoktan gelmiş olacağını düşünüyordu. Dünkü gruptan birileriyle buluşmak istiyordu çünkü neler olup bittiğini hala bilmiyordu ve öğrenmek için sabırsızlanıyordu. "Oberon... veya Herimes." diye mırıldandı. "Onlardan birini bulabilirsem de olur. Bana anlatırlar."
Quote:
"MERHABA!"
Novel hayretle irkildi. Çok yakından gelen şiddetli ses kalbinin hızla çarpmasına sebep olmuştu. Hızla kafasını geriye çevirince Giyom'un gülümseyen yünüzü gördü ve rahatladı.
Giyom kendisini bir kez daha tanıtıyordu, unutulmuş olma ihtimaline karşı... "Unutmam gereken o kadar çok asık surat varken neşeli yüzleri asla unutmam." diye yanıt verdi Giyom'a ve kendisine uzatılan matarayı aldı. Hiç bu kadar keyifli bir matara görmemişti Novel. Çzerinde bir sürü renk vardı. Giyom'un dediğine göre her renk bölümü ayrı bir ses çıkarıyormuş üzerine vurulduğunda. Novel yerden ufak bir dal parçası aldı ve mataranın üzerine vurmaya başladı. her seferinde farklı renk bölgelerine vurmaya gayret ediyordu. Mataradan çıkan seslerle Novel'in gözleri faltaşı gibi açıldı. Her bir renkli kısımdan ayrı ses çıkıyordu gerçekten, üstelik de bütün sesler tam akordluydu. Ama ne yazık ki tahta parçası, güzel bir ses çıkarmak için çok da uygunmuş gibi görünmüyordu çünkü çıkan ses boğuktu.
"Buna vurmak için bi parça demir çubuk gibi bir şey bulayım en iyisi." dedi Giyom'a bakarak. "Çok teşekkürler Giyom, hediyeyi benim için saklamış olmana çok sevindim." diye ekledi matarayı doldurmak için gölün kenarında eğilirken. Göle eğildiğinde, göldeki görüntüsü karşısında hayrete kapıldı. Bu sefer tuzağa düşen kendisiydi. Gece uyurken yüzü boyanmıştı. Çstelik bunu farketmeyip tapınağın sokakları arasında boyalı yüzle dolaşmış ve hatta Pan'ın yanına da boyalı yüzle gitmişti. Gerçi, Pan'a sunduğu gösterisi için yüzünün boyalı oluşu isabet olmuştu ama tapınağın sokaklarında boyalı yüzle dolaşması için aynı şeyi söylemezdi. Sokak aralarından geçerken etraftaki herkesin dönüp kendisine gülümsemesini açıklıyordu bu boya konusu. Gerçi Novel de onlara gülümsemişti. Bir an duraksadıktan sonra bastı kahkayı. Giyom'a dönerek "Gördün mü yüzümü boyamışlar! Ben de dolaştım böyle herkesin arasında." demeye çalıştı ama gülmeyle karışık sözlerini Giyom'un anlayıp anlamadığı şüpheliydi.
Nihayet gülmesi geçtikten sonra matarayı suyla doldurdu az önce yere attığı dal parçasını bulmak için yere bakınırken ve Giyom'a dönerek "Acaba doluyken nasıl ses çıkarıyor merak ettim." dedi gülümseyerek.
Giyom Novel e gülümsedi Eğer yüzünü yıkamak istiyorsan sanırım pek fazla vaktin yok dedi.
Uzaktan önce ufak midilli atlarınınkişnemesi sonra da Herimesin kahkahası duyuldu.
Araba ağır ağır göl kıyısına kadar geldi. Herimes Novel onu duyabilecek kadar yaklaştığında. Sanırım gitmemiz lazım dedi. Veda etmeden gitmek de daha doğru olacak dedi. Hem bu tapınağa daha uygun.
Edmond Solaron ile Batı da arabada uyuyorlardı. Herimes Novel e Pan ın yanında olanlar dedi ne olduğundan bahsetmemeye dikkat ederek onları da etkilemiş olmalı. Asıl etkisini uyuduktan sonra göstermiş olmalı. Neyse arabanın yardımı ile onları Gordeon a kadar götürürüz diye dedi. Sonra kendi sözlerine kahkaha ile güldü. Sanki biraz öteye gidecekmiş gibi söylemişti. Oysa Gordeon çok uzaktaydı.
Sonra eğer gitmek istiyorsan gidelim. Ama önce yüzünü suya sokman. Gülümsedi. Solaron bu yüzle bir ay geçirmeye karar verdi. dedi gülerek. Neyse dedi sonra güzel çizmişsiniz diye ekledi. Sonra istersen giderken atları sürebilirsin. Ama dikkatli ol. Bu atlar emir vererek hareket etmezler onlarla konuşmalısın dedi. Yapabilirim diyorsan geçebilirsin dedi. Atların tam ortasındaki tahta sıradan biraz sola kayarak.
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Orhan Veliden
Rahip Struti yi kucaklayarak kapıdan çıktı. Kapıdaki önceki gün Elbetri ile beraber Strutiyi yakalayan asker sessizce bekliyordu. Rahip ona Yardımların için sağol dedi Asker rahibi duyunca birden irkilip doğruldu sonra tekrar gevşedi. Çnemli değil dedi. Gidiyoruz diye ekledi.
Koridora çıktıkların üzerindeki kartal nişanı sayesinde daha üst rütbeli olduğu anlaşılan birisine rastladılar. Rahip başını eğerek selam verdi. Komutan da karşılık verdi.
Aşağıda kapının önünde iki nöbetçi asker gördüler. Rahip solda durana Elbetriye verdiği tableti verdi. şimdi sorun yok değil mi diye sordu. Ares Savaşçısı adamı Gordeon a götürecek. Asker de evet yok diye cevap verdi.
İkili sonra Çzerinde kile resmedilmiş geometrik desenlerle kaplı. Tam kapının altındaki kartal deseninin özellikle dikkat çektiği büyük bir evin önünden geçtiler. Evin önünde de bir asker nöbet tutuyordu.
Daha sonra çömlekçiler mahallesinin dar sokaklarına girdiler. Evlerin kapıları yeni yeni açılıyor insanlar yeni yeni uyanıyorlardı. Evler kaba ve kerpiç evlerdi.
Mahalleyi boydan boya geçerek kentin batı kapısına çıktılar. Kapının hemen dışında atlara koşulmuş altı arabalar tüccar kafilesi bekliyordu. Kafiledekiler siyah renkli kalın yünlü kumaşa benzeyen ceketlerle sarınmışlardı. Adamlardan ikisi Dorleon halkınınkine benzer yer yer yamanmış bir giysi ile dikkat çekiyordu. Bir de göğüsünün ortası şeffaf renkli bir cübbe ile bir kadın dikkat çekiyordu. Cübbenin üzerinde bir elinde yeni doğmuş bir bebek bir elinde bir başak sapı tutan güçlü bir kadın figürü vardı.
Yolcuları getirdim Salbetri. dedi rahip. Siyah ceketlilerden birisi dönerek Güzel dedi. Çyle ise kafileme hoş geldiler. Sonra ekledi. Rahibenin arabası ile gidecekler eğer itirazları yoksa.
Bir arabanın ve arabaya koşulmuş atların sesleri duyuldu. Yamanmış giysili adamlardan birisi dönerek gelen arabaya baktı. Onaltı yaşlarında bir çocukla arabada yattığı için tam olarak görülemeyen bir adam da arabadaydı. Adam çocuğa inanmazmış gibi bir sesle Feyor bu sensin dedi. Ne o sen de mi geliyorsun diye sordu. Evet dedi çocuk. Bir akrabamızı Gordeona götürmeliyim. Babam da hanı bıramadı. Salbetri dönüp çocuğa baktı. Bu Elessar mı dedi ozan. Hasta gözüküyor diye ekledi. Rahibe arabaya yaklaşıp adama baktı. İçkiden dedi bulaşıcı değil. Yine de belki Kibele tapınağına gitmesi gerekir.
Salbetri içini çekti iyi o zaman dedi. Son hazırlıkları yapalım. Daha Porsuktan alacağımız bir grup var. Kuzey köylerinden birinden gelen bir ozan grubuymuş.
Kibele Rahibesi Elbetriye yaklaşarak Merhaba dedi. Kıyafetinizden Ares Savaşçısı olduğunuzu çıkartım yanımıyorum değil mi? Ares dedi düşünceli bir ifadeyle. Sonra tanrınız yanınızda olsun savaşçı dedi. Sanırım beraber yolculuk edeceğiz. Uzun bir yolculuk olacak. Ama dedi sanırım önce tanışmamız daha iyi olacak. Sonra elini uzattı ve ben Elimni dedi savaşçıya .
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Orhan Veliden
Novel suyun kenarında dizlerinin üstüne çökerek ellerini suya daldırdı ve avuç dolusu suyu yüzüne çarparak yüzündeki boyayı güzelce yıkadı. Sonunda yine kendisi gibi olmuştu. Sudaki görüntüsüne dikkatlice baktı. Herşey yerli yerindeydi de şu bıyık ve sakalı da çıkıyor olsaydı kimse onu çocuk yerine koymazdı. Eliyle çenesinin ve ağzının etrafını yoklayarak herhangi bir değişiklik var mı diye kontrol ettiyse de sonuç hayal kırıklığıydı. Sakal ve bıyığı aslına hiç sevmediğini hatırlayarak biraz teselli buldu.
Yerinden doğrularak arabanın yanına geldi. Araba, her ne kadar kendi boyunda birinin kolayca çıkabileceğinden yüksek olsa da Novel arabanın kenarındaki bir çıkıntıya tutunarak çevik bir zıplayışla yukarıya tırmanıverdi. Birkaç saniye içinde Herimes'in kendisi için açtığı yere oturmuştu bile. Arkasına dönerek arabada yatanları gözden geçirdi. Hala derin uykuda görünüyorladı.
Herimes'e dönerek "Hepsi uyuyor." dedi ve kısa bir an duraksadıktan sonra ekledi: "şey... Giderken yolda gözümü falan kapatmıycaksın di mi? Yani ben ee... istediğimde buraya hep gelmek isterim."
Herimes'in cevabını beklemeden öne doğru uzanarak atlara doğru yüksek sesle seslendi: "Biz şeye gidiyorduk da... Goredon... Gordeon. Belki siz şeyaparsınız dedim." Atlardan herhangi bir hareket gelmeyince bu kez Herimes'e döndü "Bu seferlik sen göstersen olmaz mı?"
Joined: Jun 14, 2005
Posts: 1521
Location: Ýstanbul
Posted:
Thu Jan 18, 2007 2:45 pm
Günlük: 8
"Hadi ama Batı, bana ver şunu."
"Hayır onu ben çaldım !"
"Eğer vermessen onu çaldığını herkese söylerim."
Bıçağı uflaya puflaya verirsin.
"Bak gördünmü? ağacı nasıl da kesiyor."
"Hıhıı."
"Çzerindeki şu kristal de ne acaba?"
"Bilmiyorum, ama her neyse onu değerli kılan da bu zaten. Yoksa bıçak kesmiyor."
Sen konuşurken at sesleri duymaya başlarsın.Tepeden vadiye inen atlar hızla
yanınıza yaklaşır. Korkuyla arkadaşına bakarsın ama o bıçağı çoktan saklamıştır
bir yerlere. Atlı adamlar yaklaşınca, bir tanesi - tanıdık bir yüz- atlar atından ve
arkadaşına doğru yaklaşır. Tek dostuna.
"Hemen bıçağı bana veriyorsun."
Yanlış birşeyler oluyor. Bu hikaye böyle değil Batı...
"Bıçağı ver dedim."
Neler oluyor? Böyle birşey söylememişti.
"Bıçağı ver."
Kendine gel hadi, uyan.
"Son kez söylüyorum."
Dostun bıçağı birden kolunun altına gizlediği yerden çeker ve saplar karşısındaki
adama. Adam büyük bir çığlık atar. Geriye doğru çekilir ve bıçakda çocuğun
elinden kurtulur. Hayretle bıçağa bakaerken adam ayakta bir titreme nöbeti
geçirir kan kusarak yere yıkılır. O noktada zaman durur. Dostun, hayret dolu
bir ifadeyle sana bakmaktadır. Kaşlarını indirmiş, çaresiz. Geride kalan atlılar
yerlerinden kıpırdamamışlar bile. Tek bir kelime etmemişler. Arka tarafta
cüppesinin kukuletasını da geçirmiş bir adam. Gözleri, güneş kayıp giderken
çok derinden bakıyor.
Ve sen hatırlamaya başlıyorsun.
Aslında bunların hiçbiri yaşanmadı.
Zaman tekrar devam ediyor ve cüppeli adam iki sözcük mırıldanıp önce
dostunu sonra seni işaret ediyor. Çzerine bir mahmurluk çökerken yere
düşüyor, düşüyorsun... ve BAM !
----------------------------------
Bam !
Bam !
Tak tuk...
Bam !
Uyanıyorsun. Bir arabadasın. Senden başka Edmond, Herimes, küçük çocuk ve
ismini hatırlayamadığı biri daha var. Başın ağrıyor. Bununla ilgilensen iyi olacak.
Arabanın kontrolü çocuk da, neydi ismi? Hımm.
Çocuğun atları kontrol etmeye çalışışını izleyip bununla eğlenen Herimese
soruyorsun.
"Nereye gidiyoruz?"
Cevabı duyduğunda yüzüne bir gülümseme yayılır.
Çocuğun yanına otur.
"Merhaba, bu hayvanların seni dinlediğini hiç sanmıyorum. Bir sarayda çalışan
hizmetli gibi sesleniyorsun. Neden daha sert olmayı denemiyorsun?"
Olamaz kocaman hayvanlar... Bu sefer sadece ogrip büyük tavşan değil, ormandaki arkadaşlarını da çağırmış... Çstelik busefer kendilerini savaş boyalarıyla byamışlar. Koşmalıyım hayır, olamaz yakaladı beni..."
Solaron birdenbire ayağa fırlamıştı.
"Ohhh". dedi derinden etrafına şaşkın gözlerle bakarak. Bulunduğu durumu hatırlaması ve irdelemesi birkaç saniye aldı. Gözlerini açmış etafa bakıyordu. Hemen hatırlamaya başladı . Rüya olduğunu anlamıştı. Yine o saçmasapan rüyalardan... O tavşan doğrusu psikolojisini hiç iyi etkilemiyordu.
Novelin ıslak ve hala boyalı yüzüne baktı. Çnce gülümsedi. Komik gelmişti. Fakat sonra ıslak olduğuna tekrar dikkat etti. Boya... çıkmamıştı... Eli kendi yüzüne de gitti. Olamaz hala oradaydı.
Yani panın karşısına öylece mi gitmişti. Tanrılar adına bu şaka artık ona pek komik gelmiyordu.
"Bidakika bidakika" diye söze girdi.
"Bu boyadan kurtaracak bişey yokmu? Pek gönüllü değilim doğrusu böyle dolaşmaya."
_________________ Chaos is the law of nature,
Order is the dream of man.
"Baksana uyanmaya başladılar bile." diye seslendi Novel, Herimes'e dönerek. Neydi bu uyanan adamın ismi? "Tamam, Batı." diye düşündü Novel ismi hatırlayarak.
"Günaydın Batı." diyecekti ki Batı birden Novel'in yanına çöküverdi. Novel biraz sıkışmıştı. Arabanın önündeki sıra 3 kişinin rahatça oturabileceği genişlikte değildi. Gerçi Novel çoğunlukla 1 kişinin kapladığı yerden daha azını işgal ederdi ama olsun sonuçta o da bir yetişkindi.
Quote:
"Merhaba, bu hayvanların seni dinlediğini hiç sanmıyorum. Bir sarayda çalışan
hizmetli gibi sesleniyorsun. Neden daha sert olmayı denemiyorsun?"
Novel birsüre hiçbir şey demeden atlara baktı. "Yani... ben de tam onu yapmaya çalışmıştım. Pek olmadı galiba." diyebildi biraz kırgın bir sesle. "Aslında ben hiçkimseden birşey yapmasını istemedim şimdiye kadar... Ama öğreniyorum." diye ekledi peşinden. Çevresindekilerin bakışlarından, biraz daha açıklama yapması gerektiğini hissederek devam etti. "şey, benim bütün çocukluğum köle olarak geçti de... Artık köle değilim tabi, çocuk da değilim. Yani aslında 1 senedir tek başımayım. Sahipsizim... yani şey sahibim yok demek istedim... Çzgür!" aradığı kelimeyi bulmuştu, "Evet 1 senedir özgürüm."
Arabanın arkasındaki ses Novel'in dikkatini dağıtmıştı. Dönüp baktığında Solaron'un da uyanmış olduğunu gördü ve gülümsedi. Solaron'un yüzü hala boyalıydı. Neyse ki kendisi yıkayıp kurtulmuştu boyadan.
Quote:
"Bu boyadan kurtaracak bişey yokmu? Pek gönüllü değilim doğrusu böyle dolaşmaya."
"Aslında, hayır yolu yok demek lazım." diye şeytanca bir düşünce geçti Novel'in içinden. "Göl" dedi. "Gölde yıkayabilirsin yüzünü. Benim gibi yani. Bak ben yıkadım yeni gibi oldum" diyerek gülümsedi Solaron'a ve devam etti: "Acele et istersen, birazdan atlara gitmesini söyliycem. Yani şimdi Herimes söyliycek ama sonrakinde ben söyliycem."
Novel in sözünü duyunca ufak boylu midilliler sanki anlamamış gibi birbirlerine baktılar. Herimes şimdilik benim kontrol etmem daha iyi olabilir dedi. Tam yola çıkacaktı ki Solaron ile Batının uyandığını fark etti. Ççünün konuşmalarını yüzünde tebessümle dinledi.
Konuşma bittiğinde Novel e baktı. Evlat dedi. Sanırım elfler sana oyun yaptılar. Her halde göldeki yansımaya inandın. Eğer tekrar bakarsan boyaların yerinde durdurduğunu göreceksin.
Sonra ekledi. Eğer boyaları çıkarmak istiyorsanız yüzünüzü suya sokmanız gerekiyor. Elinize aldığınız suyu yüzünüze çarparak boyayı çıkartamazsınız. Eh boyaları çıkartmak istiyorsanız acele edin. şimdiden biraz geç kalmış sayılırız.
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Orhan Veliden
Kadın hafif bir tebessümle centilmen birisiniz Bay Elbetri dedi. Sanırım zevkli bir yolculuk olacak diye ekledi.
Arabaların Porsuk kıyısında onlara katılacak olan hariç hepsi toplanmıştı ve yola çıkmaya hazırdı.
Yolda ilerlerken kadın Siz Anadolulu musunuz Bay Elbetri diye sordu? Anadolu dışında da Ares Savaşçılarını yetiştiren tapınaklar olduğunu duymuştum. Gerçi bizim tapınağımız Ares tapınağı ile çok fazla iletişim kurmaz. Bir iki saniye sustu. Sonra devam etti. Oysa ne ilginçtir. Bereket ve savaş Frigya'nın en çok saygı duydukları iki kavram dedi soru sorar gibi.
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Orhan Veliden
Novel elini yüzüne sürünce boyaların hala yüzünde olduğunu anladı. Gölün etrafındaki birkaç elf kendilerine doğru bakıp gülümsüyorlardı. Novel de onlara sert bir bakışla karşılık vermeye çalıştı ama yüzündeki boyalar Novel'in sert bir ifadeye bürünmesini imkansız bir hale getiriyordu. Novel'e bakanlar sadece biraz daha gülümsediler.
Novel, kendisini yanıltanlara yeterince ders verdiğinden emin olana kadar bakışlarını sürdürdü. Sonra da üzerine giymiş olduğu yelek ve kazağını çıkarıp, bindiğinde arabanın arkasına koyduğu heybesinin üzerine bıraktı. Aynı arabaya binerkenki çevikliğiyle arabadan tek hamlede atlayarak göle doğru koştu ve kıyıya geldiğinde küçük bir sıçrayışla üst tarafı çıplak halde kendini gölün sularına bıraktı. Görünürde vücudunda birşey olmamasına rağmen bütün vücudunun ve kafasının göle battığından emin olduktan sonra kıyıya tırmandı. Heryerinden sular damlıyordu. Pantalonu da ıslanmıştı ama hava bunu sorun etmeyecek kadar sıcaktı.
Herzamanki çevikliğiyle arabaya sıçrayarak yerine oturdu. Kazağını giymek için vücudunun iyice kurumasını beklemenin daha iyi olacağını düşündü. Hem biraz güneşlenmekten bir zarar gelmezdi.
View next topic View previous topic
You cannot post new topics in this forum You cannot reply to topics in this forum You cannot edit your posts in this forum You cannot delete your posts in this forum You cannot vote in polls in this forum
FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.
FRPWorld, yeni bir frp dünyası
Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır. Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.