Joined: Oct 08, 2004
Posts: 1861
Location: aksaray-izmir
Posted:
Mon Jul 16, 2007 11:45 pm
Doa’nun savaşçı kadının arkasından çıkıp kılıcını sallamaya hazırlandığını gördüğünde korkuyla haykırdı. Son anda Alagria’nın yana eğilerek kaçtığını ve yeni bir saldırıya hazırlandığını gördüğünden şimdilik rahat bir nefes alabildi. Daha ne yaptığını düşünmeden aklına gelen ilk duayı hızla tanrısına yakarmaya başladı. Benliğinde hissettiği korku ve öfke aynı boyuttaydı.
Sakın şimdi ölme Alagria. Sakın. Buraya seni ben getirdim ve senin ölümünü görmemek için ne gerekiyorsa yaparım.
Aklında hep bir büyü vardı. En son, başka çare kalmadığında onu kullanacaktı ama şimdi değil.
(Searing Light)
_________________ Bir tek seni bana çok gördü dünya
İyiler bu savaÅ?ı kaybetmiÅ?
Peki ben nası büyük adam olucam
Kötü olmak seni geri getirir mi acaba...
Ejderha karşılarında tüm ihtişamıyla dururken, dizlerinin titremesine zor hakim oluyordu. Yanında duran Xyra'ya öle sıkı sıkıya yapışmıştı ki kendi parmaklarına kan gitmiyordu. Ejderhaya karşı korkuyla karışık bi saygı duyuyordu. "Böyle yüce bir varlığa saygı duyulmaz da ne yapılır ki?" diye kendi kendine içinden mırıldanıyordu.
Ejderha heykelinin canlanmasını ağzı açık bir şekilde izleyen Xyra sıkıca Elanora'ya tutundu. Nefes bile almaya bile çekiniyordu ki yüreğindeki korku o derece dayanılmazdı. Gözlerini kapatarak karanlığa sığındı. Tam yere düşeceğini hissederken korku biraz azaldı ama yine de ayakta durmakta zorlanıyordu. Tek yapabildiği yanındaki uzun boylu kadına daha da sıkı tutunmaktı. Bu güç karşısında itaat etmekten başka bir şey düşünemiyordu.
_________________ "�n yargıları yıkmak, atomu parçalamaktan daha zordur..." Einstein
Swain haksız yere suçlanmasına ne kadar öfke de duysa sinirini mümkün olduğunca sesine yansıtmadan sözlerine başladı ;
"Kaçmak mı? Sanırım tanıyamadınız ulu ejderha. Ben bir din savaşçısıyım efendim! Hırsızlık yada sinsilik bizlere göre değildir. Sadece düşmandan kaçarken girdiğimiz bu yollar bizi buraya çıkardılar.. "
Parmağıyla ittiği kayayı gösterdi. Daha sonra Ejderhaya birkaç adım attı, yarı beline kadar eğilerek selamladı onu.
Joined: Dec 24, 2005
Posts: 236
Location: Four Corner Square No:4 Old City/Silvermoon-SILVER MARCHES
Posted:
Wed Jul 18, 2007 6:45 pm
"Anne bu resimdeki ne?" dedi küçücük parmağıyla duvar halısını gösteren mavi saçlı elf çocuğu... "O bir ejder yavrum... şu dünyada görebileceğin en güzel yada en ölümcül varlıklardan biridir."
"...ve ejder şovalyeye yaklaştı. Bir üfürüğü ile onu öldürebileceğine 'konuş bakalım' dedi dağlarda çınlayan sesi ile şovalyeye..." Bilgin Çğretmen elindeki kitabın sayfasını değiştirirken çember olup oturmuş çocuklardan biri elini kaldırdı. "Söyle genç Xeraxia..." dedi yaşlı elf Alestralis'in aile ismini kullanarak. "Hocam kırmızı ejderler kötü değilmidir? şovalyeyi neden öldürmüyor? Anlamadım doğrusu." gözlerinde diğer çocukların gözlerinden farklı olarak sıkıntı değil merak vardı. Yaşlı elf yüzünde hafif bir tebessümle cavapladı genç elfi "çünkü genç lord ejderler dev cüsselerini, güçlü büyülerini ve yıkım dolu nefeslerinden kurtulduğunda... sadece meraklı birer kedidirler. Ve kediyi merak öldürür."
...Dokuz adam ve bir elfin ayakları çalıların kuru olmadığı yerlere basıyor iz bırakmayacak kuru toprakların üzerinden sessizce geçiyordu. Onlar VI. Lejyon 4.Tugay 1. Çncü Stratejik Saldırı ve Askeri İstihbarat Takımı idi. Nam-ı değer Kokusuz Tilkiler. İşleri basitti... ormanda, dağlarda, çöllerde dolaşır, düşman ordusuna olabildiğince zorluk çektirirlerdi. Bilgi toplar gece baskınları düzenlerlerdi. Bunu da iyi yaparlardı ki onlara bu lakap takılmıştı. Bir tilki ormanda bir kovukta saklanır ve bir köpek onu ancak kokusu ile bulabilirdi. Kokusuz Tilkiler ise asla yakalnmazdı. Ve işte şimdi gene ormandaydılar ve gene koku bırakmadan ilerliyorlardı. Geçen 2 gün boyunca orman boyunca devrilmiş ağaçlarla karşılaşıyorlardı. -Çncünün el kitabı madde 4 bulunduğun bölgeyi tanı.- Yıkık ağaçların yanına geldiler ve durdular. Takım öncüsü Tezar elini yumruk yapmış ileride bekliyor yerde bir şeye bakıyordu. 'sessiz kalın' demekti bu sadece Kokusuz Tilkilerin bildiği bir dilde. Tezar bir anda ayağa kalkıp arkasını döndü. Yüzünde daha önce hiç görülmedik bir ifade vardı. Tezar'ın soğuk mizacına uymayan normalden daha ölü görünmesine neden olan -ki Tezar normalde de epey ölü görünürdü- bir ifade. "Gidiyoruz." dedi emir komuta zincirini umursamadan. Alestralis, Saha büyücüsüne, akıl ve büyü hocasına baktı bir an için ama onunda yüzünde garip bir ifade vardı. Gözleri bir noktaya sabitlenmişti. Ales, bakışı takip etti ve... "Gidelim" dedi emir komuta zincirini hiçe sayarak. Saha komutanı Teğmen Yell idi. Ve giden takımının peşine takıldı...
Ales, ise bir kaç saniye daha orada yıkık ağacın yanında içinde rahatlıkla banyo yapılabilecek boydaki ayak izinin yanında durdu... Ama sağdece birkaç saniye daha...
*****
Ve işte genç elfin hayattaki ejderha tecrübesi bunlardan ibaretti. Ondan bağımsız çalışan beyni bütün bu görüntüleri birkaç saniye içinde göstermişti. Gerçi mavi saçlı elf, eğer yaşarsa bu saniyelerin yıllara bedel olduğunu anlatacaktı... Bir çok şehir insanından çok daha fazla bir tecrübeydi. Doğru, evet. Kim ne derse desin hiçbir tecrübe bir ejder ile karşşılaşılana kadar yeterli sayılamaz.
Ales, bulundukları ana geri dönmeye çalışıyor ama kımıldayamıyordu.
“Eee, konuşsanıza be!”
Ales, bir anda kendine geldi ve tehlike anlarında kontrolsüz çalışan beyni görevi devraldı. Durum değerlendirmesi yapıyordu.
'Karşında bir ejder var. Canı istese ölmüştünüz. Konuşma zahmetine katlandı. Demek ki buralarda canı sıkılıyor. Espri yaptı. Demek ki avını öldürmeden birazcık oynamak istiyor. -Yok yok bunu çıkar listeden... kendi iyiliğin için... yoksa tekrar donup kalacaksın- başka başka... rengi ne bunun?.. Mavi?.. Değil... Acayip bişey... duymadığım bişey. Aman ne güzel iyimi kötümü onu bile bilmiyosun...'
'Kapa çeneni Beyin. Burda düşünmeye çalışıyorum.'
Quote:
Sizin hazinenizi çalmakda bizim ne haddimize yüce efendim.!Bırakın çalma girişimini en ufak bir düşünce bile yoktu kafamızda
'Yalana bak ejder uyumaya devam etseydi koltuk altlarımızda büyü tomarları ve taşıyabileceğimiz kadar zinetle çıkardık buradan'
Quote:
"Kaçmak mı? Sanırım tanıyamadınız ulu ejderha. Ben bir din savaşçısıyım efendim! Hırsızlık yada sinsilik bizlere göre değildir. Sadece düşmandan kaçarken girdiğimiz bu yollar bizi buraya çıkardılar.. "
'Hiç yoktan iyidir. Ya şimdi ya hiç hadi dahil ol konuşmaya...'
Derin bir nefes aldı mavi saçlı genç ve daha önce ejder görmemiş elf.
"Tüm saygımla yüce yaratık. Ben deniz Xeraxia soyunun son temsilcisi Alestralis Quantral.." 'UZATMAA...' dedi Beyin 'Ejderin senin soyunu merak ettiğni sanıyorsan sen çoktan ölmüşsün çocuk'
"...şovalyenin dediği gibi gerçekten kaybolduk ve kendimizi burada bulduk. Yaşlı bir ejderin burnunun dibinden hazinesini çalacak kadar salak değiliz..."
'tamam şimdi adını sor ortamı ısıt... ve unutma... KISA KES'
"Burada yüce ırkınızın bir mensubunun mevcudiyetinden dahi bir haberdik... Lütfen bize adınızı bağışlarmısınız..."
'Yağla... yağla... belki yeterince yağlarsan seni yemekten vazgeçer... hatta sırt üstü dönüp karnını kaşımana da izin verir... SALAK... Tüm ejderlerin yağlanmayı sevdiğini sanıyorsan....' dedi beyin ve Ales'in bilinçli yarısı cümleyi bitirdi.
'...biliyorum... ben çoktan ölmüşüm...' [/i]
_________________ Bir kiÅ?inin ölümü bir trajedi, bir milyon insanın ölümü ise bir istatistiktir.
Joseph Stalin
Artık savaş alanını andıran mağarada mültecilerin çoğu ya ölmüştü, ya da yaralıydı. Shruiak ileride kanlar içinde yatıyordu. Lineas da Xardas’ın önünde aynı durumdaydı. Kathranis, Balamir, Piijek ve Edmond’un cesetleri grubun toplandığı yerde cansız yatıyor, Amora nefes alacak gücü zor buluyordu. Bu cesetlerin ortasında Argay ayakta tek başına duruyor ve yerini muhafaza ediyordu. Arkasından gelen ağır çizmeleri duyup arkasını döndüğünde dört cücenin yanına geldiğini, tıpkı Shruiak’a yaklaşanlar gibi onların da üçünün baltalı olduğunu ve birinin zincir tuttuğunu gördü.
Kılıcı elindeydi. Savaşabilirdi. Kanının son damlası akana kadar elinden geldiğince çok cüceyi öldürebilirdi. Yaraları çok ciddi değildi ve bir süre daha idare edebilirdi.
Ama ne için? Shruiak bunu denemiş ve ölmüştü. Yanında durup saflarını sıklaştırmaları gereken Cody, Saelnir ve Alegria mevzilerini terk etmişlerdi. Argay tek başına, olduğu yerde kalakalmıştı. Kaşlarını çattı ve ortalığa bakındı. Xardas ve Susy, amansız bir mücadeleye tutunmuşlardı. Khedan sereserpe yatıyordu ve tam arkasında hain çırağı Cristobal yaralı da olsa ayaktaydı. Mağaranın duvarları boydan boya cücelerin siperleriyle kaplanmıştı. Siperlerin önlerine her biri için birer meşale dikilmişti. Bu meşalelerin ışığında cücelerin miğferleri, boş bakışlı gözleri ve mültecilere yönelen arbaletleri görülebiliyordu. Mevzilerin önünde ise pek çok cüce piyadesi aynı donuk bakışlar eşliğinde baltalarını sıkıca tutuyor, kalkanlarını önlerine kaldırıp siper ediyorlardı. Belli ki onları geride tutan tek şey daonun emriydi.
Dao. Sahi o neredeydi? Ah, evet, o koca taş duvarın arkasındaydı. Göremese de sesleri duyabiliyordu Argay. Alegria da içindeydi ve meşale ışıklarından anladığı kadarıyla Saelnir ile Cody de o duvarın önünde eğilmiş, bir şeye bakıyorlardı.
Bunun için mi dövüşecekti? Kazanmak için hiçbir ümidi yokken mi?
Argay kılıcını kınına attı ve cücelerin yanına gelmesini bekledi.
Susy ve Xardas karşı karşıya duruyorlardı. Lineas’ın ölümü Xardas’ı sadece gülümsetmişti ve şimdi yüzündeki insanın kanını donduran bu gülümsemeyle monoton bir sesle büyüsünün sözcüklerini söylemeye başlamıştı. Bu sırada elini yavaşça havaya kaldırıyordu. Susy’e parmağının ucuyla bile temas etmesi yeterli olacaktı. Tıpkı Lineas gibi onun da bedeninde kalan son yaşam enerjisini çekip alacak ve bedenini boş bir kabuk olarak bırakacaktı.
Susy, Xardas daha büyüsüne başlar başlamaz ne olduğunu anlamıştı. Lineas’a da aynısını yapmıştı. Lineas’a da aynısını yapmış ve onu öldürmüştü. şimdi besbelli bunu kendisine de yapmayı düşünüyordu. Çlecekti, tıpkı Piijek, Edmond, Lineas ve diğerleri gibi. Ama daha yaşı kaçtı ki? Çlmeyi hak etmiyordu. Dövüşte olmayı bile hak etmiyordu. O narin bir kızdı, basit büyülerle uğraşması gerekirdi.
Sağ kalmak için tek çaresi vardı.
Susy, Xardas’ın işini bitirmek için hançerini savurdu.
Hançer savrulurken Xardas büyüsünü bitirdi. Tek bir teması yeterdi. Bu yüzden elini, hançeri savuran kola yöneltti.
Bunu gören Susy de hançeri refleks olarak geri çekti ve birkaç adım geriledi.
Xardas bir anda hamlesinin başarısız olduğunu fark etti ve büyünün etkisini yitirdiğini hissetti. Bu büyü bitirilir bitirilmez teması gerektirirdi ama o bunu yapamamıştı. Büyücü kız, öbüründen daha dişli çıkmıştı.
Bu sırada duvarın içindeki mücadele, en az dışındaki kadar dişliydi. Alegria ve dao karşı karşıyaydı. Tuzağı başarısız olan daonun kılıcı yere saplanmıştı ve Alegria da bundan fırsat bilerek daonun karnına doğru kılıcını saplamıştı.
Dao yıllarla tecrübeliydi. Alegria’nın hamlesi karşısında sağ eli hâlâ kılıcının kabzasını tutarken bir adım geriye çekilmişti ve Alegria’nın hamlesinin boşa gitmesine neden olmuştu. Ardından sol kolunu sağa doğru gerdi ve çok şiddetli bir şekilde Alegria’ya doğru savurarak elinin tersiyle vurdu. (Alegria--> 16 damage) Alegria birkaç adım geriye savruldu ama darbenin şiddeti yüzünden yere düşmemeyi başardı. Yine de kaburgalarının birkaçının çatladığından emindi vur ağzından kan sızıyordu.
Aynı anda Saelnir’in elinden fırlayan bir ışık demeti daoyu sardı. Daonun acı dolu böğürtüsü mağarada yankılanırken Alegria toparlanma fırsatını buldu. Işık demeti yok olduğunda daonun bedeninde ışık demetinin geldiği yönde o aşırı loş ışıkta bile pek çok yanıklar ve kömürleşmeler fark ettiler.
Tıpkı daonun gözlerinde fark ettikleri o delice öfke parıltısı gibi…
_________________ All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.
Ejderha birkaç saniye sessiz kaldı ve Swain’e öylece bakıtı.
Bu öyle gergin bir sessizlikti ki herkesi perişan etmeye yeterdi. Acaba ejderha konuşmaktansa onları yemeye mi karar vermişti? Acaba ejderha onları salacak mıydı? Acaba ejderha onları tutsak mı alacaktı?
“Yine mi?” dedi gözlerini devirdi. “Neden tüm bu şövalyelerin beni bulması gerekiyor?! Anlayamıyorum, gelmenizi beklediğim zaman nerede olursunuz ki siz?! En son bir prensesi kaçırdığımda günlerce sizden birinin gelmesini beklemiştim ama kimse gelmedi! Halbuki o zamanlar komşum olan kırmızı ne zaman bir prenses kaçırsa hep paladinler inine doluşurdu. Bana da bunu sıkı sıkı tembih etmişti. ‘şövalyeler peşine düşecek, dikkat et onlara, hepsini öldür.’ demişti. Aah ah, ne günlerdi.” Ejderhanın gözleri yarım dakika kadar uzaklara daldı. “Prenses mi? Evet, şey…aslına bakarsanız onunla pek bir şey yapamadım. Anlarsınız ya, o çok…küçüktü. Cüsselerimiz oldukça farklıydı. Yani diyorum ki…ehem…farklı dünyaların insanlarıydık biz.” Ejderha hayli üzülmüş görünüyordu. Başını iki yana salladı ve devam etti. “Sonra bir gece kaçmaya çalışmış ben uyurken. Farkına varmadan uykumda dönerken yanlışlıkla onu ezmişim. Ancak ıslak ve yapışkan bir şeylerin bedenime süründüğünü hissedince uyanıp ondan arta kalanları bulabilmiştim.” Ejderha gözlerini kırpıştırıp bugüne döndü. “Ama o zamanlar çok gençtim tabi ki. Kırmızının da oyunlarına kanmıştım. Lanet olsun ona! Ama hiç unutmam, soğuğu hiç çekemezdi. Hatta son duyduğuma göre birkaç gümüş onu yakalayıp Buz Araelementi Boyutu’ndaki bir mağaraya hapsetmişlerdi. Çstelik aç bırakılmadığından ölmüyormuş da. Tabi…ehem…bunda biraz katkım olabilir. Eh, orada çok eğlenceli vakitler geçirdiğine eminim.” Ejderha muzurca kıkırdadı. Sonra da boğazını temizledi ve başını mağrur bir edayla yukarı kaldırıp hepsine tepeden baktı. “Adım Rhaszganathranox. Ve sakın siz ölümlülerin hep yaptığımı gibi ismimi kısaltım Rhazzy demeye kalkmayın! Bunu deneyen son elfin akıbeti şu oldu.” Ejderha başıyla geriyi işaret etti. Bakışlarını takip ettikleri zaman mağaranın meşalelerle aydınlatılmadığını fark ettiler.
Pek çok kafatası, mağarada çeşitli oyuklara yerleştirilmişti ve her birinin gözleri parlıyordu!
Çzerine aldığı darbe de cabasıydı! Ardından Dao’nun, Saelnir’in büyüsüyle attığı acı dolu çığlık sızlayan kaburgalarına ilaç gibi gelmiş, gözünü karartıp ölümüne saldırmasına sebep olabilecek öfkesini dizginlemişti.
Canının acısı savaş adrenalini içinde eriyip giderken aklı hızla çalışıyordu. Artık elindeki kılıç canlı bir varlık gibi, Dao’nun kanı için adeta yalvarıyordu. Dao’nun dikkati dağılmıştı. Acının geldiği yöne doğru. Saelnir’e doğru… “Hayır,” diye fısıldadı aradaki birkaç adımı hızla kapatırken. Dikkatini toplamadan hamlesini yapmalı, onu durdurmalıydı.
“Hala kılıcı yere saplı, yarısından dumanlar tüten, dikkati dağılmış ve öfkeli Dao,” diye hızla durumu değerlendirirken kılıcını savurmuştu bile. Hala saplı duran kılıcı tutan koluna doğru… Karşı koymak için kılıcını çekmek zorundaydı. Ya elini kaybedecekti ya da silahını, diye düşündü hırsla.
_________________ Do you really want to see something from your worst dreams? I'll take you into the land of the dead, where you should never go alone and where the past has a frightening habit of repeating itself-for ever!
Joined: Oct 08, 2004
Posts: 1861
Location: aksaray-izmir
Posted:
Thu Jul 19, 2007 10:30 pm
Okuduğu duanın Dao üzerinde ki etkisini gördüğünde rahatlamaktan çok uzaktı. Güçlü düşmanına acıyı tattırmıştı ama bu onu durdurmaktan çok uzaktı. Dao’nun vücudunu dağlayan acı canını yaktıkça mağarada defalarca haykırışları yankılandı. Ve bu da onu daha da fazla kızdırmışa benziyordu. Hiç olmazsa yüzünde ki kendini beğenmiş gülümsemeyi sildim diye düşündü Saelnir.
Dikkatini Dao’dan ayırdığında savaşçı kadının öfkeyle yeniden savaşmaya hazırlandığını gördü. Yere düşmeden kendini toplayabilmesine ve savaşmaya devam edecek kadar iyi olmasına sevinecekken kadının ağzından kan sızdığını fark etti. Saelnir daha önce hiç hissetmediği kadar büyük bir öfke benliğini sararken gözleri karardı.
Bu loş mağarada iki taraftan birine mezar olacaktı. Dişlerini öfkeyle sıkarak aklında ki diğer duaya başladı. Eğer ölen taraf olacaksalar da en azından Dao ya daha fazla acı tattıracaklardı.
(Blindness)
_________________ Bir tek seni bana çok gördü dünya
İyiler bu savaÅ?ı kaybetmiÅ?
Peki ben nası büyük adam olucam
Kötü olmak seni geri getirir mi acaba...
Joined: Aug 31, 2006
Posts: 2004
Location: Midkemia, portal/istanbul
Posted:
Thu Jul 19, 2007 11:06 pm
Susy, necromancerin büyüsünü bozduğunu biliyordu. Etrafındaki ölümler, onun suçu muydu?
(Yemin ederim seni öldürücem, xardas, yemin ederim.)
İçinden, kaç kere tekrarladığını bilmiyordu, sanki asırlar geçmişti, şimdi ölümden dönmüştü, ard arda Tanrıçasına, dualar ediyordu. En kısa zamanda ona teşekkür edeceğini, söylüyordu.
Piijek, Lineas, az tanısada hoşlanmaya başladığı drow shruiak ve edmond diğerleri, hepsine yemin ediyordu. Kurduyla birlikte, yerde yatan druid için, masum insanlar için,
(Yemin ederim, intikamınızı alacağım, yemin ediyorum, Onu öldüreceğim, çırağı öldüreceğim, hepsini öldüreceğim, yemin ediyorum. Bana güç verin, Yeter ki, şimdi kaçmama yardım edin. Tanrıçam, acı içindeyim. Yardım edin.")
Susy, göğsü öfkeden kabarmış, hançerini sallamak için ileri atılıcaktı, yeniden. Son bir saldırı . Ama dirseğine birşey dokundu. Soğuk şişeyi hissetti.
Açtı, ve mürekkep şişesini, hayatta arkadaşlarını kaybetmiş birinin son umudu olarak. Kavradı, Tıpasını çıkardı. Büyücünün suratına doğru boşalttı.
Koşmaya başladı. Arkasından büyü yapacağını biliyordu. Ama hayatta kalmalıydı,
(onu öldürmem için hayatta kalmalıyım, intikamınızı alacağım, sizi bırakmayacağım.)
Dişlerini sıktı, saelnir in ve alegria nin bulunduğu yere doğru, gidebileceği son hızla koşmaya başladı, Mystra nın İntikam Büyücüsü.
Swain ejderhanın gösterdiği yere yavaş adımlarla geçerken ejderhanın istediği gibi anlatmaya başladı olanları ;
Onur duydum. Efendi Rhasz.. gana.. thranox. Ben Swain Seregon ve bunlarda Sol Lagna isimli kadim diyar kıyamete sürüklenirken Kheddan isimli bir büyücünün kurtuluş çağrısına uyanların sadece küçük bir bölümü. Bu diyara geleli fazla olmadı. Adını bile bilmeyiz bu karanlık toprakların. Buraya geldik geleli o kadar çok cenk ettik ki yoldaşlarımla bile henüz tanışma fırsatı bulamadım. Fakat şu söyleyebilirim ki; yeni komşularınız bizim gibi konuşup tehdit etmeye gelecek yaratıklar değiller ve eminimki tıpkı onların sizden hoşlanmayacağı gibi sizde onlardan hoşlanmayacaksınız.
Konuşmanın ucunu açık bıraktı ve ejderhanın merakını gidermedi genç paladin. Böylece anlayacaktı niyetini ejderin..
Büyüsünün başarısızlığa uğramasına aldırmamıştı kara cüppeli. Bu kadını da öldürmeliydi, tıpkı arkadaşı gibi bu da savaşta pes edenlerdendi.
Çlü olan arkadaşı gibi…
Kadının mürekkep şişesine elini attığını fark eden kara cüppeli elinden geldiğince kadının önünden çekilmeye çalıştı, şimdi arkasını dönüp kaçabilirdi belki mürekkepten ama bunu tabii ki yapmayacaktı. Çzerinde kara bir cüppe ve zihninde bir sürü büyü olabilirdi, ama o bir savaşçıydı. Savaşçılar kaçmazdı-kadınlar hariç. Kaçanlar da başkaları tarafından yakalanırdı, tıpkı karşısındakinin kendisine yakalanmış olduğu gibi.
Savaşçı, sağ elindeki gürzü tüm gücüyle kaldırdı ve iğrenç ve derinden, çok yüksek sesli bir çığlık atarak kadının beyni olduğunu tahmin ettiği yere indirmek için sert bir hamlede bulundu-mürekkep yüzüne gelirse de gözlerine zarar vermemesi ve onu fazla rahatsız etmemesi için kapalı tuttu gözlerini.
_________________ <div> Wir sind nicht gestorben. Wir haben nie gelebt.<br> <br> -Ragnar Lodbrok</div>
Argay çoğunluğa uyma fikrinden hep nefret ederdi.belkide gençliğindeki züppeliğinden kalanlardı bunlar.ama şimdi bir çıkış bulması gerekiyordu ve cüceler ona yaklaşıyordu.kendi kendine küfretti keşke o geçitten geçmeseydim,keşke hayatım boyunca biraz daha düşünerek hareket etmeyi seçseydim,keşke keşkeler için çok geç olmasaydı.
cüceler yaklaşıyordu.Argay onlara doğru tükürüp savaşçının(cody) yanına kaşmaya başladı.bu birden aklına gelmişti onların bulunduğu yere giderse bir şansının olabilieceğini düşünüyordu.şavaşçı güçlüydü onunla birlikte daha önce savaşmıştı ve belki son kez daha savaşırdı.eli kılıcının kabzasında koşuyordu.
View next topic View previous topic
You cannot post new topics in this forum You cannot reply to topics in this forum You cannot edit your posts in this forum You cannot delete your posts in this forum You cannot vote in polls in this forum
FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.
FRPWorld, yeni bir frp dünyası
Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır. Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.