Frp World Ana Menü
  • Frp World
    » Anasayfa
    » Forum
    » Anketler
    » Akademi
    » Kitap Tanıtımları
    » Haber Arşivi
    » Haber Gönderin
    » Makale Gönderin

  • Üyelere Özel

  • Kişisel
    » Hesabınız
    » Özel Mesajlar
    » Üye Listesi
    » Üye Arama
    » Siteden Çıkış

  • Site Bilgileri
    » Top10
    » Site Hakkında Yorumlarınız
    » İstatistikler
    » Destekleyen Siteler

  • Kullanıcı Menüsü
    Hoşgeldin, Diyar Gezgini
    Üye Adı
    Şifre
    (Kayıt Ol)
    Üyelik:
    Son Üye: yqiqufa
    Bugün: 16
    Dün: 23
    Toplam: 90345

    Şu An Bağlı:
    Ziyaretçi: 1778
    Üye: 1
    Toplam: 1779

    Şu An Bağlı:
    01 : robert989

    FrpWorld.Com :: View topic - Dört Atlı
    Forum FAQ  |  Search  |  Memberlist  |  Usergroups   |  Register   |  Profile  |  Private Messages  |  Log in

     Dört Atlı View next topic
    View previous topic
    Post new topicReply to topic
    Author Message
    catboy
    Site Yazarı
    Site Yazarı





    Joined: Jan 19, 2007
    Posts: 3268
    Location: Izmir

    PostPosted: Sun May 02, 2010 1:10 pm Reply with quoteBack to top

    Dört Atlı

    IrakÂ?ta savaş kol geziyordu. Herkesin savaşın çıkmasıyla ilgili başka bir teorisi vardı, bahane ne olursa olsun savaş IrakÂ?a gelmişti. Savaşın sonuçları yıkıcıydı, ama en kötüsü gıda, ilaç ve giyim gibi temel ihtiyaçların da savaş boyunca ellerinden gitmesiydi. Açlığın gelmesi kaçınılmazdı. İnsanlar açlık sorunuyla cebelleşiyordu, bu yüzden ne bulsalar yemek zorunda kalıyorlardı. Bataklıklarda, kanalizasyondan, hastalıklı farelerin kol gezdiği yerlerden buldukları yiyecekler onların besin kaynakları olmuştu. Bu da hastalığı getirmişti. Her türlü hastalık artık aralarında bir yerlerde ortaya çıkmayı bekliyordu. Hastalık artık beklenen en büyük korkuyu da beraberinde getiriyordu: Çlüm. Savaş, açlık ve hastalığın ardından ölen insanların ruhları toplanacak ve sonunda gerekli ruh toplandığında Kıyamet gelecekti. Ama fazlasıyla geç kalmışlardı, bazen Savaş tembellik ederdi, bazen de Açlık ya da Hastalık. Bir tek Çlüm aralarından en çalışkanıydı, biraz da insafsız idi. İnsanları boş bırakmaya gelmezdi. Bir denge söz konusuydu onun işinde ve işine de saygı duyuyordu.

    Onlar dört atlılardı. Her birinin kendini tanımlayan bir rengi de vardı. Dökülen kanların rengi kırmızı, SavaşÂ?ın rengiydi. İyi giyimli bir beyefendi görünümündeydi. Düğmeleri her zaman ilikli, bakımlı ve zeki bir insandı onu görenlerin diyebileceği şekliyle. Çlkeyi yönetenler onu gördükleri zaman başka ülkelere savaş çıkarmak için ondan yardım isterlerdi, çünkü en Â?mantıklıÂ? savaş bahaneleri ondaydı.

    Siyah renk takım elbisesiyle iskeleti andıran yüzüyle Açlık her zaman Â?açÂ?tı. Onu doyurmak imkansızdı. Karnını doyurmak için insan ruhuna ihtiyacı vardı, ama sıradan bir insan ruhu olamazdı, aç bir şekilde ölmesi gerekiyordu ruhun, yoksa tadı hoşuna gitmezdi. Bunun için zengin, bir türlü ölmek bilmeyen iskelet suratlı iş adamı olarak insanların arasında yaşardı. Parasıyla istediği ülkeyi Â?açlıkÂ?ın pençesine sürükleyebilirdi.

    Kusmuğun kuruduktan sonra aldığı renk ne kadar beyazsa Hastalık Â?ın yüzü o kadar beyazdır. Yüzü her zaman solgun bir haldedir, göz altları mordur. Burnu tıkalıdır ve her zaman öksürmeye hazır bir ağzı vardır. Hafif sakallıdır, daha çok evsizlerin arasında yaşar ve kanalizasyonların içinden istediği eve süzülebilir.

    En yaşlıları, aslında hep içinde ukte kalan siyah renk olsa da sarı rengiyle tanınan, sıradan bir yaşlı cenaze görevlisi olarak insanların arasında rahatça Â?yaşayıpÂ? giderdi. Diğerlerinden daha anlayışlı olduğu olurdu zaman zaman, en azından insanlara daha bir saygı duyardı. Ne de olsa sonunda ruhlarını toplayacak olan oydu, insanların en çok korktuğu da oydu. Savaşı durdurabilir, açlığı defedebilir, hastalığı uzaklaştırabilirdiniz en azından bir süreliğine, ama ölüm illa bir şekilde sizi bulurdu.

    Kıyamet yakındı, ama dört atlı daha toplamaları gereken ruh sayısına ulaşamamıştı. Savaş espri anlayışını bunca yıl geçtiği halde yitirmemişti ve ne kadar zamanları dar olsa da hep sırıtmaktan yanaydı: Â?Rahat olun, dostlar! Belki bana kızgınsınız, bir türlü 3. dünya savaşına sokamadım insanları ama merak etmeyin, bende hala bir kaç koz daha var.Â?

    Â?Sayende her gün açım, Savaş. Ne güzeldi 2. dünya savaşı günleri, her gün karnım doyardı. Peh!Â? diye söylendi Açlık.

    Â?Sen her zaman açsındır. Asıl bana bir çare bulun, artık insanlar akıllandılar, baksanıza domuz gribine bile iki ayda bir aşı üretebildiler. Artık eskisi gibi genç değilim, eskiden bir veba ile ortalığı mahvederdim. şimdi öyle mi?Â? diye lafa girdi Hastalık.

    Â?Merak etmeyin. Yeni bir emir aldım. Irak planını askıya alıyoruz. Savaş oradan çekilebilirsin, Açlık sen de. Yeni bir görev vereceğim sizlere, Hastalık sen daha bir süre orada oyalan. Sana sıra daha sonra gelecek.Â? diye yeni gelen emirden bahsetmeye başladı Çlüm.

    Â?Heyecanlandım, savaş çıkınca insanlar ne kadar hain oluyor bilemezsiniz. Birbirlerine barış mesajları atan iki ülkeyi bir günde düşman yapmak gibisi yok, tabi siz beni anlayamazsınız.Â? dedi hevesle Savaş.

    Â?Artık senden bir 3. dünya savaşı bekliyoruz, Savaş.Â? dedi Çlüm ve dosyayı masaya bıraktı.

    Açlık, Savaş dosyayı incelerken o da bulundukları odayı inceliyordu. Bulundukları oda ufak bir yerdi. şöminesi, sadece dördünün sığabileceği bir masası vardı. Duvarlar dökülmüştü hep, ama onlara yetiyordu. SavaşÂ?ın ardından dosyayı kendisi aldı.

    Â?Yeni hedef burası mı?Â? diye sordu Açlık.

    Â?Çyle, birlikte gidelim. Hastalık daha sonra bize yetişir. Hadi ne kadar erken gidersek efendimiz o derece mutlu olur.Â? dedi Çlüm ve üçü birlikte odadan çıktılar.

    Hastalık ise onların ardından dosyayı incelemeye başladı. Tabi dosyayı sümük yağmuruna tutmayı ihmal etmemişti. Gülümseyerek: Â?Demek sıradaki hedef Türkiye imiş. Oraya uzun zamandır Savaş ve Açlık uğramamıştı. Ne güzel, onların işi bitince bana yeni bir eğlence çıkacak.Â? diye düşündü.
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's website
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Sun May 02, 2010 1:45 pm Reply with quoteBack to top

    Savaş Türkiye ye doğru yol alırken gülümsedi. Böylesi kimin aklına gelirdi ki...

    Yıllar boyunca savaşları ben kimlerin arasında çıkardım? Farklı insan grupları arasında... Ama onları bölerken hiçbir zaman bu bölünmenin tek başına onları yok edebileceği gelmemişti.

    O milletle şu millet, o şehirle şu şehir.

    Oysa insanların içinde birbirine muhtaç iki grup hangi iki grup? Kadınlar ve erkekler tabii ki... Çyleyse savaş bu iki grup içinde çıkarsa o zaman bu gerçek bir yok oluşa kadar gidebilir.

    Açlık kendi kendine konuşan Savaş a kendi görüşünü aktardı. Ve kadınlarla erkekler savaşırsa en azından erkeklerin aç kalacağı da kesin dedi.

    Savaş gülümsedi. Zor olacak ama başarırsak, her şehrin her mahallenin her evin içine yayılacak bir savaş başlatabiliriz. Türkiyede kadınlarla erkeklerin arasını açmak ve onları birbirine düşürmek lazım.

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Aegron Linwelin
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jul 18, 2007
    Posts: 2614
    Location: Bursa

    PostPosted: Sun May 02, 2010 4:25 pm Reply with quoteBack to top

    Açlık savaşın gülümsemesine burukta olsa ufak bir gülümseme ile karşılık verdi.Sonra işe nereden başlaması gerektiği hakkında kafasında bin bir türlü planın içinde buldu kendini.

    Herbiri en az onun kadar düşünceliydi şu anda. Kardeşliğin, yardımlaşmanın, gelenek ve göreneklerine bu kadar bağlı en önemlisi de saf yalın sevgi ile birbirine bağlanmış insanlar...

    Evet zor olacak gerçekten zor diye düşündü hepsi.Açlık diğerlerininde görüşlerini almak istercesine;

    "Türkiyeden bahsediyoruz. Bu insanlar birbirlerine çok bağlılar.. Yardımlaşma, sevgi... daha nicesi"

    Savaş onaylarcasına başını sallarken;

    "Ayrıca çok cesurlar herşeyi yapmaya hazır insanlar. Kendimizi.." biraz duraksadı ve biraz da ölümden çekinerek. " Belkide içinden çıkmayacağımzı bir işin içine attık??" dedi.

    Çlüm ne kadar hiddetlensede bunu dışa vurmamaya çalıştı.
    "Herşeyden kaçabilirler ama benden asla... Onları ayırmanın hastalığa açlığa düşürmenin, savaşın içine sokmanın bir yolunu elbet bulacağız"

    _________________
    Thanks Mario but The princess is in another castle!!
    Mr.Green Razz
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailVisit poster's websiteMSN Messenger
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Sun May 02, 2010 6:23 pm Reply with quoteBack to top

    İki atlı Savaş değilse de çatışmayı başlatmanın ilk yolunu planlamışlardı.

    Her şey şöyle başladı. Bir gün Türkiyenin en iyi aşçısı yarışması yapıldı. Düzenleyenlerin hepsi erkekti. Jüri de erkekti. Yarışma boyunca erkeklerin en çok kadınların yemeklerini yedikleri gözlendi. Ama yarışma bittiğinde ilk üçe girenlerin üçü de erkek aşçılar. Haydar Usta, Ferhat Usta ve Kerem Usta idi...

    Kadınlar çoğunlukla ev yemekleri ve daha sağlıklı yemekler yapmışlar. Fındık lahmacun, tereyağlı döner gibi klasik ama işte daha ses getiren yemekleri yapan erkekler birinci olmuştu.

    Yarışma birçok kadının arasında ciddi bir tepki doğurdu. Çzellikle de kendi eşleri de, ya da tanıdıkları erkekler de evet erkekler daha iyi aşçıdır deyince daha da kızıyorlardı. Televizyonların tartışma programlarında gittikçe daha da sertleşen tartışma programları yapılmaya başlamıştı. Çzellikle bu programlarda Fatma Günal isminde bir kadın gittikçe öne çıkıyor ve özellikle sadece basit bir İskender yemeği ile üçüncü olan Kerem Usta ile çok şiddetli tartışmalar yapıyordu.

    Yine bu tartışmalardan birinde Kerem Usta lafın dozunu kaçırıp, Kadınlar yemekten aslında anlamaz. deyince Fatma Günal iyi öyle ise, buradan tüm Türkiye kadınlarına sesleniyorum. Madem yemekten anlamıyoruz diyorlar erkekler o zaman bundan sonra erkeklere yemek yapmayın. Kendi yemeklerini bırakın kendileri yapsınlar... Hiç olmuyorsa Kerem Ustaya yaptırsınlar diye bir çağrı yaptı.

    Çağrı önce ciddiye alınmayacakmış gibiydi. Ama özellikle erkeklerin Kerem Ustayı haklı bulduğu evlerde kadınlar çileden çıktı ve evleri terk ettiler. Yavaş yavaş kadınların bir araya gelip kendi yemeklerini yaptıkları erkekleri sokmadığı evler oluştu.

    Erkekler öncelikle ünlü erkek aşçıların lokantalarına gitmeye başladı. Ama hergün döner, İskender, lahmacun bir noktadan sonra yenilmez olmuştu. Eeee meşhur ustalar da bundan başkasını yapamıyordu ki...

    Giderek Türkiye erkekleri iyiden iyiye aç kalmaya başladılar. Açlık gülümseyerek izliyordu olanları.... Hastalık da gelişmeleri duydukça, bir de kadınların evi temizlemelerini engellesek ben de coşarım diyordu.

    Ama hala bir savaş yoktu ortada... Ama aç kalan erkeklerin sayısı arttıkça öyle bir nokta geldi ki, erkeklerin içlerinde yahu şu kadınların toplandıkları evleri basıp yemekleri yağmalayalım en iyisi demeye başladıklar. Böylece yavaş yavaş savaş rüzgarları da esmeye başladı....

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Illyra
    Forum Yöneticisi





    Joined: Jan 25, 2005
    Posts: 2113
    Location: Duskwood

    PostPosted: Sun May 02, 2010 6:40 pm Reply with quoteBack to top

    Kadınlar, erkeklerin evlerine saldırıp ta yemeklerini alacaklarını hiç düşünememişlerdi. Bu yüzden ilk saldırı Konya'da meydana gelmişti. Mahallenin toplanan erkekleri gecenin geç saatinde kadınların kaldığı eve saldırmıştı.

    Aniden kapılar kırılmış, camlar patlamış, uykularından uyanan kadınlar çığlıklarla bütün sokağı inletmişti. Yine de bu baskın erkeklerin düşündüğü gibi gelişmemişti.

    O güzelim pilavları, dolmaları, salataları ve bir sürü leziz yemeği bir arada görünce tencereleri götürmek yerine hemen kaptı-kaçtı yaparken tıkınmaya başlamışlardı. Tabii bu kaçış hızlarını bayağı bir yavaşlatıyordu.

    Kadınların gözü dönmüştü. Ellerine geçen bütün terlik, vazo, tabak, çanak, oklava gibi silahlarla erkeklere saldırlılar. Çlen olmamıştı ama bir kaç ciddi kırık vardı.

    Yarın gazatelerin en ön sayfasında bu haber vardı. Kadınlar kızgınlıkla uluyordu. Erkekler ise daha temkinli saldırılar yapmayı düşünüyordu. En azından karınlarını güzelce doyurup baskın yapmak daha iyi bir fikir gibiydi...

    _________________
    Image
    Back to top View user's profileSend private message
    Walter
    Yönetici





    Joined: Oct 22, 2005
    Posts: 523
    Location: Gilead

    PostPosted: Sun May 02, 2010 8:08 pm Reply with quoteBack to top

    Bir adam, siyahlar içinde gecenin karanlığında birbirine saldıran grubu izliyordu, yemek derdine saldıran kadınlar erkekler ha, bu mu savaş çıkartacaktı. Ya cinsel ihtiyaç onları birbirine çekmeyecek miydi ? Ya çocuklar, sırf yemek derdine bu halkı ikiye böleceklerini mi sanıyorlardı. Bu durum çok uzun sürmezdi en sonunda barışırlardı, en nihayetinde Dinciler laikler diye bölün bu güzel olurdu evet efendim çok güzell, lakin bu tamamen saçmalıktı.

    Saçmalık....

    Zipposunu çıkararak havadaki bir haraketiyle yaktı sigarsını, Sigarasından bir nefes çekti, eski zamanları özülüyordu çok hem de çok.... Yapabildikleri ancak bu kadardı, küçük bir ülkede küçük bir savaş,

    "Bari en azından İrana gitseydiniz." diye mırıldandı tükürerek, iki nefeste nerdeyse bitirdiği sigarayı binadan aşağıya attı. "Demek elinizden gelen bu kadar mahşerin dört atlısı...."

    _________________
    BeÅ? dakika süren savaÅ?lar binlerce yıl süren efsaneler yaratır. O yüzden savaÅ?ta korkuyla deÄ?il tatmin hissi duyarak ölmelisin. O zaman arkandan aÄ?layacak insan kalmıÅ? olur.
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mail
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Sun May 02, 2010 8:29 pm Reply with quoteBack to top

    Savaş gülümseyerek konuşan adamı izledi... Bu işin nereye varacağını bilseydi ne düşünürdü kendi kendine... Neyse dedi sonra... O işine bakmaya devam edecekti. Tarih boyunca ilk defa Dört atlının lideri oydu... Hakkını verecekti liderliğin.

    Erkekler ne kadar hazırlıklı gelmeye çalışsalar da yemekleri gördüklerinde dayanamıyorlardı. Her seferinde kadınlardan daha fazla oklava, vazo yiyiyor ve o şekilde hiç olmazsa karınları biraz doymuş şekilde kaçmaya çalışıyorlardı. Her seferinde de kadınların tepkisi biraz daha büyüyordu. Yabancı basın da bu konuya giderek daha fazla ilgi gösteriyor özellikle kadınlarla bol bol reportaj yapıyordu.

    Çrneğin ODTÇdeki üç arkadaş arasında şöyle bir konuşmanın geçmesi doğal bir hale gelmişti.

    Mustafa: Selim yahu sen eskiden makarna yapardın.

    Selim: Yahu her seferinde tarifini ablamdan açar sorardım telefonda şimdi konuşmuyor ki... Ya sen senin bir ara sucuklu tostunu yerdik hani..

    Mustafa: Çyle de kız arkadaşım Meral le tanıştıktan sonra bıraktım tost falan yapmayı şimdi hiçbir şey hatırlamıyorum.

    Erkeklerin doğrusu hala biraz ümitleri vardı kadınların eninde sonunda onların aç kalmasına dayanamayacağına ilişkin. Ve açıkçası bu biraz Dört Atlıyı da endişelendiriyordu.

    Dörtlü bir sonraki toplantısını yaptığında aralarında şöyle konuştular.
    Açlık: şimdiye kadar ki en cürretkar hareketimiz bu bizim. Eğer tutarsa başardık sayılır.
    Hastalık: Sahi yaaa yıllardır ne saçma işlerle uğraşmışız kadınlarla erkekleri ayırmak gibisi var mı?
    Açlık: Birbirlerini tamamladıklarını o kadar sık unutuyorlar ki..
    Çlüm: Durum bakalım diye kesti ikilinin sözlerini, hala ölen olmadığı için biraz huzursuzdu. Kadınlarla erkeklerin arasında anlaşmazlık çıkarmak zor, ama sürdürmek daha zor özellikle gerçek bir savaş çıkarsa kadınlar da erkekler de birbirleri için üzülecektir. Ve hemen barışırlar.
    Savaş: İşte o nedenle savaşı hemen çıkarmıyorum dedi. şimdilik ufak çarpışmalar belki yeter... Aralarındaki anlaşmazlık geri dönülmez noktaya gelmeden gerçek savaş başlamamalı. şimdilik sadece erkeklerin açlık ve hastalığı size yeter değil mi diye sordu hastalık ve açlığa...
    İkisi de: Tabii dediler. Kadınlar ve erkekler birbirini tamamlıyor, sadece erkekler aç ve hasta olduğu zaman bile bu bir bakıma tüm insanlık aç ve hasta demektir.
    Savaş: Çyle ise bir sonraki aşamaya geçebiliriz. Eh hastalık senin hoşuna gidecek bu aşama diye buluşmayı bitirdi Savaş.

    ODTÇdeki erkekler en sonunda yiyecekleri kaçırmanın bir yolunu bulmuşlardı. ODTÇ yurtlarını birbirlerine bağlayan tünelleri çoğu biliyordu. Dolayısı ile kendi yurtlarından kızlarınkine geçmiş. Sonra da kız yurtlarının mutfaklarını basıp kapılara bariyer kurmuş yemekleri yemeğe başlamışlardı.

    Kızlar bunu anladıklarında çok sert tepki gösterdiler. Çnce erkeklerin çoğu mutfaklardayken, erkek yurtlarına gidip oralarda kalan tüm erkekleri yurtlardan ve ODTÇden attılar. Sonra tek tek mutfakları basıp oralardakileri de üniversitelerden çıkardılar. ODTÇ erkekleri çaresiz Hacettepeye sığındı. Bunun üzerine oradaki kızlar da yurtlarını terk edip ODTÇdeki kızlara katıldılar.

    Bir anda hareket tüm ülkeye yayıldı. Yavaş yavaş artık sadece evler değil, mahalleler de kadın ve erkek mahalleleri olarak bölünüyordu. Erkek mahalleleri özellikle temizlik konusundaki başarısızlıktan ötürü hemen belli oluyordu.

    Eh artık erkekler hem büyük ölçüde açlardı, hem de artık iyice dayanamadıklarında atıştırdıkları hep sağlıksız olduğundan, temizlik de yapamadıklarından gittikçe sağlıksız yaşamaya başladılar. Kaşıntı, şişmanlık gibi hastalıklar erkeklerin arasında giderek artmıştı.

    Hastalık, yahuuu ben hep Veba, AIDS gibi hastalıklar yaratmaya uğraşıyordum, kadınlar gidince hiç böyle şeylerle uğraşmama gerek kalmadı diye seviniyordu. Eh erkeklerin kendilerine dikkat etmeyip hasta hasta dolaşmaları en çok onu mutlu ediyordu. Dörtlünün içinde en çok bayram yapan oydu.

    Ama ölüm hala sıkıntılıydı. Genelde hep lider olduğu için de liderliği savaşa kaptırmak hoşuna gitmemişti. Söyle bakalım Savaş diye sordu Savaşa.... Eeee bir aşamanı daha bitirdin. şimdi ne olacak dedi... şimdi dedi Savaş, eh başlattığımız bu ayrılığı büyütelim. Kadın Erkek ayrılığını Türkiyenin ötesinde tüm Dünyaya yaymanın zamanı geldi.

    şimdi dedi biraz da o gün duyduğu adamı aklına getirip.... İrana ABDye, Çine Avrupaya, Orta Asyaya, Afrikaya Dünyanın her yerine birden gideceğiz. Eğer bu aşama planladığım gibi tamamlanırsa...

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Aegron Linwelin
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jul 18, 2007
    Posts: 2614
    Location: Bursa

    PostPosted: Sun May 02, 2010 8:51 pm Reply with quoteBack to top

    ...işte o zaman değil Türkiye dünyanın kökünü kazıyacağız. Çlümün kulağına hoş gelen bu lafların ardından ikisi birden hain kahkalara kapıldılar.Ama içlerinde her zaman olduğu gibi bir kurt vardı. Ya barışırlarsa diye...

    Ertesi günün sabahında korkuları gerçek oldu adeta. ODTÇ'nün ortasında bir kız erkek arkadaşına daha fazla kıyamadığı için elinde yeni yapmış olduğu belli olan zeytinyaplı dolmayı yediriyor bir yandan da elinde ki megafonla bağırıyordu. Herkesi barışa kendi tabiriyle ateşkese davet ediyordu. Çlüm'ün korktuğu başına gelmişti. Savaş ise ona göre daha rahattı. Ona göre alt tarafı bir kişiydi. Her zaman tedbirli olan Çlüm. Bunun böyle olmayacağına karar verip kendisi birşeyler yapmak için işe atıldı...

    _________________
    Thanks Mario but The princess is in another castle!!
    Mr.Green Razz
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailVisit poster's websiteMSN Messenger
    Efla
    Site Admin
    Site Admin





    Joined: Apr 10, 2004
    Posts: 3916
    Location: Ankara

    PostPosted: Sun May 02, 2010 10:07 pm Reply with quoteBack to top

    Olanların Merak'ın kulağına gitmesi gecikmemişti. Hep öyle olurdu. Olan bir olaydan ilk onun haberi olurdu Zaten uzun süredir Irak'ta 4 atlının yaptıklarını merakla takip ediyordu. Fakat bir süre sonra ortadan kaybolmalarına bir anlam verememişti. Nereye gittikleri hakkında bir fikri yoktu. Ne de olsa yakında kokusu çıkardedi içinden ve beklemeye başladı.

    Merak oldukça değişik birisiydi. Çlümden sadece biraz daha gençti ama o kadar zaman olmuştu ki aynı yaşta sayılırlardı artık. İnsanoğlu bir nevi çocuğu gibiydi. O olmazsa belki de ormanda yaşayan hayvanlardan farksız olacaktı her biri. Ama yine de olaylara genelde karışmayı pek sevmezdi. Uzaktan izlemekten hoşlanırdı. Sadece işler sıkıcılaşmaya başladığında ne olacağını öğrenmek isterdi. Birkaç ufak müdahalede bulunurdu o zamanlar da. Ama kesinlikle bir taraf tutmazdı onun için önemli olan bilmediklerini öğrenmek ve işlerin olabilecek en ilginç şekilde gerçekleşmesiydi.

    4 atlının yeni yerinin Türkiye olduğunu öğrenmesi pek uzun süremdi. Ne de olsa bu onun işiydi. Bir süre olanarı ilgiyle izledi. Bu seferki yöntemleri gerçekten daha eğlenceliydi. Takdir etmeden edememişti. Ama giderek tahmin edilebilir bir hal almaya başlamıştı. Böyle zamanlarda ne yapması gerektiğini iyi bilirdi. Bilim adamları denkleme yeni bir değişken eklemek diyebilirdi ya da tiyatroda sinemada yeni bir oyuncunun gelmesi gibi...

    Keçi sakalını kaşıdı ve kocaman gözlerinden birini biraz kısarak düşündü. Bu insanlarda eksik olan şey neydi. Aha evet dedi. Hemen telefonuna sarıldı ve numarayı tuşlamaya başladı.

    -Alo merhaba Sağduyu'cum. Nerelerdesin?
    ...
    Hayır aslında bu sefer öylesine aramadım. Geçen sefer bu konuda biraz tepkiyle yaklaştıktan sonra üstelik. Biliyorum sürekli arayıp nerede olduğunu sormak hoş bir davranış değil. Ama bazen engel olamıyorum biliyorsun
    ....
    Türkiye'de olan olayları duymuşsundur herhalde. Belki bir uğrayıp bakınmak istersin diye düşündüm.
    ....
    Evet anlıyorum seni ebnde bazen aynılarını hissediyorum ama yine de...
    .....
    Hmm demek çok önemli bir işin var. Zaten uzun süredir ortalıklarda olmamandan belliydi. Tabii ne olduğunu yine söylemeyeceksin. Peki sağol yine de.


    Pek başarılı bir deneme olmamıştı. Çenesini tekrar kaşıdı. Bu sefer kimi arayacağını biliyordu. Çstelik onun reddedemeyeceği bir şeydi.

    Derhal telefonuyla şefkat'in numarasını tuşladı. O böyle şeylere hiç dayanamazdı. İşler farklı bir boyut kazanacak gibiydi...

    _________________
    Chaos is the law of nature,
    Order is the dream of man.
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's website
    Walter
    Yönetici





    Joined: Oct 22, 2005
    Posts: 523
    Location: Gilead

    PostPosted: Sun May 02, 2010 10:21 pm Reply with quoteBack to top

    "Off..off..." dedi, siyahlı adam "Ben bile burada tarafsızken senin yaptığın ne oluyor." dedi Merak'a "Bazen çok işime yarıyorsun ama senin için gereksiz bir şey bu. Zaten bir şey beceremeyecekler.Bırak şu telefonu."

    Merak ona şaşkın şaşkın bakarken Siyahlı adam Merak'ın telefonuna şöyle eğilip bir baktıktan sonra konuşmasına devam etti.

    "Bu dördünün yapacak bir şeyi yok ki Merak. Saçma sapan, işler peşindeler, benim işimi de engelliyorlar. Bari adam gibi bir şey yapın değil mi ? Kadınlar ve erkekler peh aptalca. " dedi Siyahlı adam cebinden bir sigara çıkardı, "İçer misin belki merak edersin ?" dedi kahkahalarla gülerek,

    _________________
    BeÅ? dakika süren savaÅ?lar binlerce yıl süren efsaneler yaratır. O yüzden savaÅ?ta korkuyla deÄ?il tatmin hissi duyarak ölmelisin. O zaman arkandan aÄ?layacak insan kalmıÅ? olur.
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mail
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Mon May 03, 2010 3:33 pm Reply with quoteBack to top

    Merak telefonla isi bittiginde yanina yaklasan adama donup onu soru yagmuruna tutmaya baslamisti. Kimdi bu adam? Dort Atli niye kaybedecekti? Niye isini engelliyorlardi adamin?

    Ama bu arada Sevkat de olaya mudahale etmeye karar vermisti. Dort Atli, ozellikle Savas icin ilk ciddi tehlike belirmisti boylece..

    ODTUde ki olay engellenmis. Kizlar kibarca dolmalari yiyip hic olmazsa o gun icin karni doyan adami okuldan disari cikarmislardi. Ancak gizlice bir araya gelen erkek ve kadinlarin sayisi cogaliyordu.

    Dort Atli olaylari degerlendirmek icin Ankara'da Ata Kule'nin tepesinde toplandilar... Dordu de istedikleri zaman erkek istedikleri zaman kadin gorunumune burunebiliyordu. AtaKule kadinlar tarafindan isletiliyordu. O nedenle kadin gorunumundeydiler burada... Ama konusmalarini oradaki kimse duyamiyordu. Eh dordune Kiyamet tarafindan istedikleri zaman kimse duymadan konusabilme gucu verilmisti.

    Frappesini yudumlayan Olum, buraya kadar dedi. Senin planin islememis gibi Savas efendi.

    Aclik sert bir Turk kahvesini sonuna kadar icip bitirdi. Etraftaki kadinlarin ayiplayan bakislarina aldirmadan ve onlarin duyamayacagi sekilde Sevkat dedi. Sevkat isin icine karisti. Her zaman isimizi zorlastirir zaten.

    Hastalik devreye girdi. Zaten ne zaman buyuk bir salgin baslatsam hep o cikar salginin yayilmasini onler. Hatirliyorum da 1860larda bir de hemsirelik diye bir sey cikardi. Iyice isim zorlasti.

    Savas uzun suredir sessizce dusunuyordu. Sonra onundeki sert ickiden buyuk bir yudum aldi. Ve gulerek buldum dedi. Sevkat i nasil bizim yanimiza cekecegimizi buldum.

    Hastalik konusulan cumleden bir sey anlamayan bir cocuk gibi yuzunu burusturdu. Ama Sevkat hep bizim dusmanimizdir. Nasil bizim yanimiza cekebiliriz ki onu..

    Savas hafif bir kahkaha atti. Savasin gucu hep bircok asil duygudan faydalanmayi bilmesidir Hastalik. Cesaret, kardeslik gibi nice duyguyu ben yillarca savaslari yaymak icin kullandim. Simdi de Sevkati kullanacagim.

    Nasil olacak bu diye sordu Olum.

    Bana birakin diye cevap verdi Savas...

    Diyarbakir sehrinin surlarindan Dicle Nehrini seyrediyordu Sevkat... Eh Dicle ve Firat Nehirlerini severdi, buralarda Sevkat duygusunu anlatan nice Turkuler bestelenmisti.

    Savas gulumseyerek Guzel bir manzara degil mi Sevkat dedi. Sevkat Savas a donerek, Seni beklemiyordum dedi. Planini bozdugum icin bana kizginsindir diye dusundum. Yani Savas bu aslinda zaten islemeyecek bir plandi degil mi?

    Ben oyle dusunmuyorum Sevkat... dedi Savas. Yani aslinda bu plan islerse senin acindan da olumlu olabilir gibi geliyor bana...

    Ne demek istiyorsun dedi Sevkat Savasa Savasin onca acimasizligi benim ne isime yarasin ki? Savas insanlari daha fazla mi sevkatli yapacak?

    Evet dedi Savas, daha sevkatli yapacak. Dusunsene onca aci ceken kisi olacak savasta iki tarafta da... Ve iki tarafta yanyana savastigi kisilerle hic olmadigi kadar yakinlasacak. Kadinlar baska kadinlarin erkekler baska erkeklerin cektikleri acilari hic olmadigi kadar anlayacak.

    Sevkat in merakla dinledigini gorunce gulumsedi ve ekledi. Dusunsene Sevkat eninde sonunda bu savas bitecek kadinlar ve erkekler barisacak. Ama Dunyanin tum kadinlari ve Dunyanin tum erkekleri bir defa ayni tarafta yer aldiginde belki de bu insanligin yaptigi son Savas olacak degil mi? Diger tum ayriliklari bitiren son bir ayrilik. Son bir buyuk savasin ardindan bitecek ve butun savaslari bitirecek bir ayrilik..

    Sevkat Savasin soylediklerini mantikli bulmustu. Yalniz bir soru vardi kafasinda niye Savas Insanlarin arasindaki tum savaslari bitiren son bir savas cikarsindi ki, o savaslarin devam etmesini istemez miydi?

    Bunu sordugunda Savas, Savaslar hep olacak dedi, hastaliklarla savaslar, dogal felaketlerle savaslar, uzayi kesfetmek icin cikilan yolculukta uzaydaki onca tehlike ile savas. Yani belki de artik yeni savas turleri bulmaliyim diye dusundum, insanlarin kendi aralarindaki savaslar, artik cok siradanlasti bence...

    Insanlarin arasindaki tum savaslarin bitmesi... Sevkat Savasin bunu yapacagina inanmakta zorlaniyordu. Ama Savasin sesi ikna ediciydi. Ve de sonucta Sevkat hicbir zaman cok da sagduyulu olmamisti. Insanligin kendi arasindaki savaslarini sona erdirmek icin en son bir savasin cikmasina yardim etmek... Bu hos bir sey degildi ama Sevkat bunu yapacakti.

    Ne yapacagim ben diye sordu Savas'a ve Savas anlatti.

    Ertesi gun, Turkiye'nin buyuk kanallarindan ATV Fatma Gunal'in liderlik ettigi bir grup kadin tarafindan basildi. Yayin burosunu isgal eden kadinlar, Fatma Gunal'in Turkiye'deki ve Dunyadaki tum kadinlara ulasan bir konusma yapmasini sagladilar.

    Tum kadinlarin sevkatli olmaya cagiriyorum dedi Fatma Gunal... Dunyanin her yerinde erkeklerin tum islerine kosan kadinlari dusunun. Evde butun gun calisan kadinlari dusunun. Ve her seyden once yaptigimiz is taktir bile edilmiyor. En buyuk ascilari bile kendilerinden seciyor bu erkekler.. Artik bu bitmeli. Kadinlar kendiniz icin degilse tum bunlari yasiyan diger kadinlar icin mucadele edin. Hergun tanik oldugunuz bu durumu yasayan onca kadina biraz sevkatiniz varsa, erkekler bizden resmen ozur dileyene kadar kadinlar olarak erkeklerden ayri yasamaya ve onlarla bir seyimizi paylasmamaya devam edelim.

    Ayni gun birkac saat sonra da Kerem Usta da NTV'de bir konusma yapti. Kuafor masrafi, giysi masrafi, onca seye katlandik yillarca... Eger ayri yasayacaklarsa birakin yasasinlar... Kendinizi degilse bile diger erkekleri dusunun... Her seferinde kadinlar tarafindan ozur dilemeye zorlanan kadinlari... Bir yemek yarismasini bile kaybetmeyi kaldiramayan kadinlar eger biz simdi ozur dilersek neler yaparlar erkeklere dusunun. Turkiyenin tum erkeklerine sesleniyorum. Gerekirse ac gerekirse sagliksiz kosullarda kalalim. Ama hem bugun yasayan hem de yarin yasayacak hemcinslerinize biraz sevkat duyuyorsaniz, kadinlar barismaya yanasana kadar siz de onlarla barismak icin hicbir adim atilmasina musade etmeyin...

    Konusmalar etkiliydi. Elbette her sehirde her mahallede onca yerel lider de Fatma Gunal ve Kerem Usta'nin fikirlerini savunmus ve bu da hem kadinlarin hem de erkeklerin kararliligini arttirmisti. Gizlice bulusmalar kesilmis. Turkiyedeki bolunmusluk artik kesin olarak yerlesmisti.

    Daha da beteri mesele Dunyaya yayiliyordu. New York'ta konunun tartisildigi bir konferans salonunda tartisma kavgaya donusmus. Kadinlar ve erkekler saatlerce birbirleri ile kavga etmislerdi. Birkac gun sonra Pekin'de buyuk bir spor salonunda benzer bir kavga yasanmisti.

    Bir hafta sonra benzer kavgalar, Paris'te bir opera salonunda, Kenya Nairobi'de bir ulusal bayramin kutlandigi alanda, Brazilya'da ulkenin meshur kumsallarindan birinde yasanmisti. Kadin erkek ayrismasi yavas yavas Dunyaya yayiliyordu.

    Onceki bulusmadan bir ay sonra Ata Kuleye kendisinden once varmis Olum, Hastalik ve Acligin yanina gulumseyerek oturdu Savas... Evet arkadaslar dedi, Artik Sevkat de bizim tarafimizda... Sonra cantasindan zeytinyagli sarmalari cikardi. Eh sanirim bunu kutlamak icin zeytinyagli sarmaya hayir demezsiniz...

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Lydronk
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Feb 10, 2006
    Posts: 883
    Location: Ankara

    PostPosted: Mon May 03, 2010 4:55 pm Reply with quoteBack to top

    Dört Atlı kendilerinin kazançlı çıktığına, şefkat Savaş'ın planının işe yarayacağına inana dursun, Değişim, her yerde dlanıyou. Değişim'in diğerlerinden en öneml farklı bir vücudu olmamasıydı; kendini gösterdiği zaman bir rüzgar gibi eserdi en fazla; görünmezdi, ama etksini farketmek kolaydı. Rüzgar gibi, her yere yayılabilirdi bir anda. Ama pek öyle sarsıcı etki yaratmayı sevezdi; oradan oraya süzülürken, rastlantısal olarak onu ya da bunu değiştirirdi.

    Dicle'nin üzerinde eserken, şeftak'in Savaş'a inanmasını sağlayan oydu mesela

    Savaş'ın şefkat'i plana dahil etmesi de onun sayesinde olmuştu.

    şimdilerde daha hızlı esiyordu ki her yere yetişebilsin. Erkek mahallerinde yerde kol gezen çöpleri saniyeler içinde kadın mahallelerine taşıyor, kadınların eşarplarının uçup gitmesine sebep oluyordu.

    Türkiye gerçek anlamda fırtınalı bir dönemden geçiyordu. Değişim her yerdeki işe koşuyordu; Dört atlı'nın yaptıklarının cefasını o çekiyordu.

    Nihayet, Türkiye'deki her şeyin yeterince değiştiği kanaatine vardığında (ki çok hızlı fikir değiştirmesiyle bilinirdi Değişim), Fransa'ya doğru süzülmeye başladı.

    Paris'te kadın-erkek kavgası daha çekişmeli ve daha ölümcüldü. Parisli kadınlar yemeklerini paylaşmamayı yeterli bir ceza olarak görmüyorlardı; onlara göre eril egemenliği son bulmalı, hatta tam tersine dönmeliydi; kadınların egemen olduğu bir toplum yaratma planları vardı Parisli kadınların.

    Değişim, Fransız kadınlarının bu fikrini bünyesine kattı, ve dünyayı turlamaya devam etti. Görünüşe göre, Frnasızlar ikinci bir devrim yapıyorlardı; bu sefer cumhuriyet için değil de, kadınların egemenliği içindi bu. Ve bu devrim planları, Değişim'in rüzgarlarıyla tüm dünyaya yayılıyordu. Dört Atlı'nın bile beklemediği bir sürpriz peşindeydi kadınlar; ve çok yakında dünya düzenini değiştirecekti bu sürpriz.

    _________________
    Image
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    Walter
    Yönetici





    Joined: Oct 22, 2005
    Posts: 523
    Location: Gilead

    PostPosted: Mon May 03, 2010 6:50 pm Reply with quoteBack to top

    "Çok meraklısın..." dedi Siyahlı adam, Meraka " Tabi bu doğal, değil mi ?" dedi bir köşeye oturdu, " Ben kim miyim onu mu soruyorsun boşver onu şu ana kadar anlayamadıysan hiç anlayamazsın kim olduğumu."

    Sigarasından bir nefes çekti, Merak ona şaşkın şaşkın bakıyordu, "Biz burada konuşurken olaylar işliyor, şefkat şefkatlığine yenildi. Sen burada hala dur, bak merak, bu dört aptal hiç bir zaman bu kadar serbest olmadı bu da benim sinirlerimi bozuyor. Senden isteyeceğim ufak bir şey var. İnsanların kafasına neden bu savaş var ? yoksa bu dış devletlerin oyunu mu şeklinde soru işareti sok."

    "Bu işe yarayacak mı peki ?" diye sordu merak siyahlı adama cin gözlerle bakıyordu.

    "Hayır, yaramayacak tek başına kalırsa tabi, ama bu konuda ufak planlarım var, sizleri görevleriniz dışında kullanıyorlar, kuralı onlar bozuyor, ama ben şimdilik bozmayacağım sadece tavsiye veriyorum. Yapıp yapmamak senin elinde."

    "Sen kimsin ? Bunları nereden biliyorsun? Ne yapmaya çalışıyor bu dörtlü ?" diye soru yağmuruna tuttu merak karşısındaki adamı.

    "Belli değil mi ?" dedi siyahlı adam kan dondurucu bir gülümsemeyle. "Kıyameti getirmeye çalışıyorlar. Hala kim olduğumu soruyorsan Bana Retlaw de bu yeterli," dedi ve ortadan kayboldu.

    _________________
    BeÅ? dakika süren savaÅ?lar binlerce yıl süren efsaneler yaratır. O yüzden savaÅ?ta korkuyla deÄ?il tatmin hissi duyarak ölmelisin. O zaman arkandan aÄ?layacak insan kalmıÅ? olur.
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mail
    catboy
    Site Yazarı
    Site Yazarı





    Joined: Jan 19, 2007
    Posts: 3268
    Location: Izmir

    PostPosted: Mon May 03, 2010 9:21 pm Reply with quoteBack to top

    Savaş, Savaş, Savaş... Hiç değişmeyeceksin? Hep o sırıtışın, ağzında duran sigaran, elinde bir türlü bitmek bilmeyen içki bardağın. Hiç de vazgeçmezsin. Ama ben de vazgeçmem. Sen olduğun sürece ben de varım.

    "O burada." dedi Savaş ve diğer atlılardan gitmelerini rica etti.

    Açlık'ın tekerlekli sandalyesine binmesi için Hastalık yardım etti. İstese yürüyebilirdi, ama Açlık'ın aç olduğunun sembolüydü bir nevi o tekerlekli sandalye. Bu yüzden Hastalık, onun peşinde tekerlekli sandalyesiyle gittiler. Çlüm bir süre Savaş'a dik dik baktı: "Onu ikna edemezsen karşında beni bulursun ve beni karşında bulmak istemezsin. Çöz bu sorunu."

    "Ne derler bilirsin, Çlüm? Kardeşlerin arasını anca ölüm bozarmış."

    Çlüm gitti, ama son kez pis bakışıyla da bakmayı ihmal etmedi. Savaş konuğunu içeri aldı.

    Beyaz takım elbisesi, düzgün saç kesimi, mavi gözleri, sağ parmağına taktığı altın ama sade, pürüzsüz, süsü olmayan yüzüğüyle konuğu, Savaş'ın içki ikramını geri çevirdi.

    "Beni bilirsin, ben içkiyi yalnızca iyi gümlerde içerim."

    "Ya da barış dolu günlerde, değil mi kardeşim?"

    "Hep düşündüm, neden seni dört atlıların arasına aldılar diye. Daha bu mevkiyi hak edenler vardı, mesela Çfke ve Nefret olmasa sen bu savaşların çoğunu çıkartamazdı."

    "Nereye gelmeye çalışıyorsun, Barış?"

    "Bence seninle aramıza mesafe koymak istediler. Sen benim ikiz kardeşimsin, ama artık yüksek bir konumdasın. Amacın belli, Kıyamet gelecek. Yeni dostların var, Çlüm, Hastalık ve Açlık ile takılıyorsun. Ama ben de boş durmuyorum, Savaş. Bunu bil, barış dolu günler yakın."

    "Espri yeteneğini kaybetmemiş olman iyiye işaret. Bu tek ortak özelliğimiz."

    Barış'ın diyecek başka sözü yoktu. Savaş ise arkasından seslendi: "Kapıyı biliyorsun, seni geçirmeme gerek yok. Bu arada babamıza selam söyle."
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's website
    Efla
    Site Admin
    Site Admin





    Joined: Apr 10, 2004
    Posts: 3916
    Location: Ankara

    PostPosted: Mon May 03, 2010 10:59 pm Reply with quoteBack to top

    şefkat de olayların yayıldığı noktaya, Ankara'ya gelmişti. Savaş'ın söylediklerini düşünüyordu. Bunca yıl onunla mücadele etmişti. Aslında amacı savaşları durdurmak olmamıştı. Büyük amaçlarda hiç gözü olmamıştı. Fakat insanların acı çekmesine dayanamıyordu sadece. şimdi ise ondan insanların daha az acı çekmesi için hiç yapamadığı şeyi yapmasını bekliyorlardı. Hiçbirşey... Bir kez olsun şans verecek gibi görünüyordu.

    Bir süre yüksek bir yerlerden Ankara manzarasını izliyordu. Çok daha güzel yerler vardı belki dünyada ama o an için şehrin ışıkları etkileyiciydi. Çzellikle içinde yaşananları hayal ettikçe kendini zor tutuyordu. Uzun süre orada manzarayı izleyemeyeceğini fark etti. Onu yanı hep insanların yanı olmuştu insanların arasına karışmalıydı en azından ne yaptıklarına bakmalıydı.

    şehrin kalbi sayılabilecek yere gitti hemen. Kızılay meydanı diyorlardı. Kızılay ismini hatırlaması gecikmedi. Dünyanın dört br yanında böyle hayır kuruluşları vardı. Neredeyse hepsinin kurulmasıyla bizzat ilgilenmişti şefkat nasıl unutabilirdi ki.Felaketin ani saldırılarıdan sonra Hastalığın pençesine yakalanıp yeni kana ihtiyacı olan insanlar için bir sığınak olmuştu böyle yerler. Savaşın gazabını ise bir nebze hafifletmeye çalışmıştı hep onun yandaşları dünyada şimdi ne yapıyorlardı acaba?

    Düşünmeye ve yürümeye devam etti. şehrin kalbi sayılacak yer pek de kalabalık değildi. Çzellikle ortalık gerginleştikten sonra insanlar pek nadir sokağa çıkar olmuşlardı. 7-8 yaşlarında bir kız çocuğu gördü sokakta. Ankaranın ayazında üşüyerek yürümeye çalışıyordu. dayanamayarak yanına gitti

    -Merhaba küçük kız, ne işin var bu saatte sokaklarda?
    Kız bir an için duraksadı ve şefkat'e doğru baktı.
    -Acil para bulmam lazım benim. Para arıyorum.
    -Ne yapacaksın ki parayla?
    -Annem birazcık hasta. Evimizde yiyecek bir şey de kalmamış. Annem bir keresinde demişti ki para olmadan hiçbir şey olmaz. Ama parayı hep babam getirirdi. şimdi o da yok. Annem ona artık ihtiyacımız olmadığını söylüyor. Ama ben özledim yine de onu.
    Kızın soğuktan neredeyse morarmış dudakları büzüşmüştü üzüntüden. konuşmasına devam etti:
    -Eve yiyecek bir şeyler almal için para arıyorum ben de buralarda bir yerlerde muhakak olmalı. Siz biliyor musunuz para nerden bulunur?

    İşte buraya kadardı. şefkat neden uzun vadeli bir karar vermediğini o zaman hatırladı. Onun işi büyük planlarla olmamıştı ki hiç.Onun işi insanların acılarını mümkün olduğunca yok etmekti. İnsanların acı çekmesini engellemek için muhtaç olanları kaderine terketmek olmazdı. Bu işe bir son vermeliydi. Ama önce ilgilenmesi gereken önemli bir şey vardı. Ceplerini biraz karıştırdı. Dünyanın değişik yerlerinden topladığı değişik şeyler vardı. Bir kısmını öylece bulmuştu bir kısmı hediyeydi. Biraz karıştırdıktan sonra yuvarlak bir nesne buldu. "Aha" dedi. İşte buralarda geçerli olan bir şey. Altın bir bilezikti bu.
    -Bunu annene götür. O bunla ne yapıcağını bilir eve yiyecek bir şeyler alın. Baban da yakında eve dönecek merak etme.Evin nerede bakiyim senin.

    Küçük kız parmağıyla bir sokağı işaret etti. Beraber kızın evine doğru gittiler. Yolda kıza:
    -Adın ne bakalım senin tatlı kız? diye sormuştu.
    -Benim adım Melek teyze.
    -İsmini hakediyorsun gerçekten de...
    Kızı evinin kapısına kadar getirdikten sonra artık yapması gerekeni biliyordu. Düşünmeliydi. Bu işin içinden nasıl çıkılabilirdi. Herkesin kendine göre yöntemleri olmuştu. Onun da vardı. Daha öncesinde biraz bilgi edinmeliydi. Onu buraya merak çağırmıştı herhalde yardım ederdi. Zaten bir şeyi bilse bilse o bilirdi.

    Merak telefonunu yenilemişti. Çünkü telefonu kapalıyken onu kimin aradığını düşünmeden edemiyordu süreyi ne kadar kısa tutsa iyyidi. şefkat arıyordu onu acaba ne oalcaktı. Hemen açtı.

    Kısa bir selamlaşmanın ardından meraktan öğrenmek istediği birkaç bilgi vardı. "Ne yapacaksın bu bilgileri*" diye sordu merak doğası gereği. "Hiiiç merak ettim" dedi şefkat gülerek. Ne kadar çabuk verirsen o kadar çabuk görürsün ne yapacağımı." dedi şefkat. "Beni zayıf yerimden vuruyorsun. " diye gülerek karşılık verdi merak. "Bir saat içerisinde kuğulu parkta buluşalım" dedi.

    Telefonu kapattıktan sonra şefkat aklına gelenlere hayret etti. Çoğu zaman bu kadar düşünmesi gerekmezdi demek ki isteyince oluyordu. Yavaş yavaş kuğulu parka doğru yürümeye başladı. Yarım saat kadar erken varmıştı. Yapmak istediklerini düşünürken Merakelinde bir dosyayla çıkageldi. şefkat'in yanına banka oturdu.

    Nereden buluyorsun bilmek istediğin şeyleri hemen? diye sordu şefkat.
    "Hahaha" diye güldü Merak. "Meraklı olmak benim işim sanıyordum. sem kendi işine baksana." Aslında başkalarında merak kırıntıları görmekten hep büyük haz almıştı. Dosyayı şefkate doğru uzattı. Tam şefkat alacakken geriye doğru çekti.
    "Çnce aklında neler var onu anlat bakalım. Benim beklediğim karşılık da bu. Savaşla işbirliği falan yapıyorsun diyorlar ne planlıyorsunuz?"
    Sorulardan kaçış yoktu. şefkat planını uygulayana kadar kimseye söylememesi şartıyla aklındaki planı anlattı.

    "Vaaay" dedi Merak "senden pek sık çıkmaz böyle şeyler. Nereden esti ki?"
    "Burada dursam sabaha kadar bana soru sorabileceğini biliyorum. Ama işe koyulsam iyi olacak." Diyerek doğruldu. Araması gereken yerler vardı.

    Sabah olmasını bekledi sabah ilk iş. Çnlü televizyon kanalı sahibi Tahir Bey'i aradı. Numarasını tabii ki Merak'tan bulmuştu. Böyle bir fırsatı kaçırmak istemeyecekti muhtemelen. Yüzyılı olayındaki taraflar aynı programa çıkacaktı. Türkiye televizyon tarihinin reyting rekorunu bile kırabilirdi.
    "Doğru söylediğinizden nasıl emin olabilirim ki bu riskli bir şey" demişti Tahir bey telefonda. Kaybedecek çok bir şeyi yoktu ama eğer doğruysa bu fırsatı kaçıramazdı. Ama verilen bilgilerden tatmin olmuştu. En sonunda kabul etti.

    Hazırlıklar hızlı fakat aşarılı bir şekilde yürütülmüştü. Kadın ve erkek cephesinin liderleri programa davet edilmişti. İki taraf da aslında bu saatten sonra tartışmaya çok istekli değildi çoktan olan olmuştu. Fakat eğer böyle bir programa çıkmayı kabul etmezlersa kamuoyu tartışmadan kaçtıklarını düşünecekti. Bunu kabul edemezlerdi işte...

    Nihayet beklenen saat geldi.Herşeyin eşit koşullardaymış gibi gözükmesi için bir bayan bir de erkek sunucu yönetiyordu programı. Herkes bir tartışma programı olacağını düşünüyordu. Kerem Usta ve Fatma Günal suratsız bir şekilde Büyük bir masanın iki ucunda oturarak kendilerine söz hakkı verilmesini bekliyordu. Bu sefer meseleyi halletmeye kararlıyı iki taraf da son tartışma olacaktı.

    Fakat şefkatin planları çok farklıydı. Programın ilginç yanı da buydu zaten. Sunuculardan erkek olan açılışı yaptı. Klasik bir açılıştan sonra klasik olmayan bir şekilde devam etti. Alışık olunmadık biçimde programı telefon bağlantısı alarak başlamışlardı.
    Hattın diğer ucunda ise Fatma Hanımın oğlu Berk ve Kerem Usta'nın 5 Yaşındaki kızı Melek vardı.
    Berk 18 yaşına yeni girmişti ODTÇ'de okuyordu ama son olaylardan sonra Hacettepe'ye sığınmak zorunda kalmıştı. Pek de iyi gitmiyordu hayatı. Her gün ya yumurta yada makarna yemek durumundaydı. zayıflamıştı. Bu olaylardan sonra annesinin telefonu hep kapalıydı ona ulaşamıyordu. En önemli insanlardan biri olmuştu birden çok yoğundu.
    Melek ise anaokuluna gidiyordu. Daha ne olduğunu anlayamadığı bir savaşın içinde bulmuştu kendini. Annesi için üzülüyordu ama babasını da özlüyordu. Artık eve gelmiyordu çünkü babası...

    _________________
    Chaos is the law of nature,
    Order is the dream of man.
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's website
    Display posts from previous:      
    Post new topicReply to topic


     Jump to:   



    View next topic
    View previous topic
    You cannot post new topics in this forum
    You cannot reply to topics in this forum
    You cannot edit your posts in this forum
    You cannot delete your posts in this forum
    You cannot vote in polls in this forum


    Powered by phpBB © 2001 phpBB Group

    :: HalloweenV2 phpBB Theme Exclusive ::
     
    FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.

    FRPWorld, yeni bir frp dünyası


    Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır.
    Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.


    Sayfa Üretimi: 0.64 Saniye