Frp World Ana Menü
  • Frp World
    » Anasayfa
    » Forum
    » Anketler
    » Akademi
    » Kitap Tanıtımları
    » Haber Arşivi
    » Haber Gönderin
    » Makale Gönderin

  • Üyelere Özel

  • Kişisel
    » Hesabınız
    » Özel Mesajlar
    » Üye Listesi
    » Üye Arama
    » Siteden Çıkış

  • Site Bilgileri
    » Top10
    » Site Hakkında Yorumlarınız
    » İstatistikler
    » Destekleyen Siteler

  • Kullanıcı Menüsü
    Hoşgeldin, Diyar Gezgini
    Üye Adı
    Şifre
    (Kayıt Ol)
    Üyelik:
    Son Üye: PilarCharl
    Bugün: 24
    Dün: 23
    Toplam: 90353

    Şu An Bağlı:
    Ziyaretçi: 1249
    Üye: 1
    Toplam: 1250

    Şu An Bağlı:
    01 : yxeqivyb

    FrpWorld.Com :: View topic - ZAMAN KILICI
    Forum FAQ  |  Search  |  Memberlist  |  Usergroups   |  Register   |  Profile  |  Private Messages  |  Log in

     ZAMAN KILICI View next topic
    View previous topic
    Post new topicReply to topic
    Author Message
    Ghost_OF_A_Rose
    Site Yazarı
    Site Yazarı





    Joined: Oct 08, 2003
    Posts: 338

    PostPosted: Wed Sep 22, 2004 12:09 pm Reply with quoteBack to top

    İÇE İşLEYEN DURGUNLUK

    Santia, beklemekten yorulmuş, sırtını duvara verip çömeldi. Kadın karşısında oturuyor ve hoşuna giden kırmızılarla oynuyordu. Sinir bozucu bir kadınÂ?Santia çıldırmak üzere olduğuna emindi. İçinden bir ses bura da öleceğini inatla söylemeye devam ediyordu. Reddettikçe mütemadiyen ısrara devam eden bir ses! Korkuyordu artık, tam anlamıyla. Abisini özlemişti ve onun sıcaklığına ihtiyacı vardı ama bir yandan da onun buraya gelmemesi için yalvarışlarının boşa çıktığını öğrendiği için lanet okuyordu Tanrıçasına.

    ****

    Zindanları çıkmış, üst zindanları da aramış olanların geride kalanlarıyla buluşmuşlardı. Gerçi öldürdükleri vampir sayısı düşünüldüğünde, fazlaca kayıp yoktu ama yine de bu acı veren ölümleri yok saymalarını sağlayamıyordu. Ran oldukça durgun görünüyordu, bu da FarasÂ?ı hüzünlü kılıyordu. En son durdukları yer malikane girişinin bir üst zindanıydı. Malikane üstte iki, altta iki olmak üzere dört koridor zindandan oluşuyordu. Leydi SilityaÂ?nın odası ve diğer özel malikane odaları, girişten açılan koridor boyunca yer alıyordu. Malikanenin öyle karmaşık bir mimari yapısı yoktu. Zaten planlarını uygulamalarını zorlaştıran da bu düzlüktü. Saklanmalarını sağlayacak tek bir merdiven altı bile bırakılmamıştı. Bu malikane içinde kini sağa ya da sola saptırmayacak bir mimariyi barındırıyordu. Düz ve kolay anlaşılır. Yine de muhteşem!

    Sadece durdukları yerde, herkesin aklından geçen planlar bir türlü ortada buluşamıyordu. Bir şeyler yapmak zorunluluğu vardı ama kimse bir şeyleri yapacak kadar riske girmeyi istemiyordu. Faras ise bunu LockÂ?ın tek başına yapmasına izin vermiyordu. Köpürdüğünü görse bile! Düşünceler sonuca ulaşmak için devam ederken birbirleriyle dövüşmeye, Lock dikkati üzerine çekti.
    Â?Hey! Aklıma bir şey geldi.Â?
    Faras gözlerini devirdi ve sonrasında bakışlarını LockÂ?a odakladı. Onun konuşmasını beklemeden önce ki cümlesi, sert bir ses tonuyla söylenmişti.
    Â?Ben kendim halledebilirim dediğinde de bunu söylemiştin Lock.Â?
    Â?Hayır bu sefer o değil. Büyücü vardı yaÂ?neydi adıÂ??Â?
    Â?Tars.Â?
    Â?Hıh! Evet o!Â?
    Â?Eee?Â?
    Â?Faras aklını kullan. Bir büyücü kısa süre de olsa görünüm değiştirebilir.Â?
    Faras bunu nasıl aklına getiremediğini geçirdi kafasından. Elini alnına vurdu ve geriye döndü.
    Â?Lanet olsun. Nasıl düşünemedik bunu! Ran sen NiraÂ?yı al ve gemiye geri dön. O lanet büyücüyü burada istiyorum.Â?
    Â?Ama o herif bir fil kadar sessiz gelebilir ancakÂ?o cüppeyi giysem şahsen ben de öyle olurdum.Â?
    Â?Ran! Adam lanet olası bir büyücü bu işi halledecektir herhalde.Â?
    Â?Ah! Evet haklısın. Hadi Nira gel.Â?
    Kadın, RanÂ?ın hızla ilerleyişine ayak uydurdu, hırsızlarla olan farkları sadece yaptıkları işlerdeydi. Çldürmek ve çalmak arasında ki fark. Faras arkasından fısıltıyla seslendi.
    Â?Dikkatli olun!Â?
    Ama Ran ve Nira çoktan gözden kaybolmuşlardı. Faras başını salladı ve yere oturup, bağdaş kurdu. Lock ve diğerleri, hemen hemen hepsi aynı şeyi yaptıÂ? yorulmuşlardı ama kat ettikleri yol sebebiyle değil. Gerginlik, dövüşler ve ağır hüzün yormuştu onları. Bedenlerinden çok ruhları ve zihinleri yorulmuştu. Belki de en kötüsü de buydu. Lock, FarasÂ?a baktı ve kardeşinin aşık olduğu adamı tarttı gözleriyle. Sonra fısıltı halinde ama içten bir tonlamayla konuştu.
    Â?Onu seviyor musun?Â?
    Faras hızla kaldırdı bakışlarını LockÂ?a. Sonra hüzünle yeniden indirdi. Yutkundu ve LockÂ?ın aynı konuşma tarzıyla kurdu cümlelerini.
    Â?Sevmek istemiyorum Lock.Â?
    Â?Ne demek bu?Â?
    Â?Sevmek istemiyorum, çünkü onun görüp, bildiğinden daha çok pisliğin içindeyim ben.Â?
    Â?O zaman sevme zaten!Â?
    Faras yeniden bakışlarını kaldırdı. Karşısında ki, kardeşine tapan bir abi resmiydi. Tehlikenin yakınında olmasını istediği en son kişi için konuşuyordu. Faras bakışlarını indirip yeniden, başını olumlu anlamıyla salladı.
    Â?Zaten hala onu neden bu lanet işe bulaştırdığınızı anlamış değilim, o ayrı.Â?
    Â?Kuzey de yönlendirme yapması için.Â?
    Â?Sanki başka adam yoktu değil mi?Â?
    Â?şehirde, avucunun içi gibi kuzey bilen çok az insan var, bir hırsız hiç yok. Çünkü kuzey hırsızlık işleri için kullanılmaz Lock.Â?
    Â?Umurumda bile değil!Â?
    Faras bu defa kafasını kaldırmadı, çünkü haklıydı. O bir abi olsaydı aynı tepkiyi verirdi. Bunu çok iyi biliyordu. Zaman o kadar karışık labirentler çizmişti ki onlara ve hayat oyununu adil oynamıyor gibiydi. Bir anda, piyonlarını bitirdiğinizi sandığınız bir anda, üçüncü bir at koyuyordu masaya. Bu oyun adil değildi. Ama kimse bir hırsızın adil olabileceğini de söyleyemezdi. Hayat, oyuncusuna göre belirliyordu oyun şeklini bu kesin. Adil olursan, adil oluveriyordu sana. Bu bir savaş olmuyordu hiç bir zamanÂ?bu bir kumar oluyordu daim. Zarlara bağlı, şahlı, piyonlu bir oyun işte. Sadece bir kumarÂ?

    _________________
    YaÅ?am; ölümle onur arasında gidip gelen ince bir çizgiden ibaret..."Toprakla birim" kabul ediyorum bu sözü...
    Back to top View user's profileSend private messageMSN MessengerICQ Number
    Ghost_OF_A_Rose
    Site Yazarı
    Site Yazarı





    Joined: Oct 08, 2003
    Posts: 338

    PostPosted: Fri Nov 12, 2004 4:20 pm Reply with quoteBack to top

    BEKLENMEYEN SON!

    Zaman artık geçmiyor gibiydi onlar için. Acıta acıta, yavaş yavaş ilerliyordu anlar. Uzaklara götürüyordu, aynı anda çok yakında tutuyordu zihinlerini. Lock her şeyini vereceği tek değerlisi için bir şey yapamamanın acizliğiyle kalp atışlarının yavaşladığını hissediyordu. Faras içinde bir durgunluk havasının git gide güneşi kapatan bulut görevini üstlenmeye başladığını fark ediyordu. Bekleyiş çok uzun sürdükten sonra önlerinde beliren üç kişiyle irkildiler. Büyücü, Ran ve Nina gelmiştiÂ?.zaman çok uzun gelmişti ama artık bekleyiş sona ermiş gibiydi. Faras ayağa kalktıÂ?.

    Â?Nerede kaldınız siz?Â?
    Â?Ancak Faras.Â?
    Â?İyi tamam. BüyücüÂ?senin vampir kılığına girip bize yol açman lazım anladın mı?Â?
    Â?Oldukça net.Â?
    Â?Güzel.Â?

    Ama kimsenin ummadığı ve beklemediği bir ses yoğunluğu yaşanmaya başlandı . büyük , gümüş kaplı işlemeli giriş kapısının açılışı görülmese de kesinlikle fark edilebilir nitelikteydi. İçeri giren bir çok kişinin ayak sesleri yankılanmaya başlamıştı malikane içinde. Ayak sesleri, yoğun korku hissiyatı, etkilenenler çoktu ama dikkati çeken FarasÂ?ın aşırı derecede ki soğukkanlılığıydı. Lock gözlerini ona odaklamıştı ve mimiklerini anlamlaştırmaya çabalıyordu.

    Â?Bir şey var Faras.Â?
    Faras başını eğdi. Hiçbir şey söylemeyecekti. Malikanede kan kokusu ağırlaşmaya başlamıştı. Sıcak, çelikle bütünleşmiş bir tedirginlikle birleşmişti koku. Ruhsuzu bir yalan dolaşıyordu bedenlerinin çevresinde. Bunu o kadar net hissediyordu ki Lock.

    ***

    Santia gözlerini kadından ayıramadı ama aniden açılan kapıyla irkildi. İçeri giren vampirlere has ölü ten rengine rağmen gözlerini bir süre ayırmasına izin vermeyecek kadar yakışıklıydı. Omuzlarından aşağıya inen pelerin kan kırmızısıydı. Çzerindeki siyah, dik yakalı ceket hoş vücuduna oldukça yakışmıştı. Arkasından gelen iki vampirse ellerinde bir sandık taşıyorlardı. Vampir kadın uzandığı yerden kalktı ve gelen vampirin hızla beline sarılan ellerini tutup, öpüşüne şehvetli bir karşılık verdi. Sesini ilginç bir tonla kullandı.

    Â?Geç kaldın sevgilim.Â?
    Â?Beklenmedik aksilikler çıktı sadece ama burada.Â?
    Â?Gerçekten o mu?Â?
    Â?Evet bitanem.Â?

    Santia olan biteni anlamaya çabalarken oldukça zorlandığını fark etti. Neden bahsettiklerini anlayamıyordu. Sandıkta önemli bir şeylerin olduğu kesindi ama neydi bunlar? Ya da neydi bu? Santia onları tepkisiz incelerken, vampir lordunun bakışlarını kendine odakladığını gördü.
    İster istemez bedeni irkildi, ruhu ürperdi ama bunu belli etmemek konusunda oldukça kesin bir inadı vardı. Vampir yavaş yavaş yaklaştı ve ellerini yüzünde gezdirdi. Santia geriye çekildi ve dokunmasını engelledi. Kadının kahkahası sinir bozucuydu. Ama elinden hiçbir şey gelmiyordu. Santia hiçbir şey yapamıyordu.

    Â?Bu da kim?Â?
    Â?İkisinden biri.Â?

    Lord acıyan bir gülümsemeyle karşılık verdi ama kadında olduğu gibi bir sadistlik söz konusu değildi. Acıdığı kesindi ve sadece bedeni rahatsız eden bir şekilde de olsa süzdü ve arkasını dönüp, kadının daha önce uzandığı koltuğa uzandı. Ne demekti Â?ikisinden biriÂ?? Santia için her tavır sinir bozucuydu, ölümün korkusu işlemeye başlamıştı çünkü. Ruhu bir daha nefes alamayacak bir bedene hapis olmaktan korkuyordu. Titreyen bedeni ise bir daha görememek yüzünden korkudaydı. Ama Santia bu vampirlerin dişleriyle değil, kendi korkusuyla öleceğini düşünmeye başlamıştı.

    ***

    Lock gözlerini FarasÂ?a odaklamış, olan biteni anlamaya çabalarken hiç beklemediği o şey, gözlerinin bir anda kararmasıÂ?hiçbir şey yapamamak, yalana nasıl olup da bu kadar kolay inanabilmişti? Ran neler olduğunu anlamadan aynı baygınlığı tattı. Faras hariç herkes bu yalanın ölüm kokusuna bulanmıştı. Hiç düşünememiş olmanın verdiği çaresizlikle, ellerinden hiçbir şey gelemeyerek teslim oldular bu yalana.

    ***

    Lord gözlerini kadının üzerinde tuttu ve gözleri kapalı sordu sorusunu. Garip bir his, asla tahmini mümkün olmayan bir sırrı taşıyor gibiydi cümleleri.
    Â?Oğlum burada mı?Â?
    Â?Evet sanırım o kendi işini halletti, şu an tören salonunda olmalılar.Â?
    Â?Diğeri onun yanındaydı yani.Â?
    Â?Evet.Â?
    Â?Güzel.Â?

    Lord kalkıp SantiaÂ?nın yanına geldi ve kolunu açıp, koluna girmesini söyledi. Santia karşı gelemedi, dediğini yaptı ama garip bir huzursuzlukla deyiyordu onun tenine. Kapıdan çıktı ve çok ilerlemeden, altın işlemelerle o en başta gördüğü dev kapının önüne geldi. Kapı hiçbir hareket yapmadan onlar, açıldı. Kadın gelmemişti, zaten bunu sorgulamadı da. içerisi yüksekliği oldukça derin olan bir salondu. Geniş ve daire şeklinde. Ve ortada ki karşılıklı iki mermerden birinin üzerinde yatan abisiydi. Gözleri öyle b,r endişeyle açıldı ki, korku tüm bedenini daha öncekinden daha kesin sarmıştı. Bırakmayacakmışçasına, ölmesine bile izin vermeyecek gibi. Lordun kolundan çıktı hızla ve küçük bir hayret çığlığı attı. Etraftaki vampirlerden ikisi onu tuttu ama vampir lordu kibar davranılmasından yanaydı. SantiaÂ?yı diğer mermere yatırmak için götürüyorlardı. LockÂ?ın üzerindeki elbiseler artık yoktu ve kusursuz vücudunun mermerde nasıl üşüdüğünü Santia öylesine iyi hissetmişti ki.

    Vampirlerden biri SantiaÂ?a elbiselerini çıkartmasını söyledi. Santia ilk anda buna karşı çıkmıştı ama elinden gelen sadece birkaç küçük itiraz olabilirdi. Çzerindeki bluzu çıkarttı önce, devam ederken soyunmaya bedenini süzen gözlerin verdiği huzursuzluk dayanabilinecek gibi değildi. Pantolonu tamamen bacaklarından çıktığında gözleri tanıdığı bir simaya takıldı. Ayakta, vampirlerin yanına, dimdik ve öylesine büyük bir soğukkanlılıkla duran o olamazdı. Bu kadar büyük bir oyunu SantiaÂ?nın ruhu kaldıramazdı. Ama yanılmadığına emindi, o yüzü asla karıştıramazdı. FarasÂ?orada ne işi vardı!

    Gözleri ona odaklanmış sorgular bakışlarla, SantiaÂ?nın artık çırılçıplak bedeni mermere deydi. Soğukluğu bir anda verdiği hisle, gür olmayan bir inildi çıkardı. Ama bileklerinin zincirlenmesinde ses çıkarmamaya yemin etmiş gibiydi. Abisinin karşısındaydı. Onunun gözlerine bakamıyordu, yakınında olduğunu hissetmek kesinlikle yeterli değildi. Elini tutmayı, sarılmayı öylesine özlemişti ki. sesini duymayı. İsmini söyleyişini, tatlı şakalarını, kızgınlıklarını, nasihatlarını ve aptal cesurluklarını. Çzlediği baştan sona LockÂ?tı.

    Çzlemine rağmen hala FarasÂ?ın orada ne gezdiğini düşünüyordu. Bir an vampir lordunun Â?oğlum buraya gel.Â? Dediğini duydu ve ona yaklaşan FarasÂ?ın sadece şaka amaçlı bunu yaptığını umut etti. Ama değildi her şey tek bir cümle ardı belli oldu.
    Â?Artık şu bedenden kurtul.Â?

    Faras titrek bakışlarını SantiaÂ?nın üzerinden geçirdi. SantiaÂ?nın hayal kırıklığıyla gözlerini kapattığını gördükten sonra üç cümle söyledi, gür ve iç ürperten bir sesle.

    Â?Ternino quer not. Mofedas hone los. Asttinna guer poless.Â?

    Bir anda yeşil ve kırmızı renklerin bedeninden çıktığını gördü kapalı da olsa gözleri. FarasÂ?ın hafifi bir iniltiyle acısını saldığını ve bir anda teninin beyazlaşıp, gözlerinin kırmızılaştığını gördü. Lanet ettiği, hiç düşünemeyeceği biriÂ?bir vampirÂ?sevdiği, dudaklarını hissettiği biri nasıl bir vampirÂ?? Her şeyin baştan sona bir oyun olduğuna inanamıyordu. Fazla susamazdı. Kızgınlığın en kırmızı ses tonuyla konuştu, salon inlemişti ama bunu hak ederdi.

    Â?Ne yani bunların hepsi lanet bir oyun muydu? Neden biz buradayız?Â?

    Faras gözlerini onun gözlerinde tutamıyordu. Yaptığından o kadar da gurur duymadığı kesindi. Ama bu artık hiç de önemli olmazdı. Sesi gürlüğünü yitirmeden, sadece huzursuz tınısından kurtularak çıktı.

    Â?zaman kılıcının yeniden bizim soyumuza geçmesi sizin kanınıza bağlıydı. Bu nedenle sizi buraya getirmek zorundaydık ama kaçırmak bir işe yaramazdı çünkü kendi iradenizle bu malikaneye ayak basmak zorundaydınız. En azından lanet bunu öngörüyordu.Â?
    Â?Ne laneti?Â?
    Â?Kardeşini ısırsan vampirin kılıç konusunda sen ve abinin üzerine koyduğu lanet.Â?
    Â?İyi de nende biz?Â?
    Â?Çünkü kardeşini ısırsan vampir zaman kılıcının en güçlü lorduydu bir zamanlar. Ancak nedenini bilmediğimiz bir sebepten ötürü kardeşinin yani sizin kanınızın lorda karşı zayıflatıcı bir etkisi çıktı. Sonunda zaman kılıcının iradesini kontrol etmeyi tamamen başaramaz hale geldi. O da sizin üzerinize bir lanet koydu. Bu olaydan sonra zaman kılıcı tamamen kapatıldı ancak iki kişinin kanı onu yeniden zamanı kontrol gücüyle donatacaktı.Â?
    Â?Bizim kanımız.Â?
    Â?Evet.Â?
    Â?Ne yani bu kadar uzun zamandır herkesle, bu kadar kolay oyun mu oynadın? Her şey Â?lanet yalanlarÂ?bu inanılmazÂ?senden nefret ediyorumÂ?gerçi bu seninin için bir şey ifade etmese gerek.Â?

    Faras hızla başını kaldırdı ve ona baktı reddeden bir bakışlar. Anlatmak isteyeceklerini iyi aksedebilmek için derin derin baktı öncesinde. Sonra konuşmaya başladığında, cümleleri titrekti.
    Â?Her şey değilÂ?yalan değilÂ?benÂ?beklenmedik bir şeydi SantiaÂ?sana aşık olmam beklenmedik bir şeydi.Â?

    Aynı anda vampir lordunun hızla oğluna dönen bakışları, kırmızının kızgınlıkla koyulaşan haliyle anlamlıydı. Bütün vampirlerin anlamaya çalıştığı bir cümleydi son söylenen ama Santia sadece güldüÂ?acıyan ve çaresiz bir bakışla, dişlerini gösteremeden güldü üşümeye başlamıştı artık. Mermer canını acıtıyordu ama nefretini sonuna dek kusmaya yemin etmiş gibiydi.

    Â?İnanamıyorum biliyor musun Faras? İnanamıyorumÂ?.bana gerçekten aşık olduğuna nasıl inandığıma da inanamıyorumÂ?sana nasıl aşık olabilmiş olduğuma da inanamıyorum.Â?

    Bu sırada kıpırdadığını hissetti abisine gitti hızla gözleri. Aynı anda mermerler dikleşti ve onları karşılıklı kıldı. Abisinin bakışları inanmazlığı ve endişeyi aynı anda taşıyordu. Santia ilk konuşan oldu.

    Â?Abi iyi misin?Â?
    Â?Evet ufaklık sen?Â?

    Santia başını salladı ama abisinin konuşurken titreyen dudaklarını ve bedenini görmezlikten gelemiyordu. İçi öylesine acıyordu ki ona bakarken, yakışıklı abisine, her şeyden çok değer verdiğine. Lock etraftakileri anlamlaştırmak istemiyordu. Kimseyi bilmek istemiyordu, nende burada olduklarını da bilmek istemiyordu, sadece en değerlisinin yaşayabileceğinden emin olmak istiyordu ama bunu da başaramıyordu. SantiaÂ?nın gözlerinden akmaya başlayan yaşlarla gözlerini kapadı ve açtığında öylesine büyük bir şefkatle bakıyordu kiÂ?

    Â?Ağlama bitanem sakın!Â?

    Faras belki de son kez bunu yapmamak için yalvarmıştı ama imkansızdı artık geri dönüşü yoktu. Yedi vampir etraflarında dizildi ve anlayamadıkları sözleri mırıldanmaya başladılar, içlerindeki huzursuzluk o kadar büyümüştü ki. gözlerini birbirlerinden ayıramıyorlardı. Santia, Lock gibi geriye doğru giderken, göz yaşlarında boğulacak gibi bağırmış ve sesinin yankısını bütün malikanede bulmasını sağlamıştı.

    Â?Abi seni çok seviyorum.Â?
    Â?Ben de ufaklık. şimdi sakın korkma, ağlamaÂ?sadece benim içimdekini hisset, ben seninkini hissediyorum bitanem.Â?

    Santia ağlamayı kesemiyordu ama gözlerini kapadı abisini hissetmek için. Bir yerde iki mermer de durdu ve vampirlerin tören duaları oldukça fazla yükselmişti. Sesler korkunun en yüksek noktasını aşılıyordu. Ruh ürpertici bir tını oluşturuyordu salonda. Mermerlerin durduğu yer küçük bir kanalın üstüydü. Lordun kılıç sandığını en ortaya getirdiğini gördü Lock. Hiç anlamaya çalışmıyordu tek istediği SantiaÂ?nın yaşamaya devam edebilmesiydi. Umut etmekten başka da bir şansı yoktu.

    Lord sandık içindeki, muhteşem rünlerin üzerinde yazılı olduğu kılcı aldı. Yavaş yavaş SantiaÂ?ya ilerlerdi. LockÂ?ın bağırışları artık tüm malikanede yankılanıyordu. Dua bir yerde zirveye çıktığında, son bir kelimeyle kılıcı kaldırdıÂ?. Â?KomankenÂ?Â? indirdiğinde, SantiaÂ?nın çıplak bedeni baştan sona derin bir çiziği almıştı. Yara oldukça derindi, akan kan kanala girmişti. Hızla bir taşın üzerine doluyordu. LockÂ?ın SantiaÂ?nın çığlığıyla aynı anda bağırışı, herkesi titretir türdendi. Santia öylesine büyük bir çığlıkla Â?abiÂ? diye inlemişti ki Faras kulaklarını kapatıp, yere çökmüştü. Santia hem ağlıyor hem de zar zor nefes almaya başlıyordu. Lock artık ağlamama kuralını bozmuştu. Gözlerinden inen yaşlar, lanetleriyle birleşiyordu. Lord sonrasında LockÂ?a ilerledi. Bu kez SantiaÂ?ydı bunun durmasını isteyen bağırışları atan. Lord aynı şekilde LockÂ?a derin bir yara açmıştı. Ama ondan ne çığlık ne de bir inleme çıkmıştı sadece hala SantiaÂ?ya bakıyordu. Nefesi Santia gibi zorlaşmaya başlamıştı.

    Kan tamamen dolduğunda taşın üzerine ve birleştiğinde iki kardeşin kırmızıları, lord kılıcı taşın üzerine bıraktı. Çıkan karanlık bir ışıktı. Kılıcın üzerindeki bütün rünleri yaktı ve onu dipdiri bir çelik yaptı. Aynı anda Lock, SantiaÂ?nın kesilen nefesine şahit oldu. Çne düşen başına ve ölümün sardığı soğumaya başladığını gösteren bedeneÂ?yeniden inlemiştiÂ?ölümünü gördüğü içinÂ?yaşamı boyunca alabileceği en büyük acı yüzünden lanet ediyordu kendisine. Ama ölüme çok yakınkenÂ?düşünmeye başladıÂ?nasıl bu hale gelmişti. Hiç yokken, nasıl bir ihaneti sezip geri döndürmüştü gemisini ve yeniden nasıl buluşmuştu kardeşiyleÂ?her şey bir oyunduÂ?ölüme çok yakınken emin olduğu tek şey bu işi Tanrı ve Tanrıçaların kurguladığıydı. Zaman kılıcı geri dönmüştüÂ?üstelik dönüşü dünya için bir karanlık kapıyı açmıştıÂ?ölüyordu ama kardeşini yeniden görebilme umuduylaÂ? gerçi son olarak emin olduğu tek şeyde buyduÂ?ikisi içinde cennet fazla iyiydiÂ?


    DENİZİN ARDINDA

    Edgar kılıcını bileklerinde dans ettiririken, güneşin muhteşem yakıcılığını hissedemiyordu, bugün güllerin kokusuyla bedenini dövüşü dans yapan hareketlere sürükleyemiyordu. İçinde bir his, umutsuzluk ve kaybedişÂ?garip bir karanlık. Kılıcını arkadaşına hızla savurdu ve çok kalay karşılık buldu hatta fazla kolay. Karşıdaki asker anlayamadığını anlatan bakışlarını odaklamıştı EdgarÂ?a ama o bunun farkında değildi. Dalıp gitmişti, üstelik arkadaşının gözlerine bakıyor gibi görünse de bakmadığı o kadar kesindi ki. parlaklığı solmuştu ve kimsenin yenemediği Edgar yenilebilir hale gelmişti. Kılıcı hafifti. Kollarının kasılışı bile yok olmuştu. Arkadaşı durdu ve EdgarÂ?ın da aynı tepkiyi vermesini sağladıÂ?hiçbir şey soramadı sadece gözlerinin önünde yere çöken EdgarÂ?ı seyredebildi.

    Edgar yıkılmış hissediyordu. Anlamlaştıramadığı bir şey o kadar güçsüz kılmıştı ki bir anda ama aklından geçirememiştiÂ?.bilemezdi uzaklarda aslında çok bağlı olduğu o kadınla bağlarının koptuğunu. O bedeninin ölümü tattığını bilemezdiÂ?belki öğrenirdiÂ?ama şimdiÂ?yerden kalkmalıydıÂ?güçsüzlük onu bitik kılardı. Belki de gidip biraz uyumalıydıÂ?yarınlar hep başka olurdu, birileriyle devam ederek ya da birileri olmadanÂ?

    _________________
    YaÅ?am; ölümle onur arasında gidip gelen ince bir çizgiden ibaret..."Toprakla birim" kabul ediyorum bu sözü...
    Back to top View user's profileSend private messageMSN MessengerICQ Number
    Ghost_OF_A_Rose
    Site Yazarı
    Site Yazarı





    Joined: Oct 08, 2003
    Posts: 338

    PostPosted: Fri Nov 12, 2004 4:23 pm Reply with quoteBack to top

    Her şeyin bir sonunun olmak zorunda olması ne kötü...arkadaşlar bu hikaye burda biter ama inanın ben de bittim...bir yazar öyküsünü bitirirken ağlar mıSmile göz yaşlarımın iki sebebi vardı; birincisi öykü bitmişti bi daha içime işleyen ve her kesten iyi tanıdığım karakterleri yazamayacığım için, bir de sizin beni öldürmek isteyeceğinizi düşündüğüm son yüzünden:(

    umarım size bu öyküyü okuduğunuz zamanlar boyunca iyi şeyler hayal ettirebilmişimdir. Zaman kılıcı efsanesi hayatın devam edebileceğini söyledi ve BİTTi:)

    _________________
    YaÅ?am; ölümle onur arasında gidip gelen ince bir çizgiden ibaret..."Toprakla birim" kabul ediyorum bu sözü...
    Back to top View user's profileSend private messageMSN MessengerICQ Number
    Display posts from previous:      
    Post new topicReply to topic


     Jump to:   



    View next topic
    View previous topic
    You cannot post new topics in this forum
    You cannot reply to topics in this forum
    You cannot edit your posts in this forum
    You cannot delete your posts in this forum
    You cannot vote in polls in this forum


    Powered by phpBB © 2001 phpBB Group

    :: HalloweenV2 phpBB Theme Exclusive ::
     
    FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.

    FRPWorld, yeni bir frp dünyası


    Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır.
    Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.


    Sayfa Üretimi: 0.71 Saniye