Frp World Ana Menü
  • Frp World
    » Anasayfa
    » Forum
    » Anketler
    » Akademi
    » Kitap Tanıtımları
    » Haber Arşivi
    » Haber Gönderin
    » Makale Gönderin

  • Üyelere Özel

  • Kişisel
    » Hesabınız
    » Özel Mesajlar
    » Üye Listesi
    » Üye Arama
    » Siteden Çıkış

  • Site Bilgileri
    » Top10
    » Site Hakkında Yorumlarınız
    » İstatistikler
    » Destekleyen Siteler

  • Kullanıcı Menüsü
    Hoşgeldin, Diyar Gezgini
    Üye Adı
    Şifre
    (Kayıt Ol)
    Üyelik:
    Son Üye: LynneHorse
    Bugün: 23
    Dün: 35
    Toplam: 90387

    Şu An Bağlı:
    Ziyaretçi: 1877
    Üye: 0
    Toplam: 1877

    FrpWorld.Com :: View topic - AZALİN 'İN TAHTI(RP Ekranı)
    Forum FAQ  |  Search  |  Memberlist  |  Usergroups   |  Register   |  Profile  |  Private Messages  |  Log in

     AZALİN 'İN TAHTI(RP Ekranı) View next topic
    View previous topic
    Post new topicThis topic is locked: you cannot edit posts or make replies.
    Author Message
    CHANGES
    BaÅ?büyücü





    Joined: Jun 05, 2004
    Posts: 754
    Location: NOWHERE NOW HERE

    PostPosted: Mon May 02, 2005 1:36 pm Reply with quoteBack to top

    Görüntüler yavaşça belirginleştiğinde Brenne zihnini toparlamıştı.şimdi buraya çekilenin sadece kendisi olmadığını biliyordu ama burası her neresiyse etrafta belirgin bir tehlike yoktu.Sadece arasıra çatlak tavandan düşen taş parçaları ortalığı toza buluyor ve ses çıkartıyordu.Brenne göz ucuyla Denikron'u yakaladı.O lanet herif buradaydı...Hemen ona doğru seğirtti.

    -Askerler şu zayıfı yakalayın!

    Brenne bu adamın içeriye girmekten çok daha fazla işe yarayacağını anlamıştı.O göğsündeki taş onu değerli kılıyordu.Acaba bu taşın daha başka ne gibi güçleri vardı? Sadece o taşı adamın göğsünden çıkartırsa bu güçler Brenne'ye de geçermiydi? Yoksa bir çok büyülü eşya gibi oda sahibine bir lanetle mi bağlıydı? Bilinmezlik Brenne için tehlike demekti ve tehlike şu an için Brenne'ye çok yakındı ve en kısa sürede sonlandırılmalıydı.
    Eğer bu çapulcu doğru yanıtları veremezse ölümü için Brenne'den daha hevesli savaşçılar buradaydı.

    Brenne havayı kokladı,ceset ve küf kokusu..Brenne'nin uzun zamandır özlediği kokuydu. Çvey babası bir mezar bekçisiydi ve bu nedenle Brenne'nin uzun yılları mezarlıklarda geçmişti.Daha küçük yaşlarında ertesi gün gömülmek üzere temizlenmiş ölüler Brenne'nin küçük oyuncakları olurdu.Çünkü ölüler her zaman Brenne'nin sözlerini dinler,onun söylemesini istediklerini söylerdi.Brenne bu cesetlerin yaşarken neler yaptıklarıyla değil ölümden sonra neler yapacakları ile ilgili hayaller kurardı.Çoktan bedenlerini terketmiş ruhlar hakkında kendi kendine korkunç hikayeler uydurur ve çocukları korkuturdu.Kimsesi olmayan cesetler ise temizlenmeye bile ihtiyaç duyulmadan gömülürdü.Eğer gömüldüğünün üzerinden iki günden fazla geçmemişse toprağı kazıp cesetleri çıkartmak küçük bir çocuk olan Brenne için bile çok kolay olurdu.Mezardan çıkartılan cesetler ise Brenne tarafından itinayla kesilir vücudun anatomik yapısı incelenir ve yine aynı titizlikle gömülürdü.Ve şimdi yine o bilindik ceset ve küf kokusu...Çlümlü zamana ait tüm hatıraları beraberinde taşımıştı.Ceset kokusu Brenne'nin eski dostlarının etrafta olduğunun habercisiydi.

    Ama şimdi ilgilenilmesi gereken bir çapulcu vardı.

    _________________
    "We were young and unexperienced.We were proud and ready to die for justice.But now it is time to break the chains.Long live Chaos Legion"
    Back to top View user's profileSend private messageMSN MessengerICQ Number
    Hükümlü
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: 1055100700
    Posts: 1548
    Location: Ankara

    PostPosted: Mon May 02, 2005 1:45 pm Reply with quoteBack to top

    Soytarı cesede doğru giderken arkasından gelen emri duydu ve hemen kafasını çevirdi arkaya sırıtarak...

    "Ciddi olamazsın!!!" diye bağırdı ince sesiyle adeta çığlık atarak. bu bağırtısıyla birlikte çıngıraklarının gürültüsünü artmıştı. Bir anda elinde sopları belirdi daha sonra o büyücünün üstüne doğru koşmaya başladı. Bir yandan kahkahlar atarken, bir yandan şişlerini çıkardı tepelerine basarak.
    Çıngırakların ve kahkasının şiddeti artmıştı. soytarı tam büyücünün üstüne atlayıp, şişlerini boynuna geçircekti ama onu öldürmemesi gerekiyordu, olsun yine de biraz can yakabilirdi...
    Soytarı bütyün bu gürültüyle adama koşarken aynı zamanda her hareketini de dikkatlice izliyordu...

    _________________
    --------------------------------------------------
    MutluluÄ?un ve üzüntünün ötesinde...
    Back to top View user's profileSend private message
    Daeya
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Apr 13, 2004
    Posts: 2183
    Location: KarÅ?ıyaka

    PostPosted: Mon May 02, 2005 3:01 pm Reply with quoteBack to top

    shi'el'Elesia kendine geldiğinde az da olsa yorgun hissetmişti kendini. Nereye geldiklerini bilmiyordu ama tahmin etmesi zor olmadı. Bakındı, lejyonun hepsi burada değildi."Kaleye girmeyi başaramadılar" ded içinden. şanslıydı çünkü Peygamber de buradaydı. Derken ilk emir geldi. Artık akılcı davranmak zorundaydı. şansa bırakamzdı işini artık daha fazla sorumluluk taşıyordu shi'el'Elesia.

    _________________
    Do you know the terror of he falls asleep? To the very tors he is terrified. Because the ground gives way under him, And the dream begins...
    Back to top View user's profileSend private message
    dreamshadow
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jan 15, 2005
    Posts: 138
    Location: karÅ?ıyaka

    PostPosted: Mon May 02, 2005 6:45 pm Reply with quoteBack to top

    Bütün bunlar olup biterken Thor etrafa bakınıp yaklaşan hortumu izliyordu. Tam bu sırada yaklaşan hortuma dönük bir vaziyetteyken bir anda bir karartı belirdi Thor'un gözlerinde Boğazının yandığını hissediyordu adeta. Bu yanma boynundaki kolyeden kaynaklanıyor gibiydi sanki. Dizlerinin üzerine çöktü Thor. Sağ eliyle kolyesini tuttu. Ama yanmanın olduğu yerde hiçbir iz yoktu. Karartı daha bir netleşiyordu Thorun gözlerinde. Sanki bir hayal gibiydi. Daha öncede gelmişti başına ama hiç bu kadar yüklü olmamıştı bunu hatırlıyordu. Karartı iyice netleşmişti artık tam önünde duruyordu ve Thor'a bakıyordu. Bu bir halüsilasyondu. Babasının cüppesiydi karartının üzerindeki. İyice netleşip şekillenmişti. Ve elinde parçalanmış kılıcını tutuyordu. Kılıcı yukarıya doğru kaldırdı. Ve hızlıca Thor'a doğru savurdu. Kılıcın kırık olan kısımları Thor'a yaklaştıkça şekilleniyor ve yeniden canlanıyordu. Kılıcın kırık olan kısmı yeniden oluşmuş ve Thor'a doğru hızlıca geliyordu. Her şey birkaç saniye içinde gerçekleşmişti. Kılıcın tekrar yenilenen kısmı Thor'un göğsünden geçerek havada kayboldu bir anda. Ve ardında ince ve puslu bir ses tonuyla biri fısıldadı varlıkla yokluk arası karartıda. Â?Bu kılıç senin bir parçan ve hak etmek için öldürmelisin.Â? Diyerek rüzgârın sesinde yok oldu tıpkı önündeki karartı gibi. Thor bir anda çöktüğü yerden kalktı ve kılıcına sarıldı. Ciğerleri yerinden çıkarcasına o kükürtlü ve leş gibi kan kokan havayla dolmuş patlayacak bir balon gibiydi sanki nefes alışları kulaklarında yankılanıyordu rüzgârın sesini bastırırcasına. Elinde tuttuğu kolyesi parıldıyordu avuçlarında. Kılıcını kınından çıkartarak arkasını döndü. Sol elindeki kolyeyi o kadar çok sıkıyordu ki kolyenin ucundaki kırık kılıcın parçası elinde ufak bir yara açmaya yetmişti. Sağ elinde kılıcını gard pozisyonunun aksine aşağıya doğru salmış bir şekilde duvara ilerliyordu. Kılıcı yere sürtüyor ve yerdeki kemik parçalarının arasındaki taşlara her çarpışında ufak kıvılcımlar çıkarıyordu yağan yağmura haykırırcasına. Sol elini yukarı kaldırdı bir anda ilerlerken Elinden akan kandamlaları yağmurla birlikte yüzüne çarpıyordu. Elini hızlı bir şekilde aşağıya indirirken diğer elindeki kılıcını aşağıdan yukarıya kalenin duvarına inanılmaz bir hızla fırlattı. Kılıç duvardaki bir yarığa isabet edip saplanmış bir vaziyette kaldı. Saplandığını gören Thor bir anda durarak iki elini yanlara doğru açıp sessizce mırıldandı. Â?Artık bir şans istiyorum beni bu işkenceden kurtaracak bir şans, kellesini bedeninden ayırabileceğim ölümlü bir bedenÂ? Dedikten sonra ellerini indirdi. Ayağa kalkarak kılıcını sapladığı yerden çıkardı. Elindeki kolyeyi sıkmaya devam ettiğini fark etti yarası canını yakıyordu ama ThorÂ?un hoşuna gidiyordu. Elinden dökülen kandamlaları toprağa her düştüğünde sanki hala sesini duyuyor gibiydi. Bu sırada geçirdiği nöbetin etkisinden sıyrılırcasına efendisinin yanına yürümeye başladı.

    _________________
    ...........................S.D.W...........................
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailMSN MessengerICQ Number
    Eldarin_






    Joined: Dec 20, 2006
    Posts: -27
    Location: Yolcu

    PostPosted: Tue May 03, 2005 6:57 am Reply with quoteBack to top

    Thor Efla ile Andero nun bulunduğu noktaya ilerlerken kalenin duvarlarında bir hareketlenme görür gibi oldu.

    Başını hemen o tarafa yönlendirdi Thor.


    Suratlar...Hareket ediyorlardı!!!

    Thor bir anda karşısındaki hareketli suratları görünce irkildi.Yüzlerce ,binlerce surat
    ona bakıyordu sanki.

    Bir beden mi istiyorsun, habis ruhunu tatmin etmek için

    Kim seslenmişti ona.Kalenin surlarındaki suratlar neydi böyle.onlarca ırktan sayısız surat...

    Thor kalenin surlarına odaklanmıştı tamamiyle.Kale ona sesleniyordu.

    Kılıcının keskin ucunu tattırabileceğin bir beden.Ve dökülen kanlar.Sen ve ben yükseleyim diyeeeeeeee

    Thor un gözleri sonuna kadar açılmıştı.Akılalmaz bir güç vardı sanki çevresinde ve onu kenetlemişti adeta toprağa.

    Ve çığlıklar...Bir surata takılmıştı gözleri sürekli olarak.Çığlıklara boğulmuş bir surat sürekli olaral deri değiştiriyor gibiydi.Büzüşmüş derisi sürekli olarak yanıyordu sanki.Kupkuru boğazdan çıkan titrek bir ses ona yüklendikçe yükleniyordu....


    --------------------------------------xxxXxxx-------------------------------

    Efla ile Andero sislerin içersine girmişlerdi.Etrafta pek belli olmasa toprağın o yoğun kokusu hissedilmekteydi.Sislerin ilersinde Andero olmalıydı.Onu göremiyordu fakat böyle olmalıydı.Arkadan gelenlerden ise haberdar değildi.5 santim ötesini görmek dahi zordu bu sislerin çevrelediği tünelde.

    bir süre sonra hafifçe yükselecekti bulundukları tünel.Ve Kalenin altzindanlarından birinde bulacaklardı kendilerini...

    -------------------------------------xxxXxxx----------------------------------

    Thor kalenin hareketli suratlarının tam karşısında durmaktaydı.Bu arada farketmediği ise kalenin üzerindeki onlarca bedenin birbirlerinin üzerlerine çıkarcasına Thor a ulaşmak istemeleriydi.Eğri büğrü kollar, yakılmış bedenler, intikam isteyen ölüler kalenin surlarından Thor a ulaşmaya çalışıyorlardı fakat bir bariyer onları geride tutuyordu sanki...

    Çldürmek istiyorsun Thor...Bende öldürmek istiyorum...

    Zihninde bu sözler yankılanıyordu...

    Kılıcını haketmek için öldürmelisin

    Thor un faltaşı gibi açılmış gözleri bir anda karşısındakinin kim olduğunu farketti.


    Babası! evet surların içersinde acılar içersinde yanan bedeniyle babası ordaydı işte...

    Ve Thordan
    İntikam bekliyordu...

    _________________
    Bu kullanıcı siteden ayrılan fakat forum düzeni açısından mesajlarının durması gereken kullanıcılar için ayrılmıÅ?tır. Kullanıcı kesinlikle yoktur. Sorumluluk ve yükümlülükleri site yönetimindedir
    Back to top View user's profileSend private message
    KraynS
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Feb 27, 2005
    Posts: 218

    PostPosted: Tue May 03, 2005 9:38 am Reply with quoteBack to top

    Ruh acısı,ruh acısı bu kelime Morrigan'a o kadar yakındı ki sanki tüm hayatı acı içinde geçmişti.Bedensel acı çekememesi onun suçu değildi,çünkü yaşadığı çevre onu öylesine zorlamıştı ki kolundaki bir yarık onun canını fazla acıtamazdı,çünkü o bir drowdu.şimdi asıl şeye gelmişti sıra acıya;ama öyle basit bir acı değil ruh acısı,manevi acı...


    Konsantre oldu geçmişe dönmeye başladı,drowlara bahşedilen bir yetenekti bu onlar uyumazlardı sadece transa geçerlerdi,diğer ırkların uyku dediği o transta isterlerse diğer boyutlarda dolaşabilirlerdi.şimdi tam olarak öyle olmasada Morrigan geçmişe dönmeye başladı 106 yıl öncesine daha 90 yaşına yeni girmişti,o lanetli geceye.

    Grup gezisinden yeni dönmüşlerdi,evine Faer'Naschta evi,Menzoberranzan'ın 10. evi.O gece büyük ablası Hyrsst onu dışarda karşılamıştı buna gerçekten şaşırmıştı Morrigan, çünkü kimse tarafından karşılanmamıştı özellikle söz konusu kişi bir rahibeyse.Ona aşağıda bir tören olduğunu gelmesi gerektiğini söyledi birlikte en alt kattaki mabede girdiler.Morrigan girer girmez bir terslik olduğunu anlamış ama ses etmemişti,biyolojik babası Ugnar evin anası Terlaksis'in ayakları dibinde ağlıyordu ve kızlarda gülüyordu.Morrigan geldikten sonra Terlaksis "artık başlayabiliriz"dedi tebessümlü ve alaylı bir tavırla.Kızlar Ugnar'ın kollarından tuttuğu zaman öyle bir böğürtü koptuki Morrigan bir iki adım geriledi.İşte şimdi anlamıştı drow neler döndüğünü Ugnar kurban edilecekti.Terlaksis ayağa kalktı,eline o analara özel yapılan bir hançer aldı ve bir iki dua okumaya başladı,sonra Ugnar'ın üzerine doğru yürüdü ve hançeri Ugnar'ın kalbine,tam kalbine sapladı.Diğerleri büyük bir zevkle bakarken Morrigan dehşete düşmüştü.Bu dehşet Ugnar sevdiğinden değildi onu pek tanımazdı bile sadece babası olduğunu bilirdi ama böyle bir olay onu hayatı boyunca takip edecek bir nefretin son parçası olmuştu,işte şimdi gözü dönmüştü.Odadan izin alarak çıktı ve odasına koştu,eline kılıçlarını aldı ve küçük bir not yazarak gitti.Onlara tekrar keşif gezisine çıkması gerektiğini zaten çağırıldığı için geldiğini yazmıştı.Artık sadece küçük süre zarflarında bu eve dönecekti,sadece belli olaylarda yada çağırıldığı zaman Faer'Naschta denilen o rahibelerle dolu iğrenç yuvaya dönecekti.

    Gözünü açtığı anda böğürmeye ve kusmaya başladı içi tamamen nefretle doluydu rahibelere duyduğu nefret.Gözleri etrafı delicesine süzdü ve gözüne o takıldı bir rahibe.Kılıçlarını çekti ve üzerine yüremeye başladı hala ağzından kan geliyordu ve midesi delicesine yanıyor ama o yavaş adımlarla yürüyordu kafasında ve kalbinde sadece tek şey vardı;NEFRET... :veerymad:

    Ama durdu ne olduğunu anlayamamıştı gözleri birden komutan Eflaya çevrildi ve anladı ne olduğunu.Bir büyünün tam ortasındaydı ve birşey yapabilecek durumda değildi.Kılıçlarını kınlarına geri koydu.Etrafını kırmızı ışıklar çevirmeye başladı,sanki yerden yükseliyordu, nedenini bildiği ama kavrayamadığı bir güç onu yükseltiyordu.Gözlerini kapadı ve bekledi,içinden *Kaosun ulaşılmaz tanrısına*dua etti ve bekledi...

    Gözlerini açtı,ilk başta etraf bulanıktı ama sonrada anladıki kaleye girmişti hemde yanında arkadaşları ve peygamberiyle girmişti.Ama onu yeniden gördü o lanet rahibe yerde yatıyordu,birden nefret tekrardan kıpırdanmıştıki bu sefer peygamberinin sözüyle irkildi

    -Yakalayın onu.

    Etrafına baktı;onlardan olmayan yada peygamberin sinirleneceği kim olabilirdi?Birden o büyücüyü gördü,hemen yayını aline aldı ve sadaktan bir ok çekti,bunlar en fazla 5-6 saniye almıştı ve büyücünün üzerine doğrultu sadce şu sözleri söyledi

    -Bir drow hızını test etmek istemiyorsan kımıldama seni lanetli büyücü... *evil*
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mail
    Andero
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: Jun 24, 2004
    Posts: 758
    Location: Ä°stanbul

    PostPosted: Tue May 03, 2005 1:34 pm Reply with quoteBack to top

    Boğucu sisin arasında, ne bastığı yeri ne de önünü tam göremeden, uzun boyu yüzünden eğilerek, elinde silahları, ilerleyebildiği kadar yüksek bir hızla ilerliyordu. Boğucu sis, üzerinde adeta hafif bir yük oluşturuyordu. O ilerledikçe yarılan sis kütlelerinin gri zavallığı, onu hiç görmediği yerlere doğru çekiliyordu. Bir an kendini yapayalnız hissetti. Diğerleri onu takip ediyorsalar bile, ayak seslerini zırhının seslerinden duyamıyordu. Bir an dönüp bakmayı düşündü, ardından vazgeçti. Bu ufak tünelde uzun süre kalmak istemiyordu.

    Tünel aslında çok kısa da olsa, içinde geçirilen bu kısacık zaman onu boğmuştu. Zira o bunları aklından geçirdikten hemen sonra, zemin yükselmeye başladı. Andero, ileride, tünelin açılan ağzını görünce biraz yavaşladı. Bu ucun nereye çıkacağı hakkında bir fikri yoktu. Geniş tünelde, daha önce yaptığı gibi katanasını karın hizasında yere paralel, wakizashisini de boyun hizasında yere paralel tutarak savaş pozisyonu aldı ve delikten yukarı çıktı.

    Zindan... İçeri adım atmasıyla yarattığı rüzgarın sonucu anaforlarla kalkan tozlar uçuşuyordu etrafında. Bir kısmı oyunlar oynar gibi hafifçe yükselip tekrar yere doğru savrulurken bir kısmı da ayak pençelerinin etrafında, vücuduna konmaya çalışıyordu. Andero, kızıl gözleriyle etrafını süzdü hafifçe.

    Yıkık bir kalenin zindanında görmeyi beklediği şeylerden daha farklı şeyler çarpmamıştı o gözlere. Kimi yıkılmış ve yan yatmış kapılar, eskiden canlıların feryatlar attığı bu odalarda artık acının kol gezmediğini anlatır gibiydi. Etrafta görebilmesine yetecek kadar ışık vardı, ama daha fazla değil... Klasik bir zindanın çürümüşlüğü ve acımasızlığı, her ne yaşanmış olursa olsun, hala kendini hissettiriyordu. Andero, tamamen hayal gücünü kullanarak da olsa, buralarda işkence çekenleri görebiliyordu. İşte bir insan kadını şurada tecavüz etmeleri için askerlere atılıyordu. Onun ötesinde kulakları kesilmiş bir elf, ellerinden duvara çakılıyordu. İşte şu yanda da, kollarından ve bacaklarından gergi makinesine bağlanmış bir cüce, makinenin başındaki adamın zevkli kahkahaları arasında işkencesini çekiyordu acılar içinde. Andero'nun gözleri tozlanmış gergi makinesine takıldı. Ahşap işkence aletinin sağ arka ayağı kırılmıştı ve koca alet yana yatmıştı. Ahh... bir tanede kendisine yaptırmalıydı. Giyotinin yanına iyi gidecekti büyük ihtimalle.

    Düşüncelerini çabuk dağıttı ve tekrar etrafa odaklandı. Tünelin çıkışı etrafında hafifçe dolandı ve diğerlerinin çıkmasını beklemeye başladı. Tünelin ağzına bakmıyordu direk olarak. Gözleri, etrafı süzüyordu sakince. Eğer içeride onları bekleyen bir şey varsa bile, buradan geleceklerini tahmin edemezdi. Andero bilmiyordu. Belki de, tıpkı onların tapınağına bir yabancı girdiğinde Andero, Brenne ve Efla'nın bunu anlayışı gibi, burada bir şey varsa, ki bundan emin sayılırdı, o da onları anlıyordu. İşte bu yüzden, kontrolü elden bırakmamak mantıklıydı.

    Loş ortamda, etrafı gözleyerek ve güvenliği elden bırakmayarak, diğerlerini beklemeye devam etti.

    _________________
    Sadness is my reward because I hate, because I am alone, because I exist. It is the thing which reveals my rage, my envy. I neither live nor die. I will always pursue her. I am sad, I am angry and, I am waiting my time, because I am it, revenge itself.
    Back to top View user's profileSend private message
    _Nightfall_
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jul 04, 2004
    Posts: 297
    Location: Ýzmir

    PostPosted: Tue May 03, 2005 2:54 pm Reply with quoteBack to top

    Komutanı katliamın gozunun bir büyüsü onu buraya getirmişti sonunda... Ama diğerleri neredeydi... topu topu 5 kişiydiler... ve karşılarındaki tehlike cok buyuktu... ama tanrısı apocalypse nin gostereceği yolla görevi tamamlayacaktı...ayrıca 2 seçilmişin yanında olması ve bir yarımkanın varlığı (ne kadar sevmesede) bir güven veriyordu... İlerledi ve katliamın elinin hemen arkasına geçti ve kılıçlarını kınlarına yerleştirip yayını ve okunu aldı... ''Hadi bakalım şimdi neler olacak'' diyip ilerlemeye devam etti...

    _________________
    Artık insafsız olun... Gazap için... Yıkım için... Kızıl bir Å?afaga...<br><br>DeÄ?iÅ?ik biÅ?ey isteyen <a href="http://s2.gladiatus.com/game/c.php?uid=20997">TIKLASIN</a>...
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailMSN Messenger
    Black_Rider
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Aug 17, 2004
    Posts: 230
    Location: &Yacute;st

    PostPosted: Tue May 03, 2005 3:18 pm Reply with quoteBack to top

    Denikron beklenmedik bir sekilde havaya yukseldi,kaburga kemiginin icindeki akik tasinin isigi birkac kisinin uzerine yogunlasmistii.Sonrasinda ise buraya gelmislerdi.Daha kendine gelmeden brenne emir verdi-Su zayifi yakalayin.Drow yayini ona dogru uzatti.Denikron onlara direnmeyi hic dusunmuyordu kaos ekibi hakkinda bildigi birkac bilgiden baska bildigi yoktu.Bu bilgilerden birtanesi acimasiz olmalariydi.Brenne nin bu grubun icinde sozu geciyordui demek komutan miydi acaba diye dusundu denikron.Onun arkasindan ettigi laflari hatirladi.Ona budala demisti asil budaliligi o yapmisti.Agzindan cikan kelimeleri kontrol edememisti o kadar aci cekiyorduki adam gibi ne dedigini bile hatirlamiyordu.Denikron Brenne bakarak-Efendim benim size karsi koyacak bir gucum yok ve ben size karsi bir dusman oldugumu dusunmuyorum.

    _________________
    Herkes aya benzer.Karanlık bir tarafı vardır ve bunu hiç kimseye göstermez... Enter the Ghost Lake The waters whisper of something brooding no way out of here) Son of Dark --------------- Isim:Denikron Githalas Irk:Human Sinif:Wizard Y
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    Efla
    Site Admin
    Site Admin





    Joined: Apr 10, 2004
    Posts: 3916
    Location: Ankara

    PostPosted: Tue May 03, 2005 8:45 pm Reply with quoteBack to top

    Sis çok yoğundu. Aslında buna şaşırmamak gerekiyordu. Toprak gibi bir maddeyi sise çevirmek yoğun bir sise yol açabilirdi pekala. Gözleri ilerde Andero'yu arıyordu. İleride olduğunu duymak pek zor değildi. Ağır bir zırh ve silahlarla sessizce yürümek pek de kolay değildi. Tünel tekrar yükselmeye başladı. İşte yüzeye çıkıyorlardı. Firan'ın kalesine girmişlerdi. Kendi tercih ettikleri yoldan girmişlerdi.

    Andero önden gitmişti. Muhtemelen olası bir tehlikeye karşı hazırlıklıydı. Fakat bu kendisinin hazırlıksız olmasını gerektirmezdi. İşte çıkış karşısındaydı en sonunda. Temkinli bir şekilde dışarı çıktı. İlk yaptığı iş etrafa bir göz gezdirmek olmuştu. Burada birçok işkence yapılmıştı zamanında. İşkenceler... Gerektiğinde bilgi alma konusunda işe yarıyordu doğrusu. Fakat fiziksel işkencelerden özel bir zevk almıyordu.

    Bu konu üzerinde fazla düşünmedi. Etrafa bakıyor ve gelebilecek olası tehlikeleri önceden saptamaya çalışıyordu. Bu görevin kolay olacağını asla düşünmüyordu. Her an bir tehlikeyle karşılaşabilirlerdi. Bunun bir süpriz olmamasını istiyordu fakat herşeyi önceden öngöremeyeceğini de biliyordu. Düşmüş de olsa başka bir tanrının tapınağına girmek tehlikeliydi. Fakat kim bunun tehlikeli olmadığını idda edecekti ki. Lordunun adna buradaydılar ve başaracaklardı. Zafer ve güç onları bekliyordu. Yoksa... Aksini düşünmenin bir anlamı yoktu, bir yararı da. Gerçekleşmeyecekti çünkü, gerçekleşmemeliydi...

    şimdi grubun geri kalanın tünelden gelmesini bekliyordu. Acele etmeleri gerekiyordu.

    _________________
    Chaos is the law of nature,
    Order is the dream of man.
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's website
    Andero
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: Jun 24, 2004
    Posts: 758
    Location: Ä°stanbul

    PostPosted: Tue May 03, 2005 9:12 pm Reply with quoteBack to top

    Andero drowun ve ardından Efla'nın tünelden çıkışlarını seyretti. İnsan asker ve yarı melek kalmıştı geride yanlarına gelmeyen. Onlar da acele etse Andero kendini daha rahat hissedecekti. Yarı meleğin içeri girmeyi akıl edebileceğini umdu.

    Efla'nın kara cübbesi, gözleri buğusuyla kaplayan o derin sisin içinden belirmeye başladığında Andero kendini daha bir rahat hissetmişti. Efla'nın kaybolan grupla olmamasına sevindiğini hissetti bir an. Efla'yla iyi bir ikiliydiler ve bunun bozulmaması onun için iyi bir şanstı. En azından arkanızda savaş içi yeteneklerine güvenebileceğiniz birileri varken kılıç savurmak daha rahattı.

    Andero etrafa son bir bakış attı ve wakizashisiyle katanasını kınlarına yavaşça geri soktu. Kılıçların, her zamanki gibi, kınlarına girerken çıkardıkları o keskin ses boş zindanın taş duvarlarında yankılandı.

    Andero Efla'nın yanına doğru yürüdü.

    -Açıkcası, burada bizi beklemelerine şaşarım zira buradan gelebileceğimizi, içeride herhangi bir şeyler varsa eğer, ki bundan neredeyse eminim, tahmin etmiyorlardır derdim eğer şu dışarıdaki diğerlerini kaybettiğimiz olay olmasaydı. O olay gösterdi ki, büyü hala burada etkin. Tapınağımıza biri girdiğinde onu nasıl hissettiğimizi biliyorsun. Burada da aynı şey olmaması için bir sebep yok gibi geldi bana bilmem sen ne düşünüyorsun?

    Bu noktada etrafına bakındı. Ah şu şüpheci yapısını ne zaman atacaktı? Derin bir nefes aldı ve devam etti devasa yarı iblis;

    -Yine de, yakın duralım. Az kişiyiz ve bunun karşımıza artık ne çıkarsa onun tarafından bir avantaj olarak kullanılmasına izin vermemeliyiz. Doğrusunu söylemek gerekirse, kendi kendini rahatlıkla koruyabileceğini düşünüyorum, dostum.

    Drowa baktı bir an, zira sadece o çıkmıştı henüz tünelden dışarı askerlerden, ve sonra Efla'ya geri çevirdi kırmızı gözlerini;

    -Askerlere de dikkat etmeliyiz. Aldığımız yaraları iyileştirebilecek biri yok yanımızda ve adam kaybına tahammülümüz yok. Bu yüzden bir askerin yardımına koşarsam anlayışla karşılayacağını umuyorum. dedi hafifçe göz kırparak.

    Apocalypse'e hizmet, başlı başına bir değer nedeniydi ve *O*nun emellerinin gerçekleşmesine yardımcı olacak herkesin bir değeri vardı, çoğunun çok az da olsa. Andero'nun gözünde askerlerin Apocalypse'e hizmet dışındaki tek değerleri, görevlerini bitirdikten sonra, eğer bu görev ölmelerini gerektirmiyorsa, tekrar kullanılabilir olmalarıydı.

    _________________
    Sadness is my reward because I hate, because I am alone, because I exist. It is the thing which reveals my rage, my envy. I neither live nor die. I will always pursue her. I am sad, I am angry and, I am waiting my time, because I am it, revenge itself.
    Back to top View user's profileSend private message
    Lysana
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: May 28, 2004
    Posts: 716
    Location: Arborea

    PostPosted: Tue May 03, 2005 9:22 pm Reply with quoteBack to top

    şöyle bir silkilenip kendine geldi,burdaki küf ve ceset kokusu daha ilk nefesde hissedilir derecede keskindi.Yüzünü ekşiterek bulunduğu yeri inceledi ortam karanlık ve nemliydi ayrıca bastığı bazı yerler ıslak bile sayılırdı.
    Yanında kimlerin olduğuna bakıcaktıki kaos peygaberinden çıkan emir sözcüklerini işitti.Siyah cüppeli büyücüyü yakalama emri vermişti,demek bu yabancı büyücüde buraya sürüklenmişti belkide büyüyü yapan ondan başka kimse değildi,Neyse önemli olan artık burda olduklarıydı,nasıl buraya geldiğini sorguluycak bir zaman değildi.
    Büyücünün birden havalanmasıyla istemsizce bir kaç adım geri, çekildi.Büyücüler ve onların basit numaraları hiçbir zaman mertçe dövüşemezlerdi zayıf bedenleri ancak böyle numaralara yetiyordu,Kılıcını çıkarttı ve büyücünün olduğu tarafa doğru uzattı,kaos peygamberine kısa bir bakış attı ve tekrar soğuk gözlerini büyücüye çevirdi.Bütün herkesin burda olmadığını yeni yeni farkediyordu acaba Lejyonun geri kalanı nerdeydi onlar kalenin içine giribilmişlermiydi bilemiyordu.

    _________________
    Bir Å?ehir,kalesini asla kaybetmez;
    eÄ?er onu taçlandıran duvarlar tuÄ?ladan
    deÄ?il de insandan ise..
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    Efla
    Site Admin
    Site Admin





    Joined: Apr 10, 2004
    Posts: 3916
    Location: Ankara

    PostPosted: Tue May 03, 2005 10:17 pm Reply with quoteBack to top

    Andero'nun da söylediği gibi geldikleri biliniyor olmalıydı. Azalin'e hizmet edenler hala burada olmalıydılar. Muhakkak kaleyi savunmak isteyeceklerdi. Fakat şimdişe kadar bir direnişle karşılaşmamaları Efla'yı sevindirmek yerine endişe veriyordu. İçeri girmelerine bir tepki gelmemişti henüz hatta diğer grup...

    "Ben de öyle düşünüyorum. dedi kısa ve öz bir şekilde.
    "Ve bir kaleyi savunmak için değişik bir yol seçeceklerini de düşünüyorum. İçeri girene kadar hiçbir direnişle karşılaşmadık."

    Gözleri biraz kısık etrafı süzmeye devam ediyordu. Geride kalanların tünelden biran önce geçmesini umarak...

    Askerler konusunda haksız sayılmazdı. Fakat eğer gerekirse *O*nun yolunda ölmelerine pekala gözyumulabilirdi. Fakat görevde ne kadar uzun süre canlı kalırlarsa o kadar çok işe yarayacaklardı. Ayak bağı olmalarına da göz yumulmayacaktı ama. Bir süre disiplin işini Andero'ya bırakacaktı. Muhtemelen düşünmesi gereken bir çok şey daha olacaktı.

    _________________
    Chaos is the law of nature,
    Order is the dream of man.
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's website
    Xeyna_Inferno
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Mar 03, 2005
    Posts: 293
    Location: Sosaria...

    PostPosted: Wed May 04, 2005 8:11 am Reply with quoteBack to top

    Xeyna düşmeye devam etti... Birden sert bir zeminde son buldu düşüşü. Etrafına bakındığında herkezin orada olmadığını gördü. Ama peygamber yanlarındaydı. Bu Xeyna'ya güven verdi.

    Kollarındaki acı devam ediyordu. Sırdının üstüne düşmüştü ve beli ağrıyordu. Yavaşça yattığı yerden doğruldu. Peygamberin sesini duydu...

    "Askerler şu zayıfı yakalayın!"

    Başını peygamberin işaret ettiği yöne çevirdi. İşte oradaydı. O lanet büyücü oradaydı. Birden kızıl ışığı ve düşüşü hatırladı. Sonra Dilan'nı hatırladı. Bir hışımla yerinden fırlayarak katanasını çekti ve yerde yatan büyücünün üzerine doğru koşmaya başladı...

    " Seni geberticem aşağğlık pislik! "

    _________________
    Ä°sim : Xeyna Inferno
    Irk : Ä°nsan
    Sınıf : Fighter
    Favori Silah: Katana
    Boy : 1.82
    Kilo : 60
    YaÅ? : 28
    Yönelim : Choatic Evil
    Back to top View user's profileSend private messageMSN MessengerICQ Number
    CHANGES
    BaÅ?büyücü





    Joined: Jun 05, 2004
    Posts: 754
    Location: NOWHERE NOW HERE

    PostPosted: Wed May 04, 2005 10:43 am Reply with quoteBack to top

    Brenne askerlerin zayıfın üzerine atılmasını izledi.Çapulcu şimdiden af dilemeye başlamıştı.Siyah cüppesinin altında kikirdedi Brenne.Aslında bu çapulcuya bir şans vermeyi düşünüyordu ama ilk önce biraz olsun eğlenmeliydi.Kana susamış askerlerinin rahatlaması için bir oyuncağa ihtiyaçları vardı ve onu bulmuşlardı.şimdi askerlerin biraz eğlenmesini izleyecekti.Çünkü Brenne adamlarına öldürün emri vermemişti.Emir açıktı,yakalayın.Lejyon askerleri şimdi kendi yöntemleriyle bu çapulcuyu tutsak alacaklardı ve eğer bu sırada çapulcu ölürse Brenne'nin kızacağı tek şey kendi emrinin dinlenmemiş olması olacaktı.Zaten bu çapulcunun değersiz olduğunu düşünüyordu ve lejyonun bir kısmını içeri sokmak dışında bir işe de yaramamıştı.Çınlayan zil sesleri ve soytarının haykırışları çapulcunun yalvarışlarına karıştı ve Brenne durumun tadını çıkartıyordu.
    Askerler çapulcuyla uğraşırken Brenne de muhtemel tehlikelere karşı etrafı izliyor ve dinliyordu,özellikle de kırık kapının aralığından görülen karanlık salonu...

    _________________
    "We were young and unexperienced.We were proud and ready to die for justice.But now it is time to break the chains.Long live Chaos Legion"
    Back to top View user's profileSend private messageMSN MessengerICQ Number
    Display posts from previous:      
    Post new topicThis topic is locked: you cannot edit posts or make replies.


     Jump to:   



    View next topic
    View previous topic
    You cannot post new topics in this forum
    You cannot reply to topics in this forum
    You cannot edit your posts in this forum
    You cannot delete your posts in this forum
    You cannot vote in polls in this forum


    Powered by phpBB © 2001 phpBB Group

    :: HalloweenV2 phpBB Theme Exclusive ::
     
    FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.

    FRPWorld, yeni bir frp dünyası


    Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır.
    Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.


    Sayfa Üretimi: 0.60 Saniye