Frp World Ana Menü
  • Frp World
    » Anasayfa
    » Forum
    » Anketler
    » Akademi
    » Kitap Tanıtımları
    » Haber Arşivi
    » Haber Gönderin
    » Makale Gönderin

  • Üyelere Özel

  • Kişisel
    » Hesabınız
    » Özel Mesajlar
    » Üye Listesi
    » Üye Arama
    » Siteden Çıkış

  • Site Bilgileri
    » Top10
    » Site Hakkında Yorumlarınız
    » İstatistikler
    » Destekleyen Siteler

  • Kullanıcı Menüsü
    Hoşgeldin, Diyar Gezgini
    Üye Adı
    Şifre
    (Kayıt Ol)
    Üyelik:
    Son Üye: MauraIngle
    Bugün: 9
    Dün: 23
    Toplam: 90338

    Şu An Bağlı:
    Ziyaretçi: 1634
    Üye: 0
    Toplam: 1634

    FrpWorld.Com :: View topic - KIYAMETİN AYAK SESLERİ (HAKKINDA)
    Forum FAQ  |  Search  |  Memberlist  |  Usergroups   |  Register   |  Profile  |  Private Messages  |  Log in

     KIYAMETİN AYAK SESLERİ (HAKKINDA) View next topic
    View previous topic
    Post new topicThis topic is locked: you cannot edit posts or make replies.
    Author Message
    Eldarin_






    Joined: Dec 20, 2006
    Posts: -27
    Location: Yolcu

    PostPosted: Sat Nov 05, 2005 3:36 pm Reply with quoteBack to top

    1.Aktif RolePlay başlığıdır.

    2.Oyunumuz D&D 3,5 tabanında oynanacaktır.

    3.Oyunlarımız farklı başlıklar altında interaktif ve senkronize olarak devam edecektir. RP Başlıklarının kontrolü site DM lerimizden Shevarash, Dakgnome, Necros_Spellweaver' a aittir. Diğer DM arkadaşlar ve Adminler ara hikayeler yazarak oyunları destekleyeceklerdir.

    4.Oyun Frpworld ün kendi diyarında başlayacak olup düzlemlerarası maceralar ile devam edecektir.

    5.Roleplay zorunludur. Hatalı RolePlay mesajları silinir...

    6.Oyunlarda karakterini ölebilir, yaralanabilir, dönüşüm geçirebilir. Kontrolün kaybolduğu zamanlarda karakteriniz DM tarafından yönlendirilebilir. İnsiyatif DM'dedir...

    7.Cevaplanması gereken mesajlarınız 2 gün içersinde tarafınızdan yanıtlanmamışsa DM tarafından cevap yanıtlanır. Makul sebepler göstermeksizin RolePlay i aksatırsanız karakteriniz oyundan atılır.

    8.Hayatta kalmanız için bir grupla gelmeniz şiddetle önerilir.

    9.RP Başlığında geçen oaylar Diyar Tarihçelerine geçirilecektir.

    10.Karakter kağıtlarınızı sorunsuz şekilde yaratmak için RP Karakter Kağıtları adresine bakmanızı öneririm. Karakter kağıtlarınızı [email protected] adresine word, veya web dökümanı olarak ataçlanmış şekilde göndermeniz beklenmektedir...

    11.Başvurularınızı bu başlığın altına karakteriniz hakkında açıklamalar yaparak bırakabilirsiniz.

    12.Oyunlar en geç 15 Kasım 2005 tarihinde başlayacaktır.

    -------------------------------

    � Arbitrium Vincit Omnia ��

    Kudret avuçlarımızda olsun

    Eldarin!

    _________________
    Bu kullanıcı siteden ayrılan fakat forum düzeni açısından mesajlarının durması gereken kullanıcılar için ayrılmıÅ?tır. Kullanıcı kesinlikle yoktur. Sorumluluk ve yükümlülükleri site yönetimindedir
    Back to top View user's profileSend private message
    Dragonfire
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: Sep 21, 2003
    Posts: 2005
    Location: Abyss

    PostPosted: Sat Nov 12, 2005 11:56 pm Reply with quoteBack to top

    Maelthrachath aka Dragonfire
    -AD : Maelthrachath
    -YAş : 149
    -BOY : 160 cm
    -KİLO : 50 kg
    -TEMEL EşYALAR : Çzel yapım zırh, birbirinin eşi ama farklı güçlere sahip iki adet özel kılıç, 12 adet hançer, pelerin, pantolon, matara, ip(halat), ok-yay, oklar için birkaç özel başlık, yeterli erzak, harita kapları, parşömen ruloları, tüy ve mürekkep, sırt çantası, kese çantası, çizme.

    Maelthrachath karanlık altının uçsuz bucaksız yer altı şehirlerinden birisi olan Â?VilzantÂ?dan gelmektedir. Bu drow şehrinin asil ailelerinden birisine mensup olup gelecek vaat eden bir silah ustasıdır. Kendisini sadece silah sanatına adamış olan Maelthrachath şehrin en genç meele-akademi eğitmenidir. Akademinin verdiği bir görevle( evininde izniyle) bir grup drowÂ?la yüzey diyarlarına çıkmıştır. Burada baskına uğrayıp bozugun edilmişlerdir. Kaçmayı başaranlardan biriside MaelthrachathÂ?dir. Ancak bu kaçma olayından sonra karanlık altına dönememiştir. Yenilgi drow hiyerarşisinde kaldıramayacağı bir konumdu ve böylece yüzey dünyasının kısıtlı ve zamanlı karanlığında kalmaya karar verdi. Yüzey diyarlarında kendisine pek çok rakip ve dövüş bulmuştur. Sanatını geliştirmenin en iyi yolu onu devamlı icra etmek ve tazelemektir. Bu şekilde yer yüzündeki diyarlarda kendisine kısa sürede bir isim ve onu avlamaya çalışan rakipler buldu. Maelthrachath savaşı yaşamın bir bütünü olarak görür ve savaşın gerekliliği tüm duygusal ihtiyaçlarını bastırmaya yetmiştir. Savaş, savaş asla bitmez!...

    _________________
    "What is locked can be opened; What is hidden can be found; What is yours will be mine."
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailMSN Messenger
    Lord Necros
    BaÅ?büyücü





    Joined: Apr 29, 2005
    Posts: 1916
    Location: Necropolis

    PostPosted: Sun Nov 13, 2005 6:29 pm Reply with quoteBack to top

    -AD : Necros Spellweaver
    -YAş : 25
    -BOY : 1.87
    -KİLO : 70
    -TEMEL EşYALAR : Yürüyüş asası, çanta, gümüş kutsal sembol (Beş Başlı Ejderha sembolü), büyü bileşenleri keseleri, büyü kitabı heybeleri, asilzâde giysileri, aile nişanının bulunduğu bir yüzük. (Sadece dışarıdan bakınca görünenler. Ceplerde veya çantada bulunanlar karakter kağıdında yazılıdır.)

    Sen büyük bir haz ile doğdun oğlum.

    Ah, kes sesini!

    Sen büyük bir haz ve hırs ile doğdun oğlum.

    Sana susmanı söylediğimi hatırlıyorum yaşlı adam.

    Sen bize Karanlık MajesteleriÂ?nden bir armağansın. Seninle birlikte şanlı ailemizin makus talihini değiştireceğiz.

    Ya ya, ne demezsin.

    Seni bizzat eğiteceğim. Sen beceriksiz baban gibi olmayacaksın. Ahmak annen gibi olmayacaksın. Hain kız kardeşin gibi olmayacaksın.

    Ne kadar reddetsen de, onların öyle olmasında senin de payın var.

    Amcaların ve onların çocukları gibi, güçlü bir büyücü olacaksın.

    Peki ne uğruna?

    Gözden düşmüş olan ailemiz benim önderliğimde yeniden yükselecek. Bizim zamanımız geliyor. En sonunda yeniden biz hükmedeceğiz!

    Senin demir yumruğunun altında değil mi büyükbaba? Sen asla diğer Spellweaverların birbirlerine duydukları sevgiyi bizim için duymadın. Sen sadece kendi çıkarların için bizleri kullandın. Babamın hükmedemediğin diğer döllerini ortadan kaldırdın. Korkuyorsun değil mi? Asla çok güçlenmemize izin vermeyeceksin. Çünkü senin tahtını ele geçirebiliriz. Ama o piçleri denetleyemediğinden korktun. Birisinin seni bir gün yerinden edeceğinden korktun ve hepsini katlettin!

    Ailemizin sancağı Takhisis TapınağıÂ?nda dalgalanacak. Oranın şeref muhafızları olacağız. Majestelerinin takdisiyle biz hükmedeceğiz.

    Hayır büyükbaba, sen hükmedeceksin. Biz değil. Annem, babam ve kız kardeşim böylelerse, bunun tek sebebi senin despotluğundan kurtulmayı başarmış olmalarıdır.

    Sen, baban, amcaların ve diğerleri, hepiniz benim hükmüm altında birleştiniz oğlum. Güvendiğiniz gücümü, sizinkilerin yardımıyla daha da büyülteceğim.

    Evet, birleştik. Ama kendi arzumuzla değil. Söylemek acı olsa da bizi bir arada tutabilecek senden daha güçlü, daha bilge birisi yoktu. Çaresizce sana tutunduk, bizi dibe çene çapa olduğunu bile bile.

    En sonunda çabalarım meyvesini verdi. Karanlıklar Kraliçesi bizi savaşa çağırdı. Bir kez daha onun gözünde değer kazandık. Savaşa gideceğiz ve zaferle döneceğiz. Böylece hak ettiğimiz yere yakınlaşacağız.

    Bizi çağırdı, çünkü bize ihtiyacı vardı. Senin yaptığın hiçbir şey bizi çağırmasına neden olmadı.

    İtaatsizlik! Sen hala itaatsizliğin cezasını öğrenemedin mi?! Anlaşılan cezanı bir kez daha çekmen gerekecek...oğlum!

    HAYIR BÇYÇKBABA HAYIR! BENİ ORAYA GÇTÇRME! O KORKUNÇ YARATIKLARINA YANINA KAPATMA YALVARIRIM! O KARANLIK ODAYA KAPATMA BENİ!

    Karanlıkla kucaklaş ki oğlum, başkalarının korktuğu yerde senin hükmün azalmasın. Karanlık, amacın için kullandığın araç olsun.

    Evet büyükbaba, evet. Karanlığı kucakladım. Onunla bütünleştim. Senin bile kabusun olan yaratıklarla yüzleştim. Artık o benim silahım. Sen ailemizi ölüme götürürken, ben senin yaptığın yanlışları gördüm. Senin parçalanmış bedeninin doğurduğu kaosun içinden yeni bir düzen yükselttim. Senin hatalarına düşmedim, düşmeyeceğim. Artık bu karanlık koridorlarda ölmeyen uşaklar dışında yapayalnızım. Peki ya sen nerdesin yaşlı adam? İdeallerin, amaçların, hayallerin nerede? Uğruna bütün ailemizi paramparça ettiğin şan, şöhret nerede? Hepsi bir savaş meydanında, kanlı et parçaları olarak uzanıyor yaşlı adam. Senin kadar güçlü yada bilge değilim. Ama bir gün olacağım. Ve sonra o sefil ruhunu bulacağım. Asla sahip olamayacağın hükümdarlığı göstereceğim sana, BENİM hükümdarlığımı. Sonra da ruhunu, hep beni attığın o karanlık odaya atacağım. Ebediyen orada işkence göreceksin. Kim bilir, belki kayıp tanrıçamız işkence dolu çığlıklarını duyar ve seni kurtarır. Ama kurtulursan da, odanın kapısında seni bekliyor olacağım. Ve uğuruna düzlemler de yıkılsa, Styx kan da aksa, hükümdarlığımı koruyacağım. Ve sen yaşlı adam, sadece unutulmuş bir hiç olacaksın. Yine de hayatım boyunca verdiğin öğütler için teşekkür ederim büyükbaba. Onlar olmasaydı belki de buralara kadar gelemezdim. Ve seni, kendi silahınla vurmak benim için en güzel intikam olacak.

    _________________
    All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.

    Power demands sacrifice.
    Back to top View user's profileSend private message
    fingolfin
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: Jan 08, 2004
    Posts: 1636
    Location: Ä°stanbul

    PostPosted: Sun Nov 13, 2005 10:32 pm Reply with quoteBack to top

    Aklımdaki en belirgin sahne bir yangın sahnesi... 4 yaşımın hatıralarına kazınmış alevler, ve alevlerin arasında kaybolan gölgeler ve kan... Annem, babam, büyükbabam, kardeşlerim, ölüler... Ve önümde beliren gölge, sonrası karanlık...

    Kendime geldiğimde şehrin dışındaki Tyon korusunun içinde bir manastırdaydım. Beni bulan Rasengen Keşişlerinin arasında. Ben Matengi Klanının son üyesi artık çaresiz bir öksüzdüm. Günlerim çalışmak ve çalışmakla geçiyordu. Tarikatın prensiplerini öğrendikçe kendimi buna adadım, başka ne yapabilirdim ki zaten... Beni o geceden kurtaran Samen aynı zamanda eğitmenim de olmuştu. Yıllar yılları kovaladı ve gün geçtikçe eğitmenim, ustam ve dostum SamenÂ?in gözetiminde kendimi geliştirdim. 4 yılda bir yapılan Zanared SınavıÂ?ını aldığımda 21 yaşındaydım. Sınavı tam olarak geçemesemde tam olarak da başarısız sayılmadım. Yaralı da olsam sınavı sağ olarak geçmeyi başarmıştım. Tarikatın sırlarının bir kısmı bana açıldı ve en büyük erdemin susmak ve dinlemek olarak kabul eden eğitimimiz sonucunda dilimi kaybettim. Tarikatın sırlarından code of silenceÂ? ve compulsionÂ? bana öğretildi.

    Yağmurlu bir güz sabahı hayatımın ikinci şokunu yaşadım. Ustam, eğitmenim ve dostum Samen ölü bulunmuştu. Ateş, hava, su ve toprak hainleri ve suikastçileri lanetlesin!!!

    Ad: Kami
    Yaş: 25
    Boy: 1.76
    Kilo: 72
    Koyu siyah uzun saçlar, siyah gözler.
    Human
    Monk
    Temel Eşyalar: Sırt çantası, El baltası, Cultrip, Shurikens, İp, Yedek cüppe, Matara, Kukri

    _________________
    Kral cesurdu ve öfkesiyle kudretli,
    GümüÅ?tendi parıldayan miÄ?feri.
    Ringil'di kadim kılıcının adı,
    Kristallerle donanmıÅ?tı mavi kalkanı.
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's websiteMSN MessengerICQ Number
    Shevarash
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: Jan 15, 2005
    Posts: 1310
    Location: Ä°zmir

    PostPosted: Fri Nov 18, 2005 4:50 pm Reply with quoteBack to top

    Arkadaşlar , FRPWORLD yönetimi tarafından "Kıyametin Ayak Sesleri" isimli oyuna katılacak karakterler belirlenip dm olarak bana belirtilmiştir. Bu isimler:

    Andero
    Dragonfire
    Eldarin
    Fingolfin
    Necros


    Çnümüzdeki günlerde msn adresimi : [email protected]
    eklemeleri ve karakter kağıtlarını yollamaları rica olunur. Ayrıca, rp içinde bu olayla ile ilgili iletişime geçilen varsa (duyumlar alan, göreve çıkmış olan vs) kısa hikayelerine (özgeçmişinizi eklemeyi unutmuyorsunuz tabii ki) bu son olayı da eklemeliler. Kendi adıma karakterinizle ilgili tüm ayrıntıları (hatta herkesten gizlediğiniz duygular, beklentiler, ön yaşantılar)
    görmek isterim. Çok acil olmamakla beraber hazırlayabildiğiniz kadar kısa sürede göndermeniz dileğiyle...


    Last edited by Shevarash on Sat Nov 19, 2005 1:09 am; edited 1 time in total
    Back to top View user's profileSend private message
    Eldarin_






    Joined: Dec 20, 2006
    Posts: -27
    Location: Yolcu

    PostPosted: Fri Nov 18, 2005 11:50 pm Reply with quoteBack to top

    Oyuncu: Eldarin
    -AD : Damien Hymnhand
    -YAş : 121
    -BOY : 1.34
    -KİLO :78
    Gri saçlar ve sakallar, nispeten geniş ve kaslı bir vücuda sahip cüce rahibidir Damien. Gözleri göz çukuruna iyiden iyiye oturmuş yorgun bakar bir hal almış. Sözlerine eski dilllerden sözcükler katıyor ve olgun bir bakış açısına sahip. Bunu karşısındakine en iyi şekilde açıklamaya çalışan temiz bir üslubu var. Daima doğruları savunan fanatik bir Truesilver evanjelisti. Doğruluk, adalet ve iyilik uğrua dil dökmekten, yardım ve bağışlarda bulunmaktan, feda etmekten(herşey olabilir), kehanetlerde bulunmaktan ve eğer gerekirse savaşmaktan asla ve asla çekinmez...
    -TANRI: Berranor Truesilver
    -EşYALAR : Backpack, Pale Justice(Mace), Warhammer, Full Plate Mail +1, Shield, Helmet, Wand of Cure Moderate Wounds(25 charges), Rope, Flask, Symbol of Truesilver, Tome of Healing Lore, Tome of High Divinity, Tome of Sacred Lore of Church Truesilver, Tome of Cosmology, Map of Realms, Tome of Secret lore of Inner Planes, Tome of Secret lore of paraelemental and quasi elemental planes, Medicine Set, Ring of Protection +2, crafter's hammer, pieces of stones, sands in purse, gems and precious valuables(Yeter sanırım).

    ---------

    İyi bir zanaatkar ve teolog olan babasından çok şey öğrendi Damien. Onun sözleri yönünde ilerleyerek Truesilver'ın yolunu buldu, Truesliver tapınağında yer edindi. Truesilver'ın öğretilerini katıksız bir bütünlükle idrak etti ve onun saygınlıktan uzak ama bildiğini karşısındakine en iyi şekilde aktaran birisi haline geldi. Yıllarca Truesilver tapınağına hizmet etti, negatif enerji düzlemi başta olmak üzere boyutlararası araştırmalarda bulundu, cüce ve insan anatomisi üzerine, farklı boyutlar, ve buboyutlarda yaşayan yaratıklar üzerine bilgiler edindi. Tapınağın üst seviye rahipleri arasına girerek daha gizemli ve herkesinerişemeyeceği bilgiler önüne açıldı.

    Yıllarla beraber şifa ve koruma dalları üzerine yoğunlaşan Damien bundan 12 yıl önce evlendi ve bir çocuk sahibi oldu. Araştırmalarını genelde Makval ın büyük kütüphanelerinde, şifa evlerinde ve Moradin-Truesilver tapınaklarında devam ettiren Damien tabiatın birdenbire içine düştüğü dengesizliği araştırmak üzere yanında bir grup cüce i beraber Savaşçıların tepesine gönderilmiştir. Çzellikle buraya gönderilmesinin sebebini bilmemektedir fakat bunu Truesilver ın elçisinin ona söylemesi kendisi için yeterli olmuştur. Orada bu durumu araştıracak başkalarınında olduğunu biliyor ve bu konuda elindeki tüm belgelerle beraber yola çıkıyor...

    _________________
    Bu kullanıcı siteden ayrılan fakat forum düzeni açısından mesajlarının durması gereken kullanıcılar için ayrılmıÅ?tır. Kullanıcı kesinlikle yoktur. Sorumluluk ve yükümlülükleri site yönetimindedir
    Back to top View user's profileSend private message
    Andero
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: Jun 24, 2004
    Posts: 758
    Location: Ä°stanbul

    PostPosted: Thu Nov 24, 2005 11:08 am Reply with quoteBack to top

    İsim: Andero "The Hand of Slaughter" Amraphent
    YAş: 31
    TEMPLATE: Half-fiend
    BOY: 2.40
    KİLO: ?
    Deity: Apocalypse (The Lord of Slaughter, Murder and Chaos)
    Possession: 1 katana, 1 wakizashi, bir kaç gözlü bir pouchbelt içinde bir miktar kum, çakmaktaşı, dagger.

    Dış görünüş: Bana bakan birinin ilk dikkatini çekecek şey üzerimdeki zırhtır. Zırh tam olarak bileşeni bilinmeyen bir metalden yapılmıştır ve normal siyah renkten daha parlak durmaktadır. Zırhın üzerinde hiç dinmeden yanan siyah alevler vardır ve bu alevler zırhın her yanını sarmaktadır. Zırhın boyundan klipsli ve açıldığında başın arka kısmında durmak üzere tasarlanmış bir miğferi de vardı. Miğfer kapatıldığında vücutta alevler içindeki siyah zırh dışında görülebilen tek şey görmek için açılmış ince göz açıklığı çizgileridir. Bu iki açıklık dışında zırhta herhangi bir boşluk, açıklık vs. yoktur ama hareketi herhangi bir full plate'den fazla kısıtlamamaktadır. Zırhın omuz kısımlarındaki klipslerle zırha tutturulmuş pelerin, kanatlarımı kapalı tuttukça onları içine alarak saklayabilecek kadar geniştir ve omuzlarımdan diz kapaklarımın arka kısmının yaklaşık otuz santimetre altına kadar uzanmaktadır. Andero'yu bu zırh üzerinde olmadan görmek imkansızdır.

    Zırhın üzerinde kaos ve katliam rünleri parça parça yerleştirilmiştir. Miğferin bir yarısı gülen, diğer yarısı ise ağlayan bir yüz simgesiyle işlenmiştir ve kaosu yansıtmaktadır. şakak kısımlarına denk gelebilecek yerlerde ise katliam amblemi vardır.

    Kılıçlar sade görünmekle birlikte kabzalarındaki katliam simgeleri ve bu simgelerden çıkan ve dalgalarla geri giren, sadece çok dikkatli bakıldığında görülen ufak grimsi sis benzeri maddeler göründüklerinden daha fazlasına sahip olduklarının göstergesidir.

    Miğfer açık olduğunda koyu kızıl tenim ve kırmızı gözlerim göz önündedir. Yüzüm sakalsızdır. Zırhın boyun boşluğundan içeriye doğru giren siyah saçlar göze çarpabilir. Alnın biraz üst kısmından çıkan iki boynuz, klaisk yarı iblis kanının fiziksel görünüm fazını tamamlar.

    ÇZGEÇMİş

    DÇNDEN BUGÇNE

    BÇLÇM 1 : BİR PALADİN YARATMAK

    Sadakat sevgiyle, cesaret itibarla, ihanet intikamlaÂ?

    Kimilerine göre trajik kimilerine göre sıradan bir hayat öyküm var aslında. Ama hiçbir zaman rahat olduğu söylenemez. Anlatacaklarımın çoğunu anlatmak bana acı veriyor ama yapmam gerekenleri yapmam en büyük özelliğim.

    şimdi adını vermek istemediğim bir kasabada (ki orada kimi iyi ama çoğu kötü bir çok anım var hatırlamak istemediğim) doğdum bundan tam 31 yıl önce. Kasaba fakirdi,ailem zengindi. Sadece bizim kasabamız için değil, civardakiler ve hatta oraya yakın birkaç daha zengin kasabanın sakinlerine oranla bile zengin. Tüccarlık yaparlardı. Ticaretle ilgili (sonradan öğrendim ki sattıkları malların arkasından köle ticareti yapıyorlarmış. Ne yazık) birçok alanda civar içinde söz sahibiydiler. Doğumumun nasıl olduğunu bilmiyorum, zira bana hiç anlatılmadı yada anlatıldı da hatırlamıyorum. Bu hayattaki ilk yılım hakkında da bir fikrim de yok açıkçası. Ama sonrasını hatırlıyorum.

    Ailem bana fazla değer vermezdi. Olsa olsa onlara reklam olan basit bir tabela kadar büyük bir değer. İşlevimde buydu zaten, müşterilere ailemi sempatik göstermek. Bu görevi başarıyla yerine getirdiğimi de söyleyebilirim. şirinmişim o zamanlar. Büyüdüğümde yani 5-6 yaşlarımda yavaş yavaş arkadaşlarıma önem vermeye başladığımda bu görevimde kayboldu. Kasabada bizden başka zengin olmadığı için hala anlamadığım tabaka kavramında ailemin deyimiyle Â?alt tabakaÂ? insanların çocuklarıyla olmam onların itibarlarına leke sürüyormuş. Böyle demişti annem. Anlamamıştım tabii o zaman bu sözlerden hiçbir şey. Haliyle bana engelde olmadı. Bu şekilde dışarı çıkmaya başladıkça kasabadaki çoğu insanın aileme kuşkuyla bakmakta olduğunu fark ettim. Hatta çocuklarının benimle oynamasına bile izin vermiyorlardı. Ailemin ticaret yaptıkları kişiler de genelde oradan geçen zenginler, soylular, yolcular vs. oluyordu. Halk aileme kuşkuyla baktığından az arkadaşım vardı. Bunlardan biri hala görüştüğüm ve o arkadaş gurubumdan tek dostum olarak çıkan sevgili EflaÂ?ydı. Gerçekten iyi anlaşırdık onunla. İkimizde şehirden geçen süvarileri, askerleri seyretmek için koşuşturmayı severdik ama sanırım onları izlemekten Efla benim kadar hoşlanmazdı. Parlak zırhları içinde beni büyülerlerdi. Kimi zaman beraber eğlenirdik, kimi zamansa kasabanın yakınındaki çalıklarda yalnız başıma dolanırdım. İçimi kurcalayan garip şeyler vardı. Bu yaşımdaki berrak düşüncem ve nasıl bu yaşta korkmadan buralarda yalnız olabildiğim gibi. şu an deliler gibi beni çağıran, kendine çeken, kendine gömen bu çağrıyı o zamanlar rahatlatıcı bir rüzgar gibi hissediyordum tabii, bana yön veren, yavaş yavaş hayata bakışımı şekillendiren bir rüzgar.

    Bir gün yine EflaÂ?yla oynarken (sanırım 8 yaşındaydım) bize ait,zs şehrin biraz dışındaki bir ambara gelmiştik. Buraya arada bir gelir orayı koruyan paralı askerlerden arada bir hikayeler dinlerdim. O zaman bile anlayabildiğim üzere bunların çoğu safsataydı tabii. EflaÂ?yla ambarın etrafında oynarken babamın sesini duymuştuk. Ona doğru gittik ama hislerim beni durmam konusunda uyardı, EflaÂ?yla sinip olanları izledik. Babam birkaç soylu adamla (pelerinlerindeki armalarından anlaşılıyordu bu) hararetle konuşuyor birkaç fakir ve yarı çıplak adamsa arkada onları büyümüş gözlerle seyrediyordu. Bu sahne karşısında nereden geldiğini bilmediğim bir öfke (ki artık biliyorum, kalbimdi o kaynak) bütün benliğimi sarmıştı. Aslında ne yaptıklarını bilmiyordum ama sinirlenmiştim işte. EflaÂ?yı orada bırakıp koşa koşa eve döndüm (sonradan bana kızmamış olduğunu görmek beni sevindirmişti). Anneme olanı biteni anlattım. Hastaydı ve yatağında yatıyordu ama yinede beni dövecek ve yaka paça bir odaya atıp kilitleyebilecek gücü kalmıştı. Annemden nefret ettim o ölene dek, ki bu da sadece bir gün eder. Annem ertesi gün ölmüştü.

    Aradan iki yıl geçti. Hala EflaÂ?yla beraberdik (hep böyle kalsın). Olay hakkında babamla annemin ölümünden sonra konuştuğumuzda oda beni dövmüştü ama sonra beni yanına almış bunun ailemizin geleceği için gerekli olduğunu söylemişti. İşte o anda babamdan nefret ettim ve geçen bu iki yıllık zaman zarfında onunla hiç konuşmadım. Babam çok gülen bir adamdı. O kadar çok ki yüz yapısının o şekilde olduğunu bile sanabilirdiniz. Onunla konuşmadığım halde yine de gülmesi üstelik annemin ölümünden sonra dahi gülümsemesi (ki annemden nefret ettiğim için hala azap çekerim tıpkı babamdan nefret ettiğim için çektiğim gibi) sinirlerimi bozardı.

    İşte o yıl,yani 10 yaşında yine çalılıktaki düşünce seanslarımın birinden döndüm. Hava biraz kararmıştı ama hala yeteri kadar ışık vardı. Eve yaklaştım ve içeriden boğuşma sesleri duydum. Saklandım ve olanları izledim. Boğuşma sesleri kısa süre sonra kesildi. İki adam kapıdan çıktı. Yüzlerini görmedim. Uzaklaştılar. Daha sonra eve girdim. Evimizin ilk katı ana hol, ona bağlı üç oturma odası ve mutfaktan oluşur, mutfakta bulunan bir merdivenle de ikinci kata çıkılırdı. Orada da iki yatak odası, banyo ve tuvalet bulunurdu. Hizmetçiler eve sabahın erken saatlerinde gelirlerdi ve akşam güneş batmadan önce babama yemeği vererek ayrılırlardı. Ben genelde yalnız yerdim. İşte bu saatte hizmetçilerin ayrıldığı saatti. Babam holün ortasında yavaş yavaş büyüyen bir kan gölünün ortasında sırt üstü yatıyordu. Yanına yaklaştım. Gözlerimden habersizce akan yaşlar görüşümü buğulandırırken diz çöktüm ve iki yıldan sonra onunla konuştum Â?BabaÂ?Â? diye ağlamaklı bir sesle. Babam bana baktı zor nefes alıyordu ama bu cümleleri söyleyebildi.

    Â?Oğlum. (öksürdü) Bana bu zamana kadar hep kin ve nefret duydun. Haklıydın da aslında. Çok büyük hatalar yaptım. Sonunu yaşamadan göremediğim büyük hatalar. Emin ol bir yaşam hakkım daha olsaydı böyle yaşamayı seçmezdim. Sana son bir öğüt vereceğim. Biliyorum sinir oluyorsun bunu yapmama ama senin de yapmanı istiyorum. Her zaman gülümse oğul, hayata karşı gülümse, dostlarına karşı gülümse, düşmanına karşı gülümseÂ? Gülümse ki ne yaparsan yap hayattan zevk al, hiçbir zaman korkma. Gülümse ki kalbindeki cesareti gör, o cesaretle kendi yolunu kendin çizebil. Ve bana söz ver ki bunu yapanların peşine düşme, çünkü haklıydılar.Â? Sonra gülümsedi babam, yavaş yavaş inen göğsü durdu ve bana sessiz bir veda etti. Yanımdan uçup gitti. Göz yaşlarım içinde orada öylece kalakaldım birkaç saat belki de birkaç dakika bilemiyorum belki de birkaç gün ta ki birileri beni bulana kadar. Onlar ki söylediklerine göre beni bulduklarında babamın yanında gülümsüyormuşum. (Sanırım köle olarak akrabaları satılan birileriydi bunu yapanlar)

    Cenazeden sonra uzun süre eve kapandım ve kimseyle konuşmadım. Aklımda hep katilleri saklanarak izleyişimden duyduğum pişmanlık vardı, kılıç kullanmayı bilmeyişimden duyduğum utanç vardı, daha tahta bir kılıç bile tutmayışımdan ötürü öfke vardı. Hepsi birikip göz yaşı olarak döküldü bedenimden. Utancı dindirmenin farklı yolları vardır. Bu seferki çalışmaydı. Kasabada bir oymacı vardı. Ondan küçük tahta kılıçlar aldım. EflaÂ?yla beraber antremanlar yaptık. İki küçük çocuğun oynaması gibi görünüyordu dışardan bakana ama içimdeki ateş beni kılıç kullanmayı öğrenmeye hızla itiyordu.

    Altı yıl böyle geçti. Yavaş yavaş içimdeki çağrının ne olduğunu anlamaya başlamıştım. Ama çağrının nereden geldiğini bilemiyordum. Bu sesin kaynağını aramaya karar verdim. On altı yaşında, o on altı yılını küçük bir kasabada geçiren artık genç bir adamın kendi başına yollara düşmesi şaşırtıcı olmasa gerekti. Evet, altı yıl beni gerçekten çok değiştirmişti. İnsanlara yaklaşımın olumlu olmasının, kibarlığın özellikle ikili ilişkilerde çok önemli olduğunu keşfetmiştim. İçimden de farklı davranmak gelmiyordu zaten. EflaÂ?yla konuştum. İlk başta kararımı garip buldu. Ona içimdeki çağrıdan bahsettim. Anlayıp anlamadığını bilmiyorum. Neyse, o günlerde kasabadan geçmekte olan bir korucuyla beraber ayrıldım hayatımın gençliğinden bir daha dönmemek üzere kader beni oraya düşürmedikçe.

    İlk başlarda korucuya karşı biraz sakıngan davranmıştım. Kılıç becerim tahta kılıçlarla sınırlıydı ve kasabadan (yakındaki çayırlık hariç) hiç çıkmamıştım ne de olsa. Ormanda konakladığımız bir akşam yaşanan ufak bir olay bu sakınganlığı yok etti. Gece vaktiydi. Çevrede az da olsa goblin olduğu söylentileri son çıktığımız köyde alıp başını gitmişti. Köylüler kendi aralarında gruplar oluşturup nöbetleşe köylerini bekliyorlardı. Ateş yakmamıştık. Ormanda bulduğumuz hafif bir açıklıkta yatıyorduk. Korucunun beni sarsmasıyla uyandım. Sessiz olmamı işaret ediyordu. Kasabamdan ayrıldığımız gün bana verdiği uzun kılıcı çektim. Olabildiğince sessiz doğrulup elimde kılıcım beklemeye başladım. Korucu yayını eline aldı ve sırtındaki sadaktan bir ok çıkararak yayına sürdü. Elleri okun dibindeki tüyleri okşuyordu. Hafif bir rüzgar saçlarını arkaya atıyor, ne şans ki görüşünü engellemiyordu. Bir süre bekledi, sonra yavaşça yayı gerdi. Ağaçların arasına bir ok fırlattı. Boğuk bir ses duyuldu. Ona baktım. Gülümsüyordu korucu. Yayına bir ok daha sürerken ağaçların arasından dört goblin çıktı. Heyecanlanmıştım ama bu heyecan kesinlikle sonunda sizi mutlu edecek türden bir heyecan değildi. Hatta oturup ağlamıştım sanırım savaştan sonra. Goblinlere saldırdım amatör bir savaşçının beceriksizliği ve heyecanıyla. Ben yerimden kalkıp onlara ulaşamadan bir tanesi daha yere yığılmıştı göğsüne aldığı okla. Daha ne olduğunu anlamadan kendimi iki goblinle baş başa buldum. şaşırmış ve kızmışlardı. Aralarından ikisini kaybedeceklerini hiç düşünmüyorlardı. Biri bana diğerinden çok daha yakındı. Kılıcımı ona soktum. Direnç ilk başta biraz zorladı ama sonra kılıç rahat kaydı. Elimin üstünden sıcak bir sıvı akıyordu. Tiksinmiştim (hala tiksinirim). Kılıç yavaş yavaş aşağı inmeye başladı. Onun beni çekmesiyle beraber kendime geldim. Düşen goblin kılıcımı da beraber indiriyordu. Kılıcı çekip goblinin cesedinden kurtardım. O sırada diğer goblini tam karşımda kılıcını kafama indirmek üzereyken gördüm. Hayatım buraya kadardı derken goblin kafasına giren okla yere yığıldı. Nasıldır bilinmez ama beraber savaşan insanlar dostlukları rahat kurabiliyor. Korucunun, bende çok payı vardır. O günden sonra sıkı iki dost olduk diyebilirim. Bana kılıç ve yay dersleri verdi. Kılıçla onu bir çok kez yendim ama yayda bir türlü beceremedim. O bana savaş sanatını öğretiyor, bende üstün diplomasi yeteneğimle uğradığımız her yerleşim yerinde rahat konaklamamızı sağlıyordum. Gerçekten mutluyduk.

    Bir sınır şehrindeydik. Daha doğrusu bir garnizon kalesinde. Sınırın diğer tarafına yaban topraklar demek doğru olur. Uygarlığın henüz gelişmediği yerlerdi oralar kendimize uygar dersek. Aslında toprakların öte tarafları hakkında da fazla bir bilgi yoktu. Bilindiği kadarıyla buralarda orklar, goblinler vb. ırklardan başkaları yaşamıyordu. Burada birkaç gün kalmayı planlıyorduk. Kaledeki ikinci günümüzde köylerden toplanmış gençleri getirmişlerdi. Asker olmadıkları her hallerinden belli oluyordu. 19 yaşındaydım o zamanlar. Çç yıldır kolcuylaydım ve kasabadan ayrıldığım zamana oranla büyük bir ilerleme kaydetmiştim. Kaleye gelenleri inceliyordum. Aralarında eski bir tanıdığı görmek beni şoka uğratmıştı. EflaÂ?ydı bu. İki eski dost hasret giderdik. Daha sonra korucumun yanına gidip üçümüz beraber sohbet ettik. Anlattığına göre ben gittikten sonra köyde hiç bir şey değişmemiş. Çyle ki en değişik şey savaş için eli kılıç tutanları toplamaya gelen askerlermiş. Â?SavaşÂ? sözcüğünü duyunca çok şaşırmıştım. Korucumla göz göze geldik. Göz kapaklarını yavaşça kapatıp açtı. Bu, konunun başka bir zaman tartışılacağı anlamına geliyordu. Daha sonra ben EflaÂ?ya yaşadıklarımı anlattım. İlk goblin olayımdan sonra birçok olay yaşamıştım ama onları burada anlatmaya lüzum yok. Sık sık korucu söze girip beni öven bir şeyler anlattı. Efla bu kadar övülmeme şaşırmıştı. Bana soran gözlerle yan yan bakışını hala hatırlıyorum. Akşam olduğunda toplanan gençlerin tutulduğu barakaya gitmek zorunda kaldı.

    O akşam korucuma neler olduğunu sordum. Savaş söylentileri olduğunu söyledi. Yaban toprakların bu taraflarında goblin ve ork savaşçıların kümelendiği ve yanlarında da kuşatma kuleleri taşıdığı gözcülerce doğrulanmıştı. Garnizon da köylerden topladıkları gençlerle kaleyi güçlendirmişti. Bunları bana bu zamana kadar anlatmaması beni sinirlendirmişti ama artık o sinir çıkışlarının hiçbir işe yaramadığını hatta işi daha da kötüleştirdiğini öğrenmiştim. Ona bunları bana neden daha önce anlatmadığını sordum. Bir süre düşünceli gözüktü. Sonra şu cevabı verdi:

    - Onurlu bir gençsin Andero. Hem de fazlasıyla. Bu savaşa katılmak istemiyorum bu yüzden buradan gidecektim. Ama seni de burada bırakmak istemiyordum. Bu yüzden sana bundan hiç bahsetmeden buradan ayrılmayı planlamıştım. Ama artık kalacağız herhalde.

    İnsanları, çoğunu tanımasam da, yüz üstü bırakmak beni en çok yıkan şeylerden biriydi onlar sevdiğim şeylere karşı olmadıkça,

    -Evet, diye cevap verdim. Gitmeyeceğiz.

    Ertesi sabah savunucular gruplara kısa sürede ayrıldı. Koruyucum okçulara gitmişti. Bense 2. kılıçlı gruptaydım. Çstümde örme zincir zırhım (koruyucum vermişti ama her zaman bir levha zırh istemişimdir) vardı.Bir an EflaÂ?yı arandım. İyi silah kullanamayanları arka gruba koymuşlardı. Savaş sırasında cephane, sağlık malzemesi vb. yardımında bulunacaklardı. EflaÂ?da onların arasındaydı. Gerektiğinde kullanmaları için her birine birer kısa kılıç verilmişti. EflaÂ?nın da bana baktığını gördüm. Birbirimizin gözlerine baktık. Sonra kafamı öne çevirdim ve artık bir tanrı çağrısı olduğunu bildiğim bu çağrının sahibinden, her ne kadar kim olduğunu bilmesem de, bu savaştan EflaÂ?nın da korucumun da sağ çıkmasını diledim. Surlara merdivenleri ittirmek için ellerinde uzun sırıklar taşıyan adamların arasına yığıldık. Bu herkesin yerini öğrenmesi ve yenilerin silahlarına alışması için yapılan ufak bir tatbikattı. Düşman ordusu ufukta ancak görünüyordu. Akşamsa kalenin surlarının önündeki alan ok menzili dışında kamp ateşleriyle dolmuştu. Askerlerle beraber ben de surda geceledim. Sabah davul sesleriyle uyandık. Düşman orduları ok menzili dışına dizilmiş sıralarını oluşturuyor, kuşatma merdivenlerini hazırlıyorlardı. Büyük bir ordu değildi ama kalede de eğitimli asker sayısı azdı. Yaşlı bir asker tek elle silah kullananlara sürdüğü el arabasından kalkan dağıtıyordu. Ben de bir tane aldım. Kalkan sık kullanmıştım ve onu sadece bir savunma aracı olarak değil ayrıca bir saldırı aracı olarak kullanmayı da becerebiliyordum. Boru sesleri duyuldu ve savaş başladı.

    Çzerimde nereden geldiğini bilmediğim bir dinginlik vardı. Sur üstündeki okçular oklarını yağdırıyor, ok yağmuru altından geçebilen orklar surlara merdivenleri dayıyor, sırıklı adamlarda bu merdivenleri indirmeye çalışıyordu. İlk başlarda başarılı oldular ama daha sonra ilginç merdivenler gelmeye başladı. Merdivenler surlara dayandığında uçlarındaki metal konstrüksüyon inerek merdivenin sura tutunmasını sağlıyordu. Orklar bir anda surlara dolmuştu. Ve benim için savaş başladı.

    Savaştan bahsetmeyeceğim. Klasik bir saldırı ve klasik bir kale savunmasıydı. Ama iyi savaşmış olacağım ki korucumun kutlamaları arasında kale komutanının benden sürekli askeri olmamı istediğini bile duydum. Savaşta en ilginç olayın içinde Efla vardı aslında. Orklar biraz içeri girmişti. EflaÂ?nın çığlığını yakında duymuş ve sese doğru gitmiştim. Oraya vardığımda bir ork garip bir şekilde yerde yatıyordu. Çlmüştü. EflaÂ?da yere düşmüştü. Kendinde değil gibiydi. Kısa kılıcı yanında yerdeydi. Çstünde kan izi yoktu. Ben kılıca bakarken kendine geldi. Bana bakan gözleri sanki benden fazlasını görüyormuş gibiydi. Orka ne olduğunu sordum, cevap vermedi. Bende üstelemedim. Savaşın sıcaklığına geri döndüm.
    Savaştan sonra kutlamalar yapıldı. Mutluydum. Seviliyordum, saygı görüyordum, övülüyordum. Ama bazen mutluluk gerçekleri gizler. İçimden artan bir kaygı vardı. Bir görevi yapmamak gibi bir şey. Sonra beni çağıran bu sesi arama görevimi, kasabadan ayrılışımın esas amacını göz ardı ettiğimi anladım. Artık bu işin üzerine yoğunlaşmaya karar verdim. Korucumdan ayrılmak zorundaydım. Çok zor oldu ama bu işi yalnız yapmalıydım. EflaÂ?yla da vedalaştım. Ayrılırken bana düşünmesi gereken şeyler olduğunu ama bunun yanında bir han açmaya niyetli olduğunu söylemişti. Gülümsemiştim. Uzun zamandır yapmadığım bir şeydi. İhmal edilmiş bir görev dahaÂ?

    Tam on yıl diyarda dolaştım. Hep beni çağıran bu sesin kaynağını aradım durdum. Tapınaklar gezdim, inançlar duydum. Rahiplerle, rahibelerle, keşişlerle, inananlarla konuştum. Amacıma on yıl sonra, 30 yaşımda ulaştım. Aradığımı buldum. Tapınakta eski dostum EflaÂ?yla da karşılaştım. Hanını açmıştı. Beni oraya davet etti. Bir süre orada kaldım.

    Korucumla, ayrıldıktan sonraki bu on yıllık zaman zarfında hiç görüşmedim. Merak ediyorum şimdi nerelerdedir? O benim hayatımı çizmem de, yolumu bulmam da bana çok yardımcı oldu. Ailem bana nasıl davranırsa davransın bu yola ilk taşı onlar koydu ve tüm tanıdıklarımÂ?

    Tam adımdan paladinliğimi ispat edene kadar kimseye bahsetmemeye karar vermiştim ama sanırım artık söylemeliyim. Adım Andero Amraphent. Hayatımı belli amaçlara adadım kimi zaman fedakarlıklar da yaptığım ama az çok beni anlatan belli bir düstur etrafında, sadakat sevgiyle, cesaret itibarla, ihanet intikamlaÂ? Işık ebediyen baki kalsın ve umut hiç bitmesin.

    Andero Amraphent

    BÇLÇM 2 : DEğİşİM ve KİMLİK

    İçimdeki güç o kadar fazla kiÂ? Beni ne durdurabilir?

    Lord DragonfireÂ? Bir zamanlar beni çağırdığını düşündüğüm ama artık benim için bir düşman isminden pek bir şey ifade etmeyen ve *O*na göre zayıf gördüğüm bir tanrıÂ? Onun tapınağındaydım; bilgiye erişmek, o zamanlar düştüğüm Â?iyilikÂ? tuzağında debelenişime devam etmek ve kendimi kandırmak için. Tapınaktan içeri girişimi hala hatırlıyorum zira sadece birkaç ay oldu. Büyülü çadırın ilginç görüntüsünün insanı şaşırtan hislerini yaşayışlarım hala aklımdaÂ? YazıkÂ? Ne kadar zayıftım o zamanlarÂ?

    İçeri girdiğimde etrafın düzensizliğini o zaman nasıl fark etmedim bilemiyorum. Adını hatırlayamıyorum zira bir konuşmam olmadı ama SquanÂ?dan önceki Dragonfire komutanı, sunağın etrafında, nedenini bilmediğim siniriyle bir şeylerin peşindeydi ve hışımla ayrılmıştı tapınaktan. Son görüşüm oldu bu onu zira ardından ölüm haberi geldi. şans benimleymiş, yada *O*nun şu an sahip olduğum kutsamasının sadece bir kısmı. O cahil kafamla peşine düşüyordum ama rahibe Lysana durdurmuştu beni. Kim bilir, belki beni durdurmasa şu an bu satırları yazamıyordum. Ona borcumu, çabuk bir ölümle ödedim. SquanÂ?a göndermişti beni, Â?komutanÂ? SquanÂ?aÂ?

    Tapınaktan ayrılıp EflaÂ?nın hanına uğramıştım. Orada dostum ve o ozan, adı neydi, hatırlamıyorum, vedalaştımÂ? Ve Zamanın Karargahına gittim çağrımı gösterebilmek için.
    Karargaha ilk gittiğimde SquanÂ?la konuşmuştum ilk olarak ve bana beklememi söylemişti. Ardından beni çağırdığında ben, kendimi gösterecekken tapınaktan gelen bir haber üzerine gitti. Garip bir şeyler vardı içimde. Yıllar boyu süren arayışlardan farklı olarak, aradığını bulmanın verdiği huzurdan farklı bir şey. Bir, huzursuzlukÂ? SquanÂ?ın ardından ben de tapınağa gittim.

    Tapınağa girdiğimde rahibe Lysana ve komutan SquanÂ?ın orada konuştuğunu görmüştüm. Onlara doğru ilerlerken içimden bir şeyler koptu. Çyle ki yere yıkılmıştım. İçim kırılan koca bir cam gibi paramparçaydı. Hissettiğim boşluk yüzünden çektiğim acı tarif edilemezdi. BayılmışımÂ? Ve kendimi, artık çok iyi bildiğim ama o zaman ilk kez gördüğüm, bir yerde ve tasavvur bile edemeyeceğim bir varlığın, ApocalypseÂ?in önünde bulmuştum. Vücudum acılarla kıvranıyor, yanıyor, zırhım eriyip bedenime yapışıyor, tenim soluyor ve sonsuz işkenceler geleceğimi karartıyordu. Bana, bu acıyı yok etmenin tek yolunun onu durdurmam olduğunu söylemişti. Tapınaktan nasıl kaçtım bilmiyorum.

    EflaÂ?nın hanı Çatlak KazanÂ?a gitmiştim. Deli gibiydim. Adeta yaşamıyor, hissetmiyor, nefes almıyordum.. Efla yoktu. Kendimi bir masaya atmıştım. Düşünürken yanıma bir rahip gelmişti, rahip Majenta, DragonfireÂ?ın baş rahibi. Bana yardım etmek istediğini söyledi. Bu sırada rahibe LysanaÂ?da gelmişti. Düşmüş bir paladin, bir rahip ve bir rahibe çıktık yola, ApocalypseÂ?e uzanan, bilmediğimiz o yola. Ayrılmadan dostum EflaÂ?ya bir haber de bırakmıştım

    DulbırakanÂ?a vardığımızda ilk durağımız han olmuştu, adını hatırlamıyorum. şoku biraz atlatmıştım ama hala kendimi kötü ve boş hissediyordum. Efla, nasıl becerdi bilmiyorum, biz handa daha oturalı birkaç saat olmuşken hana geldi. Rahibeye sulanan bir soytarıyla uğraştıktan sonra hana, bu sefer için özel önem taşıyan biri girmişti, Dhamon Brenne. BrenneÂ?in ardından içeri giren adamın ona efendi demesi onda garip bir şeyler olduğunu rahatça anlatabiliyordu. Masadan kalkmış ve onun yanına gidip konuşmuştum, ertesi sabah yola çıkmak içinÂ?.

    Gece kabus dolu geçmişti yine. Odada MajentaÂ?yla kalmıştım. Sabah ben kalktığımda o hala yatıyordu. Aşağı inmiştim. MajentaÂ?yı beklemeye başlamıştık. Bir türlü inmeyince yukarı çıkmıştım onu uyandırmak için. İçeri girip onu uyandırdım. O an ApocalypseÂ?in eli dokundu zamana, güne, ışığa, banaÂ? Majenta yoktu karşımda, başka bir şey vardı, tarif edilemez acılarla kaplanmış bedeni bükülmüş ve ruhunun çektiği acılar fiziksel görüntüsüne yansımış bir zavallı. Bu yaratık yaşamamalıydı. Dostum MajentaÂ?yı son görüşümde, kılıcımın ucunda şaşkın gözlerle bana bakıyor ve hayatının elinden alınışını çaresizce izliyordu.

    MajentaÂ?nın katılmak istemediği için ayrıldığı yalanını söylemiştim. Fazla ayrıntıya gerek yok buradan sonrasında. Brenne bize yol gösterdi, ApocalypseÂ?e doğru. Yolda, bu yola benimle çıkan diğer kişinin, rahibe LysanaÂ?nın da canı kılıcımın soğuk metaliyle emildi ve hiçliğe karıştı, kısacık zamanda daha niceleri gibi. Ben, Efla ve BrenneÂ? İyi bir üçlü gibiydikÂ?

    ApocalypseÂ?in karşısında hissettiğim korkuyu asla unutamam, o anı yaşayıp yeniden korkudan titremek istemiyorum artık ölümsüz de olsam. Artık kabuslarım yok zira artık onlar benim yaşamım, Apocalypse adağım, bağlılığım, amacımÂ? *O* ki bana güç verdi, beni hiçlikten çekip bu diyarın sarsılmaz vücutlarından biri yaptı. *O* ki beni içinde boğulduğum saçmasapan dogmalardan çekip aldı ve karanlığın huzurunu bedenime taşıdı. Dönüşümümden sonra sahip olduğum buz mavisi gözlerde bir tanrıyla konuşmuş olmanın verdiği bilgelik, düşmanını bilmenin verdiği haz ve amaca ulaşmak için gereken güce sahip olunduğunu bilmenin zevki var. Andero AmraphentÂ? Zayıf biri için zayıf bir isim. Ben artık KatliamÂ?ın EliÂ?yim.

    Bu eski ve boş günleri hatırlamak zihnimi çok yordu. Birilerini öldürmeliyimÂ? İçimdeki güç o kadar fazla kiÂ? Beni ne durdurabilir?

    Hand of Slaughter

    BÇLÇM 3: GERİ DÇNÇş

    Başarısız oldum ... KaybettimÂ? YenildimÂ? Utancım büyükÂ? Cezamda öyle oldu.

    Hatırlamak istemediğim o kadar çok anı var ki son günlerde. Tek avuntum, hatalarımı görebiliyor olmam. Kendime fazla güvendim, diğerlerini hafife aldım. Asla yapılmaması gereken bir hataÂ? Apocalypse bana bunu öğretti. Cesur olmayı, saygı duymayı, itaat etmeyiÂ? Oysa her şey o kadar basit görünüyordu kiÂ?

    Görevim, 10 kasabaya Zamanın Karargahından giden kervanı ele geçirmek ve SquanÂ?ı öldürmekti. İnancımız, daha yeni yeni büyüyordu. Sahip olduğum askerleri aldım ve dağlara çıkıp çapulcu topladım, bana hizmet etmeleri için. Onlarla kervanlar soydum ve hedefimi bekledim.

    Yollarını kesmiştim, önlerindeydimÂ? Ama o atlı grubu planlarımı bozmuştu. Çnce onları buz duvarımla durdurmayı denedim ama nasıl olduysa yeniden bir yol bulmayı başardılar. Kervanı yakaladım ve saldırmayacaklarını söylediğim halde askerlerime saldıran o paladini öldürüp ardından SquanÂ?la savaştım. Başta verdiğim emirler gibi, çember daraldı ve SquanÂ?ın hayatı ellerinden uçup gitti, son balta darbemle kafasının uçup gitmesi gibi. Ardından toynak sesleri geldi arkamdan. İşte, yine o atlılardı. Askerlerimi yarıp geçtiler. Zaten yorgun ve yaralıydım, üstüne büyü gücümü harcamıştım, biri hariçÂ? Elim havada yumuşak dalgalar çizdi ve alevlerin geceleri gündüz eden patlayışı cereyan etti alanda, yanık et kokusu doldurdu havayı.

    Başarısız oldum ... KaybettimÂ? YenildimÂ? Utancım büyükÂ? Cezamda öyle oldu. Burayı hatırlamak istemiyorum.

    Az önce tekrar geldim diyara. Bu sefer farklı bir formdaÂ? Bir yarı iblis olarakÂ? Boyum eski halimle aynı, 2,40 civarlarında. Kilomsa, bilemeyeceğim, hiçbir fikrim yok. Hala güçlüyüm ve bu sefer, hata yapmayacağım. Çünkü artık biliyorumÂ?

    Kanatlarım uçarak savaşmak için fazla elverişli görünmese de uçmak için kullanışlı. Zira odamda bulduğum siyah pelerin onu ben açmadıkça kanatları saklayabilecek genişlikte. Zırhım yine buradaydı ve kara alevleriyle yine korku saçıyordu. İçimde bir yerlerde, bir şeyler farklı, tıpkı aklımda farklı olduğu gibi. Artık neyi nasıl yapacağımı daha iyi biliyorum. O hataları nasıl yapmışım ben?

    Başıma dokunduğumda elime gelen sert şeyler ilk anda beni biraz ürkütmüştü ama sonradan boynuz olduklarını anladım. Pençeler, boynuzlar, sivri dişler, kırmızı bir tenÂ? Artık buyum, artık bir yarı iblisimÂ?.

    Ve hizmet etmek için buradayım.

    Tapınak bıraktığımdan bu yana fazla değişmemiş. Zaten öğrendim ki benim yüzyıllar sandığım o işkenceler, buradaki zamanla, sadece dakikalar sürmüş. ApocalypseÂ?in büyüklüğüne Â?zamanÂ? bile karışamıyorÂ?

    Brenne görevinde başarılı olmuş. Tanrımızın bir lütfu daha olan ve kaos boyutu olarak adlandırılan yeni oluşumun içi insanlarla dolu. Onlardan faydalanmalıyım bir şekilde. Belki kadınları kendi soyum için kullanabilirim. Çstelik ata kanımdan gelenlere de onlar sayesinde bir zevk sunmuş olurum. Neden olmasın ki?

    Bütün planlarım bir süre bekleyecek. BrenneÂ?e göre ApocalypseÂ?in çıkarlarından birisi düşmüş rezil tanrı AzalinÂ?in KalesiÂ?nde. O zaman yapılması gereken şey basit. Gitmek, yıkmak ve ele geçirmekÂ? BrenneÂ?in bize bir açıklama yapmaması ve bize olacakları kalede anlatacağını söylemesi can sıkıcı. Birbirimizi zorlama riskimiz yok zira her ne kadar bireysel olarak güçlü de olsak bütün seçilmişler bir bedenin farklı parçaları gibi. Sadece koordineli çalışarak başarılı olabiliriz. BrenneÂ?in gizemleri her ne kadar bu koordinasyonu bozsa da bir şekilde karşılaştığımız şeylerin üstesinden gelebileceğimize eminim. ApocalypseÂ?in isteği yerine getirilmeli.

    Kılıçlarım kınından çıkmayalı uzun zaman olmuştu. Birazdan kan havuzunun orada buluşacağız. Artık sefer zamanı. Apocalypse zaferimizi bekliyor. ZaferimiÂ? Artık kaybetme hakkım yokÂ?

    Hand of Slaughter

    BÇLÇM 4 : GELECEK

    Her şey karanlık görünüyor. Yaşananlar neler bilmiyorum. Başardım mı? Yoksa yine mi mağlup oldum? Karanlıklar benim evim. Onları görmeye başlamalıyım. Buna yetecek gücüm varÂ?

    Odam... Tanrısal güce sahip olduğum yegane yerÂ? Peki bu güce diyarlar boyunca sahip olan efendi nerede? Neler oluyor? Apocalypse bana yardım et!

    AzalinÂ?in KalesiÂ?nde yaşadığımız tam bir fiyaskoydu. On bir kişiden sadece iki kişi, Efla ve ben, sona ulaşabildik, tabii aradığımız son buysa. BrenneÂ?in düşüşü ve askerlerimizin taraf değiştirişi işin rengini değiştiriyor. *O*na ait olan ruhları AzalinÂ?le görmek acı vericiydi. İlüzyon muydu? Bilemiyorum ama bildiğim tek şey hayalet bile olsalar bir dahaki karşıma çıkışlarında bu yaptıklarının hatasını ödeyecekler. ApocalypseÂ?in yoluna giren kimse o yoldan sapamaz. Ruhunu ona teslim eder ve ruhuyla ona hizmet etmeye devam eder. ApocalypseÂ?e hizmet, ruhun amacıdır. Bunu ödeyecekler. Çzellikle soytarı. Hayatının son demlerini pençelerimin sivriliğini hissederek geçirecek.

    Bir kez daha bir tanrıyla karşılaştım. Ama bu sefer bana diz çöktürttüğü için dizlerini keseceğim, tanrıma küfrettiği için dilini kopartacağım o muhteşem günü bekliyorum bundan zevk almak ve güç duymak yerine. AZALİNÂ? Seni ben düşüreceğimÂ? Yeniden ve sonsuza kadarÂ? Hazır olduğumdaÂ? Çlümsüz bedenim senin için hazırlanacak. Kimbilir, belki de Apocalypse adına, diğerleri içindeÂ?

    Canım sıkkın. Görevimde başarılı olup olmadığım konusunda bir fikrim yok. Eğer başarısız olduysam, Apocalypse neden beni kurtardı? Amacımı bilmeden başarılı olabilir miyim? Karar veremiyorum. Yapacağım şey ApocalypseÂ?in hükmü doğrultusunda ilerlemek. Beni kurtardığına göre başarılıydım. Derin düşünmek gereksizÂ? Peki şimdi ne yapacağım? *O* daha önce hiç hissetmediğim kadar yakında hissediyorum. Bizi izliyor, gözlüyor ve bekliyor. YakındaÂ?.

    Hand of Slaughter

    _________________
    Sadness is my reward because I hate, because I am alone, because I exist. It is the thing which reveals my rage, my envy. I neither live nor die. I will always pursue her. I am sad, I am angry and, I am waiting my time, because I am it, revenge itself.
    Back to top View user's profileSend private message
    Shevarash
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: Jan 15, 2005
    Posts: 1310
    Location: Ä°zmir

    PostPosted: Sat Dec 10, 2005 9:25 am Reply with quoteBack to top

    Cüce dağın girişindeki büyük kapıdan dışarıya çıktıgında henüz gün doğmamıştı. Soğuk dağ havasını ciğerlerine çekerken düşünceliydi. Aylar yıllardır kendi klanından, topraklarından ve hatta kendi diyarından uzaktaydı. Başlarda bunun bir test olduğunu sanmıştı ama artık yanıldıgını düşünüyordu. Düşünceleri bir kez daha kutsal Â?cüce yurduÂ?ndaki tanrısına yöneldi.
    Â?Ey Savaş Babası, Devlerin Felaketi, Kudretli babamız. Hala neden bu garip diyarda oldugumu bilmiyorumÂ? Mordinsamman (cüce pantheonu)`dan burada pek iz yok. Halkımızdan çok azı burada yerleşmişler ve insanlar çok kalabalık. Burada yapacağım ne olabilir ki yıllardır burada yaşamaya mahkum ettin beni?Â?

    Rasnar`ın bu son yıllardaki en ilk ne son yakarışı olacaktı. Her ne kadar tanrısı büyülerine karşılık verse de bu zaman içerisinde yakarışlarını duydugunu belirten bir davranış görmemişti. Bu yüzden Ransar kendisinin cezalandırıldıgını düşünüyordu. Çünkü Â?Büyük YarıkÂ? olarak bilinen kadin cüce diyarında yaşarken kilisenin hiyerarşisini tam olarak anlayamamış bu kendisi gibi olmaya çalışanlarla sorunlar yaşamıştı. Tam bunlar zirveye ulaştıgında sorun çıkmaması için kaçmış, nice maceralar sonucunda kendini bu diyarda bulmuştu.

    Anılara daldığında eski kilisesini düşünürken yine kaşları çatılmıştı. Orada bir çok cüce rahip vardı ancak hiçbiri kendisi gibi doğuştan ilahi büyülere yatkın değillerdi ve kendisine yarı kıskançlık yarı anlayışsızlıkla bakmışlardı. Sadece yüce Moradin başrahibi Khalzur, O`nu anlamış ve Â?sen kutsanmış bir ruhsun oğulÂ? demişti. Bu tip kişilerin her jenerasyonda 1-2 kişi oldugunu ve doğuştan tanrılara yakın oldugunu anlatmış ancak bu kıskançlıkları daha da arttırmıştı. Belki de başrahip neler olacagını göröüştü yada kendisi ile ilgili bir planı vardı. Bunu ancak tanrılar bilebilirdiÂ?


    Adı : Ransar Taşmiğfer
    Dış Görünüş : Kızıl saç ve sakal, sakallar iki yandan örülü, sağlıklı bir dış görünüş ve fiziki yapı, kahverengi gözler, boy 1.20, Kilo 80, Kalbinin üzerinde Clangeddinin çaprazlanmış ikiz baltalarının oldugu sembolü vardır. Elinde yine aynı sembolün işlenmiş oldugu çok iyi yapılmış bir balta ve Siyah-kırmızı süslemeleri olan bir kalkanı vardır.
    Dwarf male Favored Soul (Clangeddin Silverbeard)
    Back to top View user's profileSend private message
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Sun Dec 11, 2005 4:36 pm Reply with quoteBack to top

    İsim: Rivro Vatros
    Yaş: 22
    Irk: Buçukluk
    Sınıf/Uzmanlık: Hırsız/yankesici
    Boy: 1.10 m
    Kilo: 40 kg
    Dış Görünüş:
    Zayıf bir buçukluk sarı saçlara sahip. Saçları kısa.. Oğlan çocuk gibi. mavi bir gömlek giyiyor. Pantolonu kahverengi. Giysiler biraz tozlu duruyorlar ama sağlamlar. Ayakkabılar da yine kahverngi sıradan duran ayakkabılar.. Kısacası yoksul ama kimsesiz olmayan bir oğlan çocuğu ya da buçukluk görünümündeyim. Kıyafetlerin hepsi birçok gizli ve farklı boylarda ceplere sahip. Cepler kılıç gibi nesneleri taşıyamasa da ufak bir hançerden başlayarak altın kesesi ve benzer eşyaları taşıyacak boylarda olanları var.

    Hikayenin başında kırmızı bir kuşakla belime bağlanmış bir kısa kılıcım ve bir ağaç dalına asılmış içinde yiyecek ve iki üç parça çalıntı mal olan bir torbam var.

    Çzgeçmiş: Çok gerilere gidersek ailem Hobbit Yerleşim yerinden geliyorlar. Çığlıkların Kalesi Civarı... Bir ara yaşanan kuraklık bir çok buçukluğun göç etmesine neden olmuş. Benim ailemden onlardan biri. Babam ve annem henüz ben doğmamışken Maltyr kasabasına yerleşiyorlar.. Babam bir handa çalışmaya başlıyor. Annem de o sırada bile sayıları beş olan çocuklarına bakıyor. Bir süre sonra getirdiğimiz malzemeler bitince zor duruma düştüğümüzde kardeşlerimde handa çalışmaya başlıyorlar. Çzellikel yaşları çok küçükken böyle bir özveride bulunmaları babamı çok duygulandırıyor. Ben kasabadaki altınca yılımızda doğuyorum. 7. çocuğum. Han sahibi ben beş yaşındayken öldükten sonra babama bırakıyor. Böylece bir hanımız oluyor ..

    Ben daha ilk yaşlarımda babamın ve annemin kardeşlerime sevgisini kıskanıyorum. Onlar da bunun farkındalar ama allerinde değil. Zamanla han işlerine ilgi duymayıp tüm günü dışarıda tek başıma kendi yarattığım oyunları oynarken geçirdiğimde daha da benden soğuyorlar.

    Bu arada pek çok hobbit ailesi hobbit köye yeniden göç etmiş biz temelli göç etmesek deÇocukluğumda zaman zaman hobbitköy e gittiğimizde kardeşlerime duyduğum kıskançlık duygusu orada onların oyunlarına katılmamı engelliyor.. Ben gizlice onları izliyorum. Farkedilmemek için elimden geldiğince dikkat ederek.

    Bir gün yine babam bir müşteriye abimi överken sinirim bozuluyor. Dışarıya çıkıyorum kapıda birisine çarpıyorum. Adamdan özür dilenirken babam ve abim hakkında söyleniyorum o da benimle konuşuyor. Teselli ediyor. Sonra istersem biraz konuşabileceğimizi söylüyor. Konu bir süre sonra adamın bildiği zevkli oyunlara geliyor. Adam çaktırmadan benim yankesicilik yeteneklerimi sınıyor fena bulmuyor.

    Adam kasabadaki bir hırsız grubunun üyesi... Muhtemeln bir şehirden kaçmış ve dükkan açmış ama bu dükkanın onu şehre dönüp yeniden itibarını satın alacak duruma asla getiremeyeceğini biliyor tek çaresi hırsızlık yapmak ve yaptırmak. Çnce şehirdeki birkaç arkadaşını da getiriyor ve çeşitli yerlerde işe sokuyor ve Kasabadanda dört beş çırak toplamaya çalışıyor. Kasabalılara yankesicilik tarzı işler yaptırıp, şehirliler de daha ciddi soygun işlerini yapacak. şehirliler sabıkalı oldukları için daha çok onun elindeler o onları çağırdığında da zaten çok zor durumda oldukları için gelmekten başka şansları yok gibiydi.

    Ben özellikle Hobbitköye gidilen bir gezi öncesi adamın da teşviki ile gitmemeyi önerip ailem de bunu kabul edince ailemden iyice soğuyorum. Ve adamın dükkanına gidip orada çalışmak istediğimi söylüyorum. Ailem kabul ediyor. Ve bunu yapıyorum da. Bu arada adam benim dışımda dört tane de çocuk bulmuş bir süre bize oyun oynar gibi yan kesicilik öğretmeye devam ediyor. Sonra dükkanın çok zor durumda olduğunu ellerinde çok fazla şeyi olanlardan bir şeyler çalmazsak yaşayamayacağımızı söylüyor. Biz de hoşalnmasak da yankesicilik yapmaya başlıyoruz. Aldığımız değerli görünen şeyleri ona veriyoruz. Parlak mücevherimsi şeyler kitaplar ve benzeri değerli nesneleri bize öğretiyor. Ben zaten daha önce handan bunların bir bölümünü biliyorum. Ama fiyatlarını bilmiyorum.. O nedenle onca değerli eşye bile bizi zar zor geçindiriyor sanıyorum.

    Zaman zaman çok zor durumda olduğumuzda evleri soymak zorunda kalıyoruz. Ve biz de gözcü olarak evlerin civarına yerleştiriyoruz. şey aslında bu soygunlar bizim bildiğimizden daha sık oluyor. En sonunda adam şehirden kasaba ile ilgili bir iş alıyor bu ona son parayı sağlayacak. Masum birisini öldürüp suçu başkasına atacağız. Bize bu uzun uzun neden yapmaya mecbur olduğumuz anlatarak açıklıyor. Hepimiz adamı tuzağa düşürme ve iftirada rol almak zorundayız. Ve ben yapayacağımı söyleyip ayrılmaya karar veriyorum.

    Çocuklardan birinr on dört yaşlarında bir kıza gideceğimi söylüyorum. O da istediğini ve gidecek yeri olmadığını söylüyor. Benim de aklıma ailemin yanına dönemeyeceğim geliyor. Kasabanın yakınlarındaki gölün kıyısında ufak köyler olduğunu duyduğumdan oraya gidip köylerden birinde bir iş bulabilir miyim ona bakacağımı söylüyorum.

    Kız yolların tehlikeli olduğunu söyleyip bana çalınan eşyaları koyduğumuz depodan bir kısa kılıç getiriyor. Bir an yeni görevimiz aklıma geliyor duraklıyor ama alıyorum. Sonra belki satıp biraz para kazanabilirim diye yine depodan çalıntı bir iki parça bir şey daha getiriyor onları torbaya koyuyor. Sonra herkesin yatmasını bekliyoruz.

    Çıkarken kılıcı üzerime yerleştiremiyorum. Kızda adamın kendine verdiği giysilerden birinin alt bölümünü yırtıp veriyor kılıcı bağlıyorum. Çıkmadan gizlice mutfağa sızıp yiyecek bir şeyler de dgetiriyor. Sonra torbayı da elime alıp sırtıma vurup çıkıyorum. Kasabadan ayrıldıktan sonra
    Bir ağaç dalı bulup torbayı da ona bağlıyorum. Savaşçıların Tepesine yaklaşırken bu haldeyim.

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Sun Dec 11, 2005 4:48 pm Reply with quoteBack to top

    Karakterle ilgili bir iki ek Gerekirse... Adam izleme ve uayanıklık ( alertness) doğal özellikleri.. Eğer ekleyebilirsem değer biçme( sadece değerli ve değersiz şekilde ama kesin fiyat değil) ve gözlem yeteneklerini de alabilirim.

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Display posts from previous:      
    Post new topicThis topic is locked: you cannot edit posts or make replies.


     Jump to:   



    View next topic
    View previous topic
    You cannot post new topics in this forum
    You cannot reply to topics in this forum
    You cannot edit your posts in this forum
    You cannot delete your posts in this forum
    You cannot vote in polls in this forum


    Powered by phpBB © 2001 phpBB Group

    :: HalloweenV2 phpBB Theme Exclusive ::
     
    FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.

    FRPWorld, yeni bir frp dünyası


    Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır.
    Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.


    Sayfa Üretimi: 0.68 Saniye