Frp World Ana Menü
  • Frp World
    » Anasayfa
    » Forum
    » Anketler
    » Akademi
    » Kitap Tanıtımları
    » Haber ArÅŸivi
    » Haber Gönderin
    » Makale Gönderin

  • Üyelere Özel

  • KiÅŸisel
    » Hesabınız
    » Özel Mesajlar
    » Üye Listesi
    » Üye Arama
    » Siteden Çıkış

  • Site Bilgileri
    » Top10
    » Site Hakkında Yorumlarınız
    » Ä°statistikler
    » Destekleyen Siteler

  • Kullanıcı Menüsü
    HoÅŸgeldin, Diyar Gezgini
    Üye Adı
    Åžifre
    (Kayıt Ol)
    Ãœyelik:
    Son Ãœye: PilarCharl
    Bugün: 24
    Dün: 23
    Toplam: 90353

    Şu An Bağlı:
    Ziyaretçi: 1215
    Ãœye: 0
    Toplam: 1215

    FrpWorld.Com :: View topic - Panın Flüdü (rp ekranı )
    Forum FAQ  |  Search  |  Memberlist  |  Usergroups   |  Register   |  Profile  |  Private Messages  |  Log in

     Panın Flüdü (rp ekranı ) View next topic
    View previous topic
    Post new topicThis topic is locked: you cannot edit posts or make replies.
    Author Message
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Wed Dec 21, 2005 8:25 pm Reply with quoteBack to top

    MÇZİK YARIşMASI

    Tanrılar arasında en iyi müziği yapadı Apollon. O kadar güzeldi ki müzikleri kimsenin bu gerçekten en ufak bir şüphesi yoktu. Yaratılışından sonraki binyıllar boyunca lirini her çalışında tüm ruhlar titrediler. Ve Apollon her taktiri ruhunun derinliklerinde hissetti. Bunu itiraf etmese de en iyi olmak büyük bir keyif veriyordu tanrıya.

    şiir ve Müziğin Tanrısına rakip olaması en son düşünülen Tanrıydı Pan. şamata şaka ve eğlenceden başka bir şey düşünmezdi. Bir gün müzik çalsa bile belki oynak bir melodi tutturabilirdi ancak. Apollonun derin müziği ile yarışması bile düşünülemeyecek oynak havalar.

    Ama oldu. Pan bir gün dağ keçileri ile oynaştığı nehrin yanında flüdü bulduğunda neler olacağını kendisi de bilmiyordu. Flüt eline alır almaz farklı bir şeyler olduğunu hissetti çok güzel bir flüttü. Ve onun eşsiz işçiliği Panın eğlenceli doğası ile birleşince Pan flüdü her çalışında doğa onunla beraber dans etti.

    Pan'ın müziğinin ünü çok geçmeden Tanrılar arasına da yayıldı. Onun müziğinin eşsiz olduğunu söylüyorlardı. Bu dedikodular Tanrı Apollon a ulaştığında Tanrı kıskançlıktan çıldıracak gibi oldu. Olimpostan ayrılıp Pan ı aramaya bulur bulmaz da haddini bildirmeye karar verdi.

    Bir dağın yamacındaki çayırda karşılaştı iki tanrı Apollon Pan ın müziğini dinlediğinde bir an kendisi bile şüphe duydu. Ama bu engellemedi onu keçi gövdeli tanrıya ilerledi ve ona müziklerini sınama talebinde bulundu. Pan şiirin ve müziğin tanrısına gülümsedi. Eğlenceli yarışmaları hep sevmişti. Onun için hava hoştu.

    Hakem olarak o zamanın en büyük ülkesinin kralını seçtiler. Tarihin Midas olarak bildiği kralı.

    Midas tüm başkent halkının önünde yaptı yarışmayı. İki tanrı müziklerini sergilerken onları izledi. Pan daha iyiydi Midas bundan emindi. Kararını söyleme konusunda cesaret kazandıkça Midas Apollon gibi bir tanrıyı mağlup etmenin tadını da damağında hissetti.

    Ve karar açıklandı. Galip Pan dı. Pan çevresini saran halk eşliğinde Midas ı selamladı ve ona flüdünü hediye etti. Sonra da onu izleyenlerle şarkılar söyleyerek uzaklaştı.

    şiir ve müziğin Tanrısı Apollon tüm bu olanları izledi. Bu hikaye bu şekilde bitmeyecekti.

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Wed Dec 21, 2005 8:27 pm Reply with quoteBack to top

    Ä°NTÄ°KAM

    Apollon ilk intikamını Midas tan aldı. Çnce sessizce halkın ve insanların uzaklaşmalarını izledi. Taa ki meydanda sadece o ve Midas kalıncaya kadar.. Sonra duygusuzca bildirdi hükmünü. Pan Midas a bir hediye vermişti. şimdi Apollon da bir tane verecekti. Sonra Midas kendinde geçti.
    Uyandığında kulakları eşek kulağı olmuştu.

    Günler sonra Pan bir göl kıyısında şarkı söylerken gördü Müziğin Tanrısını.. Muzipçe gülümsedi ve umarım kızmamışsındır dedi Müziğin tanrısına. Apollon onu duymadı bile. Sadece hükmünü söyledi.

    Yaşlı Ozan Herimes o çok sevdiği gölün kıyısına geldiğinde bir şeylerin yolunda gitmediğini anladı. Dağ keçileri serçeler hepsi bir farklıydı bu gün. Göl bile daha durgun gibiydi. Yaklaştıkça keçiye benzer bir figürün bir ağaca asılı olduğunu gördü. Yaklaştıkça kim olduğunu anladı. Pan.

    Ozan ne kadar zaman geçti bilemedi ona çok uzun gibi gelmişti ama Panın yanındaydı. Muhteşem müzik yarışmasını duyduğundan beri Pan ın hayranıydı.

    Tanrıyı ağaçtan kurtarmaya çalıştı. Yapamıyordu. Bu bir lanetti. Pan çevresindeki hüznü katı gerçeği izleyerek güç yitirmeye ve ölmeye terk edilmişti. Ozan Panla konuşmaya ona biraz ümit vermeye çalıştı. Tanrı zorlukla konuşabiliyordu. Tek söyleyebildiği Apollon.... Flüt oldu. Sonra kendinden geçti. Henüz ölmemişti. Ama zamanı fazla değildi.

    Birkaç kilometre uzaklıkta Dorlaion daki Pan Tapınağında rahipler tanrılarının başına bir şey geldiğini hissetmektedirler. Tapınağa nereden geldiği anlaşılmayan bir hüzün çömüştü. Bir ozanın tapınağa girdiği kısa sürede tüm rahiplerce duyuldu.

    Hikayesi bittiğinde rahipler umutsuzdu ne yapılarbilirdi ki. Apollon tanrılarından kat kat güçlüydü. Ozanın öfkesi olmasaydı işe yarar hiçbir fikir çıkmayacaktı muhtemelen.

    Ozan konuştu bu yapılanın tüm ozanlara hakaret olduğunu söyledi. Anadolu ozanları Apollon a haddini bildirmeliydi. Gerekirse Olimpos a çıkmak pahasına bile olsa.

    Böyle başladı büyük efsane.. Ozanın talebiyle Anadolunun dört bir yanındaki tapınaklar duyurdu Pan a yapılanı.

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Wed Dec 21, 2005 8:35 pm Reply with quoteBack to top

    Çağrı

    DUYUN ANADOLUNUN TÇM OZANLARI
    DUYUN ANADOLUNUN MÇZİK AşIKLARI

    MÇZİğİN TANRISI NASIL HAKARET ETTİ HEPİMİZE ÇğRENİN HEPİNİZ
    PAN IN MÇZİğİNİN GÇZELLİğİ GERİDE BIRAKTIğINDA LİRİ
    APOLLON YENİLGİYİ BİR TÇRLÇ KABUL EDEMEDİ
    ÇFKESİ APOLLONUN MAHKUM ETTİ PAN I SONSUZ HÇZNÇN PENÇESİNE
    şİMDİ DÇNYANIN EN BÇYÇK OZANI CAN ÇEKİşMEKTE
    OZANLAR BORCUMUZDUR Ä°NTÄ°KAMINI OLMAK USTAMIZIN
    GÇSTERELİM APOLLONA OZANLIKTA USTALIK MÇZİKLE KANITLANIR
    YETERİNCE CESURSANIZ APOLLONLA YÇZLEşMEYE
    DORLAÄ°ON DA TOPLANALIM

    PAN TAPINAÄŸI
    OZAN HERÄ°MES

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Fri Dec 23, 2005 10:05 pm Reply with quoteBack to top

    AÇILIş

    Ormanın ortasındaki Pan tapınağında hüzün tapınağın üzerini ona hiç yakışmayan bir giysi gibi kaplıyordu. Oberon neşeni korumalısın diye hatırlattı kendisine. Ne olursa olsun neşeni koru. Açık kapılarda geçerek Herimes in odasına girdiğinde ozanın çıplak ayaklarını görünce aklına her şeye rağmen bir muziplik geldi. Nereden çıktığı belli olmayan bir tüyle ozanın ayaklarını uzun uzun gıdıkladı. Ozanın yüzünün aldığı tuhaf şekli sonra irkilip uyanmasını izledi.

    Gülümsemesi tüm yüzüne yayıldı. Ama sonra ciddileşti. Her ne kadar ciddiyet ona yakışmasa da.. Çağrıyı Anadolunun her yerine yaymayı başardık Herimes. Gelen olursa gelenler Dorleon da toplanacaktır.

    Hala uyanmamış gözüken ozanın toparlanıp sözlerini sindirmesini bekledikten sonra devam etti. şehrin çeşitli yerlerini kontrol ediyoruz. Ama gelecek insanların doğasını sen bizden daha iyi bilirsin sanırım. Sence şehrin nereleri kontrol edilmeli. Ve de aradığımız kişileri nasıl tanıyabiliriz.

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    mefistofeles
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: May 12, 2005
    Posts: 481

    PostPosted: Sat Dec 24, 2005 12:05 pm Reply with quoteBack to top

    Gel buraya kaçma kurnazların efendisi seni seninle daha işim bitmedi.Neden kaçıyorsun anlamıyorum hem bir hermoafroditle sevişmek kutsal bir şey bunu bilmiyor musun sen ? Zavallı kız seni ben sevişirken tanrılar bile izler tabi sen hiç tanrıları tatmin etmek için bir şeyler yapmadın mı ?Yazık sana gel buraya ....Ahh! yakaladım seni ama gıdıklamak yok gıdıklama gıdıklama bak ben çok gıdıklanırım pan aşkına yapma bunu intikamını senden alacağım hem çok acılı olacak Gel buraya !
    Herimes bir gıdıklanma hissiyle uyandı etrafına bakınırken pan tapınağında olduğunu hatırladı kesin başrahiptir bu diyemeden gıdıklanma kesildi.Oberon un ona hiç yakışmayan ciddi suratı olanları istemesede işin ciddiyetini hatırlatıyordu sabah sabah bu konular insana çok ağır geliyordu ama ne olursa olsun yeminler etmişti oberon birşeyler söyledi.
    Çağrıyı Anadolunun her yerine yaymayı başardık Herimes. Gelen olursa gelenler Dorleon da toplanacaktır.
    Demek olmuştu çağrı yayılmıştı anlık hüzünün yerini umut kaplamaya başladı bile bütün anadolu elfler çok iyi çalışmışlar olmalılar.
    Herimes yüzünü ovalarken hala ciddi olan oberon tekrar konuşmaya başladı ....
    şehrin çeşitli yerlerini kontrol ediyoruz. Ama gelecek insanların doğasını sen bizden daha iyi bilirsin sanırım. Sence şehrin nereleri kontrol edilmeli. Ve de aradığımız kişileri nasıl tanıyabiliriz.

    Kader... Çç kör kadın ağlarını örüyorlar gene .Bırak sevgili dostum gün doğsun, gün batsın korkanlar gelmesin. Bütün sokaklar onları çeker bu sehirde.Oyun oynar gibi kendi yolculuklarına çıkacaklar anca...Zaman olsa ormanın kabuğunun onları buraya çekmesini beklerdim ama zaman yok... Çağrı herkese açık.. Elfler şehirdeki üç hanı da kontrol etmeli.
    Ama sınanmalılar pan onları sınamalı ki buraya gelebilsinler ardından son sınavı bize vermeliler sevgili dostu ....Sınavı veremeyenler buradan çıkamayacaklar bunu bilmeliler zaten bütün sokaklar buraya çıkar yakında ama yavaş yavaş.....

    Sessizce karanlığın dağılmasını beklesede hiç dağılmadı zeus bizimle oynuyor gene ama alacağım intikamımı pan ın intikamının ne olursa olsun karşılığında ne vermem ne feda etmem gerekirse gereksin ....
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailMSN Messenger
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Sat Dec 24, 2005 9:04 pm Reply with quoteBack to top

    Peki Ozan Herimes dedi Oberon. şu anda ki tüm üzüntüsüne rağmen ozanın ağdalı sözleri onu gülümsetiyordu. Kanında Pan'ın muziplik anlayışından çok fazla vardı. Ama gülmedi. Gerçi gülse onun beklenmedik kahkahalarına alışık Herimes onu anlamasa da anlayışla karşılardı. Ama yine de gülmedi.

    şehri gözlemeye devam edeceğiz. Kentin hanlarındaki eğlence zaten şehirdekileri oraya çeker her halde. şehirde yabancı bir ozan veya aradığımıza benzer birisi olduğunda haberiniz olur.

    Oberon ozanın az önceki görünümü aklına geldikçe Tanrısını bir parça unutup neşesini tekrar kazansa da sonra söylemeye mecbur olduğu sözler kafasında belirince yine üzerine çöken hüznü yok edemedi.

    Pan bizimle konuşamıyor Ozan. Biz de müziği çok bilmeyiz. Müzik bizim için eğlencedir sadece onu severiz ama çok da tanımadan severiz.

    Onları sizin sınamanız gerekli ozan. Bizler Pan için en ufak umud olacaksa senin dediğini yapacağız. Bir an kafasını önüne eğdi. Umarım her şey daha güzel olur.

    Sonra Oberon ozana baktı. Bir lanet gibi tapınağa çöken hüzün onu Pan ın düştüğü durum kadar üzüyordu. Belki bu sınamalar eğlenceli de olur dedi bir parça gülümseyerek. Hepimizin sanırım bir parça eğlenceye çok ihtiyacı var. İstediğiniz bir şey olursa söylemeye çekinmeyin ozan. Sonra gülümseyerek dışarı çıktı.

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Sun Dec 25, 2005 7:54 am Reply with quoteBack to top

    BİRİNCİ BÇLÇM
    GORDEON DÇğÇMÇ


    Dorleondaki yaşam her zamanki gibi devam ediyordu. Güneş kentin üzerinde doğmuş. İnsanlar yavaş yavaş işlerine koşmaya başlamıştı. Çömlekçiler birer ikişer tekerleklerini çeviriyorlar. Kumaşçılar iğnelerini ellerine alıyorlardı. Demirciler mahallesinden çekiç sesleri yavaş yavaş duyuluyordu. Hanlar önceki geceden kalan temizliğe yeni yeni başlamışlardı. Askerler bir gruba mızrak ve kalkanla talim yaptırıyorlardı.

    Kent yeni bir güne uyanıyordu. Agora ve Necropolisin üzerinde kuşlar serbestçe dolaşıyor. Arasıra ortaya çıkan bir kedi ve köpekten gaklayarak veya ötüşerek kaçıyorlardı. Sıradan insanlarmış gibi gözüken birileri ise kenti yeniden gözlemeye başlamıştı.

    Güneş hafifçe yükseldiği sırada kentin kapıları birer birer yeniden açıldı. Gece ve onun yaratabileceğini düşündükleri tehlikeler sona ermiş daha güvenli bir gün başlamıştı.

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    FrontsideAir
    Gölge Ustası





    Joined: Aug 03, 2004
    Posts: 1245
    Location: Ä°stanbul (Ä°zmir)

    PostPosted: Mon Dec 26, 2005 4:40 pm Reply with quoteBack to top

    Sabah erken saatlerde hazırlanan kervana bakan Hyagnis, sevimsiz suratlardaki tiksinmeyi gördü ve aynı şekilde karşılık verdi. Dorleon'a, ürettikleri malları takas yapmaya gidiyorlardı. Alacakaranlıkta hazırlanan bu insanlar Pessinius'lu tüccarlardı. Hepsi de ondan ve ustasından nefret ediyor gibiydi. Belki de kıskanıyorlardı yaptıkları bakır eşyaları, çünkü kasabada onlar kadar iyi süs eşyası yapabilen yoktu. Ustas onları görmezden geliyordu ama bu Hyagnis için pek kolay değildi. Zaten utası için de çok kolaydı çünkü onların lanetleyen bakışlarına maruz kalan o değildi. Arabay geçip oturdu. Tüccarlar ondan nefret etseler de açıkça düşmanlık göstermiyorlardı ve karşılığını verdiği sürece - ki bu karşılık genellikle normalin iki katı oluyordu - onlarla Dorleon'a gelmesine ses çıkaramıyorlardı..

    Hava aydınlanırken sallanan kervanda uyuklayan Hyagnis bir fısıltı duydu ve kulak kabarttı.
    "...Dorleon'da müzik yarışması varmış...tüm ozanları çağırmışlar...mutlaka görmeliyiz..."
    Pek ilgisini çekmemişti, zaten yarışmaya Tanrılar katılsa bile (!) ilgisini çekmezdi. şarkı ona çok saçma geliyordu, doğru dürüst duygular bile oluşturamayan seslerin ne güzelliği olabilirdi ki? Eğer yapacak hiç işi olmazsa belki bir bakabilirdi ama hiç sanmıyordu, duyduğu sözleri zihninin gerisine atarak işine devam etti..

    İçgüdüsel olarak başını kaldırıp çadır bezinin aralığından dışarı baktığında şehrin yüksek surlarını ve batı kapısını gördü. Bohçasını toplayarak elindeki gerdanlığı da içine bıraktı ve yerinde doğruldu. Kervan açık kapıdan içeri girerken güneş tepeye yaklaşıyordu. Askerler kervanı incelerken Hyagnis aşağı atladı ve şehre girdi. Pazar meydanına bakarak biraz ilerledi ve sağa saparak Necropolis Hanı'na doğru yürüdü. Hanın kapısını açtı, karanlık ve uğultulu salona girdi. Tezgahın başındaki hancıdan bir oda istedi ve arkasına bakmadan merdivenlerden çıkıp odaya doğru yürüdü. Biraz dinlenecek ve elindeki son parçatı bitirip Demirciler Mahallesi'nde satacaktı. En azından planı buydu..

    _________________
    Spoiler:
    Kör sabahın beÅ?inde,
    Sessiz gölge peÅ?inde;
    Her soylunun leÃ…?inde,
    Hançeri saplı Erober'in.

    GeçmiÅ?in sayfalarına gömülü kullanıcı..
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's websiteMSN Messenger
    aurora
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jul 14, 2005
    Posts: 36
    Location: Istanbul

    PostPosted: Mon Dec 26, 2005 6:41 pm Reply with quoteBack to top

    aurora: ege kasabalarından birinden geliyordum ..hayatımda hiç görmediğim kadar büyük bir şehre girdim... gördüklerim karşısında ne yapacağımı bilemiyordum, etraftaki yapıların sayısı sayabileceimden fazlaydı ve bu beni korkutmuştu. şehrin içlerine doğru ilerledikçe bir meydana çıktım ağzım bir karış açık kalmıştı o arada yanıma ufak tefek bir çocuk yaklaşıp bana yolda yapılacağını duyduğum yarışmanın nasıl sonlandığını anlatmaya başladı panın kazandığını duyunca içimi hafif bir gurur kaplamıştı.. o benim de tanrım sayılırdı ve apollo ile karşı karşıyayken onu tutuyordum ancak apollo nun yaptığı affedilemez kıskançlıkları duydukça aklım başımdan gitti çocuk benim bu aşırı tepkilerimle bir hayli eğleniyordu anlaşılan... madem bu kadar ilgileniyorsun bu konuyla doğru şehirdesin bunu için mücadele edecek enayiler bu şehirde toplanacak yakında dedi... annemden kalan bir alışkanlıkla tapınak hanına yaklaştım ... gece orada kalacaktım... yanımdaki mücevherler iyice azalmıştı, ancak bir-iki gece sonra artık yiyeceğimi kazanmak içinde uğraşmam gerekecekti.. bundan öncesinde hikayeler ve şarkılar sayesinde karnımı doyuruyordum ancak bu şehirde bunun olmayacağı açıktı.
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Mon Dec 26, 2005 6:48 pm Reply with quoteBack to top

    Agorada bir ozanın elindeki topları atıp tutmasını izleyen biri bir an hana doğru ilerleyen adamı izledi. Normal birine benziyordu. Yine de kervandan ayrılıp hızla hana gitmesi dikkat çekiyordu. Bir an hafifçe güldü. Sonra irkilip etrafına baktı. Dikkat çekmemişti Bu insanlar onu hep güldürüyorlardı ama kendisini tutmalıydı.

    Etrafında dolaşanlardan kendisi gibi olanları gözü hemen seçti. Ona doğru göz atan biri ile bir an göz göze geldi. Sonra yeniden ozanın gösterisini izlemeye devam etti.

    Kervandan ayrılıp hızla hana birisinin girmesi belki de çok garip değildi. Ama ufak garipliklere bile dikkat etmeleri gerekiyordu. Çzellikle hanların civarında olan garipliklere.

    Düşüncelere dalmışken yakınlardaki bir konuşmada geçen PAN sözcüğü ile irkildi. Birisi... bir kız bir çocuğa Pan ın katıldığı müzik yarışmasını soruyordu. Gülümsedi. Kız yanlış şehre gelmişti. Yarışma sona ermemiş olsa bile gitmesi gereken yer en az iki günlük mesafede olan Goredeon kenti idi.

    Kızın sesi Pan ın kazandığını duyduktan sonra sevinmiş gibiydi. Sonra Apollon un yarışmanın sonundaki kıskanç bakışlarını anlattığında demek birileri dikkat etmiş diye düşündü. Pan ın şu anda ne durumda olduğunu bir bilseler diye aklından geçerdi. Tahmin edemezlerdi. Hem üstelik henüz çağrıdakinden fazla bilgileri olmaması da daha iyiydi. Çocuğun toplanacak enayilerden söz ettiğini duydu. Kız cevap vermedi. Yine de dikkat edilmeli idi. O da tapınaktaki ozanın çağrısına katılmak isteyebilirdi.

    ---------------------------------

    Aurora tapınak hanına girdiğinde içerisi çok kalabalık değildi. İki rahip yüksek ve ince bir ressamın güneş figürü çizdiği bir masada muhtemelen hafif kırmızı rekle parıldayan cam bardakların içindeki Egeden gelmiş şaraplarını yudumluyorlardı. Hanın kalanı ileride mutfakta hareketli geçecek akşam için yapılan hazılığı denetleyen hancı dışında boştu.

    Açık mutfak kapısından gelen hancının sesi içerideki salonda duyuluyordu. Salon otuz kırk kişiyi alacak boyuttaydı. Ortada bir büyük tahta masa vardı. Civarda da her biri sört beş kişilik beş taş masa. Taş masaların her birinde bir figür çizilmişti. Güneş Ay Yıldızlar Deniz kabuğu Lir Tahta masada ise her sandalyenin önünde kırmızı renki örtüler ve zarif bir cam kadeh bulunuyordu.

    Hancı bir ara salona girip kızı görünce önce bir irkildi. Hafif iri yapılı bıyık veya sakalı olmayan bir erkekti. Çzerinde rahiplerinkine benzer bir entari göğüs hizasında ve kalçasının biraz üzerinde çok da değerli olmayan ama hoş bir şekilde parlayan mücevherlerle süslenmişti. Adam kıza baktı. Kızın fiziği hoştu. Bir rahibe olsa gerek diye düşündü. Neden tapınağa gitmemiş acaba diye merak etti. Belki de bir rahibe adayı idi. Arasıra tapınağın özel günlerinde adayların içeri girmesine izin vermezlerdi.

    Hancı rahibeleri hiç anlamamıştı. Ama onlara iyi davranmak gerekti. Hanını kenar mahalledeki ayak takımının yerinden ayıran saygınlıktı. Kıza kibarca yaklaştı.

    Bayan dedi hafif ince bir ses tonuyla. Bir oda için mi geldiniz? Yoksa bir şeyler içecek misiniz ? Eğer tapınaktansanız armanızı görmem sorun olmaz her halde. Hanımız ödeyeceğinizlerinizin karşılığında size en iyi hizmeti verecektir.

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden

    Last edited by Firble on Mon Dec 26, 2005 8:38 pm; edited 4 times in total
    Back to top View user's profileSend private message
    FrontsideAir
    Gölge Ustası





    Joined: Aug 03, 2004
    Posts: 1245
    Location: Ä°stanbul (Ä°zmir)

    PostPosted: Mon Dec 26, 2005 7:03 pm Reply with quoteBack to top

    Hyagnis hızla odasına yürüdü ve onu süzen garip bakışları görmezden geldi. Her yerde bu böyleydi. Normal bir görünüşü olasına rağmen ilgiyi mıknatıs gibi üzerine çekiyor, garip bakışlara sebep oluyordu..

    Odasına girdi ve kapıyı sürgüledikten sonra yatağına yüz üstü uzanıp işine kaldığı yerden devam etti.Bakıra şekil verirken zaman akıp gitti ve hava kararmaya başladı. İşi bitmek üzereydi ve kısa süre sonra da bitti. Bu gerdanlık gayet güzel olmştu ve e bunu bohçasına değil, cebine attı. Evet, ustasıyla ortak çalışıyorlardı ama ustası daha fazla pay alıyordu. Bu yüzden de şehre her geldiğinde bir eşyayı kendine saklıyordu. Belki ailesine gönderirdi, belki de genelevdeki bir kadına verirdi. Ama yanında geri götürürse ustası fark ederdi..

    İşini bitirince kalktı, ağrıyan sırtını ve boynunu kütleterek aşağıya indi. Onun için çok sıradan bir gündü..

    _________________
    Spoiler:
    Kör sabahın beÅ?inde,
    Sessiz gölge peÅ?inde;
    Her soylunun leÃ…?inde,
    Hançeri saplı Erober'in.

    GeçmiÅ?in sayfalarına gömülü kullanıcı..
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's websiteMSN Messenger
    Darkgnome
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jan 31, 2004
    Posts: 3918
    Location: Ankara

    PostPosted: Mon Dec 26, 2005 11:18 pm Reply with quoteBack to top

    Kader bazen ÅŸaka da yapar?

    Glarises adındaki genç ozan dikkatlice taranmış saçlarının rüzgarda bozulmasından korktuğundan fazla hızlı gidemiyordu ve terin saçlarına zarar vereceğini düşündüğünden başına bir başlıkta geçirmemişti. Hocası neden böylesi bir yolculuğa çıkmasını istemişti? Güzel yüzünün terlemesi sonucu istenmeyen lekeler çıkabilirdi. O bulunduğu yerde lirini çalarak insanları etrafına toplayan biriydi ve biliyordu ki birkaç seneye kadar ustasından çok daha iyi bir ozan olduğunu kanıtlayacaktı. Yolculuk yapmaya olan isteksizliği onun hikayelerinin gelişmesini engelliyordu ve bu sebeple şu anda ustasından olabildiğince çok hikayeyi öğrenme istiyordu. Sonra kendi hikaye ağını kuracak etraftan gelen insanlardan öğrendiklerini inanılmaz yeteneği ile birleştirecekti.

    Ancak yakışıklılığın ve kızlar arasında popüler olmanın da bazı dezavantajları vardı. Glaises bunu daha bilmiyordu ama zor yoldan öğrenecekti. Erkeklerin ona nefretle bakmasına alışmış ve hatta bundan zevk alır duruma gelmişti. Bunu fark eden erkekler ondan daha çok nefret ediyorlar ama bu uçarı kızların Glarisesin yatağına girme iştahını daha da çok artırdığından daha da çok işine geliyordu.

    Â?Peki şimdi ne yapacaksın?Â?

    Diye bir ses geldi Glarises kasabadan ayrıldığından beri yaptığı ilk kamp alanında. Etrafına baktı ama ağaçlardan başka bir şey göremedi. Yüzündeki sakin ve kendini beğenmiş havayı yalanlarcasına kalbi olanca gücüyle atıyordu.

    Â?Düşündüğümüzden önce kamp kurmuş beyimiz yoksa körpe bedeni bu yolculuğu kaldıramayacak mı?Â?

    Glarises bu sefer sesin geldiği yönü anladı ve başını o yöne çevirdiğinde ellerinde sopalarıyla 10 tane adamın onun kamp alanına doğru geldiğini gördü. Sadece kısa bir kamp vermişti ve hana kadar bir daha durmayacaktı. Ancak durmuştu ve şansızlığa bak ki adamlar onun tamda yolunda bitivermişlerdi.

    Aslında GlarisesÂ?in de biraz sonra anlayacağı gibi bu bir şansızlık değildi. 10 kişinin 10Â?u ile de göz aşinalığı vardı. Hana kız tavlamak için gelen ve her seferinde en güzel ve gözde kızlarını GlarisesÂ?e kaptıran kişilerdi bunlar. Hatta 10Â?u içinde biri vardı ki, Glarises özellikle bu adamın kız arkadaşı üstünde bütün bir gece boyunca cazibesini kullanarak çalışmış ve sonunda iki sevgilinin ayrılmasını sağlamıştı. Adamın yüzündeki, kız arkadaşının yaptığı tırmalama izi hala belli oluyordu. O kızın çıplak bedeni aklına gelince nasılda keyiflendi ama keyiflenmesi fazla uzun sürmedi.

    Adamlar ellerindeki sopaları boşu boşuna getirmemişlerdi. Onların peşinde oldukları şey GlarisesÂ?in yüzünün güzelliğini almak bedenindeki dük duruşu kötürümleştirmekti. 10 kişi ellerindeki sopalarla Eli lirli adamı kolaylıkla yakaladılar ve habercilere ayrılmış patika yolu üstünde sopaları ile hınçlarını aldılar. Sonunda baygın düşmüş yada ölmüş genç yeteneği o şekilde bırakıp tekrar kasabalarına döndüler.

    Aradan ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu ama tempolu atılan adımların sesiyle uyandı ozan. Sesler yakınlaştıkça temposunu kaybetti ve oldukça artmışken sustu.

    Deminiones güzel giysiler içindeki bu adamın burada ne aradığını açıklamak için aklında pek çok hikaye uydurdu ama gerçek olanına yaklaşamadı bile. Çünkü adamın yüzünde o eski asilik gerek sopa darbeleri gerekse de toz toprak sebebiyle kalmamış ve saçlarını güzelliği artık berbat bir görünüme bırakılmıştı. Geçmeyecek şeyler değildi bir kısmı bir kısmı ise ömür boyu kalacaktı.

    Glarises bu şekilde kasabasına dönmek istemiyordu ancak yolculuğa devam edemeyeceğini de biliyordu. Akşam geç vakitlerde ikili hana varmayı başardı ozan Deminiones. İşinden geç kalmış haberci harabe olmuş ozanı oradaki bir sandalyenin üstüne bıraktıktan sonra yandaki sandalyeye de kendini bıraktı ve sürekli inip kalkan göğsünün altındaki ciğerlerini hava ile doldururken kaybettiği zamanını hesap etmeye çalıştı.

    Ozan teşekkür edip ona gizli kesesinden kiraz büyüklüğünde bir altın parçası çıkarttı ve habercini üstüne bıraktı.

    Â?Teşekkürler can yoldaşım ve kurtarıcım Deminiones, bununla kendine bir şeyler ısmarla ben yüzümü yıkayana kadar.Â?

    Deminiones soluk soluğa kalmış ağzından

    Â?Ben burada kalmayacağımÂ?

    diyebilene kadar ozan inanılmaz bir hızla yüzünü yıkamaya dışarıdaki kuyuya gitmişti.

    Deminiones bir yola birde önündeki altın parçasına baktı. Bununla kendine iyi bir ziyafet çekebilirdi ama bir ziyafet onun işinin aksamasına sebep olurdu. Ancak bu altın ile bir sonraki durağındaki dostu Herakles için biraz şarap alabilirdi.

    Ozanın gelişi ile ayaklanan Haberci ona şarap dolu tulumu omuzun da gitmeliyim demek istedi. GlarisesÂ?in aslında bu olaydan önce oldukça yakışıklı biri olduğunu fark ettiğinde içi sızladı. Ayrılıklarından önce son konuşmaları GlarisesÂ?in DeminionesÂ?in küçük bir çocukken çaldığı ve şu anda sadece kendisi için kullandığı kavalını parmağı ile halsizce göstererek

    Â?Onu dönüşte bana dinleteceksin değil mi?Â?

    Demesi oldu.

    Oradan çıkarken eline geçen sadece bir şarap tulumu olmadı. Glarises mektubu götürmesi karşılığında ona daha fazla altın ödedim ve hancı ile ozanlığının karşılığında ne alacağı konusunda bir pazarlığa başlamıştı.

    Not Glarises tarafından açılmamıştı ve Deminiones gibi bir habercide mühürlü bir mektubu asla açmazdı. Ancak sanırım size bir kıyak geçerek notta ne yazdığını göstermemde bir sakınca yok.

    *PanÂ?ın başına gelen vahim olayın acısını sizinle birlikte paylaşıyorum ama artık gözlerim görmediği gibi dizlerimde beni taşımakta zorlanıyorlar. Size bir kişiyi gönderiyorum benim yamağım olan ancak çok yakında beni geçecek kapasitede olan birini. Onda çok büyük bir yetenek ve gelecek görüyorum ama tek bir sorunu var şarkıları ve yüzünün güzelliğine çok fazla güveniyor. Onun sizin görevinizde yanınızda yer almasını istiyorum ama herkesi kalplerine kadar titreten o sesi ve müziğini kullanmadan bilgisini geliştiren bir ozan olarak seyahat etmeli. Eminim ki ona PanÂ?ın başına gelenleri anlattığınızda oda sizinle gelmek isteyecektir. Böylesi bir görevde eminim ki böylesi bir yeteneğin yer almamasının ne büyük kayıp olacağını sizde taktir edersiniz. PanÂ?ın neşeli müziğindeki büyüyü biraz olsun öğrenene kadar ona ne ozan deyin nede bir müzik isteyin ondan. O PanÂ?ın neşesini aldığında zaten size müziğini çalacaktır.Â?

    Sabah güneşi aydınlanırken çok az bir yol kalmıştı. Sadece birkaç adım sonra tepenin arkasındaki Dorleon ortaya çıkacaktı. Çstündeki bütün yükleri geride bırakmış habercinin son görevi bu şehirdeki bir adrese mektubu özel olarak iletmekti. Glarises ile konuşmasından bu yana kavalına daha çok bağlanan biri olmuştu haberci ve son görevi belki de onun en uzun ve en inanılmaz görevi olacaktı bu genç haberci bunu bilmese de.

    Kader bazen ÅŸaka da yapar?

    Firble tarafından değiştirildi ------ Para yok abi para ile ilgili bölümleri cümle yapısına dokunmadan altına çevirdim. Ama her yerde altın da geçmeyebilir unutma : )

    _________________
    Göz alıcı tepenin yerinde artık binalar yükseliyor. Büyük, ulu; ama büyüleyici mi? Sislerin ardından ıÅ?ıÄ?ı daha net görürdüm, Å?imdi, kalabalıÄ?ın içinde, koca bir boÅ?luktayım.
    Eskisi kadar zevk vermese de, son bir kez daha!
    "
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Tue Dec 27, 2005 8:26 am Reply with quoteBack to top

    Çocuk kentin doğu kapısına yaklaştığında buğay kabartmalı tahta kapı ardına kadar açılmıştı. Hala uykularını alamamış mahmur askerler uykulu gözlerle oğlana baktılar. Bir köylüydü belki gerçi öyleyse yanlış kapıdan girmişti. Ya da erkenden kalkıp göl kıyısında gezmeye gitmişti yaşıtı avere oğlanlar gibi. Neyse ne çelimsiz bir oğlandı işte. Başlarını çevirip yola bakmayı sürdürdüler.

    Oğlan şehre adımını atar atmaz kendini sokakların ve binaların karmaşası içinde buldu. Kerpiçten yapılmış evlerin aralarında düz taş binalar yer alıyordu. Evlerin arasından geçen çoğu üç adamın yan yana yürüyemeyeceği kadar daracık sokaklar nisbeten daha geniş belki bir at arabasının geçebileceği boya ulaşıyordu.

    İnsanlar henüz yeni kalkmıştı. Kadınlar sokakta ağır ağır yürüyor evlerindeki eksik olan tuz un gibi malzemeleri almak için konu komşuya gidiyor ya da evlerine dönüyorlardı.

    Çocuğun yanındaki evde yaşlıca bir adam muhtemelen erken kalkmış tahtadan yapılmış altında bir rekerlek ve pedal bulunan çömlek tekerleği denen aleti çevirip ufak ve usta hareketlerle bir sürahinin ince detaylarını şekillendiriyordu. Uzakta oynayan on yaşlarında iki çocuğun sesi geliyordu. Evlerden konuşmalar uyanan adam kadın ve çocuk sesleri duyuluyordu.

    Çamura batmış pantolonu ve terli gömleği ile bir adam elindeki su testileri ile içeri girdi. Çocuğun önündeki karmaşaya bakakaldığını görünce hafif gülümsedi. İlk defa mı geliyorsun diye sordu çocuğa Sonra istersen gel benimle dedi. Hem tulumlardan birini taşımama da yardım edersin dedi cevap beklemeden tulumlardan birini çocuğun omzuna asarak.

    Dar sokaklardan evlerde yemek yiyen aileleri yeni çalışmaya başlayan insanları çocuk ağlamalarını zaman zaman karı koca tartışmalarını duyarak ilelediler. Çzerinde koşan bir eşek resmi olan tahta binaya geldiklerinde adam durdu. İşte bu benim han dedi çocuğa bakarak. Sonra tahta kapıları çekip açtı. şu benim yamaklar hiç biri bir halta yaramaz dedi. Hala uyuyor eşekler. diye söylendi. Sonra çocuğun hala orada durduğunu görünce biraz azarlarcasına içeri gelsene dedi.

    İçeride ilk dikkati çeken yağ ve ter kokusuydu. Elli altmış kişilik bir salondu İçeride hepsi de kaba tahtadan yapılma yirmi masadan onbeşi devrilmişti. Yerler çamur içindeydi. Masaların ilerisinde yemeklerin yapıldığı demir bir korumalıkla çevrelenmiş ocak yeri vardı. Çzerinde dumanın çevreye yayılmaması için bacayı andıran bir delik vardı. Adam ilerleyip devrilmemiş masalardan birinin yanındaki devrilmiş sandalyeyi çekti. Acıkmışsındır dedi. Çnceki geceki ateşin közlerinin olduğu ocağa gitti yerden bir tabak alıp yanda duran su kabına batırıp çıkardı. Tabak nisbeten temizlenmiş gibiydi. Ateşin üzerindeki kazandan bir kaşık soğuk barbunya yemeğini tabağa koydu. İleride kapıdaki yığıntıya bakılırsa depoya benzeyen binaya gitti. Bir sıvının akma sesi geldi. Sonra da metalin metale çarpma sesi. Adam geldiğinde elinde iki bakır bardak bir toprak sürahi bir bakır kaşık ve barbunya yemeği olan tabak vardı. Ona bakan biri bu kadar şeyi nasıl taşıdığını merak ederdi muhtemelen . Bu büyük ihtimalle hancılık mesleğinin sırrı idi.

    Adam yemeği ve bardaklardan birini çocuğun önüne koydu. Sonra sürahiyi ve öbür bardağı da karşıya yerleştirdi. Yerden çamurlu bir sandalye çekip çocuğun karşısına oturdu. Sonra kaşığı da çocuğa verdi. Sanırım artık tanışabiliriz dedi. Sürahideki içeceği bardaklara dökerken. Kokusu ve sarı renginden bunun bira olduğu anlaşılıyordu. İsmim Nepo. Birazdan kalkınca seni benim eşek çocuklarla da tanıştırım anlaşırsınız her halde.
    Sonra çocuğun elinde parşomene benzer bir şey görünce kendi çocuklarında alıştığı rahatlıkla çocuğun elinden kağıdı kaptı. Adrese bakınca kırışıklıklarla kaplı yüzünde bir şaşkınlık ifadesi geçti. Ama dedi bu adresteki sokak Necropolis Sokağı. Sonra çocuğa baktı. Her halde bir yanlışlık olacak oğlum. Kendi bardağındaki birazyı bir dikişte bitirdi. Sonra hızla kalkıp mutfağa ilerledi. Neyse oğlum benim çok işim var. Eşekler öğleden önce kalkmayacak galiba yarına hazırlanmalıyım. Yorgunsan merdivenlerden sonra sağdaki üçüncü oda boş. Beni ararsan ilerideki odada bardakları yıkayacağım dedi. Su tulumlarını kapının önünden alıp odaya ilerledi. Etrafa dikkat edildiğinde tabaklar yerde olsa da bardakların muhtemelen toplanmış olduğu görülebiliyordu. Az sonra suya girip çıkan ve silinen bardakların sesi. ve adamın yüksek sesle mırıldandığı müstechen şarkı odayı doldurdu.

    Ah güzelim ne olur bir bakayım tadına
    Kaçma benden ne olursun
    ********
    ********

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Darkgnome
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jan 31, 2004
    Posts: 3918
    Location: Ankara

    PostPosted: Tue Dec 27, 2005 12:31 pm Reply with quoteBack to top

    İlk kez geldiği şehirin şaşkınlığıyla sığınabilecek bir yere arayan toy delikanlı kendisine sunulan yardımı sevrek kabul etti. Zaten aslında alışmıştı insanların böyle yapmasına. Biri onun çocukluğunu görür ona yardım eder sonrada bir karşılığını beklerdi.

    Adam onun elindeki kağıdı alıpta adresine baktığında pekte bir rahatsız oladı. Onun yaşını gören herkes ona adres konusunda da yardım ederdi, büyük ihtimalle yüzüne takınmayı gerçekten iyi başardığı o masum çocuk yüzü sayesnde oluyordu bu.

    Necropolis ismini daha önceden de duymuştu. Ama ne olduğunu hatırlayamıyordu. Adamın neden o kadar şaşırdığınıda anlayamıyordu. Sonra hancı içeriye gidip bardakları yıkamaya başadığında oda yemeğini yemeye hazırlandı. Ama boğazından öylesine geçemezdi bu yemek.

    Boş midersini biraz olsun bastırmak için biraz tatdımlık yediktin sonra adamın yanına gitti ve masum bakışlarını aşağıya yönlendirerek biraz sıkılgan bir sesle

    "Efendim iyiliğinize karşılık vermezsem yemek boğazımdan geçmeyecek"

    dedi. Aslında bunu söylerken aklından geçenler, her türlü karşılı kapsıyordu.

    _________________
    Göz alıcı tepenin yerinde artık binalar yükseliyor. Büyük, ulu; ama büyüleyici mi? Sislerin ardından ıÅ?ıÄ?ı daha net görürdüm, Å?imdi, kalabalıÄ?ın içinde, koca bir boÅ?luktayım.
    Eskisi kadar zevk vermese de, son bir kez daha!
    "
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Tue Dec 27, 2005 12:40 pm Reply with quoteBack to top

    İyi dedi hancı çocuğa bakarak. Eğer bu kadar istiyorsan bardakları ve tabakları yıka.
    Ben de benim yamakları kaldırayım da. Bir kaç parça örtü almaya gidelim. şu sarhoşlar odadaki yatakların örtülerini hep yırtıyorlar. İki saate kadar gelirim oğlum. Kumaşçılarla pazarlık biraz uzun sürüyor. Sonra Demircilerle şu hanın yatak odasındaki tamir işlerini de görüşürüz. Sen tek başına işi yapamam diyorsan yanına benim yamaklardan birini vereyim dedi imalı bir şekilde kirli tabak yığınına bakarak.

    Sessizce yaklaşan ayak seslerini duyunca hancı kapıya baktı. On iki yaşlarında bir çocuk uykulu bir şekilde aşağı iniyordu. Hancı gürler gibi Alden diye bağırdı çocuk irkildi. Elinden geldiğince hızla hancının yanına geldi. Hancı hafifçe oğlanın ensesine bir şaplak vurdu. Eşşek seni öğlene gelecek saat daha uyuyacan nerdeyse. Oğlan Ama diyerek bir özür gevelemeye çalışsa da hancı Diğerleri kalktı mı diyerek onu susturdu. Çocuk hızla başını salladı. Çyleyse ben çıkıyorum. Bu gördüğün .. bir süre ne diyeceğini bilemedi misafir şehrimize yeni geldi. Handa kalma karşılığı bize yardım edecek.

    Onun sözünden çıktığını duyarsam şaplağı yersin ona göre.
    Çocuğun uykulu gözlerinin hafifçe irkildi. şimdi tabakları topla ve mutfağa getir sonra da Bu .. bu baya yardım et.

    Son sözlerin ardından hancı kapıdan çıktı bir yandan eşşekler diye söyleniyordu. Sonra muhtemelen 14 -18 ergenlik çağında üç çocuğun sesi duyuldu. Sonra hancının azarlaması. Biraz sonra ayak seslerinin duyulması ve kapının çarpılmasının sonrasında hancı çıktı.

    İsmi Alden olan çocuk gülümseyerek misafirin gözlerine baktı. Biraz sinirli ama iyi adam dedi. Ama dövdü mü çok kötü dövüyor. Sonra neşeli bir ses tonuyla ben tabakları topluyorum dedi ve içeri yöneldi.

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Display posts from previous:      
    Post new topicThis topic is locked: you cannot edit posts or make replies.


     Jump to:   



    View next topic
    View previous topic
    You cannot post new topics in this forum
    You cannot reply to topics in this forum
    You cannot edit your posts in this forum
    You cannot delete your posts in this forum
    You cannot vote in polls in this forum


    Powered by phpBB © 2001 phpBB Group

    :: HalloweenV2 phpBB Theme Exclusive ::
     
    FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.

    FRPWorld, yeni bir frp dünyası


    Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır.
    Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.


    Sayfa Ãœretimi: 0.62 Saniye