Frp World Ana Menü
  • Frp World
    » Anasayfa
    » Forum
    » Anketler
    » Akademi
    » Kitap Tanıtımları
    » Haber ArÅŸivi
    » Haber Gönderin
    » Makale Gönderin

  • Üyelere Özel

  • KiÅŸisel
    » Hesabınız
    » Özel Mesajlar
    » Üye Listesi
    » Üye Arama
    » Siteden Çıkış

  • Site Bilgileri
    » Top10
    » Site Hakkında Yorumlarınız
    » Ä°statistikler
    » Destekleyen Siteler

  • Kullanıcı Menüsü
    HoÅŸgeldin, Diyar Gezgini
    Üye Adı
    Åžifre
    (Kayıt Ol)
    Ãœyelik:
    Son Ãœye: MarianXnj8
    Bugün: 27
    Dün: 35
    Toplam: 90391

    Şu An Bağlı:
    Ziyaretçi: 1662
    Ãœye: 1
    Toplam: 1663

    Şu An Bağlı:
    01 : yrehexy

    FrpWorld.Com :: View topic - Panın Flüdü (rp ekranı )
    Forum FAQ  |  Search  |  Memberlist  |  Usergroups   |  Register   |  Profile  |  Private Messages  |  Log in

     Panın Flüdü (rp ekranı ) View next topic
    View previous topic
    Post new topicThis topic is locked: you cannot edit posts or make replies.
    Author Message
    Darkgnome
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jan 31, 2004
    Posts: 3918
    Location: Ankara

    PostPosted: Tue Dec 27, 2005 2:37 pm Reply with quoteBack to top

    Gerçektende Aldenin dediği gibi siniri çok etkiliydi. Heleki hayatta yaşına göre çok şey görmüş normal bir insana göre ise az şey bilen, kendisi gibi biri için.

    2 saat onun için çok önemliydi. Bu işleri yapıp hemen çıkması gerekiyordu. Götürmesi gereken bir mektup vardı ve...

    "Hayır dur. İçeride benim yemeğim var"

    Çocuk tam çıkacağı sırada kapının önünde durdu. Sen bunlara başla ben hemen yemeğimi bitirip içeridekileride toplayıp geliyorum. Buradaki işleri bir an önce bitirsem iyi olur. Benimde yapmam gerekn işler var.

    Alden'i bulaşıkların başında bırakarak yemeğini bitirmek için hemen içeriye geçti. Hızlı bir yemek olacaktı ama bu herzaman öyle olmuştu onun için.

    Yemeğini yemek için oturduunda diğer, hancının tabiriyle "Eşşekler" içeriye girdi. İki kız ve bir erkek. Onlarla göz göze geldiğinde belki de aynı yaşta hatta onlardan daha küçük bile olabileceğini düşündü. Ama istediğinde çocukmu masumluğunu ortaya çıkartabilen Deminiones şimdi de kendisinin büyük tarafını ortaya çıkartan bakışlarını atmaya başlamıştı. Ortalamanın üstünde boyu sebebiyle bu hiçte zor bir iş değildi.

    Diğer çocuklara biraz üstten ve daha önce bulunduğu ayyaşhanelerden öğrendiği kızgın-sıkılgan arası bakışı ile baktı.

    "Siz de geri kalansınız sanırım!"

    Diyerek braz mesafeli ve biraz da büyük ağızıyla başladı konuşmasına. Sonra ağzına yarım kaşık yemek atıpta çiğnemesi bitene adar şaşkın çocukların yüzlerine baktı. Büyükler çocuklar üstünde otorite sağlamak için hep gözlerinin içine bakarlar kaçırmazlardı. Kendisinin yapması gerekende buydu.

    Lokması bittiğinde kısa süren sesizliği yine kendisi bozdu. Başıyla kapı tarfını işaret ederek

    "Arkadaşınız işinin başına geçti. Bende yemeğim bitince dördünüze katılacağım!"

    Diyerek onlara dolaylı olarak ne yapmaları grektiğini açıkladı. Bu yaştaki çocukların pek çoğu ancak yönetilmeyi blirlerdi ve ilk izleniminizi iyi yerleştirirseniz ileriside daha iyi gelirdi.

    Yaptığı işe yaramış ve çocuklar biraz söylenir gibi olsada denileni yapmışlardı. Ne kadar iyi rol yaparsa yapsın hala 15 yaşında bir çocuktu ve 25 yaşında birnin sözleri kadar etkili olamıyordu.

    Kendi yemeğini bitirdikten sonra bulaşıkları topladı ve diğer dördünün bulunduğu mutfağa tekrar girdi. Sanki onun girişiyle işlerine daha fazla konsantre olmuşlardı. Hancının, Alden ile yaptığı konuşma diğerlerine Alden'in korkmuş ağzıyla iletilince kendisinin oyunu daha da etkili olmuştu.

    Bulaşıkları yıkarken çocukların isimlerini öğrendi ve yaşı hakkında gelen soruyada biraz abartılı bir sayı ile cevap verdi, ama inandıkları kesindi. Bulaşıkları yıkarken hatta birisine özel ilgide gösterdi ama nerede durması gerektiğini bildiğinden beklediği karşılıkları almadığında geride çekildi. Hatta beklediği gibi başka birinin ona ilgi gösterdiği fark etti.

    Bulaşıklar bittikten sonra hemen ellerini temiz suya bastı ve üstüne kurularken konuşmaya başladı

    "Benim önemli bir işim var ama geri döneceğim. Nepo ben gelmeden gelirse söyleyin Necropolise mektubu teslim etmeye gittim. Zaten güneş tepeye varmadan geleceğini söylemişti."

    Necropolis yolunda yine alışık olduğu üzere koşarak ilerliyordu. Nepo dönmeden geri dönmeyi düşünüyordu. Belkide hizmetleri karşılığında bir banyo izni ve fazladan yemek kazanabilirdi. Bir kaç gün dinlenmenin ona bir zararı dokunmazdı. Ayrıca hanlar onun gibi her işi yapmaya hazır bir haberci için iş bulmaya en yakın mekanlardı.

    _________________
    Göz alıcı tepenin yerinde artık binalar yükseliyor. Büyük, ulu; ama büyüleyici mi? Sislerin ardından ıÅ?ıÄ?ı daha net görürdüm, Å?imdi, kalabalıÄ?ın içinde, koca bir boÅ?luktayım.
    Eskisi kadar zevk vermese de, son bir kez daha!
    "
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    FrontsideAir
    Gölge Ustası





    Joined: Aug 03, 2004
    Posts: 1245
    Location: Ä°stanbul (Ä°zmir)

    PostPosted: Tue Dec 27, 2005 5:40 pm Reply with quoteBack to top

    Hyagnis yemek yeme niyetiyle odasından çıkıp taş merdivenlerden inip holden geçerek; rutubetli, kepenkleri açılmış pencerelerden giren soluk renkli güneş ışığıyla seçilebilen taş salona girdi. Masadaki birkaç kirli kilden bardağı kaldırıp altını kirli bir bezle silen hancıya yaklaşarak selam vermeden yemeğin ne zaman çıkacağını sordu. Bunu sorarken hana ilk geldiğinde pek dikkat etmediği han salonuna bakıyordu. Bu arada hancı yemeğin güneş batınca çıkacağını söyledi, güneşin zaten battığını görmezden gelerek. Ama Hyagnis yemeği zaten unutmuştu.
    Hana dikkatlice bir kez daha baktı..

    _________________
    Spoiler:
    Kör sabahın beÅ?inde,
    Sessiz gölge peÅ?inde;
    Her soylunun leÃ…?inde,
    Hançeri saplı Erober'in.

    GeçmiÅ?in sayfalarına gömülü kullanıcı..
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's websiteMSN Messenger
    SacoKhan
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 10, 2005
    Posts: 2585
    Location: YalnızlıÄ?ın hüküm sürdüÄ?ü yerden

    PostPosted: Tue Dec 27, 2005 5:53 pm Reply with quoteBack to top

    Cavis O' Gwybod, yaşlı kelt, yaşlı druid, ve yaşlı olan her yanı, her şeyi...

    Yavaşça kervandan indi, çıplak ayakları toprağa basınca bülbül gibi ötmeye hazırlandılar, artık rahat rahat yürüyebilirdi Cavis...

    Hafif bir tepeden ağrı bir elini dostane bir kavak ağacına dayadı ve şehri izlemeye koyuldu...

    Buraya Karadenizden geldiğini hatırlayınca bir an suyu özlediğini hatırladı, şimdi burada idi merak ettiği şeyler vardı, asil bir amaca hizmet etmek üzere gününün başladığını biliyor, her bildiğinde kalbi daha da heyecanlanıp sıkışıyordu...

    Pan'a yardım etme şansı, doğayı seven bir tanrıya yardım etme şansı bir insana, bir mahluka asırda bir gelirdi herhalde.

    Sonra bir an durdu ve ayağıyla toprağı düzleştirdi. Tahta sopasını elinde biraz olsun sıktı ve toprağa Wicca rünlerini çizmeye başladı. Her bir donemeçte gözleri kapanıyor, hafif esen rüzgar onu daha da rahatlatıyordu.Sonra bitiş duasını sayıkladı yavaşça, aynı bir rüzgar gibi...

    "ac yn neall, gwybod;

    ac yn gwybod, Pan duw"

    Evet...

    Artık başladı...

    _________________
    And i still wonder if you ever wonder the same!...
    Back to top View user's profileSend private messageICQ Number
    Efla
    Site Admin
    Site Admin





    Joined: Apr 10, 2004
    Posts: 3916
    Location: Ankara

    PostPosted: Tue Dec 27, 2005 7:53 pm Reply with quoteBack to top

    *Solaron*
    Ohh yüce yüce tanrılar ne güzel bir gündü. Apollon yine arabasıyla Güneşi göğün tepesine yerleştirmişti. Ve işte güneş bütün ihtişamıyla parlıyordu. Ve bu sefer göze çarpan bir bulut bile yoktu. İnsanlar Apollon'un güneşinden cahilce şikayet derlerdi bazı zamanlar. o olmadan hallerinin nice olacağını giç düşünmeden...

    Aklını kurcalayan birtek mevzuu vardı. şu çağrı meselesi. GEzdiği birkaç yerde duymuştu. Adeta Hermes'in kendisi yardım ediyormuş gibi hızlı yayılmıştı. Ozanları çağırıyorlardı işte o da gidiyordu. Ama şu Apollonla ilgili saçmasapan iddalara son vermeliydi. Güneşi balçıkla sıvayamazlardı... Muhtemelen bu mücadelesinde yalnız olacaktı ama Apollon onun dilne ve lirine ahenk verirdi bundan emindi.

    Islıkla neşeli bir melodi tutturmuş öğlenin yakıcı sıcaklığının ardından yola koyulmuştu. şu şehre az kalmıştı.Neydi oranın ismi. Ah bu ufak unutkanlklar onu öldürecekti birgün.Doion... Dolarion..."Hah" dedi. Biraz seslice. Nihayet hatırlamıştı Dolaion... Nihayet yaklaşıyordu.

    Çalılardan duyduğu bir hışıryıyla irkildi. "Hayır!" olamazdı. Yine o dev tavşan peşine düşmüştü. Ne istiyordu ondan bir anlayabilseydi. Var gücüyle koşmaya başladı.
    Arkasına bile bakmıyordu. Çünkü o zaman tavşan onu düşünmeden yiyebilirdi. Ama tavşanlar et yemezdi. Bu durumda belki de ezip geçecekti ama ne önemi vardı ki. Kaçmalıydı. Arkasına bile bakmadan...

    Koşmaya pek alışkın değildi. ZAten bu kadar dayanmasının tek sebebi korkuydu. Artık dayanamıyordu soluklanmak için durdu ve arkasına bakmaya fırsat buldu. Hiçbirşey yoktu. şükürler olsun ki peşini bırakmıştı. Ya da atlatmış mıydı? Çnemi yoktu. Nefes nefese önüne bakabildi. Gördüğü şey kendisine garip garip bakan insanlardı. Onlara anlatmayı deneyebilirdi. Ama denemedi. Çnceden denemişti ama yararsızdı. Kimse buna inanmıyordu. Dev bir tavşan fikri çok saçma geliyor olmalıydı. İşin ilginç yanı tavşan nadiren diğer insanların yanında da ortaya çıksa onu kimse göremiyordu. Sırf bu yüzden deli olduğunu düşünenler bile oluyordu ne saçmalık...

    Tekrar önüne döndüğünde insanların geldiği yeri gördü. İşte şehrin güney kapısı az ilerdeydi. Heyecandan yaklaştığını bile farketmemişti. Çnce kendine bir çeki düzen verdi. Görüntüsüne hep dikkat etmişti. Yavaşça yürüyerek kapıya doğru ilerledi. Nefes alıp verişleri giderek düzeliyordu. VE nihayet şehre gelebildi. Güney kapısı bir meydana çıkıyordu. Aslına bakılırsa iyi olmuştu. Bu kente ilk kez geliyordu. şimdi ise bir han bulup içeri girmeliydi.

    _________________
    Chaos is the law of nature,
    Order is the dream of man.
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's website
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Tue Dec 27, 2005 8:31 pm Reply with quoteBack to top

    Solaron kentin güney kapısından içeri girerken güneş ufkun aşığısına yaklaşıyordu. şu tavşan ve tüm yaşananlar zamanı geçirmiş olmalıydı. Meydanda iki cambaz farklı köşelerde gösteri yapıyordu. Biri elindeki sarı kumaşı kaybetmekle uğraşıyor. Çbürü çağırdığı gönüllünün kulağının arkasındaki yuvarlak meyveyi buluyordu. Solaris meyvenin adamın elindeki hareketini takip edebiliyordu. Bir tüccar getirdiği süs eşyası gibi görünen bir eşyayı almak isteyen bir müşteri ile eşyanın kaç çift ayakkabı edeceğini tartışıyordu.

    İleride bembeyaz taşlarla yapılmış geldiği bölgedekilerden çok daha büyük bir tapınak hemen dikkati çekiyordu. Tapınağın yakınlarındaki Çok göğüslü kadın figürü ve duvarlardaki buğday kabartmalarından büyük yunan tanrılarını biraz tanıyan biri için tapınağın Artemis e ait olduğu anlaşılabilirdi. Görkemli binanın biraz gerisinde duvarlarında garip pırıltılar göze çarpan ufak bir bina vardı. Büyük kapısı ve üst katlardaki çok sayıdaki penceresi binanın bir han olduğunu ele veriyordu. Alanın kuzeyine doğru göz gezdirildiğinde tahtadan yapılmış daha mütevazi bir bina göz çarpıyordu. Geniş kapı ve çok sayıda pencere bu binanın da bir özelliği idi. Ancak bu bina çok daha sade bir binaydı. Çzellikle de arkasında göze çarpan tümseklerle kaplı alan bu hanı bir parça itici yapıyordu.

    Alandakiler Solaron e merakla bakmaya başladılar. Çok dikkat çekici bir insandı. Göstericilerden biri ilginin dağıldığını hissedip daha çok ilgi çekeceğini tahmin ettiği meyveyi bulma yarışmasına geçmeye karar verdi. Başarılı olmuştu. İnsanlar heyecan verici yarışmayı izlemek için o bölgede toplandılar. Yine de ara sıra Solaron e bakış atmadan duramıyorlardı.

    ------------------------------------------------

    Çocuk Çömlekçiler mahallesinden çıkmış dokumacılar mahallesine doğru
    ilerliyordu. Ona Necropolis i tarif edenlerin anlattıkları yolu
    izlemiÅŸti. ÅŸimdi kumaÅŸ ve makas seslerinin duyulduÄŸu dar dokaklarda
    yürüyor. Arada koyun yünleri veya top top kumaş çarpankumaş
    ustalarının çırakları önünden geçiyor zaman zaman ona çarpacak gibi
    oluyorlardı.

    Elinden geldiğince adımlarını hızlı tutarak zaman zaman daracık
    sokaklarda zaman zaman binalara ve insanlara sürterek ilerledi. Ona
    bahsedilen yönde ilerlemeye devam ederken bir anda önüne çıkan manzara onu durdurdu. İleride dümdüz alanda on santimle yedi sekiz metre arasında değişen tepecikler vardı. İleride bir noktada ise bir tepeciğin on onbeş metreye çıktığı görünüyordu. Tepeciklerin aralarından dolanan bir yol Ona tarif edenin söylediği gibi yukarı doğru uzanıyordu. Çocuk taş yolu takip ederek bahsedilen yere doğru ilerledi. Etrafta neredeyse hiç insan yoktu. Yolu en son sorduğu kişinin tarifini unutmamaya çalışarak ilerledi. Ne kadar gittiğini bilmiyordu. Yol uzadıkça uzuyordu. En sonunda bir tümseğe bakan birini gördüğünde durakladı. Bir adam başı kasketle kapalıydı. Çzgün gözüken gözlerle ona bakıyordu. Temkinli adımlarla adama yaklaştığında adam onu selamladı.

    Selam bayım dedi adam. Dikkatle bakıldığında gözlerinde sanki bir muziplik var gibiydi. Kayıp mı oldunuz diye sordu. Çocuğun onu incelemekte olduğunu görünce dikkatle yaklaştı. Sonra bir anda ayağı takıldı çocuğa tutundu. Sonra muzipçe gülerek üzgünüm dedi. Bir an sonra Deminiones in gözleri kararmaya başladı.

    Demoines uyandığında hava kararmaya başlamıştı. Hatırladığı tek şey mezarlıkta ilerliyor olduğu. MEZARLIKTA nereden geldiğini bilmediği bu sözcük aklında yankılanıyordu. Uyuşukluktan sıyrılıp ceplerini karıştırdığında muhtemelen onu şaşırtacak başka bir şeyi farkedecekti. Mektup cebinde yoktu.

    ------------------------------

    Nekropolis hanının salonu kaba bir işçilik ürünü olan on onbeş masadan oluşuyordu. Her masanın etrafında üç sandalye vardı. Ortada odayı ısıtmak için konulmuş bir şömine ileride ise bardağı olan herkesin kullanabileceği bir bira fıçısı vardı.

    İçeride on kadar kişi oturuyordu. Biri rahibeye benzeyen ama süssüz bir entari giymiş iki kadın yanyana oturuyordu. Yirmi yaşlarındaki iki çocuk bir masada oturmuş mutfağa doğru bakıp konuşuyorlardu. Diğer altı kişi ise farklı farklı masalardaydılar. Birisi pilava benzeyen bir yemek yiyor. Bu adamın başı köylülerin giydiği tarzda bir kasketle örtülüydü. Diğerleri biralarını yudumluyordu.

    Çocuklardan biri soruyu duyunca yemek hazır efendim dedi. Mutfağa gidip bir tabağa yemek koydu ve masaya koydu. Yemeği getirirken diğer eline de tahtadan üzerinde kabaca oymalar olan bir bira bardağı almıştı. Bira için efendim. Eğer içmek isterseniz. Daha sonra öbür çocuğun yanına oturdu. İkisi tekrar mutfağa bakmaya başladılar.

    ------------------------------------

    Yaşlı adam diz çöküp rünleri çizmeye başladığında kervandaki genç bir adam kızgınlıkla ona baktı. Bir büyücü dedi kızgınca . Bu bir büyücü. Yaşlıca kervan sahibi adamın yanına geldi. Yaşlı adamın pelerininden ve hareketlerinden hoşlanmayan genci yol boyunca dizginlemişti. Adamın ona verdiği şifalı otlar çok güzel bir bedeldi. Ama şimdi izlerken adamın hareketleri onu da korkutuyordu. Belki bir rahiptir diye seslice düşündü adam. HAYIR dedi öbürü hiçbir tapınak sembolü yok . Çstelik dua ederken hiçbir tanrının adını ağzına almadı. Kervandakiler gittikçe artan bir korku ile adamı izliyordu. Henüz kimse müdahale etmese de korkunun kızgınlığa dönüşmesi yakın gibiydi.

    Başı örtülü ve entarili bir adam gruba yaklaştı. Selam rahip diye bağırıyordu gelirken. Kervan sahibi söylemiştim dedi sessizce sesi rahatlamış gibiydi. Çbür adam yalan söylüyorsun dedi. Hiçbir sembolü yok bu adamın. Kuzeyden geliyor barbar kavimlerine gitti. Neden bilmiyorum kimliğini gizledi. dedi yeni gelen sonra rahibin koluna girdi. Ormanda bereket ayini var gitmeliyiz hemen dedi ve adamı da sürükleyerek hızla ilerledi. Kervandakiler uzun süre uzaklaşan ikiliye kararsızlık ve korku karışımı ile bakamaya devam ettiler.

    Ormanın iyice içine girdiklerinde Cavis i sürükleyen adam ona Sen bir Druidsin dedi. Sonra Artık şehirde dolaşamazsın diye ekledi. En azından bir süre. Buradakiler anlayamadıkları her tür güçten korkar. Sonra adama tekrar baktı. PAN söylediklerinden biri buydu değil mi diye sordu adamın gözlerine bakarak. Sonra elini adamın omzuna koydu ve öyle ise hoşgeldin dedi. Adam yavaşça bilincini kaybetti. Uyandığında ormanın ortasındaydı. Hava kararmak üzereydi.

    -----------------------------------

    Uzun kulaklı adam arkadaşlarına neşeli bir sırıtışla selam verdi. şu yeni oyun gerçekten eğlenceliydi. Daha şehri gözetlerken bile insanları dikkatle takip etmek onların ciddi tavırlarını izlemek arada Oberon duysa muhtemelen kızacağı ufak oyunlar onları eğlendirmişti. Son birkaç haftadır buna çok ihtiyaçları vardı. Pencereden bakınca Oberon un uyuduğunu gördü. Bir an gülümseyerek ile onu uyandırıp uyandırmamayı düşündü. Sonra ileride dalgınca oturan ozan Herimes i gördü. Ozanla konuşmayı seviyordu. Hem yakında tapınaktan gidecekti muhtemelen Oberon u her zaman uyandırabilirdi.

    Herimesin yanına gidip seslice SELAM ! ! ! ! ! ! ! dedi. Onun bir parça şaşırtmayı umarak sonra askercilik oynayan bir çocuk gibi sert çıkmayan çalışan muzip bir sesler Dorleon da gözlediklerini anlattı.

    Bir adam var dedi. Belki önemsiz ama bir kervandan aniden ayrılıp bir hana girdi. Akşama kadar hep handa kaldı.

    Bir kız Pan ın yaışması ile ilgileniyordu. Apollon un kızgınlığı onu sinirlendirmiş. Sonra tapınak hanına girmiş.

    Agoraya gelmiş bir adam vardı. Saçları sarıydı ve bizden biri kadar etkileyici bir yüzü vardı. Bir an bizden birini gördüğümü sandım. Ama sakalı ver üstelik kulakları kısaydı. Çağrı için mi gelmiş bilmiyorum ama.


    Bir çocuk vardı. Necropolisteki bir adrese mektup teslim edecekti. Bize ulaşmak isteyenlerin geleceği adres mektubu aldık dedi ve Herimes e uzattı. Mektupta parlak kırmızı bir mürekkeple güzel okunan bir yazı vardı. Yazanlar ise şöyleydi:
    *PanÂ?ın başına gelen vahim olayın acısını sizinle birlikte paylaşıyorum ama artık gözlerim görmediği gibi dizlerimde beni taşımakta zorlanıyorlar. Size bir kişiyi gönderiyorum benim yamağım olan ancak çok yakında beni geçecek kapasitede olan birini. Onda çok büyük bir yetenek ve gelecek görüyorum ama tek bir sorunu var şarkıları ve yüzünün güzelliğine çok fazla güveniyor. Onun sizin görevinizde yanınızda yer almasını istiyorum ama herkesi kalplerine kadar titreten o sesi ve müziğini kullanmadan bilgisini geliştiren bir ozan olarak seyahat etmeli. Eminim ki ona PanÂ?ın başına gelenleri anlattığınızda oda sizinle gelmek isteyecektir. Böylesi bir görevde eminim ki böylesi bir yeteneğin yer almamasının ne büyük kayıp olacağını sizde taktir edersiniz. PanÂ?ın neşeli müziğindeki büyüyü biraz olsun öğrenene kadar ona ne ozan deyin nede bir müzik isteyin ondan. O PanÂ?ın neşesini aldığında zaten size müziğini çalacaktır.Â?

    Herimes mektuba bakarken Son olarak dedi. Bir druid var. Kervan içinde büyü yapmak istiyordu. Sanırım Pan la ilgileniyor neden bilmiyorum. Onu ormana bıraktık şehirde ona kızabilirlerdi. Ama gözlüyoruz.

    Sonra hafif gülümseyerek Bizler sizin sınamanızı hazırlamak için bekliyoruz ozan. İstediğiniz hazırlıklara istediğiniz zaman başlayabiliriz. Ama onları getirmek için akşamı bekleyelim isterseniz dedi Belki başkaları da gelir diye hevesle ekledi.

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    mefistofeles
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: May 12, 2005
    Posts: 481

    PostPosted: Tue Dec 27, 2005 10:35 pm Reply with quoteBack to top

    Geldiler demek pek fazla kimsenin geleceğini sanmam.Zamanımız fazla değil acele etmek gerekir sınavları çetin olacak.Bahsettiğin herkesi gece ormana getirin ormana girdikleri anda sınavları başlayacak hiç biri sizleri görmemeli sadece aynı yerde uyanmalılar.Ciddiyetten nefret ederim ama bu sefer hepimiz için gerekli her biri üzerinde isimleri yazılı olan bu parşömenleri ellerinde uyanmalılar parşomenleri okuduktan sonra sınav başlar öldüklerinde sınav biter ....

    Ne olursa olsun yardım etmek şaka yapmak yok pan ın hayatı için sabırlı olmalıyız ama zaman şevkat zamanı değil kurduğum tuzakların hayvanlar tarafından bozulmamasını sağlamalısınız eğer başarırlarda labirente gelirlerse benim dışımda hiç kimsenin labirente girmesini istemiyorum...

    Ozan kendi talihsizliğiyle gelecek olanların talihine yandı bir an.Kim bilir ne kadar güzel hayatları vardı onları değiştirmek kolay olmasada geri dönüşü olmayan bir yol..Hayatlarla oynamak tanrıların işi beniim değil..

    şimdilik bu kadar diyemedi genç elfin yüzü şaşkınlıktan öyle kasılmıştı ki şaşırmamak elde değildi.Sert bir sınav yapacağını biliyordu ama bu kadar sertini beklememişti pan tapınağında ölümün adı hiç geçmezdi.

    Ozan hiç olmadığı kadar yaşlıca bakıp gülümsedi.Pan için sevgili dostum, sadece pan için.....
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailMSN Messenger
    Darkgnome
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jan 31, 2004
    Posts: 3918
    Location: Ankara

    PostPosted: Tue Dec 27, 2005 11:25 pm Reply with quoteBack to top

    Elleri titriyordu sanki ama titrediğini bilse de ellerini ve ayaklarını hissetmesi için biraz kendine gelmesi gerekti. şapkalı adamı gördüğü yerlen aynı yerde yerde yatıyordu. Büyük ihtimalle bayıltılmış ve üstünde değerli bir şey olup olmadığına bakılmıştı. şükürler olsun ki öldürülmemişti. Son zamanlarda insan hayatının değeri daha çok düşmeye başlamıştı. Ancak peki mektubu neden almışlardı.

    Çstünde bir korku dalgası düştü birden. Onun üstündeki mektupta ne olabilirdi ki. Belki de önemli bir yazı sanmışlardı. Hava karamak üzereydi ve burada tek başına kalmayı göze alamazdı. Mektubu götüreceği yer daha ne kadar uzakta bilemiyordu ama döneceği yoldan bir anca dönmesi en mantıklı olandı. Gündüz gözüyle onu soymaya kalkışanların olduğu yerde geceleri kim bilir neler olurdu.

    şehre doğru olanca hızıyla koşmaya başladı. Çocuk yüreğinin korktuğu bir durumla karşı karşıyaydı. Kendisine verilen bir sorumluluğu yerine getirememenin üzüntüsü ve aklının ona ürettiği olanca korku dolu korkunç senaryolar.

    Sanki her tepenin arkasından biri çıkacakmış gibi geliyordu ama döndüğü son tepenin arkasından şehri gördüğünde umudu oldukça arttı. Biraz nefes almak için durdu ve etrafına baktı. Onun bulunduğu yerin ilerisinde iki tane gölge yan yana oturmuş bir şeyler konuşuyorlardı. Sarhoş oldukları seslerinden belliydi. Daha yeni korkutucu bir deneyim yaşamış Deminiones bir tane daha yaşamamak için bütün hızıyla tekrar koşmaya başladı. Yakında kesileceğini biliyordu ama onu koşu hızına normal bir insanın yetişmesine imkan olmadığını da biliyordu.

    Dokumacılar mahallesine vardığında bir kere daha solunmak için durdu ve arkasına baktı. Onu kovalayan hiç kimse yoktu. ciğerleri yanmaya başlamıştı ve hava daha da kararmıştı. bu kadar çabuk buraya geleceğini düşünmezdi ama gerçekten hızlı koştuğu kesindi.

    Mezarlık demişti birisi. Mezarlıkta ne demekti? Cebine bir kere daha baktı ve sonrada kuşağına. Belki de olabilir diye sandaletine dahi baktı ama hiç bir yerde yoktu mektup. Morali gerçekten bozulmuş ve kendini çok beceriksiz hissetmişti. Biraz daha büyük olsaydı yada daha önceden o adamın ona yapacaklarını bilseydi neler yapacağını hayalinde canlandırdı. Güzel düşüncelerdi ama o sadece hayallerinde böylesi bir kahramanlığı yapabilirdi, gerçeğinde ise çuvallamıştı.

    Bir evim taştan duvarına sıkılı yumruğunun alt kısmını indirdi ve lanet okudu bildiği bilmediği tüm tanrılar üstünden. Taştan evin sahibi çıkıp da onu kovuncaya kadarda duvarın yanında öylece çöküp kaldı. İçinden bir ses ağlamasını söylüyordu ama bir çocuk gibi ağlayamayacak kadar çok şey geçirmiş birisiydi Deminiones.

    "Evimin önünde dilenme!"

    demişti taştan evin sahibi. Gerçektende o anda yorgunluktan ve moralsizlikten kamburunu çıkartmış ve ayaklarını yürüyerek giden çulsuz bir dilenci gibi göründüğünü biliyordu.

    *Çzülmenin bir yararı olmaz ama karşı koyamıyorum!*

    Sonunda şehirde tek bildiği yer olan hanı 2 kere kaybolduktan sonra buldu. Bilmediği yerlerde gezmeye alışkın olduğundan yön tayininde her zaman için diğer insanlara göre bir artısı vardı, ama şehrin içinde kim olsa bir kere gittiği bir yeri kaybolmadan bulamazdı.

    Hanın kapısından içeri gireceği sırada içeriden gelen müzik ve sesleri duydu. Sarhoş adamları kaba gülüşleri ve müstehcen konuşmaları. Alışık olmadığı bir şey değildi ama bir süre hanın dışında durarak kendisini telkin etmeye çalıştı. Oraya girerken böylesi somurtkan bir şekilde girmezdi. Handan çıkan iki sarhoş kabadayı ona alayla bezenmiş bazı şeyler söylediler ama yürüyüşleri kadar kötülemiş olan konuşmaları yüzünden ne dediklerini anlamak için onları can kulağıyla dinlemek gerekirdi.

    Sonunda yüzünde en azından o hüznü attı ve normal bir yüz taşımaya başladı. Handan içeri girdi ve hanın özel bir günüde olduğunu anladı.

    Yosmalar masadan masaya geçerken adamlara kendilerini en tahrik edici biçimde sunmaya çalışıyorlardı. Belli ki her biri bir asker olan bir grup yosmaların en iyilerini kapmış onlarla gönül eğlendiriyorlardı. Diğer masadakilerde askerlere bulaşmadan ama onlardan aşağı kalmadan eğleniyorlardı. Tüm sesler askerlerin kendi aralarında söyledikleri Midas hakkındaki bir şarkıyla bastırılıyordu. Fakat askerlerin zaten gelişmemiş olan müzik kulaklarına birde sarhoşluk eklendiğinde aradan sadece bazı kelimeler çıkıyordu.

    Biraz etrafına baktıktan sonra ne yapacağını bilmeden öylece kaldı. Bir yere mi oturacaktı yemek için yoksa Nepo'yu mu bulacaktı? Ancak kaderin onu elinden tutması gibi biride onu omzundan tuttu.

    "Demek sonunda gelebildin"

    dedi Nepo. Bir elinde bir şarap tulumu ile. Oldukça yorulmuşa benziyordu.

    "Senin için burada iş var karşılığını da alacaksın."

    şarap tulumunu Deminiones'e uzattı ve

    "Al bunu askerlere götür ve kadehlerini doldur dedi."

    Sonra çocuğun ellerinin kirliliğine ve yüzüne takıldı.

    "Yada sen bırak ben onları..."

    Askerlerin tekrar olanca sesleriyle şarkılarına başlaması ile sözü bir süreliğine kesildi.

    "sen gidip ellerini yıka ve üstüne çeki düzen ver!"

    Diye sözlerini bitiren Nepo askerlerin olduğu yere şarabı götürdü. Askerler hep bir ağızdan Nepo'nun şarabı getirmesine yüksek sesle söylenmeye ve onlara şarabı kızların getirmesini istediklerini söylemeye başladılar. Nepo şarap tulumunu askerlerin masasındaki tulumlardan birine bırakırken Deminiones arka bahçedeki kuyunun suyu ile yüzünü yıkamaya başladı.

    "Sende burada mı çalışıyorsun çocuk?"

    Diye sert ama aynı zamanda kibar bir ses geldi arkasından. Döndüğünde hala ayık olan üstünde temiz giysileriyle ve elinde şarap kadehiyle bir asker ile karşılaştı. Vücut yapısından bir asker olduğu belli oluyordu ama diğerlerine göre daha bakımlı bir yüze sahipti ve hareketlerinde daha fazla zarafet vardı. Deminiones afallamıştı ve bir süre askere bakakaldı. Sonra yüzünden damlayan sular boynundan göğsüne doğru akıp ta onu ayıltınca sol kolu ile yüzündeki suları sildi ve

    "Evet, en azından bu akşamlığına."

    dedi. Asker Deminiones'i süzdükten sonra sağ ayağının üstüne koymuş olduğu yağını sağ ayağının yanına attı ve yaslandığı duvardan sırtını ayırdı. Deminiones'e yaklaşırken,

    "Yorgun görünüyorsun oysa seni içeride görmedim sanırım bir yerden koşarak geldin"

    "Evet. Bir mesaj götürmem gerekiyordu"

    Asker daha da yakınına, 1 adımlık mesafeye kadar geldi ve

    "Bence yeterince yorulmuşsun biraz yatıp dinlenmeyi hak ediyorsun"

    dedi. Gözlerinde ve sesinde söylediğinin aslında kelimelere döküldüğü kadar masum bir şey olmadığını belirten bir hinlik vardı.

    "Aslında bende yorgunluğumu atmayı çok isterim ama şimdi çalışmazsam Nepo beni iyice benzettikten sonra aç bırakacaktır. Belki yeterince çalışırsam ve birazda olduğumdan daha yorgun görünebilirsem beni erkenden bırakabilir."

    Asker çarpık bir gülüş ile karşılık verdi ve

    "Buraları bilir misin?"

    "Hayır ama sormaktan çekinmeyen bir yapım var"

    "O zaman burada biraz daha kalacağım ve bakalım senin şu Nepo sana izin verecek mi? Eğer izni verirse seninle birlikte benim eve gideri. Sen oldukça hoş sohbet birine benziyorsun."

    Karanlığın bastırması ile birlikte askerlerin bir kısmı sızmış diğerleri ise sızma noktasına yaklaştıklarından sezmişlerdi. şaraplar hala dolduruluyor fakat askerler fark etmese de biraz daha ucuz ve hatta sulu olanlar getirilmeye başlamıştı. Sadece Deminiones ile konuşan asker kendine ayırdığı bir tulum şarap sayesinde hala iyi şarabın tadını çıkartabiliyordu. Diğer askerlerin ona olan davranışlarına bakılacak olursa onlara göre daha iyi konumdaki biri olduğu kesindi.

    Sonunda Deminiones'e gerek kalmadığında ve Deminiones'in yaptığı daha abartılı yorgunluk oyunu sayesinde Nepo ona izin verdi. Asker bunu duyduğunda dışarı çıktı ve Deminiones de yemeğini hızla yedikten sonra askerin çıkışından bir süre sonra Nepo'nun kalacak yer teklifini kibarca reddettikten sonra dışarı çıktı.

    Askerle birlikte diğer evlerden bir kademe daha iyi olan evine doğru yürümeye başladılar. Neredeyse bütün akşam boyunca Deminiones'in kavalını dinleyen asker ile sohbet ettiler ve eğlendiler.

    _________________
    Göz alıcı tepenin yerinde artık binalar yükseliyor. Büyük, ulu; ama büyüleyici mi? Sislerin ardından ıÅ?ıÄ?ı daha net görürdüm, Å?imdi, kalabalıÄ?ın içinde, koca bir boÅ?luktayım.
    Eskisi kadar zevk vermese de, son bir kez daha!
    "
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    FrontsideAir
    Gölge Ustası





    Joined: Aug 03, 2004
    Posts: 1245
    Location: Ä°stanbul (Ä°zmir)

    PostPosted: Wed Dec 28, 2005 3:41 pm Reply with quoteBack to top

    Hyagnis neyin garip olduğunu anlamıştı. Çevrede daha önce buralarda görmediği bir hava vardı. Dikkatli gözleri ona yalan söylememişti. Hep birileri tarafından izlenirdi ama bu sefer izleyen sadece merakla değil ilgiyle de bakmıştı ona. Ama nerede gördüğünü hatırlayamamıştı izleyicisini. Olsun, eninde sonunda hatırlardı. Zihnini boşaltmak için dikkatini yemeğine verdi. Pilava benzer bir yemekle bir hayvanın budu vardı. Hayvanı tahmin etmekle uğraşmak yerine tahta bardağını alıp fıçıya doğru yürüdü..

    Fıçıya doğru ilerlerken kendisine bakanlar gözlerini çevirmek zorunda kalana kadar onların gözlerinin içine bakıyordu. Zevkliydi aslında. Zevksiz bir dünyadaki basit zevklerinden biriydi bu. Fıçının yanına gelince bardağını musluğun altına getirip musluğu açtı ve kalitesiz biranın köpüklenerek bardağa dolmasını izledi. Dolunca kafaya dikti ve yarılayınca tekrar doldurdu.

    Masaya oturdu ve yemeğini ağır ağır yemeye başladı. Normalde hızlıca yiyip hemen odasına dönmesine rağmen bu kez ağırdan alıyordu. Sanki bir şeyler olmasını bekliyor gibiydi..

    _________________
    Spoiler:
    Kör sabahın beÅ?inde,
    Sessiz gölge peÅ?inde;
    Her soylunun leÃ…?inde,
    Hançeri saplı Erober'in.

    GeçmiÅ?in sayfalarına gömülü kullanıcı..
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's websiteMSN Messenger
    SacoKhan
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 10, 2005
    Posts: 2585
    Location: YalnızlıÄ?ın hüküm sürdüÄ?ü yerden

    PostPosted: Wed Dec 28, 2005 5:12 pm Reply with quoteBack to top

    Cavis yavaşça doğruldu ve oturmaya devam etti yerde.

    "Demek fazla sevmiyorlar druidleri, hmm, ilginç, aslında druidleri biliyorlarsa sevmeleri gerekir anlayamadım doğrusu" diye içinden geçirdi. Sonra derin bir soluk aldı, ayağa kalkabilmek için.

    "Acaba şimdi şehrin neresindeyim?" diye düşündü. Etrafına bakındı kimsecikler varmı diye, sonra havaya herhangi bir kuş dostu varmı diye. Belki bir dostunu görürse yardım alabilirdi şehir konusunda.

    _________________
    And i still wonder if you ever wonder the same!...
    Back to top View user's profileSend private messageICQ Number
    aurora
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jul 14, 2005
    Posts: 36
    Location: Istanbul

    PostPosted: Wed Dec 28, 2005 5:39 pm Reply with quoteBack to top

    Aurora hana girdiğinde hanın içindeki insan sayısının azlığı onu hayal kırıklığına uğrattı ama bir yandan da kendine kızıyordu. hep alışkanlıkları doğrultusunuda hareket ediyordu, ayakları kendi kendine gelmişlerdi bu tapınak hanına halbuki başka bir hana da gidebilirdi orada hikayeler dinleyip hikayeler anlatabilirdi ... hepsi annesiyle yaşantısından kalan huzur arayışlarıydı ama yola çıkarken artık hayatını farklı bir gözle görmeye karar vermişti, merakını gidermeyi, yeni şeyler tanımayı amaçlamıştı, değil mi?.. Bir süre daha kendi kendine böyle söylenirken han sahibi gelip bir oda için mi geldiğini sordu. Oldukça yorulmuştu ve uzun zamandır da doğru düzgün bir yatakta da uyumamıştı, hemen evet dedi sessiz bir oda istiyorum, bir gece için. İçinden sonra başka bir hana gidicem veya insanların arasına karışıcam diye geçirdi." ve de olabildiğince çabuk yemek, tercihen" ..balık tadını ne kadar da özlemişti...o lakerdaları anımsadı bir an.. ama denizden bu kadar uzaktayken insanların bu yiyeceklerin ne olduğunu dahi bildiklerini sanmıyordu. "sebzeli birşeyler varsa sevinirim "dedi gülümseyerek. Bir tapınaktan mısınız diye sorunca ise bir an düşündü ve içinde bir keyif duyarak hayır dedi. belki tapınaktan olmadığı için kalacağı yere para ödemesi gerekecekti ancak o asla tapınaın bir üyesi olmamıştı, o sadece Selene'nin bir inananıydı... ve ay tanrıçası her gece yeni bir yere gözlerini açarken o da gezecekti ve görecekti. Bir an acaba bir amacım olmalı mı , böyle boş boş gezmek?.. dedi. ona göre bir amaç olmalıydı ki şuan için bu amaç gezmek ve tanımaktı aslında Kafasını derin bir nefes alıp boşalttı ve oradaki ay desenli masalardan birine keyifle oturup deseni incelemee başladı, hiç de fena deildi..
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    galadlirim
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: Mar 23, 2004
    Posts: 975
    Location: istanbul

    PostPosted: Wed Dec 28, 2005 6:01 pm Reply with quoteBack to top

    Leukippos çıplak ayaklarıyla yürüdüğü yolda pelerinine dahada çok sarıldı.Aylardır yoldaydın Kıbrıs adasından ayrıldığından beri,yani evden kaçtığından beri..Kıbrısta hayat onun için çok zordu aslında,şimdi olduğundan zordu hatta..Yolda geçen zahmetli zamanları tercih ediyordu.Tüm yaşamı boyunca kimliğini saklamak,erkek gibi davranmak,olmadığı şey olmak..Bazen halinden memnun olsada-sonuçta erkekler daha önemliydi-ağır işlere koşulmak,hergün dayak yemek canına yetmişti.Günden güne bunalsada alışmıştı aslında yaşamına taki,tanrıların bir ucubesi konumunda aşağılanana dek.Annesine boyun eğmeyecekti..O anıları hatırlamaya gerek yoktu şimdi hemde hiç..

    O sabah gözlerini açtığından hedefine yaklaşmış hissediordu kendisini,içinde tomurcuklanan kurtuluş umudunu,kendini adayabileceği,kanıtlayabileceği şeyi almasına az kalmıştı.Yeniden doğmayı istediği ilk zaman değildi bu ama yepyeni bir yaşam vaadiyle,yeniden doğmak için o tapınağı bulmalıydı.

    Yolda sora sora şehirden şehire gitmişti.Dilenmekten başka çaresi varmıydı.Ama sonuna kadar direnecekti.Dorleona birkaç saat kalmıştı belkide birkaç adım.Küçük bir kulubenin ahırında geçmişti son gecesi belkide en rahat gecesiydi."Bunu dualara borçluyum,Leto,oğulların Artmis ve Apollona"diye dua etti.Böyle zamanlarda içki kaldırılır yada figür öpülürdü ama elinde şuan sadece sözcükler ve inanç vardı."Zaten bunlar olmasa ne işe yararki.".dedi kendikendine.Samanlığın sahibi gelmeden çabucak gece karanlığında yola çıktı.

    Dorlon şehrinin girişinde bulunan askerlere dikkatle baktı.Dilenci kılıklı halli orta boylarda fazlaca zayıf bir oğlan gibi görünüyor olmalıydı.Peçesini takmştı çünkü dolgun dudaklarını sergilemek istemiyordu.şapkada takmıştı ki yeşil gözleri görünmesin.Kızıl saçlarını ise saklama gereği duymamıştı.Zaten keçeleşmişiler.Muhafızlar ondan şüphelenmememişe benziyorlardı.Yoldan geçenler de öyle.şehir ise onun için fazla büyüktü,fazlasıyla güzeldi.Güneş ışığından ona yolu göstermesini diledi.Ve yoldan geçen birine Artemis Tapınağının yolunu sordu.

    Leukippos cevabını aldıktan sonra,başıyla bir selam verip koşarcasına Artemis Tapınağına gitti.Güzel ışıldayan sütünların kalbine vereceği neşeyi düşünüyordu.Korkularını dualarla yıkayacaktı.Bir süre sonra Tapınağa vardı.Sunakta Artemisin heykeli önünde diz çöktü.Gözlerini kapadı.Uzunca bir süre orada öylece durdu.Daha sonra Tapınaktaki rahibelerden birinden hanlardan birinin tarfini aldı.Duaları ona umut vermişti ama haberleri burada bulmayacaktı.şehirdeki son durum,kişiler hakkında mutlaka hanlarda bilgi sahibi kişiler olmalıydı.

    Hanın isli kirli kapısından gürültülü ortamına adım attı.Garson kızlardan birine göz attı.Bu zamanlarda çokça etrafta bulunan balık etli güzel denilebilecek kızlardı.Erkek gibi davranmaya çok alışmış kız etkileyici gülümsemesinin bazen işe yaradığını biliyordu.Bazen ise erkeklerle başının derde girmesine sebep olduğunu.Uzun kızıl saçlı pejmurde kıyafetiyle,genç oğlan bir masaya oturdu.Garson kızlardan birine seslendi."Güzelim,bana bir bira ve et getirirsen tanrıların lütfunu üzerimde sayacağım."Çlçülü ses tonu ne fazla müstehçen nede fazla sertti bir müşteri fakat ilgili biri olduğunu göstermenin hanlarda çok işe yaradığını biliyordu.

    _________________
    Gözlerimi kapadım ve geçmiÅ?i hatırladım
    Bizi biz yapan yıldızların ve denizlerin parıltısını içimde buldum
    SöylediÄ?imde Å?arkımı unutulmadı sözlerim
    Å?arkılara konu olmuÅ? zaferlerim,hatıralarım
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mail
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Wed Dec 28, 2005 8:38 pm Reply with quoteBack to top

    Herimes in sözleri işe yaramamıştı. Çlüm sözcüğü zihninde her saniye yankılanıyordu. İtiraz etmek istediği bir şeyler söylemek istediği görünebiliyordu. Ama yapamadı. Sadece tamam dedi. Arkasına dönüp ormanın içine girdi.

    Akşamı herkesin uyumasını beklemeye vakit yoktu. Ozan acele etmek gerektiğini söylemişti. Ya da o öyle hatılıyordu. Söylenen isimlerin hiçbirine itiraz etmediğine göre hepsi getirilecekti. Elf ilk baştaki planının işe yaramayacağını düşündü. Dorleon a doğru ilerlerken Herimes in çağrısının şehre getirmiş olabileceği dört kişiyi şehirden nasıl çıkarabileceğini düşünmeye başladı.

    Bir süre sonra bir kırlangıç şehrin üzerinde uzun uzun dolandı. Çömlekçiler Mahallesinde başını tülbente benzeyen bir bezle bağlamış kadın uzun uzun kuşu izledi. Sonra bir an aklına bir şey gelmiş gibi düşündü ve ileri Dokumacılar Mahallesine doğru ilerledi. Kararan havanın daha da kasvetli bir havaya soktuğu Nekropolis e girdi.

    On dakika kadar sonra dört kadar herbiri de başını farklı yollarla örtmüş adamın beklediği tepenin yanına geldi. Grup bir süre bir arada kaldı. Sonra şehrin farklı noktalarına dağıldı. Sadece biri mezarlığın civarında beklemeye devam etti.

    Artık gökyüzüne iyice karanlık çökmüştü. Kent kapıları gürültülü bir gıcırdama sesi ile kapandı.

    Yakışıklı adam hala meydandaydı böyle bir şehre yeni gelmiş gibiydi. Acaba burada bulunma nedeni neydi? Ne olursa olsun şimdi ozanın ne olduğu belli olmayan oyununun ortasına düşecekti. Solaron orada beklerken arkasından yaklaştı. Normal bir yürüyüş temposunda ilerliyordu ama ona bakmayan kimsenin farketmeyeceği kadar sessizdi. Solarona yaklaştığında sanki uzaktaki bir şeye bakıyormuş gibi onun bulunduğu tarafa döndü. Ağzında gizlenmiş çok küçük tüftüfe üfledi.

    Solaron yere düşerken hemen ilerisindeki adam koşarak onu tuttu. Meydanda bulunan az sayıdaki insan da çevresinde ikilinin çevresinde toplanmıştı. Adam ben hekimim dedi. Bu adam hasta gözüküyor. Hastalık sözünü duyunca insanlar irkilerek biraz gerilediler. Adam ayağa kalkıp Solaron'u da zorlukla taşıyarak kaldırdı. Evime götürecem onu dedi. Orada neyi olduğuna bakarım. Gruptan biri yaklaşıp tek başına taşıyamazsın onu dedi yardım edeyim. İkili Solaron u kaldırdılar. Hızlı bir tempo ile önce yukarıdaki Necropolis hanına doğru ilerlediler Sonra yollarını şaşırmış gibi Mezarlığın içine girdiler. Gruptakiler onların Dokumacılar Mahallesine ilerlediğini düşündü.

    Entari giysili hancı hoşnutsuzlukla baktı. Kız tapınak işareti göstermemişti. Yine de yemek bitene kadar bunu sorun etmeyecekti. Yemeğin hazır olması akşamı bulur dedi biraz hoşnutsuz bir sesle. Sonraki saatler hızla geçmişti. İki rahip gitmişti. Bu gece ayin olduğu için tapınaktakiler gelmemişti. Yukarıdaki iki yüksek rütbeli asker ise hala uyuyor olmalıydılar. Hancı bir ara sessizce kaz eti kızartmasını süslemeli cam bir tabakta Aurora nın önüne koydu. Ama kız bunu farketmemiş gibiydi.

    İşlemeleri beğendin mi? hancı soruyu duyunca başını yukarı kaldırdı. Süslü mücevherlerle dolu bir rahip giysisi içinde bir adam kıza bakıyordu. Kıza doğru eğildi. Kız sessizce soluk alıyor gibiydi. Sanırım uyumuş dedi rahip sessizce. Yeni rahibe adayımız geleceğini biliyorduk. Hancı memnun bir şekilde gülümsedi. Bir an kızın neden rahibe adayı olduğunu söylemediği aklına gelse de bu onu ilgilendirmiyordu.

    Bu gece en iyi hizmeti alacak bayım dedi hancı. Rahip sağolun dedi. Ama tapınağa gelmesi gerekiyor. Etrafına biraz baktıktan sonra Böyle bir mekanı yaratmak. Sizi gerçekten tebrik ederim hancı dedi ve ekledi Artemis yanınızda olsun diye ekledi. Hancı gülümsedi. Her zaman sizi bekleriz rahip dedi. Sonra mutfağa doğru ilerledi. Rahip kızı zorlanarak da olsa kaldırdı hafif sürükleyerek dışarı çıkardı. Eğer hancı dışarı baksa kızın tapınağa değil Nekropolis e götürüldüğünü görecekti.

    Çocuk evde uyuyordu. Kız gülümsedi. Asker her şeyin sarhoşluğun yarattığı bir hayal olduğunu umacaktı büyük ihtimalle ya da çocuğun gittiğini düşünürdü. Çocuğun görünüşü bir insana göre fena değilidi. Ama bunu düşünecek zaman değildi. Elindeki ufak iğneyi hafifçe çocuğa batırdı. Sonra onu omuzlayıp evden çıkarttı. Sokaklar sakin gibiydi. Çyle olmasa bile sarhoş oğlunu eve götüren bir anneyi kimse garipsemezdi.Nekropolis e girdiklerini görmedikleri sürece.

    Hyagnis salondakileri incelerken arkadan sessizce yaklaşan adamı farketmedi. Farketmedi. Adam pat diye elini Hygenis in çıplak koluna vurdu. Selam be kardeş nasıl bana uğramazsın buraya gelip diye sitem etti. handakiler garip garip bakınca Gordeonda tanışmıştık. Her halde burda olduğumu bilmiyordu diye ekledi. Sonra adama baktı. Sızmış her halde Neyse bu otlar her halde bu geceyi karşılar ben arkadaşımla evime gideyim dedi bir torba kekik ve naneyi masaya bırakıp Sonra adamı omuzlamayıp kaldırmaya çalıştı. Garsonun getirdiği eti yiyen bir çocuğa yardım etsene dedi. Sonra cevap beklemeden adamın kolunu çocuğun omzuna attı. Merak etme döneriz hemen diye ekledi.

    İkili Dokumacılar Mahallesine giden Nekropolis yoluna girdikten sonra bir süre ıssız yolda ilerlediler. Mahalleye girmelerine az bir yol kalmıştı. Bir an yukarıda bir tepenin önünde bir karışıklık görür gibi oldular. Adam bir an şaşırmış gibi kıza baktı. Sonra kız bilincinin kaybolduğunu hissetti.

    İkinci defa bayıltımak.. Ormanla bu kadar bütünleşmiş bir kişiyi ikinci defa bayıltmak ona hüzün veriyordu. Ama buna nasıl karşı çıkacağını bilmiyordu. Etrafındaki elflere baktı ve işaretini verdi. Altta ağaçların ortasında etrafına bakınan Druid bir an ne olduğunu anlamadığı keskin bir koku aldı. Sonra bir defa daha kendinden geçti.

    Yukarılarda onu gözleyen adam içini çekti. En azından bir konudan emindi. Buna karar vermek için çok düşünmüştü ama emindi. Bu gece kimse ölmeyecekti. Bunu engelleyecekti. Herimes ile kendisini karşı karşıya getirecek bir olay yaşanmamasını umdu.

    Son grup da geliyordu onlar da gelince herkes tamam olacaktı. Gelenlerin yanlarında bir değil iki kişi getirdiklerini görünce şaşkın bir şekilde bu kim dedi. Elflerden biri dudağını bükerek adamı tek başıma taşıyamadım dedi. Bir an bir şeyler söylemek istedi. Sonra Neyse dedi bu gece yeterince riske girdik sanırım Sonra gülümsedi En azından bir parça eğleneceğiz. Tüm olanlardan sonra.

    Sonra o anda aklına gelen fikire muzipçe gülümsedi. Belki bunu biraz daha eğlenceli yapabiliriz.

    Büyünün sözlerini okurken çevresindeki elfler gülümsediler. Bir süre sonra büyü etkisini gösterdi. Getirilen altı kişinin altısı da değişime uğruyordu. Aurora nın tavşana benzeyen bir kuyruğu ve kulakları belirdi.
    Druidin kolları dala benzemiş yapraklarla dolmuştu. Hyagnis ağzı kuş gagasına dönüştü. Solaris in arkasında eşek kuyruğu çıktı ve yüzü eşek yüzüne dönüştü. Leukippos elleri keçinin ellerine benzedi vucudu da keçi tüyüne benzeyen tüylerle kaplandı. Deminiones in burnu ise köpek burnu gibi ıslak uzun ve tüylü hale geldi. Hiçbiri kendi üzerindeki büyüyü göremeyecek kendisini eskisi gibi zannedecekti. Ancak diğerlerindeki değişimin farkına varacaklardı.

    Sonra her birinin üzerine ozan Herimes in verdiği parşomenlerden asıldı. Leukippos konusunda ne yapılacağından emin değildi . Büyüyü yapmaya karar verdi. On dakika kadar vakit kaybetse de kızın da boynuna isminin belirdiği bir parşomen vardı. Çzerindeki yazılar ise diğerlerinin aynısıydı ve elf ne olduğunu bilmiyordu. Yaprığı büyü sadece bir çoğaltma büyüsüydü.

    Lider gibi görünen elf tekrar etrafına baktı. Çyleyse başlayabiliriz dedi çevresindekilere. Pan hepimize yardım etsin. Bu geceyi en iyi şekilde atlatalım. Elfler ip merdivenlerden yukarı çıktılar ve merdivenler yukarı çekildi.

    Oberon ormanı seyretmeye dalmış Herimes in omzuna vurdu başladı dedi. Hayvanlar uzakta tutuluyorlar. Gerektiğinden tuzaklara girmeden bir geçiş için ağaçların tepelerinde ozanların hiç göremeyeceği yerlere yollar oluşturuldu. şimdi onları izlememizi sağlayacak gücü çağıracağız dedi. Herimes in de gelmesini umarak ilerideki gölete doğru ilerledi.

    Göletin etrafındaki dört kadar elfler zıplayıp oynayan bir keçiyi andıran danslarına başladılar.

    Eğlenelim ve yaşatalım eğlenceyi
    Kahkaha dolsun orman
    Tanrımız adıyalım bu geceyi sana
    Ormanda olanları görmemizi sağla

    Gölette ormanda yatanları gösteren bir görüntü oluştu. Büyü Oberondan çok güç çekiyordu. Ama buna bir şekilde dayanacaktı. Ancak bu gece boyunca Herimes ondan yardım alamayacaktı muhtemelen.

    Ormanda uyuyan altılı yavaş yavaş uyanmaya başladılar. Karanlığın iyice çöktüğü ağaçların arasında kendilerini sadece giysileri ile görecek ama vucudları bir değişime uğramamış şekilde görecek ama etraflarında her biri garip görünüşlü diğerlerini etraflarına bakar bakmaz fark edebileceklerdi.

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    FrontsideAir
    Gölge Ustası





    Joined: Aug 03, 2004
    Posts: 1245
    Location: Ä°stanbul (Ä°zmir)

    PostPosted: Wed Dec 28, 2005 11:12 pm Reply with quoteBack to top

    Uyandı.. Uyuşukluk bedenini yavaş yavaş terk ederken buğulu gözlerle etrafına bakındı. Odasının taş duvarlarını etrafında göremeyince şaşırdı. İçkiyi fazla kaçırıp odasına nasıl geldiğini hatırlayamadığı çok olmuştu ama bu kez odasında değildi. Ortalık çok karanlıktı ama açık havada olduğunu anlayacak kadar işaret vardı etrafta. Doğrulunca çimenlerin üzerinde olduğunu fark etti. Acaba handa sarhoş olduktan sonra kavga çıkarmıştı da o yüzden ormana mı atılmıştı? Yoksa soyulmuştu da hanın bedelini veremeyeceği için hancı onu dışarı mı atmıştı? Uykulu kafasında buna benzer komplo birkaç teorisi üreterek ayağa kalktı ve gözleri ışığa alışınca ormanda olduğuna emin oldu ve rüzgar iyice uykusunu açmıştı. Tüm teorileri ona mantıksız geliyordu. Nerede ve neden orada olduğuna dair hiç bir fikri yoktu ve hiç böyle hisstememişti..

    Çevresine bakınca birkaç uyuyan beden daha gördü. "Beş", dedi sessizce, söylediklerini teyit etmek ve hala rüyada olmadığından emin olmak istercesine. Kendisiyle birlikte altıydı. Kimdi bunlar, yoksa bu onların işi miydi? Yoksa sarhoşken tanışıp da ormana gelmiş ve beraber sızmış arkadaşlar mıydı? Etrafına bakarken en son kendine dikkat etti. Göğsüne tutturulmuş bir not vardı. Yavaşça üzerinden ayırdı ve tersini çevirince üzerinde ismini gördü..

    (RP dışı not: Arkadaşlar artık karşılıklı diyalogda olduğumuz için sormalıyım, hala bazılarınızın cinsiyetini bilmiyorum. Acaba bir kişi hepsini belirtebilir mi?)

    _________________
    Spoiler:
    Kör sabahın beÅ?inde,
    Sessiz gölge peÅ?inde;
    Her soylunun leÃ…?inde,
    Hançeri saplı Erober'in.

    GeçmiÅ?in sayfalarına gömülü kullanıcı..
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's websiteMSN Messenger
    Darkgnome
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jan 31, 2004
    Posts: 3918
    Location: Ankara

    PostPosted: Wed Dec 28, 2005 11:34 pm Reply with quoteBack to top

    Ayakları karnına çekilmiş ve kolları bedenini sarmıştı. Titreyerek gözlerini araladı ve yüzüne gelen güneşi hissetti. Gözlerini açmak istemiordu ama yüzü yanıyordu. Boğazında bir kuruluk vardı dün geceden kalan bir kuruluk olsa gerek.

    Ne biçim bir evdi bu dün akşam bu kadar rahatsız olduğunu fark etmemişti. Gözlerini tekrar araladı ve bu sefer çevresine odaklandı.

    *Burası bir ev değil*

    diyerek kalktı yatmakta olduğu rahatsız zeminden. Nasıl gelmişti buraya ve

    *Bunlarda ne!*

    Etrafında bir kaç kişi daha yatmıştı. Hepside birbirinden değişik insana benzeyen ama insan olmayan şeyler. Birinin tavşan gibi kuyruğu ve kulakları vardı, garip giyimli ve uzun boylu bir diğerinin ise kollarının olması gereken yerde dallar filizlenmişti.

    Etrafına daha dikkatli baktı çocuk ve korktuğu manzarayla karşılaştı. Ona doğru bakıyordu ağzının olması gereken yerde gagası olan biri. Kocaman bir adamdı, bu yakınlarda sık görülmeyecek kadar büyük bir adam.

    *Tanrılar adına!*

    diye fısıldadı kendi duyabileceği bir sesle Deminiones, rüyamı görüyorum diye düşündü. Gagalı adamdan sürünerek uzaklaşmaya çalıştı. Bir canavar dahi olsa belkide onu kızdırmadan oradan uzaklaşırsa bir şey yapmazdı.

    Uzaklaşmaya çalışırken etrafındaki birinin daha hareketlendiğini gördü. Eşşek suratlı postlu biri. Normalde bir anda olup biten panikleme bu kadar yavaşça ve hissettirerek gelse daha farklı bir isimle anılırdı herhalde. Gözlerini eli ile kapadı sanki bu sayede oradan gidecekmiş gibi.

    Boynunda sallanan şeyi o anda fark etti, bir parşömen üstünde bir yazı. Büyük harflerle Deminiones yazıyordu. Bir lanet miydi?

    _________________
    Göz alıcı tepenin yerinde artık binalar yükseliyor. Büyük, ulu; ama büyüleyici mi? Sislerin ardından ıÅ?ıÄ?ı daha net görürdüm, Å?imdi, kalabalıÄ?ın içinde, koca bir boÅ?luktayım.
    Eskisi kadar zevk vermese de, son bir kez daha!
    "
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    aurora
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jul 14, 2005
    Posts: 36
    Location: Istanbul

    PostPosted: Thu Dec 29, 2005 10:15 pm Reply with quoteBack to top

    Aurora kendini dinlenmiş hissediyordu ancak bir önceki geceyle ilgili bir şey onu huzursuz etti. Yattığı yatağı hatırlamaya çalıştı, girdiği odayı ama ... aklına hiçbir görüntü gelmeyince huzursuzca açtı gözlerini. Etrafındaki ağaçları gördü ve ardından... garip insanları(?) . insan? emin olamıyordu, hala rüya mı görüyordu. ancak kendini gayet uyanmış ve zinde hissediyordu. " Selene, sen bu garip gecede bana ışığınla yol göster" diye fısıldadı, çok nadiren sesli bir şekilde tanrısına fısıldardı... Yavaşça olanları hatırlamaya çalıştı. Hana gelmiş ve bir oda istemiş, yemeği beklemek içinse ay desenli masayı seçmişti. Herşey netti ... muhtemelen oturduğu yerde yorgunluktan uyuya kalmıştı; ancak nasıl buraya gelmişti?.. Biraz ürkmüş olmakla beraber kendini çok da kötü hissetmiyordu "en azından iyice dinlenmiş durumdayım" dedi, ancak yavaşça kalkmaya davrandığında üzerine konmuş bir not buldu. Çstünde ismi yazıyordu. İşte o anda içinde bulunduğu durumdan iyice rahatsız oldu, o şehirde ismini kimse bilmiyordu!?!... Çrkmüş bir şekilde kendini etrafındaki yarı hayvan yarı insan ve de kolları ağaç dallarına dönüşmüş yaşlıca adamdan biraz uzağa doğru çekti. Biraz uzaklaşınca kendi dışında hareket eden iki kişi daha gördü ve onun için ufak da olsun bir rahatlama ikisinin de kendi durumlarından afallamış olmalarıydı...gerçi onun da eşek kulakları ya da köpek gibi bir burnu olsa gerçekten çok afallardı. Kendi üstüne baktı ve vücudu gayet normal olduğu için gökyüzüne bakıp tanrıçasına gülümsedi .. muhtemelen hala yakınlarındaydı kendisinin.
    Bir süre oradaki çalılığın arasında oturup olan biteni izlemeye karar verdi. Aslında hala tam kendine gelebilmiş değildi. beyni olan biteni algılamaya çalışıyordu.
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    Display posts from previous:      
    Post new topicThis topic is locked: you cannot edit posts or make replies.


     Jump to:   



    View next topic
    View previous topic
    You cannot post new topics in this forum
    You cannot reply to topics in this forum
    You cannot edit your posts in this forum
    You cannot delete your posts in this forum
    You cannot vote in polls in this forum


    Powered by phpBB © 2001 phpBB Group

    :: HalloweenV2 phpBB Theme Exclusive ::
     
    FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.

    FRPWorld, yeni bir frp dünyası


    Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır.
    Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.


    Sayfa Ãœretimi: 0.63 Saniye