“Sen!” diye gürledi Echberiathos’un sesi vadide, alev alev gözleri Gnorha’ya dikilmişken. “Seni aşağılık köpek! Adi hırsız!”
Ejderha hızlı bir şekilde Gnorha’ya doğru pike yaparken, Bir an için afallayarak ejderhakorkusuna teslim olan ve olduğu yerde donakalan Gnorha, amacına ulaştığını anlamıştı. Başını iki yana hızlıca salladıktan sonra ejderhanın gözüne doğru bir ok daha yolladı, ardından dönüp kaleye doğru koşmaya başladı.
Echberiathos sağa doğru yatarak yönünü değiştirdi ve Gnorha’yı takip etmeye başladı. Gözlerinde öfkeden deliye dönmüşlüğün kızıl parıltısı vardı. şu anda tek amacı Gnorha’yı yok etmekti. Böcayı da bunun bilincinde olduğundan tüm hızıyla binaların arasına doğru koşarak ejderhayı ordudan uzaklaştırmaya çalışıyordu.
_________________ All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.
Ejderha Gnorha’yı takip ederken orkların yeniden toplanıp mağaralara doğru akın ettiğini gören Peter, bir an şok geçirdi. Planı ilk başta işe yarasa da bu şekil ejderhanın dikkatini kendisine çekmeyi başarmıştı. Tam o sırada arkasından gelen ayak sesleri üzerine arkasına döndü Peter ve Maximillian’ı gördü. Oğlanın koştuğu belliydi. Kıpkırmızıydı ve terliydi. Ama kesinlikle nefes nefese değildi.
“Peter... Lord Cervantes seni görmek istiyor. Benimle gelmelisin. Hemen ona gitmeliyiz.”
Peter’ı kolundan tuttuğu gibi çekiştirerek götürmeye başladı Maximillian. Elbette ki geldiği hızla ilerleyemiyorlardı. Merdivenlerden aceleyle inerken Peter birkaç kez düşme tehlikesi geçirmişti. Zaten en sonunda dördüncü kata ulaştıklarında Peter nefes nefeseydi.
Maximillian ona dinlenmesi için birkaç saniye verdikten sonra onu çekiştirerek burca doğru götürmeye başladı. En sonunda burca vardıklarında orada Cervantes’i bir elini sura dayamış bir halde aşağıda olanları izlerken buldular.
Ayak seslerini duyunca Cervantes arkasını döndü ve ikisine baktı. Gözleri Peter’ın gözlerine kilitlenmişti. Onun etini delip ruhunu görmek istercesine derinlemesine bakıyordu. Bir dakika kadar bu böyle devam ettikten sonra Cervantes boğazını temizledi.
“Duyduğuma göre sende bizim sahip olduğumuzdan daha çok bilgi varmış. Anlat bakalım.”
_________________ All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.
Gümüşyüz... kolunu yerine takmaya uğraştı ama.. olmuyordu...'' kahretsin '',
''Efendiler. wholkom lejyonundan ağır donanımlı askerler... savaşa yardıma gidiyorlar... gayetende de savaşa iyi hazırlanmış görünüyorlar.okçuları bile yakın dövüşe girdiklerinde savaşa bilecek şekilde. donatılmıştı. Aralarından kısmende olsa. Tanrı yolunda yürüyen. kutsal savaşcılar var 3 tane kolcu beni serederken yakaladı. ama artık toprakla haşı neşir oluyorlar. '' Gümüşyüz DEtaylı olarak herşeyi anlatığından emin...
Ulu ejdere Kolunu gösterek...
'' Acaba kolu yerine takacak yada onun gibi bir şeyler bulabilirmiyiz. bu şekilde savaşmam biraz zor olacakta.''
_________________ Ã?LÃ?M NEREDEN VE NASİL GELİRSE GELSİN!!! Savas NaÄ?ralarmız kulakdan kulaga yayilacaksa ve silahlarimiz elden ele gececekse ve baskalari silah sesleriyle,savas ve zafer narâlariyla cenazelerimize agit yakacaksa Ã?LÃ?M HOS GELDİ SEFFA
Peter adamın yüzüne ilk bakışında onu çocukluk günlerinde arasıra da olsa gördüğü o şovalye liderini hatırladı. Cervantes.. Nasıl unutabilirdi ki? O günlerin kasabasında övgüyle söz edilen o şovalye... Tabii öksüzler dışındakilerin...
O abisi ve diğer öksüzler Cervantes ten hep korkmuşlardı. Yaşamalarının tek yolu hırsızlık gibiydi. Ve henüz kendi haklarını savunamayacak kadar küçüklerdi. Ve bu adam adalete ve savaşa gözleri kör olacak kadar bağlıydı.
Anılarını kafasından atmaya çalıştı Peter ancak bu arada muhtemelen adama korku ve öfke karışımı bir ifade ile bakmıştı.
Sonra gülümsedi. Ne olursa olsun sağ birileri varsa savunma bu son büyük komutana ait gibiydi. Çyleyse onunla işbirliği yapmak mantıklı yaklaşmak gerekli gibiydi. Ama yine de bu koşullarda bile Cervantes kendini ya da Max i aşalayamazdı. Hele onkasaba savaşını düzgün yönetememişken.. Buna izin vermeyi düşünmüyordu.
Daha çok bilgiden çok daha faklı bir bakış açısı sayın kumandan... Sanırım fazladan bildiklerimi de öğrendiniz... Ben bir ozanım sayın kumandan ve işim gözlem yapmak... Belki de ozanlığımın romantizmi mağralarda yaşayan birinin olduğunu düşündürdü bana.. O nedenle mağralara gitmek istedim... Muhtemelen siz de düşmanın bu belirgin hareketlerini gözleyecek birilerini bir süre sonra görevlendirecektiniz. Bilmiyorum yanılıyor muyum?
Sonra aklına en son olanlar geldi.. şey sayın kumandan, sanırım şu sırada olanlara bakış açımı duymak istersiniz... Düşman ordusu ejderhanın bir süre önce mağralara yönelmesi ile mağralara çekilmeyi durdurmuştu. şimdi ise yeniden mağralara çekiliyorlar. Ejderhayı kaleye doğru çeken bir şey olmalı... Bunlar da muhtemelen o böcekler, yani uçan yaratıklar değil...
şey aslında ejderhanın öfkesinin düşmana yönlendiğini düşünürsek belki geri çekilenlere yapılabilecek bir saldırı bir şeyleri değiştirebilir. şu sırada açıkça anlaşılmasa bile ejderha ile bir arada hareket etmek bana mantıklı geliyor, sayın kumandan.. Tabii siz savaş taktiklerini daha doğru düşünebilirsiniz. Peter ses tonunda hafif bir küçümseme olmadını engelleyememişti....
Sormak istediğiniz başka bir soru varsa sorubilirsiniz kumandan... Bana vereceğiniz her tür göreve gitmeye hazırım. Ama savaş konusunda size pek bir katkı sağlayamayacağımı belirteyim... Ama birilerini ikna etmek gerektiğinde işe yarayacağımı sanıyorum.
Biraz durup ekledi. Aslında ejderhayı da doğru yere saldırması konusunda ben ikna ettim... Müziğimle... Uçan şeyler onu yanıltıyordu. Ben de onun görmesini sağladım.
İnsanların doğruları görmesini sağlayabileceğini düşünüyorum... Bunun dışında gözlem konusunda da iyi sayılabilirim.. Ama iyi saklanmayı başaramam. Sayın kumandan...
Sonra mağralara baktı... Aslında içeride sağ birisinin bulunabileceğini düşünmesek, mağraların çökmesini sağlamak iyi bir çözüm olabilirdi. Ama sanırım şimdi ejderhanın ilgisini çekeni bulmak mümkünse orkların çekilişini durdurmak gerekiyor gibi dedi. hafifçe mırıldanarak...
_________________ HARBE GİDEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Orhan Veliden
Lord Darcalus homurtuya benzer bir ses çıkartarak konuşmaya başladı.
"Karanlığın kutsaması ve gücü bizimleyken o zavallı ölümlülerin tanrılarına yakarmaları bizi fazla etkilemez.
şayet ki; dedi duraksayarak, burada görünmeyen dudakları arasından zalimse bir gülümseme-bu tam olarak bu şekilde tanımlanmasa da, belirtisi meydana geldi."Çnceki o goblin faciasından sonra benim gözümde Wholkom Lejyonu biraz daha güçsüz gözükmeye başladı.." dedi, zırhlı parmağıyla gulyabaniyi işaret ederek....
_________________ -I grow tired of shouting battle cries when fighting this mage. Boo will finish his eyeballs once and for all, so he does not rise again! Evil, meet my sword! SWORD, MEET EVİL!!
'' Ne demek istiyorsun... o goblinin lejyonla ne alakası var,goblin şans esesi kurtuldu elimden.''
Gümüşyüz Sonra kanatlarını gerrek... şovalye baktı.
ve olduğu yere indi.
Esasında Gümüşyüzün cok komik bir görüntüsü vardı.
Tek kolu yok olmıyan kolunu diğer elinde taşıyan biri.
Yaşıyor olsaydı şimdi yakadar kan kaybından ölmüştü..
Ama onun yerine şimdi sağdece Kolunun orda çürümeye başlamış etler.. ve kemik görünüyordu.
_________________ Ã?LÃ?M NEREDEN VE NASİL GELİRSE GELSİN!!! Savas NaÄ?ralarmız kulakdan kulaga yayilacaksa ve silahlarimiz elden ele gececekse ve baskalari silah sesleriyle,savas ve zafer narâlariyla cenazelerimize agit yakacaksa Ã?LÃ?M HOS GELDİ SEFFA
Bu sefil yaratık ne yapmaya çalışıyordu böyle? Güç gösterisi mi yoksa bir meydan okuma mı? Fakat bu dik başlılık pekte uzun sürmeyecekti.
Çlüm şövalyesi hırıltıya benzeyen bir ses çıkardı. İşaretle gösterdiği elini havaya kaldırdı ve konuşmasını sürdürdü:
"Kes sesini! Sana yorum yapman için izin verilmedi. İlginç.. Anlayışının yeterince kıt fakat iyi bir emireri değilsin.
Wholkom Lejyonu izcilerine pek önem vermiyor olmalı, 3 tanesiyle baş edbildiğine göre. Buna dayanarak Kaos ordusunun bu konu da Wholkom' dan daha üstün durumda olduğunu söyleyebiliriz. Bu bize saldırımızda avantaj sağlayacaktır, ki zaten Limerik ormanları tamamen kuruduğundan ve yokolmaya yüz tuttuğundan yollarını biraz şaşıracaklardır elbette. 3 izcinin de öldürülmesi farkedilirse bunun ne kadar esrarengiz bir olay olduğu da barizdir. Orman kötülüklerle dolu.
Yeterince açık konuşabildim mi?!" dedi vurgulu bir tonda...
_________________ -I grow tired of shouting battle cries when fighting this mage. Boo will finish his eyeballs once and for all, so he does not rise again! Evil, meet my sword! SWORD, MEET EVİL!!
"Kes sesini! Sana yorum yapman için izin verilmedi. İlginç.. Anlayışının yeterince kıt fakat iyi bir emireri değilsin.
''Sen bana emir verecek... kişi değilsin. Gücünden ve yaptıklarında sana saygı duyduğum için,sesimi cıkarmıyorum. ama ileri gitmeye başlıyorsun...''
Gümüşyüz... ARdında Efendisinin yanına doğru sokuldu...
''Çzür dilerim.''
dedi ve sustu.
_________________ Ã?LÃ?M NEREDEN VE NASİL GELİRSE GELSİN!!! Savas NaÄ?ralarmız kulakdan kulaga yayilacaksa ve silahlarimiz elden ele gececekse ve baskalari silah sesleriyle,savas ve zafer narâlariyla cenazelerimize agit yakacaksa Ã?LÃ?M HOS GELDİ SEFFA
"Senin gibi değersiz varlıklara harcayacak bir saniyem bile yok. Biraz daha konuşursan 2. ölümünü benim elimden yaşayacaksın sefil ve zayıf yaratık! Senin gibi yüzlercesi benim yandaşım ve hizmetkarım.
Eğer o değersiz-asalak yaşamına devam etmek istiyorsan, bir daha benlen bu şekilde konuşmaya cüret etmezsin."
Lord Darcalus' un kavuniçi gözleri bir alevle tutuşarak gulyabaniye baktı. Bu dik başlı sefilin işini en uygun zamanda bizzat kendisi görecekti...
_________________ -I grow tired of shouting battle cries when fighting this mage. Boo will finish his eyeballs once and for all, so he does not rise again! Evil, meet my sword! SWORD, MEET EVİL!!
Ne de olsa haklı idi. O bir lider ve onurlu bir kişiyidi.
Ama bu 2 sini gümüşyüz için hiç bir anlamı yoktu.
Gümüşyüz. O kavun için gözlere bakarak.
''Çzürdilerim EFendi. ''
Dedi ve ARdından sustu. Artık kimse ile tartışmak yada kavga etmek istemiyordu.
Sağdece kana susamış açlığını bastırmak ve kan istiyordu.
_________________ Ã?LÃ?M NEREDEN VE NASİL GELİRSE GELSİN!!! Savas NaÄ?ralarmız kulakdan kulaga yayilacaksa ve silahlarimiz elden ele gececekse ve baskalari silah sesleriyle,savas ve zafer narâlariyla cenazelerimize agit yakacaksa Ã?LÃ?M HOS GELDİ SEFFA
“Sükûneti korumanızı öneririm Lord Shadowbane. Her ne kadar yüksek rütbede de bulunsanız unutmayınız ki bu muharebede her askere ihtiyacınız olacaktır.” ‘İhtiyacınız’ sözcüğü Darcalus’un dikkatinden kaçmamıştı. Yaratık kendisini saymıyordu. “Wholkom Lejyonu gerçekten savaş tecrübesi bulunan, güçlü ve seçkin bir ordudur. Sayıları az olsa da başarılı olacaklardır. Eğer orklar halen sayıca çoğunluklarını korumuyorlarsa Wholkom Lejyonu’na karşı koyamazlar. O halde öncelikli amacımız bir şekilde Wholkom Lejyonu’nu ortadan kaldırmak olmalıdır.”
Troller, Gümüşyüz’ün kolunu yerine tutturup kadim büyü sözcüklerini mırıldanırken Cydanor sustu ve onu dinlemeye başladı. Gümüşyüz’ün bedenine yozlaşmış, lanetli bir enerji yayılırken kolu ile bedeninin birleşmeye başladığını fark etti.
“Lord Shadowbane...” diye devam etti Cydanor daha sonra. “Bizzat savaş meydanında bulunacağınız için kumandanın sizde olması en iyisi. Griffonları dert etmeyin. Onlarla bizzat ilgileneceğim. Wholkom Lejyonu yarım saatten kısa bir süre içinde hedeflerine varmış olacaklar. Hemen yola çıksak iyi olur. şimdi bir strateji oluşturmamız anlamsız olacaktır. Nasıl olsa o anda hemen her şeyi değiştirmek zorunda kalacağız.”
Çç liderin-Darcalus, Troller ve Cydanor-komutasındaki ölüler açıklıkta toplanıp sıraya dizilirken Troller, Cydanor’un sırtına tırmandı. Cydanor gergin, kurumuş deri kanatlarını çırparak havalanırken Gümüşyüz de onun gerisinde havadaydı.
“Nihahahahahahahahahahahaha! Gelecek durak: Kuzey Kalesi! Eğer herhangi birinizin bir ihtiyacı varsa şimdi gidersin. Nihahahahahahahahahaha!”
Darcalus’un kulağına ejderliçten gelen bir homurtu çalındı.
_________________ All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.
Peter’ın kendisine hakim olamayarak ses tonuna ve mimiklerine yansıttıkları, Cervantes’in de tavrını değiştirmişti. Kaşları çatıldı. “O ejderhayla işbirliği yapmak mı? Asla! Avluda ejderha öncelikle bize saldırmıştı! Asla onunla işbirliğine gitmem.” Cervantes tekrar onlara sırtını döndü ve dışarıda olanları izlemeye koyuldu. “Hem bize, hem de onlara düşman. Ama neden? Amacı ne?”
“Belki ben buna bir cevap verebilirim Lord Cervantes.” dedi yaşlı ama kendinden emin bir ses. Hepsi arkalarına baktı ve Zehiran’ı gördüler. “Echberiathos, bu orduyu buraya ilk salan kişiydi. Lakin ordusu yarı yolda kamp kurup onun emrinden çıktı. Orduyu şimdi idare eden böcayılar, orduyu ondan çaldılar. Anladığım kadarıyla Echberiathos hem kendisine itaatsizlik eden orkları, hem ordusunu ondan çalan böcayıları, hem de en başından beri amaçladığı gibi bizi yok etmeyi hedefliyor. Yani bu kaledeki herkes ona düşman.”
Cervantes bir an huzursuzca Zehiran’a baktı. “Onunla bir geçmişin var gibi görünüyor, tabi eğer ejderhanın avluda söyledikleri doğruysa. Ozan haklı. Henüz mağaraya sığınamayanları temizleyebiliriz, ama ejderhaya karşı bir şey yapamayız. Onu oyalayabilir misin?”
Zehiran alaycı bir kahkaha attı. “İnanın bana Lord Cervantes, bu karşılaşma uzun zamandır bekleniyordu. Echberiathos’la yüzleşmeye hazırım.”
“Güzel.” dedi Cervantes ve ellerini ovuşturdu. “Keşke gitmeden gnom mucide elinde başka patlayıcı kalıp kalmadığını sorsaydım. Mağaranın girişini patlatırsak tüm orklar içeride kalır.” Cervantes hızla merdivenlere yönelirken son bir kez emirlerini yöneltti. “Zehiran, hemen hazırlan. Sen ejderhaya saldırmadan biz dışarı çıkmayacağız. Sen ozan...” Cervantes bir an alıcı gözüyle Peter’ı inceledi. Muhtemelen dövüşüp dövüşemeyeceğini ölçüyordu. “Sen en iyisi başladığın işi bitirip yazmaya bak. Destanlara konu olacak bir savaş olacak bu. Kale senin için en güvenli yer, ama buradan savaşın gidişatını göremezsin. Mağaraların girişi geride kalıyor. Seni tapınakta bırakırız. Ve sen...” Cervantes Maximillian’ı işaret etti. “Benimle gel.”
Cervantes koşar adımlarla merdivenlerden inerken Maximillian Peter’ın omzunu dostça sıktı ve onu takip etti. Zehiran bir an masmavi gözleriyle Peter’ı süzdü. “İyi şanslar ozan. Buna ihtiyacın olacak.” dedi ve arkasını dönüp bastonuna dayanarak, yaşına göre tuhaf bir hızda merdivenlerden çıkmaya başladı.
_________________ All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.
Beş ila yedi metre kalmıştı. Eğer bu mesafeyi de atlatıp binaalrın arasına varabilirse, Gnorha ejderhadan kurtulmuş olacaktı. Ama ejderhanın sıcak nefesini neredeyse ensesinde hissedebiliyordu.
Bir asit tükürüğü kendisini teğet geçip sağına düştü ve bir damlası eline sıçradı. Elindeki ani, yakıcı acı ile homurdanan Gnorha, elini sallayarak var gücüyle koşmaya devam etti. Bir anlık duraksaması sonu olabilirdi.
Çç metre kalmıştı ama çok geç kaldığını anladı Gnorha. Bu sefer gerçekten tam ensesinde ejderhanın leş kokulu, sıcak nefesini hissetmişti. Az sonra ustura gibi dişler bedenini deşecek, içini dışına çıkartacaktı.
O halde son bir çaresi kalmıştı: Atlamak.
Gnorha son bir gayretle kendisini ileri atarken tam az önce olduğu yerde çeneler kapandı. Ejderhanın öfkeli homurtularının arasında Gnorha binanın yanına düştü ve hemen kapıyı tekmeleyip içine girdi.
Ama Echberiathos incecik duvarların durdurabileceği zayıf bir kertenkele değildi. İşi sadece biraz daha zorlaşmıştı.
_________________ All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.
Dekotta olanları daha fazla izleyemedi. Mağaranın dibinden gelen ve tüylerini ürperten bir his vardı. Daha önce de ilahi varlıklarla iletişimde bulunmuş olduğundan bu hissi anlayabilirdi. O mağaranın dibinde normal olmayan bir şeyler vardı.
Mağaranın içine dönen Dekotta, temkinli adımlarla karanlığın içinde ilerlemeye başladı. Bir eliyle duvara tutunuyordu. Her attığı adımdan önce önünü kontrol ediyordu.
Bir süre sonra eli bir meşaleye geldi. Yanında çakmaktaşı olsaydı bunu yakabilirdi ama elinden bir şey gelmezdi. Umutsuzca meşaleyi kavradı.
Meşale o anda alev aldı.
Normal bir meşaleye göre çok daha parlaktı. Çnünü tamamen aydınlatıyordu. Tünelin birkaç metre daha devam ettiğini gördü Dekotta.
Yavaş adımlarla tünelin sonuna doğru ilerledi ve sonra meşaleyi karşısındaki karanlığa doğrulttu.
Yeminer aşkına, burası bir anıtmezardı! İçeride sıra sıra lahitler yer alıyordu. En az yirmi tane vardı. Her birinin üzerinde rünik dillerde bir şeyler yazıyordu. Odanın duvarları dikkatli bir şekilde kesilmişti ve pürüzsüzdü. Sadece tozla kaplanmışlardı.
Dekotta’nın gözüne odanın öbür ucundaki bir kaidenin üzerinde yer alan, üzerine tek bir rün kazınmış, mavi bir ışıkla parlayan, yumruk büyüklüğünde bir taş parçası çarptı. Yayıldığını hissettiği kutsallık hissi bu taştan geliyordu.
_________________ All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.
Konuşma devam ederken Peter başka bir şey yapmak yerine dinlemeyi tercih etti. Cervantes mağrayı patlatmayı düşünüyordu. Orklar içeride kalacaktı. Ama sağ olanlar da... Tabii eğer varsa.. Peter emin değildi.. Belki de bu yapılmalıydı.. Yine de içinde bir komutanın bunu bu kadar soğukkanlı düşünmesi yanlış geliyordu...
Asıl beklemediği ise sonradan gelen kadının.. İsmi Zehrian olanın söylediği idi...
Kadın ejderha ile yüzleşmeye sadece hazır değildi.. Bunu neredeyse heyecanla bekliyordu...
Acaba ejderhanın düşmana zarar vermesini bekleyip beklemeyeceğini bile merak etti Peter.. Sanki defalarca yenilip son savunmasını yapan bir ordu değillermiş gibi.
Max giderken ister istemez irkilse de kendisini zorlayarak gülümsedi. İçinden umarım onu da aptal planlarına kurban etmezler diye düşündü. Eğer dua edecek bir tanrısı olsa dua ederdi ama yoktu...
Sonunda hepsi çıktığı zaman Peter savaşı izleyebileceği bir yer aramaya çalıştı...
Sazını bir süre daha çalması zor gibiydi. Yine kağıtlara yazması gerekecekti...
şimdi hem kalan bölümü yazabilmek hem de gelişmeleri takip edip gerektiğinde yapacağı bir şey olup olmadığını düşünmek için özellikle ejderhayı ve onu kendine çekeni görmeye çalışmak istiyordu.
_________________ HARBE GİDEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Orhan Veliden
View next topic View previous topic
You cannot post new topics in this forum You cannot reply to topics in this forum You cannot edit your posts in this forum You cannot delete your posts in this forum You cannot vote in polls in this forum
FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.
FRPWorld, yeni bir frp dünyası
Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır. Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.