Frp World Ana Menü
  • Frp World
    » Anasayfa
    » Forum
    » Anketler
    » Akademi
    » Kitap Tanıtımları
    » Haber Arşivi
    » Haber Gönderin
    » Makale Gönderin

  • Üyelere Özel

  • Kişisel
    » Hesabınız
    » Özel Mesajlar
    » Üye Listesi
    » Üye Arama
    » Siteden Çıkış

  • Site Bilgileri
    » Top10
    » Site Hakkında Yorumlarınız
    » İstatistikler
    » Destekleyen Siteler

  • Kullanıcı Menüsü
    Hoşgeldin, Diyar Gezgini
    Üye Adı
    Şifre
    (Kayıt Ol)
    Üyelik:
    Son Üye: CarynGeogh
    Bugün: 30
    Dün: 86
    Toplam: 77800

    Şu An Bağlı:
    Ziyaretçi: 1103
    Üye: 0
    Toplam: 1103

    FrpWorld.Com :: View topic - On Kasaba Muharebesi (RP Ekranı)
    Forum FAQ  |  Search  |  Memberlist  |  Usergroups   |  Register   |  Profile  |  Private Messages  |  Log in

     On Kasaba Muharebesi (RP Ekranı) View next topic
    View previous topic
    Post new topicThis topic is locked: you cannot edit posts or make replies.
    Author Message
    Lord Necros
    BaÅ?büyücü





    Joined: Apr 29, 2005
    Posts: 1916
    Location: Necropolis

    PostPosted: Mon Jun 26, 2006 5:17 pm Reply with quoteBack to top

    Peter, tapınağın terasında olanları izlerken, Cervantes de kuşatılan ordusuna neşe içinde müttefiklerin gelişini haykırıyordu. Uzun zamandan beri ilk defa, Cervantes ordusunun gözlerinde bir umut parıltısı sezdi. Çember şeklinde çizilerek savunma oluşturmaya çalışan ordusunun düzenini oluşturmaya başladı.

    Cervantes, en iyi silahlanan askerleri en dış halkaya yerleştirmişti. Bunlar ayrıca en kıdemli olanlardı. Bu şekilde ikinci ve üçüncü ve dördüncü halkayı da oluşturmuştu. Sonra da tüm okçuları ve şamanları en ortada toplamıştı.

    Okçular rasgele ok saçarak orkları katlederken, çemberler de orkları uzak tutmaya çalışıyorlardı. Lakin sağ kalan orkların çoğu tecrübeliydi ve onlar da yer yer çemberleri kırmışlardı.

    Az sayıdaki süvarileri ile çemberlerin arasında koşturan ve savunmanın zayıfladığı dolduran Cervantes, herhalde ordunun en yorulmak bilmeyen üyesiydi. Muhtemelen tek derdi örümcek yiyen binicileri ile vrocklar olurdu, ama Echberiathos’un mucizevi kayboluşuyla birlikte, Zehiran onları da hallediyordu.

    Ama orkların da silahları vardı. Ork şamanları doğrudan Zehiran’ı hedeflemeye başladıklarında, yaşlı kadın örümcek yiyenleri ve vrockları bırakarak onlarla uğraşmaya başladı.

    Yaşlı kadın ve lanet griffonundan kurtulduklarını gören örümcek yiyenler ve vrocklar, pike yaparak ordunun üzerine inmeye başladılar. İlk pikeleri gerçekten başarılıydı ve ciddi kayıplar verdirdiler. Çemberler neredeyse yarılıyordu ve Cervantes oraya yetişip durumu zor kurtardı. Artık hissedemediği tanrısına karşı içinde yanan ilahi bir ateşle, kutsanmış savaşçı ordunun moralini yerine getiren sözler haykırıyor ve onları yeniden savaşa sürüyordu.

    Ve sonra, tam ikinci pike yapılacakken, Wholkom Lejyonu’nun armasını taşıyan griffonlar geldiler. Pikelerini yarıda kesen vrocklar ve örümcek yiyenler tekrar yükselerek griffonlarla karşılaştılar.

    Cervantes Wholkom Lejyonu’nun içeri girmek üzere olduklarını anlayabilmişti. Bu halde oraya doğru çekilmeleri en doğrusu olacaktı.

    Tek bir komutla birlikte içerideki okçular oklarını batı yönüne çevirdiler. Ani gelen ok sağanağı ile geriye püskürtülen orklar sayesinde, Cervantes batı yönünün üçüncü ve dördüncü çemberindeki askerleri diğer yönlere kaydırdı. Sürekli yağan oklarla telef olan orkları gören Cervantes, batı yönündeki askerlere hücum emrini verdi.

    Çember bozulurken, On Kasaba Muhafızları, Kaos Ordusu’nun batı saflarını kırdılar. Cervantes, geri çekilme borusunu çaldırttı ve-ister insan olsun, ister kobold-diğer saflardaki askerler de düzenli bir şekilde batıya doğru geri çekilmeye başladılar.

    Cervantes, Wholkom Lejyonu’nun kara birlikleriyle ne kadar erken birleşirse o kadar iyi olduğunu biliyordu. Zira orkların bu şaşkınlıkları uzun sürmeyecek, ve bir kuşatma ile saflarını yaymak zorunda kalmayacak olan orklar doğrudan üzerlerine gelip işlerini bitireceklerdi. On Kasaba Muhafızları bunu kaldıramazdı.

    _________________
    All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.

    Power demands sacrifice.
    Back to top View user's profileSend private message
    Lord Necros
    BaÅ?büyücü





    Joined: Apr 29, 2005
    Posts: 1916
    Location: Necropolis

    PostPosted: Mon Jun 26, 2006 5:18 pm Reply with quoteBack to top

    “Lanet olsun! KİM BUNLAR DA BÇYLE?!” diye böğürdü Drejjesh, ork saflarının ortasında öfkeyle. Borulara bir anlam verememişti zaten, ama bir de üstüne griffonlar...

    Savaş meydanına bakındığında sadece Gnorha’yı görebildi. O da aynı şaşkın ifade içerisindeydi. Diğerlerini göremese de onların da aynı halde olduğunu biliyordu. Zira bütün savaş meydanını inleten Urgonosh’un öfke çığlığı başka şekilde açıklanamazdı.

    Çok geçmemişti ki On Kasaba Muhafızlarının düzenli halde geri çekildiğini gördü Drejjesh ve aynı anda orkların da geri çekilme borusu çalındı. Kaos Ordusu da geri çekilip toparlanacak, ve sonra tekrar saldırıya geçecekti. Gözünün ucuyla Gnorha’ya baktığında onun bir kurda bindiğini gördü. Demek ki orklar toparlanırken kurt binicileri de insanları taciz ederek toparlanmalarını önleyeceklerdi. Gerçekten de güzel fikirdi.

    Drejjesh, askerlerini geri çekerken bu savaşın sonundaki akıbetleri konusunda artık o kadar da emin olmadığını fark etti.

    _________________
    All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.

    Power demands sacrifice.
    Back to top View user's profileSend private message
    dekotta
    KutsanmıÅ? KiÅ?i





    Joined: Apr 10, 2005
    Posts: 233

    PostPosted: Mon Jun 26, 2006 7:46 pm Reply with quoteBack to top

    Merakla taşı inceleyen Dekotta sevindirici birkaç şeyle karşılaşmıştı, taşın üzerinde kendi anladığı cinsten büyüler vardı ve buralardan canlı bir şekilde ilahi büyü yükseliyordu.

    Bu gelişmeler Dekotta'nın aklını allak bullak etmişti, buradaki kudretin kaynağının tanrılar olmadığını bir şekilde biliyordu, onlar olamazlardı. Bu kadar fiziksel bir şekilde varlıklaırnı sürdüremeyecek kadar bu dünyadan uzaktalardı.

    "Çyleyse burada hissettiğim nedir ? " diye düşündü Dekotta, artık burada sıkışıp kaldığını bilen karanlık rahip paniklemişti, yerinde olmayan güçleri, onu duymayan Yeminer... Her ne kadar isyan etmek alının ucundan bile geçmesede yine de karanlık rahip bu diyara geleli beri ilk kez bu kadar çaresiz ve yardımsız kaldığını hissediyordu. Bir çözüm yolu olmalıydı, bulmalıydı... Dekotta her zaman bir çözüm bulabileceğini düşünür, çok nihayetsiz olmasa da pratik olan zekasına güvenirdi ama çözüm arayışları buraya geri gelmesi ile sonuçlanmıştı.

    Dışarıdan boru sesleri, savaş gürültüleri geliyordu ve bunlar karanlık rahibin şu anda pek de istemeyeceği seslerdi, şu anda yanlış taraftaydı.

    "Yüce Lordum... " dedi Dekotta ama nedense artık duasının devamını getirmek içinden gelmiyordu.

    Kafasını düşüncelerinden kaldıran Dekotta henüz birkaç dakikadır aklını karıştıran ama bu acizliği ve çaresizliği içinde bir anne kucağı kadar cezbedici gelen bir fikri tartmaya çalışıyordu. Bulunduğu yerde bu çevrede hiçbiryerde hissetmediği kadar güven ve de ilahi kudret mevcuttu. Neredeyse, neredeyse dokunabileceği kadar yakındılar...

    Normal şartlarda başka bir ilahi güçle iletişime geçmek Dekotta'nın hiç istemeyeceği, hatta hakir göreceği birşeydi ama şu durumda alabileceği her türlü yardımı almaya hazırdı. "En azından denemeden ölmeyeceğim" dedi karanlık rahip ve alışkın olduğu şekilde çevresindeki ilahi yaratıklarla, daha doğrusu eskiden çevresinin tamamını dolduran, onun dünyası olan ama şimdilerde çok uzaklarda bulunan Lord Yeminer ile iletişim kurmak için kullandığı ufak ayini yapmaya başladı. Dizlerinin üzerine çöken dev rahip ellerini yumruk yaparak omuz hizasında yere koymuş, başını öne eğmiş yere bakar şekilde odadaki ilahi güce erişmek, onu kullanabilmek için transa geçti.

    Lord Yeminer bu isteğini bu diyarda çok daha kudretli olarak bulunduğu zamanlarda asla reddetmemişti ama burada her ne varsa onu rahatlıkla reddedebilir, hatta ona hiddetlenebilirdi bile. Ama her ne olursa olsun, burada başarabilecekleri kendisi için büyük bir başarı olmakla birlikte herkese yardımcı olabilirdi.

    Oradakilerin de böyle düşünceğini uman karanlık rahip bir cevap beklemek üzere transa girdi.
    Back to top View user's profileSend private message
    Logan
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Apr 29, 2004
    Posts: 1963
    Location: Gölgelerin İçinden,Kan Kusturmaya Geldim

    PostPosted: Thu Jun 29, 2006 11:50 am Reply with quoteBack to top

    Quote:
    Bütün bu süre zarfında Gümüşyüz, Darcalus’un geride bıraktığı ölülerin başında sessizce bekliyor ve meydana gelen olayları izliyordu. Lord Shadowbane’in saldırısı, Wholkom Lejyonu’nda ciddi bir panik yaratmıştı; ama bu pek uzun sürmemişti. Süvarilerin saldırısının ardından yükselen toz bulutuyla birlikte hem kendi saflarını hem de düşman saflarını gözden kaybetmişti Gümüşyüz.

    Sonra birden, griffonlara gözü takıldı. Griffonların bir kısmı hâlâ lejyonun üzerinde uçuyor ve yaşayan ölülere karşı muhtemel bir saldırıya hazırlanıyorlardı. Oldukça büyük bir kısmı, kalenin içlerine doğru uçuyorlardı. Ve üçü ise kaleyi çevreleyen dağ sırasının ucuna doğru hızla ilerliyorlardı.

    Dağın ucuna vardıklarında Gümüşyüz griffonların orada ona saatler gibi gelen birkaç saniye beklediğini gördü. Ardından dağda minik bir patlama ile birlikte parçalanma meydana geldi ve koca kayalar gümbürdeyerek aşağı yuvarlanmaya başladı. Tuhafı ise, kayaların yuvarlandıkları yer savaş meydanına oldukça uzaktaydı.


    Gümüşyüz. Bu varlıkların ne yapmak istediklerini anlıyamamıştı acaba kayalarla ne yapacaklardı.... savaş alanında düşürseler iyi bir taktik olabilirdi...

    Ama yaptıkları ne idi.. acaba bir yerimi kapatmak için mi idi... yoksa dağda bir şey varda onun için miydi... ve o taşların düştüğü yere doğru ilerlemeye başladı. Bu savaşı ölüler kazanacaktı hiç bir şey bunu engeli yemezdi.

    Bir griffonla savaşmak ne kadar akılıca olurdu bilmiyordu ... ama oralarda neler olduğunu ne yapmaya çalıştıklarını anlamak istiyordu Gümüşyüz.

    Gümüşyüz olduğu yerden daha da çok yükselerek... oraya doğru ilerlemeye başlamıştı bile.

    _________________
    Ã?LÃ?M NEREDEN VE NASİL GELİRSE GELSİN!!! Savas NaÄ?ralarmız kulakdan kulaga yayilacaksa ve silahlarimiz elden ele gececekse ve baskalari silah sesleriyle,savas ve zafer narâlariyla cenazelerimize agit yakacaksa Ã?LÃ?M HOS GELDİ SEFFA
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailMSN Messenger
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Sat Jul 01, 2006 10:12 am Reply with quoteBack to top

    Savaşı yeniden izlemeye döndüğünde Peter arkalarda yeni gelen birliğin başka bir orduyla savaştığını sandı bir an.. Neden olmasındı ? Belki de düşmanları bunu da hesaba katıp bir orduyu da geride tutmuşlardı. O kadar süprizle karşılaşmıştı ki savaş başladığından beri...

    Bir an kendine gülümseyerek bunun da savaş alanındaki her şeye düşman başka bir ordu olup olamayacağını düşündü. Komik olurdu ama zaten ejderha ve iki ordununda kendileri dışında her şeyi yok etme dheveslerini düşünürsek... Bu ortada diplomasinin ve taktiklerin olduğu bir savaş olmaktan çıkmış gibiydi... Daha çok tükenmiş güçlerin sanki çıldırarak birbirlerini yok etme arzusu gibiydi...

    Gerçek bir kıyamet gibi... Diyardaki her şey sanki birbirini yok etmeye çalışıyordu... Henüz tek tek insanlar olmasa da en azından tapınaklar... veya büyük örgütler...

    Cervantesin iyi bir iş çıkardığı söylenebilirdi. Son derece umutsuz olan savaş belki de takviyenin gelişiyle umut kazanmıştı. Aniden başlayan saldırıya önce Peter anlam veremedi. Sonra her halde çekiliyorlar diye düşündü.. Nehire çekiliyorlar...

    Buradaki delilik belki mağradaki katliamdan çok daha fazla ejderhanın istediği şeydi... Yine de Peter bunu yazmalıydı bunu hissediyordu.. Ama savaş sonlanmadan değil...

    Yine de savaş glişse de bu artık ilk baştaki gibi değildi... Her an onu şaşırtan yeni bir şey olmuyordu. Çekilmenin belki bir yarım saat süreceğini düşünerek sonraki şiirini yazıp yazmamayı düşündü...

    Bu şiiri daha uygun bir zamanda yazsa belki daha iyiydi. Ama yine de... şimdi kafasında bunca şey birikmişken...

    Düşünmeyi yarıda kesti. Kalemini alıp kağıtları da çıkartıp yazmaya başladı.

    Fare Yürekli Ejderha Echberiathos

    Savaşın tam ortasında çıktı ejderha...
    Düşlemişti bu ordunun başında onkasabaya saldırmayı
    Korku ile izlemişti ancak ordunun çalınışını
    şimdi titreyerek izlerken olanları
    Yüreği deli gibi çarparak düşünüyordu
    Eski Ordusu kendisini yakaladığında olacakları..

    Bir ejderhaydı gerçi saldıramazdı kimse ona
    Ancak korkusu kayboluyordu insaın ejderhayı tanıdığında
    Fareden bile korkan ejderha ne zarar verebilirlerdi ki ona
    Onu öldürüp ün kazanmak cazip gelirdi çoğunu
    Değiştirmek için bunu titreyerek denedi bir ordu kurmayı
    Onkasabaya saldırıp ün kazanmayı..
    Ama ordu onu avlamayı seçince ilk önce
    Titreyerek kaçtı yoluna onkasabanın

    şimdi sıkışmışken köşede atıyordu yüreği
    Çlmek istemiyorsa güçsüz ejderha düşmanıyla yüzleşmeliydi
    Çıktı deliğinden titreyerek hızla kaçmayı umarak
    Onu düşman saldırdılar ona çığlıklar atarak
    Düşman toparlanırken sonraki saldırısı için
    Zehrian isminde onkasabalı ejderha ile uğraştı
    Savaşın deliliğinden birazcık kaçmak için

    Sonunda fark ettiğinde düşman ordusu onu
    Dayanamadı onlarda saldı böcekleri üstüne onun
    Ufacık böcekler çimdiklerken derisini
    Acı ile haykırarak af diliyordu ejderha
    Böceklere onu bırakmaları için
    Zehrian görünce düşmanın meşguliyetini
    Askerleri bırakırken yerinde
    Kaçırdı savaştan Horcel ve şovalyelerini

    Savaşın başında kahraman
    şimdi korkak gibi gidiyordu meydandan
    Ona güvenmiş olan goblini nasıl bırakmışsa
    Bırakmıştı şimdi ona güvenen insanları da
    Geriye bir tek kahraman kalmıştı Cervantes adında
    Kurtulmaya değil savaşmaya
    Yaşamaya değil ölmeye hevesliydi o zaten en başından

    Korkak ejderha böceklerin saldırılarıyla tir tir titrerken
    Zehrian geri döndüğünde yardım etti onlara ejderhaya dönerek
    Onun saldırısı düşmana anlattı yaptıkları hatayı
    Bıraktılar onkasaba hala sağken bir korkakla uğraşmayı
    Zehrian çimdiklerken Echberiathos u
    Kandırmayı başardı Cervantes askerlerini zaferin yakınlığına
    Heyecanlıydı başarıyordu sonunda en başından planladığını
    Onkasabaya götürmeyi başarmıştı artık ölümü ve savaşı...

    Zehrian görünce aşağıda savaşın başladığını
    Bıraktı çimdiklemeyi korkak ejderhayı
    Ejderha zaten bekliyordu bu büyük anı...
    Can havliyle onkasabadan hemen uzaklaştı.

    Bilmiyorum Korkak Echberiathos daha sonra ne yaptı? ? ?

    Peter yazmayı bitirdiğinde aslında doğru yapıp yapmadığını düşündü... Gerçekleri yalnış yansıtmıştı. Ama bu klasik ozan bakış açılarından daha farklı belki de olaylara yorumunun katılmış haliydi..

    Ne olursa olsun... Dinlemeyen işitmeyen Cervantesle... Çzellikle de kardeşinin hayatını tehlikeye atan Cervantes... ve... Katliamla dalga geçen Barra ya bunu söz vermişti... Düşman komutanların da isimlerini bilmek isterdi Peter...

    Horcel ve Zehrian belki haksızlık yapmıştı.. Ama işte söylenecek çok söz vardı. Yalnız bunları söylemenin zamanı değildi..

    Artık sonuna geldiğine inandığı bu çılgınlığı izlemeye devam... Bir şekilde tapınağın onu güvende tuttuğunu ve bu çılgınlık bitince diyarın daha ne çılgınlıklara sürükleneceğini göreceğini hissediyordu...

    _________________
    HARBE GİDEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Lord Necros
    BaÅ?büyücü





    Joined: Apr 29, 2005
    Posts: 1916
    Location: Necropolis

    PostPosted: Thu Jul 06, 2006 8:03 pm Reply with quoteBack to top

    Uzaktan gelen gümbürtüler dışında savaş alanını bir sessizlik kaplamıştı. Yükselen toz bulutu, güneşin parlak ışığını engelliyordu. Süvarilerin nal sesleri kesilmişti ve zombilerle iskeletlerin leş gibi kokusu çevreyi doldurmuştu. Tüm bunların ortasında, Lord Darcalus Shadowbane, karabasanının başını bile zor görürken, duyduğu gümbürtülere anlam vermeye çalışıyordu.

    Zaman geçti, lakin Darcalus ne kadar zamanın geçtiğini bilmiyordu. Güneş ışığı kesilmişti ve kendisi de ölümünden birkaç yıl sonradan itibaren, böyle bir işaret olmadan zamanı takip edemez oldu. Dakikalar onun asırlar süren hayatı içinde neydi ki?

    En sonunda gümbürtüler, yerini sessizliğe bıraktı. Darcalus biraz daha bekledi, ardından sessiz ve itaatkâr ordusuna ilerlemeleri emrini verdi.

    Sessiz cesetler topluluğu, toz bulutunun içinde ilerlemeye başladı.

    _________________
    All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.

    Power demands sacrifice.
    Back to top View user's profileSend private message
    Lord Necros
    BaÅ?büyücü





    Joined: Apr 29, 2005
    Posts: 1916
    Location: Necropolis

    PostPosted: Thu Jul 06, 2006 8:04 pm Reply with quoteBack to top

    Gümüşyüz, Lord Shadowbane’in ‘seçkin’ yaşayan ölülerini arkasında bırakarak yükselirken zombilerin ve iskeletlerin tamamen toz bulutunun içine girdiğini gördü. Lanetlenmiş yarı melek, bulutun altında olan hiçbir şeyi görmüyordu, ama henüz çarpışma sesleri de duyulmuyordu. O halde neler oluyordu?

    Yine de dikkatini ileri yönelten Gümüşyüz, zaman kaybetmemek için hızla ileri doğru uçtu. Toz bulutunun üzerinde hatırı sayılır miktarda griffon vardı ve bunlardan uzak durmak için Gümüşyüz toz bulutu boyunca alçaktan uçarak, toz bulutunun çevresinden uçmak zorunda kaldı. Hedefine ulaştıkça yükseldi ve griffonlarla aynı seviyeye geldi.

    Griffonlar ve binicileri, düşen kayaları seyrediyorlardı. Gümüşyüz onların bakışlarını takip etti ve gördü.

    Kayalar, dağdan kopan kayalar nehri tıkıyorlardı. Oluşan set nehir suyunu kısmen kesmişti ve hemen ardından Wholkom Lejyonu karşı tarafa geçecekti!

    Tekrar griffonlara döndüğünde, üçünün de artık yönlerini değiştirerek geri döndüklerini gördü.

    Griffon binicileri onu gördüklerine sevinmiş görünüyorlardı. Hatta birisi Gümüşyüz’e el salladı. Muhtemelen bu mesafeden onun da bir yaşayan ölü olduğunu anlayamamışlar ve onu eskisi gibi kutsal bir varlık sanmışlardı.

    Ama griffonlar aynı fikirde değildi. Gümüşyüz’e yaklaşırlarken huzursuzca homurdanıyor ve başlarını sallıyorlardı.Gümüşyüz’ün lanetli varlığının aurası onları etkilemişti. Bu durum, binicileri de tedirgin etmişe benziyordu.

    Ve griffonlar, binicilerin Gümüşyüz’ü seçebilecekleri kadar yaklaştılar. O anda binicilerin gözleri şokla açıldı.

    Gümüşyüz de pek huzurlu değildi. Çünkü üç griffonun da normal, savaşçı binicilerinin yanısıra, birer tane de cüppeli şekiller-muhtemelen büyücü-taşıdıklarını fark etmişti.

    Biniciler mızraklarını ileri yönelttiler ve birer savaş narası eşliğinde Gümüşyüz’e doğru saldırıya geçtiler.

    _________________
    All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.

    Power demands sacrifice.
    Back to top View user's profileSend private message
    Lord Necros
    BaÅ?büyücü





    Joined: Apr 29, 2005
    Posts: 1916
    Location: Necropolis

    PostPosted: Thu Jul 06, 2006 8:05 pm Reply with quoteBack to top

    Orklar geri çekiliyordu.

    Tuhaf bir şekilde orklar, kuşattıkları On Kasaba kuvvetlerini bırakarak geri çekiliyor, mağaralara doğru koşturuyorlardı.

    On Kasaba muhafızlarının geri çekilmesini organize eden Cervantes, ilk başta buna bir anlam veremedi. Ne yapmaya çalışıyorlardı? Yoksa savaş sırasında liderleri mi öldürülmüştü? Belki de bu yüzden kaçıyorlardı.

    Ama hayır, bu mümkün değildi. Orklar panik ve korku içinde kaçışmıyor, belli bir noktaya geri çekiliyorlardı. Tekrar toparlanacaklardı ve onları vuracaklardı.

    Ama bu da, On Kasaba muhafızlarına bir fırsat sunuyordu, zira bu vesileyle rahat bir şekilde geri çekilebilecekler ve Wholkom Lejyonu ile birleşebileceklerdi. Cervantes, düşman kumandanlarının aptallığına gülümsemeden edemedi. Sonra geri döndü ve kılıcıyla geriyi işaret ederek askerlerine çekilmelerini işaret etti.

    Bu sırada gökte ise durum benzerdi. Vrocklar ve örümcek yiyen binicileri, sayıca griffon binicilerine üstünlerdi, lakin griffon binicileri de oldukça deneyimiydi. Bu sebeple gökte sonu gelmeyen bir it dalaşı furyası devam ediyordu. İki tarafın da kaybı yoktu. İki taraf da geri çekiliyor, saldırıyor, birbirlerine boşa giden hamleler yapıyor, ve sonra geri çekiliyordu.

    Ve sonra Cervantes onları gördü: Kurt binicileri, onlara paralel olarak hızla ilerliyorlardı. Planları açıktı: Yollarını kesecekler, geri çekilmelerini geciktirip, saflarını toparlamalarını engelleyecekler, ve ork ordusuna zaman kazandıracaklardı. Cervantes atını ileri sürdü ve belli komutlar vermeye başladı. Buna izin veremezdi.

    Sadece birkaç dakika sonra kurt binicileri önlerine geçip hücuma kalkışmışlardı. Gnorha’nın komutasındaki kurt binicilerinin kendilerine güvenleri tamdı, zira Cervantes , ordunun asıl bölümü kaçmaya çalışırken karşılarına sadece bir sıra insan dizmişlerdi. Mızrakları bile yoktu. Kalkanlarıyla siper almışlar ve kılıçlarını hazırlamışlardı.

    Kurt binicileri, zafer böğürtüleri eşliğinde hızlandılar. Bu az sayıdaki askerin başında, atının üzerinde duran Cervantes kılıcı elinde bekliyordu. Zihnini sadece savaşa vermişti. Ne elindeki kılıcın zayıfladığının farkındaydı o anda, ne de babasını hissedemediğinin.

    Kurt binicileri iyice yaklaştığı anda Cervantes “şİMDİ!” diye haykırdı ve askerler kendilerini yere attılar. Arkalarında saklanan okçular ayağa kalktılar ve oklarını, kendilerine yaklaşan kurt binicilerinin üzerine saldılar.

    Cervantes beklemedi ve kılıcını savurup “ATEş!” diye bağırdı yine. Okçular ikinci kez ateş ettiler. Hemen ardından yerdeki piyadeler, çimenlere sakladıkları mızrakları kaparak ayağa fırladılar ve siper aldılar.

    Gnorha ciddi bir şok içindeydi zira bunu hiç beklemiyordu. Bir anda kurt binicilerinin yarıya yakınını kaybetmişti. Kılıcını başının üzerinde salladı ve kurt binicilerine geri çekilme emrini verdi.

    Kurt binicileri-tam da hizmet ettikleri tanrıya yaraşırcasına-kaos içinde geri çekilirken Cervantes gülümsedi ve kılıcını savurdu. Saflardaki askerler hemen geri çekilen kuvvetlere katıldılar.

    _________________
    All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.

    Power demands sacrifice.
    Back to top View user's profileSend private message
    Lord Necros
    BaÅ?büyücü





    Joined: Apr 29, 2005
    Posts: 1916
    Location: Necropolis

    PostPosted: Thu Jul 06, 2006 8:38 pm Reply with quoteBack to top

    Dekotta, transı içinde sessizce bekledi. Ne kadar sürmüştü tam bilemiyordu. Bu trans içinde kestirmek mümkün değildi. Çnemi de yoktu zaten. Sadece buradaki ilahi güçler ona yanıt verselerdi...

    Dışarıdan savaş sesleri geliyordu. Griffonların böğürtüleri, vrockların çığlıkları, askerlerin savaş naraları, çeliğin çeliğe çarpışı, boru sesleri...

    Dekotta kaşlarını çattı. Bu sesleri duymaması gerekirdi. Konsantrasyonu dağılıyordu. Toparlaması lazımdı. Derin bir nefes aldı ve daha derine dalmaya, transını güçlendirmeye uğraştı.

    Savaşın tüm stresini unutan Dekotta, tam olarak transa girdi. Kendi içine, ruhuna gömüldü ve izledi, bakındı. Eskiden burada Lord Yeminer olurdu ve ona yol gösterir, ona güç bahşeder, bu korkunç, kara boşluğu, daha da karanlık olan varlığıyla doldururdu. şimdiyse burası bomboştu. Gerçi çok da boş sayılmazdı. Yeminer’in etkisi hâlâ bu boşlukta hissediliyordu, lakin ulaşılamaz, görülemez, hissedilemez bir durumdaydı.

    Dekotta, artık çok uzakta olan tanrısının ona şu anda bahşedebildiğinin çok daha fazlasını barındıran ilahi gücü ve aurayı bedeninin çevresinde hissedebiliyordu, ama bu auranın sahibi ya da sahipleri onunla temasa geçmeyi reddediyorlardı. Dekotta’nın ruhundaki boşluk, hâlâ boştu ve kara rahip, artık umudunu kaybetmek üzereydi.

    Aç gözlerini, Dekotta, Çlülerin Efendisi Yeminer’in kara rahibi!

    Sözler, Dekotta’nın ruhundaki boşlukta yankılandı. Çlüm rahibi duraksamadı ve transını derhal terk ederek gözlerini açtı, çevresine bakındı.

    Altın heykellerin hepsinin de önünde beyaz, şeffaf hayaletler vardı. Hepsinin de görünümleri, arkalarındaki heykellerin tıpatıp aynısıydı.

    “Bizi çağırma cüretinde bulundun Dekotta, ölüm rahibi, ve biz de geldik!” dedi öfkeli görünen bir kobold, ırkı düşünüldüğünde duyanlara tuhaf gelen, mükemmel bir Ortak Lisan’da.

    “Bizi çağırarak istirahatımızı böldün. Lakin, zaten olan bitenin farkındaydık ve burnumuzun dibinde gelişen savaştan çok daha fazlası, kendimizi hazırlamamızı gerektirdi.” Bir elf, yankılı sesiyle Dekotta’ya seslendi.

    “Savaş, ve çok daha fazlası! Ama önlerinden kaçacağımızı sanıyorsalar, yanılıyorlar!” diyen inatçı bir cücenin sesi, mabette yankılandı.

    “Ama her şeyin yanında, sen bizim gücümüzü çağırdın, ölüm rahibi. Bizden medet umuyorsun, lakin, biz kendimize bile ancak yardım edebiliyoruz. Yine de, seni çaresiz bırakmayacağız. En azından ben bırakmayacağım.” dedi melodik sesiyle bir insan kadınının ruhu. “Ama senin de bilmen gereken şeyler var, Dekotta. Tahmininden çok daha fazlası mevcut. Efendine ulaşamaman ve büyü ağının bozulması, kalan pek çok felaket gibi birbirleriyle bağlantılı.”

    “O kapattı! Diyarın üzerine görünmez bir kalkan, bir set çekti ve bizi buraya hapsetti! Tüm tanrıların buraya erişmelerini engelledi ve sizi güçsüz kıldı! Büyü ağını bozdu ve büyücüleri aciz kıldı! Ama KAÇMAYACAğIZ!” Cüce, öfke dolu bir savaş narası patlattı.

    “Lütfen...” dedi kadın, elini sallayarak. “Bunu yapmasının ardındaki sebebi bilmiyoruz. Emin olmadan böyle öfkelenmeyin.”

    “Sebep mi?! Bize bunu yapmış olması yeterli! Eğer geçerli bir sebebi olsaydı, anlatırdı! Aaaaah, onu lime lime edeceğim!” Kobold, pençeleri ve dişleriyle hayali bir şeyi parçalayıp ısırmaya başladı.

    “Onun gücü tanrıları bile aşarken, bunu nasıl yapacağınızı merak ediyorum beyler.” diyerek alay etti elf.

    Dekotta, en sonunda bu kutsallığın kaynağını anlamıştı. Bunlar...şamanistik ruhlardı. Evet, güçlü varlıklardı; ama kesinlikle bir tanrı kadar değil. Lakin tanrıların yokluğu o kadar büyüktü ki, bu varlıkların ilahi gücü bile muazzam görülüyordu.

    Ruhlar tartışmaya devam ederken, derinden gelen, çelik kadar sert ve baskıcı bir ses, hepsinin tartışmasını böldü.

    “Çzür diliyorum beyler ve hanımlar, ama zaman aleyhimize işliyor. Sanırım yardımından yararlanabileceğimiz usta bir rahip elimizin altındayken, planımızı hemen hayata geçirmemiz iyi olur.”

    Hepsinin bakışı en uçta duran hayalete gitti. Bu hayalet, diğerlerinin aksine, insan şeklinde kapkara bir bulut biçimindeydi.

    Elf iç çekti. “Eh, doğru söylüyor. Yapmamız gereken belli.” Kederli görünüyordu. Sanki-ne yapılması gerekiyorsa-olmasını istemiyor gibiydi. Dekotta o anda bu yüz ifadesini hepsinde-hatta koboldda dahi-gördü.

    “İstemiyorum. Bunun olmasını istemiyorum! Bunu yapamam!” diye haykırdı kadın biraz sonra, iç parçalayan bir kreşendo ile.

    “Ah, ama biliyorsun ki yapmak zorundayız. Başka çaremiz yok. Ya yaparız, ya da kaybederiz.” Kara ruhun sesi, oldukça keyifli çıkıyordu. Dekotta kolaylıkla yapılması gerekenin hiç de iyi bir şey olmadığını anlamıştı.

    “Yapılması gereken bir...ayin var, ölüm rahibi ve hem yaşayan birisi olarak hem de bir rahip olarak bunu yapabilecek tek kişisin.” dedi cüce kederle.

    “Bu diyar yok oluyor! Onun yaptığı aptallıklar yüzünden yok oluyor! Ama o kalkan eninde sonunda kalkacak. Bu kutsal tapınağın yok olmasına izin vermeyeceğiz. Onu çok uzaklara taşıyacağız. Lakin daha fazlasını yapmamız ve...ölümlü bedenlere geçmemiz gerekiyor.” diye devam etti kobold ruhu.

    “İster tanrı olsun, ister ruh, ölümlü boyutlara doğrudan el atamıyoruz. Tanrılar en azından bunu yapabiliyorlar, ama bizim gibi ruhlar, ancak güç bahşettikleri ölümlüler aracılığıyla olaylara müdahale edebiliyor.”

    “Yapacağın...ayin bizi tekrar ölümlü kılacak, ama şu anki kudretimizi korumamız için...” Kadın devam edemedi ve sustu.

    “Var olan ölümlülerin bedenlerini ele geçirmemiz gerek.” diyerek tamamladı kara ruh, kadının sözünü.

    “Bunun karşılığı olarak ise, seni buradan sağ salim çıkartacağız.” dedi cüce, kaşlarını çatarak. Savaştan kaçılmasını onaylamadığı her halinden belliydi.

    “Bunu...yapacak mısın ölüm rahibi?” diye sordu kadın, ağlamaklı bakışlarla. Sesinin tonu, sanki rahibin reddetmesini umar gibiydi.

    RP Dışı Not: Firble dilersen dışarıdaki savaşı yazabilirsin, dilersen bu konuşmayı. Ama ikisinden birini seçmek zorundasın. Kararı sana bırakıyorum.
    Smile

    _________________
    All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.

    Power demands sacrifice.
    Back to top View user's profileSend private message
    dekotta
    KutsanmıÅ? KiÅ?i





    Joined: Apr 10, 2005
    Posts: 233

    PostPosted: Fri Jul 07, 2006 4:39 pm Reply with quoteBack to top

    Karanlık rahip transa girmiş ve ümitle bir karşılık bekliyordu, ilk başlarda çabaları boşuna gibi görünse de sonunda varlıklarından emin olduğu kutsal varlıklar kendisini cevaplamıştı.

    Bu varlıkların ne olduğunu anlayabiliyordu Dekotta, yüce Lord Yeminer'in yanında neredeyse toz zerreciği idiler fakat onun yokluğunda varlıkları muazzamdı. Hem de bu kadar fazla sayıda kutsal varlık bir aradaydı.

    Çevredeki varlıklar kendisine cevap verdiğinde Dekotta büyük bri şaşkınlık yaşadı. Bu hamle zor durumda kalmış karanlık rahibin son ümit diye sarıldığı birşeydi ve uzun süre sessiz kalan ruhani varlıklardan ümidini kesmişti neredeyse. Ama işte onu cevaplamışlardı, bu Dekotta'nın kaçıramayacağı kadar büyük bir fırsattı. Dört kulakla konuşulanları dinliyor ve de çevreyi inceliyordu. Burada neredeyse her ırktan temsilciler var gibiydi.

    Dekotta ruhların aralarındaki atışmayı dinledi, uzun bir süre bu konuda kayıtsız gibiydi ta ki konu kendisine gelinceye kadar. Dekotta bir cevap gelmesini çok ummuyordu, çünkü saf kötülüğün temsilcisi Lord Yeminer'in bir inananını tanıyacak kadar kudretli varlıklardı bunlar ve anladığı kadarı ile çok da kötüye benzemiyorlardı.

    Kendisinden birşeyler beklediklerini anladığında Dekotta ufak bir tedirginlik yaşadı, ama sonra bunu atlattı. Ne de olsa bu ruhani varlıklar onu cevaplarlarsa bunun karşılıksız olmayacağını biliyordu, çok önemli değildi. Ta ki karşısındaki ruhani varlıkların yüzlerindeki ifadeyi görene kadar.

    Dekotta bu ifadeyi çok iyi tanıyordu ve lanel olsun ! Bu ifadeden nefret ediyordu. Bu ifadenin getirebileceği herşeyden nefret ediyordu.

    "Kahretsin, herşey kolay olsa, şu lanet olası savaş alanından kıvırıp kaçabilseydim ne olurdu ki ? " diye düşündü içinden rahip ve kem talihine okkalı bir küfür savurdu. İçindeki bu düşünceler yüzüne de yansımıştı Dekotta'nın.

    Dekotta'nın kendisine gelmesi birkaç saniyeyi buldu, bu kolayca verilebilecek bir karar değildi.

    "Hiçbirşey ölmekten daha kötü olamaz değil mi ?" diye kendi kendine konuşuyordu Dekotta ama cevabını başkasından beklemiyordu. Kendisi de çok iyi biliyordu ki ölmekten çok daha kötüleri de olabilirdi.

    "Ya bırakın beni, gideyim burdan ?" diye sormak geliyordu rahibin içinden ama bu isteği bastırdı, bu karşısındaki ruhani varlıkları kızdırabilirdi. Kızdırmasa da ki yüzlerindeki kem ifadeye bakılırsa rahibin reddetmesini çok da garipsemeyecek gibi görünüyorlardı Dekotta korkaklığı kendisine yediremezdi. En azından açık bir şekilde korkaklık yapmayı, nitekim Dekotta çok da şerefli ve cesur bir adam sayılmazdı ama bir korkak olarak görünmeyi de kendisine yediremezdi.

    "Bunu da geçtim, boşver lanet olası bri korkak olayım! " dedi Dekotta içerisinden. "Hiçbirşey bu lanet şeyle uğraşmaya değmez. şuna bak, suratları nasıl da asılmış, bu kadar kudretliler bile çekiniyorsa ben kesinlikle bu işle uğraşmamalıyım."

    Dekotta kararını vermişti, bu işi reddedecek ve mümkünse kendisini buradan uzaklaştırmalarını isteyecekti. Nasıl olsa onlar da reddederse çok da garipsemeyeceklerini bir şekilde ifade etmişlerdi.

    "Ama .. ya ..." Dekotta kendinden o kadar eminken aklında şüpheler beliriverdi. "acaba ?... olabilir miydi ?"

    Dekotta buraya gönderilmişti, sadece macera isteğini haklı bularak mı Lord Yeminer'in kutsal temsilcisi onun gitmesine izin vermişti ? Bilgeliğin Lordu'nun amaçsız birşeyi yapma ihtimali var mıydı ?

    "Ya Lordum bunu öngördüyse, kudretli Lordum herşeyi bilen, acaba bunu da bilmiş ve de bunun için Dekotta'yı bu göreve göndermiş olabilir miydi ?"

    Dekotta'nın beynini sorular kemirirken istemese de Dekotta bir sorumluluğu olduğunu kabul ediyordu. Her ne kadar kendi canı ve hatta ruhu çok önemli olsa da bunu riske atamazdı, bir görevi olmalıydı ve şimdi olaylar çok daha mantıklı gelmeye başlamıştı.

    Dekotta bir kez daha karar değiştirmiş ve nihai kararını vermişti.

    "Lordum Yeminer adına sizin dilediğinizi yapacağım!" dedi Dekotta olabildiğince kendinden emin ve kudretli görünmesini istediği bir sesle. " Benden ne istiyorsunuz kutsal ruhlar ? " dedi ve karşısındaki silüetleri kararlı bakışlarla izlemeye başladı. Bu esnada içinden doğru olanı seçmiş olmak için artık dualarını cevaplamaktan çok uzak Lord Yeminer'e dua ediyordu. Bilinçli olmasa da bilinçsizce ondan medet umuyordu.
    Back to top View user's profileSend private message
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Fri Jul 07, 2006 6:06 pm Reply with quoteBack to top

    Peter şiirini tamamladığı sıralarda aşağıda bazı sesler duydu... Aşağıda o yeni gelen adam bir şeyler yapıyordu. Tapınağın verdiği o güven hissi ona burada kendisine bir şey olmayacağına inandırmıştı.Ama savaş alanında bir şeyler olabilirdi. Peter in aklına Max geldi.

    Orada kalıp savaşı izlemeyi de çok istiyordu. Ama orada durup hiçbir işe yaramadan seyretmek de ona yanlış geliyordu. O yeni adam tıpkı ejderha ya da şu yeni çıkan ordu gibi çılgınlığın yeni bir parçası olabilirdi. Belki de tüm diyar burada onkasabada birbirleri ile savaşacak ve diyardaki topluluklar böyle yok olacaktı. Var oluşundan beri en büyük savaşları görmüş onkasabaya yakışan bir son olurdu bu...

    Düşüncelerinden sıyrıldı eğer bir şeyler olacaksa... o zaman görmeliydi. Hem bir tehlike varsa görmeli bir fırsat varsa da değerlendirmeliydi.

    Savaşın bir saatini izlemeyip de bir bölümünü eksik yazmak o kadar da sorun olmazdı. Eğer bir işe yaramayı başarabilecekse..

    Çatıda aşağıya sessiz adımlarla inmeye çalıştı. Rahibi farketti. Sanki ayin yapıyor gibiydi. Onu görüp görmediğini anlamadı. Ama kim olduğunu tam anlayamamışken onun ve konuşanların kendisini göremeyecekleri bir yere girmeye çalıştı. En uçtaki heykelin arkasına geçip kolunu heykele yasladı. Birisi onu farkederse saklanıyor gibi görünmesi yanlış olurdu.

    Konuşulanları dinledikçe anladı... Diyarda yaklaşan kıyameti daha buraya gelmeden hissetmişti. Ama şimdi nedeni de anlaşılıyordu. Büyü tanrılarla iletişim kopmuştu. Geldiği yerde bunlara çok da ihtiyaç yoktu ama bu diyar bu temeller olmadan ayakta duramayabilirdi...

    Konuşmanın en etkileyici yerinde bu ruha benzeyen şeyler kendi aralarında tartışmaya başlayınca Peter neredeyse gülüyordu. Kendini zorla tutup çıkardığı zayıf sesin duyulmadığını umdu.

    Tartışma diyarı bu hale getiren birisinden bahsediyordu. Bu saldıran ordunun tanrısı mı diye düşündü Peter... Sanki o ordunun üyelerinin ve tanrıya inananların tanrıdan o diye bahsettiklerini duymuştu. Her neyse işte bir şey demek diyarda tanrıları bile zorluyordu.

    Tarışma gittikçe daha farklı bir noktaya gelmeye başladı.. Sonunda o Peteri irkilten kara şey konuştuğunda amaç anlaşıldı...

    Bu ruhlar bunlar insanların bedenlerini istiyorlardı. Nedeni ne olursa olsun insanların bedenlerini istiyorlardı. Peter irkildi. Bunlar neyin nesiydi böyle? Tapınağın sahte güven hissinden bile şüphe duymaya başladı. Bir onu buraya Cervantesin getirdiğini hatırladı. Sonra Cervantese ve o garip kadına güvenmediğini hatırladı...

    Gerçek amaçları bile belli değildi bunların... Diyarı tehtid eden ismini bile bilmedikleri şey üstüne bir şeyler geveleyip sonra ne olduğu belli olmayan bir amaç için insanların bedenlerini istiyorlardı.

    Peter kararsız kaldı ne yapabilirdi. Gözleri ile tapınağın olası çıkış noktalarını aradı. Dekottanın üzerinde ok olup olmadığını inceledi. Ve eğer bulduysa çıkışlara bu adamla arasına bir şeyler sokarak gidip gidemeyeceğini görmeye çalıştı.

    Sonra adamın cevabını dinledi. Kabul ediyordu... Peter bir an hiç bir şey düşünemedi. Sonra adamın sorusu ile kendine geldi.

    Adam duymamıştı muhtemelen, kendisinden istenileni duymamıştı.

    Peter tehlikenin büyüklüğünü biliyordu... Aklında gerekirse kaçma yolunu tutarak öne çıktı. Eğer ciddilerse tehlikenin sadece bu... bu rahipten geleceğini de hesaba kattı. Yanlış duymadıysa bir ölüm rahibiydi. İsmi de Dekottaydı... Çlüm çoğu tanrının kontrolünü bir parça elinde tutmak için çıldırdığı bir güçtü o nedenle bu adamın rahibi olabileceği pek çok tanrı vardı... Aklına ilk gelen Oren oldu. Sonra da Yeminer... Birbirine zıt gözüken iki tanrı.. Ama önemli değildi. Peter ikisine de güvenmiyordu. Yine de bu adamın mantıklı olacağını hesaba katmalıydı. Bencil de olsa en azından mantıklı.

    Senden ele geçirmen için birilerinin bedenini bulmanı istiyorlar diye öne çıktı Peter... İçindeki duygusuz sese engel olamayarak... Aslında şu cüceye bir ork bedeni çok yakışırdı. Elfe de bir goblinin bedeni... Sen ne düşünüyorsun bilmiyorum dostum. Ama bu hayaletler çok şey biliyorlar bilmeleri gerekenden fazlasını... Bir an onlara bakıp bir şeyi anlamaya çalıştı sonra sordu.. Bilmiyorum beni duyabiliyorlar mı acaba? Yoksa sadece seninle mi konuşuyorlar. Bir süre durup devam etti.

    Her neyse dediğim gibi diyarın nasıl yok olacağını ve daha bir çok şeyi biliyorlar... şaşırdım doğrusu üstelik de bir beden bulamayacak veya tapınağın dışında böyle bir şey aramayacak kadar güçsüz oldukları düşünülürse.. Güçsüze vurgu yaparken Peter belki onu duyduğunu umarak cüceye baktı.

    Neyse ben gerçi onların o kadar da güçsüz olmayıp başka bir şeyin peşinde olduklarından ve güçlerini seni elde etmek için gizlediklerinden şüphelendimama bunu benim şüpheciliğime ver.

    Yine de sanırım bir konuyu açıklığa kavuşturmalarını hak ediyorsun... Buradan çıktıktan sonra ne yapacaklar.. Seni buradan nasıl çıkartacaklar ve daha da önemlisi onların belirttikleri doğru ise buradan çıksan bile yok olmakta olan bir diyarda olacağına göre diyarı kurtarmak için ne yapacaklar...

    Yalnız kendilerini kurtarmayacaklarını hatta tam da o diyarı yok edecek hayaletlerin ismini bilmedikleri tanrıya yardım etmeyeceklerini nereden bilebilirsin.. Atacağın ilk adımın sonrasında seni köle yapmayacaklarını...

    Sanırım diyarı neyin tehtid ettiğini açıklamaları yetersiz... Daha fazlasını yapmaları sanki daha doğru olurdu...

    Sözlerini bitirdiğinde kendini gerektiğinde kaçmaya hazırladı. Yine de elinden geldiğince bunun fark edilmemesini sağlamak için uğraştı. Eğer Dekotta ona hamle yapmaz ya da anlaşılmayan sözler söylemez sadece konuşursa onu dinleyecekti..

    NOT: Sadece benimle konuşacaksan Dekotta DM müdahalesi olmadan da konuşman sorun olmaz her halde.. Bizim RP de hızlanmış olur.

    _________________
    HARBE GİDEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    dekotta
    KutsanmıÅ? KiÅ?i





    Joined: Apr 10, 2005
    Posts: 233

    PostPosted: Sat Jul 08, 2006 4:06 pm Reply with quoteBack to top

    Dekotta biraz önce gördüğü kişinin az da olsa tanıdık sesini duyduğunda çok da şaşırmadı. Buralarda biyerde olmasını, hatta kendisini izliyor olmasını bekliyordu. Ve işler beklediği gibi gitmişti.

    Dekotta dev cüssesi, korkutucu görüntüsü ve silahları ile kendisinden küçükleri rahatça korkuya boğacak bir adamdı. Ve karşısındaki kişi de korkuyordu. Ama karanlık rahip bu korkunun kaynağının kendi varlığı olmadığını bilecek kadar bilgelik sahibiydi.

    Karşısındaki kişi her an kaçmaya hazır halde durmasına karşın cesurca soruyordu ve sorularının herbireri de hedefi 12 den vuruyordu.

    "Kaçabileceğini düşünmesi ne kadarda saçma bir ümit " diye düşündü Dekotta ama bunu söze dökmeye hiç gerek yoktu. Adam kendi sormaya çekindiği, ertelediği soruları soruyordu. Ve Dekotta'dan çok daha az kaygılı bir şekilde bu sorulrı soruyordu.

    "İşte bu iyi " diye düşündü Dekotta, biraz önce bu soruları sormaya çekinmeisnin nedeni içindeki ümidi öldürmek istememesiydi ama şimdi olmuştu. Bu ufaklık hepsini sıralamıştı. şimdi en az onun kadar Dekotta'da cevap bekliyordu.

    Ama tabiki rahip bunu belli etmeyecekti.Neden belli etmesindi ki ? Hala korumaya çalıştığı şey neydi ? Neden saçma bir gurula hareket ediyordu ? Bu soruların cevaplarını Dekotta bile bilmiyordu ama o kendini bildi bileli böyleydi. Her zaman daha bilge, daha güçlü görünmek isterdi. Bir an arşısındaki adama özendi ama bu sadece bir andı. Ve bir an sonra o yine eski Dekotta idi.

    "Savaşın seni sıkmış olması üzücü, halbuki oldukça güzel bir savaş oluyor dışarıda " dedi rahip aslında savaşın ne kadar çetin ve de ümitsiz bir savaş olduğunu, sonucunun neredeyse belli olduğunu ima eder bir tonla.

    "Ama burdasın, ve soruyorsun... " dedi Dekotta sesinde az önceki imadan eser kalmamış bir şekilde. "Ben de Lordumun bilgeliğinden her ne kadar uzak olsam da elimden geldiğince kendi adıma cevap vereyim. " dedi Dekotta ve çevredeki kutsal varlıklara göz ucuyla baktı. Mutlaka onlar da bu adamı görüyor olmalıydılar.. Yoksa göremiyorlar mıydı ? Neyse, az sonra anlardı... diye düşündü Dekotta ve ufak adama neden kabul ettiğini açıklamaya karar verdiklerini anlatmaya başladı.

    Dekotta suratındaki miğrefini çıkarmıştı, muhtemelen onu buralarda gören, yüzünü tanıyabilecek tek kişiye konuşuyordu. Çyleyse bir ara bu adamın icabına baksa iyi olacağını aklının bir köşesine kaydetti Dekotta, ama yine de bu şimdilik üzerinde düşünülmeye bile değmeyecek kadar önemsiz, hatta belki de gerek duyulmayacak kadar önemsiz bir konuydu.

    "Bu dündiyardaki yıkımı biliyorun, ya da en azından bir fikrin vardır küçük adam. Ama eminim bunu benim hissettiğimden çok daha az hissediyorsundur. " dedi Dekotta, bunu söylerken ciddi idi. Kimse bu yıkımı tüm varlığının merkezini kaybetmiş bir rahip kadar iyi hissedemezdi.

    "Bu yıkıma neden olan şeyler çok çeşitli olabilir küçük adam ama bunun nedeninin benim bildiğim tanrılar olmadığı.. " dedi Dekotta ve kısa bir süre durakladı ve düşünceyi kafasından kovarmış gibi devam etti " en azından benim bildiklerimden biri olmadığı kesin. şu anda diyardaki tüm büyü, ilahi olsun, maddesel olsun.. hepsi neredeyse yok olmak üzere. " dedi rahip.

    "Bu yıkımın nedeni her ne ise bu diyardaki herkese zarar veriyor ve bu diyarı kaosa sürüklüyor. Burada gördükleirinse şamantik ruhlar küçük adam. Hepsi de bir şekilde bu diyarın bir parçaları küçük adam " dedi Dekotta. Onların iyi ya da kötü olmaları hiç mi hiç umurunda değildi rahibin. "Ayrıca bu diyarın yıkımda rol oynuyor olsalardı buraya sıkışıp kalmayacaklarını düşünüyorum. Bana en az benim kadar çaresiz ve köşeye sıkışmış göründüler. " dedi rahip.

    Bunun Yeminer'in kendisinden beklediği bir olay olması olasılığından bahsetmeyi düşünmüyordu. buradaki kimseye yanlış bir fikir vermek istemezdi o yüzden bu konulardan mümkün olduğunca uzak durdu.

    "Çzetle küçük adam, bunu kabul etmek ya da etmemek arasında çok büyük bir fark göremiyorum. Bu savaş da değil mesele, " dedi Dekotta ve en çok olmaısndan korktuğu olasılıklardan birisini burada dile getirdi. Bunu küçük adama söylemek istediğinden falan değil, buradaki ruhların bu konudaki düşüncelerini merak ettiğinden söylüyordu. " ben bu diyarın yok olmasından korkuyorum " diye bitirdi dev savaşçı sözlerini. Çnce küçük adama, sonra da şamantik ruhlara baktı bir cevap umuduyla. Hem kendi sorularına, hem de küçük adamınkilere.
    Back to top View user's profileSend private message
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Sat Jul 08, 2006 4:43 pm Reply with quoteBack to top

    Doğrusu dışarıdaki savaş oldukça eğlenceli diye dikkati dağılmış adamın ilgisini toplamaya çalıştı Peter. Diyardaki herkes gelmiş onkasabada birbirini yok ediyor. Doğrusu bir kıyamete uygun bir görüntü diye düşünüyorum ben...

    Ancak sayın Çlüm Rahibi... Bu Hayaletler sanırım bu şekilde hitap etmişlerdi size... Söz konusu ruhlar elbette size çaresiz görünecekler tanrıların yarattığı bir oyun söz konusuysa daha azını bekleyebilir misiniz?

    Sonuçta onlar da diyarı yok eden bir tanrıdan bahsetmediler mi ?

    Diyar yok olmanın eşiğinde ise bununla mücadele etmeye çalışmanın farklı yolları vardır. Ama sayın ölüm rahibi her şeyin ötesinde sanırım bunu siz de bilirsiniz. Yok olan bir diyarla birlikte sınırsızlığa karışmaktan daha kötü kaderler de vardır.

    _________________
    HARBE GİDEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Logan
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Apr 29, 2004
    Posts: 1963
    Location: Gölgelerin İçinden,Kan Kusturmaya Geldim

    PostPosted: Sun Jul 09, 2006 7:59 pm Reply with quoteBack to top

    Gümüşyüz. Kendisine gelen 9 varlığa karşı hiç birşey yapamıyacağını anladı... ve sırtındaki sadaktan bir tane ok aldı Tüm karanlık düşüncelerini onda yoğunlaştırdı...

    ve bir anda havada bir küre oluşturacak ve bu karkaşadan yaralanarak. aşa toz bulutuna doğru hızlı bir dalışa geçecekti...

    toz bulutunun içinde izini kayıp etire bilirdi hata'' belki'' Dedi.. ve büyü yaptıktan sonra hemen Aşa dalışa geçti. Kanatlarını Vücuduna yapıştırarak hızlı bir pike yapacaktı.

    _________________
    Ã?LÃ?M NEREDEN VE NASİL GELİRSE GELSİN!!! Savas NaÄ?ralarmız kulakdan kulaga yayilacaksa ve silahlarimiz elden ele gececekse ve baskalari silah sesleriyle,savas ve zafer narâlariyla cenazelerimize agit yakacaksa Ã?LÃ?M HOS GELDİ SEFFA
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailMSN Messenger
    dekotta
    KutsanmıÅ? KiÅ?i





    Joined: Apr 10, 2005
    Posts: 233

    PostPosted: Sun Jul 09, 2006 8:10 pm Reply with quoteBack to top

    "Biliyorum küçük adam, hemde birkaç tanesini birden biliyorum" dedi Dekotta düşünceli bir şekilde. İşlerin beklediği gibi olması halinde bile oldukça kötü şeyler olacağı belliydi. Dekotta başkalarına ne olacağını çok umursuyor denilemezdi ama kendisine ne olacğı gerçekten cevap aramaya bile korktuğu bir soruydu.

    "Ama hiçbiri benim amaçlarıma ulaşamamam, sefil bir şekilde ölmem kadar ruhuma zarar veremez küçük adam dedi Dekotta kararlı bir şekilde. Buraya Lord Yeminer'in kutsal hizmetkarı tarafından bir amaçla gönderildiğine emindi, bu amaç bu olmalıydı ve Dekotta her ne kadar kendinden uzak olsa da karanlığın efendisini, kara bilgeyi hayal kırıklığına uğrtmayacaktı.

    "Keşke bilgeliğinle bana yol gösterecek kadar yakınımda olsaydın Lordum" diye düşündü Dekotta ve bu arada karşısındaki küçük adama "peki sen de kimsin ? Konuşmalarından sadece ölümü seyretmek için burada bulunan bir olmadığın anlaşılıyor." dedi Dekotta.

    Bu konuşmayı çok uzatmak istemiyordu ölüm rahibi, zira yapacak işleri vardı. Hem de acil işler. Her ne kadar içinden bir ses bunu yapmaması için haykırsa da yapmaya kararlı olduğu şeyi ertelemenin çok bir anlamı yoktu.
    Back to top View user's profileSend private message
    Display posts from previous:      
    Post new topicThis topic is locked: you cannot edit posts or make replies.


     Jump to:   



    View next topic
    View previous topic
    You cannot post new topics in this forum
    You cannot reply to topics in this forum
    You cannot edit your posts in this forum
    You cannot delete your posts in this forum
    You cannot vote in polls in this forum


    Powered by phpBB © 2001 phpBB Group

    :: HalloweenV2 phpBB Theme Exclusive ::
     
    FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.

    FRPWorld, yeni bir frp dünyası


    Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır.
    Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.


    Sayfa Üretimi: 0.58 Saniye