Amora rahat bir uyku çekme fırsatı bulmuştu, tabi kısa bir süreliğine. Kampta sürekli bir hareketlilik ve telaş vardı. Hatta ara sıra bazı küçük çaplı olaylarda olmuyor değildi hani. Yattığı yerden kalkmasına neden olan ise miğdesinden gelen ve onu uyutmayan garip seslerdi. Bir kurt kadar aç olduğunu fark etti, yanında yiyecek yahut icecek olmadığını bildiğinden, kampta nevalesini onunla paylaşacak birilerini bulmak için arabaların bulunduğu yere yürüdü. Garip şeyler oluyor gibiydi, kalabalık hafif bir hayret nidası çıkarmıştı. Yakın çevresindeki herkes işlerini bırakıp ilgilerini bir melez, bir drow ve bir de yeryüzü elfi'nin karşılıklı durmuş birbirlerine bakmalarına yöneltmişti. Amora drow ve elfler hakkında çok şey bilmiyordu. Sonuçta onun yaşadığı kasabada iki türden de insanlar bulunmazdı... Bildiği bir şey varsa normal şartlarda birbirlerini öldürmek için ellerinden ne geliyorsa yapacak olanların şu an hiç bir şey yokmuş gibi birbirlerine bakmasıydı. Bunu çok fazla umursamadı onun önceliği karnı doyurmaktı. Yiyecek bir şeyler bulabilmek için çevresine bakındı ve o esnada şatonun kapılarının sonuna kadar açıldığını ve iki kişinin ellerinde ağır birşeyle dışarı çıktığını fark etti. şimdilik kimse fark etmemiş gibiydi hızlı adımlarla kalenin açılan kapılarına doğru yürümeye başladı...
Kathranis kapılar açıldığında kalabalıktan sakınrak yürüyordu. Burdaki insanların tuhaf olduğunu düşünmüştü. Ancak kapılar açılır açılmaz insanların bakışlarını kapılara yöneltmesiyle kendi bakışlarını da kapılara yöneltti. şato nun kapıları açılmıştı ama ancak tek görebildiği birbirinin üzerine yığılmış insanlardı. Herkes kapılara doğru ilerliyordu. Bir ıslık çaldı ve Volan ın gelmesini bekledi. bu kargaşa içinde silahlarını veya bir eşyasını kaybetmek istemediğinden ellerini gayriihtiyari kemerine attı.Kurt geldikten sonra o da kalabalığı yararak ilerledi. Ancak hala tek görebildiği aç gibi ilerleyen insanlardan ibaretti.
Joined: Dec 29, 2006
Posts: 229
Location: khalkedon
Posted:
Wed Jan 17, 2007 3:08 pm
Shruiak artık gizlenmekten sıkılmıştı ve koşar adım ilerliyordu.
Yanından geçtiği insanların bazıları ona tiksintiyle, bazıları öfkeyle karışık bir merakla bakıyordu.
O gence gerçekten de kızgındı.Sırf sümsük bir çiftçinin oğlu yüzünden büyücünün vazgeçmesi işten bile deyildi.ona bakan insanlara eğer yüzlerinde öfke veya tiksinti gördüyse beyaz çizgileri olan kahve bir sakal arasındaki koyu renk teni ve gözleri korkutucu gözüküyordu.
Kulenin yakınına yaklaşmış çiftçi çocuğuyla tartışmakta olan kalabalığa doğru iyice yaklaşmıştı ki arkasından duyduğu cüppenin hışırdama sesi durdu.(bu sesi bir zamandır duyuyordu ama arkasına bakmaya yeltenmemişti çünkü zaten yeterince derdi bulunuyordu.)
Sonra arkasına döndü ve cüppeler içinde gizlenmiş bir surat ve başlığın kenarlarından sarkan gri saçlar gördü.Siyah cüppeli büyücü tanıdık geliyordu ama çıkartamadı.Tam da ''kimse kim?,banane!''diye bir düşünceye kapılıyordu ki hatırladı.Eski dostuna seslendi:
''Xyra!''
_________________ ''Nindyn vel'uss kyorl ninta ratha, thalra elghinn dal l' alust...''
Kimler ki arkasını kollar, ölüm onları önden bulur...
Joined: Oct 26, 2005
Posts: 275
Location: Ýstanbul, sen??
Posted:
Wed Jan 17, 2007 5:19 pm
Piijek kıza bakakalmıştı. Etrafında insanlar bir yere bakıyorlardı, bir şeye... Sonra Susy'de ayağa kalktı ve bir yere doğru yürümeye başladı. Sanki büyülenmişti Piijek. Susy'yi takip etmeye başladı. Bir yerde durup bir şeyler söyledi. O anda bir şey gördü Piijek ve bu uyanmasını sağladı. Bir DROW!! Aman Tanrım! Sonra bir anda aklına geldi. Her hangi bir tanrıya yakınlığı yoktu neden Sürekli Aman Tanrım! diyordu??? sonra düşüncelerini toplamaya çalıştı. Bir drowun burda ne işi vardı. Onlar kötüydü.
Quote:
"Herkes, Sakin olsun." Dişi drowla, göz göze geldi. "Büyücü nün buraya davet ettigi irk, yalniz biz degiliz görünüyor. Hayatta kalmamiz için, birlikte calismaliyiz."
Dedi Susy. Ne kadar akıllı bir kızdı. Doğru belki bu kara tenlide asdece kaçmaya gelmiştir. "Hem güzel hemde akıllı... Gerçekten aşık oluyordu. Ahh... Gene beynim dağlıyor. Konu drow unutma. Drow, drow,drow..." dedi içinden.
"Hey kız haklı! Buraya o değerli hayatlarınızı kurtarmaya geldiniz. Bir drow ve melezi ile uğraşmaya değil. Haydi!! Kaç gündür beklediğiniz o kapı açıldı işte. Herkes İçeri!!! Hey savaşçılar. O kılıçlar kınlarından cıkmasa sanki daha iyi olacakmış gibi bir his var içimde. Haydi şu şatoya girelim de bizi ne bekliyor görelim. Ve eğer efsaneler doğruysa bu kara tenli eğer ölüm isteseydi şu an biraz kan görürdük değil mi?" Sonra Susy'ye dönüp suratında kocaman bir gülümseme ve gözlerinde 82 No'lu bakışıyla "Merhaba, ben Piijek." ddedi.
_________________ Rakı ve Balık....İÅ?te Bütün Mesele Bu... By ViceRoy Haldor Goraxe Herkesin Å?uursuzluÄ?u kendine... By ViceRoy Haldor Goraxe Don't dream of women; cause they'll only bring you down... by Dio
Kalabalık yavaş yavaş kapıya doğru yönelirken Swain tek bir adım atmamıştı. Tek isteği olay çıkartmayacaklarından ama emin olmaktı Bu sırada
Quote:
"Merhaba, ben Piijek."
istemsizce çevirdi kafasını.. "yok canım bana söylemiyormuş." diye düşünürken suratındaki aptal sırıtma onu bile ürkütmüştü. Yüzünü buruşturarak ordan uzaklaşmayı tercih etti.fakat Hala gözü olay mahalindeydi ve çıkabilecek en ufak bir kıvılcımın büyük bir yangına sebep olabileceğinin farkındaydı.
Çekicini omzuna attı ve sürüsünü güden bir çoban köpeği misali herkesi önüne katarak şatoya doğru yola koyuldu..
İnsanlar bir büyücüye güvenmiş gidiyorlar önlerindeki bilinmezlikten o bile korkar olmuştu. Bir büyücüye ne kadar güvenilenebilirlerdi? Geçmişte birçok güvenilmez büyücü tanımıştı.
Bunun yanı sıra Swain tam bir çelişki içerisindeydi. Kalbi ona geri dönüp bu kıyamet denen zıkkımı geride kalanlarla birlikte göğüslemesini söylüyor, ama beyni ise bunun saçma olduğunu hayatta kalamazsa hiçbir şekilde kimseye yararı olmayacağını ve boştan yere ölmüş olacağını söylüyordu. Ne yapacağını bilemez halde tüm bunları düşünürken ayakları onu şatoya doğru götürmeye başlamıştı bile. Geride bıraktığı anıları, dostları, yaşamına dair varolan tüm izler tek kalemde silinecek olmasının verdiği üzüntüyü yaşarken güzel anılar bir bir aklından geçiyordu.. Evet ilk kılıç tuttuğu gün tahtadan da olsa ilk kılıç tuttuğu gün çok özeldi onun için her ne kadar sopa gibi kullanıp da diğer çocukların alay konusu olsa da.. Zaten Master Julin o günden sonra çekiç kullanmasının daha doğru olduğuna karar vermişti. Sonra ilk düello zaferi nasılda yalvarmıştı aşağılık barbar? Kart sesi hala kulaklarımı tırmalıyor sanki ve atı Gölgeyle ilk tanışması.. nasılda atmıştı sırtından onu? Tembel şey.. Ha? Gölge! Bir anda aklına gelmişti Etrafına bakındı telaşla ve Tiz bir ıslık sesi yankılandı geniş ovada ve hemen ardından kuvvetli, tok nal sesleri.. Her zamanki gibi bağlamaya bile gerek görmemişti onu ama bağlamamasının nedeni yorgunluk değil ikisinin de derinden hissettiği sevgi ve sadakatti. Belki uzaktan fark edilemeyecek bir duygu olabilir ama her ikiside bunu hissediyordu. “Seni unuttuğumu mu sandın?” diye kulağına fısıldadı yegane yoldaşının. Sevgiyle okşadı Saçları gibi kuzgun karası yelesini..
Tüm bu anıları dostları hatırladıkça gitgide dolan gözpınarları Artık taşar olmuştu ve süzülüverdi bir damla gözyaşı yanağından.. Aceleyle sildi ve endişeyle baktı önündeki kalabalığa.. Kimse görmemişti. Evet kimsede görmemeliydi. Bu Sol Lagna daki son dakikalarımsa.. Böyle hatırlamayayacağım Arkasına dönüp son birkez sevdiklerini görmek istercesine baktı ufuk çizgisine son bir kez ciğerlerine çekti havasını derinden yuvasının.. Ve sahtede olsa bir gülümseme yerleştirmeye çalıştı yüzüne. Ve Mırıldandı öylece.. "Geride kalanlar.. Tanrıların adaletine güvenin siz bilmesenizde onlar hep sizin yanınızda.."
_________________ what does not kill you.. wish you make it had.
Joined: Dec 24, 2005
Posts: 236
Location: Four Corner Square No:4 Old City/Silvermoon-SILVER MARCHES
Posted:
Thu Jan 18, 2007 12:36 am
İşler pek mavi saçlı gencin beklediği gibi gitmemişti doğrusu ... Tamam zaman kazanma kısmının epey başarılı oluduğu tartışılmazdı...Fazlasıyla başarılı. Hatta o kadar başarılıydı ki tüm kalabalığı etrafına toplayıp herkezin neler döndüğünü anlayabileceği kadar zaman kazanmıştı. Çdülü de "hadi birbirinizi öldürün de heyecen çıksın" gibi bakışlar olmuştu. Tabi bunun yanında bir de anlayamadığı drow bakışları vardı...
Daha önce drow görmemişti... Hatta daha 30 larında ailesini kaybetmeden ve bir insan şehrinde sokak çocuğu olarak yaşamaya başlamadan önce annesinin anlattığı bir kaç hikaye dışında drowlar hakkında bildiği herşeyi yaşlı savaş büyücüsünden öğrenmişti.
Hocası her zaman ona yeni diller ve adetler hakkında bir şeyler öğretmeye çalışır Alestralis bu derslerin sadece masalsı yanlarını dinler hocasına bıkkınlık geçirtirdi.
İşte şimdi beyninde hocası ile geçirdiği saatlerin depolandığı yeri alt üst edip drowca yada ona benzer bişeyler bulmaya çalışıyordu.
Derken ufak bir rüzgar çıkıverdi ve drowun başlığını yaramazca omuzlarından düşürdü. Ales'in fark ettiği ilk şey kızın saçlarıydı. Gümüş saçları Alestralis'ten hatta gördüğü herhangi birinden daha uzundu. Ya da Ales'e öyle görünüyordu çünkü o arsız rüzgar drow kızının gümüş saçlarını savururken genç elf, saçlar üzerinde ışıldayan bir pırıltıyı tellerin ucuna doğru takip ediyordu. Sanki zaman yavaş akar gibiydi. Akşam güneşinin kızıl ışıkları ise o gümüşş akıntıyı küçük alevlere bezemişti. Sonra kız sese döndü...
Saçların çevrelediği yüz siyah mermerden heykeller kadar pürüzsüz ve bir o kadar...
Siyahtı...
Siyahın tonları olabileceğine hatta herhangi bir tonun daha güzel bulabileceğine insanın inanası gelmiyor. Ama olmuştu işte... Siyahın ortasında ise iki keskin bıçak gibi parlayan ve bakanı kendine bakmaya devam etmesini emreder güzellikle iki göz vardı. Ales, emre yüzün tamamının ne kadar ahenkli olduğunu farkedene kadar uyabildi.
Gümüş nehirler, siyah mermer üzerinde akıyor, keskin bıçaklar mavi saçlı elfi yerinde zapt ediyordu...
vedui' ussta jallial, usstan naut ogglinn (Merhaba hanamefendi, ben düşman değil)
Hiç br şey düşünemezken düşünmek çok daha kolaydı. Bir de şunu söyledi...
"Vay canına!"
Quote:
"şato ya bakin. Kapilari acildi. İlerleyin."
Elf bunu duymadı.
_________________ Bir kiÅ?inin ölümü bir trajedi, bir milyon insanın ölümü ise bir istatistiktir.
Joseph Stalin
Raphael turunu tamamladıktan sonra yattığı yere geri döndü..Kalabalığın içinde birkaç tane zırhlı ve cüppeli,deneyimli kişiler olduğunu tahmin ettiği insanlar görmüştü ancak kalabalığın büyük bir çoğunluğu üstbaşlarından ve yüzlerindeki endişe ve korku dolu bakışlardan anladığı kadarıyla savunmasızdı..Tekrardan ateşin yanına döndü...Daha fazla uyumak istemiyordu yerde bağdaş kurup insanların konuşmalarını dinledi..
Joined: Dec 29, 2006
Posts: 229
Location: khalkedon
Posted:
Thu Jan 18, 2007 2:57 pm
Shruiak xyra`ya seslendiği sırada arka taraflardan gelen mavi saçlı bir elf de konuşmaya katılmıştı.Shruiak bunu küstahlık olarak aldı çünkü drow onun eski bir arkadaşıydı ve şimdi ona sesleniyordu.
Elf ise shruiak`tan daha fazla drow kanı taşıyan bu kıza düşman olmadığını geveliyordu drowca.Daha garibi insanlar yüzyüze durmuş bu 3 kişiye hadi kavga çıksın ve kılıçlar çekilsin büyüler okunsun şeklinde bir açgözlülükle bakıyırdu.Shruiak bir kez daha insanlardan ve kendi kanından tiksindi.Ama elfleride pek sevmezdi.O yüzden her sabah aynada siyah bir suratla karşılaşmak hoşuna gidiyordu.
Shruiak kavga etmemeye niyetliydi.Genç elf ilk bakışta pek de gıcığına gitmemişti.(genellikle elflere en azından bir kaç yumruk veya bıçak yarası ile selam verirdi.)
Bunu ortak dilde konuştu shruiak aksanı neredeyse anlaşılmıyordu;
''Kapıların açıldığını biliyorsun, neden ırkdaşlarının yanında deyil de bizim gibi LANETLENMİş (bunu iğnelemek amacıyla vurguladı) elflerin yanında gitmek istiyorsun ne olduğunu dahi bilmediğimiz bir yere?''
''hem ne kadar eminsin seni uykunda öldürmeyeceğimize, bunu tembihlemiştir mutlaka halkının ermişleri'' ( elfe drow dilinde söylenmiş bir cümle idi bu.)
_________________ ''Nindyn vel'uss kyorl ninta ratha, thalra elghinn dal l' alust...''
Kimler ki arkasını kollar, ölüm onları önden bulur...
''Kapıların açıldığını biliyorsun, neden ırkdaşlarının yanında deyil de bizim gibi LANETLENMİş (bunu iğnelemek amacıyla vurguladı) elflerin yanında gitmek istiyorsun ne olduğunu dahi bilmediğimiz bir yere?''
Cody Bu half drowun dediklerine bir anlam verememişti ya bu melez kendini bilmiyor bir şizofreni yapıyordu. Yada gerçekten Savaş istiyordu.
Cody Drowun gözlerine baktığında bir tehtit yada bir kötü niyet göremiyor.Sağdece hayata kalmaya calışan bir varlık göriyordu.
Birden miferin içinden meleze baktı.
''Sen Ya kendini bilmiyorsun yada tam anlamı ile savaş istiyorsun Yanlış görmüyorsam sen bir melezsin Sende o lenet dediğin kandan taşıyorsun merak ediyorum Baban mı insandı annen mi ? Yoksa sağdece Bir kaza sonucumu oldun ,evet kapılar açıldı ve herkez oraya gidiyor sende gitsen iyi olacak Drow benle kalıyor. Yeni dünyada bir düzen kurulana kadar benimle olacak ''
cody ardından Drowa baktı , '' Bu kadar insan Seni saçma şeylerle yargılarken yada hakaret ederken seni yanlız olmana gönlüm el vermiyor,tabi sakın yanlış anlaşılmasın Yeni bir düzen kurulana kadar. Yaşama sonsuz saygım var bu kadar ölüm gördükten sonra ister drow ister elf ister cüce olsun. ''
Cody Ne yapıyordu böle saçma cümleler dökülüyor azından Sanki o değilde başkasının kelimeleri idi .
_________________ Ã?LÃ?M NEREDEN VE NASİL GELİRSE GELSİN!!! Savas NaÄ?ralarmız kulakdan kulaga yayilacaksa ve silahlarimiz elden ele gececekse ve baskalari silah sesleriyle,savas ve zafer narâlariyla cenazelerimize agit yakacaksa Ã?LÃ?M HOS GELDİ SEFFA
Harika, gerçekten harika! Xyra içine düştüğü manzarayı farkedince gülmemek için kendini zor tutmuştu. Peşine düştüğü melez ona ismiyle seslendiğinde oldukça şaşırmıştı fakat lanet sakalları onu tanımasını zorlaştırsa da sonunda anlamıştı ve açıkçası burada görmeyi umduğu son kişiydi. Shruiak ve Xyra çok çok uzun yıllar önce tapınakta karşılamış ve bir kaç kez birlikte savaşmışlardı. Gördüğü kadarıyla aradan geçen yıllar onda hiç bir değişiklik yaratmamıştı; hala aksi ve tehditkar tavırlar sergilemeye devam ediyordu.
Ve tabii ki elf... Onun kendisine hayranlıkla bakmasını büyük bir soğukluk ve umursamazlıkla karşılamış ve cevap vermemişti. Buna gerek de yoktu zaten. Tehditkar bakışlara alışık olduğu kadar bu tür bakışlara da alışmıştı ve artık bu tür şeyler olağan geliyordu. Ayrıca ona aşık olan ilk elf de bu mavi saçlı şaşkın elf değildi.
Bu garip manzara etraftaki herkesin oraya toplanmasını sağlamıştı. Doğal olarak bazı kişiler olaya müdahale etme gereği duymuş ve bir şeyler söylemişti ama Xyra hiç birini umursamıyordu. Zaten böyle bir yerde olay çıkaracak kadar aptal birisi değildi. Hele büyüsüne güvenemezken... Bu yüzden kahramanlık taslayan insan savaşçıyı da şimdilik bozma gereği duymuyordu. Bu sırada karavanın yanında gördüğü büyücü kadınla göz göze gelmişti ve kadın yapılabilecek en mantıklı şeyi yapıp kalabalığı şatonun açılan kapılarına yöneltmişti.
_________________ "�n yargıları yıkmak, atomu parçalamaktan daha zordur..." Einstein
Joined: Aug 31, 2006
Posts: 2004
Location: Midkemia, portal/istanbul
Posted:
Thu Jan 18, 2007 10:55 pm
Kalabaligin toplandigi alanda, hareketlilik olmamasi icin sarfettigi cabadan sonra, bakislarin şatoya dönmesini istiyordu, Susy. Böylelikle, herhangi bir olay çıksa bile, yasli ve çocuklarin burada bulunmamasini istiyordu. Erkek drowun tavirlari Susy, nin bedeninden hafif bir karincalanmanin geçmesini sağladı. Kelimelerini söyleyiş tarzinin ardinda yatan, şiddeti ve nedenleri az da olsa, sanki içindeymiş gibiydi.
Quote:
vedui' ussta jallial, usstan naut ogglinn (Merhaba hanamefendi, ben düşman değil)
Quote:
''hem ne kadar eminsin seni uykunda öldürmeyeceğimize, bunu tembihlemiştir mutlaka halkının ermişleri'' ( elfe drow dilinde söylenmiş bir cümle idi bu.)
Hepsini anladi. Fakat,sakin tavriyla birşey belli etmedi.
Quote:
Sonra Susy'ye dönüp suratında kocaman bir gülümseme ve gözlerinde 82 No'lu bakışıyla "Merhaba, ben Piijek." ddedi.
Drowlarin üzerindeki gözlerim şatoya doğru karşımda duran adama döndü, ve gülümsedim."Piijek,Evet, herşey yolunda. şimdilik"
Joined: Aug 31, 2006
Posts: 2004
Location: Midkemia, portal/istanbul
Posted:
Thu Jan 18, 2007 11:08 pm
Quote:
Bu sırada karavanın yanında gördüğü büyücü kadınla göz göze gelmişti ve kadın yapılabilecek en mantıklı şeyi yapıp kalabalığı şatonun açılan kapılarına yöneltmişti.
Gözleri anlaşircasina birleşmişti o anda, Susy, Drow dişisi ile arasinda garip bir etkileşim hissetti . Büyücülerin, birbirlerini gördüklerinde hissettiklerini biliyordu. Annesi Daina da, anlattığı hikayeleri biliyordu. Bu Drow kiz, Bir büyücüydü. Asasini yavasca döndürdü, ve üzerindeki kendi rününün (büyücü armasi) kizin görmesi için o pozisyona getirdi. Bakistilar. Susy evet bir büyücü yüm, diye onaylamis oldu.
"Seni görmek güzel, kardeşim." Kendi sehrinde büyücüler birbirlerine hep böyle seslenirlerdi, Susy de aliskanlik tan dolayı ağzından cikivermişti sözler. Drowun ne diyeceğini merak etti.
Gözleri anlaşircasina birleşmişti o anda, Susy, Drow dişisi ile arasinda garip bir etkileşim hissetti . Büyücülerin, birbirlerini gördüklerinde hissettiklerini biliyordu. Annesi Daina da, anlattığı hikayeleri biliyordu. Bu Drow kiz, Bir büyücüydü. Asasini yavasca döndürdü, ve üzerindeki kendi rününün (büyücü armasi) kizin görmesi için o pozisyona getirdi. Bakistilar. Susy evet bir büyücü yüm, diye onaylamis oldu.
"Seni görmek güzel, kardeşim." Kendi sehrinde büyücüler birbirlerine hep böyle seslenirlerdi, Susy de aliskanlik tan dolayı ağzından cikivermişti sözler. Drowun ne diyeceğini merak etti.
Deneyimleri ona hangi ırktan olursa olsun büyücülere saygı duymayı öğretmişti. İnsan büyücüye başıyla hafif bir selam verip "Seni de görmek güzel." diye cevap verdi ve kapıya doğru ilerledi. Birkaç adım sonra durup arkasına baktı ve diğerlerine "Gidelim." dedi.
_________________ "�n yargıları yıkmak, atomu parçalamaktan daha zordur..." Einstein
Joined: Oct 01, 2003
Posts: 4320
Location: istanbul
Posted:
Fri Jan 19, 2007 12:58 am
İki çırak ağır şömineyi yüklenmiş alana çıkarıyordu, onları iki çırak daha takip etti. Geriye sadece bir şömine kalmıştı dışarı çıkarılması gereken. Son kalan çırak da büyü malzemelerinin geri kalanını şatodan dışarıya taşımıştı.
Khedan canla başla çalışan çıraklarının azmini görüp keyiflenmişti. Çnceleri çok daha fazla çırağı vardı, ya da büyücü hizmetçi mi demeliydi bir an bilemedi Khedan ama şu lanet olaylar yüzünden Khedan'ın büyüsü güvenilmez olduğundan beri çıraklarının neredeyse hepsi ayrılmış ve sadece bu 5 çırak kalmıştı. Eğer birkaç hafta daha böyle devam edecek olsa onlar da ayrılırdı kesin. Khedan bu aşağılamaya dayanamazdı.
Son çıkan çırağının ardından büyücü de onları takip etti. Sanki daha yaşlı hissediyordu kendisini ve bitkin... Bir an acaba başarabilir miyim ? diye sordu kendi kendine, ama sonra bir kez daha hüzünle hatırladı. Başarması gereken o değildi.
Khedan çıraklarının ardından düşünceli düşünceli yürürken bir anda uğultuyu farketti. Adeta şatoya saldıran bir ordunun gürültüsü gibi... Khedan kafasını çevirip baktığında şatoya doğru harekete geçen kalabalığı gördü.
"Lanet şeyler... Adam gibi konsantre olamıycam, büyüyü yapmama izin vermeyecekler " dedi korkuyla ve onları çağırdığına pişman oldu ama daha sonra onları neden çağırdığını hatırladı.
Onları sakinleştirmesi gerekiyordu ama nasıl ? O anda zeki büyücünün aklına şatonun savunma sistemi geldi. Komutanların askerleri rahat idare edebilmesi için hazırladığı ses yükseltme büyüsü ilk kez işe yarayacaktı. Bu büyüyü yaparken hiç zorlanmadığını hatırladı Khedan, sonsuza kadar çalışacak olmasına rağmen sadece büyüyü ezberleyip bileşenleri kullanması yetmişti. Ama şimdi bu kararlılıkta büyü yapmak ne kadar da uzak görünüyordu.
Khedan kapının birkaç metre ilerisinde durmuş aşağıdaki şatoya yaklaşan kalabalığı seyrediyordu ( şato ovanın hizasından yüksekteydi ), o aylak aylak bu işle uğraşır, eğer karşısındakiler düşman olsa ne gibi büyüler yapacağını tasarlarken çırakları son şömineyi de şatonun dışarısına çıkarmış ve büyü için ya da Khedan'ın yapacağı herneyse... onun için herşeyi hazırlamışlardı.
Artık güneş batmış, ovanın uzak uçları gecenin örtüsü ile örtünmüşken yaktıkları ateşlerle, ellerinde taşıdıkları meşalelerle geceye ışık katan bu kalabalığa ve sonsuz yıldızları ile tüm geceyi örten gökyüzüne baktı büyücü. Eğer başarırsa bu kalabalık... en azından bir kısmı o uzak yıldızlardan birinin güzel bir gezegeninde yeni bir yaşama başlamış oalcaklardı. Acaba bunun farkındalar mı ? Diye baktı Khedan ama cevabı düşünmesine bile gerek yoktu. Aşağıda toplanan herbir fert bu ümitle akın etmişti buraya.
Khedan gelen kalabalığa daha fazla dikkat etmedi, en hızlılarının bile bu mesafeyi aşmaları birkaç dakikalarını alır gibi görünüyordu. şimdi meraklı büyücülerin, cesur savaşçıların saçma soruları ile karşı karşıya kalmadan şu büyüye başlasa iyi olacağını düşündü.
"Hey, dediklerimi sakın unutmayın miskin herifler " dedi çıraklarına ve onlar üç şömineyi yakarken kendisi bu şöminelerin merkezine koyulmuş içlerinde toprak gibi şeyler olan kavanozları tek tek açmaya başladı. Bu esnada yapacaklarını tek tek aklından geçiriyor, bir hata yapmamak için artık ona yol göstermeyen büyünün ve zamanın tanrısına dua ediyordu.
Alegria dikkatle izlediği drowların hareketlerinde çok tehdit edici birşeye rastlamamıştı, anlaşıldığı kadarıyla onların da canlarını kurtarmaktan başka dertleri yoktu. Biraz küstahça da olsa bir drowa nispetle oldukça alçakgönüllü davranıyordu dişi olan. Bu alçakgönüllülük savaşçı kadının hoşuna gitmemişti, ona bu ırkın ne kadar iki yüzlü ve çıkarcı olduğunu birkez daha hatırlatmıştı ve içini yeniden kin ile doldurmuştu. Ama disiplini sayesinde kendini saçma bri harekette bulunmaktan alıkoydu.
Bu esnada arada sırada şatoda olanları da kontrol ediyor, kapıdan çıkarılan aletlerin ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Birşeyler olacak gibi görünüyordu.
Biraz önce droları ilgi ile seyreden kalabalık büyücü Susy'nin de hatırlatması ile şatoda olan olayları fark etmişti. Bu farkediş bir anda tüm kalabalığı saran ve boğucu bir gürültüye dönen rahatsız edici bir uğultuya neden oldu. Daha önce savaş görmüş tecrübeli maceracılar bu gürültüyü iki ordunun birbirini ilk kez gördüklerinde çıkardıkları sese benzetebilirlerdi ama bu daha kısa ve daha düşük tonda çıkmıştı.
Büyücünün de yönlendirmesi ile kalabalık şatoya doğru yola çıkmıştı ama bu çok da hızlı olmamıştı, hatta bir kısım insanlar geri ovaya koşmuştu, yakınlarını ve eşyalarını almak için.
Ovanın hertarafında bir telaş hakimdi, Eliat hızla karavanına dönmüş ve karavanın atlarının koşumlarını düzeltmeye girişmişti. O esnada içerideki kadınlara yardım etmeleri için bağırıyordu.
Kathranis iki yönlü bir akımın ortasında kalıverdi bir an, bi kısım insanlar ilerliyor, bazıları ise aceleyle geri koşuyordu. Gören geç kalanların bu dünyaya mahkum olacağını sanırdı ? Yoksa öyle mi olacaktı.. Ya büyücü büyüsünü uzun süre tutamazsa ? Lanet büyüye ve büyücülere güven olmazdı.
Shruiak tanıdık bir yüz görmenin şokunu üzerinden atamamıştı ki sağdan soldan yorumlar, imalı sözler gelmeye başladı. Bir anda kanı ısındı herkes ona laf atıyordu, sanki lanet olası drow olan karşısındaki Xyra değilde oymuş gibi. Ve bunun nedenini de anlaması uzun sürmedi... Drow kadınları güzel varlıklardı, tıpkı karşısındaki büyücü gibi ki o ırkının en güzellerinden değil sayılmak orta halli anca sayılırdı. Ama en zekilerinden biri olduğu kesindi ve bir drowda güzellikten çok daha tehlikeliydi zeka. Karşısındaki büyücüde de bolca vardı bu kötü özellikten.
Pijekin gözleri Susy'den ayrılmıyordu, ah o ne güzellik, o ne estetik... Ve ne kadar da neşeli bir şekilde ona seslenmişti... Ne demişti... emmm.. o kadar düşünmesine karşın bir türlü çıkaramıyordu. Yoksa heyecandan unutmuş muydu ?
Swain iç çatışmaları, hüznü ve anıları ile baktı diyara son kez bakar gibi. Kimse gözyaşlarını görmemişti, kimsenin kimsenin yüzüne bakma düşüncesi yoktu. Bu insanların çaresizliği bir kez daha içini burktu adamın.
_________________ her zaman yalan söyle ki, kimse yalan söylediÄ?ini anlayamasın
güç amacın, karanlık aracın olsun.
Amora şatonun açılan kapılarına yaklaştığında iki genç çocuğun kendilerinden daha büyük olan şömineyi, tekerlekli el arabası yardımı ile kapılardan dışarı taşıdıklarını gördü. şömineyi taşıyan iki genç çocuğun büyücünün çırağı olduklarını tahmin etmesine gerek yoktu. Bu iki çırağın başlarına kötü şeyler gelecekti, bunu görüyordu. Sıska ve sarışın olanın başının üstünde bulunan halesi gittikçe soluyor ve tekrardan normale dönüyordu. Amora'nın anlamını bildiği birkaç görüden biriysiydi. Sarışın çocuk seçim yapmak zorunda kalacak ve yaptığı seçim sonucunda hayatını kaybedecekti. Sıska çırağın aksine daha yapılı olan gençin omuzlarının üstünde alevden toplar oluşuyordu. Amora bu alev toplarının ne anlama geldiğini bilmiyor olsada, güçlü bir his kötü şeylerin olacağını söylüyordu
- "Düşüncelere dalmak için pek uygun bir an değil, kendine gel be kadın"! diye söylendi kendi kendine... Bir kaç adım sonrasında kapıya varabilirdi sadece yürümeye devam etmeliydi. Gittikçe yaklaşan bir uğultu yüzünden durmak zorunda kaldığında, insanların şatonun açılan kapılarına akın ettiğini gördü. Birbirlerini ezmek pahasına bile olsa telaşla ilerliyorlardı...
View next topic View previous topic
You cannot post new topics in this forum You cannot reply to topics in this forum You cannot edit your posts in this forum You cannot delete your posts in this forum You cannot vote in polls in this forum
FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.
FRPWorld, yeni bir frp dünyası
Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır. Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.