Dikkatli dinlediklerde gümbürtülerden başka sesler de geliyordu. Yine de ne kadar dikkatli dinlerse dinlersinler, diğer seslerin neye ait oldukları çıkartamıyorlardı.
Xyra’nın yaptığı büyünün ardından ortalık aydınlanınca beÅŸi birlikte yola koyuldular. İlerledikçe artan sesler, onların haklı olduklarını ortaya çıkartıyordu. Gerçekten de oralarda bir ÅŸeyler oluyordu.
Yaratık, dört kolunda tuttuÄŸu iki yaydan birindeki oku, Swain’in alnına dayamıştı. Swain’in alnından kan süzülürken Xyra ile göz göze geldiler.
Yaratık henüz onların geldiÄŸini fark etmemiÅŸti. Pis, hırıltılı kıkırdamalarla Swain’e gırtlaktan bir dille bir ÅŸeyler söylüyordu, ama bu dile aÅŸina olan Xyra, söylenenleri anlayabiliyordu.
Xyra kaşlarını çattı. Yaratığın bir iblis olduğunu anlaması pek de uzun zamanını almamıştı. Yine de bu tür hakkında çok bilgisi yoktu. Sadece okuduğu bir paragraflık tanımdan çıkartabildiği kadarıyla bu tür iblislere ok iblisi deniyordu ve yay kullanmada muhteşemdiler. Ama yine de bu, iblisin dediklerine anlam vermesini kolaylaştırmıyordu. Ne demek istemiş olabilirdi ki acaba?
Spoiler:
Abyssal: “Gerçekten bizi satabileceÄŸinizi mi düşündünüz? Hepiniz ahmaksınız! Kimse tanar’rilere karşı çıkıp yaÅŸayamaz!”
_________________ All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.
Joined: Dec 29, 2006
Posts: 229
Location: khalkedon
Posted:
Mon Jun 18, 2007 10:17 am
Yıldırım göğsün çarptığıktan dakikalar sonra, Shruiak ölmediğini farketti.Canı korkunç bir biçimde acıyordu ve garip bir şekilde bu büyüyü her kim yaptıysa onu öldürmek istemediğini farketti.Aksine, büyü half-drowun gözlerinin açılmasına yol açmıştı.
Portaldan geçmeden hemen öncedaha çok cüceyle dövüşmek istediği gibi bir şey söylediğini hatırlıyordu.Sanki bu tanrılardan bir cevaptı ona.Bir ekz daha lanet okudu hepsine melez.Xardas, onun için yardım çağırıyordu.Shruiak dizlerinin üstünde doğrulmayı denedi ve ancak o zaman ağlar içinde sarılmış oldularının farkına vardı.Ayağa lakmak için uğraştı eliyle yüzüne yapışan ağları dağıtmaya başladı.
Ayağa kalktığında kılıçlarından ikisne de ulaşmayı denedi. Hala tam olarak kendinde degildi.Cesaret verici bir kaç söz duydu.Zaten bu darbenin ardindan bile herkes savunma pozisyonuna geçmeye başlamıştı ki İllyranin ve Susynin teslim olduklarini duydu Shruiak.
Daonun mesajı açık ve netti.Ve içgüdülerini izleyen melez, kılıçlarını indirdi.
_________________ ''Nindyn vel'uss kyorl ninta ratha, thalra elghinn dal l' alust...''
Kimler ki arkasını kollar, ölüm onları önden bulur...
Edmond ağlamanın bir şey değiştirmeyeceğini düşünmeye başladı.Evet, belki ölecekti.Ama her şey bitmiş değildi.Kurtulmanın bir yolu olmalıydı.Elini kılıcına götürdü, kılıcını hafifçe kınından çekti.Çstlerindeki ağı parçalamayı deneyecekti.İşe yarar mıydı bilmiyordu ama deneyecekti.
Büyücünün damarları büyünün acı ama hoÅŸ tadıyla dolmuÅŸtu. Bütün bedenini dolaÅŸtıktan sonra parmak uçlarına doÄŸru ilerliyordu büyü. Ve ÅŸimdi de parmaklarından çıkıp daoyu bulacaktı…
Eğer salağın biri onu engellemeseydi tabii. Tam kimin yaptığını düşünmeye başlamıştı ki daonun sözlerini duydu ve daha önemli sorunları olduğunu anladı.
Xardas drow melezinin inen palalarına baktı… Ve birden hayal kırıklığına uÄŸradığını fark etti. Birçok kiÅŸi zaten pes etmekte kararlıydı, tamam, ama melezden –yani az önce Xardas’a gelen cücelerden birini öldürerek ona büyük ölçüde yardım etmiÅŸ olan kiÅŸiden-böyle bir hareket beklemiyordu. ÅŸimdi kara cüppeli zor bir durumda kalmıştı.
İki seçenek vardı: Ya saldırmaya devam edecek ve ölecekti, ya da pes edecek ve yaşamaya devam edecekti-dolayısıyla buraya geliş amacına yaklaşmasına engel olan şeyler büyük ölçüde ortadan kalkacaktı.
Seçeneklerin ilkinde hayatını, ikincisinde onurunu kaybediyordu. İkisinin de değeri aynıydı kara cüppeli için. Ama ilkini yaptığında pes etme eğilimi gösteren melezi de tehlikeye atmış olacaktı. Eh, kazanamayacaklarını o da biliyordu, bu durumda bir manası kalmayacaktı saldırışının muhtemelen. Yine de belki bir kıvılcım bulmak umuduyla gözlerini diğerlerinin üzerinde gezdirdi ve az önce aptal diye bağırdığı büyücünün şimdi en onurlu olanı yapmakta olduğunu düşündü. Ağları yırtmak en doğru olandı, çünkü saldırış ya da pes ediş bir şey kaybettirirken, ağları yırtmak rakibe belirsiz bir hareket olarak gözükebilirdi, bu durumda o da bir sonuca varamayıp ne yapacağına karar veremeyebilirdi.
Xardas hayatından da onurundan da vazgeçmeden devam edebilirdi belki-en azından deneyecekti. Belki de aÄŸların yok olması onlara daha büyük fırsatlar saÄŸlayabilirdi…(Aslında Xardas kendini kandırdığını biliyor ama bunu kendine itiraf edemeyecek kadar gururlu )
Kara cüppeli böyle düşünerek elini kılıcına götürdü ve çekti kılıcını, tam savuracaktı ki…
Kılıç kullanmadığını hatırladı.
Elinde kılıç falan yoktu.
Ağları yok edecek bir aleti yoktu.
Hayır, hayır vardı. Kulede ustası öldüğünde onun silahını almıştı. ÇoÄŸu zaman kullanmadığı için aklından çıkardı. Bir gürzdü bu, büyücü de hep onu yanında taşımıştı o zamandan beri, hem ustasını hatırlattığı için, hem de bu tip durumlarda faydası dokunabileceÄŸi için…
Gürzünü çıkardı ve ince, uzun parmaklarıyla kavradı kabzasını. Parmakları büyü için yaratılmış olsa da, uzun oldukları için her şeyi çok iyi kavrayabiliyorlardı.
Büyücü gülümsedi. Her ne kadar narin de olsa, böyle fiziksel silahlardan da çok zevk aldığı zamanlar oluyordu. Ona halkını hatırlatıyorlardı. Ve bu gürzün hatırlattığı daha birçok şey vardı.
Geriye çekti onu önce ve ardından indirdi aÄŸlara tüm gücüyle…
_________________ <div> Wir sind nicht gestorben. Wir haben nie gelebt.<br> <br> -Ragnar Lodbrok</div>
Joined: Dec 29, 2006
Posts: 229
Location: khalkedon
Posted:
Thu Jun 21, 2007 11:16 am
Shruiak, Kara Cüppeli``nin bakışlarını yakalamıştı, hayal kırıklığı mı,şaşkınlık mı, yoksa tiksinti mi?Melez emin değildi.Ama sonuçta bu pek de önemli değildi, o da pes etmiş gibi gözüküyordu şimdi.
Ağları parçalamaları gerekiyordu evet, o da kılıcını savurdu onu dört bir yandan saran ağlara.
_________________ ''Nindyn vel'uss kyorl ninta ratha, thalra elghinn dal l' alust...''
Kimler ki arkasını kollar, ölüm onları önden bulur...
Cody Bu kadar inançsız bir takımla... Bu kadar düşmana karşı koyamıyacağını anladı.
İçinden GEçenleri Anlatmak istedi arkasındaki korkak gruba haykırarak...
Zaten HAyin büyücüde ölmüştü... Köle tüccarına baktı.
Etrafındaki örümcek ağlarına bakındı. Bİr kaç kılıç darbesi ile rahatca ilerliye bilirdi....
Ama Tek başına ne şu iri yaratığı yene bilirdi ne de bu cücüleri...
Bu yüzden Kılıcını ve kalkanını İndirdi.. İri yarı yaratığa baktı... ve grubu susturmak için elin kaldırdı...
''Bİzden ne istiyorsun... !? şu üstümüzdeki salak ağı kaldırında Konuşalım...''
_________________ Ã?LÃ?M NEREDEN VE NASİL GELİRSE GELSİN!!! Savas NaÄ?ralarmız kulakdan kulaga yayilacaksa ve silahlarimiz elden ele gececekse ve baskalari silah sesleriyle,savas ve zafer narâlariyla cenazelerimize agit yakacaksa Ã?LÃ?M HOS GELDİ SEFFA
şu lanet ağlardan bir kurtulabilseydi! Hiddeti, kolundan kılıcına aktı ve sanki düşmanı bu yapışkan ağlarmışcasına savurmaya başladı. Kesip kesemediği umrunda bile değildi! Belki kurtulsa, yapacağı ilk iş Dao'ya saldırmak olurdu. Körü körüne... Belki ona varmadan ölmüş olurdu ama umrunda değildi! Ruhunda yanan ateş teslimiyeti kabul edemiyordu.
Hayal gücünü zorlayan bir küfür daha homurdanıp kılıcını sağa sola sallamaya devam etti. Artık gözleri ağı görmüyor, Dao'yu hayal ediyordu. Çnce kollarını kesti, sonra bacaklarına sayısız delik açtı hayali düşmanının... Ama ölümcül darbeyi vurmadan önce onunla daha çok işi vardı. Tanımasa da, bir hiç için ölenleri görmüştü. Nasıl kayıtsız kalabilirdi? Biri intikamlarını almalıydı. "Sen de onlara katılacaksın aşağılık," diye hırladı hayalindeki düşmana. "Ama onların ki kadar hızlı bir yolculuk olmayacak!"
Kılıcını tekrar savurdu dao'ya (ağlara)...
_________________ Do you really want to see something from your worst dreams? I'll take you into the land of the dead, where you should never go alone and where the past has a frightening habit of repeating itself-for ever!
Sol koluna yapışmış olan beyaz, iÄŸrenç ağı, saÄŸ eliyle çekiÅŸtirerek sıyrılmaya çalışıyordu. Yapış yapış aÄŸ ellerinde sünerken içinden birkaç küfür sıraladı. Aynı aÄŸlar bacaklarını da kaplamıştı ve Lineas’ın bunların hepsinden kurtulması gerekecekti. Yoksa belki burada ölebilirdi bile. Sırtı yanıklarla doluydu ve ok yarası hâlâ çok acıyordu. Lineas’ın tek istediÄŸi buradan bir an önce kurtulmak ve en azından hayatta kalabileceÄŸini düşündüğü, daonun tarafına geçmekti.
Kolundaki ağı sündürürken aynı ağın eline bulaÅŸtığını ve oraya da yapıştığını fark etti. Bir anda saÄŸ eli, sol koluna yapışmıştı. Lineas panikle saÄŸ elini de kurtarmaya çalışırken arkadan ona yardım etmeye çalışan Susy’nin ellerini hissetti. Genç büyücü kendisini bırakmış, Lineas’ı kurtarmaya çalışıyordu.
Ama onun da durumu farklı deÄŸildi. Kendisi de Edmond’un ÅŸimÅŸek dalgasından kalan yanıtları ve yaralarıyla aÄŸa bulanmıştı ve Lineas’ı kurtarmaya çalışması iÅŸleri sadece daha da kötüleÅŸtirmiÅŸti.
Sadece birkaç saniye sonra ikisi birbirlerine dolanmış, ağlar da bedenlerini iyice sarmıştı.
Dao, keyifle parlayan gözlerle maÄŸarayı süzdü. Kayaların arkasındaki cüceler, arbaletlerini tekrar dolduruyor, piyade cüceler ise kalkanlarını önlerine çekerek savunma pozisyonunda köleleri çevreliyorlardı. Uzakta Khedan’ın bedeni yerde öylece uzanıyor, Cristobal ise bedeni siper alarak bir köleleri izliyor, sanki bir köpeÄŸin, doÄŸru bir ÅŸey yaptığında sahibinin onu ödüllendirmesini bekler gibi daoya hevesle göz atıyordu. Kölelerden iki kadın kurtulmaya çalışırken birbirlerine dolanıyor, birkaçı kılıçlarıyla aÄŸları kesmeye çalışıyordu. Hatta kara cüppeli büyücü bir gürz ile aÄŸları yarmaya çalışırken bir baÅŸka savaşçı da deliler gibi kılıcını aÄŸlara savuruyordu. Hatta daonun kulağına söylediÄŸi bazı sözler bile geldi. Yine de savrulan kılıçların çoÄŸu baÅŸarısız oluyordu. Çrümcek ağının esnek yapısı, normalde onları kolayca kesebilecek hamlelerin çoÄŸunu savuÅŸturuyor, sadece çok minik kesiklere imkân sunuyordu.
Ve o sırada tüm bu sahneye tuz biber olarak dao, Cody’nin sesini duydu.
Cody wrote:
''Bİzden ne istiyorsun... !? şu üstümüzdeki salak ağı kaldırında Konuşalım...''
Ve dao sonunda kahkahayı patlattı.
Çyle bir kahkahaydı ki bütün mağara inledi ve bir an herkes irkildi. Dao katıla katıla gülerken kılıcını dahi yere düşürdü ve öne doğru eğilerek midesini gülmekten ağrımaya başlayan midesini tutmaya başladı. Buram buram alay kokan kahkahası, bir süre daha yankılanırken yeni kölelerinin hepsinin yüreklerine nefret saçtı.
“KonuÅŸmak mı?! Pazarlık yapabilecek halde misin bre itin dölü?! Sen, benim gibi bir zât-ı muhtereme ancak deÄŸersiz canını bağışlamam için köpekler gibi yalvarabilirsin!”
Daonın canı aslında fazlasıyla sıkkındı. Yüce Han El Malek İbn-i Salût’un pek de hoÅŸnut kalmayacağı belliydi. Bu yeni köleler birkaç tane cücenin hakkından bile gelememiÅŸlerdi. Kaybettiklerinin yokluÄŸunu kesinlikle dolduramazlardı. Ama öte yandan, belki Yüce Han onlar için uygun bir ÅŸeyler bulabilirdi.
Dao, Cristobal’a bakarak parmaklarını ÅŸaklattı. Gözleri daonun sütbeyazı gözlerinde olan Cristobal, başını bir kez salladı ve sonra dudaklarından dökülen tek bir emir sözcüğüyle birlikte köleleri çevreleyen aÄŸlar ortadan kayboldu. Hemen ardından da daonun bariton sesi bir kez daha yükseldi.
“Ey canlarını kurtarmak için merhametimi dilenen aciz köleler, silahlarınızı ÅŸimdi askerlerime teslim edin! Ve siz, teslim olmayı reddedenler…” Daonun yüzünde öylesine sadistçe bir sırıtış oluÅŸtu ki tüm diÅŸleri gözler önüne serildi. “Çlümlerden ölüm beÄŸenin.”
_________________ All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.
Power demands sacrifice.
Last edited by Lord Necros on Tue Jun 26, 2007 7:08 pm; edited 1 time in total
..Cücenin kolu havaya kalktığında işaret ettiği yöne çevirdi Kafasını aniden. Yeniden bakmak için kafasını geri çevirdiğinde cücenin yerinde olmadığını görmüştü ama sakalından akan damlaların yerde oluşturduğu lekeler bunun bir halüsilasyon olmadığını gösteriyordu.
Tıpkı gösterildiği yolu takip edecekti.. başkada çare gözükmüyordu zaten. Swain diğerlerine tek kelime etmemişti. Gücünü konuşmaya değil de savaşmaya saklıyordu. Zaten güçlükle nefes alabiliyordu. Buna rağmen sık sık dönüp arkasını kontrol etmeden alamadı kendisini.
Swain:
Az önce suyunu içirirken gözlerindeki minnetarlığı şimdi yerine getiriyor olmalıydı. Tanrıların yardımıyla.
_________________ All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.
Swain geldiğinde onu da aynı şekilde tedavi ettiler, ama zırhını çıkartmaları biraz zaman almıştı.
Swain, gördükleri hakkında hiçbir şey anlatmıyor, tuhaf bir sessizlikle onların, yaralarını sarmalarına izin veriyordu. Aklı sürekli o cücedeydi. Çlmeden önce, o suyun ilk damlaları ağzına döküldüğü anda gözlerinde oluşan minnet ifadesini, ardından o gözlerin telaşla faltaşı gibi açılıp onu ittirmesini, ve sonra geri dönüp hepsinin yaşamını birden kurtarmasını tekrar tekrar gözlerinin önünden geçiriyordu.
Yaraları sarıldıktan ve toparlandıktan sonra, tüm bu dövüşün ana amacının sadece çok az bir kısmına sahip olduklarını fark ettiler. Swain’in bulabildiÄŸi tek suyu cüce içmiÅŸti-ki bu ÅŸu anda Swain’in şükran duyduÄŸu bir ÅŸeydi-harita yoktu ve yiyecek olarak sadece birkaç küçük peksimet vardı.
Yine de önlerinde tek bir tünel vardı ve bu tüneli izlemekten baÅŸka çareleri yoktu…tabi geri dönüp iblislerle tekrar yüzleÅŸmek istemiyorlarsa.
Bu ÅŸekilde kısa molalar vererek kaç saat yol aldıklarını tam bilmiyorlardı, ama Elias’ın dördüncü kez yaktığı taÅŸ artık sönmek üzereyken Elias onlara yaklaşık dört saati doldurduklarını söylemiÅŸti ki en sonunda bir yol ayrımına geldiler.
Esas tünel yolları boyunca genişlemişti ve bu genişleyen tünel şimdi ileriye dümdüz devam ediyordu. Bir başka tünel ise dola doğru kıvrılan, küçük bir tüneldi.
“Eee, ÅŸimdi ne yapacağız?” diye sordu Elias. Tüm yolculuk boyunca, önden giden Swain’in yanında durmuÅŸtu ve diÄŸerleri ile elinden geldiÄŸince diyalog kurmamaya özen göstermiÅŸti. Swain tam sebebini bilmese de, kendisi yokken Elias ve grubun kalanı arasında pek de hoÅŸ ÅŸeyler geçmediÄŸini anlayabilmiÅŸti. Elias’ın gözlerinde sık sık piÅŸmanlık yakalıyordu ki bu iyi bir ÅŸey deÄŸildi.
Herkes birbirine bakarken, Swain’in gözüne dar tünelde bir ÅŸey çarptı.
Bir adet sakalından sular damlayan ve gayet ölü bir cüce.
Çstelik bir anlık gözüktükten sonra da hemen kayboluvermişti.
_________________ All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.
View next topic View previous topic
You cannot post new topics in this forum You cannot reply to topics in this forum You cannot edit your posts in this forum You cannot delete your posts in this forum You cannot vote in polls in this forum
FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.
FRPWorld, yeni bir frp dünyası
Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır. Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.