Frp World Ana Menü
  • Frp World
    » Anasayfa
    » Forum
    » Anketler
    » Akademi
    » Kitap Tanıtımları
    » Haber Arşivi
    » Haber Gönderin
    » Makale Gönderin

  • Üyelere Özel

  • Kişisel
    » Hesabınız
    » Özel Mesajlar
    » Üye Listesi
    » Üye Arama
    » Siteden Çıkış

  • Site Bilgileri
    » Top10
    » Site Hakkında Yorumlarınız
    » İstatistikler
    » Destekleyen Siteler

  • Kullanıcı Menüsü
    Hoşgeldin, Diyar Gezgini
    Üye Adı
    Şifre
    (Kayıt Ol)
    Üyelik:
    Son Üye: ToniBaley4
    Bugün: 1
    Dün: 35
    Toplam: 90365

    Şu An Bağlı:
    Ziyaretçi: 2138
    Üye: 0
    Toplam: 2138

    FrpWorld.Com :: View topic - Kibele Tapınağı (Pasif Rp-Gordeon Sistemi)
    Forum FAQ  |  Search  |  Memberlist  |  Usergroups   |  Register   |  Profile  |  Private Messages  |  Log in

     Kibele Tapınağı (Pasif Rp-Gordeon Sistemi) View next topic
    View previous topic
    Post new topicThis topic is locked: you cannot edit posts or make replies.
    Author Message
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Wed May 02, 2007 7:51 pm Reply with quoteBack to top

    Kibele Matar ya da Kutsal Ana ismi değişen bu tanrıça Gordeon un kuşkusuz en sevilen tanrıçasıydı. Bir kadının koruyuculuğu ve sevgisini birleştiren bir inançtı ve çoğu Gordeonlunun bu bir tanrıçadan bekledikleri ile örtüşüyordu.

    İnsanlara tepeden bakamamak için binanın tek katlı olmasına özellikle dikkat edilmişti. Tapınak sadece kadınları rahibe olarak kabul ediyordu. Ancak kapıları tüm varlıklara açıktı.

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Bogus
    Site Yazarı
    Site Yazarı





    Joined: Nov 29, 2006
    Posts: 864
    Location: Istanbul

    PostPosted: Fri May 04, 2007 2:01 pm Reply with quoteBack to top

    - Hemen şimdi şu anda mı?

    Thais aslında askerleri tanımıştı. Basit düşünürlerdi ve bir şey yapılacaksa onu yapmak için en iyi zaman hep “şimdi” olurdu. Thais henüz tam bir kadın sayılmasa da ister istemez kılık kıyafetine bakmadan edemedi... Tüniğinin altında kalan sıska bacakları çıplaktı, sonra üstündeki deri tünik son derece kaba gözüküyordu. Bu gözle bakınca sıska bir demirci çırağından farksızdı ve eğer bir gün Kibele’nin saygın bir rahibesi olacaksa tapınağa bu kıyafetle gidemezdi...

    Genç kız Beddin’e öğleden sonra tapınağın kapısında buluşmayı önerdi. Bu zamana kadar kendisine çeki düzen vermeyi düşünüyordu. Beddin’in tek yaptığı omuz silkip onaylamak oldu.
    - Senin için ne zaman uygunsa.

    Thais komutan daha sözünü bitirmeden dikildiği yerden fırladı. Yolda Ethy, Taki, Jabor ve diğerlerine el salladı, babasını yanağından öptü... sonra ateşte yanarken çatlayan bir odundan fırlayan kıvılcım gibi fırladı genç kız. Tapınaktan çıkmadan önce kendisine bakan askerlere ve babasına dönüp bağırdı...

    - Ben bir Kibele rahibesi olacağım!

    Evlerinin alt katındaki çömlekçi oldukça meşguldü. Bu atölye şehrin zengin ve tanınmış çömlek ustası Tales’in çıraklarından birini kendi adına çalıştırıp onu daha da zenginleştirmesi için kiraladığı atölyelerden biriydi. Tales arada bir uğrar, beğendiği çömleklere kendi imzasını atardı, diğerlerini ise daha ucuza pazarda satardı. Thais’in kira olarak aldığı çömlekler de işte bunlardan oluşuyordu. Genç kız kan ter içinde çömleğe şekil vermeye çalışan çırağa selam verdi ve merdivenlerden yukarıya, odaların olduğu kata çıktı.

    Thais önce kendi odasına gitti, sandıkları karıştırdı ve tapınakta işine yarayabilecek ve alması gereken hiç bir eşya bulamadı. Sonra eskiden annesinin ve babasının kaldığı odaya geçti. Annesinin eski eşyalarının durduğu sandığı yatağın önüne çekti ve üstüne oturdu. Genç kız bu sandığı en son annesi öldüğünde, eşyalarını toplarken kapamıştı ve o zamandan bu yana sandık hiç açılmamıştı. şimdi sandık açıldığında içinden sadece kıyafetler değil, Thais’in 4 yıl geride bıraktığı anılar da canlanacaktı ve kız bir an için acaba bu üzerimdeki deri tünikle mi gitsem diye düşündü. Sonra aklına eğer bu komik kıyafetleri çıkarmasını sağlayacakca annesinin Nekropolis’den bile kalkıp gelmek isteyebileceği geldi. Cesaretini topladı ve sandığı açtı.

    Odayı bir an için lavanta kokusu kapladı. 4 yıl önce koyduğu kurumuş lavanta çiçekleri hala duruyordu. Thais tozdan korumak için giysilerin etrafına sarılmış keten bohçayı açtı ve annesinin eski kıyafetlerini yatağın üzerine serdi.

    Aslında üzülmemişti, hatta bunca zaman sonra bu kıyafetlere baktığında içine hafif bir huzur dolmuştu. Yine de Thais’in gözleri doldu. Eliyle göz yaşlarını sildikten sonra yataktaki kıyafetlerden birini omuzlarından tutup üzerine oluyor mu diye denedi. Kıyafet sanki Thais için özel olarak yapılmıştı. Kıyafet etekleri topuklarına kadar uzanan kolsuz beyaz bir tünikti ve ince deri iplerden oluşan bir kemeri varı. Sandıktan ayrıca annesine ait bir ziynet de çıkmıştı. Tıpkı Thais’in gözleri gibi yemyeşil yeşim taşından bir kolye.

    Kız demek annem öldüğünde benim bedenimdeymiş diye düşündü. Oysa bu kıyafetleri kaldırırken daha küçük bir kızdı ve kıyafetler o zaman ona ne kadar büyükse, annesini alan ölüm de bir o kadar fersah fersah uzakta, sadece büyüklerin, çok büyüklerin gidebileceği bir yerdeydi. Oysa şimdi annesinin ölmeden önce giydiği kıyafetler üzerine oluyordu. Acaba artık ölüm annesine olduğu kadar ona da yakın mıydı? Ama annesi ölmeden önce bir yaşam’a da vesile olmuştu. İşte o anda, üstüne tam olan kıyafete baktığında zümrüt gözler bir anda parladı. Thais artık hem ölüme, hem de yaşama vesile olabileceği yaşa geldiğini anlamıştı. Belindeki kılıçla birini öldürebilirdi, kendi yaşamını da yitirebilirdi ve “bu kıyafet üstüme oluyorsa...” diye düşündü, dünyaya bir hayat da getirebilirdi.

    Thais kıyafetleri sarmakta kullandığı keten bohçanın içine özenle seçtiği bu beyaz kıyafeti ve yeşim taşından ziyneti yerleştirip doğruca kadınlar hamamının yolunu tuttu. Çzerindeki deri tüniği uzunca bir zamandır giyiyordu ve dün oldukça koşuşturmalı, yorucu bir gündü. Annesinin lavanta çiçeklerinin arasından çıkardığı kıyafetini bu deri leşi çıkartıp giymesi doğru olmazdı.

    Hamam günün bu saatlerinde hep olduğu gibi kalabalıktı ama zaten kadınlar hamamının kalabalık olması onu çekilmez değil, aksine daha da eğlenceli kılıyordu. Thais kendi yaşlarında olan ama hal ve tavırlarından zenginler mahallesinden geldiğini inkar etmeyen bir başka kızla eşleşti ve sırayla birbirlerini sabunlayıp saçlarını yıkadılar. Sonra kibar kız, adı Leto’ydu, kendi yağ losyonunu Thais ile paylaştı ve bir süre buharların içinde bu şekilde beklediler. Son olarak da geriye yağın vücuddan su dökülerek durulanması kalmıştı.

    Zengin kız Thais vücudunu yağlarken ona bir çifçi veya hizmetçi olup olmadığını sormuştu. Thais ona bir teğmenin kızı olduğunu söylediğinde yüz üstü yatan kız aniden dönmüş ve şaşkın gözlerle sormuştu. “Peki o halde ellerin neden bu kadar nasırlı?”

    Thais “kılıç sallamaktan..”diyemedi. Onun yerine kısaca “Lir çalıyorum..” diyerek kestirip attı. Muhabbet bir davete ve bir dinleti ricasına kaymaya başlayınca Thais ister istemez konuyu müsait ve yakışıklı erkeklere getirmek zorunda kaldı ki bu yeni konu her ne kadar dikkati dağıtmakta işe yarasa da bu konu hakkında Thais’in lir çalmaktan daha fazla bilgisi yoktu. Genç kız yıkanma faslı bitene kadar Gordeon sosyetesinin kibar, yakışıklı, zengin ve bekar erkekleri hakkında kısa bir nutuk dinledi.

    Giyinme odasında Thais annesinin temiz kıyafetlerini giydi, yeşim kolyeyi dışardan görülmeyecek şekilde elbisesinin altında tutarak boynuna taktı. Giysilerin üzerine nasıl olduklarını çok merak ediyordu ve keşke parlak bronz bir levha bulabilseydi. Sandallarının iplerini bir kez daha baldırına doladı ve tam çıkıyordu ki bir şey unuttuğunu fark etti. Eşyaların konduğu küçük sandığın içinde hala deri tüniği ve kılıcı duruyordu. Thais sandığı açıp keten bohçanın içine eski eşyalarını yerleştirirken tünikten gelen kokuya nasıl katlandığını merak etti, sonra “en iyisi burnum bu kokuya tekrar alışmadan bunları kaldırayım” dedi ve keten bohçanın ağzını bağlarken gözüne bir şey ilişti. Taki’nin verdiği deri gül orada duruyordu. Thais ilk önce gülü bohçanın içinde bırakmayı düşündü, ama sonra sebebini bilmeden gülü bohçadan çıkardı ve sandallarından birine iliştirdi. Eh güzel de olmuştu, kadınlar arasında yeni bir akım bile başlatabilirdi. Kız sonra bohçası kucağında Kibele tapınağının yolunu tuttu.

    Tapınağın kapısının önüne geldiğinde Beddin’i beklerken buldu. Adamın suratındaki ifadeden Thais birşey çıkartamadı... Beddin kocaman gözlerle ona bakıyordu ve gördüklerine inanamıyordu. Thais’in bakım görmüş saçları güneşin altında alev gibi parlıyor, genç kızın omuzlarından aşağıya süzülüyorlardı.

    Beddin kılıcın sivriltisinden ve kızın henüz tam kurumamış saçlarından Thais’in hamamdan geldiğini anladı ve bohçayı kızın elinden aldı.

    - Sanırım artık bunlara ihtiyacın olmayacak. Hem zaten kılıç da bize aitti. Gerçekten çok güzel olmuşsun Thais. Baban seni böyle görse eminim seninle gurur duyardı.

    Thais gülümsedi ve kibarca cevap verdi. “Teşekkür ederim. Size minnettarım.”

    Beddin babacan bir tavırla gülümsedi ve genç kıza tapınağın kapısına kadar refakat etti. Thais tapınağa ilk defa girmiyordu ama bu girişini asla unutmayacaktı. İçeri girdiklerinde Thais’in çocukluğu, patavatsızlığı, kural tanımazlığı, saflığı ve zümrüt gözlerinde parlayan coşkusu sanki Beddin’in kucağında taşıdığı bohçanın içinde kalmıştı. Belki zümrüt gözlerdeki coşkunun parıltısı eskisi kadar fazla değildi ama eğer bakanlar Thais’in kalbini görebilselerdi, içerde atmakta olan yakutun eskisinden daha parlak kavrulduğunu söyleyebilirlerdi. Tapınağın içinde Thais’in kalbi küt küt atıyordu. Genç kız büyük bir heyecan içinde bir adımın ardından bir diğerini attı ve Tanrıçanın varlığını tapınakta hissetmeye çalıştı.

    _________________
    <div><strong>ÇıÄ?lıkta henüz umut vardır, çıÄ?lık atmak güç ister. Tehlike, fısıltıdadır. Çünkü fısıltı bir tükeniÅ?in ifadesidir.</strong></div>
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's websiteMSN Messenger
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Fri May 04, 2007 8:10 pm Reply with quoteBack to top

    Tamamen toprakla kaplı bir tapınaktı. Bahçe bitkiler ve hayvanlar her yerde dolaşıyorlardı. Dolapların ağaçlarla yanyana durduğu bir bölüm vardı. Başka bir yerde kentten gelen bazı hastalar yere serilmiş döşeklerde yatıyorlardı. Rahibeler için döşek yoktu. Onların buna ihtiyacı yoktu. Beddin Thais ile içeri girdiğinde bitkileri inceleyen bir rahibe aniden onlara döndü. Bir an için Beddin in yüzüne baktı. Sonra gülümseyerek Thais e yaklaştı. Kutsal Ana nın tapınağına hoşgeldin kızım dedi Thais e. Buraya ne amaçla geldiysen umarım aradığını bulursun kızım dedi. Bize katılmak için mi geldin. Yoksa gelişinin başka bir nedeni mi var dedi ses tonundan verilecek cevabı bildiğini az da olsa hissettirerek.

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Bogus
    Site Yazarı
    Site Yazarı





    Joined: Nov 29, 2006
    Posts: 864
    Location: Istanbul

    PostPosted: Sat May 05, 2007 12:12 am Reply with quoteBack to top

    - Ben bir Kibele rahibesi olmak istiyorum. Buraya bu yüzden geldim.

    Thais genelde yeni tanıştığı insanları pervasızca göz hapsine tutardı. Böylece bir şekilde onlara denk, hatta onlardan üstün olduğunu kanıtlamaya çalışırdı. Ama genç kız karşısındaki rahibeye baktığında bu dürtüyü hissetmedi. Tapınağa girdiğinden beri içinde, göğsündeki kor yakuttan yayılmaya devam eden bir sıcaklık vardı. İkiz zümrütlerin aksine yakut üstünlük taslamamasını öğütlüyordu genç kıza.

    Böylece Thais kollarını hafifçe iki yana açarak önce başını eğdi, sonra da sağ dizini sol dizinden biraz daha fazla bükerek rahibeye selam verdi.

    Eğer karargahta olsaydı, babasının ona tembihlediği gibi gözleri karşısındakinin gözlerine kitlenmiş olurdu. Çünkü savaşçılar genelde vuracakları yere bakardı. Ama tapınakta kışkırtan zümrütlerden çok göğsündeki yakutu dinlemesi gerekiyordu. Burada eğitimin yolu gözlerinden değil, kalbinden geçecekti.

    Thais sonra başını kaldırdı ve rahibeye baktı.

    - Lütfen beni aranıza kabul edin.

    _________________
    <div><strong>ÇıÄ?lıkta henüz umut vardır, çıÄ?lık atmak güç ister. Tehlike, fısıltıdadır. Çünkü fısıltı bir tükeniÅ?in ifadesidir.</strong></div>
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's websiteMSN Messenger
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Sat May 05, 2007 8:15 am Reply with quoteBack to top

    Rahibe gülümsedi. Gözlerinde ve yüz ifadesinde sevginin yumuşaklığı ile gücün sertliği bir şekilde uyum halinde var olabiliyordu.

    İsmim Silvia Ana dedi Thais e... Bizim tapınağımızda Yunan Tanrılarının tapınaklarında olduğu gibi rahibe ünvanı kullanılmaz. Tapınağımızı bilmeyen insanlar bazen bize böyle hitap edebiliyorlar ama biz birbirimize Ana Kibele yolunda çok ilerlemiş olanlara Büyük Ana deriz. Kibele ise bizim Kutsal Anamız ya da ilk Anamızdır.

    Tapınağa yeni katılanlar ise birbirlerine kız kardeş diye hitap ederler. Thais kızım dedi sonra kızın gözlerini yakalamaya çalışarak. Bir tanrıçanın yolundan gitmek tüm hayatını değiştirecek bir karardır. Bu yolun tam olarak ne anlama geldiğini bilmeden bu yolu izlememelisin. Kibele nin yolu tüm varlığı yaratan kutsal varlıkla özdeşleşmeye giden yoldur.

    Hepimiz tüm kadınlar bir hayatı başlatan güce sahibiz. Bu bize bir gerçeği daha gösteriyor. Biz aslında tüm yaşamı yaratan varlığında bir parçasını içimizde taşıyoruz. Kibele sadece bu gücü bize yeniden gösteren Kutsal Anamızdır. Ancak aynı zamanda hepimizin tek tek taşıdığı bu gücünde tamamını içinde taşır.

    Biz tüm yaşamın anasıyız. En güzellerinden bizi en rahatsız edenlerine kadar hayvanların, bahçemizi güzelleştiren çiçekten ayağımıza batan deve dikenine kadar bitkilerin ve en zoru da insanların. TÇM İNSANLARIN dedi ayrıca vurgulaması gerekmediğine inanarak. Bir ana sevecendir ancak güçlüdür de... Gerekirse çocuklarının iyiliği için onları cezalandırır da ancak bunu yaparken bile onları svmeye devam eder. Ne olursa olsun çocuklarından korkmaz kaçmaz. Her zaman onları kucaklamaya açıktır.

    Eğer yaşamını bu yola adamaya kararlıysan aramıza hoşgeldin Thais... Eğer kesin kararını verdiyse kız kardeş elbiselerinden birisini giy. Kibele tapınağında Ana ile özdeşleştikçe giysiler daha şeffaf senin ruhunu ve bedenini daha fazla sergileyen giysilere dönüşürler. Görüntülerinden ilk başta bu anlaşılmasa bile. Ancak şimdilik senin giyeceğin kız kardeş giysileri. Ayağına giydiklerini çıkart. Kutsal Ananın yolundan gidenlere toprak hatta taşlar zarar vermez.

    Giysilerin yanındaki silahlardan birisini al. Kutsal Ananın yolundan gidenler gerektiğinde çocuklarını savunurlar. Diğer çocukları ile savaşmaları gerekse bile. Kısa kılıç bıcaç sopa gibi küçük silahlar var orada. Karargah veya Ares Tapınağındaki gibi muazzam silahlar yok. Ancak sende bu silahların yanında diğer savaşçılarda olmayan bir güç olacak bir ananın kuvveti.

    şimdi kararını verdiyse dediklerimi yap sonra da yanıma gel.

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Bogus
    Site Yazarı
    Site Yazarı





    Joined: Nov 29, 2006
    Posts: 864
    Location: Istanbul

    PostPosted: Tue May 08, 2007 1:30 pm Reply with quoteBack to top

    Thais kararını vermişti. Ancak kız için asıl zor olan karar vermek değildi, zira Thais çok çabuk karar verebiliyordu ve aynı konularda dahi pek çok kez yeni kararlar verdiği olurdu. Genç kız bu güne kadar karşısına çıkan hiç bir kararı geleceği düşünerek vermemişti, çoğu zaman o sırada ne hissediyorsa, ruhu ona neyi yapmasını söylüyorsa onu yapıyordu. şimdi tapınağın içinde Thais’in ruhu ona bir Kibele kızkardeşi olmasını söylüyordu ve genç kız ne kadar düşünürse düşünsün hiç bir zaman şu anda hissettiğinden daha kararlı olamazdı. Ama yine de Silvia Ana’nın sözünü dinledi ve ruhuna bir kez daha sordu. Gerçekten bir Kibele Ana’sı olmak istiyor muydu?

    Genç kız zümrüt gözlerini kapadı ve göğsünde ki yakutun sesini dinledi. Kızıl ziynetin içinde aksini söyleyen hiç bir şüphe bulamadı ve gözlerini açıp cevap verdi.

    - Ben bir Kibele kız kardeşi olmak istiyorum Silvia Ana. Bundan eminim.

    Sonra kıyafetlerin ve silahların olduğu yere gitti. Çzerine olacağını düşündüğü bir kıyafet seçti ve sandaletlerini çıkarmaya koyuldu. Nihayet son bağcığı da baldırından çözdüğünde sandalet ayağından çıktı ve Thais yere çıplak ayakları ile basmaya başladı. Toprakla, taşla bir olma duygusu bir anda o kadar hoşuna gitmişti ki ister istemez ayak parmaklarını oynatarak adeta yeri kavrayıp mıncıklamaya çalıştı. Sonra sıra kız kardeş kıyafetlerini giymeye gelmişti. Thais önce herkesin ortasında soyunup giyinmenin uygun olup olmayacağını düşündü, ona kalsa utanılacak bir şey yoktu ama ne olursa olsun burası bir tapınaktı ve kendine ait kuralları olabilirdi. Hem Silvia Ana Kibele’nin yolunda ilerleyen Anaların elbiselerinin de şeffaflaştığını söylemişti. Etrafta bir perde olmadığına göre soyunmasında bir sakınca yoktu. Thais etrafına aldırmadan soyunup kız kardeş elbisesini giydi.

    şimdi sıra silahını seçme faslına gelmişti. Thais bir kaç sıçramada silahların olduğu yere gitti ve hiç düşünmeden kısa kılıçların durduğu yere yanaştı. Zümrüt gözler kapıdan girerken yitirdikleri parlaklıklarına tekrar kavuşmuşlardı. Thais zümrüt ziynetlerini acele ile silahların üzerinde gezdirdi ve aralarında en çok umut vaad edeni seçip eline aldı. Çnce kılıçla önünde iki tane çapraz kavis çizdi ve silahın elinden savrulmaya ne kadar meğilli olduğunu tarttı. Karargahtaki silahlar kadar iyiydi. Sonra kılıcı parmağının üstünde dengeye getirmeye çalıştı ve ağırlık noktasını buldu. Kabzanın biraz üstünde kılıç dengeye geldi. Hiç fena sayılmazdı. Sonra kılıcı tam gözünün hizasına getirip bıçağının düzgün olup olmadığına baktı. Thais en az bıraktığı kadar iyi bir kılıç bulduğunu düşünmeye başlamıştı. Son bir kontrol olarak bıçağın ne kadar esnediğine bakması gerekiyordu. Çok sert bir bıçak darbede esnemeyeceğinden kırılırdı, fazla yumuşak olması da kılıcı bir süs eşyasına çevirebilirdi. Thais bıçağı ucundan tutup büktü, bıçak ince bir kavisle bel verip bırakıldığında kesin bir şekilde eski formuna geri döndü. Kılıç usta işi bir kılıçtı. Thais bu mükemmel buluşu karşısında sevinerek Silvia Ana’nın yanına gidecekti ki kızıl yakut bir an için tekledi ve parlak ışığı aniden zümrütlerden çaldı.

    Thais’in dudakları ekşi bir şey yediğinde olduğu gibi büzüştüler, bu bazen de vicdanında bir rahatsızlık hissettiği zaman olurdu ve bu o zamanlardan biriydi. Thais zaten kılıç kullanmayı biliyordu. Vasat bir kılıçla da pek ala idare edebilirdi. Hayatta kalmaya çalışan bir savaşçının en iyi silahı seçmesi beklenirdi. Savaşta silahın kalitesi en az kullananın becerisi kadar önemli olurdu. “Bir Ana olacaksam silahın kalitesine değil, bir annenin koruyucu içgüdüsüne odaklanmalıyım.” Diye düşündü. Sonra tek bir hamlede kılıcı diğer kılıçların olduğu yere geri koydu ve içinden silahı kılıç sanatında en az yetenekli kız kardeşin bulmasını diledi. Tekrar diğer kılıçlara dönüp aralarından rast gele bir tanesini seçti ve silahın kalitesini hiç incelemedi. Çünkü Thais artık buna önem vermiyordu. Bir andan da kısa bir süre Thais gözlerini kapatıp açtığında zümrüt gözler şimdi yine donuklaşmışlardı. Yakut eski kızıllığına geri kavuşmuştu. Genç kız belki bir anda deri erkek kıyafetlerinden ve eski yaşam tarzından vaz geçmeye karar vermiş olabilirdi ama yine de ziynetlerin arasında gidip gelen ışığı henüz kararı kadar kesin idare etmeyi başaramıyordu.

    Genç kız eski kıyafetlerini, yeşim taşından kolyesini ve sandaletlerini alıp Silvia Ana’nın yanına gitti. Beddin’e bohçasını geri vermesini rica etti ve bu kıyafetleri de bohçanın içine koyup ağzını kapatarak bohçayı geri verdi. Taki’nin verdiği deri gül de sandaletler ile birlikte bohçanın içinde kalmıştı. Thais bir takı veya süs eşyası takmanın doğru olmayacağını düşünüyordu. Sonra Silvia Ana’ya döndü ve “Hazırım” dedi.

    _________________
    <div><strong>ÇıÄ?lıkta henüz umut vardır, çıÄ?lık atmak güç ister. Tehlike, fısıltıdadır. Çünkü fısıltı bir tükeniÅ?in ifadesidir.</strong></div>
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's websiteMSN Messenger
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Tue May 08, 2007 6:02 pm Reply with quoteBack to top

    Thais tekrar eski yere döndüğü zaman Beddin artık yerinde değildi.

    Silvia Ana Thais Kızkardeşe gülümsedi. Burası dedi. Kibele nin tüm çocuklarına açık bir tapınaktır. Ancak tanrıça ile ortak olabilme şansını doğa ne yazık ki sadece bize tanımış.

    Sonra Thais in yüzüne bakıp onu daha iyi tanımaya çalıştı. Sonra tekrar ve daha güçlü gülümsedi. Kibele nin izinden giden birisinin eğitiminin nereden başlayabileceğini düşün kızım dedi Thais'e. Tüm canlıların anasının yolundan giden birisi bu yolda ilk ne yapmalıdır? İçimizdeki o yaşamı başlatan gücün ışığını keşfedecek isek, önce yaşamın her bir parçasını tanıyabilmeli onları anlayabilmeliyiz.

    Bunun ilk adımı da konuşmayı öğrenmektir. Silvia Ana bir yandan konuşurken bir yandan yürümeye başladı. Yaşamın her bir parçası ile ayrı ayrı konuşabilmeliyiz. Onları anlamamız ve kendimizi anlatabilmemiz gereklidir. Ki bunun için çoğu zaman sesler ve kelimeler gerekmez. Çoğu zaman ise kelimelerle konuştuğumuzu zannederiz ancak sadece kendimizi kandırırız.

    Bu nedenle biz Kibele nin izinden gidenler konuşmayı yeniden öğrenmek zorundayız. Her hareket her ses her dokunuş aslında konuşmanın bir parçasıdır. Çyle olmak zorundadır.

    Silvia Ana bir çalının önünde durdu. Çalıya doğru işaret etti. Thais tıslayan bir yılanın sesini duydu. Thais kızım dedi Silvia Ana haydi bakalım ilk denemeni yap. Yılanı konuşmaya onu anlamaya çalış.

    Thais çalıya baktığında yılanın gövdesinden yukarısını hızla ileri ve geri salladığını görecekti. Yılan gittikçe artan bir şiddetle tıslamaya devam ediyordu. Bir yandan sağa sola sallanırken başını da aşağı yukarı hareket ettiriyordu. Ancak gövedesinin aşağısı hiç hareket etmiyordu.

    RP DIşI: Yılanı anlamak için neler yaptığını ve onun kısmi tepkilerini ve senin karşılıklarını yazabilirsin. Ancak son yargının sonrasındaki son hareketine yılanın verdiği tepkiyi yazmayı bana bırak. : )

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Bogus
    Site Yazarı
    Site Yazarı





    Joined: Nov 29, 2006
    Posts: 864
    Location: Istanbul

    PostPosted: Thu May 10, 2007 9:12 pm Reply with quoteBack to top

    Yılanın kafasının ahenkli, insanı etkileyerek büyüleyen hareketleri karşısında Thais’in gözleri düşmanca kısıldı. Daha önce yılanları hiç incelememiş olmasına rağmen genç kız bu hareketlerin ne demek olduğunu çok iyi biliyordu ve iç güdüsel bir şekilde yılanın hareketlerine dişlerini kısıp hayvanın eliptik gözbebeklerine kilitlenerek cevap verdi.

    O anda Thais’in aklına hücum eden düşünceler babasının ona öğrettikleriydi. Thais kısa kılıç kullanmayı seçtiği için babası eğitimini kızının bu seçimine göre vermişti. Kısa kılıcın uzun kılıçlar karşısında en büyük dezavantajı elbette boyunun kısa olmasıydı. Bu yüzden kısa kılıcı olan bir savaşçının büyük kılıcın ıska geçmesini beklemesi ve kılıcın ivmesini sonlandırdığı anı seçip, tam o anda karşısındaki savaşçının gardı düştüğünde saldırması gerekiyordu. Uzun kılıcın ıska geçmesi için de kısa kılıcı taşıyan savaşçının hareketin hangi yönden geldiğini önceden hissetmesi gerekirdi.

    Düşmanın hareketini önceden kestirmek ise tecrübe ve maharet gerektiren bir işti. Savaşta saldırının yönünü belirleyen yedi eklemden söz etmişti babası. Bu yedi eklem farklı kombinasyonlarda bir araya gelerek ölümcül vuruşlarda bulunabilirdi. Ayak ve el bilekleri, dirsek ve diz, omuz ve kalça, son olarak da bel vuruşların şiddetini ve yönünü tayin eden eklemlerdi. Bir savaşçı bu eklemlerin her birini takip edebilirse saldırının tam olarak hangi noktaya geleceğini anlayabilirdi. Ancak asıl sorun, dövüş gibi ustalık ve hız gerektiren bir uğraşta insanın bu yedi eklemin hareketini aynı anda algılayamamasından kaynaklanıyordu. Bu yüzden de usta savaşçılar karşılarındaki rakibin hareketlerini hızlı analiz edebilmek için bazı taktikler geliştirmek zorunda kalmışlardı. Bunlardan birisi rakip ile göz teması kurmaktı. Eğer karşıdaki rakip baktığı yere saldıracak kadar eğitimsiz ve acemi ise zaten ortada bir sorun kalmıyordu. Kılıç eğitiminden geçmeyen, gönüllü olmayan savaşçılar genelde bu yanlışa düşerlerdi ve eğitim almış savaşçılar karşısında deyim yerinde ise bir hareket geriden takip ederlerdi, ve bu savaş meydanında ölüm demekti.

    Deneyimli savaşçılar için göz tamamen bir yanıltma aracıydı ve bu yüzden hiç bakılmaması çok daha iyiydi. Tecrübe ile hareketlerini mükemmelleştirmiş savaşçılar için saldırılacak noktanın ille de gözle görülmesi gerekmiyordu.

    Ancak yine de bir tane eklem diğerlerinden farklı olarak saldırının geldiği nokta hakkında çok daha fazla ip ucu veriyordu. “Diz” diye düşündü Thais. İnsan vücudu en azından bir dizinin dönük olmadığı yönlere kuvvetli ve ölümcül darbeler savuramıyordu. Bu yüzden de kılıç ustaları öldürücü vuruşu vurmak için dizlerinden en azından birini saldıracakları yöne döndürmeleri gerektiğini iyi bilirlerdi. Diğer bütün eklemlerin gücü ancak diz saldırı yönüne döndüğünde hücumun gücüne eklenebiliyordu. Ama asıl sorun savaşçı gözü ile baktığı bu yılanda insan vücudunda olduğu gibi ayırt edebildiği hiçbir eklemin olmamasıydı.

    Yılanı değerli bir rakip olarak gören Thais sonra yılanın alt kısmını fark etti. Yılanın alt kısmı sabit bir şekilde duruyordu ve Thais’e dönüktü. “Bu onun dizi!” diye düşündü genç kız. “Bütün vücudu gücünü bu noktadan alıyor ve kafası boynu ne kadar oynarsa oynasın saldırının geleceği yön yılanın vücudunun bu kısmının baktığı yön ve bu nokta doğrudan bana dönük!”

    Thais şimdi durumu daha iyi kavrıyordu. Yılan sürekli sağa sola oynayarak menzilini karşısındakine belli etmemeye çalışıyordu. Böylece yılanın tehdit ettiği alan düşmanın sandığından daha kısa olduğu halde çok daha büyük bir alan olarak algılanıyordu. Thais hemen hareket etmeyen güç noktası ile yılanın kafasını zihninde birleştirerek tehdit alanının yarım çapını anlamaya çalıştı. Aksi takdirde sadece kafaya veya sabit noktaya bakarak bunu anlamak imkansızdı.

    Bütün bu düşünceler Thais’in savaşçı mantığı ile yoğrulmuş zihninden birkaç saniyeden kısa bir sürede geçmişti ve Thais artık karşısındaki bu mahluk ile savaşmaya hazırdı. Ama işte tam da burada ona doğru gelmeyen bir nokta vardı. Silvia Ana ondan yılan ile savaşmasını istememişti ki… Onu öldürmesi veya yenmesi gerekmiyordu, Thais eğer bir Ana olmak istiyorsa hayvanı anlamak zorundaydı. “Bana saldıracak!” diye düşündü genç kız hemen, gerçekten de yılanın sürekli olarak tıslaması ve tehditkar hareketlerde bulunması insanın aklına başka bir şey getirmiyordu. Ancak bir başka gerçek daha vardı. Yılan bütün tehditlerine rağmen ona henüz saldırmamıştı. “Çünkü onun tek hamlelik menziline asla girmedim…”diye düşündü Thais. “Tıpkı kısa kılıç ustaları gibi menziline girmemi ve ilk hamleyi yapmamı bekliyor. Bunu savuşturunca da beni sokacak!”

    Thais yılanı anladığını düşünüyordu ama yine de eksik olan bir nokta vardı. Thais bütün bunları bir savaşçının gözlerinden bakarak anlamıştı. Amacı öldürmek veya rakibi yenmek olmasa bile gözlemleri sürekli olarak savaşçı içgüdülerine dayanıyordu. Thais bir türlü bir Ana’nın kalbinden bakmayı beceremiyordu.

    Genç kız yılanın en iyi ihtimal ile iki hamle yaparak ulaşabileceği bir uzaklıkta yavaşça yere çömeldi ve yılana zümrüt gözlerinden yakut kalbini dinleyerek bakmaya çalıştı. Hayvan şimdi daha da tehditkar ve hırçın olmuştu. Tıslaması ve hareketleri daha güçlü bir ivme kazanmıştı. “Sana bir zarar vermek istemiyorum! Seni anlamaya çalışıyorum be hayvan!”diye düşündü ama bu düşüncesini yılana nasıl anlatabilirdi ki? Hayvanın görünürde bir kulağı yoktu. Demek ki konuşarak veya duyarak onu anlamayacaktı ve bu yolla da ona bir şey anlatması mümkün değildi.

    “Ona hiçbir düşmanca hareket sergilemedim! Niye hala bana tıslıyor ki?”

    Thais bu kelimeleri içinden söylemişti. Silvia Ana’nın onun bu kadar beceriksiz ve kıt kafalı olduğunu fark etmesini istemiyordu. Sonra Thais sorusunun içindeki ironiyi fark etti. Bu bir savaşçının sürekli olarak yok saydığı, bastırdığı ve yenmeye çalıştığı bir duyguydu. Thais’in yakut kalbi onu şimdi duygular alemine çekiyordu ve bu yılanı anlayacaksa saldıracağı yönden çok onun duygularını anlamak Thais’in işine daha çok yarayacaktı. “Benden korkuyor!” dedi genç kız bir anda. Bu kelimeleri farkında olmadan sesli söylemişti. Kız sonra içinden konuştuğunu sanarak dudaklarının arasından mırıldanmaya devam etti.

    “Beni tanımıyor ve beni bir tehdit olarak algılıyor. Eğer beni kesin bir şekilde yeneceğinden emin olsaydı çoktan bana saldırır ve beni bertaraf ederdi. Ama yerine çakılı bir şekilde bekliyor. Güç noktasını, tutunduğu toprağı koruyor. Benden daha hızlı olduğunu bildiği için ya benim ilk saldırıyı yapmamı, ya da hantalca menziline girmemi bekliyor…”

    Thais upuzun devasa boyutlarda öldürücü bir kılıç taşıyan savaşçı ile karşılaşan kısa kılıç ustasını görüyordu şimdi yılana ve kendisine baktığında; bu durumda savaşçının bilmesi gereken tek şey bir sonraki hareketti. Ama bir Ana’nın bundan daha fazlasını bilmesi gerekiyordu. Hareketin yönünden çok bu harekete sonuç veren neden’i bulmaktı amaç ve şimdi Thais bunun ne olduğunu anlamıştı. Kısa kılıç kullanırken bu duygunun “korku” olduğu söylenmemişti ona çünkü genç kız bu duyguyu bastırılması, ağza ve akla bile getirilmemesi gereken bir şey olarak öğrenmişti karargahta.

    Halbuki yılanın korktuğunu anladığında sadece saldırı yönünü değil, hayvanın bundan sonraki bütün hareketlerini anlayabileceğini düşündü Thais. Eğer bir varlığın duygusunu çözerse, varlıkları anlarsa, onların ne yapacaklarını da anlardı. Böylece bütün varlıkları anlayarak onların yaratıcısı, yaratma gücünün tamamını temsil eden Kibele’yi de belki bir gün anlayabilirdi. “Tıpkı annemin ona yalan söylediğimde yaptığım yaramazlıkları anlaması gibi” diye düşündü. Thais’in yaratıcısı onun annesiydi ve annesi her ne yaparsa yapsın kızını anlıyordu. Kibele’de bizi anlıyor olmalı diye düşündü Thais. Gerçekten de Silvia Ana’nın dediği gibi çoğu zaman kelimeler ile konuştuğunu zannedip kendini kandırıyordu.

    Thais artık yılana kalbini dinleyerek bakıyordu ve az önce saldırı planları yapan zümrüt gözlerin vücuda emir vererek kalbe pompalattığı, saldırıyı tetikleyen, zehri ve tereddüdü geçersiz kılan, Thais’in zümrüt kalbini hızlandıran, Yunanlılar’ın tabiri ile Ares’in Kanı artık etkisini yitirmişti. Thais yılanı anladığını düşünüyordu ve ona saldırmayacaktı. Bu yüzden kalbinin atışları da yavaşlamıştı.

    Genç kız tam o anda hayvana kendini nasıl anlatacağını buldu. Ona karşı bir art niyet, veya bir tehdit beslemiyordu. Soğuk kanlı katillerin bile saldırmadan önce kalpleri tekler, hızlı atmaya başlamasalar bile durağan tempolarından bir an olsun uzaklaşırlardı. Bu yüzden Thais sol elini yılanın menzilinden uzakta toprağa koydu ve kendi kalp atışını avuç içi ile toprağa vurarak taklit etti. Thais’in kalbi yavaş ve düzenli atıyordu…

    Genç kız bir savaşçı olarak asla yapmayacağı şeyi yaptı. Gözlerini kapadı ve başını yılanı göremeyecek şekilde önüne eğdi. Sonra sol elini yavaşça yerden kaldırmadan yılanın menziline soktu. Bir ısırık Thais’i şaşırtmayacaktı. Ama genç kız yine de yılan’ı doğru anlamış olmayı ve yılanın da kendisini az bile olsa anlamış olmasını umut ediyordu.

    RP Dışı: Umarım hüküm ve karakterin yaptığı şey kısımlarını doğru analiz etmişimdir, yoksa haddinden uzun bir RP oldu.

    _________________
    <div><strong>ÇıÄ?lıkta henüz umut vardır, çıÄ?lık atmak güç ister. Tehlike, fısıltıdadır. Çünkü fısıltı bir tükeniÅ?in ifadesidir.</strong></div>
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's websiteMSN Messenger
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Fri May 11, 2007 6:56 am Reply with quoteBack to top

    Yılan Thais elini toprağa doğru yaklaştırırken ileri geri hareketlerini hızlandırdı. Sonra kız elini toprağa koyup hareket ettirmeye başladığı zaman salınımlarını yavaşlatarak kızın yaptıklarını izlemeye başladı. Kızın yaptıkları ilgisini çekiyor ama hala korkuyordu. Kızın elini yaklaştırması birden korkusunu daha da arttırdı. El kendisine yakın bir menzile girdiğinde hareket etmek yerine hızla gerildi kıpırtısızca olası bir saldırıya hazırlandı.

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Display posts from previous:      
    Post new topicThis topic is locked: you cannot edit posts or make replies.


     Jump to:   



    View next topic
    View previous topic
    You cannot post new topics in this forum
    You cannot reply to topics in this forum
    You cannot edit your posts in this forum
    You cannot delete your posts in this forum
    You cannot vote in polls in this forum


    Powered by phpBB © 2001 phpBB Group

    :: HalloweenV2 phpBB Theme Exclusive ::
     
    FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.

    FRPWorld, yeni bir frp dünyası


    Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır.
    Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.


    Sayfa Üretimi: 0.56 Saniye