Manhattan'ın En Kuytu Meydanı Washington Meydanı...
Å?imdi arkadaÅ?lar kuytu kelimesi de tabii tuhaf bir kelime... Ã?st Manhattan turistlerin neredeyse hiç uÄ?ramadıÄ?ı bir yer olduÄ?u için belki kuytu sayılabilir. Ama klasik New York'u düÅ?ünürsek, yani Å?ehrin merkez bölgelerini. Sanırım Washnington Meydanı en kuytu meydan...
Aslında bakarsanız bu meydan bir üniversitenin, NYU nun binalarının çevresine kurulmuÅ?. AÅ?aÄ?ı (güney) tarafında NYUnun meÅ?hur kütüphanesi var. YaklaÅ?ık 14-15 katlı kütüphanenin ortasında boÅ? avlu gibi bir alan var. 15 katın tamamını da giriÅ?ten görebiliyorsunuz. Cam bölmelerin içinden katlarda çalıÅ?an kiÅ?iler görülebiliniyor. Ã?ok etkileyici bir sahne, her girdiÄ?imde birkaç saniye durup izliyorum.
Meydana gelince... Etrafında hiç dükkan yok... Eh bir iki dakika yürüme mesafesinde var. Parkta bir Å?eyler satan seyyar arabalar da oluyor. DiÄ?er meydanlarda da müzik yapılıyor. Ama aynı anda binbir türlü Å?ey de olduÄ?u için müziÄ?i adam gibi dinleyemiyorsunuz. Yani New York stili onca diÄ?er sesin yanında müziÄ?i dinliyorsunuz. Ama burada sadece müzik aynı anda birden fazla müzik de olsa sadece müzik var.
Bunun dıÅ?ında ders çalıÅ?an ya da oturup dinlenen üniversiteliler, ki ben de en azından teorik olarak onlardan biriyim, meydanda en çok görülebilen insan türü. Arada turistler de geliyor. Burası, 1600lerde Hollandalıların Afrikalı Amerikalılara verdiÄ?i bir alanmıÅ?. Belli bir süre çalıÅ?an Afrikalı Amerikalılar özgürlüklerini kazanıp eskiden bu meydanın yerinde olan gölün etrafına yerleÅ?iyormuÅ?, bilmiyorum turistleri çeken ne özellikleri var. Tabii NYU da baÅ?lı baÅ?ına çekiyor olabilir turistleri...
Meydanla ilgili en son söylenecek Å?ey belki BeÅ?inci Bulvarın baÅ?ladıÄ?ı nokta olması ( yani Ä°ngilizcesi Avenue Türkçesini tam bilmiyorum ) Bulvar dümdüüüüz taa Harlem'e kadar gidiyor. Yani yürüyerek sanırım bir buçuk iki saatlik yol... Ama yolun sonunu Washington Meydanından baktıÄ?ınız mı görebiliyorsunuz, çünkü bulvar hiç kıvrılmıyor.
Meydanda Ä°stanbulda surların ortasındaki kapıları andıran bir tür anıt, Å?ehir kapısı ya da tak var. Bu tak beÅ?inci Avenue nun bir tür giriÅ?i gibi... Açıkçası takın ortasından beÅ?inci Avenue çok güzel görünüyor. Ki Empire State de bu Avenue nun üzerinde olduÄ?u için, onu da bu parktan görmek mümkün... Ki zaten Empire State benim New Yorkta görmeyi en çok sevdiÄ?im bina...
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Turk gazetelerini takip ettigimden ben de gormemisim ama bu gun New York gazetelerinden uzun uzun okudum. Meger saldiri atlatmis bizim New York un meydani... Eh New Yorkta bu kadar konusulan bir sey, yine siyasi tartismalara yol acmamak umudu ile gunluge yazayim dedim...
Ilk olarak yazmak istedigim, okudugum gazetede yazan New York Polis Mudurunun soyledigi cumle... Jack Bauer olayi 24 dakikada cozerdi ama gercek Dunyada 56 saat iyi bir sure... Efendim nedir 56 saat derseniz bomba yuklu kamyonun Times Meydanina park edilmesinden kamyonun soforunun yakalanmasina kadar gecen sureymis... Bu arada Times Meydani bosaltilmis, meydana robotlar falan sokulmus, bomba etkisiz hale getirilmis ( artik kirmizi kablo yesil kablo meselesi oldu mu bilmiyorum ) bu isi itfaye yapmis bu arada... Ki New York sehrinde itfaye ile polis arasinda rekabet oldugu icin de sanirim polis biraz itfayenin one cikmasindan hoslanmamis. ( Obama da bugun itfayeye tesekkur etti kahramanliklari icin )
Bu arada gazete de polis mudurunun soylediklerini duzeltmis, Jack Bauer aslinda 24 dakika degil 24 dort saatte cozerdi diye.. Gerci 24 saatte Jack Bauer tek bir olay degil uc dort olay cozuyor en az.... Yani mesela Nukleer Bombayi etkisiz hale getiriyor, kizi ile yasadigi aile sorununu cozuyor, Suriye ile ABD arasinda cikacak savasa engel oluyor... Ve de tum bunlarin sonunda terfi bile etmiyor adamcagiz ( yoksa ediyor mu ilerki bolumlerde onu bilmiyorum )
Neyse olayi verdikleri ilk sayfada bunun olmasi New York'ta buyuk bir tehlikenin atlatilmasindan hemen sonra bile insanlarin espri yetenegini kaybetmedigini bir kere daha bana gosterdi. Eh tum bunlar olurken ben dersler icin proje hazirliyordum, New Yorkta benim gibi olaydan haberi bile olmayan insan sayisi bence epey fazladir... Bu sehirde birbirinden ayri onca Dunya var sonucta...
Bugun Times Meydanina gidip oglen yemegi yedim. Topu topu etkileyici sekilde aydinlatilmis bir dort yol agzi olan "sozde meydan"da ( ama New Yorklular duymasin ) en az 100 polis arabasi vardi... Eee 100 polis arabasi olunca zaten meydanin yarisini kapliyorlar... Bir de insanlar eskisi gibi meydana gelince de gun ortasinda bile epey bir trafik olustu meydanda... Ilk defa da New Yorkta resmi kontrol noktalari disinda polisin kimlik kontrolu yaptigini gordum...
Neyse ne diyelim, New York ve New Yorklulara gecmis olsun... Times Meydani benim de gidip geldigim yerdir. Bana da gecmis olsun mu? Eh olsun diyeyim... : ) ) ) Cok mu mutevaziyim yoksa...
Ama simdi bana bir sey olsa benim siirlerimi ozlerdi herkes sonucta di mi ama? ? ? ?
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Arkadaslar, daha once bir yerde var miydi da esinlenilmis midir bilmem, ama New York ta apartman denen sey 1840larda Irlanda ve Almanyadan onbinlerce kisinin bu sehre goc ettigi yillarda baslamis.. O zamanlar efendim iki katli mustakil, tuvaleti disarida evler varmis...
Ama gocmenler artinca insanlar bu evlerin birkac aile birlikte tutup farkli odalara yerlesmisler ( Sanirim benzer bir durum 70ler Istanbulunda da yasanmis )
Sonra evlerin sahipleri demisler ki, yahu bu kadar musterimiz var biz bu iki katli sirin evleri yikalim yerine apartmanlar dikelim be yav...
Boylece ilk apartmanlarimiz sekiz dokuz katli sekilde kurulmuslar. Ancak ev sahiplerimiz eskisi gibi tuvaletleri disariya koymus. Her apartmana da bir ya da iki tuvalet koymus..
Eeee gocmen sayisi daha da artinca bu defa iki ufak yatak odasi bir mutfaktan olusan evlere dokuz on kisili aileler yerlesmeye baslamamis, yetmemis bir de ayni ufak eve tekstil atolyeleri ( Sweetshop ) kurmayi denemisler... Bir apartmanin icinde ( dokuz katta toplam ) 1000 kisinin yasadigi zamanlar olmus... Eh ODTUde 100 kisilik katta bazen 5-6 tuvalet yetmezken tabii 1000 kisiye iki tuvalet epey az oluyor.
Insanlar tuvalet ihtiyaci icin legenimsi bir alet ( Chamber Pot ) kullanir sonra da pencereden boca ederlermis ki, o donemi ( 1840-1910 ) arasi donemi anlatanlar biraz da nereden nereye der gibi keyifle anlatirlar...
Sonra ne olmus derseniz.. En basta su olmus. Evlerle ilgili yonetmelik cikarmis bizim New York Sehir Belediyesi, once her evin disari bakan penceresi olsun demis, sonra her katta tuvalet olsun demis ( yani yuz kisiye bir tuvalet dusuyor, eh yine de tabii bizim meshur legenin kullanimi surmus ) Sonra daha da olmaz her evin icinde tuvalet olsun demis ki, bunu dedigi 1920lerde zaten ABD gocmenlerin girisini buyuk olcude yasakladigi icin zaten cok da musteri yokmus bu derme catma evlere cogu ev sahibi evlerini elden gecirmek ve masrafa girmek yerine evi bosaltmayi tercih etmisler.
Neyse bu evler bugun hala duruyor ve evet oldukca da pahali sayilacak fiyattan kiralaniyor.
Bu arada yine 1850lerde yapilan efsanevi bir apartman var. O yillarda ve sanirim daha 20-30 yil boyunca turunun tek ornegi.. Dakota Binasi... Bu binayi Central Parkin hemen yaninda yapmislar Cok Pahali oteli andiran bir binaymis zamaninda kimse oturmaz burada demisler, ama eh en zenginler degil ama orta ust sinif denen en zenginlerden biraz daha az zenginler oturmuslar. Uzun sure parkin batisinda tek basina dikilmis Dakota sonra yanina ve daha sonra da asagi Manhattan a benzer luks apartmanlari yapmislar. Yani ozellikle Dakotanin bir baska unlu yani, John Lennon un bir sure yasadigi ve onunde olduruldugu bina ki John Lennonun esi hala burada yasiyormus.
Dakota onu parmakliklarla kapli kapida mesale benzeri bir sey yanan kale malikane arasi bir bina bugun...
Eh boyle pahalimsi binalar ozellikle kentin asagi bolumlerinde bolca varlar. Cogunun onunden gecerken girisine bakinca yok burada insanlar oturuyor... Binalarin da tuhaf isimleri var. Kartallarin Binasi gibi ( bilmemne Building seklinde yani) Yani benim kaldigim binanin bile eh ufakca bir pansiyonun resepsiyonuna benzeyen bir girisi vardi ve burada surakli oturan bir amca vardi... Ama asagi Manhattan da sokaklarin ortasinda oturma amacli apartmanlarda bunun olmasi gerekiyor.
Ucuncu grup apartmanlar benim simdi oturduklarim. Simdi sehir buyuyunce orta siniftan olanlar icin de mustakil evde oturmak anlamsiz ve pahali hale gelmis en azindan Manhattandakilar icin.. Veeee ne yapmislar? Butun mustakil evleri ( yani neredeyse butun ) yikmislar ve aralarinda bosluk olmayan binalar ve apartmanlar yapmislar. Bu dedigimi 1900ler 1930lar arasinda yapmislar. Bu donemin binalarina Brownstone deniyor. Kahverengi kirmizi gibi farkli renklerde tuglayi andiran taslardan yapilmis binalar cogunlukla 8-9 katlilar... Eh asansorleri var... 1950lerden sonra bir kismi gocmen, ve gelir duzeyi nisbeten dusuk kisilerce tutulmaya baslanmis... Ki ben de iste geliri dusuk olup bu Brown Stone larda yasayanlardan biriyim bugun... : ) ) )
Simdi ozellikle orta sinifin da apartmanlarda yasamasi New Yorkta devrim yaratmis. Orta Sinif da camasirlarini evde yikayamayacagina gore ya apartmanlar camasirhaneler yaratmislar asagi katlarinda ya da camasir yikama yerleri olusmus. Gecen apartmanda ben camasirhaneye giderdim, bu seferkinde makine var alt katta apartmanin alt katinda yikiyorum ( ama camasirhaneye gitmenin de ayri tadi vardi vallahi : ) ) Bunun yaninda yeterince parasi olanlar camasirlarini yikatmak icin birilerini tutmaya baslamis... Boylece degisik bir hizmet sektoru olusmus camasir makinesi sektorunun yanisira...
Evet gunumuz New Yorku ile gecmis arasinda gidip geliyoruz. Son durak 50liler, 50lilerde hukumet Ikinci Dunya Savasindan donen askerlerin barinma sorununu cozmek icin dev kirmizi binalar yapmis.. Bunlardan sehrin asagisinda olanlarin bile iclerinde kendilerine ozgu park alanlari var ve mutis binalar... Evlerden birinin icine de girdim genis ve ferah evler.... Bu binalar ozellikle Harlem de ama guneyde de bolca bulunuyor, cogunlukla da tek tipler... Yanlarinda Wondergul Comunity yaziyor bolca, boyle yazanlar cogunlukla nisbeten gelir duzeyi az olanlarin kaldiklari...
Bu binalarin bir ornegi Konficyus Plaza.... Bunu Cinliler yapmis. Yapip yapmamayi tartisirken de garip bir sekilde eger Cinliler demiryollarini yaptiysa ( ABD demiryollarinda cogunlukla Cinliler calismis ) biz de bu binayi yapariz demisler... Bunu bana anlatan Cinli Amerikali arkadasima yahu bunu diyenler de Cinli degiller mi dedim ama suskun kalip gulumsemeyi tercih etti..
Simdi bu binalarin Harlem taraflarindaki 70lerdeki hali cok ic acici degilmis. Cunku 70lerde kira bedellerinin belli miktari gecmesi yasaklanmis... Ev sahipleri de binalara bakim yapmamaya baslamislar, hatta bir bolumu binalarini yakmis... Simdi de Harlem taraflarindaki biraz bakimsiz gorunuyor, ama kiralar sanirim biraz yukselmis eskisine gore daha iyiymis binalar... Zaten kira kontrolu meselesi bu sehrin en oncelikli meselelerinden sanirim.
Eh bir New York gunlugunun daha sonuna geldik...
Sevgili Gunluk,
Ben ufak gnom Firble olarak bir baska gunde seninle bulusmayi dilerim acikcasi aslina bakarsan yani... ]
Neyse fazla uzatmayayim ( saat 10 okuldan kovacaklar ) gorusuruz... : ) )
Ama
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Arkadaslar ozellikle bu ilkbahar boyunca Central Park benim en cok gidip geldigim mekan haline geldi.
Bunun elbette cok basit bir nedeni var. Evim Central Park in hemen karsisinda... Yani aslinda eylul ayinin sonundan beri evim Central Park in karsisinda ama eylul ayinin ev arama kaosu sonra da dersleri aman yetistireyim derdi icinde Central Parkta cok vakit gecirmemistim.
Kisin ise Central Parkta oturmak icin soguktu. Aslinda Harleme bakan bir buz pateni pisti vardi ama ayagimi kirarim sefil olurum New York hastanelerinde deyip cesaret edemedim ki bunu yazmistim.
Yine de kisin da Central Parkta ne olacak bu Firblenin hali diye dusune dusune cok yurudum. Dusunurken de o sogukta parka gelenlerin yanindaki kopeklerle de muhatap oldum. Yani oyle cok muhatap olmadim ama yanibasimda bel hizama gelen bir kopegin olmasi bile bazen korkutuyor beni...
Neyse ilkbahar geldi cicekler acti, efendim yanibasimdaki park biraz daha kiymetlendi tabii... Bu arada parkta duzenlenen bedava turlar varmis onu da ogrendim, park hakkinda biraz bilgi edindim.
Simdi efendim, ben New Yorka geldigim ilk aksami da parkin yanibasindaki bir hostelde gecirmistim. Hostelden cikip sola dondugumde yanimdaki yesil alanin Central Park oldugunu fark ettigimde, anaaaaa burasi Central Parkmis girelim bakalim ne var icinde gibi bir duygu ile parka daldim.
Ama parkta yururken ben teknoloji harikasi boyle muazzam gorsel bir seyler ariyordum ve bulamadim... Eh sonra parkin guney bolumlerine gittim nisbeten heykeller, bir ufak meydan olsa da bir de kale olsa da yine acikcasi hayal kirikligina ugramistim...
Ama efendim en bastan yanlis dusunmusum megerse.... Ben parka girince yahu agac var su var, gol var bu kadar midir bu park demistim. Oysa parkin ana amaci da zaten beni doganin ya da hic degilde bir koyun ortasinda oldugumu zannetmeme vesile olmakmis.
O kadar ki aslinda agaclar parkin en dis bolumlerinde bile binalari kapatacak sekilde dikilmis, ama New York un binalarinin yuksekligi artinca eh agaclar bazi yerlerde binalari kapatamamislar, ama parkin bazi bolumlerinde hakkaten ormanin ya da bir koyun kiyisinda hissetmek mumkun olabiliyor.
Ki sehirde gecirdigim bir yilin sonrasinda acikcasi parka yeniden girdigim de eskisine gore ben de cok guzel bulmustum parki...
Simdi parki benim yakinimdaki bolumu, yani Harlem Bolumu cok turistik degil, e ama iyi ki de degil, gosteri yapanlar, heykel heykel gezip bilgi alanlar yok... Eeee aslinda parka renk katan baska seyler de yok, ama Latin Amerikalilar gibi acayip renkli bir grubun hep ugradigi bir bolum oldugu icin parkin kuzey bolumu, e parka oynamak ya da dinlenmek icin gelmis kisiler bile parki renklendirebiliyorlar.
Bizim tarafin en unlu yeri Harlem Goleti... Koyumsu gorunmesi amaclanmis bir golet.. Yaninda efendim 19. Yuzyil Ingiliz Kasaba binalarini andiran bir bina var. Buradan olta kiralanip golette balik tutulabiliyor, amma tuttugunuz baligi sonra geri golete birakmak gerekiyormus... Nasil oluyor o demeyin benim de aklim ermiyor.
Bu arada goletin ustunde buz pateni yapilan bir mekan var ki yazin da havuz oluyormus... Vallahi bir girip size de yorum yazmayi dusunmuyor degilim.
Goletin kenarinda ozellikle kayalarin uzerine oturmak cok guzel oluyor. Dedigim gibi gelip gecenler, oynayan cocuklar, oturmaya gelen yaslilar cok renkli... Yakinlarda bir hastane var sanirim oradaki hastalari da getiriyorlar bazen parka....
Goletin guneyin de tepeler var. Daha arkada da su ormanin ortasini andirmasi gereken bolum var. Buralarda ufak selaleler, yukariya tirmanan patikalar, kucuk dereler var ki, ozellikle dere kiyisina oturup bir seyler yemek zevkli oluyor...
Eh bu defalik kendi evimin civarindaki Central Parki anlatmis olayim. Daha ileride Central Parkin baska yerlerini de anlatirim.
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Central Park'ın Panayırımsı Güney Bölümü...
Å?imdi tabii panayır kelimesi göreceli bir kavram... Ama belki de tasarlayanlar bu amaçla tasarlamıÅ? olmasalarda, Å?ehrin en hareketli bölümünün dibindeki bölümün de en renkli bölüm olmasını doÄ?al karÅ?ılamak lazım...
Parkın tam güneyi zaten, türlü türlü resimler yapan ressamların, ki eÄ?er oturup adamın resmini yapmasını beklerseniz bu resim sizin resminiz de olabilir, yiyecek içerecek, otantik eÅ?ya ( 1900lerin New Yorkuna ait eÅ?yalar) , yiyecek satıcıları ve elbette at arabaları bu bölümün baÅ?lıca ögeleridir.
Efendim at arabasına gelince... Bu at arabaları 19. yüzyıl zenginlerinin gözde araçlarından birisi imiÅ?. Ama Central Park öncesinde New York zenginlerin Å?ehrin kirli kalabalık caddelerinde at arabası seyahatinden hiç keyif alamıyormuÅ?. Dolayısı ile park yapılırken, yahu arabamızı sürecek Å?öyle güzel bir yol yapın parka demiÅ? zenginlerimiz ve de yol da yapılmıÅ?...
Bu yol bugün koÅ?ucular, bisikletçiler ve evet hala at arabaları tarafından kullanılıyor. Parkın içinden geçerken alt geçitler sayesinde yürüyüÅ? yapanların genellikle yoldan karÅ?ı karÅ?ıya geçmesine gerek kalmıyor.
Yani Å?imdi parkın güneyinde bisiklet de kiralamak mümkün, ama at arabaları kendini 19. yüzyıl zengini hissetmek isteyenler açısından daha göze çarpan bir seçenek, ama laf aramızda New Yorkta belediye baÅ?kanının da içinde bulunduÄ?u ciddi bir grup bu at arabalarını yasaklatmak istiyormuÅ?.
Neyse parkın güney bölümünde hemen iki adımda gidip oturabileceÄ?iniz, sakin bir gölet var ki, aslında bu gölet parkın bir bakıma kendini kanıtlamak için yarattıÄ?ı bir Å?eymiÅ?... Yani Manhattanın en kalabalık yerinden iki adım ötede size kendinizi köyde hissettiririm demek istemiÅ? parkı tasarlayan amcalar.
Biraz daha yukarı çıktıÄ?ınızda, uzanıp yatabileceÄ?iniz kayaları, düz alanları aÄ?açlık yerleri geçersek, eh dikkat çeken bir buz pateni pisti var.... DiÄ?er yazıda anlattıÄ?ımı kuzeydeki pistti bu güneydeki pist... Ama bu güneydeki pist yazın havuz deÄ?il, eÄ?lence parkı oluyor... Yani çok teknoloji harikaları yok daha çok klasik atlı karınca tarzı Å?eyler var... Zaten parkın civarında 19. yüzyılı çok seviyorlar.
Kuzeye doÄ?ru çıktıkça, önce satranç oynanan bir tesise rastlıyorsunuz... Yani ben hiç içine gidip satranç oynamadım ne yazık ki o nedenle çok iyi bilmiyorum. Daha sonra da Dairy denilen yine Viktorya tarzı ( efendim Viktorya Ä°ngilizler için bir bakıma bizim Kanuni Dönemi gibi bir dönem, o nedenle o tarzı sever genelde Ä°ngilizler ve Amerikalılar ) kasaba binasını andıran bir binaya geliyorsunuz ki, bu bina parkla ilgili her tür broÅ?ür hediyelik eÅ?ya kitap ayrıca bitki tohumu hayvan bakma klavuzu gibi ilginç Å?eyleri satın alabileceÄ?iniz bir yer... Zamanında burada çocuklara taze süt de verirlermiÅ?. Vallahi Å?imdi olsa ben içerdim ama artık yok.
Biraz batıya giderseniz Koyun Düzlükleri denilen, aslında bana çok da etkileyici gelmese de yine de nedense New Yorkluların çok sevip gurur duydukları bir yer var.... Efendim bu düzlükler ilk baÅ?ta askeri gösteriler için tasarlanmıÅ?, ama parkı tasarlayanlar çok da askeri gösterilerden hoÅ?lanmıyormuÅ? ( en baÅ?tan Å?art koÅ?ulmuÅ? bir gösteri alanı olsun diye mecburen tasarlamıÅ? adamcaÄ?ızlar ) Adamlar askeri gösteriler yapılmak istendiÄ?ince olabildiÄ?ince yok bugün olmaz, yok dün yaÄ?mur yaÄ?dı gibi bahanelerle ertelemiÅ?ler gösterileri... Ta ki 1863te ABD İç SavaÅ?ın en gergin anında adama abi sen istesen de istemesen de gösteri yapacaÄ?ız diyorlar. Adam da bir Å?ey diyemiyor... Ama sonra diyor ki madem öyle ben de alana koyun doldururum bi daha da gösteri falan yapamazlar...
Ve hakkaten de dolduruyor. Bu koyunların da sütünü iÅ?te Dairy de satıyor. 1860lardan 1930lara kadar bu alan koyunlara ayrılıyor. Sonra koyunlar Brooklyn e yollanmıÅ?lar. Koyunların aÄ?ılları da bugün lüks bir lokantaya çevrilmiÅ?. YeÅ?illerin Ortasındaki Taverna adı da ( Tavern in the Green ) Eh eskiden koyunların otladıÄ?ı yerde de Å?imdi insanlar uzanıyor, top frizbi falan gibi oyunlar oynuyorlar. Buranın yanında da bir atlı karınca... BildiÄ?imiz atlı karınca zaten ismi de BildiÄ?iniz Eski Atlı Karınca ingilizcede... Yani ABDliler çok pratik anlayacaÄ?ınız...
Hmm bir de doÄ?u tarafında Hayvanat Bahçesi var ama o ayrıca anlatılmaya deÄ?er bence yani.. : ) ) ) Å?imdilik burada keseyim. Sonuçta Central Parkı bir çırpıda bitirmek olmaz di mi ama? ? ? ?
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Central Park ın Merkez Bölümü... Yani bir nevi Gösteri Merkezi...
Efendim Å?imdi Central Parkı yapan mimarlarımızın bir istekleri bizim parkın bir bölümünde yürürken diÄ?er bölümünü görmememiz böylece yürürken sürekli süprizlerle karÅ?ılaÅ?mamız, keÅ?fetme merakı ve güdüsü ile park içinde dolaÅ?mamızmıÅ?... Ã?zellikle Å?u at arabası bisiklet yollarının altından geçen geçitleri iyi kullanıyorlar bu amaçlar, bu köprülerin altından geçenler diÄ?er tarafı göremiyorlar. Ancak geçtikten sonra öbür tarafı görmek mümkün oluyor. Böylece alt geçide gelince ne yapıyoruz? Ne var öbür yanda diye merak içine giriyoruz. Ã?bür tarafa geçiyoruz. Sonra biraz yürüyüp yeni bir alt geçide geliyor doÄ?al olarak onu da merak ediyoruz. Ve böyle böyle bütün Central Park ı boydan boya geçiyoruz... : ) ))
Neyse Parkın geometrik olarak olmasa da insanların gösterdiÄ?i ilgi açısından merkez olan bir bölgesi var. DiÄ?er yorumda bahsettiÄ?im binaları geçtikten sonra bu merkezin civarına geliyorsunuz ve hemen hemen her yerden bu parkın merkezi denilebilecek yer görülebiliyor.
Ne görülüyor derseniz, nisbeten geniÅ? onbeÅ? yirmi metre geniÅ?liÄ?inde etrafında heykeller olan bir yol. Bir de aÄ?açlar bu yolun tepesini kapatıyor ki, yazın ve sıcakta bu cidden çok hoÅ? oluyor. Efendim bu yolun iki yanındaki aÄ?açlar özel aÄ?açlarmıÅ?. Amerika Elm i diyorlarmıÅ?. Sanırım Freddynin Elm SokaÄ?ına da isim veren aÄ?aç. Ã?ünkü efendim bu aÄ?aç geliÅ?meye baÅ?ladıÄ?ında dalları saÄ?a ve sola doÄ?ru iki elin parmaklarını andıran Å?ekilde uzuyor ve aÄ?aç böylece çok geniÅ? bir alanı, mesela 20 metre geniÅ?liÄ?inde bir yolun üstünü kapatabiliyor. AÄ?acın dalları biraz Freddynin meÅ?hur eldivenini andırıyor.
Ama bu aÄ?açlar nesli tükenmek üzere aÄ?açlarmıÅ?. DoÄ?al ormanlarının çoÄ?u Hollanda HastalıÄ?ı denen hastalık nedeni ile yok olmuÅ?, bu nedenle parktaki aÄ?açlar özenle korunuyormuÅ?...
Å?imdi bu alanın aÄ?açlarla kaplı olması heykelleri falan da tabii güzel ama asıl ilgi çekici yanı o deÄ?il. Efendim burası ilkbahardan baÅ?layarak bir tür gösteri merkezi gibi her yanında Å?arkı söyleyen, jimnastik, sihirbazlık, müzik gösterisi yapan, hatta kimi zaman tiyatro oynayanlar var. Yani genellikle sevdiÄ?im bir gösteri mutlaka oluyor. Bir sinema ücreti kadar da para veriyorum. Ã?ünkü cidden saygı duyuyorum emeklerine... Bir de çok deÄ?iÅ?ik farklı ülkelerin ve farklı müzik tarzlarının konserleri oluyor. Açıkçası benim de içimden bir türkü söylemek geliyor. Bilmiyorum belki yazın yaparım. Bir kafa dengim olsa muhtemelen Å?imdi de yapardım. : )) ) )
Å?imdi bu yolun sonuna kadar yürüyünce yine parkın mimarlarının çok sevdiÄ?i sürprizlerden biri ile karÅ?ılaÅ?ıyoruz. Ã?nümüze bir tür alt geçit çıkıyor. Bu alt geçit öncelikler ve sonrakilerden daha büyük, çinilerle süslenmiÅ?, sanırım yapan mimar Ä°slami mimariden esinlenmiÅ?...
Alt Geçitten çıkınca bir de ne ile karÅ?ılaÅ?alım?
Ã?ncelikle üzerinde bir melek heykeli olan böylece su sesi duyup kendimizi bu güzelliÄ?in içinde kaybetmemizi saÄ?layan bir çeÅ?me... Efendim bu Central Park ın en sevilen eserlerinden birisi. Ã?eÅ?medeki melek Kutsal kitapta geçen bir melekmiÅ?, çölün ortasında yarattıÄ?ı bir su kaynaÄ?ı ile hastalıkları iyileÅ?tirmiÅ?. New Yorka da Central Park ile benzer zamanlarda Å?ehrin kuzeyinden temiz su getiriliyor. Böylece daha önceki 200 yıl boyunca her 20 yılda bir Å?ehirde paylayan ve Å?ehir nufusunun ciddi bir bölümünü öldüren hastalıklar eskisi kadar görünmemeye baÅ?lıyor. Bu heykeli de Å?ehre suyun geliÅ?i anısına yapmıÅ?lar.
Neyse Ã?eÅ?menin ötesinde bir göl... Daha öncekilerden daha geniÅ? bir göl üstelik.... Central Parkın ikinci büyük gölü sanırım. Arka taraf yemyeÅ?il.... Batı yakasında bir tepe var ki, eh mimarlarımız o tepeyi gördüÄ?ümüzde içimizde tepeye tırmanma isteÄ?i doÄ?sun istiyorlarmıÅ?. Gölün doÄ?u yakasında uzaklarda bir bot evi var. Buradan bot kiralanabiliniyor. Ki ben kiraladım. Ama sevgilisi ya da çoluÄ?unu çocuÄ?u ile bota binmeyen tek baÅ?ına binen bir ben vardım, ve ilginç oldu.
Neyse gölün arkasında koyun aÄ?ılından bozma restoranın dıÅ?ında parkın ikinci lüküs restoranı var. Ama restoranın arkasında hamburger patates tarzı nisbeten ucuz bir Å?eyler de satılıyor. Ama tabii bi o muhteÅ?em manzarayı seyrederken bunu görmüyoruz.
Bu manzarayı niye tasvir ettim? Ã?ünkü efendim bu manzara parkın ana temel, insanların mimariye duyduÄ?u hayranlıÄ?ın doruÄ?a ulaÅ?tıÄ?ı yer olması gereken yermiÅ?.... Söylemeye gerek yok tabii gerek çeÅ?menin civarı gerek göl kıyısı boyunca gösteriler konserler devam ediyor. Eh benim açımdan da ana ilginç unsur birbirinden farklı insanlar da olsa parkın en renkli yeri burası....
Yine de parkı tasarlayan amcalar burada iÅ?imizin bitmesini istememiÅ? sonuçta tepeye ( ramble diyorlar oraya ) tırmanmamızı istiyorlar... Tepeye tırmandıktan sonraki bölümünden teee ilk baÅ?ta anlattıÄ?ım parkın kuzey ormanının giriÅ?ine kadar bir sonraki yazıda anlatayım... Gerçi benim saÄ?ım solum belli olmaz bakarsın onu da bölerim...
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Kapımın �nündeki Latin Amerika Festivali
Geçen haftasonu pazardı... Sanırım hayatım boyunca ilk defa kapımın önünde bir festival olduÄ?unu gördüm. Yani Bursadan Ä°stanbula oradan da ODTÃ?ye uzanan yıllarımı düÅ?ünüyorum... Hayır sanırım baÅ?ka görmedim.
Catboy ile mesajlaÅ?ıyor bir yandan da meÅ?hur makalelerimden birini yazmaya çalıÅ?ıyordum. DıÅ?arıda Latin Amerika müzikleri çalınmaya baÅ?ladı. Sabahleyin kapının önünde Ekvadorluların arabaları vardı. Ben de festivali Ekvadorluların yaptıÄ?ını sanıyordum. MeÄ?er Latin Amerikanın çoÄ?u ülkesi dahilmiÅ?. Böyle festivallerde zaten birbirinden farklı rengarenk pek çok ülkenin bayraÄ?ı oluyor. Ben içlerinden en azından Porta Riko yu seçebiliyorum.
Brazilya olsa onu da seçerdim, ama diÄ?er Latin Amerika Ã?lkelerinin resmi dili Ä°spanyolcayken, Brazilyanın Portekizce olduÄ?undan tam Latin Amerika gibi deÄ?il Brazilya.
Neyse bir saat çalıÅ?tıktan sonra çok da çalıÅ?amıyorum bari inip bakayım dedim, zaten Latin Amerikalıları özellikle Porta Rikoluları çok severim.
Biraz bizim okul müsamereleri gibiydi, çocuk çocuk, kimisi 4-5 yaÅ?larında görünüyordu, son derece sıkıntılı Å?ekilde bizim sokaÄ?ın baÅ?ında bekleÅ?iyordu. Ã?zerlerinde Latin Amerika özellikle meÅ?hur Meksikanın uzun Å?apkaları, Kızılderilileri andıran giysileri vardı...
Ã?nlerinde arkalarında rengarenk boyamıÅ? tuhaf aksesuarları, mesale üzerlerinde meyve sebze heykelleri olan arabalar.
Bir tarafta da kimi gruplar yürüyüÅ?e katılıyor, yürüyeÅ?e katılan kimi gruplar bir aksaklık yüzünden duruyor, diÄ?erleri de onlar yüzünden bir saat bekliyordu...
Yalnız bir defa dans etmeye baÅ?ladıklarında Latin Amerikalıların bütün sıkıntıları geçiyor, bu açıdan bizim gibiler. Dansları da... En azından bu tür festivallerdekiler çok çok hareketli...
Ben de böyle bir saat kadar onları izledikten sonra bari Latin Amerika yemeÄ?i yiyeyim deyip Porto Riko Lokantasına gittim... DöndüÄ?ümde yürüyüÅ? bittiÄ?inden de çalıÅ?mama devam ettim.
Eh böyle kapının dibinde yürüyüÅ?ün olması biraz tuhaf gelebilir tabii... Ama burası New York kapının önünde herÅ?ey olabilir. Biraz da bunu göze alarak hatta isteyerek burada yaÅ?amak lazım. Sonuçta kapının dibine kadar gelen, pijamalarınla izleyebileceÄ?in bir Latin Amerika dans gösterisinin de olması aslında güzel bir Å?ey....
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Manhattan'ın En Ã?cra KöÅ?esinden Yeni Döndüm
Evet arkadaÅ?lar... Ayaklarım hala aÄ?rıyor. DuÅ? aldım üzerime tatlı bir yorgunluk dene Å?eyden çöktü. Sonuç olarak Å?u anda evimin olduÄ?u yerden Manhattan ın neredeyse üçte birlik bölümünü geçecek Å?ekilde yürüdüm. Eeee zaten bulunduÄ?um yerden Manhattan ın kuzey ucuna kadar olan mesafe Manhattan ın üçte biri olduÄ?u için de Manhattan ın neredeyse en kuzey ucuna ulaÅ?mıÅ? oldum. : ) ) )
Å?imdi arkadaÅ?lar kızmayacaÄ?ınızı umarak bulunduÄ?um konumu sokak numaraları ile yazacaÄ?ım. Sokak numaraları büyüdükçe daha kuzeye çıkmıÅ? oluyorum. Å?imdi Manhattan ın eÄ?er bir fareye benzetirseniz ( Benzetme bana ait deÄ?il ) kuzeydeki bölümü farenin kuyruÄ?udur. Boyuna göre epey uzun ve incedir. Turist rehberlerinde yer almaz. Ya da yer alsa da resmen Manhattanın içindeki bu bölgeler Manhattan ın dıÅ?ında muamelesi görür, görmekle de kalmaz Manhattan ın dıÅ?ında bir yere gidelim denildiÄ?inde bile ilk tavsiye edilen yerlerin arasına giremez...
Elbette yolumun ilk bölümü bu kategoriye dahil deÄ?il...
Yolu çoÄ?unlukla bildiÄ?im bir cadde olan Broadway üzerinden yürüyerek aldım. Broadway Manhattan ın en aÅ?aÄ?ısıdan baÅ?layan, Wall Street in dibinden geçen... Sonra kentin en meÅ?hur meydanlarının civarında bazen de tam üstünde yer alan, mesela Broadway tiyatrolarını ismini veren, Emperi State in dibinden geçen bir cadde.
Ama tüm bunların ötesinde Manhattan ın taaa en altından en üstüne kadar çıkıyor ve çıkmakla kalmıyor, bir köprü baÄ?lantısı sonrasında Manhattan ın kuzeyindeki Bronks ilçesini de geçiyor, Å?ehrin dıÅ?ına çıkıyor, ve kuzeye doÄ?ru daha ne kadar olduÄ?unu bilmediÄ?im bir süre mesafe boyunca gidiyor. Yani New York Å?ehrinin etrafını bir ya da birkaç defa dolaÅ?abilecek uzunlukta bir cadde.
Neyse dolayısı ile üzerinden gitmek bir bakıma daha emin hissettiriyor insana kendini.. Ama evimden dıÅ?arı çıkıp Broadway e çıkınca ( 110uncu caddede) ilk karÅ?ıma çıkan Kolombiya Ã?niversitesi... Sonra 125 inci cadde civarında Broadway Harlem e dalıyor. Tam 125 inci cadde de Cotton Clup denen bir yer var..
Burası çok ünlü bir Jazz Klubu imiÅ?. 1920lerde ilk açıldıÄ?ı günlerde bir Afrikalı Amerikalı Mahallesinin ortasında olmasına raÄ?men sadece beyazlar girebiliyormuÅ?, üstelik de çalanların da çoÄ?u Afrikalı Amerikalı olduÄ?u halde...
Ã?ok ufacık, hani ilk gördüÄ?ünüzde çok da önemli demeyeceÄ?iniz bir yer... Ama Harlemin bütün meÅ?hur mekanları öyle... Hani derler ya biraz içlerine kapanmıÅ?lar sanki... Ama yine de Harlem bir Å?ekilde kendini tanıtmayı baÅ?arıyor... Oysa Manhattan ın yukarı bölümü bunu bile yapamıyor.
Daha yukarı daha yukarı çıktıkça ilk gözünüze çarpan... Ucuz lokanta ve bakkalımsı dükkanların sayısı artıyor. Ama her 100 200 metrede bir yine de nisbeten daha düzgün masaları olan lokantalar da oluyor. Ama oturup bir Å?ey içeceÄ?iniz yer iyiden iyiye az... Ã?stelik de dıÅ?arıda bir Å?ey içebileceÄ?iniz yerler de çok fazla deÄ?il..
Ucuz kıyafet, ucuz CD, ucuz elektronik eÅ?ya gibi Å?eyler satan dükkanlar hızla artıyor. Etrafınızda gürültü ile çalıÅ?an iÅ? makinaları daha bir özensiz çalıÅ?ıyorlar... Ama hakkını yemeyelim, kentin kalbi Times Meydanın da bile çok da özenli deÄ?iller. : ) ) Ä°nsanlar dıÅ?arıda bulabildikleri her yere oturuyorlar. Yani ben de oturabilmek istiyorum, ama sonuçta sanki daha bir herkes birbirini tanıyor... Ben kendimi daha bir ait deÄ?ilmiÅ? gibi hissediyorum... Dolayısı ile de kendimi bir yere ait deÄ?ilmiÅ? gibi hissettiÄ?imde yaptıÄ?ımı yapıyorum yürüyorum.
140 ve 150inci cadde arası Hamilton Tepeleri... Hamilton New Yorklu meÅ?hur bir iktisatçı, 1700lerin sonlarında yaÅ?amıÅ?, ABD merkez bankasının kurulmasını savunmuÅ?, kendisine hakaret eden bir adamla duello yapmıÅ? ve öldürüÅ?müÅ?, mezarı Wall Street in biraz ötesinde... Eh Wall Street in iktisatçılara saygısı var. : ) ) )
150inci caddeyi aÅ?ında Manhattan ın kuyruk bölümüne geliyoruz. Buralar Hamilton Tepelerinden biraz daha yüksek, dolayısı ile bir gnom için özellikle saÄ?a sola girip yokuÅ? inip çıkarken yorucu bir yol. Bu bölgenin adı da Washington Tepeleri.. Manhattan da üstelik de bir Broadway oyununun geçtiÄ?i mahalle de olsa bilinmiyor ve insanlar gitmiyor.
Washington Tepelerine ulaÅ?tıÄ?ımda sol yanımda nehir biraz bizim Ä°stanbul BoÄ?azını andırıyor. KarÅ?ı taraf yemyeÅ?il, yani sonuçta karÅ?ısı New Jersey eyaleti, onların da New York un karÅ?ısında bir Jersey City si var ama New York kadar büyüyememiÅ? Å?ehirleri, dolayısı ile Manhattanda 150inci caddeden New Jerseye bakınca balta içinde kimsenin yaÅ?amadıÄ?ı bir ormana bakıyormuÅ? gibi hissediyor insan..
Ã?bür yana gelince... Bu yanda Harlem Nehri var da... Burası zamanında etrafı fabrikalarla kaplı kirli bir nehir olduÄ?unda çok bu nehri sergilemeyi sevmiyorlar, nitekim 150inci caddede insanların yaÅ?adıÄ?ı bölgenin ucunda bir park var, parkın aÄ?açları Harlem Nehrini kapatıyor, Nehri görmek için yerleÅ?im bölgelerinden uzaklaÅ?ıp nehrin aÅ?aÄ?ısına inmek lazım.. Eee onu da yapmadım. Hadi itiaf edeyim korktum.
150inci cadde de bir de Hispanik Kültür Merkezi var. DoÄ?rusu hem binayı hem de içini çok sevdim. Bina bizim Alman Lisesini andırıyordu. Etrafında eh nisbeten derme çatma evler var. ( Alman Lisesinin de vardı. ) Bir köÅ?esinden nehir gözüküyor. ( Bizim de bir köÅ?eden Marmara gözükürdü. ) Hani bir de bizim topçu teyzelerimiz vardı derme çatma apartmanlarda futbol oynayanlara top satarlardı, onları da aradım ama sonra dedim, okul deÄ?il ki burası kim topçu teyzeden top alacak? ? ? ?
Neyse bina acemice yapılmıÅ?, aslında çok ilginç birçok mimari ögenin iÄ?reti Å?ekilde eklendiÄ?i bir bina havasına sahip ( bizim okul da öyleydi ) İçindeki türlü Å?eyler, mezar taÅ?larından tutun, kapı tokmaklarına, günlük kullanılan eÅ?yalara, mesela tabaklara, kıyafetlere ve de resimlere kadar, çok ilginç ama küçücük açıklamalarla biraz üst üste yıÄ?ılmıÅ? izlenimi veren sergilenen bir sürü nesne var müzede...
Dolayısı ile... Eh bir amatör sanat hastası olarak müzenin amatörlüÄ?ünü çok sevdim... Ama yine de orada da, nesneleri inceleyip Ä°spanyolca yorumlar yapan kiÅ?iler kendimi yabancı hissetmeme neden oldu, ve kendimi yabancı hissettiÄ?imde yaptıÄ?ımı yaptım. Yola devam ettim.
170inci caddeye doÄ?ru gelindiÄ?ince Washington Tepelerinin en ilginç bölümüne geliniyor. Burada iki cadde kesiÅ?iyor. Tam kesiÅ?tikleri yere de Kolombiya bir tıp okulu kurmuÅ? saÄ? olsun... Sonuç olarak bu bölge eh biraz daha eli yüzü düzgün bir bölge daha aÅ?aÄ?ıya göre... Hatta oturup bir Å?eyler içecek bir kafe bile var..
Ben biraz deli biri olarak kafeye girip bir Å?eyler içmek yerine daldım ara sokaklara.... Bu bölgedeki eski ve meÅ?hur bir binayı aradım. Morris Jummel Evi...
Efendim bu ev George Washington un karargahıymıÅ?. Geroge Washington New Yorkta son derece baÅ?arısız olduÄ?undan sürekli girdiÄ?i çatıÅ?maları kaybediyor geri çekiliyormuÅ?, ama Ä°ngiliz komutanın da Amerikan Kıta ordusuna Å?öyle bir son saldırı yapıp savaÅ?ı bitirmeye hiç niyeti yokmuÅ?. Nasıl olsa hiç Å?ansları yok, bari biraz Å?u isyan uzasın da ben de komutanlıÄ?ın tadını çıkarayım diye düÅ?ünmüÅ? sanırım. Ki Fransa Amerikan Ä°syancılarının yanında savaÅ?a girmese de sanırım pek Å?ansları da yokmuÅ?.
Neyse Manhattan da son direndiÄ?i nokta Washington tepeleri... Burada karagah olarak kullandıÄ?ı evi de korumuÅ?lar. Bembeyaz hiçbir özelliÄ?i yok gibi görünen bir ev. Etrafında park yapmıÅ?lar. Bir çeÅ?mesi de var, su içmek için yapılmıÅ? birçok çeÅ?meden su içen birisi olarak, Manhattandaki bildiÄ?imi çeÅ?me suyundan çok daha güzel bir su olduÄ?unu yazabilirim. Eve girmeyi denedim. Ev terk edilmiÅ? gibi duruyordu ama kapı kendiliÄ?inden açıldı. İçeride kimse yoktu... EÅ?yalar odalarda sanki 1700lerin sonundaki gibi duruyordu. Derken merdivenlerden gelen bir gıcırtı sesi duydum ve aÅ?aÄ?ıya......
Hayalet deÄ?il müzenin görevlisi indi.. Efendim ev salı günü kapalıymıÅ?.. Kapıyı da açık unutmuÅ?lar, nazikçe dıÅ?arı davet etti beni ben de çıktım... Ama belki müze görevlisi sandıÄ?ım kiÅ?i hayalet olabilir. : ) ) )
Neyse bu güzel deneyimin sonrasında... Evet gittim kafede oturup bir Å?eyler içtim. Sonra hadi devam dedim çıkmaya... 170lere gelince yeni bir deÄ?iÅ?im yaÅ?adım... Efendim 170inci cadde Manhattan dan New Jerseye geçebileceÄ?iniz tek köprünün ( makul miktarda tünel var gerçi aÅ?aÄ?ı Manhattanda ) olduÄ?u yer. Dolayısı ile yaklaÅ?tıÄ?ınızda tepenizde beliren bir üst yol ve o yolun üzerinden geçen çok sayıda araba nasıl bir yere geldim hissi uyandırıyor. Yanı baÅ?ınızda New York tarzı sanki 9 10 yaÅ?larındaki bir çocuÄ?un metal çubukları üst üste koyup yaptıÄ?ı bir köprü izlenimi uyandıran Washington Köprüsü var.. Ben bu köprünün altına da gitmiÅ?tim ama üstten ilk defa görmüÅ? oldum böylece.. Köprünün hemen yanında bir de ufak bir otobüs terminali yapmıÅ?lar, hazır yanı baÅ?ında New Jerseye geçecek yol varken...
Neyse köprünün bulunduÄ?u bölümü geçince, ben Brodwayden ayrıldım. Ayrıldım çünkü... Hudson kıyısındaki evler birden New Yorkun en kötü mahallerinde birinden en iyilerinden birine geldiÄ?im izlenimi uyandırdı. Yani tahtadan yapılmıÅ? Å?irin müstakil evler, dar sokaklar, muhteÅ?em Hudson Manzarası, inanılmaz bir Å?ey ama tertemiz sokaklar insanda ister istemez bu izlenimi uyandırıyor. Yani AÅ?aÄ?ı Manhattan da da az sayıda böyle bölge var. Ama buralarda asıl gürültülü karmaÅ?ık ve kirli Å?ehir bir Å?ekilde ben buradayım diyor. Ama burada Manhattandan çıkmadan Å?ehri gerçekten terk ettiÄ?inizi hissettiren bir yere geliyorsunuz ki gerçekten sevdim çok sevdim...
Ama özellikle hafif taÅ?ra havası veren bu yerde daha da kendimi ait hissetmedim, dolayısı ile devam ettim yoluma...
Geldim yolun son bölümüne sanırım 175-180 arasındaki caddeden Manhattanın kuzeyinin en meÅ?hur yerine geliyorsunuz. Yani ille de Kuzey Manhattan da bir yere gideceÄ?im, yani orayı görmeden edemeyeceÄ?im nereye gideyim derseniz size oraya git derler..
BahsettiÄ?im yer Tyron Kalesi Parkı... Bu park bahsettiÄ?im mahallenin hemen yanında ilk girdiÄ?imde, Central Parktan kesinlikle daha güzel dedim. Bir defa daha sessiz, aÄ?açlar çiçekler insanlar daha bir sakin gerçekten dinlendiklerini hissediyorsunuz... Nehir Manzarası eh suyun iÅ?in içine girdiÄ?i çoÄ?u yerde olduÄ?u gibi büyüleyici.. Parkın tam ortasında bir Orta Ã?aÄ? Manastırını andıran bir bina var, burası bir müze... Orta Ã?aÄ? Avrupası Manastırındaki mekanları canlandırmıÅ?lar. Cloisters diye geçiyor. Cidden çok etkileyici duruyor, özellikle de nehre hakim bir tepede olması cidden Orta Ã?aÄ? kalesi havası vermiÅ?.. Ama içine girmedim... BaÅ?ka bir gün sırf o için gelip girerim dedim, gelirsem onu da yazarım...
Neyse sonra manastırdan aÅ?aÄ?ı doÄ?ru inmeye baÅ?ladım. Ä°nerken Central Parkı özlediÄ?imi hissettim bir an, ve tam da neyi özlediÄ?imi de sanırım anladım. Evet burası daha sessiz ve sakin... Ama binbir farklı Å?eyin içi içe geçtiÄ?i bir Central Parkın turistik olmayan kuzey bölümünde bile o parka ait olmak çok daha kolay... Sanırım bir süre bile olsa bir yere bir Å?eye, bir kiÅ?iye ait olmayı çok özlemiÅ?im ve bu özlem bir Å?ekilde kendini gösteriyor.
Neyse aÅ?aÄ?ı indiÄ?imde yine evleri biraz eski duran ama temiz bir sokaÄ?a indim. 200üncü cadde... 15 cadde daha gidince Manhattan bitiyordu... Ama yorgundum hemen yakınımda metro vardı. BaÅ?ka zaman dedim metroya bindim eve döndüm...
Bu da böle bir macera oldu... Açıkçası iyi oldu... Manhattan ın daha önce gitmediÄ?im son yerine gidip iyi kötü bir macera yaÅ?amıÅ? oldum. BaÅ?ka bir zaman o gidilmemiÅ? son 15 caddeyi de gidip Manhattan ın en ucuna kadar da gitmiÅ? olurum diye düÅ?ünüyorm. Yaparsam da buraya yazarım yine..
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Kısa bir deneyimdi, aslında daha uzun da kalmak isterdim ama hem hava kararıyordu, hem de kendimi yine biraz o ortama ait hissetmedim.
Neyse izlediÄ?im maç turnuva idi. Aslında bizim lise turnuvalarımızı andırıyordu, Harlemin meÅ?hur uzun eski görünümlü toplu konut apartmanlarının ortasında 80lerin Türkiyesinde yaÅ?adıÄ?ım Å?eylerin çoÄ?u oradaydı. 5-6 yaÅ?ında çocuklarını çocuk parkında oynatmaya gelmiÅ? anneler. Daha büyükçe birbirlerinin saçını çeken, oynayan, gülen, aÄ?layan daha büyük çocuklar. Basket sahasının hemen yanındaki masalarda oturan bir yandan maça bakıp bir yandan sohbet eden teyzeler, derme çatma kurulmuÅ? bir hoperlör ve ses tesisatı ile maçı anlatan adam... Salata, Å?iÅ? kebab gibi geleneksel yemekleri maçı izleyenlere satan, bizde piknikte mangal baÅ?ında oturanları andıran satıcılar.... Elbette maçı kazandıklarında, kaybettiklerinde, takım oyuncularından top istediklerinde, arkadaÅ?larına kızdıklarında neredeyse benim ortaokuldaki basket maçlarında defalarca gördüÄ?üme benzer tepkiler veren basket oyuncuları....
Yani aslında basket oyuncuları 18-20 kusur yaÅ?larında gözüküyorlardı. Ve elbette etrafta bulunanların çoÄ?u zenciydi, ama bunlar ufak ayrıntılar sonuçta...
Benim hoÅ?uma giden, genellikle insanların tek baÅ?larına yaÅ?amayı tercih ettiÄ?i, binlerce, onbinlerce insanın bir araya geldiÄ?i zamanlarda bile bir birliktelik duygusunu hissetmediÄ?im ve zaman zaman eh çok da kötü gelmese de zaman zaman benim canımı da sıkabilen New York havası burada Harlemdeki bu basket maçında yoktu.
Å?u vardı, Türkiyeden farklı olarak, 10lu yaÅ?lardan 20li yaÅ?lara kadar erkek çocuklarına ve gençlere baktıÄ?ımda insanların yüzlerinden birbirlerine karÅ?ı tavırlarından sanki duygularını göstermekte biraz çekindiklerini hissettim, yani sanki biraz daha sert gözükmeye çalıÅ?ıyorlardı. Bu tabii Türkiyede de var ama burada sanki daha fazla gibi geldi.
Ama ne olursa olsun güzel bir deneyimdi açıkçası... Eh ilkbaharın son akÅ?amlarından birinde güzel de bir anım olmuÅ? oldu böylece... Bir yandan da 80li yıllardaki yaÅ?amıma da bir parça dönmüÅ? gibi hissettim.
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Araya girmiÅ? iki yazının sonrasında Central Parkı gelen olarak tarif eden yazıları bitireyim dedim, tabii parkın dibindeyken burasının yine yazılarıma konu olma ihtimali var.
Bunu yazdıktan sonra geçen yazıda kaldıÄ?ım yerden devam edeyim. Gölün kıyısındaki tepenin üzerine çıkarken, aÄ?açlar etrafımızı sarıyor, ne Å?ehri ne de parkın kalanını göremiyorsunuz ki bu kendinizi ormanda sanmanız için özel olarak yaratılmıÅ? bir durum. Tam anlamı ile yukarı çıktıÄ?ınızda ise bir kale ile karÅ?ılaÅ?ıyorsunuz ki bu kale tamamen eÄ?lence amacı ile yapılmıÅ? bir kale. Biraz Orta Ã?aÄ? biraz Disney Kalelerini andırıyor. Kenarında OrtaÃ?aÄ? Müziklerini andıran müzikler çalıyorlar. Burası New York Å?ehri hava sıcaklıÄ?ının ölçüldüÄ?ü yermiÅ?. Aynı zamanda kuÅ? gözlemi yapanlar zaman zaman geliyorlar.
Bir defa vahÅ?i kuÅ?ların tanıtıldıÄ?ı bir gösteri vardı kalede... Karga, BaykuÅ?, Kartal, Å?ahin gibi kuÅ?lar tanıtıldı. Ki kuÅ?ların gerçekten getirmiÅ?lerdi. Getirdikleri kuÅ?lar sanırım bir nedenle doÄ?ada yaÅ?ayamayan kuÅ?larmıÅ?. KuÅ?ları okÅ?attılar da, hayatımda ilk defa karga okÅ?adım mesela... Yani aslında diÄ?erlerini de ilk defa okÅ?adım da en çok karga beni etkiledi, hani hep çirkin gelen bir kuÅ?tur bana ama yakından bakınca çok güzel göründü gözüme..
Kalenin üstünden mütiÅ? bir manzara var... Hemen kalenin altında KaplumbaÄ?a Göleti var ki, burada 10 15 metre yukarıdan yani kalenin üstünden bile görülebilen boylarının bir bir buçuk metreye ulaÅ?tıÄ?ını tahmin ettiÄ?im yani en azından bana dev gibi görünün kaplumbaÄ?alar var. Hemen yazayım. Gölete inip kaleye bakıldıÄ?ı zaman kale daha bir muhteÅ?em gözüküyor, yani sanki ulaÅ?ılması zor bir kayanın üstüne inÅ?aa edilmiÅ? gibi, ama elbette hafif saÄ?a dönüp de yukarı çıkınca rahatça ulaÅ?ılabiliyor.
Daha ileride de uzuun bir oyun sahası var. Dümdüz yeÅ?il bir alan ve bu alanın kenarlarında baseball denen tuhaf oyunun sahaları var. Yani Ä°lkbahar boyunca izledim, en sonunda kurallarını öÄ?rendim. Biri topu atıyor, öbürü sopa ile vurup koÅ?uyor, topu atan takımın oyuncuları ellerinde topla koÅ?anı sobelemeye çalıÅ?ıyorlar. KoÅ?anın ise üzerinden geçti mi puan aldıÄ?ı çizgiler var. Sobelenmeden olabildiÄ?ince çok çizgiyi geçmeye çalıÅ?ıyor. Yani bu kadar karmaÅ?ık bir oyunun, bir de bu kadar ekipmanla oynanması bana bu ABDli çocuklar tuhaf dedirtti, yani bir plastik top dört adet sokakta bulunan taÅ?la oynanabilen gözünü sevdiÄ?imin futbolu diye düÅ?ündüm. Tabii ABDliler için bizim futbolumuz Soccer, futbol da onlar için biri elinde koÅ?arken diÄ?erlerinin koÅ?anın üzerine atladıÄ?ı spor dalı.
Neyse parkın daha ilerisinde dev bir su havuzu ki New York Å?ehrinin suyu burada depolanıyormuÅ? ve ilerisinde öncekine benzeyen bir büyük oyun alanı daha var. Sonrasında da bizim ormana varılıyor...
Bu arada doÄ?u ve batı yakalarında da birkaç ilginç Å?ey var. DoÄ?uda çocukların botlarını yüzdürdüÄ?ü Conservatory Water denen bir yer var ki, buranın önünde bir binada yaÅ?ayan meÅ?hur bir Å?ahin varmıÅ?. Yani bu Å?ahin yıllar önce binaya ilk defa yuva yapınca, binanın altından geçenler bundan çok memnun olmadıÄ?ı için yuvayı kaldırmayı denemiÅ?ler, ama hayvan hakları savunucuları isyan etmiÅ?. Sonuç olarak yuva yerinde kalmakla kalmamıÅ?, bugün de binanın hemen gerisinde söz konusu Å?ahinin ki adı Pale Male, fotoÄ?raflarını satan, ayrıca onu gözlemek isteyenlere teleskobumsu bir Å?eyler kiralayan kiÅ?iler var. Yani Å?ahinin fanatik klübü bile varmıÅ?.
Bunun dıÅ?ında bir de Mısırdan getirdikleri bir Obeliks var ki... Efendim New Yorklular 1800lerde Avrupa Å?ehirlerinde meydanlarda duran Obeliksleri çok kıskanırmıÅ?, yani Obeliks olmadan Dünya Å?ehri olunmaz diye düÅ?ünmüÅ?ler, neyse ki Mısırla iyi ticari iliÅ?kileri varmıÅ?. 1880lerde bir Obeliksi hediye olarak almıÅ?lar ve buraya getirmiÅ?ler.
Batı yakasında ise kesinlikle en ilgimi çeken yer Strawbery Fields ya da Ã?ilek Bahçeleri denilen yer... Burası John Lenonun oturduÄ?u binanın tam karÅ?ısında ki bina aynı zamanda onun öldürüldüÄ?ü yer. Yani Beatles ı oldum olası severim, ayrıca bu alanın insanı dinlendiren bir havası var onu da seviyorum. Hemen her zaman da Beatles Å?arkıları çalan bir gönüllü oluyor.
Bunun dıÅ?ında tabii Delacort Tiyatrosu var ki, burası bina olarak bir Å?eye benzemeyen kalenin hemen aÅ?aÄ?ısında bir yer. Ama kimi zaman ünlülerin de oynadıÄ?ı, bilet almak için 8-9 saat kuyrukta beklenilen efsanevi bir yermiÅ?. Bir gün ben de bu efsanevi kuyrukta beklemeyi düÅ?ünüyorum. EÄ?er bekler ve tiyatroyu izlersem mutlaka burada yazarım.
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
ben okuyorum ve ilgiyle takip ediyorum sadece araya yorumlarım girip de bütünlüÄ?ü bozsun istemiyorum ama her bölümünü ilgiyle okuyorum günlüklerin belirtmek istedim
Ä°stediÄ?in zaman yorum yazabilirsin kardeÅ?... Hani özellikle Å?unu yap dediÄ?iniz Å?eyler olursa da yapabilirim. Ne de olsa göründüÄ?ü kadarı ile bu Å?ehirde yaÅ?adıÄ?ım son aylarım. : ) )
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Yazdigimi zannediyordum. Yazmamisim, yahu ben bugun New Yorktan ayrilsam bir bir yil yazacak kadar ek malzeme var elimde sanirim. Neyse konuya geleyim...
Arkadaslar Broadway Tiyatrolarindan daha once bahsetmistim. Eh epey bir de Broadway Tiyatrosuna da gitmisimdir. Off Broadway bu sehrin New Yorkun dusunce mantigini cok guzel aciklayan bir terim. Ozetle Broadway Tiyatrolari sanirim 5000e varan belki gecen tiyatrolar ve bu tiyatrolari ozellikle her cuma cumartesi aksami dolduramayan oyunlar hizla silinip gidiyor. Bu haftada en az bir 20000 ayda 100 bin izleyici demek ki bana muazzam geliyor. Bu kosullarda da 10 yil gibi sahnede kalabilmek mutis bir sey bir Broadway tiyatrosu icin ( ki yapanlar var )
Gelelim yazinin konusuna Off Broadway tiyatrolarina.... Off Broadway kelime anlami ile, Broadway disi demek, yani Broadway tiyatrolari disindaki tiyatrolar anlamina geliyor. De adamlar tamam Broadway tiyatrolari meshur ama bunun disindaki tiyatrolar icin niye terim yaratmis diyebilirsiniz... Bunun hikayesi 1930larda ( 60larda daha da abartili bir hikaye var o bir sonraki mesajimda ) efendim 1930lareda 1800lerin o abartili, gorkemli, ve laf aramizda biraz da yapmacik bulunan kulturunden sikilan New Yorklularimiz, demisler ki, biz sevmiyoruz Broadway tiyatrolarini, yeni bir tiyatro akimi yaratiyoruz. Bu akimin icinde hisseden tiyatro topluluklarina da Off Broadway adini veriyoruz. Efendim aradan gecen 80 yil itibari ile izleyici miktari 100 200den 500 1000 e kadar degisen tum gosteriler Off Broadway adi altinda toplanmakla kalmamis. Yani ortak ozellikleri olmayan bu oyunlar sanki tek bir Off Broadway markasi temsilcisi imis gibi sunulmaya baslanmis...
Simdi bu oyunlarin icinde Stomps gibi sahnede cop tenekesi kutulari, mutfak aletleri gibi birbirinden tutan nesnelere vurarak ses cikaran, ya da sahnenin ustune alti cam bir zemin olan bir havuz kuran ve yukariya bakip adamlarin havuzda dans edislerini izleyebileceginiz tuhaf gosteriler de var, Broadway Tiyatrolari gibi olabildigince teknolojiden faydalanan oyunlar da, daha nasil desem isin sov bolumunden cok oyunun anlami ile, ya da oyuncularin konusmalari ses tonlari hareketleri ile oyunu ilginc yapanlar da...
Simdi bu oyunlarin icinde gittigim en ilginc oyun Off Broadway in en uzun suredir oynanan oyunuydu... Efendim ben bu oyunu bir New York kitabindan gordum. 60larda ilk defa oynanan, yani elli yildir oynanan bir oyunmus. Cocukken oyunu goren dedeler, torunlarini gotururler falan diyordu. E ben de gideyim dedim, Sullivan adinda bir cadde uzerindeymis iyi hatirliyorum. Caddeye gittim, efendim onlarca yil orada olan tiyatro yok. Eee herseyin bir sonu varmis kismet banaymis dedim ve dondum.
Meger efendim, oyun Times Meydanina yakin bir tiyatroya tasinmis, neyse Times Meydanina gorunce cok heyecanlandim, tiyatro binasina gittim, Beyoglunda gun ortasi bombos tiyatrolar gibiydi, yaslica ve bana karsi cok anlayisli bir kadin vardi, sagolsun ogrenci oldugumu indirim de yapti hem de o aksama bilet verdi, en on siranin bir arkasi...
Neyse oyun gunu geldi... Ilk diyecegim cok samimi bir oyun... Gerek sahne gerekse mesela oyun arasinda durulan yerler mutis samimi, yani 1000 kisilik bir sahne en az ama sanki es dost seyrediyormussun gibi geliyor. Oyun birbiri ile komsu bir kizla oglanin askini anlatiyor. Adi Fantasticks... Oyunda bir de hikayeyi uzaktan anlatan ama oyunun da icine bazen giren bir adam var... Kizin ve oglanin babasi... Yani tum karakterler muazzam.... Sarkilar muazzam... Ellerindeki bir avuc malzemeyi oylesine kullaniyorlar ki hareketlilik ve etkileyicilik acisindan Broadway tiyatrolarinin cogundan daha iyi buldugum bir oyundu...
En guzeli oyundan ayrilirken 60 yil boyunca oyunu oynayanlarin resimleri idi... Boyle hani cok begensen de yahu tutmaz her halde dedigin tarzda bir oyun ve bu kadar uzun suredir oynanmasi insanin cok hosuna gidiyor... Yillardir oynayan farkli oyunculari izlemek de...
Neyse bu da benim icin baska bir New York maceralarindan biri idi... Acikcasi en guzellerinden de birisi idi..
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Joined: Jan 07, 2004
Posts: 808
Location: istanbul
Posted:
Thu Jun 03, 2010 5:52 pm
yeni baÅ?ladım okumaya. Ã?ok güzel yazmıÅ?sın, eline saÄ?lık. büyük bir kısmını okudum (8. sayfanın yarısına kadar). çok akıcı ve samimi bir yazı dilin var, ama tabii çok okumaktan yoruldum ben
yanlız rpg kitaplarıyla ilgili bir Å?ey görmedim. var mı satılan özel bir yer, hangi sıklıkta bulunabiliyorlar (sadece büyük kitapçılarda mı örneÄ?in).
mevsim nasıl? sık yaÄ?mur, kar vs yaÄ?ıyor mu? rüzgar çok mu?
Hmm bir sonraki bolumu bunun uzerine yapayim o zaman.. Ama RP kitaplari ile Cizgi romanlari falan birlestiririm.
Mevsime gelince.. Yani bir iki yerde sanirim mevsimle ilgili iki uc sey vardi... Aslinda sicakliklar Istanbuldaki civarda... Ama sicakligin kendisi oynamasa da ruzgar sicakligi acayip asagi ve yukari oynatabiliyor. Mesela New York tarihinde meshur bir kar firtinasi var Agustosun ortasinda 1888 senesi idi sanirim. Yani kar firtinasi olmasa da agustosta havanin epey soguk hissedildigine tanik oldum. Topu topu bir hafta sonra da sicaktan kacacak yer aradigim da oldu...
Kisinda kar yagip da disarida elimdeki en kalin palto ile usudugum bir gunden uc dort gun sonra havanin disarida rahatlikla dolasacak kadar isindigi oldu..
Hmm bir de sunu yazmak lazim, firtina oldu mu tam oluyor burada... Buradaki gibi gurultulu simsek sesini ben Turkiyenin hicbir yerinde duymadim...
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
View next topic View previous topic
You cannot post new topics in this forum You cannot reply to topics in this forum You cannot edit your posts in this forum You cannot delete your posts in this forum You cannot vote in polls in this forum