Bogus
Site Yazarı
Joined: Nov 29, 2006
Posts: 864
Location: Istanbul
|
Posted:
Fri Aug 06, 2010 9:17 pm |
|
Çndeki Taksiyi Takip Et!
Okumaya başlamadan evvel Muse'un Blackout'unu indirip dinkerken okuyunuz efem. Ve sonrasında canı gönlünüzün dilediği gibi aynı şarkıyı bir kez daha dinleyerek okuyunuz lütfen..
Her zaman etrafınızda görmeyi umduğunuz ama asla var olmadığına inandırıldığınız kızlardan biriydi. Kendine özgü yaşam gücünü etrafına saçan, yanından geçenleri sadece varlığıyla etkileyen, tam olarak nesine tutulduğunuzu anlayamadan sizi peşinde yürütmeye başlayan kızlardan... Bakmaya çekineceğiniz türden. Bakmaya cesaret edemeyeceğiniz türden. Ve işte o kız, sabahın dördünde, alkolün de etkisiyle; bütün gücüm ve medeniyetim tükendiğinde, bir işkembe çorbacısının dört kişilik masasında, yalnız başına çıktı karşıma.
Ben de sizin yapacağınız gibi, aslında daha çok kendimden bekleyeceğim şekilde, ilk başta ona yüz vermedim. Aslında ona yüz vermeyerek -karşısında aciz kaldığımı kabul etmeme rağmen- kendimi gerçekleştiriyordum. şehirliyim. Ve biz şehirliler ilk görüşte aşka inanmayız. Bu yüzden ilk görüşte yaşadığım çalkantıyı aşka değil, uzun süredir bir kızla cinsel bir birliktelik yaşamıyor oluşuma verdim, ve kendimce, iyi de ettim. Çünkü diğer türlü sokakta çiftleşen veya daha da kötüsü çiftleşemeyen köpeklerden bir farkım olmayacaktı. İşte bu fark yaratma dürtüsüyle, istemsiz bir şekilde kafamı çorbamdan kaldırdığımda tam karşımda oturan, var oluş amacım, beni bir bütün kılacak yarımı görmeme rağmen, tüm benliğimi kurduğum temellerin bile kökünü sarsacak şekilde, bir aynanın aksi gibi tam da karşımda görmeme rağmen, yılların emektarı şartlanmışlığım kafamı yine çorbama gömecek kadar umutsuz bir şekilde, ruhumun açlığını doyurmadan, otoritesiyle ben diyebileceğim her şeyi bastırdı ve Ortaköy'e yakışmayacak herhangi bir taşkınlıktan sakınmamı sağladı. Tuzlama çorbamı içmeye devam ettim.
Ama yine de tüm bu uzun şehirli cümleler, zira bunları sizin güzel hatırınıza kuruyorum, özümde hissettiğim, ruh ikizimi bulduğumu düşündürecek hayvani dürtülerden kurtulmamı sağlayamamıştı. Olan biten o kadar basitti ki, bu basitliği size anlatabilmem, aslında beni "hayvan" deyip yok saymamanız için en azından yarım sayfa saçmalamam gerekti ve tek umudum: Tek bir zerresini bile anlamayı başaramadığınız için anladığınızı iddia etmeniz olacak; ve beni bu beyhude zulme daha fazla maruz bırakmak istemiyorsanız, en başta söylemem gereken şeyi şimdi söylememe izin veriniz. Ortaköy'de bir çorbacıda, aslında gayet de sıradan bir kıza, gayet de sıradan bir şekilde aşık oldum.
Kendi kendinize bu kadar sıradan bir şeyi neden okumak zorundayım diye soruyorsanız şayet, her ne kadar tatmin edici bir açıklamada bulunamayacağımı itiraf etmek zorunda olsam da, sıradan şeylerin sadece sizin ve benim gibi, şu koskoca 7 milyar nüfuslu dünyada, hepimizin başından en az bir kere geçtiğini, ve unutulup gitmesindense kağıda dökülebileceğini umut etmenizi sağlamak olacak.
Kumraldı. Sağ bileğini bir şekilde incitmiş herhalde, çünkü sargılıydı. Umarım sargılı bilekleri sadece ben seksi bulmuyorumdur, çünkü bu konuda kendi bileğimi bile hayatımın bir döneminde sargılıyken seksi bulabilecek kadar içten pazarlıklı bir iç dünyadan geliyorum, ve bu küçücük ayrıntının bile onun ruh ikizim olma yolunda farkında olmadan atmış olduğu devasa adımlara dikkatinizi çekmek istiyorum. Sadece sargılı bir bilekle kalsa iyi, kusursuz bir burnu da vardı...
Endişelenmeyin, kusursuz burnun ne demek olduğunu sizin kadar ben de merak ediyorum. Bütün bunları oturup yazmaya başlamadan önce, sırf size kuşku götürmeyecek şekilde anlatabileyim diye, kusursuz burnun nasıl olması gerektiğini araştırdığımı da itiraf etmek isterim. Estetik ve işlevselliğin bu kadar çok ayrışabildiği başka bir organımız olmadığını tahmin edemiyorsanız da ben söylediğimde "hakikaten de" veya "acaba?" bile demeniz benim için yeterli. Ama yine de otuz yıl sonra bile onu yirmibeş yaşında göstermeyi başarabilecek, lokma gibi, hafiften kalkık ve biraz da nasıl anlatayım, çocuksu bir hava veren küçük bir burnu vardı. Ve aşağı yukarı tüm bunlar, o kızda bulduğum, ruh ikizim olduğuna kanaat getirmemde de etkisi olan fiziksel özelliklerin hemen hemen tamamıydı. Ya da şöyle söyleyeyim. Ben de bayağı bir insanım ve senin Â? benim seksi bulabileceğim diğer orantıların hepsi ortalamanın yeterince üstündeydi sanırım.
Dur tahmin edeyim, az önceki tasvirimi, hele de ruh ikizini bulduğunu iddia eden birisi için son derece yavan buldun değil mi? Eğer öyle bulduysan şimdilik seni benimle aynı yolun yolcusu olarak adlandırabilirim.
Ve bir sonraki paragrafta aslında tam olarak da her şeyin aslında öyle olmadığını iddia etmemi herhalde mazur karşıların.
Ruh ikizimle karşılaşmam her ne kadar sıradan olsa da, ve bu sıradanlık ister istemez ruh ikizimin de sıradanlığını var sayamama neden olacak olsa da, Ortaköy'de bir işkembecide yaşanan her olayı sıradan olarak adlandırmak, gerçekten çok zorlarsanız, yedi düvele hükmetmiş koskaca Osmanlı İmparatorluğunu, ondan türemeyi başaran Türkiye Cumhuriyetini ve daha bir sürü ıvır zıvırı da sıradan olarak varsaymanıza neden olacaktır. O halde fazla uzatmadan, sıradanın, olağandışının bir şartı olduğunu kabul etmenizi rica edebilirim sanırım.
İşte benim olağanüstü aşkım da son derece sıradan bir kızla, sıradan bir şekilde, sıradan bir yerde , mekana bağlı olarak sıradan bir zamanda karşılaşmamdı.
Hikayemin geri kalanını, ne yalan söyleyeyim, biraz da kendime acıyarak, anlatmaya devam etmek, buraya kadar yaşayamadığı şeyler için bir umut besleyen insanlar adına, devam etmek, boynumun borcu. Ona fark ettirmeden, her üç yudumda bir o güzel kızın yüzüne bir kaç saniyeliğine baktım. Siparişini verirken umrumda bile olmayan Tuzlamayı sanki kaderimi onunla birleştiren bir ilmiğin ucuymuş gibi, senkronize bir şekilde, sonuna kadar, idare etmesi gerektiği kadar, sakladım.
Ve sonunda çorbalarımız bittiğinde, ikimiz de aynı anda hesabı istediğimizde göz göze geldik. Aynı garsonu çağırmıştık zira.. Birbirimize bakıp gülümsedik. Benim içimde kelebekler uçarken o masaya zaten ne kadar geleceğini bildiği hesabın miktarına denk gelen bir kaç banknotu bırakıp gitti.
Ben ona yetişmek adına, biraz da onu taklit ederek, taksiye vereceğim parayı masaya bırakıp gittim ve -hemen hemen- aynı anda kendimi onunla birlikte dışarı attım.
Ve sonsuza kadar birlikte yaşadık...
...
Aslında o bana çorbacının kapısında, bir kez daha gülümsedi, ve "iyi geceler" dedi. Sonra da sıradaki taksiye binip gitti. Ben de bir sonraki taksiye bindim...
"Çndeki taksiyi takip et" asla söyleyemediğim, bu gün bile söylemeyi başaramadığım, filmlere ya da gerçek olamayacak kadar olağan üstü, ya da gerçek olamayacak kadar sıradan olmayı başaramayan anlara ait bir söz benim için.
Bin kere söyleseniz de, asla gerçekten bir anlamı olamayacak kadar sıradan ve bir o kadar da muazzam bir söz.
Bu yüzden benim hatırıma, sırf hiç bir anlamı olmasın diye, en azından bana olduğu kadar derin bir anlamı, siz söylediğinizde olmasın diye, şöyle deyiverin, boş yere, dümdüz duvarlara...
"Çndeki taksiyi takip et." |
_________________ <div><strong>ÇıÄ?lıkta henüz umut vardır, çıÄ?lık atmak güç ister. Tehlike, fısıltıdadır. Çünkü fısıltı bir tükeniÅ?in ifadesidir.</strong></div> |
|