Frp World Ana Menü
  • Frp World
    » Anasayfa
    » Forum
    » Anketler
    » Akademi
    » Kitap Tanıtımları
    » Haber Arşivi
    » Haber Gönderin
    » Makale Gönderin

  • Üyelere Özel

  • Kişisel
    » Hesabınız
    » Özel Mesajlar
    » Üye Listesi
    » Üye Arama
    » Siteden Çıkış

  • Site Bilgileri
    » Top10
    » Site Hakkında Yorumlarınız
    » İstatistikler
    » Destekleyen Siteler

  • Kullanıcı Menüsü
    Hoşgeldin, Diyar Gezgini
    Üye Adı
    Şifre
    (Kayıt Ol)
    Üyelik:
    Son Üye: ibocaju
    Bugün: 14
    Dün: 23
    Toplam: 90343

    Şu An Bağlı:
    Ziyaretçi: 1452
    Üye: 1
    Toplam: 1453

    Şu An Bağlı:
    01 : ibocaju

    FrpWorld.Com :: View topic - Büyücüler
    Forum FAQ  |  Search  |  Memberlist  |  Usergroups   |  Register   |  Profile  |  Private Messages  |  Log in

     Büyücüler View next topic
    View previous topic
    Post new topicReply to topic
    Author Message
    catboy
    Site Yazarı
    Site Yazarı





    Joined: Jan 19, 2007
    Posts: 3268
    Location: Izmir

    PostPosted: Tue Nov 02, 2010 11:41 pm Reply with quoteBack to top

    Büyü, kandan gelir. Doğaya hükmeder. Enerjiyi maddeye dönüştürür. Gerçeği saptırır ya da tam tersi ortaya çıkartır. Büyücü olmak demek, yalnızlıktır. Kalabalıkta tanınmamaktır. Seni anlamazlar, anlamak istemezler. Senden gelecek kötülüğü beklerler sadece ve bir an gelsin diye beklerler, o anda da kaçarsın korkak gibi, bir ezik gibi, soysuz biriymiş gibi.

    Saf olan sakınır senden. Bilmez ki yüreğinde yer alan masumluğu. Söküp atarsan bil ki gölgeye düşersin, vicdanında tut onu ışığa dönesin. Çfkene yenilme yoksa ateşin arasında bulursun kendini. Söndürmek istersen onu bulur bir şekilde Su seni. Teslim et kendini doğaya, toprakta hisset gücünü. Tutamazsan içinde havaya saçıver, göklerde yankılansın.

    BÇYÇCÇLER

    Image

    BÇLÇM 1: BENLİK KAYGISI

    Â?Kafamı karıştıran bir sürü şey var. Anlamdıramadığım, mantığımın kavrayamadığı, kimselere soramadığım. Ben neden BenÂ?im? Bu dünya üzerinde yaşamakta olan, yaşamış ve yaşayacak bir sürü insan var. Hepsinin farklı kişilikleri var. Kişilikler genetiksel olarak anne ve babadan gelen genlerin katkıları başta olmak üzere yetişme tarzımız ve küçüklüğümüzde yaşadığımız travmaların etkisiyle oluşuyorlar.

    Benim sorduğum soru neden böyleyim değil, neden ben bu kişilikte bir insanın rolündeyim? Bu neye göre oluyor? Başka birisinin rolünü de üstlenemez miydim, başkası da aynı şekilde ben olamaz mıydı? Bu bana sinir sisteminin maksimum düzeyde gelişmesi sonucu meydana gelmiş olan gelişmiş bir beyin taşıyan insan zihninde bir şans neticesinde kendine yer bulan ruhumuzun bulunduğumuz bedene bağlanması gibi geliyor. Ruhum neden bu bedeni seçti? Gerçekten de seçti mi yoksa gönderildi mi buraya?

    İrade sadece yanılsamadır diyenler de olur hem psikoloji alanında bilimsel çalışmalar sürdüren bilim adamlarının bir kısmı hem de biz farkında olmadan bizi yaratan bir varlığın istediği doğrultusunda hareket ediyoruz diye bir yanıt veren kendi inandığı dininde belli bir konuma yükselmiş din adamlarının bir kısmı.

    Benim doğrularım ise iradenin ruha verilmiş bir karakter özelliği olduğunu ve biz bu insan bedenlerine hapsolmuş ruhlar olarak tek ya da çoğul bulunduğumuz evrenle ruhları var eden kim ya da kimlerse onların kendi yüce amaçlarına hizmet ediyor olduğumuzu söylüyor. Yine de tek olması çok olmasından daha iyidir. Hem taraf seçme zorunluluğu filan ruh karartır başka bir işe yaramaz.Â?



    GökhanÂ?ı anatomi laboratuvar kitapçığını eline aldığı günden beri vermiş olduğu bir karar vardı. Bu artık zorlayabileceği en son sınırdı. Bu zamana kadar her ne kadar hayallerinde çalışkan birisi olmayı istese de bir türlü tembelliğin etkisinden kurtulamamış ve liseye adım attığından beridir kötü notlar onu takip etmişti.

    Ailesinin iyi bir yerde iş bulabilme olasılığını artırabilmesi için edebiyat ve tarih iyi olan dersleri olmasına rağmen sayısal bölümüne gitmesi için manevi baskı yapmıştı. Aslında ortalaması sebebiyle sayısal bölüme giremiyordu. Fizikten kalmıştı ve yazın bütünleme sınavına girmiş, onda da sınavdan düşük not almıştı. (GökhanÂ?a göre dört soruyu kesin olarak yapıp kırk puan almıştı, ama sonradan aslında on puan bile verilebilecek bir kağıt vermiş olduğundan şüphe durmaya başlamadı değildi.) Ama onun gibi ortalaması yüzünden sayısal bölüme girememiş olan bir öğrencinin o fizik sınavından geçmesi sonucu sayısal giriş için gerekli olan not ortalaması düşmüş ve Gökhan sayısal bölüme girebilmeyi başarmıştı. Hayırlısı neyse bir şekilde o oluyordu gerçekten de. Hayırlısı olan bu muydu, bir kaç yıl pişmanlık yaşayacak ama ardından kaderin yönlendirmesine şükreder hale gelecekti.

    Hayatının en ezik ve kanser olup ölmek istemesine neden olacak kadar kötü geçen senesi lise ikiye gittiği yıldı. Fizik, kimya, matemetik, geometri, ya insan dördündende mi kalır? (Aslında beş, çünkü fiziğin bir de fizik uygulama adında sadece GökhanÂ?ın kalmış olduğu bir yan dersi daha vardı.)

    Onu yaşama bağlayan tek bir şey olmuştu. O da millete okutmak için karakterlerin isimlerini okutacağı kişiyi cezbetmek amacıyla kurbanının ismiyle aynı yaptığı öyküleriydi. Aslında hayal gücü gerçekten de çok gelişmişti ve iyi kurgular da oluşturduğu oluyordu. Annesi orta okul yıllarında yazmış olduğu uzaylılarla eline aldıkları kutsal kılıçlarla savaşan iki aşık ergenin hikayesini anlatmış olduğu Cehennem Tacı adını verdiği öyküsünü kitap haline getirmişti. Sadece on kitap çıkartmışlardı, okuldan bir kaç arkadaşı ve akrabalarına dağıtmıştı tabi imzasını da ihmal etmeyerek.

    Hatta kitabının tanıtımını yapabilmesi için okulda yapılan bir gösteride arkadaşının biri (lisede de aynı sınıfta olacaklardı, kader mi yönlendiriyor bazı şeyleri ne?) onu yanına çağırıp konuşma yapmasını sağlamıştı. Gökhan o zaman ne dediğini hiç bir zaman bilemeyecekti. Ağzından saçma sapan şeyler çıktığına emindi ama. Bu kitabı yazmamda bana yardım eden başta basım evi olmak üzere, arkadaşlarım, ailem, öğretmenlerim, sayın okul müdürümüz ve sayın valimize çok teşekkür ederim şeklinde bir cümle de kurmuş olabilirdi.

    Lise üçte ise emindi, bir sene rahat takılmayı amaçlıyordu. Ne de olsa lisede hazırlık okumuştu. Bu nedenle üniversitede okumayacaktı. O boş senesini ona sayabilirdi. Çniversite sınavına elbette girecekti, o sene dersaneye de gidecekti. Ama planlaması şu şekildeydi: Gelecek sene evimize yakın olan dersaneye giderim, bir sene hem kafamı dinlemiş olurum, hem yol parası da olmayacağından aileme fazla yük de olmam bu sayede.

    Lise üçte ilk giriş yaptığı ve bu boş geçen yılında da iyice içine girdiği hayatını büyük ölçüde etkileyen, hatta yaşaması için ona bahaneler sunan bir internet sitesi hayatında mihenk taşı olacaktı. Aslında ablası yazarlığını geliştirebilmesi için öykü yarışmaları arıyordu ve bu sitede bir öykü yarışması vardı. İlk kendisi o siteye üye oldu ve yarışma ile ilgili sorular sormuştu. Ama lise üçte sınav telaşıyla Gökhan yarışma ile ilgilenememişti, ardından ise o siteye kendisi üye olacaktı.

    O sitenin adı Frpworld idi, frp adında GökhanÂ?ın bir türlü kurallarını öğrenemediği bir hobi üzerine kurulu idi site aslında ama Gökhan daha çok öykü yarışmaları sebebiyle sitenin Ocakbaşı Hikayeleri diye adlandırılmış olan bölümünde genelde vakit geçiriyordu. O sitede tanışmış olduğu kişiler ya büyük ölçüde ya da küçük dokunuşlarla hayatını etkilemeye hala devam ediyordu.

    Bu benim son şansım, bu sefer kesin olmalı psikolojisi yüzünden ikinci kez girdiğinde sapsarı bir yüzle sınavın yapıldığı okula giriş yapmıştı. Ailesi endişelenmişti, zaten bu yüzden de minibüslerde sürünmesin diye taksiyle gitmişlerdi. Ama yine de midesinin bulanması engellenememişti. Gözetmen öğretmenin de saati bulunmadığından iki de bir GökhanÂ?a saati sorması (Gökhan her zaman kol saati, cüzdanı, öğrenci kartı ve cep telefonu kadrosuyla dolaşırdı) psikolojisine iyi yönde etkisi olmuyordu.

    Biyoloji bölümü olmuştu sonuç olarak, sanırım mühendislik ya da mimarlık gibi alanları kazanmış olsaydı başta fizik ve teknik resim yüzünden zorlanacağından en doğru bölüme kader yine yönlendirmişti. Aslında içi hep biyoloji bölümü olacak diyordu, planları bozulmamıştı ve farkında olmasa da aslında birisi sanki nasıl mutlu olacaksa o şekilde her şeyin olması için uğraş veriyordu. En azından bu farkındalıkta o böyle düşünmeyi severdi, farkında değilmiş gibi yapmayı ihmal etmezdi ama.

    Ççüncü sınıfta ise opsiyonlara ayrılmışlardı. Her ne kadar en iyi opsiyonlar Mikrobiyoloji ve Moleküler Biyoloji diye geçiyor olsa da moleküler biyoloji dersini ucu ucuna geçtiği için o opsiyonu hiç düşünmemiş ve en azından şansını denemek adında opsiyon seçme formunda mikrobiyolojiyi en üste yazmıştı. En büyük korkusu Botanik idi. Çünkü o opsiyonda yer alan bir hocadan çok korkuyordu ve onun dersinden de kalmıştı zaten.

    Zooloji dersler açısından en ağır opsiyon dense de onun planlarında bu opsiyon yer alıyordu, onu ikinci olarak yazmış olsa da kaderin onu o opsiyona yönlendireceğine emindi ve öyle de oldu.

    Sanırım GökhanÂ?ı yeterince tanıdınız. Artık öyküye başlayabilirim herhalde, ama aklınızda Gökhan ile ilgili sorular olursa şayet yazar olarak tavsiyem yanıtını öğrendiğiniz zaman ömrünüze ömür, bilgi bankanıza sık kullanılacak bir veri katmayacağı sürece sorma girişiminde bulunmamanızdır.

    Ama bir soruya yanıt vermem gerekiyor, kaldığımız yerden devam edebilmek için. GökhanÂ?ın anatomi laboratuvar kitapçığını eline aldığı zaman aldığı karar neydi? Çalışacaktı, kendini geliştirecekti ve son tren kaçmadan yakalayacaktı. Böylece böcekler arasında bir tanrı olabilirdi belki de.

    Devam edecek...


    Last edited by catboy on Thu Nov 11, 2010 6:18 pm; edited 1 time in total
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's website
    catboy
    Site Yazarı
    Site Yazarı





    Joined: Jan 19, 2007
    Posts: 3268
    Location: Izmir

    PostPosted: Mon Nov 08, 2010 3:43 pm Reply with quoteBack to top

    Â?Çlümün ötesinde ne var, öldükten sonra bizi neler bekliyor? Gerçekten de bambaşka bir boyutta mı gözlerimizi açıyor olacağız? O zaman düşündüklerim doğru, ruhlar yalnızca bu bedenlere bağlanmışlar ve beden ölünce ruh o bedenden ayrılıyor.

    Bize kişilik kazandıran şey yalnızca biyolojik, psikolojik ve sosyolojik etmenler, ruh yalnızca bu kişiliği kontrol ediyor. Bize bu karakter düşmüş ve biz de bu karakterin rolünde oradan oraya sürükleniyoruz. Ardından oyun bitiyor ve farklı kuralların yer aldığı başka bir gerçekliğe ruhlar gitmek zorunda kalıyorlar. Çünkü ne olursa olsun onları bu dünyada tutan tek şey yer aldıkları bedenleri, o düşünce ruh da o bedenden ayrılıyor...Â?



    Bu kadar çok seveni olduğunu öğrenemeden ölmek en kötüsüdür, içten bir şekilde cenaze töreninizde sizi kaybettikleri için ağlamalarını göremezsiniz, hıçkırık seslerini işitemezsiniz.

    Sis her tarafı sarmıştı. Cübbelerine sıkıca sarılmış insan topluluğu (en azından yüz kadar kişiden bahsediyoruz burada) ölen kişiye son görevlerini yerine getirmek için gözgözü görmeyen sisin arasında yol almaktaydılar.

    Herkesin tek bir renk içeren sade bir cübbesi vardı. Keşişleri andırıyorlardı uzaktan bakıldıklarında. Altı farklı renk ayırt edilebiliyordu.

    Kimisinin cübbesi kırmızı renkteydi, yüzlerinde öfke okunuyordu, ölen kişiye miydi bu öfke yoksa zaten hep öfke duymak için mi bahane arıyorlardı anlayamazdınız.

    Kimisinin ise beyazdı, yorgun düşenlere ilk onlar yardım elini uzatıyor, atkısını ve eldivenini unutmuş olan üşüyenlere kendilerininkini hiç düşünmeden veriyorlardı.

    Cübbesinin rengi siyah olanlar ise diğerlerinden ayrı durmaya özen gösteriyorlardı, sisten memnun gibiydiler sanki.

    Yeşil cübbeli olanlar da vardı, onlar ne kadar soğuk olsa bile açık havada çimenle ve toprakla bağlantılarını kesmemek için çıplak ayakla dolaşıyorlardı. Kuşlar onların yanından geçerken saygılarını sunuyormuşcasına öterek selam veriyorlardı. Kökleri yolun üzerine kadar çıkmış ağaçlar onlar geçerken kimse takılmasın diye köklerini toprağa gömüyorlardı. Diğerlerinden daha çok giyimlerine dikkat etmiş gibilerdi, özel bir günde olduklarının farkındalardı ve görevlerini en iyi şekilde yapmaya da hazırlardı.

    Koyu mavi renkte cübbeleri olanlar ise sabırla yürümekteydi, sessizlerdi ve gerekmedikçe konuşmuyorlardı. Aralarında en duygusal olanlar onlardı ve sessizliklerini arada bir gözlerinden damlayan gözyaşlarının yere düştüğünde çıkan ses bozuyordu. Ama ağladıklarını da fazla belli etmiyorlardı.

    Bir de cübbeleri turkuaz renkte olanlar vardı. Sisin arasında öyle bir yürüyorlardı ki dışardan görenler diğerlerini onların hizmetkarı bile sanabilirdi. Çoğu kişi biliyordu ki sisin ortaya çıkma nedeni onlardı. Kimse onlara bu konuda şikayette bulunamazdı, ne de olsa ne tepki vereceklerini biliyorlardı.

    Tapınak yüz kişiyi alamayacaktı, bu nedenle her bir taraftan on kişi alınacaktı. Tartışma çıkmaması için de düzen ve disiplin anlayışıyla hareket eden yeşil cübbeli olanların seçtikleri kişiler kabul edilecekti.

    Çlen kişi tapınağın ortasındaki taştan yatağa yatırılmıştı. Çzenle giydirilmişti kıyafetleri, saçı taranmış, tıraş edilmiş ve son yolculuğuna hazır hale getirilmişti. Cübbesi diğerlerinden farklı olarak mordu. Ak saçına mor renkte kristallerle süslü altından bir taç da takılmıştı.

    Yatağının baş ucuna ise avuçiçi kadar büyüklükte altı tane küre konmuştu. Her bir küre farklı bir tarafı temsil ediyordu. İçinde hiç sönmeyen aleviyle kızıl renkte olan ile turkuaz renginde yıldırımların içinde çaktığı ve yaklaştığında sağır edici kasırga seslerinin duyulduğu olan en sol taraftaydı. Ortaya ise saf beyaz bir ışığın içinde hapsolduğu küre ile içine dikkatlice bakıldığında en büyük korkunla yüzleşeceğine inanılan simsiyah bir sisin içinde hapsolduğu küre konulmuştu. Herhangi bir yerinde delik olmadığı için nasıl konulduğuyla ilgili çeşitli teorilerinin olduğu içinde su dolu olan küre ile içinde hiç kurumayan yeşil bir yaprak taşıyan küre en sağ taraftaydı.

    Â?Seksen sekiz sene... Yine iyi dayandı. Ben onun konumunda olsaydım bu kadar sorumluluğa iki sene bile dayanamazdım herhalde.Â?

    Â?Bunu sen mi söylüyorsun?Â?

    Firble yeşil cübbeli, Efla ise beyaz cübbeli idi. Çlen yaşlı adamın bunca sene bu kadar sorumluluğun altından nasıl kalkmış olduğunu içten içe sorguluyordu Firble. Efla ile yakın dostlardı. Aslında aynı memleketten geliyorlardı. İkisi dışında yüz kişilik topluluğun arasında TürkiyeÂ?den gelen başkası yoktu. Herkese haber gönderilmemişti bu cenaze törenine katılmaları için. Çünkü tapınağa sığılmayacağı belliydi ve en azından her ülkeden bir ya da iki kişinin gelmesi gerektiği düşünülmüştü.

    Â?Ondan sonra gelen kişinin sorumluluğu daha fazla olacak.Â?

    Â?Haklısın, Firble. Yeni gelen umarım sadece sorumluluk bilinci taşıyor olmaz, vicdanlı biri de olur.Â?

    Â?Ben sorumluluk sahibi olmasını istiyorum, sen vicdan sahibi. Biri öncelikle sabırlı olsun isteyecek biri de tuttuğunu koparan biri olsun ki fazla beklemek zorunda kalmayalım diye isteyecek.Â?

    Â?Herkes bir şey olmasını isteyecek, ama bir şeyi unutacak yine desene.Â?

    Â?Neyi, Efla kardeş?Â?

    Â?Onun da bir insan olduğunu.Â?
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's website
    catboy
    Site Yazarı
    Site Yazarı





    Joined: Jan 19, 2007
    Posts: 3268
    Location: Izmir

    PostPosted: Sun Nov 14, 2010 12:10 am Reply with quoteBack to top

    Â?Gerizekalı.Â?

    İçinden fısıltıyla çıkan bu sesi yalnızca otobüste yanında oturan ve insanları sinir edecek şekilde ıslık çalan liseli ergen duymuştu. Gayet üstüne alınabilirdi ki alınması da gerekiyordu, ama cep telefonunu çıkartmaya çalışırken söylenmiş bir gerizekalı sözcüğünün kendisine söylenmemiş olduğunu düşünüp ıslık çalmaya devam etti.

    GökhanÂ?ın şarjı bitmişti. Kimin aradığını eve gidene kadar öğrenemeyecekti. Eve gidebilirse tabi...

    şiddetli yağmur trafiği öyle bir hale getirmişti ki on dakikalık yol iki saatte aşılabilir hale gelmişti. En azından iki saat sonra evde olacaktı, buna da şükürdü. Ama otobüsün arka tekerleklerinden biri (sağ mı sol mu hiç bir zaman öğrenemeyecekti) patlayınca yağmurun altında kalakalmıştı. Durakta trafiğin, şiddetli yağmurun ve tekerleği patlayan otobüslerin yüzünden insan birikmişti. Bu nedenle durağın içine sızıp yağmurdan kaçamazdı da.

    Yağmuru hiç sevmezdi. Nedeni ise basitti. Gözlük silmekten hoşlanmıyordu, hele ıslandı mı onu silmekle uğraşarak değerli zamanını boşa harcamış oluyordu.

    Kafeteryanın birine girdi ve dizüstü bilgisayarını çıkarttı. Eve gidince yaptığı rutin işleri buradan da yapabilirdi. Her zaman eve varınca girdiği internet siteleri vardı, onlara bakması gerekiyordu. Bu gerekliliğin çoğu zaman bazıları tarafından ne derece gerekli olup olmadığı sıklıkla sorgulansa da Gökhan üye olduğu siteleri artık hayatının bir parçası yapmıştı.

    Aslında Gökhan için önemli olan bir site vardı, Frpworld adında. Siyah saçı, saçının rengine uygun olsun diye sanki bir sürü alışverişi merkezi dolaşılarak alındığı belli olan kazağı ve akşamyıldızı kolyesine bakarak fantastik edebiyattan az da olsa hoşlandığını düşündüğü genç bir bayan siparişini almaya geldiğinde sitesine daha yeni girmişti.

    Â?Hoşgeldiniz.Â? dedi bayan ve mönüyü GökhanÂ?ın önüne bıraktı. Ardından hızla kasanın olduğu tarafa gitti, onun da bilgisayarda acele bir işi vardı anlaşılan.

    Gökhan çayı çok fazla sevmezdi, öyle kahve tiryakiliği de yoktu. Ama salep ve sıcak çikolatayı özellikle böyle yağmurlu ve soğuk günlerde tüketmek hobisi olmuştu. Sıcak çikolatanın ayarı tam GökhanÂ?ın istediği şekilde olmalıydı ama ne fazla çikolatası olacaktı ne de sütü küçük çocuğa hazırlanmış gibi abartılı olacaktı. Salep ise zaten her koşulda içilebilir düzeyde oluyordu Gökhan için.

    Bayan geri dönse siparişini verecekti de bir türlü gelmiyordu. Gökhan ise meşhur sitesine girip öykülerine yeni yorum yazan birileri olmuş mu diye kontrol ediyordu.

    Â?Hım anlaşılan DwaxerÂ?i bir kere daha dürtmem gerekecek. Çok sıktım galiba artık selamlarıma bile yanıt vermez oldu.Â? dedi yüzünü ekşiterek.

    Â?Aman canım iki cümle okuyacaklar, anatomi kitabını okumuyorlar diye dua edeceklerine. Aaa, ama dur bugün en azından AlenthasÂ?ı ikna etmeyi başardım. Bu da bir şey sayılır. Tüh be, yine FirbleÂ?yi son anda kaçırmışım baksana. Yine şu alamancılar mı ne girmiş siteye, EflaÂ?ya diyeyim de şu sahtekarlara bir çözüm bulsun. Bu saatte Illyra siteye mi girmiş?Â?

    GökhanÂ?ın genelde her saniyede yaklaşık otuz düşünce beyninde dolaşırdı. Düşüncelerin bütün bir cümle haline geçmeleri ise çok nadir olurdu. Anca işte genelde kendi kendine soru sorup cevap verdiği bir kaç cümle olurdu. Bu yüzden telepati gibi bir yetenek iyi ki gerçek hayatta yok, yoksa o yeteneğe sahip kişinin Gökhan ile karşılaşması tüm dünyayı felakete bile sürükleyebilir.

    GökhanÂ?ı en iyi anlatan kelimeyi yakın zamanda hoşlandığı kızlardan biri söylemişti. (Gökhan bir gün o kişiyi bulacaktı, o kişiyi bulana kadar da onunla derste yanyana oturan, ondan kalem ucu isteyen ve otobüste yoldaşlık etme gafletinde bulunan her kız potansiyel bir sevgili idi, ama GökhanÂ?ın arzusu bir kişi, daima o kişi şeklinde olduğu için ruh eşini bulana kadar bir kıza açılmak gibi bir eyleme girişmeyi planlamıyordu.)

    Â?Sen çok garip birisin, Gökhan.Â?

    Yani anatomi sınavına tombala kağıtları hazırlayarak çalışan birisi elbette garip olurdu. Ama o anatomi şekillerini öğrenmek için eğlenceli bir yol geliştirmek geçen sene beş kişinin geçmiş olduğu efsanevi anatomi dersinden geçmenizi sağlıyorsa garipliği bir zeka pırıltısı olarak ele almak lazım.

    Gökhan sıcak çikolatasını sipariş etmek istiyordu artık. IllyraÂ?yı bu saatte sitede görmek hoşuna gitmişti ve ona selamını da vermişti ama üşüyen elleri artık klavye tuşlarına basmakta zorlanıyordu. Bu yüzden acil sıcak bir şeylere ihtiyacı vardı.

    Â?Sıcak çikolata içmek için bir kafeteryadayım ben de ama garson kız biraz yavaş, neden bu kadar az müşterisini var çözmeye başladım diyebilirim.Â? diye yazdı IllyraÂ?ya.

    Â?Ben çoktan eve gitmişsindir diye düşünmüştüm, Catboy.Â?

    Neden Catboy gibi gayet saçmasapan bir takma isim kullanıyor kimseler bilmez, ama mangalarda geçen kediadamlarla bir ilgisi olmadığı konusunda hayatında hiç manga okumamış GökhanÂ?ın üzerine size yemin edebilirim. Orta okulda bir kaç arkadaşıyla ilk kez internet kafeye gittiğinde kendisine bir takma isim bulması gerekmişti. İlk kullandığı aslında sadece Â?catÂ? idi yani bildiğin kedi. Çünkü GökhanÂ?ın çok sevdiği bir hayvandı.

    Arkadaşları biraz daha karizmatik olsun takma ismi diye düşündüler ve o takma ismi Â?MegacatÂ? olarak değiştirmesini teklif ettiler. Ama afedersin kendini öküzün dışkısı sanan bir arkadaşın kullandığı Â?MegadethÂ? takma ismine yakın olduğu için bu takma ismi de geçici olmuştu, yani böyle ezik birinin takma ismine yakın olamazdı kendisinin kullandığı takma isim diye isyan etmişti o ukala arkadaş. Böylece gel zaman git zaman Catboy evrimini tamamladı yani takma isim konusunda. Yoksa kuyruğunun filan çıktığı dedikoduları külliyen yalan.

    Â?şu garson kız siparişimi alsa, sonra sıcak çikolatamı getirse, ardından üşümem geçse tekrardan yollara koyulacağım da. İşte bekliyoruz hala.Â?

    Â?Merak etme canım, sıcak çikolatan geliyor.Â?

    Â?şaka yapma, Illyra. Ben gerçekten de ciddiyim. En iyisi burada bir müşterisinin olduğunu hatırlatayım şuna.Â?

    Â?Gerek yok, bence o biliyordur. Hatta hazırlamaktadır siparişini.Â?

    Â?Çnce bir siparişimi alsa, hazırlar da. Hem sen onun ne diye avukatlığını yapıyorsundur ki, belki tipsiz aptal sarışının teki.Â?

    Â?Bence sarışın değil, siyah saçlı hatta siyah bir kazağı var.Â?

    Â?Bazen beni korkutuyorsun, Illyra. Tahmin yeteneğine hayranım.Â?

    Â?Siparişin hazır, getiriyorum.Â?

    Â?Uff, şaka yapma demiştim.Â?

    Sıcak çikolata masasının önüne konduğunda Gökhan: Â?şaka yapmıyorsun.Â? diyebildi.

    Â?Afiyet olsun, Catboy.Â?

    Â?Sağol, Illyra.Â? dedi ve sakince sıcak çikolatasını içmeye başladı.

    Â?Ayıp oldu kıza bak görüyor musun? Aman ya bana ne, oooh mis gibi tam ayarında olmuş sütü...Â?
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's website
    catboy
    Site Yazarı
    Site Yazarı





    Joined: Jan 19, 2007
    Posts: 3268
    Location: Izmir

    PostPosted: Tue Nov 16, 2010 1:47 am Reply with quoteBack to top

    Yağmur yüzünden herkes evine gitme telaşındaydı, bu yüzden de müşteri olarak bir tek Gökhan vardı ki artık müşteri değil misafirdi Damla için. Dizüstü bilgisayarlarını kaldırmışlardı. Gökhan hala dudağının kenarını yalamaktaydı, üçüncü biraz fazla kaçmıştı itiraf ediyordu içten içe ama dördücüyü teklif etse hayır demezdi yine. Neyseki Damla yeterince GökhanÂ?ın midesinin sıcak çikolataya doyduğunu düşünmüştü ve bir daha teklifte bulunmadı.

    Â?Illyra... Yani Damla, kusura bakma sanal alem dışında senin maddi olarak var olman bile garip geliyor bana. Çncelikle şunu söylememe izin ver, sıcak çikolatayı muhteşem yapıyorsun. Ellerinin ayarı hiç bozulmasın.Â?

    Â?Teşekkür ederim, Gökhan. Ama bence biraz abartıyorsun.Â?

    Â?Sadece içimden geleni dilim yoluyla dışarı aktarıyordum.Â?

    Damla misafirini elinden geldiğince ağırlamaya çalışıyordu. Ama yağmurun şiddeti onu en az misafiri kadar germişti. Çünkü çoktan eve varmış olmayı planlıyordu aslında.

    Â?İstanbulÂ?dan gelen ve üniversitenin yurdunda kalanların dediği kadar var aslında, kabul etmek lazım.Â? dedi Gökhan. Yine içinden düşündüğünü farkında olmadan dışına doğru aktarıvermişti.

    Â?Ne diyorlar ki burası ile ilgili?Â? diye sordu ilgiyle Damla. Bir yandan da camdan dışarı bakıyordu.

    Â?Sidikli İzmir...Â?

    Â?Bence sorun buranın havasında değil, kibirli insanların da.Â?

    Â?İzmirlilerin kibirli olduğunu düşünen bir İstanbullu olduğunu bilmiyordum.Â?

    Â?Yanlış anladın beni, ben İzmirlilerden bahsetmiyordum. Havanın dengesini bozarak kendilerini bizden üstün olduklarını göstermeye çalışan onlardan bahsediyorum.Â?

    Â?Bu çok... akla yatkındı.Â?

    Damla birden GökhanÂ?a döndü ve onu incelemeye başladı.

    Â?Pardon, ben seni de şey sanmıştım.Â?

    Â?şey derken? İnanmıyorum sen de mi? Kız arkadaşım hiç olmadı ama bu demek değil ki...Â?

    Â?Saçma sapan konuşma, sadece sitede uzun süre yer alan sıradan birisiyle ilk defa karşılaşıyorum. İtiraf etmek gerekirse seni de bizden biri sandığım için pot kırdım biraz yoksa sırları korumak için gölgelerde saklanmayı tercih etmiştim en başta.Â?

    Â?Ben sıradan biri değilim bir kere, içinde meleklerin geçtiği upuzun öyküler yazıyorum, bu bence sıradışı bir şey sayılır. Tamam, fazla uçuk değil ama cep telefonuyla peygambere mesaj çeken kaç ölüm meleği gördün bir öyküde.Â?

    Damla gülümsedi. Açıkçası sinirleri bozulmuştu. Olayı aydınlatmak için basit bir yola başvurdu. Bunun için önce kasasının altında yer alan çekmecesinden bir kalem aldı ve onu GökhanÂ?a uzattı.

    Â?Al bunu, ısırmaz merak etme.Â?

    Â?Bununla adımı yazmamı istemeyeceksin değil mi?Â?

    Â?Pek değil.Â?

    Â?Kusura bakma ama bir kalem bedenime sahip olamaz, ruhumu veririm onun yerine daha az canım yanar.Â?

    Â?Çyle bir şey ister miyim senden hiç! Sakin ol, tut onu ve sonra ona bak. Yoğunlaş ona ve aklına gelen ilk düşünceyi söyle.Â?

    Â?Nasıl bir saçmalıktır bu?Â? diye isyan etti Gökhan kaleme doğru dürüst bakmayarak.

    Â?Yoksa sana böyle bir şey yaptırıyorum diye bir öfke mi duydun? şu anda beni alevlerin içine filan mı atmak istiyorsun?Â? diye sordu Damla heyecanla.

    Â?Ne... Asla, sıcak çikolataların hatrına sana asla zarar vermem.Â?

    Â?O zaman şu anda sakinsin, su gibi sabırla benim yapmaya çalıştığım şey neyse bitmesini bekliyorsun?Â?

    Â?şimdi şurada su gibi akar gideceğim, o olacak sonunda. Ben sabırlı biri değilim, tamam mı? Bir oyunu otuz kerede bitiremezsem silerim anında bilgisayardan, o derece sabırsız biriyimdir.Â?

    Â?Hım, çözemedim seni. Sende hissediyorum ama algılayamadığım bir yan var.Â? diyerek pes etti sonunda Damla.

    Â?Çözdüğün şey bulmaca değil, bir insanı çözmek için kalem tek başına yetmez.Â?

    Diyen kişi Gökhan değildi, zaten böyle bir şeyi aklına getirse bile diyemezdi. Ayıp olurdu. Durduk yere IllyraÂ?yı kırmanın alemi yoktu ne de olsa.

    Â?Buraya bir daha gelmezsin diye düşünmüştüm, Walter.Â? diye yeni geleni karşıladı Illyra.
    Walter denilen kişi turkuaz atkısını geriye attı ve gri paltosunun düğmelerini açtı, ardından GökhanÂ?a döndü.

    Â?İçerisi fazla mı sıcak ne oldu?Â?

    Â?Sa... sanırım.Â?

    Â?Arkadaş kekeme mi?Â?

    Gökhan soruya yanıt vermedi. Ne de olsa hayır derken de kekeleyecekti.

    Â?Çırağım Aegron ile buralarda geziyorduk, sonra ben düşündüm ki zaten bize hep sıcak, neden hafif de olsa serinleyemiyoruz? AegronÂ?un neyse ki çevresi geniş, havadar dostlarıyla da arası bayağı iyidir. EdmondÂ?un yeteneği konusunda şüphem yok, gördüğün üzere sen bile eve gitmek konusunda tereddüt yaşıyorsun, ama kibrine çok çabuk yenik düştüğü oluyor, sence de öyle değil mi? Yoksa BalçovaÂ?da yağmur yağarken, KonakÂ?ta kar, BornovaÂ?da da dolu yağmasının başka bir açıklaması olamaz.Â?

    Damla sinirlenmişti ve ağzından çıkan her kelime diğerinden daha da yüksek çıkıyordu. Dahası sanki kafeteryanın içerisinde gölgeler de büyüyor gibi gelmişti GökhanÂ?a.

    Â?Eğlendiniz, hadi artık gidin buradan. Daha fazla gölge etmek istemezsiniz, hele bana.Â?

    Â?Hala farkında değilsin, Illyra. Buraya seninle eğlenmek için gelmedim. Misafirini götürmeye geldim. Sorun çıkartmaman dileklerimle tabi...Â?

    Â?Sana garanti verebileceğim bir şey varsa o da sorun çıkartacak olmamdır, Walter.Â?

    Birden Gökhan'ın önceden masanın gölgesi olarak düşünmüş olduğu siyah bir şey WalterÂ?ı ayak bileklerinden yakaladı ve bedeninin çevresini sarmaya başladı.

    Â?Yine mi aynı numara?Â? dedi sıkkınlıkla Walter ve iki elini şıklatmasıyla pencereler büyük bir gürültüyle patladı, ardından içeri alevler girdi.

    Â?Sizler ya mutantsınız, ya uzaylı ya da büyücü? Lütfen yunan tanrıları ya da vampirlerin yer aldığı saçmasapan bir gençlik masalının içine hapsolmuş olduğumu söylemeyin.Â? diye bağırdı Gökhan o anda, hayranlık dolu bir sesti aslında. Tabi alevler yüzünü rahatsız etmişti ve merakına yenik düştüğünden gözlerini kapatmak da istemiyordu.

    Â?Hala onu götürmek istiyor musun?Â? diye sordu Illyra bu soru ve ricanın üzerine.

    Â?Emir aldım ve yerine getirmek zorundayım. Bu sefer Â?baş adayÂ?ı ilk biz bulacağız.Â?

    Â?İstersen on emiri yerine getir, umurumda değil, Walter. Eğer bu dediğin kişiyse kusura bakma, ama benim de bağlı olduğum bir grup var ve o grubun itibarı için onu götürecek olan kişi ben olmalıyım.Â?

    Â?Bu frp grubu gibi bir şey mi?Â? diye araya girdi Gökhan.

    Â?SUSAR MISIN?Â?

    Kimin sesi daha baskındı, o anda pek anlamamıştı. Yine de susmayı tercih etmişti.

    Â?Eğer Edmond ne yapmaya çalıştığınızı anlasa ihanete uğramış olduğunu düşünür ve bir daha Aegron ona öfkeli metalci kalabalığın arasında konsere gitmesini sağlayacak bedava bilet hediye etse bile sizinle görüşmez.Â?

    Â?Illyra, beni düşünmeni duygulandırdı demek isterdim ama benim duyduğum duygu şu anda sana karşı öfke ve nefret, bu yüzden bu işi uzamadan bitirsek daha iyi olur yanık izleriyle dolu bir hayat geçirmek istemiyorsan tabi..Â?

    O esnada itfaiye ve polis sireninin sesleri duyuldu.

    Â?Sanırım seni elleri kelepçeli bir şekilde giderken görmek bugüne kısmetmiş.Â? dedi keyifle Damla. Â?Sıkıysa polislere de alev topu yolla, ardından öfkeli dostlarına hesabını verirken ben de yanında olacağım, merak etme.Â?

    Â?Bu iş burada bitmedi, o çocuğu senin götürmene izin vermeyeceğim.Â? dedi Walter son kez ve sonra mekandan ayrıldı.

    Â?Polislere ne anlatacaksın?Â? diye sordu Gökhan birden.

    Â?Böyle zamanlarda her zaman hazırda patlamış olarak görünen bir tüpü elimde bulundururum neyse ki.Â? dedi göz kırparak Damla.

    Â?Beni nereye götüreceksin peki?Â?

    Â?Nereye gitmek istiyorsun şu anda?Â?

    Â?Eve...Â?

    Â?O zaman seni eve götürüyorum. Asla ama asla kimse seni istemediğin bir yere götüremez. Bunu unutma, tamam mı?Â?

    Â?Zorla götürmeye kalkarsa?Â?

    Â?Zorluk seviyesine göre konuşmak lazım.Â?

    Â?Kabus seviyesinde biri çıkarsa karşıma?Â?

    Damla yanıt vermedi, ya da vermek istemedi. Gökhan emin olamadı, o da sustu sonunda.
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's website
    catboy
    Site Yazarı
    Site Yazarı





    Joined: Jan 19, 2007
    Posts: 3268
    Location: Izmir

    PostPosted: Mon Nov 22, 2010 4:20 pm Reply with quoteBack to top

    Â?Siz nesiniz?Â?

    Â?Bunun basit bir yanıtı yok...Â?

    Damla, GökhanÂ?a artık bildiklerini anlatmaya başlamıştı ve açıklama çok uzun süreceğe benziyordu.

    Â?Bundan asırlar önce bizlere insanlar tanrı derlerdi, Zeus, Afrodit, Kali gibi dünyada bir sürü tanrı dolaşırdı. Kimisi havaya hükmederdi, kimisinin dört adet kolu vardı. Bazıları bu tanrısal özellikleriyle insanlara hükmetmeye başladı.

    "MısırÂ?da kendilerine firavun dendi. Ama bir kaç dönemin ardından her firavunun aslında tanrısal özellikleri olmadığı ortaya çıkınca, insanlar kandırıldıklarını düşündüler. Böylece artık bize tanrı denmez oldu.

    "Onun yerine melek demeye başladılar. Yine aynı şekilde havaya hükmedenlerimiz vardı, dokunduğu zaman insanların canlarını alacak denli güçlü olanlarımız vardı. İnsanlar melekleri yücelttiler, ama bir süre sonra artık onların aramızda değil de başka bir yerde yaşayan ayrı bir varlıklar olduğunu kabul ettiler. Bir kısmımıza peygamber dendi, denizleri ikiye bölenlerimiz oldu, ateşin içine atıldığında yanmadan sağ kalmayı başarabilenler oldu.

    "Bu zamana kadar ne olursak olalım hep yüce bir varlık olarak kabul görüyorduk, ama ilerleyen dönemlerde tam tersi yönde bu oldu ve bizler cadı olduk, acımasızca avlandık ve yok edildik. Ama din gücünü kaybedip bilim yükselmeye başladığında bizim ne olduğumuzla ilgili başka teoriler geliştirmeye başladılar.

    Bilim adamları bizlerden yakaladıklarını gizli bir laboratuvarda incelediklerinde bizde mutasyona uğramış genleri fark ettiler ve bize mutant demeye başladılar. Bir kısmımıza ise başka bir dünyadan gelmişiz görüntüsü yedirilmeye çalışıldı ve uzaylı olduk.

    "Bazen bizden güçlerini daha da geliştirmek için sadistçe yollara başvuranlarımız oldu, onlara daha değişik ve korkuyla anılan isimler verildi vampir, lamia, okami, cin, şeytan, vendigo, leprikon ve bunların benzer fantastik türevleri. şimdilerde daha çok yaptıklarımızı göz yanılsaması olarak örtbas edebiliyoruz, insanlar bizleri izlemek için para bile veriyorlar bu nedenle sihirbaz ya da daha çok büyücü olarak biliniyoruz.Â?

    Â?Bu sanırım her şeyi açıklıyor.Â? diyebildi Gökhan.

    Â?Yaptığımız şey şimdi büyü olarak biliniyor. Peki bu büyü nedir? Nasıl yapabiliyoruz ve neye göre bu büyüyü yapma yeteneği bizlerde oluyor? Doğada madde ve enerji vardır. Birbirlerine evrilip dururler sürekli. Aslında her şeyin temelinde enerji vardır. Madde enerjinin bir halidir en indirgenmiş bir şekilde.

    "Gördün sen de, gölgeleri hareket ettirebiliyorum. Ama gerçekte gölgeleri değil ışığın kırılma açılarıyla oynuyorum ışık daha ileri yani daha büyük bir açıyla kırılıyor bu da gölgenin boyunu büyütmüş oluyor. Çünkü gölge bir cisim değildir, bir engel sonucu ışığın geçememesinden kaynaklanan fiziksel bir olaydır.

    "Peki ben bunu nasıl yapabiliyorum? Işık doğrusal dalgalar halinde yayılan elektromanyetik bir enerjidir. O zaman benim ışığı nasıl manipüle ettiğimi ve bu esnada neler olduğunu fizik açıklayabilir. Ben ışığa böyle bir komut verdiğimde, bedenimde özellikle beynimde bir takım hormonlar ve sinirsel iletiler harekete geçiyor, ardından bir takım tepkimeler meydana geliyor. Kimya bu tepkimelerin şemasını çıkartabilir. Dahası benim böyle bir yeteneğimin olması hücrelerimin her birinde yer alan genlerimde kayıtlı ve bu aileden gelen kayıtsal bir şey mi yoksa doğumum esnasında olan bir mutasyonun etkisi mi buna genetik yani biyoloji ortaya çıkartabilir.

    "Bu yetenekler çocuklara aktırılıyor mu yoksa tamamen başka faktörlere göre mi meydana geliyor bu bile daha belli değil. Bunu anlattım, çünkü bizler bu dünyada herkes gibi varız ve paranormal, ilahi ya da kurgusal bir şeyle açıklanamayız. Her şeyin bir nedeni ve sonucu vardır, her şeyin bir formülü vardır. Yani bizleri salt büyücüler olarak tanımlayamazsın.Â?

    DamlaÂ?nın anlatacakları bitmişti.

    Â?Peki sizlere ne diye diye hitap etmem daha doğru olur?Â? diye sordu Gökhan sonunda.

    Â?İnsan. Bizler de insanız. Herkes gibi doğarız, büyürüz, yemek yeriz, aşık oluruz, evleniriz, ebeveyn oluruz, sonra yaşlanır ölürüz. Bazılarımız ölümsüzlüğün sırrı gibi saçmalıklarla uğraşır dururlar ama bu şimdilik imkansız gibi.Â?

    Gökhan heyecanla atıldı ama ardından.

    Â?Eğer kromozomların uçlarında yer alan telomer yapılarının yaşlandıkça kısalmasını engelleyebilirsek ölümsüzlüğün sırrını bulmuş oluruz. Bizim yaşlanmamıza neden olan şey bu telomerlerin kısalması olduğu kanıtlandı, ama bu sürecin nasıl engelleneceği daha bulunamadı.Â?

    Â?Sen biyoloji okuyordun değil mi?Â?

    Â?Evet.Â?

    Â?Senden önceki sanat tarihi profesörü idi. Bu yüzden daha çok estetik kaygıları gündeme getirir, eski çağlarda bizi resmeden insanların neye göre bize kanat takıp neye göre elimize lir takmış vaziyete soktuklarını kavramaya çalışırdı.Â?

    Â?Benden önceki derken?Â?

    Konuşmaları buraya kadardı. Damla, GökhanÂ?ı siyah renkli Megane marka otomobiliyle evine götürüyordu. Polisleri tüp patladığına ikna etmiş, yarım saat ambulansta aslında pek olmayan yaralarına pansumanları yapılmıştı. Ardından her şey tatlıya bağlanmıştı. Sahilden gidiyorlardı. Eve iyice geç kalmıştı. şarjı bittiğinden ailesine haber de verememişti. DanlaÂ?nın da telefonu patlama yüzünden bozulmuştu.

    Arabanın arka tarafında birisinin olduğunu Damla biliyordu. Ama Gökhan o ana kadar fark edememişti.

    Â?Demek bana onu bulduğunu bile haber vermeye gerek duymadın, ustacağım?Â?

    Â?Senin arabada tünediğini biliyordum, cici çırağım.Â?

    Çırağı BaranÂ?ı trafik ışıklarından yayılan yeşil renk yüzüne vurunca Gökhan tanımıştı.

    Â?Aaa, sen de FrpworldÂ?densin. Bir türlü öykülerini bitiremeyen, hep yarım bırakan Alenthas sendin değil mi?Â?

    Â?Çok geveze çıktı bu sefer ki.Â?

    Â?Hiçte bile.Â?

    Baran sakin kalmayı ne olursa olsun becerebilen biriydi.

    Â?Bu zibidiyi neden evine bırakıyoruz? Götürsek ya hemen!Â?

    Â?Ona söz verdim, çırağım. Diğerleri gibi hareket edersek ürkütmüş oluruz sadece onu. Hazır olunca kendisi gelecektir zaten.Â?

    Â?O zaman da başkası bizden önce harekete geçerse. En son II. MuratÂ?ı biz bulmuştuk. Onu da az daha kaçırıyorduk. Yine senin gibi birisi yüzünden babasının ölümünü saklamıştık ve bize tepkisini on yedi yaşında tahta geçerek göstermişti.Â?

    Â?Babasının vasiyetini yerine getiriyordu. Bizle alakası yoktu bu işin. Hem onun yerine yedekte olan daha bizden çıkmıştı.Â?

    Â?Onu da biz değil turkuaz kravatlılar bulmuştu.Â?

    Gökhan sabır duasını okumayı bitirdikten sonra: Â?Neden bahsediyorsunuz? 6. Osmanlı Padişahı on yedi yaşında tahta geçen ve beş eşi, yedi erkek çocuğu, beş kız çocuğu olan II. MuratÂ?tan bahsetmiyorsunuz değil mi?Â? diye detaylarını vererek sordu ki iyice emin olabilsin.

    İkisinin garip bakışını fark ettiğinde: Â?Ne var, Osmanlı TarihiÂ?nin kuruluş dönemi ilgimi çekiyor.Â? dedi.
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's website
    catboy
    Site Yazarı
    Site Yazarı





    Joined: Jan 19, 2007
    Posts: 3268
    Location: Izmir

    PostPosted: Mon Dec 06, 2010 12:08 am Reply with quoteBack to top

    Damla, GökhanÂ?ın evinin önüne kadar getirmişti. Gökhan ilk defa bu kadar eve geç kalıyordu. Yağmur da tekrardan başlamıştı. Damla ve Baran ile vedalaştıktan sonra birden büyücülerin dünyasından yine sıradan dünyaya geçiş yapmıştı.

    Baran, ustasına ne kadar sinirlenmiş olsa da bunu belli etmiyordu. Ama Damla, çırağının hislerinin farkındaydı.

    Â?Onu serbest bırakmamı doğru bulmuyorsun değil mi?Â? diye sordu sonunda Damla.

    Â?İçimden geldiği şekilde konuşmamı bekleme istersen, çünkü ağır sözler sarf etmek istemiyorum durduk yere.Â? diye yanıt verdi Baran.

    Otomobil gecenin karanlığında ilerlemeye devam ediyordu ki yolun ortasında kocaman bir ışık süzmesi belirdi ve Damla otomobili aniden durdurmak zorunda kaldı.

    Â?Bir ak vicdan sünepesi yakınlarda olmalı.Â? diye belirtti Baran.

    Â?Diğer taraflar hakkında konuşurken dalga geçme diye kaç defa söylemem gerekiyor sana çırağım.Â? diye azarladı Damla.

    Otomobilden inmeden beklediler. Işık süzmesi otomobilin etrafını kapladı ve kocaman ışıktan bir küreye dönüştü. Damla konsantre oldu ve otomobilin gölgesini genişletti, ardından binaların, direklerin, her şeyin gölgesi birleşti yol kapkara bir bataklık gibi oldu. Işık küresi de bu bataklığın ortasında parlayan bir feneri andırıyordu. Işık küresi gölgelerin baskısına uzun bir süre dayandı, ama gittikçe küçülüyor gibiydi.

    Â?Bu ışık oyununu daha ne kadar sürdüreceksin?Â? diye göremediği düşmanına sordu Damla.

    Â?Laneti kaldırmadığın sürece senin devam etmene izin veremem.Â? diye bir ses duyuldu.

    Sakallı, genç biriydi karşısındaki kişi. Beyaz yün bir atkı giymişti. Ama bunun dışında diğer kıyafetleri bir sürü farklı renkten oluşuyordu. Kot mavi pantolunu, gri kazağı, siyak paltosu vardı yani beyaz rengi tüm kıyafetlerine yansıtmamıştı.

    Â?Aaa, demek sensin, Efla. Lanet kırmada üstüne yok diye biliyordum. Ne oldu, bu sefer zorladım mı seni biraz?Â? diye alay etti Damla düşmanıyla.

    Â?Adayı sizin taraftan başka kimse götüremesin onun üstüne bir lanet yaptığını biliyoruz. Belki farkına bile varmayacağı bir lanet, ama yine de çok tehlikeli. Bizim taraf ya da sizin haricindeki diğer taraflar onu ilk götüren olmasın diye çok büyük bir riske giriyorsun.Â?

    Baran şaşırmıştı. şimdi daha iyi anlıyordu. Bu yüzden çocuğun gitmesine izin vermişti, bu yüzden rahattı ne de olsa diğer tarafların hiç biri onu götüremeyecekti.

    Â?Hangi laneti kullandı, usta? Ne zaman yaptın ben hiç anlayamadım bile.Â?

    Soruya yanıtı Efla verdi: Â?Ustan büyük bir kumar oynuyor. Bağlanma lanetini kullandı. Basit ve zararsız gözüken bir lanettir, ama eğer aradaki bağı bozacak o üçüncü kişi ortaya çıkarsa çocuğu öldürmüş olursunuz.Â?

    Â?Merak etme. Gözüm hep üstünde olacak. Bağın arasına üçüncü bir kişi girmeyecek. Çocuk emniyette ve başına bir şey gelmeyecek. Sonuçta onu ilk götürecek olan gölgelerin tarafı olacak. Böylece hiç bir tarafta olmayan bir özellikle donanmış olacak ve uzun zamandır beklenen kişi olup hükmün gerçekleşmesini sağlayacak.Â? diye karşılık verdi Damla.

    Â?Hükmün gerçekleşmesini bizler de çok istiyoruz. Ama vicdanımız buna el vermiyor. Çünkü onu sen de gördün, çok temiz ve iyi niyetli biri. Onu gerçekten de düşündüğün kişiye dönüştürebilecek misin? Dünya bunu kaldırabilir mi? Vicdanının sesini belki dinlemek istemezsin, ama en azından biraz düşün. Olması gereken bu olsa da, buna izin vermemelisin.Â?

    EflaÂ?nın dediklerini doğru bulsa da Damla kararlıydı. Baran ise ne zaman harekete geçecek diye bekliyordu ustasını. Sonunda dayanamadı ve otomobilden indi.

    Â?Uzattın ama. Vicdan da vicdan. Hep bu yüzden olmadı mı anılmasını bile istemediğiniz şeyler?Â?

    Damla da indi otomobilden ve çırağına kızdı: Â?Sen bu işe karışma.Â?

    Â?Hayır, yetti artık. Birisi dersini alacak bu gece.Â? dedi Baran ve sol elinde oluşturduğu gölge topunu EflaÂ?ya gönderdi.

    Efla tek bir bakışıyla gölge topunu ona ulaşamadan yok etti. Gölge ışığın geçmemesinden oluşan fiziki bir olaydı ne de olsa. Gölge topunun meydana geldiği kaynak ise otomobilin altındaki gölgeydi. Efla hemen oraya ufak bir ışık küresi göndermişti böylece gölgenin oluşacağı bir engel kalmamıştı geriye.

    Â?Işık bir alev değildir, söndüremezsin. Su hiç değildir, buharlaştıramazsın. Gölge ile kıyaslayamazsın bile, ışık altında kaybolup gider. Toprak onsuz bir hiçtir, onunla ancak var olur. Işığı yok eden tek şey yüreğimizde gizlidir. Onu açığa çıkartmak istiyorsan önce kendine şunu sormalısın: Işıktan neden nefret ediyorum?Â?

    Â?Çünkü kahrolası gözlerimi yakıyor. Kör olmak üzereyim seni amansız, osuruktan vicdanına edeyim emi?Â?

    Damla: Â?Lütfen sakin ol, Efla sen de. İnsanlar yine ufolar bizi ziyaret etti sanacaklar, bir İzmirÂ?de eksikti onu da yaptın sonunda.Â? diye durdurmaya çalıştı.

    Â?Çırağına söyle. Çnce fizik kurallarını öğrensin, gölge ve ışığı meydana getiren olayları bilirse gücünü nerede, nasıl, ne şekilde kullanır daha iyi öğrenir.Â?

    Â?Dedim ona. Ama dinlemedi ki beni hiç.Â?

    Â?Neyse anlaşılan laneti kaldırmayacaksın. Çyle olsun. Beyaz taraf bu konuda ne kadar rahatsız olsa da en fazla sözlü şikayetlerimizi sürdürmeye devam ederiz. Ama kırmızı ve turkuaza dikkat edin, sıkı düşmanlarınız olacaklardır.Â?

    Â?Beklenir bir şey zaten. Ona da hazırlık yaptık.Â?

    Â?O zaman bana müsaade. Size iyi geceler dilerim, Illyra ve Alenthas.Â?

    Â?Size de Efla, Yüce Beyaz Efendi.Â? dedi saygıyla Damla.

    Görmesi yavaşça düzelen Baran sinirle: Â?Yüce beyazmış, angora tavşanı yününden yapılmış atkı takıyor sonra neymiş ben beyazım. Hadi oradan...Â? dedi.
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's website
    catboy
    Site Yazarı
    Site Yazarı





    Joined: Jan 19, 2007
    Posts: 3268
    Location: Izmir

    PostPosted: Sun Dec 19, 2010 11:34 pm Reply with quoteBack to top

    Ege DeniziÂ?nin ortasında bir yatta parti veriliyordu. Gecenin ikisi olmuştu. Partiye katılanların çoğu soğuk suya aldırış etmeden denize atlıyorlardı ve suyla uyum içinde yüzüyorlardı. Partiyi organize eden elinde kadehi ortaya çıktığında herkes sessizlik içinde beklemeye başladı.

    Â?Biliyorum, aramızda suyun sakin sesiyle huzur bulamayanlar yoldaşlarımız da bulunuyor. Yine de partinin sahibinin seçtiği yer hakkında hiç bir şikayette bulunmadıkları için öncelikle onlara teşekkür ederim.Â?

    Kadehini kaldırdı ve içti. Arkasından misafirler de içkilerini havaya kaldırdılar ve sonra içtiler.

    Havada bulut bile yoktu ama yatın ortasına aniden bir yıldırım düşmüştü. Yıldırımın düştüğü yerde siyah bir sis de oluşmuştu. Sisin arasından orta yaşlı bir adam çıkıverdi.

    Â?Beni davet etmeyerek yeterince üzdün, Artemis Efendi.Â? dedi kibirli bir ses tonuyla.

    Â?Genel istek üzerine havadan ve ateşten davetli kabul etmemeye karar verdik. Seninle alakalı bir durum değil.Â? diye açıkladı davetin sahibi Artemis sakinliğini koruyarak.

    Yatın etrafını ufak tekneler sarmaya başlamıştı. Artemis, DarkgnomeÂ?a bakarak: Â?Düşündüğüm şeyi mi yapıyorsun yoksa? Cidden onlarla mı birleştiniz?Â? diye sordu.

    Â?Her ne kadar kibirli biri olsam da, günahların efendisinin kibirden ziyade öfke olduğunu iyi bilirim.Â? dedi sadece Darkgnome.

    Yata çıkan kırmızı bereli ve üniformalı askerler yata çıkmışlardı. Yüksek rütbeli olan DarkgnomeÂ?un yanına vardı, elinde Glock 30 olarak bilinen tabancadan vardı sadece.

    Â?Çfkemizi istediğin an kusmaya hazırız, Darkgnome efendi.Â?

    Â?Tam zamanında geldiniz, Komutan Walter. Duyduğuma göre gölgenin birinden dayak yiyip de gelmişsin.Â?

    Â?Dalga geçmenin sırası değil, gölgeler de bizden yana olmadığına göre bu işi iki taraf olarak hızlıca halletmemiz gerekecek. Efla ve Firble durumdan haberdar olursak inan bana ışık ve toprağı bir arada görmek istemezsin.Â?

    Â?Genç, beni bir avuç gece lambası ile turşu kavonozu durduramaz.Â? dedi kibrin doruklarında Darkgnome.

    Artemis ise sakince masasından kadehine bir bardak daha içki koyuyordu. Bu durum WalterÂ?ı öfkelendirmişti.

    Â?Neden karşı koymuyorsunuz? Bedenindeki tüm suyu buharlaştırmama ramak kalmışken nasıl sakin durabiliyorsun?Â?

    Artemis içkisinin yudumlarken: Â?Sabretmesini bilmeseydim evlat, su gibi yolumu bulamazdım hiç bir zaman.Â? diye açıkladı.

    Â?Suyun yolundan gidenlerle asla anlaşamazsın, Walter. Dinleme onu.Â? diye uyardı Darkgnome.

    Â?Buraya dinlemeye gelmedim, sen de öyle.Â? diye bağırdı Walter ve tabancasını ateşledi. ArtemisÂ?in önce elindeki kadehe ardından kalbine denk geldi kurşun. Walter bununla da yetinmedi ve kurşuna odaklanınca ArtemisÂ?in kurşun yarasından alevler yükseldi. Artemis acı içindeydi, bunu herkes biliyordu ama o sabırla duruyordu sadece.

    Â?Kanındaki her maddeyi oksijen ile tepkimeye sokuyorum, geriye ne bir eritrosit ne de bir lökosit kalıncaya kadar kanını alev içinde yok edeceğim. Sinirlerin tek tek kavrulacak, oksijen elementinin zaman içinde yok edemeyeceği bir başka element yoktur. Ben sadece enzim görevi görüyorum, oksijenin tepkimeye girme süresini kısaltıyorum ve oluşan alevleri yönlendiriyorum.Â? diye gururla açıklamasını yapıyordu Walter.

    Tüm vücudu alevler içindeydi artık ArtemisÂ?in. Darkgnome kibrini filan unutmuştu, bir zamanlar onunla beraber yaşadığı güzel anılar bir bir aklına geliyordu. Onun bu yatını bile hediye eden Darkgnome idi. Ne kadar dost olurlarsa olsun, tarafları aynı değildi. Zamanı geldi mi herkes birbirinin düşmanı olurdu ne de olsa. Onlara ilk öğretilen şey buydu: Dostlar sadece geleceğin düşmanlarıdır!

    Â?Bu vahşete daha fazla gözlemci olarak katılamam.Â? diye inledi ve WalterÂ?ın etrafındaki havaya konsantre oldu. Havayı sıkıştırınca oluşan küre basınca dayanamadığında oluşan iki saniyelik hortum WalterÂ?ı yatın dışına kadar uçurmaya yetmişti.

    Â?Bu içindeki alevi söndürmeyecektir yüksek ihtimal. Ama bir yerden yangını söndürmeye başlamak gerekir.Â?

    Sonra külleşmiş bedeniyle yerde yatan ArtemisÂ?in yanına koştu. Misafirler sakin kalmaya devam ediyorlardı, kıpırdamadan duruyorlardı çünkü kırmızı bereli askerlerin şakası yoktu.

    Â?Neden karşı durmadın?Â? diye bağırdı Darkgnome.

    Â?Sabırla beklersen su yolunu bulur.Â? dedi bir ses arkasından.

    Bu ArtemisÂ?ti. Ama bedeninin bir kısmı hala suydu. Külden beden tamamen yok olurken birikmeye başlayan su ArtemisÂ?in yarım kalmış bedenini de onarıyordu.

    Darkgnome arkasında oluşmaya devam eden ArtemisÂ?e ne diyeceğini bilmeden baktı bir süre: Â?Hatalıydım, öfkeyle kalkan cidden zararla oturuyormuş. Bunu kendi kibirli gözlerimle bir gördükten sonra bir daha asla yanlış tarafa bahis yatırmam.Â?

    Â?Buraya sen de çocuk için geldin değil mi? Ve ona bizim ulaşmamıza engel olmak için de bizi aradan çıkartmak için ateş ile birleştin. Peki, sonunda iki taraf da çocuk için kapışmayacak mıydı sanki?Â?

    Â?Onu götüren bizim taraf olacak, Artemis. Çlmemiş olmana inan sevindim, ama o çocuk yüzünden karşı karşıya gelme durumumuz olursa seni kendi ellerimden özenle yarattığım yıldırımlarla yok ederim.Â?

    Â?O zaman savaş başladı, dostum. Altı taraftan birisi kazanacak, diğerleri ise tamamen yok olup gidecek.Â?

    Â?Seni savaş alanında bekliyor olacağım, sevgili Artemis.Â?

    Â?Ben de öyle, Darkgnome. Kükreyen yıldırımlarını şimdiden duyabiliyorum.Â?
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's website
    Display posts from previous:      
    Post new topicReply to topic


     Jump to:   



    View next topic
    View previous topic
    You cannot post new topics in this forum
    You cannot reply to topics in this forum
    You cannot edit your posts in this forum
    You cannot delete your posts in this forum
    You cannot vote in polls in this forum


    Powered by phpBB © 2001 phpBB Group

    :: HalloweenV2 phpBB Theme Exclusive ::
     
    FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.

    FRPWorld, yeni bir frp dünyası


    Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır.
    Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.


    Sayfa Üretimi: 0.62 Saniye