Frp World Ana Menü
  • Frp World
    » Anasayfa
    » Forum
    » Anketler
    » Akademi
    » Kitap Tanıtımları
    » Haber Arşivi
    » Haber Gönderin
    » Makale Gönderin

  • Üyelere Özel

  • Kişisel
    » Hesabınız
    » Özel Mesajlar
    » Üye Listesi
    » Üye Arama
    » Siteden Çıkış

  • Site Bilgileri
    » Top10
    » Site Hakkında Yorumlarınız
    » İstatistikler
    » Destekleyen Siteler

  • Kullanıcı Menüsü
    Hoşgeldin, Diyar Gezgini
    Üye Adı
    Şifre
    (Kayıt Ol)
    Üyelik:
    Son Üye: amyjigig
    Bugün: 34
    Dün: 35
    Toplam: 90398

    Şu An Bağlı:
    Ziyaretçi: 1187
    Üye: 1
    Toplam: 1188

    Şu An Bağlı:
    01 : amyjigig

    FrpWorld.Com :: View topic - Prologue: Karanlığın habercisi
    Forum FAQ  |  Search  |  Memberlist  |  Usergroups   |  Register   |  Profile  |  Private Messages  |  Log in

     Prologue: Karanlığın habercisi View next topic
    View previous topic
    Post new topicReply to topic
    Author Message
    Raistlin
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: May 26, 2003
    Posts: 5819
    Location: Cehennem

    PostPosted: Sun Jun 15, 2003 9:34 pm Reply with quoteBack to top

    Corax Tigerheart kanlar içerisinde odaya girer. Dev kılıcı kurumuş kanla kaplıdır. Çzerindeki yaralar normal bir insanı defalarca öldürebilecek kadar derindir fakat bu savaşçıyı pek etkilememiştir.
    Gözleri dönmüş bir şekilde etraftaki insanları süzer. Kalabalığın arasında bir kişiye gözlerini diker. Keskin gözleri, insanüstü hisleri ve içgüdüleri ile bir hırsızı saptamıştır.
    Gözleri bir anda zevkle parlar. Bu savaşçı savaştan yeni çıkmasına rağmen hala savaşa açtır. Çldürürken salgıladığı adrenalini arzular. Gücünü başka bir canlının üzerinde denemekten sapık bir haz duyar. Göz açıp kapayana kadar gözlerini sonuna kadar açar ve kendinden geçer. Çmrünün hayatının o andaki tek amacı bu hırsızı cehenneme gördermektir. Hiçbir kanun hiçbir hüküm hiçbir kural artık geçerli değildir. Bir şahin gibi avının üzerine acımasız ve beklenmedik bir hızla saldırır. Koşarken sırtındaki dev kılıcı cüssesinden hiç beklenmedik bir hızla çeker ve tam darbesini vuracağı anda bir savaş narası atar. Barbar 160 feeti o kadar kısa bir sürede katetmiştirki hırsızın kalabalığın arasına karışacak zamanı bile kalmamıştır.
    Hırsız çevik fakat cılız kollarında tuttuğu kısa kılıcını çeker. Kararlı bir şekilde barbarın ona saldırısını hızıyla savuşturacağını düşünmektedir. O anda rakibiyle gözgöze gelir. Barbar ona öyle bir kudret ve vahşetle saldırmıştırki hırsızın aklı başından gider (Hırsız bu karşılaşmadan 24 saat sonra bile titremeye devam edecektir). Korkudan donakalan ve kendini bile savunamayacak halde olan hırsızın imdadına, etrafındaki gizlenmiş arkadaşları yetişir; fakat "biraz" geç kalmışlardır. Arkadaşlarının kafası çoktan uçmuş, göğüs kafesi parçalanmış içorganları etrafa saçılmıştır bile. Atardamarlarındaki kanı barbarı yıkarken barbar bariton sesiyle zevk çığlıkları atmaktadır.
    Bu dehşet sahneyi gören hırsızlardan biri arkadaşının intikamını almak için barbarın arkasından tam böbreğine nişanladığı zehirli bir kama saplayacaktır. Fakat o da ne? Barbar bir anda ona yüzünü döner ve bir nara daha patlatır. şaşıran hırsız kamayı böbreğine saplayamasa da nası olsa zehirle barbarı öldürecektir. Barbarın kendi kolunun 4 katı kalındığındaki şişmiş pazusuna kamayı saplar. Barbarın gözü o kadar dönmüştür ki kılıcıyla kendini savunmamıştır fakat kılıcını rakibini parçalamak için havaya kaldırmıştır. Kolunda dev bir yarık açılan barbarın yüzü acıyla buruşur. Hırsızın yüzü zevkle çarpılır, bir öküzü bile devirebilecek kadar güçlü bir zehiri barbara saplamayı başarmıştır. Hemen kaçıp bayıldıktan sonra işini bitirmek için uzaklaşmaya çalışır. Fakat barbar'ın bünyesi zehiri saniyeler içinde yener ve kendisine salak salak gülen hırsıza 5 kez vurur. Hırsız üzerine yağan korkunç kılıç darbelerinden kaçmaya çalışır fakat ne mümkün?
    Bir anda kendini barbarın kılıcında karnından asılı duruken bulur. Bacaklarından biri yerde durmakta, sağ kolu dirseğinden, sol kolu ise omzundan kopmuştur. Barbar daha çok ister gibi etrafında bakınır, kılıcının ucunda ölmekte olan kolsuz bacaksız hırsıza önem bile vermeden. kalabalık bu vahşi kasaplık başladığı anda çoktan mekanı terketmiştir ve sadece gözleri açık barbara bakan 4 hırsız ve 2 ceset odada kalmıştır. En az 2 metrelik barbar, çelimsiz ve ufak hırsızlar daha kıllarını kıpırdatamadan başka bir tanesine saldırır. 5 feet daha ilerleyip bir hırsıza öyle vahşi bir dabe vururki elinde tuttuğu bir buçuk metrelik kılıç hırsızın karnını yarıp omurgasını parçalar ve onun hemen solundaki hırsızında leğen kemiklerini parçalar.
    Vahşetten korkunç hoşlanan barbar kılıcını kestiği 2. hırsızdan söküp ayağıyla kafatasını ezer ve son rakibine gözleri aç bir şekilde bakar. 4 arkadaşının gözleri önünde vahşice katledilmesini seyreden hırsız'ın korku duygusu intikam duyusunu bastırır ve refleks olarak cebindeki bir torbadan bir toz çıkarıp barbarın gözüne doğru fırlatır. Odun gibi yerinde durmakta olan barbarın gözleri bir anda korkunç bir acıyla yanar. Yüzü çarpılan ve siniri katlanan barbar nefretle kılıcına bir söz bağırır. "Darkness...". Hırsız etrafını saran karanlık içinde hapsolmuştur. "Allah kahretsin Büyü!" diye bağırır. Yere eğilip üstün sürünme yeteneği ve el yordamıyla çıkışa doğru ilerlemeye çalışır. O anda bir kahkaha yükselir. "Hahahahahahaaaa Büyü diye bir şey yoktur zayıf ahmak Hahahahaha" ve hırsız el yordamıyla bir ayak bulur, 51 numara büyüklüğünde deri bir bot... Kafatası da karalıkta savaşmayı seven barbarın kılıcını bulur.
    Barbar içgüdüleri ile bir köşe bulur ve oraya oturur. Kendine gelmek ve ona ölümü tattıran deliliğinin geçmesi için konsantre olmaya çalışır. Kendine gelmek için çok büyük çaba sarfeder ve bir kaç saniye içinde kaslarına hücum etmiş olan kan beynine gitmeye başlar. Biraz önce vücuduna girmiş olan ölümcül zehirin hafif bir yan etkisi olsa gerek kusmaya başlar. Hemen çantasından bir matara çıkarır. Matarada ormanda bulduğu faydalı otlardan yapmış olduğu bir içecek vardır. İçeceği içer ve mide bulantısı ve boğazındaki yanma yavaşça kaybolur. Gözlerine de su matarsından biraz su döküp temizlemeye çalışır. Gözleri hala yanmaktadır fakat görüşünün geri geldiğine inandığı anda kılıcına bakıp bir söz söyler. Etraftaki karanlık bir anda kaybolur. "Bana gücünü bahşettin Kord." der ve tavana gözlerini diker. Başka hiçbir şey söylemez. Tanrısına sözle teşekkür etmez fakat Kord'un onun minnettar olduğunu bildiğini bilir.
    Bir anda karnının ne kadar acıkmış olduğunu farkeder ve cesetlerden bacağı kopmuş olanın bacağını alır. Parçalara ayırıp çantasına atar. Kanları hala akmakta olan bacak deri çantanın içinden belli olmaz. Hırsızların cesetlerinden işine yarayacak eşyaları alır ve hızla arka kapıya yönelir. Amacı ormana gidip yemeğini yemektir. Çantasına atmış olduğu yemeği...


    Last edited by Raistlin on Mon Aug 25, 2003 9:17 pm; edited 2 times in total
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    Estebin
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: May 20, 2003
    Posts: 105
    Location: Ankara

    PostPosted: Thu Jun 19, 2003 9:32 pm Reply with quoteBack to top

    Estebin arka sokaklardan birinde üstünde civardaki fakir halkın yırtık pırtık giysileri ile yürümektedir. İki kırık dökük ahşap binanın arasında yolu görebilecek aynı zamanda yoldakilerin dikkatini çekmeyecek bir açı bulur ve beklediği gibi yoldan geçmekte olan barbarı izlemeye başlar. Kendine kendine Â?Ne kadar da kaygısızca yürüyor.Â? diye düşünür Â?Sanki o geçerken ayağının altındaki toprağın titremesini bekliyormuş gibi bir hali var.Â?. Loncaya bu kadar sorun yaşatan barbarın bu olması gerçekten ilginç gelmiştir. Aldığı bilgilere göre loncaya ve başkanına hatta hırsızların tanrısı MASKÂ?a dahi açık açık meydan okumuştu. Bunun yanı sıra bir bar kavgasında kendi halinde akşam evine yemek götürmek için uğraşan fakir, acemi ve ateşli birkaç genç hırsız çırağını da öldürmüştü. Â?Bu barbarlar arka sokakta yaşam hakkında ne bilirler ki?Â? diye mırıldandı Estebin Â?Kim bilir kendince çaresizleri öldürmekten zevk bile almıştır. Acaba öldürmek için bir neden aradı mı?Â?. Hırsızların da kendince bir onuru ve yöntemleri olduğunu bu barbara öğretmek lazım geliyordu. Bu sırada Estebin bir an için elini göğsüne koydu. Çstüne giydiği çulun içinde barda ölen sevdiği bir tanıdığının kolyesi vardı. Karanlığın hakim bu gibi ortamlarda arkadaşlık ve sevgi gibi duygular dışa vurulmazdı. Bu onların hissedilmesine tabii ki engel olmuyordu. Gençti hevesliydi ve çabuk öğreniyordu. Kendince bir stil bile geliştirmeye başlamıştı. Ona başlangıç düzeyi bir zehir yapmayı bile ben öğretmiştim. Silahını zehirlemiştik bu zehirle. Ceset parçalarının arasında o silahı göremedim, belli ki silahını ölmeden önce bir ara denk getirip kullanmış. Â?Bu yaşam için fazla onurlu ve arkadaşlarına bağlıydı.Â? diye Estebin içinden geçirdi Â?O diğer sefilleri barbarın kan için sallanan pençelerinden kurtarabilmek için oyalanmasaydı kaçabilirdi.Â?. O çocuğun bu hayattan kurtulabilmek için ufak da olsa bir şansı vardı. Bilginin dışarı sızmayacağını bilsem ona bunun için yardım bile edebilirdim.
    Estebin saklandığı köşede düşüncelere fazla daldığını fark ederek irkildi. Her an tetikte olmalıydı. Açık verdiği her saniye onu bir uçuruma sürükleyen adım olabilirdi. Belki vermek üzere olduğu karar mantığı ile çelişiyordu fakat o ölen çocuğun hoş sohbeti aklına geldikçe onun için ardından bir şeyler yapmak istiyordu. Bu yapacağının meslekte yeri olmadığını ve kendini aşırı riske attığını bildiği halde.
    Â?Kendini güvende bil koca adam.Â? dedi Estebin zar zor duyulacak bir fısıldama ile Â?Artık her adımında gölgende olacak birisi var. Asla senin dikkatini çekecek kadar fazla yaklaşmayacağım ve asla sana saldırarak öldürme girişiminde bulunmayacağım. Yakında ölümden daha kötü sonların varolduğunu öğreneceksin.Â?. Estebin derin bir nefes aldı ve verirken son sözlerini söyledi Â?Benim ellerimden.Â?. Sonra barbarı görüş açısı kaybolunca daha uygun bir mekan aramak için arka sokakta kalabalığın arasına karıştı. Gerçek bir başarının çabuk ve ani verilen kararlarla, yetersiz istihbaratlara dayanılarak kısa sürede sonuçlanacak şekilde yapılan planlarla gelmediğini öğrendiği için bu kadar sene yaşayabilmişti. şimdi de bu nedenle hala yaşıyordu.

    _________________
    Karanlık yolumu gösterir, sessizlik gerçeÄ?i bana fısıldar. Onlar benim yoldaÅ?ım, ben onların parçası.
    Back to top View user's profileSend private message
    Hükümlü
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: 1055100700
    Posts: 1548
    Location: Ankara

    PostPosted: Fri Jun 20, 2003 10:23 pm Reply with quoteBack to top

    cüce yuvarlanırcasınahana girdmişti; ama galiba biraz geç kalmıştı. Duyunduğu anda gelmişti fakat...Handa oturmuş ağlayan bir kadın, onu sakinleştirmeye çalışan hanın sahibi bir de parçalanmış cesetleri izleyen heyecanlı bir grup vardı. Dolfar ne olur, ne olmaz Celebgurth'ü(Elfçe Gümüş Çlüm demek. Y.E'sindendir ve gerçek elfçedir) çıkarttı. Yavaşça ilerlerdi.
    "Ne tarafa gitti?" diye sordu. Kim olduğunu belirtmesine gerek yoktu. Kadın inleyerek yanıtladı. Adam sokakta kaybolmuştu fakat herhalde adam çok iriydi ve onu bulması fazla zor olmazdı. Gitmeden önce cesetlere baktı. Adam gerçekten güçlü ve iri olmalıydı. Ayrıca cesetlerden birinin bacağı yoktu! Ne iğrenç bir sahne! Bu işi Celebguth ile aynı soydan olan bir aletin yapmış olduğunu düşünmek. İğrenç bir şey! Son kez cesetlere baktı. İki adamı bunları alıp yakmaları için yollacayacaktı sonradan.
    Kapıdan çıktı ve yerde ilginç bir şey gördü. Kan lekeleri. Ya adam yaralnmıştı ya da...herhalde değildir diye düşündü. Eğer öyleyse, yani adam onu yiyorsa....işi zor demekti! Lekeleri takip etmeye karar verdi.
    Lekeler koruya doğru gidiyordu ve cüce takip ediyordu.

    _________________
    --------------------------------------------------
    MutluluÄ?un ve üzüntünün ötesinde...
    Back to top View user's profileSend private message
    MaNiak
    Gölge Ustası





    Joined: May 17, 2003
    Posts: 492
    Location: Luskan

    PostPosted: Sat Jun 21, 2003 10:51 am Reply with quoteBack to top

    olaylar bittikten hemen sonra hana gelmiş ama adamı görememişti hana göz atmak için bir gölgeye girdi hemen arkasından bir cüce olanlara baktı tiksin di dışarı çıktı ve kan izlerini fark etti ama içerde kopan bacaktan habersizdi umursamadı içerden cüce çıktı kan izlerini takip etmeye başladı gölgenin içinden çıktım ve cüceye yaklaştım oldukça sessiz bir ortamda hiç ses çıkarmadan sora iyi akşamlar dedim irkildi ne kadar iyiyse artık die yaepıştırdı cevabı sustum takib etmeye devam ettik koruların orda tekrar gölgenin içine girdim ortadan kayboluşum cüceyi ilgilendirmedi ama ben gölgelerin içinde onun yanındaydım ve onun görmediği çoğu şeyden haberdardım...
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailVisit poster's websiteMSN Messenger
    MaNiak
    Gölge Ustası





    Joined: May 17, 2003
    Posts: 492
    Location: Luskan

    PostPosted: Sun Jun 22, 2003 8:56 pm Reply with quoteBack to top

    arkadan gelen hışırtılarla tetiğe geçti hemen bir kaç adım geride güçlü kuvvetli bir adam sanki peşlerindeydi sessizce gölgelerin içinde görünmeyeceğinden emin ilerledi adamın arkasına geçti saf alkol dolu şırıngayı çıkarttı ve sadece sakin ol nie bizi izliyorsun dedi biz die bahsettiği cücenin biz die bişeyden haberi olmasada adam irkildi soğukkanlılığını koruyarak sizmi senden bile haberim yok dedi ama o inanmamıştı ve üsteledi yalan söyleme biraz bastırdı şırıngayı ilerdeki cüce bu olanları biraz sonra duymuş ve duraksamıştı hemen arkasını döndüğünde tek bir süliyet farketti arkasın ama konuşma duyduğuna emindi. cüce arkasını döner dönmez bir gölgenin içine sıvıştı ve olacakları bekledi...
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailVisit poster's websiteMSN Messenger
    MaNiak
    Gölge Ustası





    Joined: May 17, 2003
    Posts: 492
    Location: Luskan

    PostPosted: Tue Jun 24, 2003 8:20 am Reply with quoteBack to top

    tempus die tekrarladım ve gölgenin içinden çıktım hafifçe yürüdm irkilen savaşçı bir anlık da olsa sılahına atılacaktı ama vaz geçti belkide dinlemeyi yeğelersin dedim hemen ardından kan izleri hakkında fikri olan warmı bu arada bizden ilerde biri daha war onu tanıyorum kormamız gereksiz hızlı hızlı konuşmayı devam ediyordum ki çalılar hışırdadı ben konuşurken cüce yanımıza kadar gelmişti bu başka biri olmalıydı kukriyi çıkardım savaşçı güldü hayırdır beni bunlamı öldüreceksin belliki hışırtıyı duymamıştı ama cüce ikinci hışırtıyla irkildi orda biri var dedim yavaşça eğlenceye hazır ol dedi savaşçı...birden yok oldum ortadan aldırmadılar...


    Last edited by MaNiak on Fri Jun 27, 2003 9:54 am; edited 1 time in total
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailVisit poster's websiteMSN Messenger
    raini
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: May 20, 2003
    Posts: 449
    Location: Ankara

    PostPosted: Wed Jun 25, 2003 9:26 am Reply with quoteBack to top

    Raini uzun ve zorlu yolculuktan sonra yolunu maceracılardan ayırmıştı.. Aklında bir tek şey vardı aranıyordum.. Arkadaşları ondan ayrılmayı reddetmişti ama yapamazdı hpsinin ayrı kaderi vardı onunla kaçışa ortak olmamalıydılar.. alinde çok para yoktu ama namyarın ona verdiği değerli taşlar cebinde idi.. Akşam kafasuında karmaşık düşüncelerle hana girdi civarında handa olan olaylarla ilgili söylentileri duymadı bile aranıyordu önemli olan buydu aranıyordu... Kaçmalı idi.. Han girer girmez şok edici bir manzara ile karşılaştı kanlar içinde cesetler.. Hancının o barbar yaptı hepsini dediğini duydu barbar olamaz!!!! Onu arayan ork aklına geldi sürüklenerek handan çıktı... Yolda han dışında kalacak yer var mı diye sordu Bir taverna diye cevap verdiler.. Aklına bir an kentten çıkmak geldi.. Çok yorgundu.. İzcilik yaşamından tecrübeli olsa da bugun zihni onu tehlikelere karşı koruyamazdı.. Taverna çok mu güvenliydi.. O öyle olmasını umdu.... İçeri girdiğinde hancı önünde duran cılız buçukluğa huzursuzca baktı . Ne istiyorsun? diye sordu raini kekeledi....
    şey ben kalmak istiyordum... Eeee paran var mı.. Raini taşı çıkardı bunla kaç gün kalabilirim dedi.. Ve bi de yemek yiyebilirim. Adamın gözü hırsla parladı bu taş hanı satın almaya rahatça yeterdi.. Kalmaya ve yemeğe gelince iki yıl rahatlıkla kalınırdı ve iyi bir fiyat olurdu.. Ama buçukluk bunu her halde bilmiyordu bilse... Belliki hırsızsdı.. Çnce iki gün demk istedi sonra yok dedi içinden hırsız olduğuna göre daha değerli olduğunu tahmin eder... Bir ay dedi iki öğün dahil.. Buçukluk rahatlamış gibi göründü.. Adam da rahatlamıştı ama buçukluğa bak aslında o kadar etmez ama seni sevdim dedi.. Odan yukarda soldan ikinci kapı... Anahtarı alabilirsin.. İçideden de şu gidene kadar bunu saklayayım dedi... Buçuklukodasına çıktı.. Yatmadan önce bir ses duydu.. içini korku kapladı ve camdan baktı bir cüce ile bir barbar tartışıtordu.. Daha dikkatle baktı barbar insandı bu onu rahatlattı barbarı tanıyordu sanki ama gece bunu düşünemedi.... o gece onun heeşeyi unutup dinlenmeye ihtiyacı vardı... Ve elimde sıkı sıkı sembolünü tuttuğu şans tanrıçası ona en azından bunu bahşedecekti...
    Back to top View user's profileSend private message
    Nodaril
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: May 16, 2003
    Posts: 30

    PostPosted: Thu Jun 26, 2003 8:27 pm Reply with quoteBack to top

    * Yukarıdan bir yerlerden boğuk ayak sesleri duyulur *
    Burada büyü çalışmak için aklı hangi yarımakıllı cüceden aldığımı merak ediyorum. Düzeltiyorum; kim olduğunu gayet iyi biliyorum. Â?Ormanın şehre yakın bir kısmında yeraltında bir mekan.Â? demişti, Â?Hem büyü malzemelerini almak ve toplamak için yeterince şehre ve ormana yakın, hem de kimse seni rahatsız etmeden büyü deneylerini yapabileceğin kadar sakin.Â?. Bir dahaki sefere bir cücenin sözlerine kanmadan önce iki defa düşüneceğim. Bu mekanda her gün üstümden geçen birkaç kişinin ayak seslerini duyuyorum.şehrin fakir semtlerinde kapımı çalıp kaçan çocukları buna tercih edebilirim. Geçende olduğu gibi buraya Â?ölmüş ünlü bir büyücünün mezarındaki hazineleri almak içinÂ? girmeye kalkışırlarsa gerçekten burasını bir mezara çevirebilirim. Cücenin buranın yerini belirten bir haritayı satmaya başladığından şüphelenmeye başladım.
    Ayak sesleri tepemde kesildi bu sefer. Geçip gitmeyecekler demek ki. Beni rahatsız etmek için gelen birkaç maceracı ise bu sefer onlara hadlerini bildirebilirim. Çnce beni büyü yaparken fark etmemeleri için şu büyülü boyunluğu takayım. Böylece büyü yapmak için konuşmaya gerek kalmayacak.

    * Gidip boynuna büyülü boyunluğu takar ve sonra camdan bir kürenin başına gidip bir gözetleme büyüsü yapar *

    Maceracılar! Buraya her ne iş için geldiyseniz, ister ölmüş büyücünün hazinesini çalmak ister burada geceleri çıkan ışıkların kaynağı periyi bulmak için, şimdi bir daha gelmeyeceğinizden emin olmak istiyorum.

    * Bir ogre büyücünün kirpiği, ufak fildişinden bir kadın heykeli bolca cıva kullanarak contingency büyüsünü yapar. Birisi kendisine saldırdığında büyü kendisini taşten büyüsüyle koruyacaktır. *
    Beline ufak mavi kristalimsi bir camı andıran yarım metre uzunluğunda bir çubuk takar ve dışarıya doğru giden yola hışımla birkaç adım atar. Sonra durur; ya kendisi için gelmemişlerse? Çnce bir ilüzyon yollamak daha mantıklı olabilir.

    * Bir parça yün çıkarıp büyünün gereklerini yerine getirdikten sonra büyücünün karşısında kendisiyle tıpatıp aynı bir ilüzyon belirir.Sarı dalgalı saçları beline kadar uzanan, mavi gözlü, uzunca boylu bir elf kadını. *

    Â?Bu ilüzyonu ben bile kendimden ayıramazdım.Â? diye düşünür Nodaril. İlüzyonun görsel, işitsel, kokusal ve ısısal tüm faktörleri tamamdır.

    İlüzyonun kendisinden çok fazla uzaklaşmaması gerekmektedir, fakat bu sorun olmayacaktır çünkü maceracılar nerdeyse tam tepesindedir. İlüzyonu çalışma mekanının dışına çıkan gizli kapıya yollar. Sonra aniden ilüzyonu durdurur, gidip kapıyı kendisi açar. İlüzyon dışarı çıkar. Kapı kendisinden başka birisi açmaya kalkıştığında çalışacak büyülü bir tuzakla korunmaktaydı.

    İlüzyonun hareketlerini daha rahat yönetebilmek için kristal kürenin başına geçer. İlüzyon çalıların arasından geçer. Çalıların arasından çıktığında bir insan, bir elf ve bir cücenin gözleri ilüzyona dikilmiştir. İlüzyon çalıların arasından dışarı adımını atar ve konuşur: Â?Kimin adına ve ne amaçla burada beni rahatsız etme cüretini gösteriyorsunuz? Yalan söylemeyin yoksa lanetim üzerinize olur!Â?

    _________________
    IÅ?ık ıÅ?ıyanla gelir.
    Back to top View user's profileSend private message
    MASK
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: May 20, 2003
    Posts: 276

    PostPosted: Thu Jun 26, 2003 8:59 pm Reply with quoteBack to top

    şehrin bu yanında bu olaylar olurken öteki yanda bir gölge yavaşça kente giriyordu... Onu ne guardlar fark ettiler ne de dolaşan insanlar hedefi lonca binası idi... hızla oraya sürüklendi İçeri gşirdi yatak odalarına girdi bir süre hırsızların birbirlerine korku dolu hikayeyi dinledi... Sonra ilerledi binanın altlarına en altlarına lonca başkanın durduğu gizli tapınağa kadar ilerledi.. Lonca başkanı onu bekliyordu yine de sesini duyunca irkildi onu göremiyordu.. Ne istiyorsun Mask dedi... MASKtan hiçbir zaman hoşlanamamıştı... Loncaya kattığı gücü hiç unutmazdı.. Lonca onun sayesinde gizli kolları dört ülkede faliyet gösteren sayılı loncadan biri idi üstelik çok üst konumda olanlar dışındakiler bunu bilmiyodu da.... Ama o ürpertiyi atamıyordu işte Mask konuştuğunda o ürpeti onu yine sardı... Olaylar olmuş dedi.. Başkan ufak bir takım olaylar diye geçiştirdi. Çyle ama loncadakiler korkmuşlar.. O barbar dedi başkan bir sürü genç hırsızı kesti.. Acımasızca Bir an sesi kesildi.. Sonra bizim için bile dedi... Sonra MASK tekrar konuştu: Büyük savaş yaklaşıyor hata yapmamalıyız.. Çyle dedi başkan aslında barbarın peşine estebin takıldı önemli üyelerimizen intakam hırsı dolu.. Maskın sesi durgunlaştı. Başkan o anda hayal mayal görebildiği bir suratın gözünün kısıldığını gördü... Onu güçlü sanırdım.. Başkan tekrar hepimiz sarsıldık dedi... Birçoğumuz kendini kaybetti.. Sanırım Estebin başaramazsa lonca üyelerinin gözünde itibar yitirebilir.. Böyle ufak bir olaydan bu kadar korkma dedi Mask.. Başkanın tuttuğu öfkesini yüzünde gördü... Smile)) Bu olay henüz sadece tecrübesiz birkaç hırsızı öldürdü.. Ama .... Estebin e yardım edeceğim sanırım ilginç bir savaş olacak.. Başkan sağolun dedi.. SAKIN bu olay asıl savaş hazırlığınızı engellemesin dedi... Unutmayın asıl kaderinizi o savaş belirleyecek. Başkan sessizce teşekkür edercesine sağol dedi.. MASK yine hafif bir esinti yaratarak çıktı.. Kent sokaklarında ilerledi... Corax dedi demek bana meydan okuyan sensin Hadi balkalım dedi... Mrdivenleri hafif bir esintiden fazlasını çıkarmadan çıktı... Dv savaşçı uyuyordu.. İç güdüleri onu bir ara uyardı ama onu göremedi.. Mask gülümsedi... Mystra büyünün tanrıçası bile benzer numarayı yaparken farketmemişti.. Gerçi o savaş sırasında bu sorunu aşabilecek kadar yetenekli idi. Bakalım sen de öyle misin dedi?? Yavaşça barbarın dev kılıcını aldıüzerine eline çıkardığı büyülü tozu döktü.. Kılıç yok oldu... Sonra onun yerine çıkarttığı kılıcı koydu.. Barbarın yere düşmüş saç telini aldı ve sessizliğin içinde üç kelime yankılandı aroles dorekis fealos.. Barbar sıçrayarak uyandı... hiçbir fark yoktu odada... Mask dışarı süzülmüştü bile.. Estebin dedi içinden hadi bakalım ... Estebin loncada tek başına lkalabilen ayrıcalıklı kişilerden biriydi.. Kendisine seslenen Estebin fısıltılarını duyduğunda yarı uyanıktı.. Birden sıçradı ve kimsin sen diye sordu.. Beni tanımadın mı dedi ses.. Estebin içindeki o çılgınca sese inanmasa da onun söylediğini tekrarlamadan edemedi MASK.. Evet dedi ses Hayır olamaz dedi estebin söylemek istediği onca şey vardıki.. Ama sadece dinleyebildi..İki söz dedi onun kılcını lanetledim kzool ve frezx biri kılcı canlandırır ve sana sadık bir müttefik yapar ve sen ne istersen onu yapar tanrılar bile o kılıcı sözü söyleyen dur derse sallayamaz.. Sadece 25 dakika sürer ama güçlü bir büyüdür. Sonra mystranın kurtuluşu geldi aklına MASKın müridinin sesini çalmıştı.. İkinci kelime kılı aside çevirir.. İkisi de sadece tek bir defa söylenebilir ikici defa söylenmesinin anlamı olmaz... Estebin sessizce sağol dedi Mask alini kaldırsdı.. estebin esen rüzgarı hissetti bir şey dadha dedi masaya bak Estebin küçük şişeyi farketti... Onu öldürecek zehirlere karşı bağışıklığı var... Bir bölümüne.. Nerden biliyorsun dedi estebin eline bir saç teli düştü ve mask büyü dedi.. Ama buna ... Smile))) iatese de yapamazdı zaten en büyük sırlardan biridir ve ayrı ayrı zehirle en alakasız yiyecek ve içeceklerden yapılır... Ve tabii başka bazı maddeler.. Kısa sürecek on dakika bütün gün yeymek pişirmek ve yemekten başka bir şey yapmayan bir buçukluktan daha güçlü olmayacak (strenghti 18 indiriyor tanrılarda bile etkili olduğu görülmüş ayrıca örneğin dex de 20 den fazlayken bu o kadar da sorun olmuyor diğer özelliklerini kullanıyorlar sadece greater powerlara etkili değil) Bunu iyi kullan güçlü bir büyüdür çok az ölümlüye bahşedilir... Estebinin başını salladığını gördü.. Seni izleyeceğim dedi.. ve bir esinti benzeri bir sesten falasını çıkarmadan odadan çıktı.. Evet diyordu sonunda yaptım tam o sırada onu gördü reyneld varisi.. Bu dünyada gözünü korkutacak sayılı insandan biri idi... Hele karşı karşı karşıya savaştı onu yine de yenebilirdi ama bunun tempusun öfkesini çekeceğini biliyordu.. Yine de o ölmeli idi eğer reyneldin ordusunun başına geçerse.. Babası cyric çılgınlığına esirdi.. Cyric in tesadüfen öğrendiği planı Neden ilk onu seçmişti?? Onlarca yerde olacak savaştan biriydi bu ama kaybedilmesi diyarların ikinci büyük kıtasında en güçlü olduğu yerde en büyük üssünü yok edecekti.. Onlarca yerde olacak savaştan ilki olacatı bir tür belirleyici bir savaş olacaktı çünkü başarısı tüm loncaları yok edebilecek bir süreç başlataktı... Çok zor bir şeydi bu ama cyric için imkansız değildi...Onra ona boyun eğdirmesi zor değildi ve malowan belki bu yolu açacaktı.. Hayır dedi durdurulmalı belki burda biraz daha kalmayı düşünmeliyim... O akşam hana geç gelen oğlu hancıdan azar işitiyordu ufak bir andı.. Hancı sustu oğlan baktığında ufak bir kızarıklık hissetti sonra geçti ve hancı devam etti... Oğlan bir şeylerden şüphelenmişti ama ne olduğunu açıklayamazdı.... Karşısında duranın bir tanrı olduğunu anlamak diyarlarda ancak çok güçlü birkaç insanın becerebileceği bir şeydi...

    _________________
    Hiç bir ıÅ?ık aynaya baktıÄ?ınızda gördüÄ?ünüz karanlıÄ?ı yok edemez.
    Back to top View user's profileSend private message
    MaNiak
    Gölge Ustası





    Joined: May 17, 2003
    Posts: 492
    Location: Luskan

    PostPosted: Fri Jun 27, 2003 8:08 am Reply with quoteBack to top

    bunlar olurken korudayız

    uzun boylu çok güzel bir kadın geliyor bir an estebini giç görmediğim için onu estebin sanıyorum ama değil, kısa süre sonra anlıyorum.gelip ne gürültü yapıyosunuz manasına gelen tehditkar athımlarda bulunuyor barbar biraz üstüne gidince hmmmm kadın köpürüyor işe el koymam lazım kadının arkasına geçiyorum şırıngalardan birini çıkarıp tam boynuna dayayacakken kadın yok oluyor kafam karışıyor barabarla ve cüceyle baş başa kalıyoruz ama onları düşman olarak kazanmam benim için çok kötü olur bu yüzden estebinin çıkagelmesi için dua ederken barbar kadın adam oldu diyor ve ben hiç bozmuyorum şırıngayı saklayıp evet şimdi gazabımı tadın diyorum sevimli olmaya çalışarak bir yandan yaklaşıyorum ama hep dolu olann özel silahlarımı hazırlayarak


    Last edited by MaNiak on Fri Jun 27, 2003 9:57 am; edited 1 time in total
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailVisit poster's websiteMSN Messenger
    Hükümlü
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: 1055100700
    Posts: 1548
    Location: Ankara

    PostPosted: Sun Jun 29, 2003 12:59 pm Reply with quoteBack to top

    Dolfar izleri takip ediyordu. Neden olduğunu bilmiyordu fakat takip ediyordu. Adamlarını geride bırakmıştı. İçindeki adalet ateşi hala yanmaktaydı. Bu ateşi söndürmesinin yararı yoktu. Pek çok kişiyi yargılamış(kendine göre) ve yakmıştı. Bu yüzden ona Hükümlü adını takmışlardı. Bu çok ironikti. İzleri takip ederken arkasından bir ses duydu. Cüceye sesleniyordu galiba. Neler olduysa sonra oldu zaten. Gelen savaşçıyla konuşacak iken işler karıştı. Etrafta pek çok insan belirdi ve yok oldu. Hatta bir tane de hobbit vardı. Hükümlü(artık benimsemişti bu adı ve hoşuna gidiyordu) CelebGurth'ü daha sıkı tuttu. Hekes o caninin peşindeydi anlaşılan. Konuşmalar oldu. Bu konuşmalar onu ilgilendirmiyordu ve onalrı geride bırakarak yeniden yola koyuldu. Bu sefer yolunu değiştirmişti. Kalabalığı sevmezdi.
    Onları geride bıraktığnını düşünerek kendi kendine gururlanıyordu. Bu sırada önünden gelen sesler duydu. Birileri tartışıyordu. Çalıların arkasından izlemeye başladı. Karanlık yüzünden kim olduklarını seçemiyordu tam olarak. Tahminince yolda gördüğü azgın topluluktu. Hükümlü yüzünü buruşturdu. Onların geride olması gerekiyordu!
    Hükümlü bir grubun 6-7 metre yanından geçmek için hareket etti. Bu sefer o caniyi bulacaktı ve galiba nereye gittiğini biliyordu. Azgın topluluk galiba biraz daha oyalanacaktı. Bu iyiydi. O adamı haklayacaktı ve sonra onu yakacaktı. Tabii bunu CelebGurth'ün sayesinde yapacaktı.
    Hükümlü olabildiğince sessiz hareket etmeye çalışıyordu.

    _________________
    --------------------------------------------------
    MutluluÄ?un ve üzüntünün ötesinde...
    Back to top View user's profileSend private message
    Raistlin
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: May 26, 2003
    Posts: 5819
    Location: Cehennem

    PostPosted: Mon Jun 30, 2003 5:11 pm Reply with quoteBack to top

    Corax handan arka kapıdan çıkıp ormana girer. Her zaman kullandığı patikayı kullanarak bir süre hızlı hızlı yürür, midesi zehrin tesirinden kustuğu için gerçekten acılar içindedir. Bu acıyı bastırabilecek tek şeyin iyi pişmiş güzel bir et olduğu gayet iyi bilen 2 metreden uzun dev barbar ağaçların dallarını elleriyle parçalayarak ilerler. Handan çıktıktan sonra biraz gürültü duymuştur fakat pek ilgilenmez. Zaten ne zaman birilerini haklı olarak (Corax her zaman haklıdır) öldürse böyle ufak patırtılar çıktığını ve bir süre sonra dindiğini Corax gayet iyi bilmektedir. Hiç kimsenin insanları gasp eden, paralarını çalan, evlerini talan eden, yakınlarına suikast düzenleyen bu leş hırsızları umursamadığına defalarca kez şahit olmuştur.
    Fakat o da ne? Corax arkasında birkaç kişinin bağırışmalarını ve sövmelerini duyar. Konsantre olup kaç kişi olduklarını anlamaya çalışır, en azından 3 kişinin sesini duyar, fakat daha fazla kişi olmasından şüphelenmektedir. Peşine takılanları ekmenin iyi bir yolunu düşünür ve hemen aklına klasik ambush taktiği gelir. Bir anda inanılmaz bir hızda depar atmaya başlar. Bir anda kendi kendine gülümser, onlara neden kendine "Tigerheart" dendiğini öğretecektir. Bir anda barbar insanüstü bir hızla koşmaya başlar. Kendisine güçlü bir şaman olan babası tarafından bizzat bahşedilmiş olan armoru onun bir kaplan kadar hızlı koşmasını sağlar. Kendini ormanların hakimi olarak gören Barbar kısa zamanda aradığı yere ulaşır. Dakikalar içerisinde arkasındakilere yarım saatlik bir yol farkı atmış ve ormanın içinde çok kullanılan bir patikaya varır. Amacı izini burda kaybettirmek ve arkasından gelen "hiç şüphe yokki diğer hırsızları" kollarından ve bacaklarından "arındırmayı" planlamaktadır.
    Patikada koşmaya devam eden barbar yolun içinden geçen ufak dereye girer ve yumuşak topraktaki ayak izlerini ustalıkla siler. Derenin ters yönünde büyünün elverdiğince tüm gücüyle koşar ve patikanın bir kaç yüz metre gerisinden ormana tekrar dalar. Amacı onları biraz geriden takip edip patikaya geldiklerinde yoldaki işaretleri incelerken gafil avlamaktır. Büyünün etkisi yavaş yavaş geçmektedir. Barbar üzerinde korkunç bir yorgunluk hisseder fakat yola devam edip kendisini izlemeye cüret eden diğer hırsızları da emekli etmektir, ama sonsuza kadar...
    Tartışmaları en son duyduğu yere kadar koşar, karnı gerçekten çok açtır, fakat bazı şeyler beklemek zorundadır. Çok fazla ve çok hızlı koştuğu için biraz da safra kusar ve barbarın canı gerçekten sıkılır. Belki de izini kaybettirmişken oturup yemek yemeli ve dinlenmelidir. Hayır, asla olmaz diye düşünür. şimdiden çok şey biliyorlar ve savaş arzusu yeniden parlar. Bu sefer hepsini bayıltana kadar dövecek sonra hepsini kazıklara oturtacaktır. Barbarın beynini kemiren delilik bir kez daha su yüzüne çıkmıştır. Kendi kendine gülerek 15-20 dakika önce duyduğu grubun olması gerektiği yeri avucunun içi gibi bulur. Çstün yön bulma kabiliyetiyle bir kez daha gurulanır. Bu barbar kesinlikle bulunduğu dünyanın en narsist insanıdır, fakat bu yönünü dışa vurmayı sevmez, yalnızca delirdiğinde...
    Koca postallarıyla koşarken yolları inleten bir ses çıkardığını farkeden barbar bir anda durur ve çok şaşırır. Konsantre olup en ufak bir ses veya pusu için etrafı dinlemeye başlar. Kılıcını çekip yere birkaç kez vurur. Sanki üstünde durduğu kayanın altı boştur. Meraklanan Corax postalını bir kez daha yere vurur. Yer, bir kez daha inler. Belki de orada bir hazine sandığının üzerindedir? Kim bilebilir diye düşünür. Emin olmak için son bir kez daha bütün kuvvetiyle havaya 2 metre zıplar ve postallarının topuklarıyla zemine vurmaya çalışınca zemin bir anda barbarın ayaklarının altından kayar ve çökmeye başlar. Corax serinkanlılığını bir an kaybeder ve bir nara atacakken vazgeçip kendine hakim olur. Saliseler içerisinde kendini kum, toprak ve kaya parçalarının arasında bulur.
    Sinirlenip cehennemle ilgili bir kaç küfür savurduktan sonra ayağa kalkar. Bir kırığı olmadığı için memnun bir şekilde kendi kendine gülümser. Yalnızca bir kaç sıyrık vardır. Çstünden toprakları temizlerken bir anda bir ayı kükremesiyle irkilir ve şimşek gibi kılıcını çeker. Düştüğü mağara çok alçak olduğundan kılıcını rahatça kullanamadığını farkeder ve kısa kılıcını çıkartır. Tek problem barbarın boyunun da mağaraya sığmamasıdır.
    "Yeter, Tüm Tanrılar adına benim şu dünyada rahatça büyü çalışmama imkan verecek bir yer yok mu?" diye bir ses duyar. Ses mağarada çok boğuk ve tiz gelmekte ve yankı yapmaktadır bu yüzden hangi yönden geldiğine emin olamaz. Göremediği bir büyücü fikriyle yüzü buruşan barbar kendini gölgelerin arasına çeker ve düşmanını aramaya başlar. Bir ayı sesi duyduğuna yemin eder. Bir anda barbarın önüne bir goblin çıkar ve gülmeye başlar "Hihihii, gördüm seni hihiihiii söyliyecem herkese haber vercem hihihih" der ve son hızla koşmaya başlar. Barbar yakalandığını farkeder ve diğerlerini uyarmaması için Goblini paramparça etmeye yemin eder. Goblinin arkasından yorulmuş ve ezilmiş bacak kasları elverdiğince hızlı koşmaya çalışır fakat kafası eğik mağarada dolaşmak hem sırtını zorlamış hem de sürekli başka bir deliğe kaçan goblini takip edebilmek daha da zor olmuştur sonunda gobline yetişir ve kılıcını tüm kudretiyle koşmakta olan goblinin boğazına vurur.
    Goblin bir anda ortadan yokolur ve barbar daha şaşkınlığını gizleyemeden sağ tarafındaki karanlıktan 3 tane kurt üzerine atlar. Kurtlardan biri ayak bileğinden biri de kılıç tutan sağ bileğinden barbarı ısırıp çenelerini kilitlerler. Corax refleks olarak elindeki ufak kılıcı düşürür. O anda hızla üzerine suratına doğru atlayan kurtun alt ve üst çenesini tutacak zamanı yakalar.
    Kurt kuvvetli çenesini vahşice kapamaya çalışıp dururken sağ koluna tutunmuş olan kurt kuvvetle barbarı yere düşürmek için çekmektedir. Bir anda dengesinin kaybolduğunu hisseden Corax, kurtların avlarını yere düşürünce ne kadar kolay boğazladıklarını hatırlar. Sağ ayağını yakalamış kurtun kafatasına vahşice bir tekme atarak hayvanın kafatasını çatlatır, fakat degesini kaybederek dizlerinin üzerine çöker. Kaslarındaki yorgunluğun arttığını farkeden barbar birazdan herşeyin bitebileceğini düşünerek, hayatta kalma içgüdüsüyle rage'e geçer. Vahşice uluyarak kurtlardan elinde tuttuğunun çenesini iki taraftan çekerek hayvanın çenesinin kuvvetini yener ve çenesini parçalayarak ileri fırlatır. Hayvan hırıltılar çıkartıp kanlar içerinde geri çekilmeye çalışırken barbar hayvanın boyununu zevkle kırar ve ellerinin arasında yokolduğunu görünce hiç şaşırmaz. Bu yaratıklar büyücünün çağırmış olduğu büyü aleminin zayıf yaratıklarıdır hiç kuşkusuz.
    Sağ kolunu hala çekiştirmekte olan kurt kaslarına ciddi bir zarar veremeden onu da savuşturmalıdır. Kurt ikinci bir hırıltı çıkaramadan gırtlağından beynine kadar giren bir bıçak nedeniyle yokolur. Yerde acıyla kıvranmakta diğer kurt da kafatasına bir kez daha basılmak suretiyle büyü alemine geri yollanır. Barbar daha fazla ilerlemeden yaralarını sarmak amacındadır fakat ne mümkün? Biraz önce sesini duyduğundan emin olduğu ayı tam karşısındadır. Tüm görkemiyle 2 metrelik dev boz ayı sivri pençeleri ve bıçak kadar keskin dişlerini göstererek, yere çökmüş yaralarını bandajlamakta olan barbara bakmaktadır işte. Barbar sakince ayağa kalkar ve dev kılıcını çeker. Ayı korkusuz bir kükremeyle meydan okur.
    Ayıya kendinden geçmiş bir şekilde kılıcını bir mızrak gibi kullanarak saldırır fakat ayı bir anda yokolarak onu şaşırtır ve kılıcını sert taşa saplar. Tekrar tüm kuvvetini harcayarak kılıcını taştan sökerek çıkarır ve parçalanarak düşen taş sesleri eşliğinde hemen bir kaç metre ilerideki bir mağarada büyü sözlerini yerni bitirmiş bir suret görür. Kılıcını indirmeden yavaş yavaş ilerleyerek daha yüksek tavanlı yeni mağaraya girer ve yavaşça ve dikkatlice surete yaklaşır. Aynı anda bir tuzak ya da ambusha karşı gözleri fıldır fıldır dönerek etraftaki değişik ayak izlerini incelemekte, tabandaki tozlarda görebileceği en ufak ipucuna kadar korkunç bir düşünme sürecindedir. Bir anda suret konuşur:
    "Dur! Yoksa sana zarar vermek zorunda kalacağım. Düşman mısın dost mu?"
    Barbar sözleri duyduğu anda durur. Korktuğundan değil fakat savaşacağı alanı ve kazanma olasılığını hesaplamak için düşünür. Kafasında kendince yaptıı ince hesaplardan sıyrılarak: "Benim üzerime yaratıklarını saldırttın, sen ne kadar dostça davranırsan ben de sana o kadar dost olabilirim". Suretin bir şeyleri değerlendirir gibi olduğu ortadadır. Barbar bu arada bir sonraki manevrasını hesaplamaktadır. Mağaranın tavanı yüksek ve barbarın ağrıyan sırtını gerebilmesine olanak sağlamaktadır. Dev kılıcı elindedir ve biraz aksayan sağ bacağı dışında pek bir yarası yoktur. Büyücü kapalı bir alanda kaçamayacağı şekilde kenara sıkışmıştır.
    Büyücü tekrar konuşmaya başlayınca bir büyünün gelme olasılığı nedeniyle barbar irkilir. Hayvanca içgüdüleri ona saldırması gerektiğini söylüyor fakat mantığı durumu daha iyi analiz etmesi gerektiğini kulağına fısıldıyordur. Büyücü ortamı daha fazla gerginleştirmeye başlarsa barbar çileden çıkacak ve kulağındaki fısıltıyı duyamaz hale gelecektir. Fakat büyücü yumuşak ve melodik bir sesle konuşur:
    "Burada büyü denemeleri yapıyordum ve sana saldıran yaratıklarda benim yarattığım ve üzerlerinde denemeler yaptığım büyülü hayvanlardan bazılarıydı. Buradaki mağaralar çok karışık ve bazı hayvanlar büyülü sözleri duyunca mağaranın diğer taraflarına kaçabiliyorlar."
    Barbar işte o anda onun bir kadın olduğunu anladı. Ezgisel derecede güzel sesin asıl birine ait olduğunu kafasında düşündururken bir anda yeniden sinirlendi:
    "Yalan söyleme büyücü! O goblin bana seni gördüğümü diğerlerine söyliyecem dedi. Apaçaık ortada bana bir tuzak kurmuşsun. Yoksa o toprağın çökmesini de mi sen sağladın" diye bağırır toprağı kendisinin zıplayarak çökerttiğini unutarak. Büyücü değerlendirir gibi elini çenesine koydu fakat hala tetikte olduğu belliydi.
    "Bir çok goblin yarattım belki de onlarca hepsi de hızlıca kaçtı, acaba onların biraraya gelme ihtimali..."...
    Bir anda avazı çıktığı kadar vızıl vızıl bağıran goblinler. Karanlık suretli kadının ve barbarın bulunduğu mağaranın etrafını sarar. Oklar yaylarda gerilmiş (çoğu ya korktuklarından ya da çok büyük bir hedef olduğundan barbarı hedef almış) kılıçlar çekilmiş hepsi ayrı bir ağızdan küfürler savurmakta ve gözleri dönmüş bi şekilde birbirlerini ısırıp ulumaktadır. Corax bu büyücüyle bu kadar meşgul olup etrafından gelen seslere aldırmadığı için kendi kendine küfreder. Ve bu kadar gürültücü bir grubu nasıl bu kadar geç fakettiğine bir kez daha şaşırır. Barbar artık arkasını dönmüş goblinleri süzmektedir. En azından 20 tanesini sayar fakat arkalarında savaşa katılamayan daha bir çok goblin olduğunu dev boyu sayesinde fakeder. Acaba bu büyücü 20 yıldır mı burada büyü çalışıyordu diye düşünür ve bir kez daha sinirlenerek büyücüye bağırır:
    "Demek planın buydu beni konuşup oyalayıp bu sümüklü yeşil fareleri üzerime salacaktın öyle mi! Hahahahahaha" diye gürler. Büyücü:
    "Hayır yanlış anladın, ben..." derken etrafta nerede yeşil fare olduğunu kontrol eden goblinlerin arasından 3 tanesi Corax'a ciyaklayıp çığlıklar atarak saldırır. Corax saldıran goblinlere daha hızlı bir şekilde koşarak üzerine gelen goblinleri tek bir kılıç darbesiyle parçalara ayırır. Arkalarındaki goblinler üzerlerine uçan arkadaşlarının parçaları karşısında korkarak etrafa dağılırlar fakat güvenli mesafedeki okçular güven tazeleyip oklarını Corax'a boşaltırlar. Kendi yeteneği ve goblinlerin yeteneksizliği sayesinde barbar yalnızca bir ok darbesi alır o da zırhından geri seker.
    Corax okçulara doğru koşmaya devam ederken yanından dev bir alev topunun mağaranın içindeki havayı kurutup Corax'ın ciğerlerinin içindeki havayı emip derisinden su gibi ter damlamasını sağlayacak şekilde yanından çatırdayarak geçer ve goblinlerin üzerinde patlar. 10 kadar goblin cayır cayır yanan meşaleler olarak etrafta koşuşturmaya başlarken etrafındakilerden bazıları kaçışır fakat arka saflardaki goblin onları ileri iterek savaş çığlıkları eşliğinde ileri atılırlar. Corax kaç tane kafa uçurduğunu sayamamıştır fakat büyücünün de harika bir iş çıkardığını kabul etmelidir. Etrafının sarılma tehlikesi karşısında Corax yavaşça geriler ve goblinleri öldürmeye devam eder. O anda büyücünün başının dertte olduğunu fakeder. Goblinlere biraz açık vererek büyücünün etrafını sarmakta olan ve cüppesini çekiştiren goblinleri bir kaç vuruşta parçalayarak etrafı kana bular. O anda bu goblinlerden neden kan çıktığını düşünecektir, fakat zamanı olmadığından savaşmaya devam eder. Büyücünün zarar görüp görmediğini göz ucuyla kontrol edecekken gözleri bir anda büyücüye kilitlenir.
    Kadın Corax'ın hayatı boyunca gördüğü en güzel kadındır. Çstü başı kana bulanmış olduğu için biraz şok geçirmektedir. Muhteşem ve görkemli sarı saçları göz alıcıdır. Boş boş bakan mavi gözleri Corax'ı hapsetmiştir. Bir büyücünün çok daha çirkin olmasını bekleyen Corax, kadının uzun boyuna ve endamına, üzerindeki cüppenin altından az da olsa belli olan kıvrak hatlarına hayran kalır. Bir anda sol kolundaki ufak bir sıyrıkla kendine gelir. Yanına yaklaşmaya korkan goblinlerden biri taş gibi dona kalan Corax'a ufak bir kılıçla çizik atmıştır. Corax, bu çok meşgul olduğu anda onu rahatsız eden münasabetsiz gobline özel bir teşekkürle cevap vermek için kafasını çevirip göz yuvalarından fırlamaya çalışan delirmiş gözleriyle bakar. Goblin bir saniye o gözlere baktıktan sonra silahını havaya fırlatıp çıplıklar atarak kaçmaya başlar.
    Corax ise cebindeki ufak bıçağı çekip havaya atar daha havaya çıkmadan havada kaparak kaçan goblinin beynine kafatasına arkasından fırlatarak saplar. Bu arada diğer goblinlerin cesaret toplamakla meşgul olduklarını farkeder. Goblinler kendi dillerinde Barbar'a küfrediyor, ona nasıl gününü göstereceklerini birbirlerine bağıra bağıra anlatıyorlardı. Zaman kaybetmemden mağarayı temizlemesi gerektiğini bilen Corax, o anda goblinlerin kenara çekilip birine yol açtıklarını farkeder. Corax boyuna rağmen gelen kişiyi göremez. Yalnızca üzerinde mavi aylar bulunan deseniyle mavi bir kukuletalı şapka görür. Gelen goblin diğer goblinlerden en az 20 santim kısadır. Fakat kafasına giydiği şapka yüksek bir statüsü olduğunu göstermektedir, hatat belki de bu grubun lideri de odur. Yanında duran goblinlere 2 tokat patlatıp sinirli sinirli bir şeyler söyler ve cüppesinden bir şeyler çıkarır.
    O anda barbar neler olduğunu anlar. Bu goblin bir şamandır ve büyük ihtimalle de bu kadar goblini yöneten bir goblin güçlü bir şaman olmalıdır. Mavi kukuletalı goblin büyülü örümcekimsi sözcükleri söylerken barbar yanındaki kadını bir anda belinden kapar ve kendi geldiği mağaraya doğru koşmaya başlar. O anda büyücünün bulunduğu noktadan dev bir yıldırım duvarlardan sekerek ortaya çıkar ve duvarlarda dokunduğu noktaları karartarak delice etrafta gezer. Corax duvardan sekecek olan yıldırımın açısını farkedip o anda kendini ve beraberinde kadını yere atar. Yıldırım üstlerinden onları yalıyarak geçerken yanındaki muhteşem kadının kulaklarının sivri olduğunu farkeder. Elflerin çok güzel olduğunu ve ormanları ve canlıları çok sevdiklerini hikayelerden ve ozanlardan duymuş fakat hiç bir varlığın ormanın kendisinden bile güzel olabileceğini düşünmemiştir. O anda kızararak çıplıklar atan goblinlerin sesleri duyulur. Mahşeri kalabalık arasında goblinler etrafa kaçamamış ve çoğu yıldırımın yaşamı tüketen gücüyle ölmekle kalmamış silahlarının dokunduğu arkadaşlarını da kendileriyle beraber hangi korkunç cehennemde sonsuz kadar yanacaklarsa oraya götürmüşlerdir. Barbar hiç zaman kaybetmeden kendini ayağa kaldırırken elfi de tek koluyla sarıp yanına alır ve mağarada kafası eğik koşmaya devam eder. Bu arada muhteşem elfin kolunu nasıl tırnaklayıp çimdiklediğini göğsüne attığı etkisiz yumrukların arasında hayal meyal:
    "Ben kendim de yürürüm bırak beni! Her şey tamamen kontrolüm altındaydı!" diye bağırdığını hatta kolunda kadının dokunduğu yerlerin biraz yandığını bile hisseder. Fakat bunlara aldırmayarak tabana kuvvet düştüğü deliğe kadar geldi ve kadını bir anda havaya kaldırıp delikten hızlıca delikten yukarı gönderdi. Daha sonra kendisi de kenara tutunup hızlıca zıpladı ve deli gibi etrafına bakınmaya başladı. Bu arada elf kadını ona bişeyler söylemeye çalışır büyük ihtimalle küfrediyordu fakat barbar düşünürken ve kafasında bişey varken hiçbir şeyi duymazdı. Sonunda aradığını buldu. 1,5 metre çapındaki dev bir kayayı kaldırmaya çalıştı fakat başaramadı. Tekrar deneyip bir ucundan kaldırdı fakat toprakta sürüyemediğini görünce kendinden geçerek delirdi. Bariton fakat ciğerlerindeki havadanın kanına geçmesinden dolayı sessiz ve boğuk bir şekilde gürledi ve ciğerlerinde kalmayan havayla kükreyerek 500 kiloluk taşı havaya kaldırdı. Kalbi buharlı bir gnom makinası gibi damarlarına basınçlı kan pompalıyor, her an durmakla bütün bedenini tehdit ediyor. Tam duracağı anda ise adrenalin kalbini kan pompalamaya devam etmesi için zorluyordu. Barbar hiç bir insanın büyü gücü olmadan havaya kaldıramayacağı taşı sarfettiği olağanüstü çabadan dolayı korkunç bir şekilde çarpılan yüzündeki enterasan ifadeyle bir kaç feet taşıyıp az önce çıktıkları deliğe yavaşça götürdü. O anda delikte beliren goblinlerin üzerine zevkle karışık bir rahatlamayla yuvarladı ve çıplıklar atıp geri kaçmaya çalışan goblinlerin ezilen kemiklerini avuçlarının arasında hissetmiş kadar multu bir yüz ifadesiyle vücudunun yere düşmesine izin verdi.
    Bir at çatlayacak kadar koşturulsa Corax kadar hızlı nefes alması imkansızdı. Rahatça nefes aldığı için kendini dünyanın en mutlu insanı gibi gören ve yaptıklarından bir kez daha gurur duyan Corax, ne üzerinden geçen karıncalara aldırdı, ne de boğazına ufak ve narin elleriyle küçük bir hançer dayayan büyücüye. Yalnızca büyücüye bakıp gülümsedi. Sanki hiç tehdit edilmiyormul gibi sordu
    "Yaralanmadın değil mi? İyi misin?".
    Büyücü kaşlarını çatmış, en ciddi ve sinirli üz ifadesiyle barbar'a bağırıyordu: "Sen ne yaptığını zannediyosun. Bak üstüme başıma kan bulaştırdın. Tam herşey kontrolümdeyken beni ordan yaka paça çıkardın beni çalıştığım yerden ettin sen kendini ne zannediyosun..." diye konuşurken yalnızca onun gözlerine baktı. Rüzgarla beraber muhteşem kokusu ya da parfümü barbarın aklını başından aldı. Barbar acaba bu büyü mü diye kafasından bir kez daha düşündü acaba beni büyüledi mi? Büyücü orda gırtlağını kesse gene mutlu mutlu ona bakacakmış gibi hissetti. Hem büyücünün kızgın ve sinirli hali onu daha da güzel ve güçlü gösteriyordu. Bıraksındı büyücü kontrolü ele alsın nasıl olsa barbar geçen her saniyenin onun kendi kontrolü altında olduğunu biliyordu.
    Sinirli büyücünün tehditleri ve ültimatomları arasında
    "Senin adın ne?"
    diye sordu. Kadın bir an duraksadı.
    "Neden seni öldürecek büyücünün adını mı merak ediyosun. Benim adım Nodaril ama bu senin bu adı son duyu..."
    "Nodaril..." dedi barbar kendinden geçmiş bi şekilde. Sonra boğazına dayanmış bıçağa rağmen ayağa kalkmaya başladı. Nefes alış verişi düzelmiş, kaslarındaki ağrılar azalmış, üzerine biraz uyuşukluk çökmüştü. Kadın hala tehditler savuruyo ve bıçağı barbarın boğazına sıkı sıkı bastırıyordu. Barbar hiç önemsemeden ayağa kalkmaya devam etti ve boğazındaki acıyı hissetti. Kadın gözlerini açmış barbarın boğazına attığı ufak çizikten yavaşça sızan kana bakıyordu. Ellerini ağzına koydu ve dehşetle baktı. Barbarsa yarayı biraz dokunarak inceledi (leş gibi kirli olan eli ile) ve az kan aktığını görünce daha da az önemser gibi yaptı. Elindeki kanı emince ne kadar korkunç derecede acıktığı aklına bir daha geldi. Nodaril bu arada: "Çok üzgünüm.. İyi misin? Yarana bakabilir miyim?" derken barbar "Çnemli değil" dedi fakat kadının yarayı incelemesine izin verdi. Kadın boğazını inceleyip dokunurken kendi kanının kaynadığını, kalbinin daha hızlı çarptığını farketti. Kadını öpmemek için kendini zor tuttu ve geri çekildi.
    "Ama onu sarmalıyız, izin ver...".
    Corax eliyle onun durmasını istedi. Kadın çaresizce barbara bakarken yaranın kapanmakta olduğunu farkedince şaşkınlığını gizleyemedi. Barbar bir anda ormanın içine doğru yöneldi sanki bir şey duymuş ya da görmüştü. Fakat Nodaril barbarın havayı koklardığını faketti. Barbarın arkasından ilerleyen Nodaril, Corax'ın yerde çok ilginç bazı çiçekleri incelediğini gördü. Corax merhem için hazırlayacağı kokulu güzel bir bitkinin kökünden bol bol topluyordu. Bu arada güzel elfin kokusundan ayırt edebildiği ve doğu rüzgarıyla gelen başka bir çiçeğin kokusunu daha aldı. Hızla o yönde ilerlemeye başladı.
    Nodaril nedense Barbarın arkasından çekiliyormuş gibi hissetti. Belki de kendisine yardım eden ve büyük ihtimalle hayatını kurtaran barbara bir minnet duygusunu hissediyor, belki egzantirkliğine kapılmış belki de başka bir şey var diye kendi kafasında yargılıyordu. Barbar sonunda aradığını bulmuştu. Muhteşem güzellikte ufak bir gül korusu bulmuştu. Nodaril güllerin güzelliği karşısında içinin ferahlamış olduğunu hissetti. Barbar güllerin arasına girip. En güzellerinden 3 tane topladı. Bacaklarındaki çiziklerden kan damlayan barbar güllerin arasından çıktı ve 3 gülü dikenlerinden arındırdığı saplarından Nodaril'e uzattı. Nodaril bir anlık tereddür içinde gülleri aldı ve muhteşem kokularını içine çekti. Barbar sonra cebinden bir taş çıkardı. Kan rengindeki taşın içinde bir ışık yanıp sönüyor, sanki kalp atışı gibi oynuyordu. Nodaril anında taşın büyülü olduğunu anladı. Memnuniyetle taşı da kabul etti ve incelemeye başladı. Gene de büyüsünden emin olmak için bir detect magic attığında, kuvvetli bir ışıkla parladığı için gözleri biraz kamaştı. Evine gidip bu taşı incelemek çok ilginç olacak diye düşündü. Tam ne olduğunu sormak için Corax'a bakacakken Corax'ın dev kılıcının korkunç derecede güçlü büyüsel bir ışık yaydığını farkeder ve gözleri bir anlığını kör olur. Nefesi kesilen ve kısık bir çığlık atan Nodaril, Corax'ın kollarını hisseder. Corax Nodaril'in eline diken battığını zannedip kadının ellerini incelemektedir. Bir yandan da neden güllerin tüm dikenlerini soymadığıyla ilgili kendi kendine söylenmektedir. Nodaril:
    "Dur lütfen elimde bir şey yok. Ama gözlerim şu anda görmüyo kılıcının çok güçlü bir büyüsü var ve gözlerimi kör etti." der. Corax kılıca garip garip bakar.
    "Ama benim kılıcım büyülü değilki! Ben büyüye de inanmam!" diye gürler. Yavaş yavaş görüşü gözlerine gelen Nodaril kendini Corax'ın kollarından kurtarır. "Ne kadar safsın! O kılıcın bu kadar güçlü olmasaydı sen şimdiye kadar çoktan ölmüş olurdun. Büyüye inanmaya başlasan iyi edersin. Çünkü bu işte çok iyi olan biri karşında duruyor". Corax kahkahayı basar.
    "Hahahahah! Kılıç olmasa ölmüş müydüm? Asıl sen çok safsın Nodaril. Madem kılıç büyülü diyosun al sana büyülü kılıç!" der ve kılıcı tüm kuvvetiyle ağaçların arasına uzak bir yere fırlatır. Sonra da zafer edasıyla Nodaril'e bakar ve "Bak onsuz da hayattayım" der. Corax başından sonuna kadar oalyı yanlış algılamıştır ama kılıcı fırlattığı için kendi kendinden gurur duyar. Madem kılıç büyülü, ondan kurtulmak gereklidir, çünkü büyü 2 yüzlüdür ve büyüye asla güvenilemez.
    Nodaril Corax'ın bu saf hareketi karşısında hafifçe kıkırdar; fakat Coraxbir anda "Artık gitmeliyim" der.
    "Yarın seni gördüğüm aynı saatte gene o deliğin yanında olucam. Hatta belki seni yeniden görürüm" der ve geri geri giderek ormanın sık bölümüne doğru ilerler. Nodaril, üzerinde kan lekeleri, başında büyüden dolayı şiddetli bir ağrı, elinde 3 adet gül ve büyülü bir taşla orada durmaktadır. "Peki senin adın ne?" diye bağırır barbar uzaklaşırken.
    Corax'ın bariton sesi uzaktan duyulur. "Yarın!".
    Nodaril aklı karışık bir şekilde barbarın kılıcını attığı yere gider ve kılıcın hala orada durduğunu görür. Acaba nasıl bir insanın bu kadar kuvvetli büyüsü olan bir kılıcı ormana atıp arkasına bile bakmadan terkedeceğini merak eder. Dev kılıcı incelemeyi çok istemektedir fakat kılıç taşıyabileceğinden çok daha ağırdır. Cüppesinin içinden ufak bir kese çıkarır ve büyülü sözleri söyler. Saniyeler içerisinde kocaman kılıç ufalarak küçücük torbanın içine girer ve büyücü keseyi tekrar cüppesinin gizli bölümüne yerleştirir. Artık eve dönüp çalışmalarına tekrar devam etmek için hazırdır. Sonra ellerindeki gülleri koklar. Belki de yarın buraya geri gelmeyi yeniden düşünmelidir... Belki de meraktan gelecektir, belki de asla gelmeyecektir. Buna kendisi üzerinde biraz düşünüp karar verecektir. Ah şu üzerindeki kanlardan yıkanıp bir kurtulabilse...


    Last edited by Raistlin on Sun Jul 13, 2003 8:12 pm; edited 1 time in total
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    Nodaril
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: May 16, 2003
    Posts: 30

    PostPosted: Fri Jul 04, 2003 12:56 pm Reply with quoteBack to top

    * Büyü laboratuarımın tepesinde ben içindeyken bir delik açan diğer yandan görünüşe göre iyi niyetli saf barbar ayrılalı kısa bir süre olmuştur. *
    Barbarın sanki sıradan bir saman yığınıymış gibi fırlattığı o büyülü kılıcı inceleme amacıyla yanıma aldım. Yalnız barbarın bu kılıca ileride ihtiyacı olabilir, benimse olmaz. Kılıcı saran büyü dokusu ve bunun amaçlarını inceledikten sonra işime pek az yarar ve o zaman kılıcı barbara yeniden verebilirim. Kim bilir büyülü olduğu için almak istemeyebilir, ne de olsa barbar büyüye inanmıyordu değil mi? * Hafifçe güler *.
    O zaman kılıcın büyüsüz olduğunu söylerim. Bu kılıcın hakkını veren birisi tarafından kullanıldığını görmek isterim. * Bir an duraklar *. Az önce laboratuarımı kafama yıkan bir barbar hakkında nasıl oluyordu da böyle düşünüyordum? * Hala elinde tuttuğu güllere bakar, kokularını yeniden içine çeker *. Suç barbarda olmasa gerekti. Tavan yıkılmıştı, eğer tavanı bugün barbar yıkmasaydı ileride başka birisi tarafından her an yıkılma ihtimali var demekti bu. Suç gene bu laboratuarı yapan o düzenbaz cücedeydi. Asamı yapmak için bu laboratuara ihtiyacım vardı ve burayı yapması için cüceye bir servet ödemiştim ve tabi güya sessizliği için de. Yapımı için yıllarımı harcadığım asamı yapmıştım. Cüce sağolsun, burada yapabildiği gerçekten hatrı sayılır bir tek o vardı desem de yeridir hani! Bir süre sonra hazine ve gizem peşindeki maceracılarla uğraşmak günlük bir uğraşı halini aldı! Daha yakında hırsızın teki kendi ilüzyonuna saldırıda bulunmamış mıydı?
    * Bir daha düşündü *. Kendisi de bir zamanlar o maceracılardan bir tanesi değil miydi? şimdi bakınca o zaman çok gerilerdeymiş gibi geliyordu. Babam ve annemden tek hatırladıklarım bir kaçıştı. Devamlı bir şeylerden kaçıyorduk. Beni sonra küçük yaşımda aile dostu bir gnom ilüzyonistin yanına çırak olarak vermişlerdi. Yetişmiştim pek çok şey öğrenmiştim ve sonra aileme ne olduğunu bulmak için ben de maceraya atılmamış mıydım? Uzun süren maceralar sırasında bir süre gnom ilüzyonistin bana öğretemediği diğer büyü okulları hakkındaki bilgileri de çirkin ama iyi huylu bir insan cadının yanında öğrenmiştim. Orada ailemin başına gelenler hakkında kehanet büyüleri ile epey bilgi toplamıştım.
    Kaçışlarının sebebini ve daha fazlasını bu topladığım bilgiler hakkındaki daha detaylı araştırmalarım ile ortaya çıkmıştı. Anneme güçlü bir ölümbüyücüsü aşık olmuştu ve annemi kendisine istediği için babamı öldürüp annemi kendisine bağlama peşinde koşuyordu. Babama aşık olan ve ayrıca kendisini de koruyacak güce sahip olmayan annem babam ile beraber kaçmaktaydı. Ben bu bilgileri öğrendiğimde hikaye son bulmuştu bileÂ? Çlümbüyücüsü babamı öldürmek için yaptığı bir büyüde ikisini birden öldürmüştüÂ?
    Kehanet büyülerini kullanmamış olsaydım o noktada başka akrabam kalmadığını zannederdim. Ortaya çıkan şaşırtıcı bir şey vardı: anneannem bir nymphdi! Onu bulmak için yeniden yollara çıktığımda sonucu bir başka büyücüde bulabildim. Anneannem o büyücü tarafından öldürülmüş ve saçları giydiği cübbesinin yapımında kullanılmıştıÂ? şu an benim giydiğim cübbenin yani. Büyücüden öcümü aldıktan sonra bunu bir yadigar olarak sakladım ve hep giydim.
    Annemin ölümü ise bende bir istek uyandırdı. Onun gibi çaresiz kalmak istemiyordum! Böylesi bir durum benim de başıma gelirse kendimi rahatlıkla savunacak gücüm olsun istiyordum. Uzun yıllar boyunca hep daha fazla büyü öğrenip kendimi geliştirmeye çabaladım. Her gördüğüm büyüyü inceledim, incelediklerimden bir şeyler öğrendim.
    Asamı da yapmayı önceden beri hayal ettim. Kafamdaki asayı yapabilmek için gereken bileşenlerin ne olduğunu inceledim. Bu bileşenlerin ne olduğunu bulduğum zaman onları elde etmenin kolay olmadığını da biliyordum: bir basiliskin gözü, medusanın yılan saçlarından bir tanesi, mimic kanı, ki-rin boynuzu, çok nadir bulunan bir kurbağanın ölümcül zehri sadece önemli bileşenlerden bazılarıydı. Çok zaman geçeceğini biliyordum ve bu nedenledir ki kendime bir büyü laboratuarı inşa ettirmeye karar verdim. Geri döndüğümde asa yapımına hemen başlayabilmek istiyordum. Düzenbaz bir cüceye şu anki büyü laboratuarımın olduğu yerde eskiden bulunan kayalık zeminin altını oyup odalar yapacaktı ve bunun için gereken paranın çoğunu sonradan uğrayamayacağım için peşinen verdim. Ne kadar salakmışım! 3-4 yıl sonra gerekli bileşenlerle döndüğümde laboratuar hazırdı ama başıma gelecek bu sürprizlerden bihaberdim.
    Bunları yeniden düşününce laboratuarın yıkılmasına o kadar da üzülmediğimi fark ettim. Hazine biriktirmezdim, malvarlığımın büyük çoğunu yeni daha güçlü büyüler ve büyülü eşyalar için harcardım. Toprak altında kalanın çoğu büyü malzemelerinden ibaretti. En önemli birkaç eşyam ve nadir bulunan önemli büyü bileşenleri ise laboratuarın kalanından uzak ve en sağlam iç mağaralardan birindeydi. şu an o odanın yıkılmadığı kesindi.
    * Nodaril açılan deliğin yanına gelmiş aşağı bakmaktadır. Aşağıda 500 kiloluk kaya kütlesinin arasında belki bir kedinin aradan sıyrılabileceği birkaç delik vardı. İçeride kendisi için aşırı değerli ve önemli olmasa da pek çoğunu hayatı boyunca idare edecek hazine vardı. Birisi onları bulup da kasabada bu konu üzerine böbürlenirse diğerlerinin geleceğine şüpe yoktu. Laboratuarın her ne kadar önemli bir kısmı çökmüş olsa da bir kısmı sağlamdı ve arada bir buraya uğrayacak olursa rahatsız edilmek istemiyordu. *
    * Nodaril eline bir parça granit alıp gerekli el hareketlerini yapıp büyü sözlerini söyleyerek deliğin üstünün kendi çağırdığı 1 cm kalınlığındaki taştan bir duvarla kapanmasını sağladı. Sonra da ikinci bir büyüyle taş hareket ederse ortaya asidik bir gaz çıkmasını sağlayacak bir büyü tuzağı yerleştirdi. Bu bir maceracı grubunu engelleyebilirdi. Ancak Nodaril insanları öldürme peşinde koşmuyordu ve bu duvarın orman zeminindeki hafif bir yükselti olarak gözükmesini sağlayacak bir ilüzyonla dışarıdan bakıldığında çekilecek olan dikkatleri engelledi. Gözüne burası yeterince güvenli gözüktü. şimdi asıl işlerine dönebilirdi. Çnce bu noktaya son bir ilüzyon koyacaktı, buna sonradan vakti olacağını sanmıyordu. Bir parça yün ile yaptığı bu ilüzyon en sevdiği büyülerden birinin hafif değiştirilmiş haliydi. Görsel, işitsel, kokusal ve ısısal faktörleri tamdı ve onu bu haliyle kimse kolay kolay gerçeğinden ayırt edemezdi. Kendi ilüzyonuydu ve deliğin başında bekliyordu. Çnceden görevlendirdiği bu ilüzyon zamanı gelince barbarı karşılayacak ve kendi yanına getirecekti. şimdi gideceği yereÂ? *
    * Gerekli büyü ile laboratuarının içine açılan çift yönlü (giriş çıkış) bir portal açtı. Buradan laboratuarının sağlam kalan kısımlarına ulaşabilecekti. Ayrıca girişi sadece kendisi görebiliyordu. Barbar geldiğinde deliği göremeyecekti, portal girişini göremeyeceği gibi. Fakat yaptığı ilüzyon tam olarak da ona bu girişi göstermek için vardı. Barbarın tipinde birisi geldiği zaman onu doğru yere kendi yanına yönlendirecekti. Nodaril açılan portaldan içeri geçti. Burası bir kehanet ve dış dünyalardan varlıklar çağırma odasıydı. Mağaranın diğer taraflarından kilitli ve tuzaklı kapılarla ayrıldığı için güvenli ve şu an için daha önemlisi temizdi! Nodaril odaya girince koluna bir şahin gelip kondu. *
    (şahine) Melisto güzelim niye portala bakıyorsun? Yoksa karnın mı acıktı? Çzgünüm canım sana bir süredir yemek veremedim. Seni bıraksam kendin avlar mısın? Hadi o zaman git kendine yiyecek bir şeyler bul.
    * şahini salar ve içeriden herkese görünür olan portal girişine aşina olan şahin zorlanmadan dışarı çıkar. *
    * Nodaril içeride bir yer altı su kaynağından beslenen bir havuza gider. Hala güller elindedir, yapılan büyülerden sonra her seferinde nasılsa yeniden eline almıştır. Son bir kez koklar ve cüppesinin çok ufak gibi gözüken bir cebine bunları rahatça koyar. Çstünü çıkarıp yıkanırken büyü yaratımı görünmez bir hizmetçi NodarilÂ?in komutu üzerine aile yadigarı cübbenin üzerindeki lekeleri temizliyordur. *
    Temizlenmenin yorgunluğu nasıl da üzerinden aldığını hissetmek müthiş bir duygu.
    * Görünmez hizmetçinin getirdiği çileklerden bir tane alır. Görünmez hizmetçi çileği bıraktıktan sonra havuza dökmek üzere parfüm getirmeye gitmiştir, kısa bir süre sonra parfüm havuza dökülür. *
    Ve tabii ki yorucu bir günden sonra en sevdiğim yiyecekten yiyebilmek de bir o kadar güzel. Fakat şimdi dinlenmekten daha önemli işlerim var.
    * Havuzdan çıkıp saçlarındaki suyu silkeler ve sonra da üstünü giyer *
    * İlerideki bir altar üzerine kılıcı büyüterek koyar. Çnce bir detect magic yapar, yayılan büyü çok güçlüdür. Barbarın böyle bir eşyayı nasıl bir olay sırasında nerden aldığını merak eder. Unutmazsa bunu yeniden karşılaştıklarında sormak niyetindedir. Buluşmak için bir neden daha çıkmıştır. Ama asıl buluşmayı isteme nedenini merak eder. Aklına o an kendisine verilen güller ve barbarın ayrılırkenki görüntüsü ve sesi gelir. Bir anlık dalgınlıktan sonra kendisini yeniden üstünde çalıştığı işine verir. Daha fazla bilgi öğrenebilmek için bir identify büyüsü yapmasının uygun olacağına karar verir. Büyü malzemelerini getirir: şarap içinde bekletilmiş bir baykuş tüyü, bir inci ve bilgiyi daha rahat öğrenebilmek içn toz haline getirilmiş şanstaşı ve bazı özel tütsüler. Saatler boyunca büyünün aurasını bozabilecek etkilerine karşı büyü bileşenlerini arındırmakla uğraştı. Sonra da büyünün esas kısmına geçti. Uzun süren bir çaba sonunda kılıç üzerindeki büyünün doğası hakkında pek az şey öğrenebildi. Sadece büyünün kötücül bir yanı olduğunu sezebildi. *
    Ne olduğunu öğreneceğim, bu ne kadar zamanımı alacak olsa da.
    * Ne tip bir büyüyle bunu öğrenebileceğini düşünmeye başladı. Basit büyülere karşı doğasını ele vermiyordu. Güçlü bir tane kullanması gerekecekti. Bir an aklını danışması için dış düzlemlerdeki bir varlığa göndermeyi düşündü. Sonradan vazgeçti, bu yolla çok kısa cevaplar alırdı ve bu büyünün tam olarak doğasını bu kısa cevaptan öğrenemezdi. Biraz daha düşündükten sonra en sağlam çıkar yolun istediği kadar uzun cevaplar alabileceği başka bir büyü olduğuna karar verdi. Kendini dış düzlemlere göndermek yerine diğer düzlemlerden bir canlıyı buraya getirecek ve cevapları ondan burada alacaktı. şu an önünde durduğu altarın diğer tarafında yere çizilmiş olan halkaya gözünü dikti. Bu halka buraya gelecek olan bu tip yaratıkları içinde hapsedecek olan halkaydı. Bir süredir kullanmamıştı, bu yüzden önce ufak yaratıklar çağırıp halkanın gücünü test etmeyi düşündü. Sonra bu denemelerin kendisini yoracağına ve esas büyü sırasında güçsüz bırakacağına karar verdi. Yorgunluk deyince birden ne kadar yorgun olduğunu fark etti. şimdi yatacaktı ve büyüyü sabaha doğru dinlenmiş bir şekilde yapacaktı. Yarın ihtiyaç duyabileceği büyüleri seçti. Bu büyülerin arasında iblisi çağıracak olan büyü, gerekebilir diye dışarı açılan portalı kapatma büyüsünü ezberlemişti. İçeride odasına geçti ve iki dakika sonra kuş tüyü yatağında uyuyordu. *
    * Sabaha karşı uyandığında geceliğini çıkarıp cübbesini giydi. Barbarın verdiği taşı cebinde hissetti. Büyü kitaplarını sığmayacak gibi görünen ceplerine zorlanmadan soktu. Çok değer verdiği asasını ufaltıp iç ceplerinden birisine koydu. Yanına odadaki değişik büyü bileşenlerinden koyabildiği kadar koydu. Birazdan yapacağı büyünün taşıdığı risklerin farkındaydı, o yüzden buraya yeniden dönemeyebilirmiş gibi hazırlık yapıyordu. İşleri bitince büyüyü gerçekleştireceği odaya geçti. *
    Niye kendimi riske atıyorum? Bu kılıcın taşıdığı büyüyü öğrenmeyi o kadar merak ediyor muyum? O barbara herhangi başka bir kılıç versem? * Duraklar * Ama ya o kılıç benim cübbem gibi değerinin ötesinde bir önem taşıyorsa? Hem kılıç üzerindeki büyünün doğasının kötücül olduğundan o kadar emin değilim.Yapacağım, hem laboratarımı yıkan barbar! Bana çalışacak yeni bir mekan bulacak olan da o! Bana bu çalışma mekanını bulacağı zaman zarfında o kılıca ihtiyacı olacak!
    * Düşünür, acaba barbar olmadan da kendisi yeni bir laboratuar olabilecek mekan bulamaz mıydı? Bu düşünce hoşuna gitmez. Daha sonra barbarla zaman geçirmek için bahane arayıp aramadığını merak eder bir an. Bir anlık kafasından geçen düşüncenin sonrasında birazdan bir iblisle karşılacağını kendisine hatırlatır ve çağırma odasındaki altarın önüne gider. Kılıç hala orda durmaktadır. Çağırma büyüsünü yaparken halkanın içindeki mazgalın üstündeki alevler oynamaya başlar, büyümeye ve şekil almaya başlar. On dakika kadar sonra NodarilÂ?in karşısında Baatezuların en güçlülerinden biri, bir Pit Fiend durmaktadır. Kırmızı, pullu derisinin yanı sıra kanatlı bir insansı yaratığı andırabilir. Dişlerinden iğrenç görünüşlü yeşil bir sıvı damlamaktadır. Vücudundan ateş çıkmaktadır ki bu onun sinirli veya heyecanlı olduğunun bir göstergesidir.Nodaril bir tereddüt anı yaşamaktadır. *
    Bu kadar güçlü bir şeyin gelmesini beklemiyordum. Acaba halka onu tutabilecek kadar güçlü mü? Ben bu yaratıkla başa çıkabilecek miyim? Kendimden emin gözükmem lazım, yoksa bu yaratıktan cevap alamayacağım kesin. O yaratığın iğrenç yüzünde gördüğüm şey bir sırıtma mı? Nasıl? Çok vakit harcadım dikkatimi bu kadar dağıtmamam lazım.
    * Tam bu sıralarda barbar deliğin bulunduğunu hatırladığı yere gelmektedir. Uzaktan NodarilÂ?in ilüzyonunu beklerken görür. Biraz daha yaklaşınca deliğin yerinde ufak bir yükselti görür. Yükseltinin üzeri çimlerle kaplıdır. Barbar NodarilÂ?in yanına gelince ilüzyon barbarın elini tutar ve ileride bir yere doğru yürür. Barbar NodarilÂ?in eline dokunduğunu sanmaktadır. Bir şeyler konuşuyordur ama bunu ne ilüzyon ne de NodarilÂ?in kendisi duyabilmektedir. Barbar ilüzyon tarafından elinden tutulup götürülürken birdenbire mekanın değişmekte olduğunu fark eder. Bu arada NodarilÂ?in yarattığı portaldan barbarın geçmekte olduğunu hisseder ve konsantrasyonunu bu durumda elinden geldiği kadar bozmamaya uğraşarak barbarın portaldan geçişine izin verir. Barbar da geldiğine göre hiç vakti kalmamıştır. Çabucacık gereken cevabı almak için hamle eder. Nodaril konuşur: Â?Söyle banaÂ?Ne!Â? . Bu sırada pit fiend halkanın dışına bir adım atmıştır. *
    Pit fiend serbest. Lanet! Bu yaptığım son hata olabilir. Beni öldürmek için elinden geleni yapacağı kesin ve itiraf edeyim bu konuda baya avantajlı sayılır. Bunun olabileceğini kestiriyordumÂ? Gene de önceden düşünmekle başına gelmesi arasında büyük fark var.
    * Barbar içeri girmiştir. Gördüğü manzarada Nodaril bir altarın önünde durmakta, altarın üstünde kılıcı yatmakta ve bir iblis NodarilÂ?e doğru yönelmektedir. Portaldan geçerken ilüzyon kaybolmuştu ve barbar şu an sadece gerçek NodarilÂ?i görmekteydi. Portal arkada hala açık duruyordu ve arkasına bakarsa bunu barbar da görebilirdi. *
    Back to top View user's profileSend private message
    Estebin
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: May 20, 2003
    Posts: 105
    Location: Ankara

    PostPosted: Fri Jul 04, 2003 8:36 pm Reply with quoteBack to top

    Sabah olmuştu ve Estebin hala dün gece o han odasında başına gelenleri düşünüyordu. MASK, kendisine Corax denen o çok kaslı barbar gibi bir kişisel sorununa yardım etmişti. Â?DurÂ? dedi kendi kendine, Â?MASK kimsenin kişisel sorununa yardım etmez.Â?. Biraz daha düşündü ve kendi kendini düzeltti: Â?MASK kimseye hiçbir konuda yardım etmez. Bu önemli bir konu olmalı ve kendisi bu iş için seçilmişti.Â?. Sesi fısıldayarak çıkıyordu:Â?SeçildimÂ? MASK beni bir teste tabi tutuyor. Tüm bu karmaşayı ve bulmacanın parçalarını bir anlama kavuşturup doğru olanı yapmam lazım.Â?. MASK ironiyi severdi ve bu sefer ironinin nasıl bir şekilde ortaya çıkacağını merak ediyordum. Daha önemlisi MASK affetmezdi, en ufak hatasında fazlası ile cezalandırılacağını biliyordu. Bu bir yaşam göreviydi. Tüm diğer şeylerden üstün tutması gereken bir görev. Çlen çocuk için hissettiğim duyguları sonraya bırakmalıydım. Bir hırsız her zaman duygularını disipline oturtabilmeliydi. Hissettiğim duyguları hiç direk açığa vurmamıştım ve yaptığım içeri sızmalarda bu başlı başına bir zorunluluktu. Kimse kimliğim hakkında tam bir bilgiye sahip değildi. EstebinÂ?in gözünde hafif bir parlama belirdi.Lonca başkanı hala kendisini erkek sanıyordu. Irkım, boyum, ağırlığım, yaşım, saç, göz rengim ve soyadım kimse tarafından bilinmiyordu. Sadece rivayetlerÂ? Sokaklarda Estebin isminden daha fazlası anılmazdı, ve o ismin yaptığı işler de gene rivayetlerden oluşurdu. Kimisi gerçek, çoğu uydurma hikayeler. O çocuğun ilgisini çekme sebebi de bu değil miydi zaten, kendisinin yanına yaklaşıp Estebin olduğunu söyleyebilmişti. Bu kadarını pek çok gerçek usta hırsız yapamamıştı, yapabilenler ise tehdit oluşturduğu için ortadan kalkmışlardı. Tabii ki başlarına gelen kazalarlaÂ?
    Estebin ayağa kalktı ve aynadan kıyafetinde bir hata olup olmadığını kontrol etti. Her şey tamamdı. Sokakta kendisini sıradan karısına ekmek götürme peşinde orta halli bir tüccar sanarlardı. Buraya girerken sandıkları gibiÂ?
    Aynada arkada yatağının altına sıkıştırılmış siyah deri bir zırhın ucunu gördü. Bu zırhı MaNiakÂ?tan almıştı. MaNiak müttefikliğini kabul etmesi üzerine zırhı kararlaştırılan saatte kararlaştırılan han odasına bırakmıştı. Estebin bu olayda kimliğinin ortaya çıkmasını istemiyordu. MaNiak ise oldukça hazırlıklı görünüyordu. Han odası içeride ve dışarıda bekleyen Â?gözlerleÂ? doluydu. Ancak MaNiak EstebinÂ?in metotlarını tam olarak bilmiyordu. En azından EstebinÂ?in büyü kullanabildiğini bildiğini sanmıyordu. Çnce kendini bir Non-detection ileolası kehanet büyülerine karşı koruduktan sonra Estebin içeri kendisini büyüsel yollarla gönderdiğinde dışarıdaki gözlerden hiçbiri olayın farkına varamamıştı. İçeride bekleyen zavallı hırsız ise odaya girdiğinde görünmez durumda olan EstebinÂ?in zehirli bıçağını omurilik soğanına yeyip Â?uslu bir çocuk gibiÂ? öldü. Zırhı yanında getirdiği bir ufak ve büyülü çantaya girmeyecek gibi gözükmesine rağmen soktuktan sonra nasıl dışarı çıkacağını düşündü. İçerideki hırsızın kılığına girip dışarıya rahatça çıkmayı bir an düşündü. Vazgeçti, onun yerine büyüyle kendini odadaki hırsıza benzetip sırtında kanat çıkardıktan sonra kendini yeniden görünmez yaptı ve sessizce bacaya yöneldi. Yukarıya önce büyüyle görünmez bir göz gönderdi. Bacanın hemen tepesinde kimse yoktu. Bacaya sessizce tırmandı. Çatıya vardıktan sonra ise görünmez vücudunu kanatlarıyla taşıyarak olay yerinden uzaklaştı. Temiz işti.
    EstebinÂ?e işin kendisi açısından ironik gelen yanı ise EstebinÂ?in hiç zırh giymiyor olmasıydı. Zırhlar ona fazlasıyla hantal geliyorlardı. Bu gölge zırh bile yeterince iyi değildi, büyülüyken belki ama büyüsü yokken onun da sıradan hantal bir deri zırhtan farkı yoktu. Sadece siyah göze batıcı rengi kendisini herkesin dikkatini çeker bir hedef haline getirirdi.
    Zırhı satmak amacıyla almıştı. Ancak bu iş için zırhın kullanım kelimelerini bilmesi lazımdı. şu an bu kelimeleri öğrenme işiyle uğraşmaktan çok daha önemli meseleleri vardı. MASKÂ?ın bu konuya özel bir önem gösterdiğini gördükten sonra artık bu konuya verdiği önem kat be kat artmıştı.
    Yatağının yanındaki bir sandığa gitti. Sandığı açtı, içinde pek çok değişik malzeme vardı. Estebin bunları içinde bulunduğu han odasını baştan aşağıya tuzaklarla kaplamak için kullanacaktı. İşe başladı. Çnce sandığın içindeki malzemeleri özenle yatağın üzerine koyduktan sonra zırhı sandığın içine koydu ve sandığın kilitine ve kapağına iki farklı tuzak yerleştirdi. Sandığı yatağın altına itti ve sandığın yerinden oynaması halinde çalışacak ayrıca bir tuzak daha koydu. Yatağın çarşafındaki herhangi bir oynamada çalışacak bir tuzak daha koyduktan sonra yatağın altına sürünmek isteyecekler için birkaç tuzak daha yerleştirdi. Geriye cam baca gibi giriş çıkışlar kalmıştı, onları da halletti. En son kapıya da tuzak yerleştirdikten sonra odadan çıktı.
    Hanın alt katında hancı bir içki tezgahının arkasında duruyordu. Civardaki masalarda daha kimse yoktu. Belli ki insanlar bu saati içki için biraz erken bulmuşlardı. Estebin hancıya yöneldi, belinden ağırca bir kese çıkardıktan sonra bunu hancıya fırlattı. Hancı bu keseyi gözlerini EstebinÂ?den ayırmadan yakaladı. Estebin buna pek aldırmadı ve konuştu: Â?Odamın üç aylık parası. Bu üç ay süresince odama kimse girmeyecek. Sonra olacakların sorumlusu ben olmam.Â?. Hancı tehdite pek aldırmış gözükmedi, keseyi içindeki altınları saymadan kemerine rahatça taktı.
    Estebin hancıda garipliği fark etti. Bu adam sabah geldiğinde verdiği parayı son bakırına kadar sayan kişiyle aynı kişi olabilir miydi? Estebin yüz ifadesinde hiçbir şeyi ele vermeden düşünmeye başladı. Masalardan birine yönelirken arkası dönük hancıya Â?bir biraÂ? diye seslendi. Hancı Â?Tabii bayanÂ? diye cevap verdi. Estebin o an arkası dönük olmasaydı şaşkınlığını hancı da fark edecekti. Estebin durumu bozuntuya vermemek için bilmezliğe geldi: Â?Bayandan önce birayı ben istedim.Â?. Hancı Â?Nasıl isterseniz.Â? diye cevap verdi. Son derece doğal bir ses tonuydu ama Estebin bu adamın içinde bulunduğu durumdan oldukça eğlendiğini sezebiliyordu.
    Masada düşünmeye başladı. Bu loncanın içinden şekil değiştirici bir doppelganger mıydı yoksa bir ilüzyon numarası mıydı? Ve dokuz cehennem adına kendisinin erkek kılığını ayırt edecek hiçbir eksik yoktu, nasıl kendisi hakkında bu kadar şey bilebiliyordu? Konuşması, görüntüsü, kıyafeti, yürüyüşü, ter kokusuna kadar hiçbir eksiği yoktu. Hancı, EstebinÂ?in kafasını karıştırmıştı. Estebin adam birayı hazırlarken onun yüzey düşüncelerini dinlemesini sağlayacak bir büyünün sözlerini fısıldadı. Girişimi rahatlıkla engellendi, bir taştan bu yöntemle daha fazla bilgi edinebilirdi! Neyin nesiydi bu? Estebin bira önüne getirilene kadar bekledi. Bira geldikten sonra hancı arkasını döner dönmez güçlü bir zehir tozunu fark ettirmeden biranın içine attı.Hafifçe çalkaladıktan sonra cebinden bir elektum çıkarıp bira kupasına hancının dikkatini çekeceğini umduğu şekilde vurdu. Hancı EstebinÂ?e döndü. Estebin: Â?Düşündüm de şimdi bira içmeyeceğim. Bu birayı sana ısmarlıyorum, parası masanın üzerinde. Çstü sende kalsın.Â? Elektum parayı masanın üstüne bırakıp handan dışarı çıktı. Bu adam her kimse işinde usta olmalıydı ve zehir numarasını yutacağını sanmıyordu. Gene de handa fazla durmanın kendisine de yarar getirmeyeceği açıktı. Dışarıda kendisi hakkında bu kadar çok şey bilen birisinin yaşıyor olması rahatsızlık vericiydi.
    Tenha bir köşeye gidip kılığını değiştirdikten sonra büyüyle kendisini bir buçukluğa çevirdi. Arka sokaklara sapıp kırık dökük bir ahşap evin içine girdi. Girdiği odada kendilerini eski püskü örtülerin altına çekip bir köşeye çekilmiş dilenci görünümlü kişiler vardı. Bu dilenci görünümlü kişilerle arasında geçen birkaç dakikalık garip şifreli konuşmalardan sonra Estebin aralarından bir tanesine ödeme olarak cebinden bir yüzük çıkarıp verdi. Artık bu kiralık katillerin hancıya Â?hoş anlarÂ? yaşatacağını umuyordu. Daha önemli konulara kendini verebilirdi.
    Civar halkla günlük lakırdı şeklinde yaptığı konuşmalardan elde ettiği dedikodulardan edindiği bilgilere göre barbar ormanın içine gitmişti.
    Gece karanlığında, görünüşü erkek bir elften ayırtedilemeyecek birisi ormana gözlerden uzak bir şekilde gölgelerin içinde sessizce girmekteydi. Yanında MASKÂ?ın verdiği zehirler de vardı.

    _________________
    Karanlık yolumu gösterir, sessizlik gerçeÄ?i bana fısıldar. Onlar benim yoldaÅ?ım, ben onların parçası.
    Back to top View user's profileSend private message
    Raistlin
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: May 26, 2003
    Posts: 5819
    Location: Cehennem

    PostPosted: Sat Jul 05, 2003 1:50 am Reply with quoteBack to top

    Barbar ormanın içinde yeniden koşmaya başlar. Koşmak çok hoşuna gitmektedir. Bir adamı 3 kez öldürecek kadar efor sarfeden bir insanın yürümesi bile mümkün değilken, Corax yeni ısınmakta olan bir kaplan gibi ormanda koşarak vücudunun her bölgesine ufak darbeler vuran ağaç dallarını ve dikenli çalıları hiç umursamaz. Yollar kullanılacak kadar güvenli değildir fakat ormanın her bölgesini keskin hafızasına yerleştirmiş olan barbar için istediği yeri ağaçların arasından giderek bulmak çocuk oyuncağıdır. Her zamanki gibi Khoralia dağlarıyla ormanın kesiştiği noktadaki, önü ağaçlar tarafından muhteşem bişr şekilde doğal olarak kamufle olmuş evine gitmektedir. Evine girmeden bir kaç saniye önce hafifçe duraklar ve etrafını dinlemeye başlar. Yerde ayak izi olup olmadığını kontrol eder ve eğilip yeri dinler. Etrafındaki ağaçlardan birine tırmanıp yaprakların arasına saklanarak etrafı süzer. Kendisinden başka hiç bir insan izine rastlayamayan, işitemeyen ve sezmeyen barbar, tatmin olmuş bir şekilde ağaçlardan oluşan labirentin içine girer ve kolaylıkla mağarasının girişini bulur.
    Mağaranın içi zifiri karanlıktır. Yalnızca 3-4 yaprak büyüklüğündeki bir delikten ışık sızmaktadır. İçeri giren barbar birkaç saniye gözlerinin karanlığa alışması için bekler. Rahatça etrafını sezebildiği zaman koridorun tuzaksız bölümlerinden geçerek ilerlemeye devam eder. Koridorun solundaki kafesin içinden vahşice hırlamalar ve sinirli hırıltılar gelmektedir. Corax biraz daha ilerlediğinde kafes yukarı doğru kalkmak suretiyle açılır ve dışarıya ok gibi 4 tane kurt fırlar. Dev boyutlardaki kurtlar Corax'ın üzerine en yüksek hızlarında koşarlar ve üzerine atlarlar. Kendini bir anda 100 kiloluk üçü gri biri beyaz dev kurdun salyaları ve ağlamaklı sesler çıkartarak yaralarını yalamaları arasında bulan Corax, sırt üstü yere düşer ve kurtlarını şiddetli bir kuvvetle kucaklayarak sever. Kurtlar sanki yaralarını temizliyormuş gibi Corax'ın bütün yaralarını yalarlar ve kendilerini yere atıp oyunlar oynayarak barbarın kendileriyle diğerlerinden daha çok ilgilenmesi için yalvarır gibi kocaman patilerini sallayarak değişik acıklı sesler çıkartırlar.
    Barbar bu sevgi seli arasında diğerlerinin annesi olan dev beyaz kurdun açlıkla çantasını karıştırmakta olduğunu sezinler. Barbar kendi kendine küfrederek çantanın içinden kesilmiş et parçaları çıkarıp bunları kurtlara atar. Kardeş olan gri kurtlar aralarında etler için kavgaya tutuşarak birbirlerini paralamaya başladıklarında barbar müdehale edip başka bir parçayı da kavga edenlerden birine verir. Kurtlar zevkle ve vahşice insan etinin muhteşem tadını çıkartırken barbar da onları biraz daha okşayıp kurtların yemek yerken bile ona kuyruk sallamaya devam ettiğini bir kez daha fark ettiğinde sağdık dostlarına verdiği emeklerin boşa gitmediğini defalarca kez ödüllendirilmiş olduğunu düşünür.
    Yüzüne tekrar neşe gelen ve kurtların salyalarının yaralarındaki sızlamayı biraz daha azalttığını hisseden Corax, yüksek tavanlı ve sarkıtlı mağarasının derinliklerine doğru ilerlemeye devam eder. Bu mağarayı bir macerasında keşfetmiş ve içinde kabuslarında bile göremeyeceği, hayal edilemeyecek derecede korkunç yaratıklarla savaştığını hatırlar. Daha 3-4 seneye kadar beraber gezdiği arkadaşlarını hatırlar. Mağaranın Corax'a ve Corax'ın "enteresan zevklerine" hitap ettiğinde hemfikir olan arkadaşları mağaranın kurulmasında ona yardımcı olmuştur.
    Cüce savaşçı Tordin, mimar bir kuzenini çağırmış ve mağaraların içerisinde odaların dizaynını ve madenciliğini yaptırmış, korkunç güçlere hükmeden dark elf ölümbüyücüsü Nerak ve hobbit hırsız Tingle mağaranın girişindeki ölümcül tuzağın yapılmasına katkıda bulunmuşlardı. Savaşta defalarca kez kendini kanıtlamış olan ve onların hayatını birçok kez kurtaran "Kaplan Corax" için bu yaptıkları azdı bile. Mağarasından büyük haz duyan Corax ateş yakabildiği tek yer olan ve tavanın dağın en üst noktasına kadar yükselen bir hava boşluğuna sahip ana mağarada ateş yakmaya başladı. Nerak'ın ona verdiği ve parmağından bir ateş çıkmasını sağlayan büyülü bir nesnesi vardı fakat barbar bunu kullanmayı hiç sevmezdi. Büyüden hoşlanmaması bir yana, kuru odunlardan ateş yakmak onun yeteneklerini daha zinde tutuyordu ve bu yeteneğini gerçekten çok iyi geliştirmişti.
    Çantasındaki et parçalarından bir kaçını demir bir şişten geçirerek ateşin üzerinde pişmelerini sağlayan düzeneğin üzerine koydu. Etler muhteşem kokular çıkarıp pişiyor, etten sızan yağlar ateşin üzerine düşüp ateşin harlanmasına ve cız sesleri çıkarmasını sağlıyordu. Barbar düşüncelere dalmışken bir iki çiğ et parçasını çiğneyerek doymak bilmeyecek gibi görünen açlığını yatıştırmaya çalışıyordu. Deneyimleri bir şeyler çiğnemenin insanı açlık duygusundan biraz arındırdığını göstermişti ve çiğ et normal bir etten 5-10 kez daha fazla çiğnenmek zorunda olunduğu için bu tür açlık durumlarında çok faydalı olduğunu da kanıtlamıştı. Barbar çiğ eti refleks olarak yuttuğunda boğazını zorlayarak geçen sert parça midesine oturduğunda yüzünü biraz buruşturarak tükürdü. Pişen eti sabırsızlıkla eline alan barbar, deri eldivenlerinden yavaşça ellerine sızan sıcaklıktan ayrı bir zevk alarak pişmiş eti çiğnemeden yutmaya çalışıyordu.
    Çok fazla da susamış olduğunu fark eden barbar elindeki kaval kemiğini çiğneyerek kilerine girdi ve oradan kan rengindeki baharatlı elf şarabı dolu olan ufak fıçıya bir kase daldırdı ve bütün kaseyi anında mideye indirdi. 2 kase daha şarap için barbar son bir kase daha alıp tekrar ateşin yanına gitti ve etinin kalan parçalarını da yerken yukarı doğru 150 metre yükselen ve dev dağın en tepesindeki bir boşluktan sızdığını bildiği silik dumanı izledi. Kimsenin yükselen dumanları görmesi mümkün değildi çünkü dumanlar dağın tepe noktasındaki bir noktadan sızıyor ve genellikle karlı olan doruklar boşluğu gizliyordu. Zaten oraya çıkmak isteyecek kişi de ancak bir deli olabilirdi ve her zaman sisli olan dağın tepesinde karlar arasında boşluğu bulması da mümkün değildi.
    İninin (Barbar kendini bir kaplan gibi görür ama kurtları da sadakatlerinden dolayı çok severdi) muhteşemliği ve görkemiyle bir kez daha gururlanıp ayı ve kurt postlarının üst üste yığılmasıyla oluşmuş yatağına uzandı. Çstündeki babasının vermiş olduğu siyah deri zırhı çıkartırken büyülü aurasının elini kaşındırdığını farketti. Bu muhteşem armağanın anılarından dolayı ellerinin kaşındığını zanneden barbar babasını bir kez daha andı ve soyunmaya devam ederken emektar kılıcının olmadığını fark etti.
    Elf kadını kılıcın büyülü olduğunu söylediği için kılıcı atmıştı. İyi de etmişti ama şimdi başka bir kılıç bulmalıydı. Hırsızlarla olan tek kişilik savaşı kızışmaktaydı ve muhteşem kullandığına inandığı çift elle kullanılan greatsworduna ihtiyacı vardı. Çlümbüyücüsü Nerak'ın çok ilgi gösterdiği ve barbar'a verdiği bir sandık vardı. Corax şimdiye kadar sandığı hiç açmamıştı fakat Nerak'ın sandık hakkındaki sözlerini hatırladı:
    "En muhteşem silahı bulucaksın içinde. Ama kullanmalısın onu ancak en zorlu zamanda. Güç elde etmek isteyen vazgeçmelidir bir şeylerden. Ama sen benden sana yalnızca zaferi kazandıracak bir kılıç istiyorsan sana sunuyorum bunu, kullanmaya cüret edebilirsen; fakat en zorlu anında da onu kullanmamaya cüret edemezsin kesin."
    Büyücünün bu garip uyarılarını ve karmaşık sözleri ve cümlelerini hatırlayan barbar ekipmanlarının durduğu odaya girdi. Odada bir çok sandık ve barbarın çalışırken kullandığı dev kılıçlar, savaş baltaları, savaş çekiçleri ve bir dolu kocaman silah vardı. En ağır savaş zırhı bile olan barbar bu tür zırhları hareketlerini kısıtladığı için kullanmıyordu. Sonunda Çlümbüyücüsü Nerak'ın ona vermiş olduğu sandığı buldu. Sandık 2 metre boyunda ve uzun inceydi. Nerak barbar'ın silah zevkini bildiği için ona dev bir kılıç bırakmış olmalıydı. Yeni kılıcını ilk kez görmek için sabırsızca kilitleri arayan barbar Nerak'ın kılıç hakkındaki uyarılarını tekrar düşündü. Hayır ona zafer kazandırdığı sürece umrunda bile değildi.
    Sandık açılacak gibi görünmüyordu. Ne bir kilidi ne bir açma yeri ne de ayrım yeri vardı. Barbar kutuyu açamayacağını düşünüp vazgeçecekti ki bir anda kutunun içindeki silahı görmek için çok kuvvetli bir istek hissetti. Sanki kutu ona kendine doğru çekiyor onu açması için barbarı zorluyordu. Barbar başının biraz döndüğünü hissetti; fakat bu şaraptandır herhalde diye aklından geçirdi. Sonra biranda karar verdi, bu sandığı açmalıydı. şiddetli bir şehvetle sandığı açmanın bir yolunu arayan barbar kendini kaybedip sandığı yerlere vurmaya ve tüm kuvvetiyle yumruklamaya başladı. Defalarca kez taş kadar sert kutuyu yumrukladı ve elleri kan içinde kaldı.
    Acıyla bir anda aklı başına gelen barbar sıyrılmış ellerine baktı ve neden kendine böyle gereksiz bir zarar verdiğini şaşkınlık içinde düşündü. Kutu da kan içinde kalmıştı fakat hiç bir zarar görmemiş gibi gözüküyordu. O anda sandığın üzerindeki kurukafa resimlerinin gözlerinin sandığın üzerindeki kanın emildiğini fark etti. Sandık saniyeler içerisinde ellerinden sızan kanı emmiş ve kutu tekrar tertemiz bir hal almıştı. Barbar bunu pek önemsemedi, büyük ihtimalle Nerak'ın yapmış olduğu kutunun temiz kalmasını sağlayan bir sistem filandır diye kafasından geçirdi. Kutuya tekrar ellediğinde kafataslarının gözleri kızıl bir aura ile ışıldadı. Kutu yavaşça açılarak içerisindeki silahı gözler önüne serdi. Siyah bir metalden yapılmış dev bir kılıçtı bu. Kabzası kafatası sembolleriyle süslüydü. Kılıcın tutacağı parmakların tam oturmasına izin verecek şekilde dizayn edilmişti. Vahşi çıkıntılarla süslü kılıç en az 1,5 metre boyundaydı ve üzeri kan renginde draconic dilinde değişik semboller ve harflerle süslüydü. Tutacağın hemen üstündeki kurukafalı başka korkunç bir sembolün yakut gözleri parlıyor, sivri dişlerinin arasında gri bir duman tütüyordu. Baştan aşağı siyah-mavi bir aura ile parlayan kılıç, onu görenlerde dehşet uyandıran korkunç bir izlenim bırakıyordu. Dünya üzerindeki çok az insan ona dokunmaya cüret edebilirdi. Ya da "Kılıcın kendisi" çok az insanın ona dokunmasına izin verirdi de denebilir. Barbar'ın gözleri zevkle parladı. Kılıcın muhteşemliği karşısında gözleri kamaşan ve dili tutulan barbar, kanlı elleriyle kılıcı tuttu.
    O anda kalbine ve beynine korkunç bir acı saplandı. Çok güçlü yakışıklı dev bir savaşçı ona doğru bakıyordu. Yüzünde üzgün bir ifade vardı ve barbarın önünde 20 metre boyunda duruyordu işte. Bir anda sırtını ona döndü ve bulutların arasında gözden kayboldu. Corax hemen bunun Kord olduğunu anladı. Tanrısı ona sırt çevirmişti ve artık onun gücünü içinde hissedemiyordu. O anda karşısında kara bulutlar belirdi ve içinden dev bir kurukafa ortaya çıktı, korkunç kurukafa oynamayan ağzından kahkahalar atıyor, tiz çığlıkları barbarın beynini öldürüyordu. Barbarın dayanılmaz acıya karşı yapabilceği hiç bir şey yoktu.
    Kafatasının kapaksız sonsuz açık ateşten gözleri önünde diz üstü eğildi ve kafatasının gücüne teslim oldu. Bir anda sinirle hiç bir canlının, varlığın, hatta tanrının gücüne teslim olmayacağını beyninden kendine bağıran barbar vahşi bir böğürtüyle ayağa kalkmaya başladı. Sanki sırtında binlerce kaya taşıyor, yüzlerce dağ sıtına düşüp onu eğilmeye zorluyordu. Korkunç çığlığıyla kafatasına doğru bağıran barbar sağ kolunun koptuğunu ve kayaların omuzlarını kırdığını hissetti. Yakında tüm vücudu bu görünmeyen kayaların altında kalacak ve yokolacaktı. Karşısındaki kafatasına vahşice böğürtülerle bağırıyor, onun önünde eğilmeyeceğini beyninde kendine tekrarlıyordu. Kafatasının ateş gözlerinin içine daha kararlı bir şekilde baktı ve bir anda gözleri kanamaya başladı. Kafatası gücünü sonuna kadar kullanıyor barbar'ı yenmek için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Gözlerinden fışkıran alevler barbarın yüzünü yaktı ve gözlerini oyup kör etti. Görmeyen gözleriyle alevlere meydan okuyan barbar, bu sonsuz işkenceye daha ne kadar dayanabileceğini düşünürken bu büyüsel varlığın olmadığını kafasında tekrarlıyordu.
    Sonsuz acısı içinde kafatası yüzünden farklı şekillerde defalarca kez ölümü ve her türlü acıyı tadan barbar sonsuz deliliği içinde kayboldu fakat tek bildiği ne olursa olsun bu yaratığın önünde diz çökmeyeceğiydi. Ciğerleri sökülüp, kalbi patlarken ve bağırsakları karnından çekilirken barbar kısılmış boğuk sesiyle cehenneme gitmesi için varlığa binlerce küfür etti. Varlığın sabrı taşarken barbar'ın korkunç inadını ve deliliğini yenemeyeceğini anlayan ve gücü tükenen kurukafa son bir tiz çığlıkla barbarın kulak zarlarını parçaladı ve sonsuz karanlığına geri dönerek kayboldu. Corax kırık omzundan sarkan tek kolu olan sol koluyla kılıcı daha şiddetli sıkarak kesilmiş dilinden çıkan anlamsız sözler böğürdü ve bir zafer ve savaş narası bağırdı. Sonra karanlık onu aldı ve kendini kaybetti.
    Corax uyandığında kendini yere düşmüş olarak buldu. Kurtları etrafına toplanmış yüzünü yalıyor, yüzlerini sürtüyor, acıklı bir şekilde ağlıyor onu uyandırmaya çalışıyorlardı. Barbar uyandığında kafası o kadar ağrıyordu ki kafatasının parçalanmış olduğunu zannetti. Kurtları hareket eden sahiplerini görünce bacaklarının arasına kıstırdıkları kuyruklarını serbest bırakıp hızlıca sallamaya başladılar. Barbar onları teselli edercesine sertçe sevdikten sonra (Büyük hayvanları sevmek için şiddetlice sevmek gerekirdi) vücudunun hissettiği her yeri için Kord'a dua etti. Bir daha elf şarabını çok hızlı içmeyeceğim, hiç de eğelenceli rüyalar görmüyorum diye kendi kendine mırıldandı. Fakat Kord'un onu dinlemediği gibi bir hisse de kapıldığını itiraf etmeliydi. Hep içkiden diye düşündü ve muhteşem kılıcının olduğu yere baktı.
    Kılıç sıradan bir görünüme sahipti, eski şatafatını kaybetmişti. Mükemmel bir işçilikle yaratılmış siyah metalden bir kılıçtı bu. Gerçekten içki ona bu kılıcı ne kadar da farklı göstermişti. Kurtları üzüntülü iç geçirmelerle uzaklaşırken barbar neden bir anda böyle korktuklarını merak etti. Barbar kılıcı yeniden eline aldı ve soğuk metali okşadı. Elinde ağırlığını hissetti ve bir kaç kez savurarak dengesinin mükemmel olduğunu farketti. Kılıç havada sanki kayıyor, hem havayı hem zamanı yarıyordu. Ne kadar hızlı sallarsa sallasın kılıç hiç bir ses çıkarmıyor, yıllardır kapalı kalmasına rağmen tozların ve zamanın bile yıpratamadığı muhteşem metal sanki vücudunun bir uzvuymuş gibi tam istediği hareketi yapıyordu. Kılıçta siyah deri zırhına benzer bir karıncalanma ve kaşınmanın bu silahta onlarca hatta yüzlerce kez daha şiddetli olduğunu farketti. Bu karıncalanma onu bir derece rahatsız ediyor aynı zamanda korkunç bir şekilde heyecanlandırıyor ve mutlu ediyordu.
    Barbar yeni kılıcının keskin kısmını parmak uçlarıyla nazikçe okşadı. Eli derince kesilmişti. Kılıç yıllardır kullanılmamış olmasına rağmen en sert zırhı hatta taşı bile kesecek kadar keskindi. Barbarın okşayan parmaklarını tereyağı gibi kesmişti, kim bilir bir düşmanın kemiklerini nasıl keserdi? Barbarın kesilen parmaklarının yarasının derin olduğunu fark etti. Bu arada kılıcın üzerindeki kan rengindeki harflerden bir kısmı kanı emerek parlamaya başladı. Barbar bu görüntü karşısında biraz irkildi. Kılıç kan için ona yalvarıyordu. Barbar kanayan parmaklarını diğer harfler üzerinde de gezdirdi ve diğer harflerinde ateş gibi yanmaya ve kaynamaya başladığını farketti. Sanki kanı parmağından akmıyor, kılıç tarafından emiliyordu. Kılıç tekrar ilk gördüğü haline geri dönmüştü mavi-siyah aura ile parlayan kılıç ve kan rengindeki muhteşem draconic harflerle etrafı yakarak bakan yakut gözler.
    Barbar kılıçtan bir enerji dalgası yayıldığını farketti ve parmağındaki yara tatlı bir zevkle karışık olarak iyileşti. Aynı hissi bacaklarındaki sıyrıklarda kaslarındaki yorgunluğu, ezilmeleri ve gerginliği de aldığını farketti. Kendini mükemmel hissediyordu. Yeni doğmuş kadar sağlıklıydı ve kılıç elindeyken kendini dağları yıkacak kadar güçlü hissediyordu. Bir anda tıslayan bir ses duydu: "Ssssssaaaaahip..."
    Barbar irkilerek etrafına bakındı, kim onun mağarasını bulmuş olabilirdi? Kim olursa olsun barbarın yeni kılıcıyla tanıştıktan sonra bu bilgiyi ancak cehennemin en derin noktasına kadar götürebilecekti. Savaş pozisyonunda gezerek mağaranın karanlıklarını, konuşan hırsızı bulup onu bacaklarından kurtarmak için dikkatle incelerken ses bir kez daha geldi: "Ssssssaaaaahip... Benim."
    Barbar çileden çıkmış bir şekilde etrafına fıldır fıldır dönen gözleriyle bakarken sesin ensesinden geldiğine yemin edebilirdi. Kahretsin karanlıkların içini görebilseydim diye düşündü. O anda etrafındaki bütün karanlıklar aydınlandı. şaşırıp kalan barbar sonsuz karanlığa gömülü olan mağarasının apaydınlık olmasından dolayı şaşkına dönmüştü. Panik içinde etrafına bakınan barbar sinirle bağırdı: "Her kimsen geç karşıma ve öyle konuş benimle!" diye bağırdı. Bir anda kılıç elinden nazikçe kaydı ve barbarın önünde havada durdu. Barbar sıkı sıkı kılıcı kavrıyor olması gereken ellerine baktı sonra da önünde havda uçan ve ateşler saçan gözleri olan kılıca baktı. Bir kılıç konuşabilir miydi? Tabii ki hayır diye düşündü barbar bunun bir büyücü numarası olması ihtimaline karşı ne yapabileceğini düşündü:
    "Emredersin sssssaahip!" dedi tıslayan ses. Artık barbar emindi. Konuşan kesinlikle kılıçtı. Böyle büyülü bir kılıcı ona verdiği için Nerak'a binlerce bela okudu. "Hayırr ssssaaahip ben büyülü değilim. Ben zaferin kılıcıyım. Ben seni rüyalarına götürecek ve seni yenilmez yapacak olan kılıcım. Beni taşıdığın sürece ben seninim ve zafer de bizim. Beni taşıdığın sürece ben senin gözünüm, kulağınım, gücünüm, kalbinim ve senin istediğin herşeyim. Ben senin yoldaşınım, savaşta güvenebileceğin tek kişiyim. Sen ve ben sonsuza kadar beraberiz ve sonsuza kadar yaşayabiliriz." Barbar kılıcın söylediği kulağına tıslayan sesiyle fısıldadığı muhteşem zaferleri, sonsuz gücü, ölümsüz yaşamı ve daha bir çok inanılmaz şeyi dinledi. Yüzü karanlık bir gülümsemeyle kapladı. İtiraf etmek istemese de bu kılıç gerçekten bir daha ayrılmak istemeyeceği bir kılıç olabilirdi. Hem kılıç ben büyülü değilim demişti. BU durumda onu almamak için bir nedeni de yoktu. Yalnızca tıslayan sesine katlanmak zorunda kalcaktı fakat kılıcın söylediklerinin çok hoşuna gittiğini de düşünmeden edemedi. Sonunda kılıcı elinde tuttu ve tüm kuvvetiyle sıktı. Çlümbüyücüsünün söyledikleri hatırlayarak sordu: "Peki karşılığında ne istiyorsun?" Kılıç hiç bir şey söylemedi ve sessizleşti.
    Barbar sonraki gün kalktı ve kahvaltı etmek için ava çıkmaya karar verdi. Hem bu gün o muhteşem elf büyücüsünü belki de bir kez daha görecekti. Onu düşününce bir kez daha kanı ısındı ve kalbi hızlandı. Barbar hevesle zırhını kuşandı ve yeni kılıcını sandığından alıp sırtındaki kınına soktu. "Ben arkanı kollarım ssssahip" diye fısıldadı kılıç. Barbar buna ihtiyacı olmadığını biliyordu ve tam kılıca bir şey söyleyecektiki: "Aaah evet sen çok güçlü bir savaşçısın sahip senin hızına ve hislerine yakalanmayacak hiç bir rakip tanımıyorum ben gene de sırtını bana dayadığında güvende olacağını söylemek isssstedim" der. Barbar zihninin okunmasından rahatsız olup kızar ve kılıç daha fazla konuşursa onu yanına almayacağına kendi kendine söz verir. Kılıç bir söz daha etmez.
    Barbar sessizlikten memnun mağarasının çıkışına ilerlerken yanına kalın çift kirişli dev yayını da almıştır.
    Ormanda avlanırken hızlı bir şeyler avlamak istediğinde yayını kullanmaktadır fakat kılıçla savaşmanın verdiği zevki okçuluktan alamamaktadır. Kurtlarının yanından geçerken onların ormandan avlayıp inlerine getirdikleri hayvanları kemirdiklerini farkeder. Corax geçerken kurtlar hırlamaya ve ulumaya başlar. Bu arada arada ağlamaklı ve acıklı sesler çıkarıp kuyruklarını bacaklarının arasına kıstırırlar. Bu ilginç tavır karşısında kurtların hasta olup olmadığını kontrol etmek isteyen Corax kurtların kendisinden köşe bucak kaçtıklarını farkeder. Corax bu durumu çözümlemeyi geceye ertelemek için kafasına yerleştirir ve mağara çıkışına yönelir. Gizli labirentinden dışarı çıkan barbar sabah güneşinin derisindeki yakıcı fakat hoş etkisinden ayrı bir haz duyar ve orman havasını ciğerlerine çekerek vücudunun mükemmel sağlığına hayret eder.
    Ormanda biraz dolanır ve vahşi dut ve çileklerden toplayıp yer bir kısmını da çantasına doldurur. Sonra çantasının dünkü etlerin kurumuş kanıyla dolu olduğunu hatırlar ve dün çantasını temizlememiş olduğu için kendi kendine küfreder. Çantasının içine baktığında içinin muhteşem bir temizlikte olduğunu farkeder. Aynı zamanda üstü başı da yıkanmış gibi tertemizdir. Buna bir anlam veremeyen ve pislikle yaşamaya alışık olan barbar bu değişik durum karşısında ava çıkar. Av çok kolay olmuştur. Bulduğu 3 tavşan da kendisini hiç görmemiş ya da hiç hareket etmemişlerdir. Bunu kendi muhteşem avcılık yeteneğine baylayan barbar yemeğini pişirir ve yedikten sonra Nodaril'i en son görmüş olduğu topraktaki göçüğe doğru yola çıkar. Tavşan avlamak için mağarasından çok uzaktaki bir koruda bulunan Corax, iyi tanımadığı bu ormanı da bilgi hazinesinin içine katmak için etrafını iyice incelemeye başlar.
    Yerdeki işaretleri ve değişik şekillerde büyümüş olan ağaçları kafasına kazıyan Barbar bir anda bir sesle irkilir. "Ziyaretçilerimiz var sssaahip..." Barbar anında kılıcını çeker ve bir ağacın arkasına saklanır. Uyarıyı dikkate alarak etrafı dinlemeye konsantre olur. Bir anda duyma yeteneğinin inanılmaz arttığını farkeder. Yuvasında yumurtasını kırmaya başlayan bir kuşun sesinden, yerde yaprakları sürüyen karıncalara kadar her sesi net bir şekilde duyabilmekte uzaklıklarını da mükemmel bir şekilde tahmin edebilmektedir. Sonunda aradığını bulur.
    10 tane adamın nefes alış seslerini ve giydikleri deri montları zeminde hafifçe sürüdüklerini duyar. Sessiz olmaya çalıştıklarını anlar. Kimler acaba diye düşünür. O anda onları gördüğünü farkeder. Bakışları ağaçları delip geçerek 10 adamın yerlerini apaçık ortaya sermektedir. Simsiyah giyinmiş pelerinli ve ağızlarına kadar örtülü 10 kişilik bir assasin timi en sessiz hallerinde ormanı araştırmaktadır. Corax beni arıyorlar diye düşünür, şimdi ormanda arkamdan gelme cüretini gösterenlere neler yapacağımı göstermenin zamanı diye düşünür.
    Sessiz olmaya ve görünmemeye çalışarak assissin timine doğru ilerler. Nasıl olursa hiçkimse onu farketmez ve hiç bir şey yokmuş gibi ilerlemeye devam ederler. Barbar sonunda ortaya çıkar ve tam önlerinde dikilir. Onlara seslenir: "Oooo kimler gelmiş, ne yapıyosunuz bakalım burda?" Assasinler şimşek hızında oklarını ve hançerlerini çeker. Bazıları kollarındaki repeater hand crossbowlarını hazırlar ve bir anda yokluğun ortasından ortaya çıkan "kara şovalyeye" doğrulturlar silahlarını. Yüzüne kuru kafa'dan bir maske giyen şovalyenin gözleri ateş gibi yanmaktadır. Sonsuzluktan daha siyah olan zırhının üzerinde yüzlerce kuru kafa deseni ve şekli bir çok parlayan yakut göze çarpmaktadır. 2.2 metrelik savaşçının elindeki dev kılıç göz alıcıdır, üzerindeki korkunç aura sayılmazsa inanılmaz rakamlarla el altından piyasa değerine sahip olduğu açıktır. Assasinler birbirlerine bakıp çarpık ve sessiz bir gülümseme atarlar.
    Tek gözü olmayan liderleri olan gözüyle diğerlerine bir göz kırpar ve kara şovalyeye döner: "Aaaa selam büyük savaşçı, biz ormanda dev bir barbar savaşçı arıyoruz belki onu görmüş olma ihtimalin vardır. Eğer bize bu bilgiyi verirsen seni çok cömert bir şekilde ödüllendireceğimizi bizzat ben garanti ediyorum" der. Assasinler nasıl olsa bu tek başıan şovalyeyi öldürecektir. Sahip olma ihtimali olan herhangi bir bilgiyi de ağzından kapmaya çalışmak için adama yalan vaatlerde bulunmakta hiç bir sakınca görmezler. Eninde sonunda o muhteşem büyülü kılıç ve zırh onların olacaktır.
    Barbar bariton bir kahkaha atar. Çzerindeki deri zırhın kollarından gözüken pazularını şişirerek kılıcını sıkıca tutar ve bağırır. "O halde aradığınızı buldunuz köpekler, sizi kuşbaşı yapıp böceklere yediricem!"...
    Kara şovalye kılıcını kaldırır ve iki elinin arasına yerleştirir. "O barbarı öldürmek için önce benim cesedimi çiğnemek zorundasınız!" diye bağırarak bir anda saldırır...
    Barbar üzerine yağan crossbowların seslerini duyar. Bir anda yerde takla atıp crossbow oklarından kaçarken ilk rakibinin önüne geldiği anda ayağa sıçrayıp korkunç kılıcını inanılmaz bir hızla yukarı doğru savurur. Çnündeki rakibi hiç bir şey yapamadan donakalmıştır. Barbar bir kaç salise sonra üzerine yağan kanla yıkanır ve kılıcın rakibine çarptığını bile hissetmediği için bir an duraksar. Kılıç gerçekten çok keskindir. Adamın zırhını kağıt gibi kesmiş iç organlarının içinden geçerken de yavaşlamamıştır bile.
    şimşek gibi hareket eden kara şovalye göz açıp kapayana kadar adamlarının yanına gelmiştir. Assasin lideri savaşçıyı başı dönerek izler ve tek yapabilceği geri adımlar atmaktır. Saniyeler içerisinde şovalyenin üzerine atlayan iki adamı da daha henüz havadayken parçalara ayırdığını farkeder. Bu rakip biraz dişli çıkmıştır. Daha fazla adam kaybetmemek için adamlarına seslenir.
    Barbar havada kestiği rakiplerinden sonra kendisine ufak bir crossbowla ateş eden bir diğer assasin'e doğru koşar. Zırhının özelliğini kullanarak 2 katı hızında koşmaya başlamıştır ve buradaki işi bittiğinde biraz yorulacak olmasına rağmen elinden adam kaçırmak istememektedir. Kılıcını, kendini katana ile savunmaya kalkışan asssasin'in tam kalbine sokar. Tek gözlü liderin sesi duyulur: "Geri çekilin! Kaçın!" O anda kılıcı korkunç bir güçle rakibinin tüm kanını vücudundan emer ve kurumuş vücudu kılıcın ucunda sallanmaktadır. Barbar öldürdüğü adamın bir kaç saliseye sığdırmış olduğu korkunç ölüm çığlığı karşısında irkilir. Aynı çığlığı kendisinin de attığını hatırlar ve tüyleri ürperir. Fakat şimdi düşünmek için zaman değildir. O anda sırtında bir ağrı hisseder. Bir bolt sırtından zincirine doğru batmıştır.
    Kara şovalyenin bir anlık dalgınlığından yararlanan hırsız en ölümcül zehirlerden biri olan Black Lotus sürdüğü boltu fırlatır. şovalye tam sırtından akciğerine yakın bir yerden vurulmuştur. Fakat boltun şovalyenin zırhına çarpıp alev aldığını görünce morali çok bozulur ve liderinin geri çekil emrine uymaya karar verir. Assasin kafasını geri çevirip koşmaya başlayacakken beyninin tam ortasına girecek olan daggerı insanüstü bir hızla fırlatan kara şovalyeyi hiç görmez.
    Barbar sırtındaki hafif ağrıya sebep olan kişiyi görmek için arkasını döndüğünde daggerını çeker ve boltu attığını bildiği hırsıza doğru fırlatır. Ayağı taşlı zeminde kayan ve başarısız bir atış yapan barbar daggerın rakibinin tam kafatasının arkasına saplandığını fakettiğinde bir kez daha şaşırır ve yeteneğine hayret eder.
    Kılıç barbarın kafasına sürekli fısıldamaktadır: "Sağında 2 tane kaçmaya çalışıyor. Soldaki saklandı onu geri dönüp öldürürüz. Hadi daha hızlı koş liderlerini de öldürelim." Barbar bir anda neden kılıcı dinlediğini merak eder. Hiç bir efor sarfetmeden 5 kişiyi öldürmüştür ve savaştan artık zevk alıp almadığından bile şüphe duyar. Sanki kılıç onun zevkini Corax'tan çalmaktadır. Corax bir kez daha bunları düşünmenin zamnı olmadığını düşünüp diğer rakiplerine doğru en hızlı şekilde saldırır. Geriye kalan 3 hırsızı da yüksek hızı sayesinde yakalar ve acımasızca tek vuruşta katleder. Çstü başı kana bulanan barbar kılıcının kansız olmasına hiç şaşmaz. Zırhının büyüsü bitip bacakları yorulduğunda barbar nefes nefese durur ve uzaklaşmakta olan lideri seyreder. "Kahretsin onu da öldürmek zorundaydık der" Bir anda kılıç müthiş bir güçle mavi bir aura ile parlar. Buz gibi soğuyan kılıç barbarın ellerine kenetlenir. Uzakta koşmakta olan lider bir anda durur. Bacakları sanki yerden kalkmıyormuş gibi bacaklarını elleriyle çeken tek gözlü assasin sinirle arkasına bakar ve daha kuvvetli bir şekilde bacaklarına asılır. Barbar ayaklarını sürüye sürüye yorgunluk içinde hızlı tempoda yürümeye devam eder.
    Kahretsin kara şovalye onu büyülemiştir. Bacakları beyninin verdiği emirleri dinlemiyor onun hareket etmesini imkansız kılıyordur. şovalye yanına geldiğinde kılıcından yayılan korkunç soğuk aura onu dondurur. Çleceğini anlayan lider, gözyaşları içerisinde korkunun geçmesi için tanrısına yalvarır. Hayatı boyunca hiç bir şeyden korkmamış olan fakat şimdi salya sümük korku içinde ağlayan lider kafasını kara şovalyeye doğru kesmesi için uzatır. Fakat şovalye kılıcı tam kalbinin üzerine dayar ve vahşice kalbinden sokup sırtından çıkarır.
    Barbar bir kez daha kılıcın başka bir düşmanını daha emip kurutmasını izler. Kılıç kulağına fısıldar: "Bir tanesi kaçıyor ssssaahip, doğuya doğru 150 metre ileride ola....".
    "Kes! Daha fazla konuşmanı istemiyorum. Senin yüzünden artık hayatımın tek amacı olan savaştan bile zevk alamıyorum." Kılıcın aurası korkunç bir güçlü parlamaktadır. Barbar elinde tuttuğu kılıcın gücünün inanılmazlığını henüz tam olarak idrak edememiştir. Kılıç konuşur:
    "Yakında sssaahip. Senin bile tek başına çıkamayacağın bir rakiple karşılaacaksın ve eğer ben yanında olmazsam cehennemin en derininde korkunç bir şekilde yanacaksın." Barbar hemen kararını alır. Kılıç bundan sonra mağaradaki kutusunda güzel güzel duracaktır. Bir yolculuğa çıkmak için fazla geveze bir kılıçtır bu. Gereksiz itirazlardan ve uyarılardan hoşlanmayan barbar, kendisini heyecan ve sürprizden mahrum bırakan kılıcı içten içe sevmemeye başlamıştır. Bacaklarındaki yorgunluk geçen barbar Nodaril'i bulmak için tekrardan yola koyulur.
    Acaba kadın kendisini orada bekleyecek midir? Süratini arttıran barbar nefes nefese ağaçları adeta parçalayarak ormanda ilerler. Tanıdığı patikada biraz daha koştuktan sonra istediği yere ulaşır. İşte Nodaril orada duruyordur. Daha dün içerisine dev bir taş yuvarladığı delikse doludur ve diğer arazi ile aynı bitki dokusuna sahitir. Barbar bunun nasıl olabileceğini düşünmeye çalışırken, kadının güzelliği karşısında bir kez daha iç geçirir ve düşünmeyi tamamen bırakır. Corax nefesini biraz düzene sokmaya çalışır ve Nodaril'e doğru ilerler. Nodaril anında onu farkeder ve yüzünde hoş bir gülümseme olduğunu görünce, barbar mutlulukla ona doğru yaklaşır. "Selam Nodaril, seni fazla beklettim mi?"
    "Gel seninle konuşmak istediğim bir kaç konu var". Nodaril barbarın elinden tutar ve yürümeye başlar.
    Barbar teninin Nodaril'inkiyle buluşmasından büyük bir haz duyar ve onun yanından yürümeye başlar. Nodaril'in arada bir yüzüne bakıp ifadesiz olduğunu farkeder, sadece ufak bir gülümsemesi vardır. "Sana verdiğim çiçekleri ve taş parçasını beğendin mi?" diye sorar. Kadın cevap vermez ve yürümeye devam eder. Barbar sıkıntıyla gittikleri yöne bakar. Ormanın bir bölümüne doğru gitmektedirler. Barbar gittikleri yerde yalnızca orman ve onların olacağını düşünüp kendi kendine gülümser. Heralde elfler böyle egzantirik ve gizemli yolları seviyorlardır diye düşünür kendi kendine. Bir kaç saniye daha ilerledikten sonra barbar bir anda kendini başka bir boyuta geçerken bulur. Elini tutan Nodaril'in eli yokolmuş kendisi de devasa yükseklikteki tavanlı bir mağarada dev bir pentagram sembolü ve bol bol meşale ve mumun olduğu bir yerde bulur kendini. Hemen kılıcını çeker ve elinde titreşen ve kaşındıran metali hissedince kendini daha güçlü hisseder.
    Pentagramın ortasında kuyruğundan başına 20 metre boyundaki derisinden alevler saçan boynuzlu bir iblis gördü. Yüzlerce sivri dişinin arasından dili dışarı çıkmış ağzındaki korkunç zehri etrafa saçıyordu. Yalnızca mağaradaki varlığı bile ısıyı dayanılmaz derece arttırmıştı. Barbarın ilk şoku atlatması kısa sürdü. Kılıcının elinde olmasından ve yokedici derecede korkunç olan vahşetine çok güvenen barbar cesaretini hemen kazanmıştı. Kılıcıyla bu iblisi parçalara bölecek derisinden kendine zırh yapacak, gözlerini oyup alkole koyacak, boynuzlarından evine mobilya yapacaktı. Bir anda korkunç yaratık pentagramdan bir adım ileri attı ve yer sallandı. Mağara adımın boğuk sesiyle inledi. İşte o anda barbar Nodaril'i gördü. Dev iblisin tam önünde hava akımında dalgalanan saçlarıyla 20 metrelik deve bakıyordu. Baatezu'nun ilerlemeye devam ettiğini ve Nodaril'in geri geri gittiğini fark eden barbar durumun kontrolden çıktığını anladı ve sevdiği kadını kurtarmak için vahşice bağırdı ve koşmaya başladı. Ciğerleri patlayana kadar bağıran barbar bir rahip dışında hiç bir insanın koşamayacağı kadar hızlı bir şekilde böğürerek pit fiend'a doğru koştu. Gözü dönen ve korku bilmeyen deliliğine teslim olan barbar tüm kuvvetiyle bağırdı: "Buraya gel iblis! O kadına dokunursan sana öyle bir acı tattıracağımki beni cehenneme yolla diye yalvaracaksın!".
    Pit Fiend dev pençeleri ve kılıç kadar keskin dişleri arasında parçalarına ayıracağı ve cehennemde çektiği acıların öcünü alıp hıncını çıkaracağı bu zavallı ölümlüye yavaşça yaklaştı. Çstün kuvveti ve korkunç varlığı altında ezilen ve onu çağıracak kadar münasebetsiz olan elf yaratığının ruhunu emip cehennemde sonsuz acı çektirecekti. Yer yüzündeki diğer ölümlülerden de cehennemin öcünü alacak ve bir sonsuzluk boyunca çektiği işkencelerin ve ateşin acısını çıkarmak için defalarca kez cinayet işleyecekti. Bir an boğuk bir bağırtı duydu kafasını o yöne çevirdi. Çzerine müthiş bir hızda kara bir şovalye geliyordu. Elindeki çöp kadar kılıcını kaldırmış basit insan dilinde haddini aşan sözler ediyordu. Çnce bu ufak tehditi ortadan kaldırmak için onunla yüzleşen iblis, en korkunç kükremesiyle kara şovalyeye doğru bağırdı ve kendi komutası altındaki iki iblisin adını söyledi.
    Infernal dilinde söylediği sözler insanlara böğürtüden başka bir şey ifade etmemesine rağmen görünmez bir portaldan 2 baatezu daha ortaya çıkar. Ellerinde longswordlarıyla korkunç çığlıklar atan 2 metrelik cehennemin kendisi gibi yanan iblisler, komutanlarının böğürtü şeklindeki öldür emriyle kara şovalyeye doğru koştular.
    Nodaril Pit Fiend'in korkunç gözlerinin ve bakışlarının üzerinden alması üzerine omuzlarındaki bir dağın kalkmış olduğunu hissetti. Artık rahatça konsantre olabilir ve büyülerini yapabilirdi. Barbar tam zamanında gelmişti. şimdi Nodaril'in düşünmesi gereken mağarayı yıkmadan ve barbarı da öldürmeden bu iblisi nasıl yokedeceğiydi ve bu gerçekten de çok zor bir durumdu.
    Barbar önünde bir anda beliren alevler içindeki suretleri görünce hiç hızını yavaşlatmadı amacı ikisini de hemen parçalayıp asıl amacı olan Dev iblise ulaşmak ve Nodarili kurtarmaktı. Korkunç böğürtüler çıkaran iblisler barbara doğru saldırdılar ve uçarak üzerinden geçerek mızraklarıyla ona saldırdılar. Mızraklar yerde savaşmaya alışkın olan barbarı gafil avladı ve biri omzunu biri de bacağını sıyırarak barbarın ayaklarını yerden kesti. Sırtüstü yere yapışan barbar tüm iblisleri cehenneme yollayacağına yemin etti. O anda beyninde bir ses duydu:
    "Hayatını bana ver ölümlü. Seni inanılmaz kuvvetli yapabilirim. Seni dünyanın gelmiş geçmiş en büyük savaşçıcı sayapabilirim. Ruhunu savaşın sonsuz olduğu cehennemde kanla besleyebilirsin. Tek yapman gereken s...".
    "Onu dinleme ssssaahip. O seni öldürüp ruhuna sonsuza kadar işkence çektiricek. Bense onun söylediklerini sana dünyadayken tattıracağım, hem de sen canlıyken"
    Barbar Pit Fiend'ın komuta edici gücünden kılıcı sayesinde sıyrıldı ve atik bir şekilde ayağa kalktı. Bu arada üstündeki 2 baatezu da mızraklarıyla yeni bir saldırıya hazırlanıyorlardı. Kafasını tepeye kaldıran barbar, pit fiend'ın attığı devasa ateş topunu görmedi bile. Tam üzerine mızraklarla atlayan iblislere karşılık verecekti ki, barbar içgüdüleri onu uyardı. Bir anda kendini kuvvetle geriye fırlatan barbar Pit Fiend'ın üzerine fırlattığı ateş topundan son anda kurtuldu. Mağaranın tabanını da kurutup karartan korkunç alevler barbarın yüzünü yalayıp geçti. Kılıç artık yerinde durmak istemiyor, kan kan diye uluyordu.
    Barbar da aynı durumdaydı. Rakipleriyle kılıçlarıyla savaşmaktan sonsuz haz alan barbar bu tür büylü yaratıklarla savaşmaktan nefret ederdi. O anda tepesinde bir şimşek çaktığını duydu. Tepesindeki 2 iblis çarpılarak yere taş gibi düştüler. Barbar hemen rakipleirnin üzerine atlayıp kafalarını kolayca kopardı. Çstünü başını kana bulayan barbar savaşın vahşetini tekrar içinde hissetti ve böğürerek pir fienda koşmaya başladı.
    Nodaril havada mızraklarıyla barbarı oyalayan 2 iblisi şimşekleriyle bayıltmıştı. Fakat bu hareketi Pit Fiend'ın hiç de hoşuna gitmedi ve dikkatini onun üzerine çevirmesine neden oldu. Nodaril contingency büyüsünün içine yerleştirmiş olduğu koruma büyülerini yaptı ve kendisine zaman kazandıracak başka bir hareeti hızla düşündü. Tam büyüsünü yapmaya başlamıştı ki iblis onu avucunun içine aldı. İblisin avuçlarındaki korkunç gücünden kurtulmaya çalışan Nodaril sonunun geldiğini biliyordu. Pit Fiend onu parçalarına ayırıp sindirmek için ağzına götürürken acıyla bir çığlık attı.
    Barbar tüm hızıyla koşmuş ve İblis Nodarili eline aldığı anda kendinden geçip deliliğin ve adrenalinin gücünün damarlarını patlatacak akdar zorladığını hissetti. Artık yer yoktu artık zaman yoktu, artık düşünmek de yoktu. Tüm hızıyla Pit Fiend'ın bacaklarının altına girdi. İblis'in karnını deşen barbar hiç durmadan ayaklarına darbeler indirmeye başladı. Uluyan kılıcı iblisin kemiklerini tereyağı gibi kesiyor etini deliyordu. Yaratığın kanını sürekli emen ve gittikçe güçlenen kılıç yaydığı soğuk aura ile de yaratığın kestiği kısımlarını felç ediyor ve korkunç bir acı veriyordu. Çzerine periyodik olarak fışkıran kanla yıkanan ve iblisin zavallı kendisini ezme ve kuyruğuyla parçalama denemelerine basit manevralarla cevap veren barbar hayvanın iki bacağını da koparmayı başardı.
    Bu arada iblis Nodaril'i çoktan fırlatmış ve barbarı ezmeye çalışmakla meşguldu. Nodaril sertçe çarptığı yerden zorlukla kafasını kaldırıp İblis'e bildiği bütün savaş büyülerini yaptı. Çoğu büyülü yaratığı etkilemese de onu biraz olsun engellemiş ve gücünü azaltmıştı. Barbar 1 kaç dakika içerisinde Yaratığı paramparça etti. Yalnızca kafası ve gövdesi kalmış olan iblis ölmemekte direniyor her bir parçası bedeninden ayrı yatarken oynuyor barbara bir şekilde zarar vermeye çalışıyordu. Sonunda barbar halsiz bir şekilde yorulmuşken vücudunda kalan son güçle kılıcını yaratığın kalbine saplamayı başardı. Kılıcın her zamanki görevini yaptığını görünce rahatladı ve kocaman yaratık korkunç ve tiz çığlıklar eşliğinde bir yaprak gibi kurumaya başladı. Bir iblisin bile bu kadar acıklı bir ses çıkarmasına yol açacak ne kadar kötü bir işkence olabilirdi ki?
    Kılıcın gücü muazzamdı ama barbar hiç canı yanmamış olmasına rağmen kendini parçalanmış gibi hissediyordu. Yerde yatan Nodaril'e doğru ilerlemeye çalıştı. Nodaril hiç bir hareket yapmıyor barbarın kafasında korkunç senaryolar üretmesine neden oluyordu. Sonunda barbar büyücünün yanına ulaştı ve boynundan nabzına baktı. Nabzı güçlü atıyordu. Büyük ihtimalle çok fazla büyü yapmaktan dolayı bayılmıştı. Barbar başının döndüğünü hissetti ve ne kadar dirense de asla yenemeyeceği yorgunluğa teslim oldu. Kadının yanında kendinden geçti ve karanlık onu aldı. Kılıcı sanki eline yapışmıştı ve onu besliyordu. Kimse kılıcını elinden alamayacaktı.
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    Display posts from previous:      
    Post new topicReply to topic


     Jump to:   



    View next topic
    View previous topic
    You cannot post new topics in this forum
    You cannot reply to topics in this forum
    You cannot edit your posts in this forum
    You cannot delete your posts in this forum
    You cannot vote in polls in this forum


    Powered by phpBB © 2001 phpBB Group

    :: HalloweenV2 phpBB Theme Exclusive ::
     
    FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.

    FRPWorld, yeni bir frp dünyası


    Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır.
    Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.


    Sayfa Üretimi: 2.25 Saniye