Frp World Ana Menü
  • Frp World
    » Anasayfa
    » Forum
    » Anketler
    » Akademi
    » Kitap Tanıtımları
    » Haber Arşivi
    » Haber Gönderin
    » Makale Gönderin

  • Üyelere Özel

  • Kişisel
    » Hesabınız
    » Özel Mesajlar
    » Üye Listesi
    » Üye Arama
    » Siteden Çıkış

  • Site Bilgileri
    » Top10
    » Site Hakkında Yorumlarınız
    » İstatistikler
    » Destekleyen Siteler

  • Kullanıcı Menüsü
    Hoşgeldin, Diyar Gezgini
    Üye Adı
    Şifre
    (Kayıt Ol)
    Üyelik:
    Son Üye: SharonMass
    Bugün: 21
    Dün: 23
    Toplam: 90350

    Şu An Bağlı:
    Ziyaretçi: 1791
    Üye: 0
    Toplam: 1791

    FrpWorld.Com :: View topic - X-WORLD
    Forum FAQ  |  Search  |  Memberlist  |  Usergroups   |  Register   |  Profile  |  Private Messages  |  Log in

     X-WORLD View next topic
    View previous topic
    Post new topicReply to topic
    Author Message
    catboy
    Site Yazarı
    Site Yazarı





    Joined: Jan 19, 2007
    Posts: 3268
    Location: Izmir

    PostPosted: Mon May 25, 2009 11:56 pm Reply with quoteBack to top

    X-WORLD

    CİLT 1 - EVRİMİN YENİ HALKASI

    1. Bölüm “Kedinin İninde”

    General Sacokhan sert adımlarla ilerlemesini sürdürdü. Elindeki dosyayı inceliyordu ilerlerken. Dosya tutmayan sağ eliyle ensesini kaşırken: “Bu kadar adamı bir hafta içinde nasıl toplayabildiler ki?” diye düşünmeden edemedi.

    Hükümet böyle bir gücü elinde bulundurmak istediğinde görevin başına kimi geçireceklerini tartışmaya gerek bile duymamışlardı. General Sacokhan da severek görevi kabul etmişti. Hayatları boyunca askeri eğitimden nasibini almamış bir dolu kişiye askeri disiplini aşılamak başta zorlayıcı gelse de sonunda kazanan tarafın kendisi olacağına emindi.

    Bekleme odasına geçtiğinde projektörle duvara yansıtılmış fotoğraflara gözü takıldı. Fotoğrafta esmer, saçları berbere gitmediğinden uzadığı yetmezmiş gibi bir de yıkamadığından yağlı haliyle alnından aşağıya dolu birkaç tutam saç sarkarken poz vermiş bir genç vardı. Gencin gözlerine baktığında kahverengi, sıradan bir ergene ait diye yorum yapıp sıradaki fotoğrafa geçerdi General normalde. Zaten gözlük kullanan hippi kılıklı genç nesilden pek fazla hoşlanmazdı da.

    Kedilere meraklı bu gencin dosyasını beş dakika önce incelemişti General Sacokhan ve karşılarında sıradan, hippi kılıklı bir gencin olmadığına emindi bu yüzden.

    “Kendine Kedi Çocuk diyorsun, seninle nasıl uğraşacağıma şu anda emin değilim. Ama diğer kişilerle karşılaştırıldığında sen görevin en basit kısmını temsil ediyorsun.” diye yorumda bulunda General ve projektörü kapattı.

    Bekleme odasına göz gezdirdiğinde uzun, kahverengi masanın üstündeki çerçeve dikkatini çekti. Çerçevenin alt kısmında 17 Mart 1976, İstanbul yazıyordu. Çerçevedeki fotoğrafta deminden beri dosyasını incelediği gencin resmi vardı hem de projektöre yansıtılan fotoğraftaki halinden hiçbir farkının olmadığı.

    Gencin doğum tarihi veya yaşıyla ilgili bir bilgiye rastlamamıştı, ama yine de General bununla pek fazla ilgilenmediğinden garipsememişti.

    Yaklaşık yirmi, bilemedin yirmi beş yaşında olan bir gencin 1976 yılında şu anki yaşındayken resim çektirebilmiş olması herhangi bir fotoğraf hilesi veya gencin ailesinden birine çok mu benzemesinden ibaretti, şu an için emin değildi General.

    Masanın üstüne bilerek mi bırakılmış veya unutulmuş mu bu resim ona da kesin bir yorumda bulunamıyordu. Bu yüzden çerçeveyi masanın üstüne bıraktı ve odadan daha fazla konu hakkında kafa yormadan çıktı.

    Koridorda ilerlemesini sürdürdü General ve Kedi Çocuk lakaplı gencin dosyasını incelemeye devam etti.

    “Zaman hakkında tüm bildiklerimin ötesinde yer alan biriyle nasıl konuşmam gerekiyor ki…” diye düşünürken gencin kaldığı odaya vardığını fark etti.

    Metal kapının üstünde sadece birkaç kişinin girebilmesine izin veren bir parmak izi okuyucu yer alıyordu. General sol başparmağını parmak izi okuyucunun üstüne yavaşça koydu. Bir süre cihazın üstünde yer alan ufak lamba yeşil bir ışıkla parladı. Ardından kapı yavaşça açılırken General burnuna gelen dayanılmaz pas kokusundan kurtulmak için iki eliyle burnunu kapatma gereği duydu.

    Elindeki dosya yere düşmüştü. Ama General onu almak için yere eğilmeye gerek duymamıştı, çünkü ilgisini başka bir şey çekmişti.

    Odada tek kişilik bir yatak, masa, iki sandalye, çöp kovası ve masa lambası vardı. Hepsi de çelikten yapılmıştı ve şimdi hepsi de elli yıl sonraki hallerine varmış gibi paslanmışlardı.

    “Bu nasıl mümkün olabilir?” diye sordu General.

    Odanın sol köşesinde küçük bir tuvalet yer alıyordu. Tuvaletin kullanıldığına dair bir şifon sesi geldikten sonra biri tuvaletten çıktı. General bir süre gencin o sıradan, kahverengi gözlerine baktı ve mantıklı bir yanıt aramak için çabalayıp durdu.

    Gencin parmak uçları pastan dolayı boyanmıştı. Sırıtmaya çalışarak: “Sadece duvara değmiştim ve elli yıl geçse de bu odadan çıkamayacağımı hayal ediyordum. Ardından bulunduğum oda elli yıl sonraki haline doğru yol aldı, geri de getiremedim. Ellerim hep pastan kirlenince tuvalete koşturdum ben de.” diye anlattı.

    “Bu zamanda gidişler sadece nesneler üzerinde mi işe yarıyor? Yani insanlar üzerinde hiç bunu denedin mi?” diye soru sorduğunda General aslında yanıtı biliyordu. Yine de mantıksız gelen bu yanıtı bir de gencin ağzından duymak istemişti.

    “Kendi üzerimde denemiş olmam sayılır mı?”

    (Yirmi yıl önce, Mısır)

    Piramitler gerçekten de olağanüstü yapıtlardı. İnsanı büyüleyen sıra dışı bir enerji yayıyorlardı sanki. Arkeologlar yakın zamanda meydana gelen toprak kaymasının ardından ortaya çıkan yeni bir piramidin çevresinde harıl harıl çalışırken çöl rüzgârları da şiddetini artırıyordu büyük bir hızla.

    Askeri bir araç uzaktan ilk göründüğünde bayan bir arkeologun omzuna konmuş bir kuzgun ilk tepkiyi birkaç defa ses çıkartarak göstermişti. Bayan arkeolog elindeki parlak kolyeyi fırçalamaya o kadar çok kendini kaptırmıştı ki askeri araç dibinde durana kadar onu fark edememişti.

    Araçtan inen General, bayan arkeologun elinde tuttuğu kolyeyi göstererek: “İnceleyebilir miyim?” diye sordu.

    “Tabi ki de efendim.” dedi bayan arkeolog. Kolyeyi uzattıktan sonra huysuzlanan kuzgun yoldaşını sakinleştirmeye çalışıyordu.

    Kolyenin üstünde kırmızı bir elmas yer alıyordu. Elmasın çevresinde üç tane mavi renkte ufak elmaslar dizilmişti. General kolyeyi geri uzattıktan sonra: “Nadir bir parça bulmuşsunuz, Bayan…” diyerek arkeologun ismini öğrenmeye çalıştı.

    “Buradaki çalışmalarımı daha rahat sürdürebilmek adına gerçek kimliğimi açık etmek pek istemiyorum. Ama burada bana Illyra diye hitap ederler.” diye yanıt verdi arkeolog.

    “Sizinle tanışmak büyük bir onur, Illyra Hanım. Ben de General Sacokhan.”

    “Tanıştığımıza memnun oldum, General.” dedi Illyra gülümseyerek, ama bir an evvel General’i başından savıp çalışmasına geri dönmek istiyordu.

    “Sizi fazla tutmaya niyetim yok. Sadece piramidi yakında görmek istemiştim ve dilinden anladığım birinden de piramit hakkında öğrenilen son gelişmeleri dinlemek.”

    “Daha piramit keşfedileli üç hafta bile olmadı. Elimizdeki bulgulara göre en fazla denilebilecek şey bu piramit Mısır halkının inşa ettiği ilk piramitlerden olduğu. İncelediğimizde diğer piramitlere nazaran daha fazla hata tespit ettik ve birkaç noktada da diğer piramitlerde pek fazla rastlamadığımız yamukluklar belirledik. Birkaç noktadan eğilmeye başlamış olsa da üzerine binen kum yığını sayesinde yıllardan beri kendini koruduğunu söyleyebilirim.”

    “Bilgilendirme için teşekkür ederim, Illyra Hanım.” dedi General. O sırada Kuzgun’un parlak kanatlarına gözleri takılmıştı. Bunun farkına varan Illyra: “Kuzgun hep benim uzun seyahatlerimde yoldaşlık etti bana, ben de onun bakımıyla uğraşarak ona teşekkür ediyorum işte. Kanatları diğer kuzgunlarla kıyaslanamayacak kadar parlak olmasını garip karşılamadığınızı umuyorum.” diye açıkladı.

    “Yoldaşınıza isim verme gereği duymadınız, sanıyorum.”

    “Kendisi bana bir isimle hitap etmeme gerek olmadığını belirtmişti bir keresinde.” diye karşılık verdi Illyra göz kırparak.

    Sacokhan ciddi yüzünde beliren gülümsemeye engel olamadı. Ardından: “Sizi daha fazla rahatsız etmeyeyim en iyisi. Tekrardan tanıştığımıza memnun oldum. Umarım yine bir gün daha serin bir yerde karşılaşırız.” dedi.

    “Ben de öyle umuyorum.” dedi Illyra ve iki eli de dolu olduğundan başıyla veda ettikten sonra işine geri döndü.

    General aracına geri döndükten sonra kuzgun tekrardan huzura ermiş bir insan gibi gözlerini kapayarak uykusuna geri dönmüştü.

    Illyra kolyeyi koca bir kayanın üzerine yavaşça bıraktıktan sonra terlemiş saçını toparladı ve buz dolu bardağa doldurduğu sudan içmeye başladı. Yakından gelen ayak seslerini duyduktan sonra: “Yine mi?” diye dedi içinden. Ama bu sefer gelen genç biriydi. Esmer ve uzamaya yüz tutmuş saçı olan bir gençti. Utanmış bir yüz ifadesiyle: “Umarım yoğun olduğunuz bir anınızda gelmemişimdir.” dedi.

    “Hayır, ben de mola veriyordum tam.” dedi nazik bir sesle Illyra. Aslında içinden gencin ne diyecekse deyip hemen toz olmasını diliyordu.

    “Bir kolyeden bahsedildiğini duydum da, daha doğrusu kulak misafiri oldum.” dedi genç utanmış yüz ifadesi yavaşça meraklı birinin yüz ifadesine doğru dönüşürken.

    “Evet, bu tür konulara meraklı bir misin?” diye sordu Illyra gencin şu meraklı, Dünya turuna çıkmaya karar vermiş, zengin üniversite veletlerinden biri olduğuna karar kılarak.

    “Sayılır. Ona bir dokunabilir miyim? Sadece elimde onu hissetmek istiyorum tabi bir sakıncası yoksa.” dedi bu sefer genç

    “Emin değilim, daha onu doğru dürüst inceleyemedim. Kum yığınına düşürürsen tekrardan iki üç saatimi onu fırçalayarak geçirmek zorunda kalabilirim.” diye genci nazikçe başından savmaya karıştı.

    “Gerçekten de çok dikkat ederim, söz veriyorum.” diye ısrar etti genç.

    Illyra bir süre bir şey diyemedi. Kuzgununa danışır gibi bakınca onun General gelmeden önceki halinden bile daha sakin olduğunu fark etti, General’e gösterdiği hırçın bakışlardan sonra şimdiki tavrı pek bir garipti.

    Illyra, kuzgunu omzundan alıp kayalardan birinin üzerine bıraktı. Uykusunu sürdüren kuzgunun parlak kanatları dikkatini çekince genç: “Kuzgunun kanatlarını fırçaladığın süre zarfını keşif çalışmalarına ayırsaydın Mısır baştan kurulabilirdi bana kalırsa.” diye yorumda bulundu.

    “Alay etmeyi sürdürürsen kolyeyi gösterme konusunda daha fazla hayır yanıtı duyacağına emin olabilirsin.” dedi Illyra şakadan pek hoşlanmadığını belli ederek.

    Genç bu sefer yılmış bir edayla: “Peki, öyle olsun. Sadece yardım edebileceğimi düşünmüştüm. Neyse sana kolay gelsin.” dedi ve uzaklaştı.

    Illyra tam rahatlamıştı ki bu sefer de başka biri geldi. Neyse ki bu sefer gelen kişi Illyra’nın genç asistanıydı. Sarı saçlarını omuzlarına yaymış kız heyecanla yanında getirdiği haritaları masaya koydu. Dişlerindeki teller çöl güneşinin etkisinde parlıyordu. Illyra’ya hayran bir bakış atarak: “Efendim, gerçekten de harikasınız.” dedi.

    “Ne oldu ki şimdi?” diye sordu Illyra. Asistanının durduk yere neden hayranlığını dillendirme gereği duyduğunu anlayamamıştı.

    “Eski Mısır dilini nasıl konuşuverdiniz şu demin yanınızda olan gençle. Hayranlıkla dinledim.” diye yanıt verdi asistan kız.

    “Ben de Eski Mısır dilini konuşabildiğimi bilmiyordum.” dedi şaşkınlığını göstermemek için çaba gösteren Illyra.

    (şimdi, Bilinmeyen bir yer)

    General Sacokhan, Kedi Çocuk diye tabir edilen gençle daha fazla uğraşamadığını anlayınca onu paslanmamış, yeni bir odaya naklini gerçekleştirdikten sonra odasına Illyra’nın gelmesi için emir verdi askerlerinden birine.

    Geniş odanın huzur bulduğu tarafında büyük bir akvaryum yer alıyordu. Balıklara yem verirken bir süre sorunlardan uzak kalmak için büyük bir istek duydu içinden. Illyra içeri girdiğinde ise görevini tamamlayana kadar huzura bir süre kapalı bir hatla bağlanmaya çalışmanın boşuna olduğunu anlamıştı yeniden.

    “Balıkların bakımının daha kolay olduğunu keşfettim. Kaplumbağa, kanarya, tavşan bile beslemeyi denedim. Ama onların bakımıyla uğraşacağım diye daha beter huzurdan uzaklaştığımı fark ettim.” diye anlattı balıklara yemlerini vermeye devam ederken General.

    “Senin de bir hayvan dostun vardı değil mi? Kuzgun diye aklımda kalmış.” diye sordu bu sefer, yem torbasını akvaryumun altına yerleştirirken özenle.

    “Buraya evcil hayvan bakımıyla ilgili sorularınıza yanıt vermeye gelmedim değil mi, General?” diye karşılık verdi Illyra.

    “Yirmi yıl önceki karşılaşmamızı düşünüyordum da. şimdi bu odada, klimanın karşısında serin bir konuşma gerçekleştiriyoruz. Ne kadar da garip bir durum değil mi?”

    “O zamandan bu yana çok fazla takvim yaprağı biriktirdik. Hiç birimiz aynı değiliz artık.”

    “İşte ben de bu duruma aykırı gelen bir olaya açıklık getirmeye çalışıyordum. Ne demek istediğimi anlamak istiyorsan demin görüştüğüm şu gencin dosyasına bir göz at.” dedi General ve masanın üzerindeki dosyalardan diğerlerine göre daha hafif olanı Illyra’ya uzattı.

    Illyra dosyadan birkaç cümleyi iyice anlamak için sesli okumaya başladı: “Zaman düzleminde yer alan noktaları zaman doğrusu üzerinde doğrultularını değiştirmek ilerletebilme…”

    Dosyayı okumayı bırakan Illyra: “Zamanın daha tek bir düzlemden oluştuğu kanıtlanmadı ki…” diye karşı çıktı.

    “Sen okumaya devam et bir.”

    “Bu fotoğraflara göre hep yirmi yaşlarında aynı tarihte olursa olsun.” dedi bu sefer Illyra dosyanın içinde yer alan fotoğrafları incelerken.

    “Bir dakika bu genci tanıyorum ben. Emin değilim ama sanki bu gençle ben yıllar önce karşılaşmıştım.” dedi birden Illyra.

    “Nerede ve ne zaman?” diye sordu General.

    “Yirmi yıl önce, Mısır’da. Sizinle ilk tanıştığımız andan yaklaşık bir iki dakika sonra bu genç yanıma gelmişti ve benimle konuşmuştu.” diye yanıt verdi şaşkınlıktan başka ne diyeceğini bilemeyen Illyra.

    “Bunlar aramızda kalacak, tamam mı Illyra? Diğerlerinin seninle onlar gibi ilk defa karşılaştığımı bilmeleri sanırım daha iyi olacaktır.” diyerek konuyu değiştirdi General.

    “Benim de bu grupta yer almamı siz teklif ettiniz değil mi? Diğerleriyle uğraşırken en azından rahat davranabileceğiniz birinin olmasını istediniz.”

    “Görevi başarabileceğime bile emin değilim. Buradaki dosyalarda sıra dışı yeteneği olduğuna inanılan on iki tane kişi var ve benim onlardan askeri düzende eğitim görmüş ufak çaplı bir ordu hazırlamam bekleniyor.”

    “Birbirleriyle ne zaman tanıştıracaksın bu kişileri?” diye sordu Illyra bu sefer.

    “Sanırım biraz sonra…” diye yanıt verdi General.

    “O zaman benim de diğerleri gibi odamda beklemem daha iyi olacaktır. O zamana kadar görüşmek üzere, General.” dedi Illyra iyi niyetiyle ve odadan ayrıldı.

    General çekmeceden çıkardığı listeye baktı ve listenin üstende yer alan Catboy’un yanına soru işareti, hemen altında yer alan Illyra’nın yanına da tik işareti koydu.

    “En azından birini hallettik.” dedi sonra ve sonra listenin geri kalanına baktı.

    “Bu görev umarım erken emeklilik anlamına gelmez benim için…”

    1. Bölümün Sonu

    Gelecek Bölümde X-WORLD'de:

    Darkgnome: “Elementlerin dünyasında sadece tek bir ilgi alanı vardır, tepkimeye girmektir o da. Ben de bu işin katalizör görevi gören insanıyım sadece.”

    Gelecek bölümde kimyanın efendisi sahneye çıkacak. General bir konuda çok önemli bir karar vermesi gerekecek.

    Sacokhan: “Birimize veda etmemiz gerekecek. Bu seçimi size bırakıyorum. Kimi geride bırakalım?”

    Illyra, Catboy ile geçmiş hakkında kafasında daha fazla soru işareti oluşmasına neden olacak bir sohbet edecek.

    Illyra: O kolyeye neden bu kadar dokunmak istemiştin?”

    Catboy: Bunu asla anlayamazsın…

    X-WORLD 2. bölüm “Altın düğmeler” yakında…
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's website
    catboy
    Site Yazarı
    Site Yazarı





    Joined: Jan 19, 2007
    Posts: 3268
    Location: Izmir

    PostPosted: Tue May 26, 2009 12:52 pm Reply with quoteBack to top

    2. Bölüm “Altın Düğmeler”

    (Çç ay önce, İzmir)

    “Bu adamdan şikâyetçiyim. Bana iki gün önce altından olduğunu iddia ettiği bir kalem sattı. Aldığım zaman gerçekten de kalem altından gibiydi, ama eve gelip kutusundan çıkardığımda kalemin odundan yapılma olduğunu fark ettim. İçinde mürekkep bile yoktu.” diye bağırdı kel adam. Sesi karakolda yankılanıyordu. Yanında sessizce bekleyen kara sakallı, dolandırıcılık suçuyla getirilmiş adam sözü polislere bırakmıştı.

    “Bakınız, elinizde herhangi bir fatura da yok. Kısacası kanıtınız yok, bu adamdan altından bir kalem aldığınıza dair. Hem adamın bir haline bakın, bu adamın altından bir kaleme sahip olma ihtimali olduğuna nasıl inanabildiniz ki?” diye sordu komiser.

    Kel adam, şikâyetçi olduğu kişinin boğazını sarılarak: “Gerçeği söyle, konuşsana…” diye bağırdı.

    Diğer adam öfkelenmemeye çalışarak, polislerin kel adamı uzaklaştırmasını izledi. Ardından: “Dua et ki, beni buralara kadar getirip işime mani olduğun ve bana zarar vermeye çalıştığın için seni şikâyet etmiyorum.” diye ekledi.

    “Adam haklı.” dedi Komiser.

    Birkaç dakika sonra kara sakallı adam karakoldan çıkmıştı. Başını gökyüzüne çevirip uzunca bir süre derin nefes aldı. Yanına yaklaşan birini fark ettiğinde de içi ürpermişti birden.

    “İzmir güzel bir yer, değil mi?” diye sordu yanına yaklaşan kişi.

    “Olabilir, hiç öyle şehirleri güzellik yarışına sokma âdetim yoktur.” diye karşılık verdi kara sakallı adam.

    “Sanırım bir yanlışlık sonucu karakola düştünüz?”

    “Hayır, adamı dolandırdım bir güzel ama şimdi de kanıtı olmadığı için polisler benim yanımda yer alıyorlar. Bir güzel komiser adamı azarladı. Görmen lazımdı.” diye anlatmaya başladı kara sakallı adam.

    “Demek dolandırdın… Bu polislerin pek hoşuna gitmeyecektir ama.”

    “Efendim?”

    Kara sakallı adamı şaşkınlığıyla baş başa bıraktıktan sonra karakolun arkasında onu bekleyen kel adamın kardeşinin yanına gitti.

    “Firble idi değil mi?” diye sordu kel adamın en az onun kadar kel olan kardeşi.

    “Evet, yalanları ortaya çıkartmak benim işim. Polisler artık onun yanında değil, sizin yanınızda yer alacaklar.” diye yanıt verdi Firble.

    O sırada kara sakallı adam yine polisler tarafından karakola götürülüyordu.

    “Bırakın beni, ben Darkgnome’um. Kimse beni aynı gün içinde iki defa aynı karakola götüremez.” diye bağırırken bir an için Firble’yi fark etti. Çfke dolu birkaç bakış attıktan sonra onu tutan polislere: “İzmir ne de güzel bir şehir değil mi?” diye sordu.

    (şimdi, Bilinmeyen bir yer)

    General Sacokhan masada yerlerini almış on iki kişiyi tek tek göz gezdirdi. Catboy ve Illyra’yı önceden tanıyordu. Catboy’un yanında oturan mavi gözlü, peygamber gibi insana güven veren yüz hatlarına sahip kişinin yanına doğru gitti.

    “Elimdeki dosyaya göre kendinize Firble diyormuşsunuz.”

    “Burada kimse gerçek kimliğiyle bulunmayacak demiştiniz diye hatırlıyorum.” diye karşılık verdi Firble.

    “Firble mi? Sen! Seni tanıyorum.” diye masanın diğer tarafından biri bağırdı birden.

    Kara sakalı ve kömür gibi gözlere sahip olan adam sandalyesinden kalkarak Firble’ye doğru ilerlemeye başladı: “Bakalım bu sefer de benden kaçabilecek misin, seni yalan makinesi?”

    General: “Dur bakalım, Darkgnome!” diye uyardı.

    Darkgnome’un General’in düğmeleri ilgisini çekmişti: “Bu basit plastikten yapılma düğmeler sizin gibi yüksek rütbeli generallere pek yakışmıyor değil mi? Durun size bir hediyem olsun.”

    Düğmelerin her biri altına dönüşmeye başlamıştı. General ilgiyle bunu izliyordu. Darkgnome keyifle General Sacokhan’ı rahatlıkla kafalaya bileceğini düşünürken: “İsterseniz gıcık olduğunuz general dostunuz varsa, onun altından değerli eşyalarını da basit birer odun parçasına çevirebilirim.”

    “Gerçekten de muazzam bir yetenek.” diyebilmişti General.

    “Elementlerin dünyasında sadece tek bir ilgi alanı vardır, tepkimeye girmektir o da. Ben de bu işin katalizör görevi gören insanıyım sadece.” diye açıkladı Darkgnome.

    (Bir yıl önce, Bilinmeyen bir yer)

    “Burası güvenli mi? O insanları burada tutabileceğimize gerçekten de inanıyor musunuz?” diye sordu alayla General Sacokhan.

    Diğer askeri personeller de binayı geziyorlardı ve çoğunluk olumsuz düşünüyordu binanın kullanabilirliği hakkında Sacokhan gibi.

    “şu anda sadece tek bir insan bulabildiniz o da benim sayemde. Illyra’dan başka bu projeye katkı sağlayacak üstün yeteneklere sahip insanları nasıl bulmayı düşünüyorsunuz?” diye sordu bu sefer General Sacokhan.

    Bilim adamlarından oluşan bir kadro, askerleri bir odaya doğru yönlendirdiler. Bilim adamlarının sözcüsü: “şiir yazmaya meraklı, duygusal bu gençle tanışmanızı istiyoruz General.” dedi ve odanın kapısını açtı.

    Oda bir gencin ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir biçimde düzenlenmişti. Bir bilgisayar ve televizyon bile odaya getirtilmişti. Yatağında oturan genç ayağa kalkarak General’e selam verdi.

    “Bu gence ne diye hitap etmem gerekiyor?” diye sordu General Sacokhan yanındakilere.

    “Edmond diyebilirsiniz efendim.” diye yanıt verdi genç bilim adamlarına sözü bırakmadan.

    “Senin yeteneğin nedir, Edmond?”

    “Ben onları hissedebiliyorum, nerede olduklarını ve ne yapabildiklerini.”

    “Peki, bana kaç tane onlardan dünyamızda yaşadığını söyleyebilir misin?”

    “Sayılamaz kadar çok fazlalar, milyonlarca kişi aramızda yaşıyor ve ben de onlardan biriyim.”

    (şimdi, Bilinmeyen bir yer)

    General Sacokhan: “Sanırım bir süre birbirinizi tanımanız için size zaman tanımam gerekiyor.” dedi ve hemen odadan çıktı. İçini bir rahatlık almıştı nedense, altından düğmeleri de tek tek koparttı hırsla ve içerdekilerin sesini duymamayı umduğu odasına doğru yola çıktı.

    Illyra, Catboy’a merakla bakıyordu. Sonra aklında olan soruyu sordu: “O kolyeye neden dokunmak istemiştin?”

    “Bunu asla anlayamazsın.” diye yanıt verdi Catboy.

    “Sen göründüğünden daha yaşlısın, yeteneğini kullanarak kendini hep genç olduğun yaşına döndürüyorsun.” dedi arkasından yaklaşan bir genç.

    “Sen de kimsin? Zihin okuyucusu filan mı?” diye sordu alay eder gibi bakaran Catboy.

    “Hayır, sadece yeteneği olan insanları hissedebiliyorum. Farkında olmadan yapabildiğim bir yetenek. Bu arada adım Edmond, yani buradaki adım.” diye yanıt verdi genç.

    “Bizi koyun sürüsü gibi oradan oraya koşturmalarına izin mi vereceğiz?” diye bağırdı birden aralarından biri.

    “Hey, biraz sakinleşmeye ne dersin?” diye uyardı Illyra.

    “Kızın birinden emir alma lüksüm yoktur.” diye karşı çıktı bu sefer adam.

    “Çnce bir adından başlasan, sana ne diye hitap etmemiz gerekiyor?” diye sordu Illyra sakinliğini korumaya çalışarak.

    “Starfell! Güneş enerjisi oluşturmaya yetecek kadar gücüm var. Onun için ayağını denk al benimle konuşurken.”

    “Hey, bayanı bir dinlesen ölür müsün?” diye Starfell’e yaklaştı Edmond.

    Starfell öfkesine yenik düşerek Edmond’un sağ bileğini yakaladı: “Anlaşılan sözümü dinletebilmek için aranızdan birini huzura erdirmem gerekecek.”

    Tüm gücüyle konsantre oldu ama Edmond’un bileğine hiçbir şey olmadı. Starfell şaşkınlıkla: “Senin bileğinin kül olması gerekiyordu çoktan.” diyebildi.

    Darkgnome, Starfell’i kenara çekerek: “Yeter bu kadar, işgüzarlık! Kafa dinlemek istiyorum.”dedi.

    “Hepimiz sakin olabilir miyiz?” diye bağırdı insana huzur veren sesiyle Firble.

    Firble’nin konuşmasıyla Starfell zihninde beliren tüm öfke ve karamsar düşüncelerden arındığını hissetti: “Hey, adamım. Sen yürüyen sakinleştirici gibisin…”

    General Sacokhan odaya girdiğinde herkes susmuştu: “Ne oluyor burada? Sizi bir an bile yalnız bırakamayacak mıyım? İlkokul çocukları gibi davranmak zorunda mısınız?”

    “Sorun çözüldü, General. Meral etmeyin.” diye karşılık verdi Illyra.

    “İyi o zaman. Ben de yeni emirler aldım. Sanırım birimize veda etmemiz gerekecek. Bu seçimi size bırakıyorum. Kimi geride bırakalım?”

    2. Bölümün Sonu

    Gelecek Bölümde X-WORLD’de:

    Starfell: “Bu konuda düşünmek bile yersiz, Alenthas’ın işimize yarayacak hiçbir yeteneği yok!”

    Aralarında en gizemli ve en karanlık köşelerde bekleyen birinin dünyanın geleceğini değiştirebileceğini anladıklarında iş işten geçmiş olacak.

    General Sacokhan: “Alenthas’ı bulmamız gerekiyor, yoksa Dünya bizim yüzümüzden yok olacak!”

    Catboy: “Lütfen beni terk etme! Sana ihtiyacım var…”

    Catboy, sonunda içindeki sıkıntıları biriyle paylaşma ihtiyacı duyuyor.

    Firble: “Kendinden kaçamazsın. Neysek oyuz!”

    X-WORLD 3. Bölüm "Kaderimiz onun elinde!" yakında...
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's website
    catboy
    Site Yazarı
    Site Yazarı





    Joined: Jan 19, 2007
    Posts: 3268
    Location: Izmir

    PostPosted: Tue May 26, 2009 5:44 pm Reply with quoteBack to top

    X-WORLD’ün önceki bölümlerinde…

    General Sacokhan’dan sıra dışı yetenekleri olan insanlardan oluşturulmuş bir gruba askeri eğitim verilmesi istenmiştir.

    “Görevi başarabileceğime bile emin değilim. Buradaki dosyalarda sıra dışı yeteneği olduğuna inanılan on iki tane kişi var ve benim onlardan askeri düzende eğitim görmüş ufak çaplı bir ordu hazırlamam bekleniyor.”

    “Birbirleriyle ne zaman tanıştıracaksın bu kişileri?”

    “Sanırım biraz sonra…”

    Tanışma sırasında birkaç gerginlik de çıkmıştır aralarında.

    “Bizi koyun sürüsü gibi oradan oraya koşturmalarına izin mi vereceğiz?”

    “Hey, biraz sakinleşmeye ne dersin?”

    “Kızın birinden emir alma lüksüm yoktur.”

    Starfell yeteneğini diğerlerinden daha üstün görmektedir.

    “Güneş enerjisi oluşturmaya yetecek kadar gücüm var. Onun için ayağını denk al benimle konuşurken.”

    General Sacokhan ise yeni emirler almıştır.

    “Sanırım birimize veda etmemiz gerekecek. Bu seçimi size bırakıyorum. Kimi geride bırakalım?”

    X-WORLD başlıyor…

    3. Bölüm “Kaderimiz Onun Elinde…”

    (Beş yıl önce, Ağrı)

    Ağrı Dağı’nın eteklerinde bir bölük asker kamp hazırlığındaydılar. Gece vakti kuzeyden esen yel askerleri tedirgin etmekteydi. Askerlerden biri elindeki tabancayla oynuyordu. Komutan: “Yerinde olsam bir süre gözlerimi tabancamdan ayrı tutardım, zaten vakti gelince nefret edene kadar o silahı görmek zorunda kalacaksın.” diye uyardı.

    “Merak etmeyin, komutanım. Hayatımda aksiyonun yer almadığı bir an bile olmasını istemiyorum.” diye karşılık verdi asker.

    “Burada hiçbirimiz görev icabı gerçek isimlerimizi kullanamıyoruz. Sen kendine ne diyorsun?” diye sordu komutan.

    “Starfell, komutanım.” diye yanıt verdi asker.

    Komutan: “Umarım başımıza yıldız gibi düşmezsin, Starfell. Ayağı takılıp yere düşen askerlerle aram pekiyi değildir de.” diye uyardı bu sefer.

    “Dediğim gibi ayakta kalmak için geldim ben bu dünyaya ve siz düşseniz bile etrafınız baktığınızda benim hala dimdik ayakta savaştığımı görüyor olacaksınız, komutanım.” dedi Starfell sert bir sesle.

    Komutan, askerin kendine güvenen tavrından hoşlanmıştı. Başka da bir şey demeye gerek duymamıştı ve başını yukarı çevirerek yıldızları seyretmeye başladı. O sırada ironik bir şekilde bir yıldızın kaydığını fark etti.

    (şimdi, Bilinmeyen bir yer)

    Starfell: “Bu konuda düşünmek bile yersiz, Alenthas’ın işimize yarayacak hiçbir yeteneği yok!” diye direk sözü eline aldı.

    General Sacokhan, masanın en ücra kısmında, ışığın daha az geldiği bir köşede oturan gence baktı. Onun dosyasını hatırlıyordu. İnsanlara bu sıra dışı yetenekleri sağlayan bir proteindi ve Alenthas’ın kanında bu protein diğer herkesten bin kat daha fazla bulunuyordu. Yine de herhangi bir yetenek sergileyememiş olması düşündürücüydü.

    Starfell bir konuda haklıydı, bu grupta hiçbir işe yarayamayacak bir kişi seçmeye kalksalar ilk aday Alenthas olacaktı. Ama bilim adamları, General’e o gencin yeni insan neslini sembolize ettiği, bu yüzden gelecekte asıl önemini ortaya koyabileceğini belirtmişlerdi.

    Starfell’in yanında, hiç ayağa kalkmadan deminden beri oturan Efla öksürerek konuşmak istediğini belli etti. Sonra: “Bence Alenthas sandığımızdan daha önemli, yakın zamanda bunu anlayacağız. Bu yüzden ben öncelikle General’den neden bir anda böyle bir emir geldiğini öğrenmek istiyorum.” dedi.

    Alenthas kendisi hakkında konuşulanlar karşısında suskunluğunu koruyordu. Çncelikle durum ile ilgili diğer insanların fikirlerini dinlemek istiyordu. Ondan sonra kendi kararını açıklayacaktı.

    “Bize temin edilen tesisin on iki kişinin ihtiyaçlarını gideremeyecek olduğunu anlamışlar, bu yüzden sizden birisi elenirse tesis daha rahat kullanabilirmiş.” diye açıkladı General Sacokhan.

    “Ne saçmalık!” diye inledi birden Darkgnome.

    “Bu konuda Darkgnome’a katılıyorum. Birden böyle bir bahaneyle birimizi elemeye kalkışmak çok mantıksız geliyor.” diye fikrini belirtti Illyra.

    “Daha başka bir bahane var mı, General?” diye sordu birden Firble. Amacı General’in yalan söylemeden gerçekleri anlatmasını istemekti.

    “Hayır, gerçekten sizi temin ederim. Başka bir bahane varsa da ben bilmiyorum. Bana söylenen bunlardı.” diye yanıt verdi General.

    “O zaman bana da sizin kararınıza uymak kalıyor. Zaten buraya da hoplaya zıplaya gelmediğimi biliyorsunuz, General.” dedi Alenthas ve odadan çıkmak için ayağa kalktı.

    “Lütfen, Alenthas. Gitmemelisin. Büyük bir tehlike içinde olabilirsin.” dedi birden Efla.

    “Ne demek şimdi bu?” diye sordu Starfell, yanında deminden beri kıpırdamadan oturan Efla’ya bakarak.

    “Ben sadece insanların başlarına gelebilecek durumlarla ilgili zihnimde olasılık hesapları yapabiliyorum ve Alenthas’ın burada daha güvenli olduğunu tahmin ediyorum. Genelde tahminlerim hep doğru çıkar.”

    “Gerçekten mi? Unutturma da yarına seninle bir loto oynayalım.” dedi hevesle Darkgnome.

    “Sakın bana böyle bir gücüm var ve aklıma bu gücümü kullanayım da zengin olayım diye bir düşünce gelmedi deme.” diye yorumda bulundu Starfell alay ederek.

    “Güçlerimizi ne olursa olsun başkalarından üstün olmak için kullanmamalıyız.” dedi Alenthas’ın sol yanında oturan yaşlı gözlerle tartışmayı izleyen adam.

    “Bizim mahallede oturan oyuncakçı amcaya benziyor aynı. Aklımdaydı da söyleyeyim dedim arada. Neyse sen devam et.” diye yorumda bulundu Darkgnome.

    “Sadece fikrimi belirtmiştim. Daha başka bir şey eklemeye gere duymuyorum.” dedi yaşlı adam.

    General Sacokhan, yaşlı adama baktı. Onun yeteneğinin ne olduğunu biliyordu. Bu yüzden onunla konuşurken dikkatli olması gerekiyordu.

    “Dwaxer’di değil mi?”

    “Evet, hatırlaman beni şaşırttı açıkçası. Unutmuş olabileceğini düşünüyordum.” dedi alay ederek Dwaxer.

    “Talihsiz bir olaydı. Çzür dilerim yine. Ama artık o olayı unutsanız diyorum siz de.” dedi General ses tonunu nazik tutmaya çalışarak.

    “Unutmak mı? Bir sürü şey yaşadım, kimisi gerçek kimisi de gerçek olması gereken anılardı. Ama ilk defa yaşadığım bir olayın bu kadar gerçek olduğunu biliyorum.”

    (İki ay önce, Bursa)

    “Bu dükkânı açmakla çok büyük bir iyilik ettin, usta. Çocuklar şimdi her gün burayı ziyarete gelirler.” dedi çırak.

    “Eskisi gibi değil ki, oğlum. Çocuklar artık bu tür oyuncaklara pek ilgi göstermiyorlar.” dedi Dwaxer ve dükkânının girişine tabelayı astı.

    Dükkânda çeşitli oyuncaklar, kuklalar satılıyordu. İçerisi insana öyle bir mutluluk ve huzur veriyordu ki kendini bir an için dünyanın en mutlu insanı sanıyordun.

    Bir tabure çıkartıp oturduktan sonra gazete okumaya başladı Dwaxer. Bir süre sonra gergin bir sesle: “Yakında benim peşime de düşeceklerdir. Hükümetin böyle bir politika izleyeceğini tahmin etmek güç değildi zaten.” dedi.

    “Ama sen insanlara yardım ediyorsun, onların aşamadığı dertlerini bir süreliğine unutturuyorsun.” diye inledi çırak.

    “Bunu siyasetçilerimize anlatırsın.” dedi gülümseyerek Dwaxer.

    Birkaç dakika sonra bir baba, beş yaşındaki kızıyla içeri girdi. Adam, Dwaxer’i tanıyor gibiydi. Dwaxer de adamı görünce tanımıştı.

    “Hoş geldiniz, efendim. Nasıl yardımcı olabilirim size?” diye sordu Dwaxer, potansiyel müşterisine.

    “Kızım sizinle tanışmak istedi de. Sizden bahsetmiştim. Ailemi kaybettiğim zaman daha on yaşındaydım hani, sonra size gelmiştim de acım hafiflemişti. Hatırladınız mı?”

    “Tabi ki de hatırladım. Hiçbir zaman unutmam hiçbir anımı.” diye yanıt verdi Dwaxer.

    “Geçen hafta evde çıkan yangında eşimi kaybettim de. Kızım atlatamadı bu olayı. Ben de size getirmek istedim.”

    Dwaxer, sevgiyle küçük kızın elini tuttu: “Anneni özlüyor musun?”

    Küçük kız sadece başını sallamakla yetindi. Dwaxer: “Onu görmek ister misin? Sana sarılmasını ve gülümsemesini ister misin? Seni annenle görüştürebilirim tabi istersen.”

    Kız hevesle başını salladı. Dwaxer bu sefer kızın iki yanağından dokunup yoğunlaştı. Bir süre sonra kız mutlulukla gülümsüyordu, ama sanki uyuyor gibi bakıyordu.

    “şu anda annesiyle piknik yapıyor olmalı.” diye açıkladı Dwaxer küçük kızın babasına.

    “Çok teşekkür ederim, Dwaxer Usta.” dedi mutlulukla kızın babası.

    Yarım saat sonra küçük kız ve babası el ele tutuşarak mutlulukla dükkândan ayrılıyorlardı. Çırak, Dwaxer’e limonata getirmişti.

    “Eline sağlık, oğlum, bu sıcak havada iyi geldi limonata.” dedi gülümseyerek Dwaxer.

    “Afiyet olsun, usta.” dedi çırak. Sonra siyah bir arabanın dükkânın yakınına park ettiğini fark edince: “Sanırım yeni müşteriler geliyor.” diye belirtti.

    General Sacokhan, onu takip eden Edmond’a: “Sakın bir şey deme, ben halledeceğim.” dedi.

    “Tamam, zaten hep konuşmadan seni takip ediyorum. Başka yaptığım bir şey yok.” dedi Edmond sıkıntıyla.

    Sacokhan, Edmond’a bir şey demeye gerek duymadan yürümeye devam etti. Dwaxer dükkânın dışında yeni müşterilerini bekliyordu. Sacokhan: “Biz kendine Dwaxer diyen bir adamı arıyorduk. Umarım doğru yere gelmişizdir.” diye konuştu.

    Dwaxer elindeki süpürgeyle yerleri temizliyordu ne General’e ne de Edmond’a bakarak.
    “Elindeki dosyada aradığın insanların sağlık bilgileri de mevcut değil mi? Yani adamın sağır olma ihtimali olabilir.” diye yorumda bulundu Edmond.

    Sacokhan, Dwaxer’e doğru ilerledi: “Acaba siz…”

    Sözleri yarım kalmıştı, çünkü önünde yaşlı adam birden yok olmuştu. Sacokhan sinirle: “Bizimle kafa buluyor. Adam yanılsamalar yaratabiliyor. Çoktan kaçmış olmalı. Beni takip et.” diye bağırdı.

    Edmond: “Hey, şurada biri var.” diye Dwaxer’in çırağını gösterdi. Masalardan birinin altına saklanmıştı. Sacokhan, Edmond’u takip etmeye karar verdi. Çünkü Edmond’a Dwaxer’in hileli görüntüleri işe yaramıyordu.

    Sacokhan çırağı masanın altından çıkarttı, sinirlerine hâkim olamıyordu. Bu yüzden tabancasını çırağa doğrultarak: “Usta nerede? Çabuk yanıt ver!” diye bağırdı.

    “Bu gerekli mi?” diye sordu Edmond sakin olmaya çalışarak.

    “Sen sadece benim dediklerime uy ve yorum yapma.” diye uyardı Sacokhan, Edmond’u.
    “Çyle olsun. Ama yine de şiddete gerek yok.”

    Dwaxer: “Çırağımı tehdit etmeyi bırak.” dedi. Dükkânın girişindeydi. Sacokhan: “Biliyorsun ki sizin gibi insanları yakalama emri verildi. Kusura bakma ama kaçmana izin veremeyiz.” diye uyardı sert bir sesle.

    “Sizinle gelirim, ama çırağımı bırakın lütfen.” dedi Dwaxer öfkesini bastırmaya çalışarak.

    Sacokhan tabancasını geri çektikten sonra: “Edmond, yaşlı adama arabaya kadar eşlik et! Sen yanındayken hilesine başvuramaz.” dedi.

    (şimdi, Bilinmeyen bir yer)

    General Sacokhan: “En iyisi bunu aranızda tartışadurun. Ben kendime çay koymaya gidiyorum. Sıkıntı bastı birden.” dedi ve odadan çıktı.

    Efla, masadan yavaşça çekildiğinde neden hiç ayağa kalkmadığı ortaya çıktı. Tekerli sandalye kullanıyordu. Darkgnome: “Grubun Profesör X’ini bulduk galiba.” dedi kendini tutamayıp.

    “Bence John Locke olacaktı o.” diye yorumda bulundu Starfell.

    Efla yorumları umursamadan Dwaxer’e yaklaştı: “Neden General’in böyle bir emir aldığıyla ilgili bir hayal görmesine neden oldun?”

    “Efendim?”

    “Lütfen, yalan söylemene gerek yok. Hoş, söylesen de bunu ben anlayamam. Ama bazı şeyleri bilebiliyorum. Sadece neden böyle bir şey yapmaya gerek duydun, ona anlam veremedim.”

    “Buradan ayrılmak istemiştim ve kendime şans yaratmaya kalktım sadece.”

    “Artık buradan kaçışın imkânsıza yakın olduğunu anlamışsındır. Hepimiz buraya bir amaç için geldik, bu bizim kaderimiz. Buradan kaçamayız ve hepimizin bir görevi var.”

    “Neymiş o?”

    “Alenthas’ın geleceğinde yapması gereken çok önemli şeyler var. Bu yüzden onu korumamız gerekiyor.”

    O sırada Starfell’in sesi duyuldu: “Hey, Alenthas’ı gören oldu mu?”

    “Birimizin firar etmeye kalkışacağını tahmin etmiştim, ama bunun bu kadar da yakın bir zamanda olacağını düşünememiştim.” dedi Firble.

    Catboy: “İnsanların yalan söylememelerine neden olman çok adaletsiz geliyor.” dedi birden Firble’ye.

    “Kendini hep yirmi yaşındaki haline geri getirmen ve bunun sayesinde de yıllar boyu ölmeden yaşayabilmen mi adaletli peki?” diye sordu Firble gülümseyerek.

    “Çlmemem gerekiyor da ondan.” diye karşılık verdi Catboy.

    “Kendinden kaçamazsın. Neysek oyuz!”

    Firble başka bir şey söylemeden yanından ayrılırken Catboy: “Herkes beni işte aynen bu şekilde terk ediyor. Lütfen beni terk etme! Sana ihtiyacım var. Birilerine yalan söylemeden, kendimden kaçmadan konuşma ihtiyacı hissediyorum.” diye haykırdı.

    General Sacokhan elindeki kupayla odaya girdiğinde eline damlayan sıcak çaydan daha başka dertleri olduğunu biliyordu.

    “O nerede?” diye sordu öfkeyle.

    Kimseden yanıt gelmeyince: “Alenthas’ı bulmamız gerekiyor, yoksa Dünya bizim yüzümüzden yok olacak!” diye inledi.

    Sonra masanın üzerine Alenthas’ın dosyasını fırlattı. Illyra dosyada yazılanları okuyunca: “şimdi ayvayı yedik işte!” diyebildi.

    3. Bölümün Sonu

    X-WORLD’ün gelecek bölümünde…

    Sacokhan “Böyle bir gücün peşinde olacakları tahmin bile edemiyorum…”

    Efla: “Ben biliyorum. Dünyada elinde güç bulundurmak isteyen herkes onun peşine düşecek…”

    Tesisten kaçan Alenthas’ı bulmaları gerekiyor. Herkesin aklında tek bir soru var. Tek başına nasıl kaçabildi? Yoksa birisi ona yardım mı etti?

    Sacokhan: “O nerede, Dwaxer?”

    Dwaxer: “Hain değilim ben…”

    X-WORLD 4. Bölüm "Kaderin Ressamı" yakında...
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's website
    catboy
    Site Yazarı
    Site Yazarı





    Joined: Jan 19, 2007
    Posts: 3268
    Location: Izmir

    PostPosted: Tue May 26, 2009 10:45 pm Reply with quoteBack to top

    X-WORLD’ün önceki bölümlerinde…

    General Sacokhan aldığı yeni emirlere göre sıra dışı güçlere sahip on iki kişiden birinin elenmesi gerektiğini gruba bildirdiğinde tartışmalar birbirini kovalamıştır.

    “Bu konuda düşünmek bile yersiz, Alenthas’ın işimize yarayacak hiçbir yeteneği yok!”

    “Ne saçmalık!”

    “Bu konuda Darkgnome’a katılıyorum. Birden böyle bir bahaneyle birimizi elemeye kalkışmak çok mantıksız geliyor.”

    Efla’nın tekerlekli sandalye kullandığı ortaya çıkması gruptaki kişileri şaşırtır.

    “Grubun Profesör X’ini bulduk galiba.”

    “Bence John Locke olacaktı o.”

    Efla, Dwaxer’in sırrını bildiğini belirtir ona.

    “Neden General’in böyle bir emir aldığıyla ilgili bir hayal görmesine neden oldun?”

    “Efendim?”

    “Lütfen, yalan söylemene gerek yok. Hoş, söylesen de bunu ben anlayamam. Ama bazı şeyleri bilebiliyorum. Sadece neden böyle bir şey yapmaya gerek duydun, ona anlam veremedim.”

    “Buradan ayrılmak istemiştim ve kendime şans yaratmaya kalktım sadece.”

    Alenthas’ın ise tartışmalar esnasında firar ettiği anlaşılır. Bu duruma Sacokhan aşırı tepki gösterir.

    “Alenthas’ı bulmamız gerekiyor, yoksa Dünya bizim yüzümüzden yok olacak!”

    X-WORLD başlıyor…

    4. Bölüm “Kaderin Ressamı”

    Alenthas’ın firar etmesi grup içinde daha farklı tartışmaların çıkmasına neden olmuştu. Çzellikle General Sacokhan’ın gruptan birinin Alenthas’ın kaçmasına yardım ettiğine dâhil şüphelerini dile getirmesiyle tartışmalar alevlenmişti.

    Grubun olayları uzaktan izleyen üç kişisi Clicks, Mark ve Possessed ise aralarında sohbet ediyorlardı.

    “Sanırım herhangi bir durum olursa diye söylüyorum, birbirimizin arkasını kollamamız gerekiyor dostum. Siz ikiniz dışındakilere güvenmiyorum.” dedi Clicks.

    “Haklısın, Clicks. Hey, neden başını müzik dinliyormuş gibi sallıyorsun ikide bir?” diye sordu Mark.

    “Çünkü müzik dinliyorum da ondan. Buradan radyo frekanslarını doğru dürüst ayarlamak saatlerimi aldım, ama sanırım bir iki radyo istasyonunu tespit edebildim. Buradan çekebilen telefon hattı da az, internete de bağlanamıyorum. İnanmıyorum, internete giremeyeceğim bir yer bulabileceğime gerçekten de inanmazdım ve şu anda mesajlarımı bile kontrol edemiyorum.”

    “Yürüyen bir internet bağlantısı gibisin.” diye yorumda bulundu Mark.

    “Senin yeteneğin tam olarak nasıl işliyor peki? Dürbün gibi gözünde derecelendirme mi yapıyorsun? Yani ne bileyim gözünü dürbün gibi bir ileri bir geri yapabilmek ilginç geliyor.”

    “Çyle gözüm uzayıp incelmiyor gücümü kullanırken tabi ki de. Galiba göz merceğimde gerçekleşiyor bunlar. Ben de hiç ilgilenmedim açıkçası nasıl işliyor bu yeteneğim diye. Sadece içgüdüsel olarak kullanabiliyorum işte.”

    Possessed ise uyumak üzereydi. Clicks onu omzundan tutarak salladı: “Uyansana yahu! Millet birbirine girmiş, bu ressam uykusuna mı ne girmiş.”

    “Ya bırak, üç gündür bir şeyler çizmekten uyuyamadım. Çizimi tamamlayamadan zihnim bir türlü başka bir şeye yoğunlaşamıyor. İlla o resmi sonuna kadar getirmek gerekiyor, yoksa aklımı kaçıracak gibi oluyorum.” diye açıkladı Possessed ve tekrar uyumak için sandalyede rahat bir pozisyon ayarlamaya çalıştı kendine.

    (Dört ay önce, İstanbul)

    Possessed resim galerisini kapatmak için anahtarları arıyordu. Sonra: “Sanırım evde unuttum ben anahtarı.” diye hatırladı. Akşam güneşi anca galerinin içerisini aydınlatabiliyordu. Güneşin batışını biraz ilham toplamak amaçlı izledikten sonra masanın üzerine bıraktığı kâğıt, kalemi alıp bir şeyler çizmeye başladı.

    Çç dakika sonra çizimi tamamlamıştı. Resimde galerinin anahtarlarını kapının önünde bulduğunun bir sahnesi vardı. Sonra başını galerinin kapısına çevirdi ve anahtarları orada gördü. Yere eğilip anahtarları almıştı ki bir bayan galeriye yaklaştı.

    “Çzür dilerim, umarım geç kalmamışımdır. Ben ressam Possessed’i arıyordum. Onunla bir konuda görüşebilmeyi umuyordum da.”

    “şu anda Possessed ile görüşüyorsunuz zaten, bayan.” dedi Possessed en nazik sesiyle.

    “İçeri girebilir miyim o zaman?” diye sordu bu sefer bayan.

    “Tabi ki de, gerçi ben de tam galeriyi kapatmak üzereydim.”

    “Sadece birkaç dakikanızı alır.”

    “İsim neydi?”

    “Bana Illyra diye seslenebilirsin. Ben de aynı sizin gibi gerçek ismimi kullanmamaya çalışıyorum.”

    “Konu ne hakkındaydı Illyra? Çünkü gerçekten de yorucu bir gündü de. Ben hemen eve gidip pizza ısmarlayıp uyumayı planlıyordum.”

    Illyra duvarlara asılan resimleri incelemeye başlamıştı.

    “Yeteneğini harcıyorsun, Possessed böyle kiralık tuttuğun resim galerilerinde. Sana bir önerim var, daha doğrusu birisi adına buraya geldim.”

    “Daha açık olmaya ne dersin?”

    “Gazeteleri görmüşsündür. Alınan bir karara göre tüm sıra dışı yetenekler sergileyenlerin ordu tarafından gözaltına alınmasına başlandı. Sana da yakında geleceklerdir. Ama bu yasaya karşı çıkan bir grup hükümetten insanın bir projesi var ve bu gizli projeye göre bulacakları bir grup insandan oluşturacakları askeri disiplinle yetiştirilmiş ufak çaplı bir orduyla aslında bizim ülke için bir tehdit olmadığımızı gösterecekler. Başarılı olmaları için senin yeteneğine özellikle ihtiyaçları var.”

    “Biz derken, sen de bir yeteneğe sahipsin.”

    “Senin gibi üstün bir çizme kabiliyetinin yanında pek lafı geçer mi bilmem ama ben de dünyadaki tüm dilleri anlayabiliyorum.”

    “Bence bu yetenekten benimkinden daha fazla para kazanabilirsin, demedi deme. Altyazı işinde iyi para var diye duymuştum.”

    “En iyisi seni emir aldığım adamla tanıştırayım.” dedi Illyra gülümseyerek.

    Galeriye bu sefer askeri üniformalı bir adam girdi. Arkasında da sivil bir kıyafet giyen bir genç vardı.

    “Merhaba, Possessed. Ben General Sacokhan. Tanıştığımıza sevindim.”

    “Ben de, efendim.”

    “Bu da görevimde bana çok yardımı dokunan ve daha da dokunacağına inandığım genç arkadaşım Edmond.”

    Possessed, Edmond’la samimi bir şekilde tokalaştıktan sonra: “Seni bir yerden tanıyor muyum? Bir aralar kayıp bir genç haberi vardı, sanki o gence benziyorsun.” dedi.

    “Sanırım karıştırıyorsunuz.” dedi Edmond şüpheli bir ifadeyle.

    “Ben o kayıp gencin bulunduğunu hatırlıyorum.” diye söze karıştı Illyra.

    “Haklı olabilirsin. Çyle pek fazla haber takip ettiğim söylenemez.” dedi gülümseyerek Possessed.

    “Illyra sana anlatmıştır. Umarım önerimizi kabul edersin, çünkü bizden sonra gelecek olanlar pek kibar davranmayacaklardır sana.” dedi ciddi bir sesle Sacokhan.

    “Anlaşılan başka bir seçim şansım yok.”

    (şimdi, Bilinmeyen bir yer)

    General Sacokhan, Dwaxer’i yakasından tutarak: “O nerede, Dwaxer?” diye sordu.

    “Hain değilim ben.” diye bağırdı Dwaxer.

    “Doğru söylüyor, General. Bırakın onu.” diye belirtti Firble.

    Efla, Illyra’dan Alenthas’ın dosyasını almıştı ve onu dikkatlice inceliyordu.

    Sacokhan “Böyle bir gücün peşinde olacak kişileri tahmin bile edemiyorum…” diye inledi, Dwaxer’in yakasını bıraktıktan sonra.

    Efla: “Ben biliyorum. Dünyada elinde güç bulundurmak isteyen herkes onun peşine düşecek…” diye yanıt verdi.

    “Tam olarak Alenthas’ı bu kadar değerli yapan şey ne ki?” diye sordu hala olaya anlam veremeyen Starfell.

    “Onun kanında bize bu güçleri sağlayan proteinin on katı mevcut ve o protein sayesinde insanlığın geleceği kökten değişebilir. Tüm hastalıklara çare bulunabilir veya tüm bir kıtayı yok edecek denli güçte bir atom bombası yaratabilirsin. Bu yüzden kötü niyetli kişiler tarafından bulunmaması gerekiyor Alenthas’ın.” diye anlattı Illyra.

    “Kim bilir şimdi nerededir?” diye bağırdı Sacokhan ve masadaki her şeyi devirmeye başladı öfkeyle.

    “Tesisten nasıl kaçabildi ki? İyice aradınız mı?” diye sordu Firble.

    “Tesis o kadar da büyük bir yer değil ve en önemlisi ana girişi kapalı tutmaya gerek duymuyorduk. Çoktan tesisten çıkmış olmalı.” diye yanıt verdi Sacokhan. Firble ile konuşurken öfkesinin azaldığını hissediyordu.

    Sacokhan’ın birden gözleri parladı aklına gelen bir fikirle. Masaya deminden atılan yumrukların etkisiyle bile uykusundan kalkmayan Possessed’e doğru yürüdü.

    “Sen, uyumayı bırak da işe yara.” diye bağırdı Sacokhan. Possessed yavaşça gözlerini açarken: “Ne oldu? Odalarımıza gitme vakti mi geldi? Sonunda, daha fazla bu sandalyede oturursam kalçamın sandalye ile bütünleşeceğine emindim.”

    “Hayır, şimdi beni iyi dinle ressam dostum. Bu odadaki kişilerin yüzlerini gördün, demin tesisten kaçmayı başaran Alenthas’ı da gördün. Onun neden bu kadar önemli olduğunu anlamamış olabilirsin, ama bu benim umurumda değil. şimdi onun burada olduğu bir anı çizmeni istiyorum. Başla hadi…”

    “Kızmana gerek yoktu, istemen yeterliydi.” diye bozulduğunu belli etti Possessed, ama yine de General’in istediği şeyi çizmeye başladı.

    Beş dakikalık bekleyişten sonra Possessed kara kalemle yaptığı resmi bitirmişti. Alenthas odanın en ücra köşesinde oturmuş bir vaziyette dururken ki bir anı çizmişti.

    General resmi ressamın elinden aldı: “Evet, gerçekleşmesi gerekmiyor muydu?”

    Possessed’in yanında oturanlardan biri olan Mark, odanın ışık almayan köşesini gösterdi: “İşte orada.”

    “Orada karanlıktan başka bir şey yok.” dedi General Sacokhan elindeki resmi sinirle sıkmaya başlarken.

    Birden Mark’ın gösterdiği yerden bir kıpırtı sesi geldi. Gerçekten de orada biri vardı. Clicks: “Gözlerinin dürbün modu dışında karanlık modu olduğunu bilmiyordum. Böyle yeşil bir halde mi görüyorsun yoksa daha farklı mı?” diye sordu.

    Alenthas şaşkın bir haldeydi: “Hey, tren raylarına varmıştım. Kaçmayı başarmıştım. Buraya nasıl geri geldim?”

    General Sacokhan rahatlamıştı. Alenthas’ı bileklerinden tuttuğu gibi sürüklemeye başladı: “Sanırım size ilk ders olarak disiplin kurallarını öğretmem gerekiyor. İlk kural: Yeni emir gelmedikçe bulunduğu yeri terk edemezsin!”

    Sonra diğerlerine döndü: “Artık odalarına gidebilirsiniz. Benim Alenthas’a odasına kadar eşlik etmem gerekiyor.”

    “Ne tanışmaydı? Tanışma böyle olaylıysa diğer günleri düşünemiyorum.” dedi alaycı bir sesle Starfell.

    4. Bölümün Sonu

    X-WORLD’ün gelecek bölümünde…

    Eğitimlerinin ilk gününde disiplin hakkında öğrenmeleri gereken bir sürü şey olduğunu fark edecekler.

    Sacokhan: “Savaş anında düşünmeyeceksin, sadece emirleri uygulayacaksın.”

    Efla: “Benim düşünmediğim bir an yoktur ki, öncelikle düşman askerlerinin gelebileceği yerleri hesaplamam ardından da kurşunların vücuduma isabet edebilecek noktaları belirlemem gerekiyor.”

    Çzel güçlere sahip olmanın getirdiği sorumluluğun bilincine varmaları gerekecek.

    Starfell: “Eline geçirdiğin her nesnenin ait olduğu elementi değiştirmen şart mı?”

    Darkgnome: “Senin de her öfkelendiğinde karşındakini güneş enerji oluşturabilme kapasiten ile tehdit mi etmen gerekiyor?”

    X-WORLD 5. Bölüm "Hedef Tahtası" yakında...
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's website
    catboy
    Site Yazarı
    Site Yazarı





    Joined: Jan 19, 2007
    Posts: 3268
    Location: Izmir

    PostPosted: Wed May 27, 2009 1:06 pm Reply with quoteBack to top

    X-WORLD’ün önceki bölümlerinde…

    Görevin başlamasından bir yıl önce General Sacokhan yeni görevinin geçtiği tesisi gezmiştir.

    “şu anda sadece tek bir insan bulabildiniz o da benim sayemde. Illyra’dan başka bu projeye katkı sağlayacak üstün yeteneklere sahip insanları nasıl bulmayı düşünüyorsunuz?”

    Edmond diğer sıra dışı güçleri olan insanları bulmasına Sacokhan’a yardımcı olmuştur.

    “Senin yeteneğin nedir, Edmond?”

    “Ben onları hissedebiliyorum, nerede olduklarını ve ne yapabildiklerini.”

    “Peki, bana kaç tane onlardan dünyamızda yaşadığını söyleyebilir misin?”

    “Sayılamaz kadar çok fazlalar, milyonlarca kişi aramızda yaşıyor ve ben de onlardan biriyim.”

    Possessed’in muazzam bir yeteneği vardır ve onunla tanışıp onu ikna etmesi General Sacokhan Illyra’yı yollamıştır.

    “İsim neydi?”

    “Bana Illyra diye seslenebilirsin. Ben de aynı sizin gibi gerçek ismimi kullanmamaya çalışıyorum.”

    “Konu ne hakkındaydı Illyra? Çünkü gerçekten de yorucu bir gündü de. Ben hemen eve gidip pizza ısmarlayıp uyumayı planlıyordum.”

    “Yeteneğini harcıyorsun, Possessed böyle kiralık tuttuğun resim galerilerinde. Sana bir önerim var, daha doğrusu birisi adına buraya geldim.”

    Dokunduğu nesnelerin zaman düzlemindeki konumlarını değiştirebilme yeteneği olan Catboy, Illyra ile önceden karşılaşmıştır.

    “Bir kolyeden bahsedildiğini duydum da, daha doğrusu kulak misafiri oldum.”

    “Evet, bu tür konulara meraklı bir misin?”

    “Sayılır. Ona bir dokunabilir miyim? Sadece elimde onu hissetmek istiyorum tabi bir sakıncası yoksa.”

    X-WORLD başlıyor…

    5. Bölüm “Hedef Tahtası”

    Tesisin arka tarafında eğitim için bir takım gereçler ayarlanmıştı. Hedef tahtaları, spor aletleri ve buna benzer askeri eğitim için gerekli her şey getirilmişti.

    General Sacokhan hayali bir savaş sahnesi anlatarak başlamıştı ilk derse: “Düşmanın sayısının fazla olması bir asker için önemli değildir. Çünkü bunu düşünmesi için komutanlar ve subaylar getirilmiştir zaten savaş bölgesine. Sizin için en önemli kural: Savaş anında düşünmeyeceksin, sadece emirleri uygulayacaksın.”

    Efla tekerlekli sandalyesiyle öne çıkarak: “Benim düşünmediğim bir an yoktur ki, öncelikle düşman askerlerinin gelebileceği yerleri hesaplamam ardından da kurşunların vücuduma isabet edebilecek noktaları belirlemem gerekiyor.” diye konuştu.

    “İyi, sen düşünebilirsin. Sana izin veriyorum. Zaten buraya düşün diye getirildin sonuç olarak.” diye karşılık verdi Sacokhan.

    “Bu durumda askerler bir hiç oluyorlar, yani diyorsunuz ki askerler düşünmezler, emirleri uygularlar. Bu durumda onlar düşünemedikleri için yoklardır.” diye söze karıştı Catboy.

    “Ne demek istedi bu ya?” diye sordu Starfell yanında duran Darkgnome’a.

    “Ya boş ver, he de geç…” dedi alayla Darkgnome.

    “Askerlikte felsefeye yer yoktur.” diye bağırdı Sacokhan.

    “şimdi bugünkü dersimizde disiplin ve sorumluluk kavramlarını size anlatacağım.”

    “Sözlük anlamını da soracak mısınız sınavda?” diye sordu Catboy.

    “Bugün senin derdin ne, Catboy? Biraz dilini geri planda tutsan diyorum.” diye uyardı Clicks.

    “Sen de başını sallayıp durma, anladık istediğin zaman müzik dinleyebiliyorsun. Hava atıp durma.” diye karşılık verdi Catboy.

    “Catboy! Cezalısın, yanındakilere sataşamazsın. şimdi buraya gel…” diye bağırdı Sacokhan.

    “Geldim işte! Ne var yani, bu işi sizin dışınızda ciddiye alan başka biri var mı?”

    “Askerlikle dalga mı geçiyorsun, kedi kuyruklu?” diye arkadan bağırdı Starfell. İki elinde de parlak ışıklar belirmişti.

    “Catboy, çık git odana. Anlaşıldı, seni de Alenthas gibi odanda bir hafta kilitli tutmamız gerekecek.” diye uyardı sinirden küplere binen Sacokhan.

    “İyi, bir hafta sonra görüşürüz.” dedi alay ederek Catboy ve tesisin içine girdi.

    O sırada Darkgnome eline geçirdiği taşları altına çevirip duruyordu. Starfell: “Eline geçirdiğin her nesnenin ait olduğu elementi değiştirmen şart mı?” diye sordu.

    “Senin de her öfkelendiğinde karşındakini güneş enerji oluşturabilme kapasiten ile tehdit mi etmen gerekiyor?” diye karşılık verdi Darkgnome ve altına çevirdiği taşları ceplerine doldurdu.

    “Bugün, grupta yer alan kişilerin yeteneklerini sınayacağız.” diye başladı söze Sacokhan. Kenara bıraktığı tabancayı yerden aldı ve Mark’a fırlattı: “İlk sende sıra.”

    Mark tabancayı yakaladıktan sonra: “Ne yapmamı istiyorsunuz?” diye sordu.

    “şu arkanda gördüğün hedef tahtalarının tamamını gereksiz kurşun harcamadan tam isabet yapabilecek misin?”

    “Bu kadar mı?”

    Mark, bulunduğu yerden tabancayı ateşledi. On kurşunu da harcadıktan sonra herkes tesisin arka tarafına rastgele dizilmiş hedef tahtalarına başını çevirdi. Hepsi de tam ortadan delinmişti.

    “Tam isabet!” dedi Sacokhan başıyla Mark’ı tebrik ederek.

    O sırada Catboy, tesisin yemekhane kısmında oturuyordu tek başına. Bir saat boyunca hiç kıpırdamadan bekledi. Diğerleri ara vermişlerdi ve çoğu acıktığı için soluğu yemekhanede almıştı.

    “Mark, yeteneğin gerçekten de muhteşem.” diye yorum yapıyordu Possessed.

    “İstersen sen de tüm hedef tahtalarına tam isabet yapabilirsin, çizmen yeterli.” diye karşılık verdi Mark gülümseyerek.

    Possessed, Catboy’un oturduğu masaya yerleşti. Diğerleri Catboy’a selam verme gereği duymamıştı pek fazla. Illyra yanlarından geçerken Possessed ve Catboy’a selam verip geçmişti. O daha acıkmamıştı, bu yüzden odasına gidip biraz kestirmek istiyordu.

    “şu resimlerine bakabilir miyim, sakıncası yoksa?” diye sordu Catboy birden.

    “Yanımdaki çantada sadece iki üç resmim var, diğerleri odamda duruyor. İstersen bunlara bakabilirsin, ama çoğu eski resmimdir. Hatta birinin yirmi yıllık bir mazisi var. Dokuz yaşında mı ne çizmiştim.”

    “Yirmi dokuz yaşında mısın? Hiç göstermiyorsun.”

    “Sen kim bilir kaç yaşındasın, ama yirmi yaşında gösteriyorsun kendini.”

    “Ben de unuttum yaşımı.” dedi Catboy gülümseyerek. Sonra Possessed’in resimlerini incelemeye başladı.

    Resimlerden birini görünce şaşkınlıkla: “Bunu sen mi çizmiştin?” diye sordu.

    Resimde çölde meydana gelen bir toprak kayması olayından sonra ortaya çıkan bir piramit vardı.

    “Evet, ilk resimlerimden biridir.” diye yanıt verdi Possessed.

    “Sen mi benim planlarımı bozan kişisin yani? Bunca yıl seni aradım ve şimdi seni dibimde buluyorum.”

    “Anlamadım. Ben ne yapmışım?”

    “Senin yüzünden o kadar insanın uğraştığı emek boşa gitti. Her şeyi mahvettin.” diye ayağa kalktı birden Catboy ve Possessed’i sol kolundan yakaladı.

    “Ne oluyor orada?” diye bağırdı yan masada oturan Darkgnome.

    Illyra gürültüyü duyup aşağıya inmişti: “Catboy, ne yapıyor gene?”

    “Biz de anlamadık.” diye yanıt verdi Starfell.

    Catboy garip bir lisanda sözler söylüyordu. Possessed acı çekiyor gibiydi: “Ne yapıyorsun? Bıraksana beni…”

    “Bu nece konuşuyor yahu?” diye sordu Darkgnome. Illyra ise Catboy’un yanına doğru ilerledi. İkisinin arasında sadece ikisinin anlamayabileceği bir diyalog yaşanmaya başlandı.

    “Onu bırakmalısın, Catboy.”

    “Hayır!”

    “Ne yaptı ki o?”

    “Her şeyi mahvetti.”

    “Neyi mahvetti?”

    “Benim ve diğerlerinin hayatını.”

    “Diğerleri de kim?”

    “Halkım.”

    Illyra daha fazla yaklaşmaya başladığında Starfell: “Illyra, geri çekil. Onu kızartabilirim.” diye bağırdı.

    “Hayır, Starfell. Ben iyiyim.” diye uyardı Illyra.

    Catboy birde diğer eliyle Illyra’yı kolundan yakaladı. Darkgnome: “Artık bir şeyler yapma vakti geldi.” diye Starfell’e bakış attı.

    “Hayır, durduramıyorum. Bırakamıyorum. Kontrolden çıktı.” diye birden bağırdı Catboy.

    General Sacokhan pompalı tüfeğiyle yemekhaneye girdi ve tüfeği Catboy’un başına doğrulttu: “Bırak onları yoksa yemin ediyorum senin beynini patlatırım…”

    5. Bölümün Sonu

    X-WORLD’ün gelecek bölümünde…

    Illyra: “Geçmiş artık geride kaldı, gelecek ise çok yakınımızda…”

    Sacokhan’ın zor bir karar vermesi gerekiyor. İki kişiyi kurtarmak için silahını kullanıp Catboy’u öldürebilecek mi?

    Sacokhan: “Beni sınamaya kalkma, Catboy!”

    Catboy: “Beni öldürmen gerekecek, çünkü kontrolümden çıktı. Eğer beni vurmazsan onları kaybederiz. Çldür beni!”

    X-WORLD 6. Bölüm "Kökenler" yakında...
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's website
    catboy
    Site Yazarı
    Site Yazarı





    Joined: Jan 19, 2007
    Posts: 3268
    Location: Izmir

    PostPosted: Thu May 28, 2009 3:06 pm Reply with quoteBack to top

    X-WORLD’ün önceki bölümlerinde…

    Illyra, General Sacokhan’a görevinde yardım etmektedir.

    “Bunlar aramızda kalacak, tamam mı Illyra? Diğerlerinin seninle onlar gibi ilk defa karşılaştığımı bilmeleri sanırım daha iyi olacaktır.”

    “Benim de bu grupta yer almamı siz teklif ettiniz değil mi? Diğerleriyle uğraşırken en azından rahat davranabileceğiniz birinin olmasını istediniz.”

    Sacokhan, Catboy’un yeteneğine şüpheyle yaklaşmaktadır.

    “Bu zamanda gidişler sadece nesneler üzerinde mi işe yarıyor? Yani insanlar üzerinde hiç bunu denedin mi?”

    “Kendi üzerimde denemiş olmam sayılır mı?”

    Catboy, eğitimlerinin başladığı ilk günde alaycı tavırlarıyla Sacokhan’ı sinirlendirir.

    “Catboy, çık git odana. Anlaşıldı, seni de Alenthas gibi odanda bir hafta kilitli tutmamız gerekecek.”

    “İyi, bir hafta sonra görüşürüz.”

    Possessed’in resimlerine bakmak isteyen Catboy birden gördüğü bir resimden sonra garip davranışlar sergilemeye başlar.

    “Hayır, durduramıyorum. Bırakamıyorum. Kontrolden çıktı.”

    “Bırak onları yoksa yemin ediyorum senin beynini patlatırım…”

    X-WORLD başlıyor…

    6. Bölüm “Kökenler”

    General Sacokhan: “Beni sınamaya kalkma, Catboy!” diye bağırdı pompalı tüfeği kararlı bir şekilde Catboy’a doğru doğrulturken.

    “Beni öldürmen gerekecek, çünkü kontrolümden çıktı. Eğer beni vurmazsan onları kaybederiz. Çldür beni!” diye belirtti Catboy ağlamaklı bir sesle.

    Catboy, Illyra ve Possessed’i sıkıca tutmaya devam ederken birden Catboy’un bulunduğu zeminin şekli değişmeye başladı. Beton zemin, çimene dönüşürken diğerleri de zeminin değişmesiyle geriye doğru çekilmeye başladı.

    “Bu tesis ne zaman inşa edilmişti?” diye sordu Efla. Tekerlekli sandalyesiyle diğerlerinden daha yavaş hareket ediyordu.

    “Beş yıl önce inşa edilmeye başlanmıştı.” diye yanıt verdi Sacokhan.

    “Catboy bulunduğumuz yeri geçmişe gönderiyor, baksana tesisin daha inşa edilmediği bir zaman dilimine yolluyor etrafı…” diye açıkladı Efla.

    Efla’nın da bulunduğu zemin değişime uğramıştı. Efla da Illyra ve Possessed gibi Catboy’un etkisi altına girmişti.

    Starfell ellerinde enerji biriktirdikten sonra Catboy’a odaklandı. Catboy birden havalanmaya başladı. Possessed ve Efla Catboy’un etkisinden kurtulmuştu, ama Illyra hala Catboy ile beraber havaya yükseliyordu.

    Starfell Clicks’e dönüp: “Onları ayırabilecek güçte düşük miktarda elektrik yollayabilir misin?” diye sordu.

    Clicks olumlu manada başını salladıktan sonra vücudundan ellerine doğru bir elektrik akımı oluşmasını sağladı. Starfell’in belirttiği gibi az miktarda elektriği ellerinde biriktirdikten sonra fırlatmaya hazırdı.

    Efla: “Hayır, o yetmeyecektir. Az bir miktar daha elektrik biriktir ellerinde.” diye uyardı.

    Clicks, Efla’nın uyarısıyla biraz daha elektrik biriktirdi iki elinde: “Bu kadarı yeter sanırım.”
    Catboy ve Illyra’ya elektrik şoku verilmesiyle Catboy, Illyra’yı bıraktı. İkisi de odanın başka taraflarına düştüler sert bir biçimde.

    Sacokhan, elindeki pompalı tüfeği bırakıp Illyra’ya doğru koştu. Onu yerden kaldırırken: “İyi misin?” diye sordu. Illyra başını çevirdiğinde herkes şaşırmıştı. Çünkü daha bir gençleşmişti.

    “Ne oldu? Neden bana öyle bakıyorsunuz?” diye sordu Illyra anlamsız bakışlarla.

    “Sanırım Catboy biraz daha sana dokunsaydı altını değiştirmek zorunda kalacaktık.” diye yorumda bulundu Darkgnome.

    Efla ise tekerlekli sandalyesinden düşmüştü. Firble ve Mark onu kaldırmak için yanına gittiler. Mark: “Ayak parmaklarını oynatabilmen normal mi?” diye sordu Efla’ya birden.

    Efla yavaşça dengesini sağlayarak ayağa kalkmaya çalıştı. Firble mutlulukla: “Bu gerçekten de bir mucize!” diyebildi.

    “Hayır, sadece sınırlarını aşan birinin bize yaşatmış olduğu bir oyun.” dedi Sacokhan, yere bıraktığı pompalı tüfeğini alırken.

    Başını ovalayan Catboy: “Herkes iyi mi?” diye sordu. Sacokhan ona yaklaşarak: “Herkes iyi, senin dışında.” dedi.

    “Ben iyiyim ama sadece biraz başım ağrıyor.” diye karşılık verdi Catboy.

    “Bence bir kere daha düşün.” dedi Sacokhan ve hırsla pompalı tüfeğin arka tarafıyla Catboy’un başına vurdu ve onu bayılttı.

    “Bunu neden yaptın?” diye bağırdı Illyra. Yeni sesine alışmaya çalışıyordu. Artık görünüşüyle beraber sesi de gençliğindeki haline dönmüştü.

    “Biraz kafa dinleyelim, dedim sadece.”

    Yarım saat sonra her şey normale dönmüş gibiydi. Darkgnome: “Her taraf yine tesis, yani geçmişe dair bir şey bulamadım. Aslında belli bölgelerin çimenlik olarak kalması fena olmazdı. Arada bir ayağımız çimen görürdü.” diye belirtti.

    Illyra: “Geçmiş artık geride kaldı, gelecek ise çok yakınımızda…” dedi birden.

    “Sen önce bir kendine bak, sen geçmişin birer sembolüsün şu anda.” diye karşılık verdi Darkgnome.

    Illyra, Darkgnome ile tartışmak istemediğinden başka bir şey demedi. Kenarda tek başına oturan Possessed’e yaklaştı: “Daha iyisin ya…”

    “İyi olmaya çalışıyorum.” dedi Possessed gülümseyerek.

    Illyra ve Efla’nın genç yaşlarına dönmüş olmalarına rağmen Possessed’in yaşının aynı kalması Illyra’yı meraklandırmıştı, ama bu konuda bir şey demedi.

    “Yeni bir resim çizdim, ama gerçekleşmesi için bu sefer beklememiz gerekecek.” dedi birden Possessed Illyra’ya.

    “Ne kadar zaman gibi?” diye sordu Illyra merakla.

    “Bayağı bir.” diye yanıt verdi Possessed fısıltı dolu bir sesle.

    Darkgnome ise söyleniyordu kendi kendine: “şu yaşadıklarıma bak yahu, korkuyu bile kum tanesine dönüştürebilecek güçteyim ama şu anda gücümle bu tesisin tamamını mesela altına dönüştürsem neye yarar. Korku ilk defa bu kadar keskin ve acımasızdı, altınla da kandırabileceğimi sanmıyorum.”

    Firble: “Korkuyu kuma dönüştürdün diyelim, ama bu korkuyu yok etmeni sağlamaz. O yine korkudur.” diye belirtti düşüncesini gülümseyerek.

    “Hey, General’i gören oldu mu?” diye sordu Clicks.

    O sırada General Sacokhan tesisin dışında siyah bir limuzinin içinde yaşlı bir adamla görüşüyordu.

    “Sizce daha vakit var mı, başkanım? Yoksa zamanı geldi mi?” diye sordu Sacokhan, yaşlı adama.

    Yaşlı adam derin bir nefes aldıktan sonra: “Catboy konusunda zaten en başından uyarılmıştın. Hazırlıklı olman gerekiyordu. O bu projenin en önemli elemanı.” diye açıkladı.
    “Alenthas değil miydi insanlığın geleceği için önemli olan ve projemizin de temel taşlarından biriydi aynı zamanda?”

    “O bilim adamlarının teorisi sadece, ben onlardan daha ileri görüşlü biriyim ve elli yıl sonrasını değil yüz elli yıl sonrasını düşünmek benim işim. şimdi içeri gir ve bir daha da ben arayana kadar görüşme talep etme! Vakit konusunda da ben seni bilgilendireceğim…”

    “Siz nasıl isterseniz, başkanım!” dedi Sacokhan ve limuzinden inip tesise girdi.

    Yaşlı adam, Sacokhan’ın tesise girdiğine emin olduktan sonra cebinden bir kolye çıkardı ve ona özlemle baktı. Bu Illyra’nın bir kazı çalışmasında bulduğu kolyenin aynısıydı.

    “Kaderimizden kaçamayız, küçük kardeşim!” dedi gülümseyerek yaşlı adam ve sonra şoföre işaret etti. Limuzin tesisin önünden ayrılırken güneş de batmak üzereydi ve sıra dışı yetenekleri olan insanların eğitimlerinin ilk günü, tesise gelişlerinin de ikinci günü böylece bitmişti.

    6. Bölümün Sonu

    X-WORLD’ün gelecek bölümünde…

    Illyra, Sacokhan’dan şüphelenmeye başlayınca isyan da kaçınılmaz olacak.

    Illyra: "Bize yalan söyledin. Böyle bir proje filan yoktu. Bizi ellerinde kukla gibi oynamalarına izin verdin..."

    Starfell: "Dimdik ayakta durmak için geldim ben dünyaya, zaten her zaman yalnızdım. şimdi de birisine ihtiyacım yok!"

    Dwaxer, yeteneğinin birer lanet olduğunu düşünmeye başlayacak.

    Dwaxer: "Ben sadece insanların mutlu olmasını istiyordum. Ama onları kandırarak mutlu etmek sanırım yanlışmış."

    Alenthas, büyük bir sırrı açığa çıkartıcak.

    Alenthas: "Hepiniz öleceksiniz biliyorsunuz değil mi? O size ihanet edecek, kim olduğunu söylememe bile gerek yok."

    X-WORLD 7. Bölüm “Hain” yakında…
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's website
    catboy
    Site Yazarı
    Site Yazarı





    Joined: Jan 19, 2007
    Posts: 3268
    Location: Izmir

    PostPosted: Fri May 29, 2009 1:28 pm Reply with quoteBack to top

    X-WORLD’ün önceki bölümlerinde…

    Possessed, Illyra’ya bir sırrını söyler.

    “Yeni bir resim çizdim, ama gerçekleşmesi için bu sefer beklememiz gerekecek.”

    “Ne kadar zaman gibi?”

    “Bayağı bir.”

    Efla, artık gençleşmiş ve tekerlekli sandalyeye mahkûm değildir.

    “Ayak parmaklarını oynatabilmen normal mi?”

    “Bu gerçekten de bir mucize!”

    Dwaxer yeteneğiyle Sacokhan için büyük bir tehdit oluşturmaktadır.

    “Biz kendine Dwaxer diyen bir adamı arıyorduk. Umarım doğru yere gelmişizdir.”

    “Elindeki dosyada aradığın insanların sağlık bilgileri de mevcut değil mi? Yani adamın sağır olma ihtimali olabilir.”

    “Bizimle kafa buluyor. Adam yanılsamalar yaratabiliyor. Çoktan kaçmış olmalı. Beni takip et.”

    Sacokhan Catboy’un gerekliliğini anlayamamaktadır.

    “Catboy konusunda zaten en başından uyarılmıştın. Hazırlıklı olman gerekiyordu. O bu projenin en önemli elemanı.”

    “Alenthas değil miydi insanlığın geleceği için önemli olan ve projemizin de temel taşlarından biriydi aynı zamanda?”

    X-WORLD başlıyor…

    7. Bölüm “Hain”

    Possessed rüya görüyor olmalıydı, yoksa bunun başka bir açıklaması olamazdı. Güneşin en tepede ona gülümsemesine aldırış olmadan çölde yürümeye başladı. Karşısına yeni inşa edilmiş bir piramit çıktığında gördüğünün bir rüya olduğuna emindi.

    Piramidin girişinde genç bir kız yatıyordu. Eski Mısır halkının geleneksel kıyafetlerini giyiyordu. Possessed yaklaştığında kızın ağzından kan geldiğini fark etti. Kızın elinde de bir kolye var

    Piramitten bir süre sonra genç bir adam çıktı. Kızın tam tersi daha modern kıyafetler giyiyordu. Deri bir ceket vardı üstünde. Possessed gencin Catboy olduğunu anladığında şaşkınlıktan ne diyeceğini bilememişti.

    Catboy, yerde yatan kızın elinden kolyeyi aldı. Kıza merhamet göstermiyor gibiydi. Sonra Possessed’in olduğu yere doğru yaklaşırken arkasındaki piramide yoğunlaştı. Piramit eskimeye ve bir süre sonra da batmaya başladı. Ardından Catboy, Possessed’i sanki fark etmiş gibi bir bakış attığında Possessed rüyasından uyandı.

    Tesisteki odasındaydı. Odada sadece bir yatak, masa ve sandalye vardı. Yine de yatağın konforlu olmasından dolayı odanın ufak olmasını pek takmıyordu. Yavaşça Possessed yatağından doğrulurken odada yalnız olmadığını fark etti.

    Catboy sandalyede oturuyordu: “Sonunda kalkabildin. Ben de hiç uyanmayacaksın sandım.”

    “Odamda ne işin var? İçeri nasıl girebildin?” diye sordu Possessed.

    “Odaya giriş için basman gereken parmak izi okuyucudan mı bahsediyorsun? Kırk yıllık bir ömrü varmış o cihazların, kırk yıl cihazı ileri götürdüğümde artık kullanılmaz bir hale gelmişti.” diye açıkladı Catboy.

    “Gördüğüm rüyaya sen sebep oldun değil mi?”

    “Dokunduğum kişilerde değişik etkiler bırakabiliyorum. Bazılarında bu geçmiş yaşlarına geri dönmek veya hızla yaşlanmak biçiminde gösteriyor kendini. Ama bazen senin gibi özel insanlarda daha farklı etkiler meydana gelebiliyor.”

    “Rüyamda bir piramit vardı. Bu yıllar önce çizdiğim piramide benziyordu. Sonra bir kolye vardı.”

    “Sana kolye ve başka bilmek istediğin şeyler varsa her şeyi anlatacağım, ama önce sana güvenmem gerekiyor. Possessed sana güvenebilir miyim?”

    Possessed yanıt vermeden önce iyice bir düşünmesi gerektiğine emindi.

    “Çncelikle bana neden anlatmak istediğini merak ediyorum, belki de sır olarak kalması daha iyidir.”

    “Onlar yakında gelecekler söz verdikleri zamanda ve onlar gelmeden hazır olmamız gerekiyor. Bu yüzden yanımda güvenebileceğim birinin olması iyi olur diye düşündüm.”
    Possessed ne diyeceğini bilememişti, hele onlar diye bahsettiği kişilerin ne olduğu konusunda bilgisi olmadığından bir süre bir şey diyemedi.

    General Sacokhan, Alenthas’a yemek getirmişti. Odasında ses çıkarmadan oturan Alenthas’ın önünde bir sehpa koydu ve yemeğini sehpanın önüne bıraktı. Tam çıkacaktı ki Alenthas: “Hepiniz öleceksiniz biliyorsunuz değil mi? O size ihanet edecek, kim olduğunu söylememe bile gerek yok." diye konuştu.

    “Catboy’dan mı bahsediyorsun yoksa?”

    “Beni burada tutman için elinde bulunan kozlardan diğerleri için de var mı? Yoksa canları isterse seni öldürüp buradan kaçabilirler mi?” diye konuyu değiştirdi Alenthas.

    “Aptal değilim ben, ne yapmam gerektiğini biliyorum. Bu tesisten bir daha kimse kaçamayacak.” diye karşılık verdi Sacokhan ve odadan çıktı.

    Illyra, General Sacokhan’ı görmeye gitmişti, ama odada kimse yoktu. Aynada bir süre yeni haline baktı. Garipsemişti bu durumu ama alışıyordu yavaş yavaş. Sonra akvaryumdaki balıkların hatırını sorduktan Sacokhan’ı beklemeye başladı.

    Masanın üstündeki dosyaları fark ettikten sonra onları incelemek istedi. Dosyalara hızlıca göz gezdirirken ağlayacak gibi olmuştu sinirden.

    O sırada odaya Sacokhan girmişti Illyra elindeki dosyayı yere öfkeyle yere fırlattıktan sonra: “Bize yalan söyledin. Böyle bir proje filan yoktu. Bizi ellerinde kukla gibi oynamalarına izin verdin...” diye bağırdı.

    “Hayır, yalan söylemedim. Yalan söylemiş olsaydım Firble’nin yanında bu kadar rahat davranamazdım.”

    “O zaman bu dosyada yazılanlar ne?”

    “Sadece kendim için bir teminat…” diye karşılık verdi Sacokhan kendinden emin bir şekilde ve odada Illyra’yı yalnız bıraktı.

    Clicks, Starfell’in yanına yaklaşmıştı. Gülümseyerek: “İstersen mesajlarını kontrol edebilirim.” diye önerdi.

    “Gerek yok!” diyerek başından savmaya çalıştı Starfell.

    “Hey, birbirimizin arkasını kollamamız gerekmez mi? Burada güvenebileceğimiz çok fazla kişi yok!”

    “Dimdik ayakta durmak için geldim ben dünyaya, zaten her zaman yalnızdım. şimdi de birisine ihtiyacım yok!” dedi ciddi bir sesle Starfell.

    “Kendin bilirsin.” dedi bozulan Clicks ve Starfell’in yanından ayrıldı.

    Dwaxer ve Edmond balkonda oturuyorlardı. Temiz hava ikisine de çok iyi gelmişti. Dwaxer: “Ben sadece insanların mutlu olmasını istiyordum. Ama onları kandırarak mutlu etmek sanırım yanlışmış.” dedi birden.

    “Neden böyle düşünüyorsun ki?”

    “Böyle olmasa kader beni bu şekilde cezalandırmazdı…” diye yanıt verdi Dwaxer.

    “Bizi buraya getiren kader olamaz, kader bize bu kadar düşman olmamalı.” diye fikrini belirtti Edmond.

    General Sacokhan, tek başına bahçede oturan Efla’nın yanına yaklaştı: “Sakin bir gece değil mi?”

    “şimdilik öyle, ama ilerisi için hazırlıklı olmamız lazım.”

    “Senin tahminlerin hep doğru çıkardı değil mi?”

    “Genelde doğrudur, daha doğrusu hiç yanlış çıktığı olmadı şu zamana kadar ve daha da olmaz diye tahmin ediyorum.”

    “O zaman söyle bana, Catboy tehlikeli mi?”

    “Evet, hatta onu öldürmemiz lazım. Yoksa Alenthas’ı öldürüp tüm dünyayı bir kaosa sürükleyecek. Çünkü o bir…”

    “O bir ne?” diye sordu ısrarla Sacokhan, ama birden üst kattan gelen Illyra’nın çığlıkları konuşmayı böldü.

    “Bence gitmeseniz daha iyi olur, kaderi değiştirmeye çalışmak kötü sonuçlar doğuracaktır.” diye uyardı Efla ayağa kalkan Sacokhan’a.

    Sacokhan uyarıyı dikkate almadan koşmaya başladı ve ikinci kattaki balkona vardığında Illyra’yı buldu. Yerde Dwaxer yatıyordu. Başına bir darbe almıştı.

    “Bu bir hile olmasın, yanılsama filan.” dedi Sacokhan şüpheyle.

    “Hayır, değil. Biri kafasına vazoyla vurmuş.” dedi Illyra, yerdeki vazo kırıklarını gösteriyordu. Vazonun kırık parçalarına dokunarak vazoya en son kimin değdiğini öğrenmeye çalışıyordu.

    “Hemen Alenthas’ın odasına gitmeliyiz.” dedi birden Illyra.

    Edmond, Clicks’i Alenthas’ın odasının önünde buldu: “Hadi diğerleri gelmeden şu kapıyı aç.”

    Clicks parmak izi okuyucuya yoğunlaştı ve bir süre sonra kapı açıldı. Alenthas yatağında oturuyordu. Yemeğinden hiç yememişti. Edmond ve Clicks’e bakarak: “Hiç gelmeyeceksiniz sanmıştım.” dedi.

    “Starfell’i maalesef ikna edemedim. Ama Mark bizimle beraber.” diye açıkladı Clicks.
    “Yardımların için sağ ol.” dedi Edmond sinsi bir gülümsemeyle ve Clicks’in kafasına cebinden çıkarttığı tabancanın arka kısmıyla vurarak onu bayılttı.

    “Hadi artık buradan kaçalım.” dedi Alenthas hevesle.

    Catboy birden ortaya çıktığında Edmond sinirle: “Senin odanda olman gerekmiyor muydu yahu?” diye bağırdı.

    “Odam ancak elli sene dayanabildi.” diye yanıt verdi Catboy.

    “Hadi şunu vur da gidelim artık.” dedi Alenthas Edmond’a.

    “Sakın bunu yapma, Edmond. Buradan kaçamazsınız asla.”

    “Sacokhan beni durduramaz, sen de öyle.” dedi Edmond ve Catboy’u başından vurdu.
    Catboy kanlar içinde yerde sürünürken Illyra ve General Sacokhan koşarak yaklaştılar. Sacokhan: “Bu nasıl olur? Kime güveneceğim şimdi ben?” diye bağırdı.

    “Onu kaybediyoruz, Sacokhan. Hemen hastaneye yetiştirmeliyiz.” diye uyardı Illyra.

    “Bunu yapamayız, emirlere göre kimseyi tesisten hangi sebeple olursa olsun çıkartamam.”

    “Saçmalama, ölmesine göz mü yumacaksın?”

    “Çlmesi gerekiyorsa ölür…”

    7. Bölümün Sonu

    X-WORLD’ün gelecek bölümünde…

    Catboy: “şimdi hangi eylemde bulanacağımı tahmin edebilir misin?”

    Efla: “Deli midir nedir, sakatım diye benimle dalga mı geçiyorsun?”

    Catboy’un yaşamla ölüm arasındaki yolculuğunda kendisini keşfetmeye başlayacak.

    Catboy: “Kuzgunun ne diyor şimdi, bana söyleyebilir misin?”

    Illyra: “Sanırım eğer bir şey almayı düşünmüyorsan dükkânın önüne kapama diyor.”


    X-WORLD 8. Bölüm “Çlüm Zamanı” yakında…
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's website
    catboy
    Site Yazarı
    Site Yazarı





    Joined: Jan 19, 2007
    Posts: 3268
    Location: Izmir

    PostPosted: Sat May 30, 2009 12:24 pm Reply with quoteBack to top

    8. Bölüm “Çlüm Zamanı”

    Catboy gözlerini aniden açtığında kendini bir hastane odasında buldu. Yatakta serumlar ve cihazlar bağlanmıştı. Yatağın başında bir doktor elindeki kâğıda bir şeyler yazıyordu.

    “General Sacokhan, siz misiniz?” diye sordu Catboy.

    “General olduğumu pek sanmıyorum, ama başhekim diyebilirsin eğer çok arzu edersen.” diye takıldı doktor ve gülümseyerek: “Hayata yeniden hoş geldin…” diye ekledi.

    “Ailen de dualarla uyanması bekliyordu. Yaşama şansın çok azdı, beynindeki tümörü temizleyebilmemiz bir mucize sayılırdı zaten.” diye açıkladı doktor.

    “Ne ailesi? Benim tesiste olmam gerekiyordu. Edmond ile Alenthas kaçmadan peşlerine düşmeliyiz. General ile görüşmek istiyorum.”

    “Onların hepsi geride kaldı, Gürhan. Bunlar sadece sıkıntılı zamanlarda zihninde seni oyalaması için uydurduğun şeylerdi. Artık her şey bitti.”

    “Benim adım Gürhan mı? Kaç yaşındayım peki?”

    “Yirmi üç yaşındasın, kötü haber Mardukluları kaçırdın, iyi haber Mardukluların uydurma olduğu ortaya çıktı ya da bizi ziyaret etmekten vazgeçip ne halimiz varsa görün dediler.”

    “Eve gitmek istiyorum.” dedi Gürhan zor duyulan bir sesle.

    Evindeydi ve bilgisayarının karşısındaydı. Masaüstünde yığınla dosya vardı. Marduk, Mısır, zamanda yolculuk, ölüm melekleri, güneş enerjisi gibi konularda yığınla bilgisayarında doküman vardı. Sonra sık girilen sitelere baktığında karşısına bir forum sitesi çıktı ve sitenin kullanıcıların isimlerini gördü: Alenthas, Illyra, Efla, Mark ve böyle gidiyordu.

    “şimdi her şey anlamlı gelmeye başladı.” diye yorumladı Gürhan.

    Arkadaşı Egemen onu dışarı gezdirmek için ısrar ettiğinde Gürhan kabul etti. İzmir’in Konak Meydanı’na vardıklarında ayakları onu bir resim galerisine doğru sürükledi.

    “Bu resimler kaç yıllık?” diye sordu Gürhan.

    “şu köşedeki resimlerin beş yıllık mazisi olmalı, hatta seninle de gelmiştik ya resimlere bakıp senaryolar üretildik.” diye yanıt verdi Egemen.

    Resimlerin birinde piramidin biri çölün sıcak kumlarının altından yükseliyordu. Bir tanesinde ise bir ressam galerisinin önünde anahtarı buluyordu ve onu yerden almak için eğiliyordu.
    Gürhan, daha fazla galeride duramayacağını hissetti sıkıntıyla ve kendini dışarıya attı. Karşı kaldırımda tekerlekli sandalyeli bir adam gördü: “Efla bu!”

    Hızla karşı kaldırımda soluğu aldı ve tekerlekli sandalyeli adamı durdurdu: “şimdi hangi eylemde bulunacağımı tahmin edebilir misin? Lütfen ederim de, hatta ben hiç yanılmam de”

    “Deli midir nedir, sakatım diye benimle dalga mı geçiyorsun?” dedi bozulan adam ve Gürhan’ı itekleyerek yoluna devam etti.

    “Ne yaptığını sanıyorsun, Gürhan?” diye peşinden geldi Egemen.

    “Bir dakika şurası evcil hayvan dükkânı mı?” diye sordu birden Gürhan.

    “Evet de ne oldu ki şimdi?”

    Dükkânın tabelasında Red Raven yazıyordu. İçeri giren Gürhan dükkânın sahibine bakıp: “Illyra… Yani iyi günler!” diyebildi.

    “İyi günler.” diye karşılık verdi dükkânın güleç yüzlü bayan sahibi.

    Gürhan, kafesteki kuzgunu gösterip: “Kuzgunun ne diyor, bana söyleyebilir misin?” diye sordu.

    “Anlamadım, kuzgunlardan hoşlanır mısınız?”

    “Hayır, yani onu demek istemedim. şu anda kuzgundan hoşlanıp hoşlanmadığımı anlatmaya çalışmıyorum. Kuzgunun hatırını sorabilir misin benim için?”

    “Sormama bile gerek yok, şu anda uyuyor zaten.”

    “Bakın gözleri açık durumda, bir şey diyor mu?”

    “Sanırım eğer bir şey almayı düşünmüyorsan dükkânın önüne kapama diyor.”

    Egemen, Gürhan’ı dükkândan çıkarttıktan sonra: “Ne yapmaya çalışıyorsun?” diye sordu.
    Gürhan yanıt verecekti ki gazete bayisini fark etti. Derginin biri Driveshaft isimli bir müzik grubunun posterini veriyordu.

    “Hey, bunlar bir dizinin hayali müzik grubu değil miydi?”

    “Drive Shaft’i de unuttum deme bana, en sevdiğin gruptu hani.”

    “Bir dakika, kendine Sylar diyen bir sürü insanın ölümünden sorumlu katil en sonunda yakalandı. Eskiden bir saatçi olduğu tespit edilen adamın neden cinayet işlemeye başladığı bilinmiyor. Bu da mı benden önce olan bir haber?”

    “Evet, beş yıldır yakalanamamıştı ya. Unuttun mu o adamın neden cinayet işlemiş olabileceğini tartışırdık. Hatta senin uçuk bir teorin bile vardı, yok o insanların beyinlerini nasıl çalıştığını anlamak için açıyormuş filan diye bir şeyler söylerdin.”

    Gürhan derin bir nefes aldıktan sonra: “O zaman şunu sorayım, biz Yüzük Kardeşliği’nin Mordor’a yüzüğü atmasının kaçıncı yılını kutluyoruz?” diye sordu.

    “Her şeyi unutmuşsun, ama bir tek bunu mu hatırlıyorsun?”

    “Efendim?”

    “Yüzük Kardeşliği bir metal grubuydu. Hatta Himalaya’larda grubun liderliğini üstlenen Gri Gandalf uçurumdan yuvarlandığında öldü sanılmıştı da bir süreliğinde liderlik Aragorn’a kalmıştı. Sonra yaşadığı anlaşılınca kendine Ak Gandalf demeye başlamışlardı.”

    “Bu delilik olmalı, bunlar tamamen saçmalık!” diye bağırmaya başladı Gürhan.

    “Hey, Gürhan. İyi misin?” diye sordu birden kızın biri. Gürhan ile aynı boyda, sarışın, uzun saçlı, yeşil gözlü, güzel bir kızdı.

    “Seni tanıyor muyum? Hastanede de ailemin yanındaydın.”

    “Elbette, evlenmeyi düşündüğün kızı unuttuğunu söyleme bana.” diye karşılık verdi kız.

    “Gerçekten de Gürhan, sana ne oldu böyle? Hem sana sürpriz yapacaktık, içine ettin şu anda.” dedi Egemen.

    “Sürpriz derken?”

    Kalabalık bir grup ortaya çıktığında: “Ben bir rockstar filan mıydım?” diye sordu Gürhan iyice kafası karışınca.

    “Hayır, ama kitapları milyonlarca satan bir yazardın. Çlüm Zamanı üçlemen öyle popüler oldu ki tabi ki sen göremedin ama Hollywood onun filmlerini çekti. Hem de kitabındaki karakterlerden Henry Soul’u kim oynadı biliyor musun?”

    “Bu muhteşem bir şey, gerçekten de filmleri mi çekildi kitaplarımın?”

    Kalabalığın arasından genç aktör Matt Dallas çıkıp selam verdi.

    “Hey, Ali Larter da filmlerde oynadı mı?” diye sorabildi Gürhan mutlulukla.

    Akşama büyük bir parti düzenlemişlerdi deniz kıyısında Gürhan’ın dönüşü için. Gürhan hatırlayamadığı ama hayallerindeki kız olduğu için gayet durumdan memnun olduğu sevgilisiyle dans etmekteydi.

    “Sanırım dans etmeyi bile unutmuş olabileceğimi düşünmüştün.” dedi Gürhan.

    “Bence enerjimizi partiden sonraya bıraksak daha doğru olur görüşündeyim, Gürhan Bey.” diye karşılık verdi sevgilisi göz kırparak.

    Gürhan içki almak için dansı bıraktıktan sonra kendine gelmek için uzun bir süre derin nefesler almaya başladı: “Bu muhteşem hayatı kime borçluyum acaba, Tanrım? Beni duyuyor musun, şükürler olsun ki sen harika birisin!”

    “Bence Tanrı’ya dua etme boşuna…” dedi birden arkasından bir ses.

    “Dwaxer!” diye bağırdı Gürhan, yaşlı adama bakarak. Ama elinde içkilerle yanına gelen sevgilisini görünce Gürhan, demin duyduğu şeyi unutmuştu bile.

    “Ne dersin, gidelim mi?” diye sordu sevgilisi.

    “Nereye, daha iki saat bile olmadı. Parti yeni başlıyor. Tanrım, sanki hayatım boyunca hiç partiye gelmemişim gibi hissediyorum. Bunun doğru olmaması gerçekten de harika, bazen hayatımın ne kadar boş olduğunu düşünüp dururdum.”

    “Herkes ikinci bir şansı hak eder…” diye karşılık verdi sevgilisi gülümseyerek.

    Sabah olduğunda ilk defa güneşe el sallayıp onun hatırını soracak kadar mutluydu Gürhan. Deniz kıyısına yakın bir otelin balkonunda sabah jimnastiği yapmaya başladı.

    “İnanmıyorum, kaslarım nasıl da tutulmuş! Sanki hayatım boyunca hiç spor yapmamış gibi hissediyorum…”

    “Daha vaktin gelmedi, ölemezsin!” diye bir bayan sesi birden kulaklarından yankılandı.

    “Illyra, sen misin?” diye sordu Catboy gökyüzüne dönerek.

    “Illyra da kim?” dedi balkona giren sevgilisi.

    “Hiç kimse, canım. Aslında bir şey düşünüyordum. Sence fırsat varken hemen evlensek mi?”

    “Hemen mi? Bunun daha güzel ve düzgün olması hayalimizde olan bir şeydi ama...”

    “Hayır, tekrardan bu hayatı kaybedeceğim gibi duygu var içimde ve hemen seninle evlenmek istiyorum. Lütfen, benimle evlenir misin?”

    “O zaman en azından hazırlanmama izin ver, pijamalarımızla evlenecek değiliz.”

    “Tamam, ben de Egemen’e haber vereyim. Başka kimse bilmeyecek ama.”

    Deniz kıyısında yürüyüşe çıkan Gürhan dalgaların ayak bileklerine yaptığı masajın etkisiyle kendinden geçiyor gibiydi.

    “Olması gereken buydu zaten en başından biri. Benim gibi biri için bu kadarı bile yeter. Hiçbir zaman fazla ısrarcı ya da gereğinden çok isteyen biri olmadı. Sadece yeteneğimin fark edilmesi, bana destek çıkan dostlarımın ve beni seven birisinin olması gibi masumane isteklerdi. Hiçbir zaman senden para ya da haddimi aşacak şeyler istememiştim. Sonunda birbirimizi anlayabilmiş olmamış gerçekten de çok güzel.”

    “Onu kaybediyoruz, yapacak bir şey yok.” diye bir ses yankılandı kulaklarında birden.

    “Darkgnome, bu senin sesin? Çıkın artık beynimden, ben bu hayatımdan memnunum. Lütfen beni rahat bırakın.” diye haykırdı Gürhan.

    “Ama bunlar gerçek değil.” diye karşılık verdi önünde aniden beliren Dwaxer.

    “Bunların hepsini sen mi yaptın?” diye sordu Gürhan ağlamaklı bir sesle.

    “Yapmam gerekiyordu, çünkü en azından birimizin huzurlu bir şekilde ölmesini istedim.”

    “Ben ölüyor muyum? Ama yapmam gerekenler var…”

    “Her şeyi Possessed bize anlattı, merak etme. Görevini biz devralacağız. Sen üstüne düşeni yaptın, sana söz veriyorum işini yarım bırakmayacağız.”

    “Çlümden kaçamıyoruz değil mi? Ne kadar da basit geliyor ama kulağa: Çlüm! Anlamı bu kadar derin ve bilinmez başka bir kavram var mı k bu dünyada?”

    “Var tabi: Yaşam! Yaşam da derin ve bilinmezliklerle doludur.”

    “Ne kadar zamanım kaldı peki?”

    “Bilemiyorum, birkaç dakika belki…”

    “O zaman hemen bitirmem gereken bir iş var, Dwaxer bunu yapabilir misin?”

    “Elbette…”

    Deniz kıyısındaki yazlık evinin bahçesinde Gürhan bir süre dolaştıktan sonra evine girdi, ona doğru koşturan biri kara biri tekir iki kedisini sevdikten sonra ahşap merdivenlerden yukarı çıktı. Eşi banyodan yeni çıkmıştı. Ona gülümseyerek: “Sonunda gelebildin, Gürhan. Bak birilerinin sana bir sürpriz var…” dedi.

    Yatak odasına girdiğinde yatağın üstünde biri kız biri oğlan beş, altı yaşlarında iki çocuk bağırışlar eşliğinde babalarına sarıldılar. Gürhan, eşinin yanağından öptükten sonra: “Mutluluk ve huzur bu olsa gerek…” diyebildi.

    Yavaşça gözleri kapanırken ve yere düşerken çocukları ve eşi bir an olsun yanından ayrılmadı. Onlara son kez gülümsedi Gürhan ve ölümü kucakladı.

    Dwaxer, sanki makinenin fişini çekmiş gibi bir edayla Catboy’un bedeninin yanından ayrıldı. Ensesini sıvazlayarak: “Boşuna uğraşmayın, öldü çoktan.” dedi.

    Illyra: “Her şey bitti ama değil mi? Kaçırdık elimizden onları, Catboy’a olan sözümüzü tutamayacağız anlaşılan.” diye haykırdı ağlayarak.

    General Sacokhan öfkeli bir halde odasına doğru ilerlemeye başladı: “Kimse bu tesisten dışarı çıkamayacak!”

    “Nasıl ama?” diye sordu Illyra.

    “Sadece bekle…” diye karşılık verdi Sacokhan.

    Alenthas ve Edmond tesisten çıkmışlar ve uzaklaşmaya başlamışlardı. Mark da onlara katılmıştı: “Clicks neden sizle beraber değil?”

    “O sonra bize katılacak…” diye yanıt verdi Edmond.

    O sırada Clicks, Starfell’in yanında Catboy’un ölmüş bedenine bakıyordu. Alenthas için burada casusluk yapması için geride bırakılmıştı, daha inandırıcı olsun diye Edmond onun kafasına vurmuştu.

    “şimdi ne yapmayı planlıyorsun? Hala yalnız takılmak mı istiyorsun?” diye sordu Clicks.

    “şansımı deneyeceğim.” dedi Starfell ve Clicks’in yanından uzaklaşıp Darkgnome ve Firble’nin yanına gitti.

    Edmond, Mark ve Alenthas ise koşmaya devam ediyorlardı. Alenthas birden: “Durun!” diye bağırdı.

    Tam durmuşlardı ki tesisin etrafı mavi bir kalkanla çevrilmeye başlandı. Edmond, Mark ve Alenthas da kalkanın içinde kalmışlardı.

    “İşte buna inanmıyorum…” diye bağırdı Edmond.

    Arkalarını döndüklerinde Efla ile karşılaştılar.

    “Sen kaderci adam, bu aptal kalkanı nasıl aşabileceğimi söyleyebilir misin?” diye sordu Mark.

    “Orayı aşmak için muazzam bir enerjiye ihtiyacınız olacaktır ya da elinizde bir rehine olsaydı daha kolay olurdu.”

    “Mesela senin gibi mi?” dedi hevesle Edmond.

    “Hayır, ben bu işi sizin yerinize hallediverdim.” dedi Efla ve çalılıkların dibinde elleri ayakları bağlı Possessed’i gösterdi.

    “Onu nasıl yakalayabildin?” diye sordu Alenthas merakla.

    “Elinden tüm kalem ve kâğıtları aldığında elinde hiçbir kozu olmadığını sanıyorum düşünemediniz.”

    “şimdi işte elimizde onların geri almak için her türlü şeyi yapabilecekleri bir rehine var!” dedi hevesle Alenthas.

    8. Bölümün Sonu

    X-WORLD’ün gelecek bölümünde…

    Illyra: “Possessed’in en son çizdiği şeyi görmek ister misiniz?”

    Possessed’i geri almaları gerekecek. Çünkü o sadece olayları değiştirebilir.

    Alenthas: “Artık kaderimizi kendi ellerimize alma zamanı!”

    X-WORLD 9. Bölüm "Seçilmiş Kişi" yakında...
    Back to top View user's profileSend private messageVisit poster's website
    Display posts from previous:      
    Post new topicReply to topic


     Jump to:   



    View next topic
    View previous topic
    You cannot post new topics in this forum
    You cannot reply to topics in this forum
    You cannot edit your posts in this forum
    You cannot delete your posts in this forum
    You cannot vote in polls in this forum


    Powered by phpBB © 2001 phpBB Group

    :: HalloweenV2 phpBB Theme Exclusive ::
     
    FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.

    FRPWorld, yeni bir frp dünyası


    Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır.
    Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.


    Sayfa Üretimi: 0.65 Saniye