Yok DevrimK bence senin bahsettigin tarzda kotu karakter de ilgi cekebilir... Ki fantastik olmayan kitaplarda ozellikle Is Dunyasi uzerine gecen kitaplarda bu tur karakterler epey var. Eee fantastik hikayelerde cogu zaman kotu karakterler... Nasil derler.... Daha fantastik oluyorlar... Ama mesela yazdigini okuyunca Orumcek Adamin meshur bir kotu karakteri geldi aklima... King Beny di sanirim adi... Sisman bir is adami idi... Her bolumde yoktu ama oldugu bolumlerde acikcasi hayran oldugum karakterlerden biri idi.. Hep iyilerin kazanmasini bekleyecegimiz bir cizgi romanda da bir yolunu bulup cogu bolumde de karli cikmayi basariyordu King Beny.
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Orhan Veliden
Joined: Jan 25, 2005
Posts: 2113
Location: Duskwood
Posted:
Fri May 07, 2010 7:27 pm
Yani aslında, fantastik kitaplardaki kötüler, kötüden ziyade karanlık oluyorlar (bence). Firble bahsettiğin King Pin sanırım, onu bende çok severdim. Hatta Daredevil'in filminde bayağı bir rolü vardı.
O zaman şöyle mi diyebiliriz, karakterler güç için karanlığı seçiyorlar, örenğin Rasitlin. Raistlin beyaz cüppe yolunda gitseydi o kadar güçlü olabilirmiydi? (İlk serisinin dışında DL ilgimi çekemediği için DL felsefesi yaparken saçmalayabilrim). Yani kötülük içten mi gelir, yoksa şartlar mı insanı kötü olmaya adapte eder? Bu sanırım biraz da yumurta - tavuk hikayesi gibi olur...
Freddy'e gelince kendisi çocukluğumun korku ideolüdür. Onun kadar güzel işlenmiş pek az karakter var bence...
Joined: Mar 10, 2005
Posts: 2585
Location: YalnızlıÄ?ın hüküm sürdüÄ?ü yerden
Posted:
Fri May 07, 2010 7:35 pm
Sorun şurda; genelde okurlar böyle doğuştan "biçilmiş" karakterleri seviyorlar. Çyle iyiler olsun ki, lider doğsun, abartı gücü, kararlılığı olsun falan. Bu tarz iyiler daha çok populer oluyor. Kötülere de mecburen, kuyu kazan, hainlikler peşinde olan, "zaten güçlü olanı" alt etmeye çalışan konumunda kalıyorlar. Ama işte burada ilgimi çeken kısım, hep kötüler "cesareti" gösterip ilk hamleyi yapıyorlar, her zaman plan peşindeler, hep bir zeka parıltıları var.
İyiler pek öyle değil, onları imanı, inançları, kutsal yardımcıları yardım ediyor. Bizim zavallı kötülerimiz de o kadar verdikleri emek boşa gidiyor. Benim romanlardaki iyileri sevmememin en büyük sebebi budur. En kötü anlarında bile şans yaver gidiyor.
_________________ And i still wonder if you ever wonder the same!...
Hmmm... Kotulugu ya da karanligi secmelerinin nedeni farkli olabilir. Aslinda karanligin ne oldugu da cok tartismaya acik bence... Hani hikaye kimi zaman bu konuda kesin bir tavir aliyor... Ama karanlik ve aydinlik kavramlari konusunda insanlarin kafasini karistiran kitaplar daha cok hosume gidiyor.
Ozellikle iyi gibi gorunen bir karaktere farkli acidan baktirip eger onun karanlik taraflarini da gormemizi saglarsa bir hikaye bu bence daha ilginc oluyor.
Ya da kotu karakterin aslinda cok iyi bulabilecegimiz yanlarinin da oldugunu da gosterirse... Yani mutlak iyi ve kotuyu cok sevmiyorum... Biraz dogu felsefelerindeki Yin Yang gibi ic ice gecmis, kotu ve iyinin birbirine karistigi karakterleri daha cok seviyorum.
Bu arada yine yazmadan edemedim. 15 yas sonrasi fanatigi oldugum cizgifilmlerden birisi, sanirim cizgi romani da cikti... Eh tam olmasa da bir parca fantastik sayilabilir bence... Ama Rugrets taki Angelica da meshur kotu ( karanlik ) karakterlerden sayilabilir sanirim )
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Orhan Veliden
Yine hafif fantastik sayilabilecek 15 yas sonrasi okumaya basladigim cocuk romanlarinin kotu karakterlerini yazayim. Pete ve pete de iki farkli karakter vardi, biri buyuk biri kucuk Pete in basina musallat olan...
Unutmadan bir de mesela Sirinlerde Gargamel vardir... O da aslinda cizgifilm Dunyasinin en kotu karakterlerinden birisi ve daha ileriki cizgifilmlerde cok ayrintili isleniyor hatirladigim kadari ile...
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Orhan Veliden
kötülük ve iyilik baktığınız pencereye göre anlam kaymasına uğrayan iki kavramdır..
zavallı insanlara zulmeden Natingım şerifi için kötü, Robin Hood için ise iyi demek yerinde olur.. öyle değil mi..?
ama ya ülkenin dirlik ve düzenini bozan karanlık eşkiya Robin ve kana susamış vahşi adamlarına karşı kraliyetin bekaasını savunan, dirlik düzen için vergi toplayan, o dirlik düzeni sürdürmeye çalışan büyük insan Natingım şerifinin tüm bu zorlu devlet işlerini yönetirken halktan bazılarının vergilerin fazlalığından şikayetle bu teröristlere yardım etmesine ne demeli ?
veya biraz daha uçalım.. fantastik aleme kanat açalım..
Korkutucu ve vahşi ve kötülük dolu kızıl bir ejderi öldüren şanlı savaşçı "iyi"dir değil mi..?
ya sonsuz bilgeliğiyle tüm dünyaya hakim olması, tüm dünyaya bilgeliği ve kudretiyle hükmedip insanlarıyla, hayvanlarıyla yeryüzünü en doğru idareye kavuşturması gerekirken kibirli ve vahşi küçük insanlar yüzünden bir deliğe saklanmak zorunda bırakılmış kadim Ejderha, gerçekten kötü müdür..?
şirinlerden büyülü iksir yapmak isteyen Gargameli mi, yoksa ilim ve büyü alanında ilerlemeye çalışan ve bunun için kullanacağı malzemesine bir türlü ulaşamayan, bilim için binlerce zorlu maceraya giren ve her seferinde uğursuz şirinler tarafından alt edilen, deneyleri bozulan zavallı bilim adamı Gargameli mi izlemek istersiniz..?
bizim kimin penceresinden bakmayı seçtiğimizle alakalı olarak diğer taraftakiler "en karanlık" oluyorlar.. karanlık nedir aydınlık ne..?
esas olan, hikayeyi kimin başrolü ile anlattığınız, yani kimin gözüyle dünyayı izlediğinizdir..
Sorun şurda; genelde okurlar böyle doğuştan "biçilmiş" karakterleri seviyorlar. Çyle iyiler olsun ki, lider doğsun, abartı gücü, kararlılığı olsun falan. Bu tarz iyiler daha çok populer oluyor. Kötülere de mecburen, kuyu kazan, hainlikler peşinde olan, "zaten güçlü olanı" alt etmeye çalışan konumunda kalıyorlar. Ama işte burada ilgimi çeken kısım, hep kötüler "cesareti" gösterip ilk hamleyi yapıyorlar, her zaman plan peşindeler, hep bir zeka parıltıları var.
İyiler pek öyle değil, onları imanı, inançları, kutsal yardımcıları yardım ediyor. Bizim zavallı kötülerimiz de o kadar verdikleri emek boşa gidiyor. Benim romanlardaki iyileri sevmememin en büyük sebebi budur. En kötü anlarında bile şans yaver gidiyor.
Hele başlarda mükemmel giden Drizzt bir aralar resmen rahip olacaktı bu ilahi şansı yüzünden. Bıkkınlık gelmişti artık ama sonra Salvatore'a birşey oldu, çok güzel toparladı seriyi.
Ayrıca şu da önemlidir ki, kötülerin her zaman daha güçlü ve etkili olması amaçlarına giden yolda hiçbir engeli engel olarak görmemelerindendir. Çok rahatsızlık verirse ondan kurtulur (genelde o engel bir başka canlı olur ve ölür) ve yoluna güzel güzel devam eder.
Hmm, bir karakterin iyi ile kötü arasında gittiği karakterler bence çok daha ilgi çekici oluyor. Ama bunun yanında bakış açılarını değiştirip iyi kötü kavramının bir anda zihnimizde yer değiştirmesini sağlayan hikayeleri de ayrıca seviyorum.
Çrneğin Orkları bir tür hedef tahtası gibi gören fantastik Dünyanın "iyi" savaşçılarına oldum olası ısınamamışımdır.
Ya da ilk başta iyi olarak düşündüğümüz bir eylemin o kadar iyi olup olmadığının, ya da en baştan kötü olarak düşündüğümüz eylemin o kadar kötü olup olmadığının sorgulandığı hikayeleri çok daha fazla severim.
Yani bir hikaye belli bir karakteri kötü diye işarek etmesi belki biraz daha basit, ama böyle hikayelerin belki biraz daha kolay okunmak gibi de bir avantajları var... Sonuçta isteyen bu hikayelerdeki kavramları da daha derin sorgulayabiliyor. Mesela Matriks de aslında Mr Smith in iyi meşhur gözlüklü savaşçılarımızın kötü olduğunu anlatan bir yazı vardı ki dehşet verici bir yazı idi.
Yazının ana teması, aslında Matriksi çevreleyen, hani şu isyan halindeki bir şehrin olduğu Dünya da aslında sanal ve bilgisayarların insanları yanıltmak için kullandığı bir Dünya. İlk sanal Dünyanın içinde huzursuz olanlar, bir anda gerçek zannattikleri ikinci Dünya ile karşılaşıyorlar. Mr Smith bu içiçe geçmiş iki sanal Dünyayı yıkmak için insanlar tarafından gönderilmiş bir tür virüs programı, bizim gözlüklülerimiz de bu virüsü durdurmak için aslında makinelerin ürettiği bir anti virüs programı... Ve en sonunda makineler yani antivirüs programı kazanıyor... : ) ) ) Yani hikayelerde bazen her şeyi tersine çevirmek de mümkün ve hatta zevkli olabiliyor.
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Orhan Veliden
Hatta bir yerde ilginç bir şey daha yazıyordu... Smith Matriks sisteminden nefret ediyordu bu onun aslında sistemi yok etme amacı taşıdığına ilişkin fikirlerden biri idi.
İkincisi Neo Matriks sisteminin dışında da sistemin içindekilere benzer güçler taşıyordu, bu da Matriks in dışında daha genel bir sanal sistemin var olduğuna ilişkin dile getirilen bir fikirdi.
Bu daha geniş sisteme sanırım ilgili yazılarda Zion diyorlar, sonuçta tek bir özgür insan şehrinden yola çıkarak tanımlandığı için.. : ) )
Neyse sonuçta kötü karakterler tersine dönüyor eğer bu yorumu gerçek kabul edersek, bu durumda Neomuz en azından insanların gözünde kötü karakter oluyor. : ) )
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Orhan Veliden
ama olaylara farklı açılardan, pencerelerden bakmak adına çok faydalı..
eyvallah firble kardeş..
işte böyle olduğunda inandığın herşey birbirine giriyor.. uğruna savaştığın devletler, canını yoluna koyduğun dostlar, uğruna öleceğin yoldaşlar, kavramlar, ideolojiler, insanlar, aile, sistem..
hepsi tepetaklak oluveriyor..
çünkü "taraf" olduğunda saflarına katıldığın cepheye arkanı dönmek zorundasın, onların baktığı tarafa onların cephesinden bakabilmek için.. ve bu yüzden de içeride olan biten esas hadiseleri görmek, işin özünde dönen dolapları bilmek çok da mümkün olmuyor.. basit kabuller gerekiyor.. "iyiler" ve "kötüler" gibi..
halbuki hayat hiçbir zaman o kadar basit değil..
çözüm ne..?
..
..
bilmiyorum..
illaki taraf olunacak bir şeylere, birilerine.. ama belki körü körüne değil.. ancak ne kadar akıllı, uyanık vs olursan ol, "taraf"san eğer bir yerlere, sırtını dönmüşsün demektir..
cephe seçilmiş..
ve sen de o cephenin ünitelerinden, dişlilerinden, programcıklarından, piyonlarından biri olmuşsundur..
sorgulaman bile isyan olarak algılanır.. en hafifinden olsa dahi senin davaya, sisteme, yola, insana, ideolojiye sadakatinin zayıflığı şüphesi doğar..
ve yaftalama başlar:
bu "iyi" (neye göre, kime göre??)
bu "iyi"
bu "kötü" - imha edilecek
bu "iyi"
..
..
..
ama sistemin işleyişinden de asla tam olarak haberdar olamazsın.. çünkü işin başındakiler bile neye hizmet ettiklerini bilmiyorlardır esasında.. çünkü tüm sistemler, kavramlar, ideolojiler, esasında başka sistemlerin alt sistemleridirler.. bu böyle sonsuz bir döngü halinde uzanır..
Gerçek yaşamda bu tür sorgulamalar elbette yapılır.
Söz konusu olan bir hikaye, öykü veya film olduğunda ise o hikaye, öykü veya filmin bakış açısı elbette olabilir.
Tabii hikayeler geleneksel bakış açılarına meydan okuyabilirler. Mesela ejderhaların iyi olduğu bir film vardı eskiden. Gerçi şimdi de öyle bir çizgi film yapıldı, ama yani birazcık sorunlu...
Ya da insanların başka gezegeni işgal ettiği ( hani şu Allien filmelerinin tersi ) bir film de yapıldı...
Ya da hikaye ilk başta sahip olduğu bakış açısını sonradan değiştirebiliyorsa elbette bu da ilginçlik kazanıyor.
Tabii bir hikayedeki bakış açısını tartışıp, belki onu yazanın ilk başta düşünmediği anlamlar bulmak da bazen ayrıca zevkli oluyor. Ki Matriks de bunu yapmışlar ki sanırım belki bilmeden en azından ben baktığımda filmlerde açık gibi görünen yanları da bu şekilde hayal gücü ile kapatmak mümkün olabiliyor. Hani sanki hatalar bilerek yapılmış gibi oluyor.
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Orhan Veliden
View next topic View previous topic
You cannot post new topics in this forum You cannot reply to topics in this forum You cannot edit your posts in this forum You cannot delete your posts in this forum You cannot vote in polls in this forum
FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.
FRPWorld, yeni bir frp dünyası
Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır. Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.