Soytarı büyük bir memnuniyetle yerinden kalktı;
"Ben size söylemiştim di mi? En iyisi soldan gitmektir diye...yanılmadığımı biliyordum." neşeli neşeli kahkaha attı.
Ardınan ellerini cebine sokup umursamaz bir tavırla, ıslık çala çala ilerleyenleri takip etti. Daha sonra durdu ve Denikrona seslendi:
"HEY! sen çabuk gel önüme düş, çabuk çabuk çabuk!!" Soytarı Denikron önüne geçtikten sonra aynı tavırla devam etti; arada da şarkı söylüyordu:
"Koca kestane ağacının altında,
Sen beni sattın, ben de seni..."
ama sedece bu iki dizeyi söyleyip geri kalan kısmını ıslıkla çalıyor, etrafa karşı da tetikte durmaktan alıkoymuyordu ama ,şarkı söyleyip ıslık çalması.
Gözleri ile görebildiği her tarafı tarıyordu...
_________________ --------------------------------------------------
MutluluÄ?un ve üzüntünün ötesinde...
Soytarı ve kara cübbeli büyücü en öne geçmişlerdi, onların hemen arkasında Xeyna ve Morrigan yan yana duruyordu, drow rahibe ise onlara fazla yakın olmasada onların hemen arkasında tek başına bekliyordu.. en geride ise yarı şeytan ve Reda peygamberi ortalarına almışlardı...
Soldan doğruca devam eden yol 3 kişinin anca sığabileceği genişlikteydi.Sağa sola dikkatle baktıklarında çökmeye yüz tutmuş duvarlar tavanı zorlukla tutmaktaydılar.Arasıra sönmüş meşaleler göze çarpıyordu.
Ve kaos askerlerinin esas dikkatini çeken şeyde sürekli olarak daha aşağı doğru yol katettikleriydi.Zeminin su seviyesi gittikçe yükseliyordu.
Duvarlar bir süre sonra tamamen çöküntüyü andıracaktı.Ara ara görünen garip sembollerde pek birşey ifade etmiyordu.Ara ara gördükleri devasa sütunlar ,bir zamanlar buraların ne kadar ihtişamlı bir kale olduğunu düşündürüyor olabilirdi...
Düşünmelerini zorlayacak birşey varsa da bu Emrahab ın söylediği şarkıdan dolayı olabilirdi.Nitekim bir süre sonra şarkının ikinci kıtasının son ikiliği de aklına gelmişti...
Koca kestane ağacının gölgesinde
Ben seni ***, sende beni...
emrahab bu kıtayı çok sevmişti ve bir süre sonra farkına varamasa da oldukça yüksek bir seste şarkının nakaartlarını söylemekteydi...
Sözlerin en sonunda ise müthiş bir nara patlatıverdi Emrahab.
"Aaaaah Starfall aaaaah! ıssızda yakalamiyim seni çok fena olacak!"
Bu sırada Dhamon sinirli bakışlarını Emrahab a çevirmişti tabiiki...
_________________ Bu kullanıcı siteden ayrılan fakat forum düzeni açısından mesajlarının durması gereken kullanıcılar için ayrılmıÅ?tır. Kullanıcı kesinlikle yoktur. Sorumluluk ve yükümlülükleri site yönetimindedir
Galadlirim yukarı doğru boylu boyunca uzanan kulenin girişinden içeri adım attığı anda sınavı başlamıştı.Bulunduğu devasa hol ileride yine aynı büyüklükteki bir başka hol ile bağlanıyordu.Yerde ve duvarlarda ucu bucağı bulunamayacak kadar çok rün kazınmıştı ve sağda solda çeşitli heykeller görünmekteydi.Sanki Galadlirim i izliyordu hepsi.Büyücüsünden savaşçısına Hırsızından Rahibine ...
kınında bekleyen Painbringer ın rünlerle bezenmiş baş kısmını ellerinin arasında bekleten Galadlirim diğer taraftan içeriyi süzmekteydi.Azalin in gücün üç tarafı için oluştrduğu 3 kuleden birisiydi bu kule.Etrafta meşum yaratıklar Galadlirim i izliyorlardı.kimisi korku dolu kimisi nefret dolu bakışlarla...
Birinci hol 25 metreye 25 metre ölçülerinde kare prizma şeklinde dev bir salondu.İkinci hole geçtiğinde ise 25 metre yarıçapında silindirik bir holdü Galadlirim i bekleyen...
Azalin in intikam seçilmişi hırsla etrafı süzmekteydi.İkinci salonun ortasında ise büyükçe bir obelisk göze çarpıyordu.Çzerinde onlarca rün vardı ve gövde kısmından yukarı doğru devam etmekteydi bu rünler.Dimdik yukarı doğru uzanmaktaydı obelisk ve arkasında da geniş bir merdiven spiraller çizerek yukarı doğru çıkmaktaydı.
merdivenlerin başında ise iki tane lich-knight geçişi kollamaktaydı...
_________________ Bu kullanıcı siteden ayrılan fakat forum düzeni açısından mesajlarının durması gereken kullanıcılar için ayrılmıÅ?tır. Kullanıcı kesinlikle yoktur. Sorumluluk ve yükümlülükleri site yönetimindedir
Joined: May 26, 2003
Posts: 5819
Location: Cehennem
Posted:
Mon May 16, 2005 1:35 pm
Starfall kılıcını ve kalkanını sıkıca kavradıktan sonra Komutan Andero'nun yanında yerini aldı. İskelet savaşçının yere eğlip mızrağını almasından yararlanarak kılıcını arkasından hızla savurarak boynuna geçirecekti (Attack of opportunity +2 to hit). Starfall daha yeni ısınmaya başlıyordu. Dikkatlice kendini savunarak İskeletin tam arkasına geçmek için hareketlenirken kılıcını onun belini ortadan ikiye bölmek için savurdu. (Expertise +5) Hızını alamayan yarı melek öfkeyle iskeletin göğüs kafesini parçalamak için uzun kılıcını aşağıdan yukarı doğru bir yay biçiminde savurup, kılıcı sağ elinde çevirerek, iskeletin boynuna doğru yeniden savurdu.
(Attack of opportunity +2 to attack: Called Shot(Boyun), Attack 1: Called Shot(bel bölgesi omurga), Attack 2: Düz Saldırı, Attack 3: Düz saldırı)
_________________ That which doesn't kill you, makes you stronger
Only God should have this power
Joined: Jun 24, 2004
Posts: 758
Location: Ä°stanbul
Posted:
Mon May 16, 2005 1:37 pm
Andero'nun yüzündeki ani sızıyı hissetmesiyle içinde kabaran şevki hissetmesi bir olmuştu. Akan kendi kanıda olsa, uzun süredir hissetmediği bu sıcak sıvı, vücudunda artık unutmaya yüz tuttuğu bazı tutkuları açığa çıkarmıştı. Yüzünden akan ve çenesine gelerek oradan yavaşça yere damlayan kan damlaları, Andero'nun daha fazlasını istemesine sebep oluyordu. Kötü olan tek şey, karşısındaki bu ölü savaşçının ona bu isteğini sağlayamayacak olmasıydı. Çstelik dayanıklı bedeninin bu kadar hasar alması onu kızdırmıştı.
Andero, dişleri ölemeyenin teni yerine metalle buluştuğunda kafasını hızla geri çekti. Savaşçı, elinde sadece bir kalkan tutuyordu. Diğeriyse boştu. Bu boş eliyle, yani pençesiyle, saldırmıştı demek Andero'ya. Andero katanasını vahşetle kaldırdı ve az önce vurduğu kolun üzerinde silahı hızla aşağı indirmeye başladı. Bu sefer bir öncekinden daha büyük bir nefretle savuruyordu kılıcını (called shot: arm, Power Attack +4) Ardından wakizashisini yine aynı kola savuracaktı içinden gelen o büyük nefretle (called shot:arm, Power Attack +4).
Darbeyi indirirken sanki içindeki nefreti kusar gibi,
-AARRGGHHHH..... diye bağırdı.
Bu sert darbelerle zaten hasar almış kolu kopartmayı umuyordu. Eğer kol koparsa, hızla hafifçe savaşçının kalkanı tuttuğu yönün tersine kayıp yandan, kalkanın savunmadığı bölgeden, katanasını savaşçının göğüslüğünün omuzlarla birleştiği zayıf noktaya sokacaktı. Eğer kol kopmazsa, katanasını yine büyük bir şiddetle artık muhtemelen iyice hasar almış kola indirecekti (eğer son atak kolu koparma amaçlıysa power attack +1).
Savaşçının kalkanıyla savunmadığı yanına geçtiğinde, muhtemelen boynu açıkça görecekti. İşte bu sefer, dişleri hedeflerini şaşırmamalıydı.
_________________ Sadness is my reward because I hate, because I am alone, because I exist. It is the thing which reveals my rage, my envy. I neither live nor die. I will always pursue her. I am sad, I am angry and, I am waiting my time, because I am it, revenge itself.
Sandık açıldığında içinden işlerine yarar birşey çıksaydı en azından beklediklerine değerdi,ama peygamberin elinde tutttuğu şeye bakılırsa basit bir parşomendi,zaten duyduğu koku yüzünden burun direği kıralmak üzereydi.Diğerleriyle birlikte kalenin bu çocuk cesetleriyle dolu odadan memnuniyetle ayrılarak peygamberin yanında ilerlemeye başladı,tozlu tavanlar ve çürümeye yüz tutmuş duvarlardan başka birşey görmeyi beklemiyordu zaten ,beklemediği tek şey yürüdükleri sularla kaplı zemindi belkide yolun sonu bir su kaynağına varıyordu yada başka birşeye suyun nerden geldiğine pek aldırmadan yürümeye devam etti,Redayı şuanda rahatsız eden tek şey soytarının tiz bir şekilde mırıldandığı şarkıydı.Müdahale etmemek için kendini zor tutsada yapamadı
"Niye diğerleri gibi yoluna sessizce devam etmiyorsun"ses tonu öfkeli çıksada enazında ölçülüydü soytarınınki kadar yankı yapmadığına emindi.
_________________ Bir Ã…?ehir,kalesini asla kaybetmez;
eÄ?er onu taçlandıran duvarlar tuÄ?ladan
deÄ?il de insandan ise..
Soytarı arkasından gelen uyarıya hiç kulak asmadan şarkısına devam etti.
Ama en önde olmaktan hoşlanmamıştı...Denikron'u zorla ite kaka önüne sürdü daha sonra diğerlerinin öne geçmesini için Denikron ile kenara çekildi böylece ortada olabileceklerdi. duvara yapışıp diğerlerinin geçmesini bekledi. Denikron'a da aynısını yapmasını tembihlediç hareketleri ile...
_________________ --------------------------------------------------
MutluluÄ?un ve üzüntünün ötesinde...
Joined: Jun 24, 2004
Posts: 758
Location: Ä°stanbul
Posted:
Mon Jun 20, 2005 10:03 am
Tıngırtılar... Yağmur damlalarının cehennemin mistik alevleriyle dövülmüş siyah zırhıyla buluştuğunda çıkarttığı o ses kulaklarına fırtınanın kakafonisi ve çizmelerinin ufak göletler haline gelmiş deliklere girdikçe çıkarttığı su sesinin yanındaki yegane sesti. Gri göğün delinmiş derinliklerinden akarak yer yüzünü yıkayan o su damlalarının arasında yol alıyordu kaos grubu.
Andero sağ pençesinde katanası ve sol pençesinde wakizashisi olduğu halde surların onlara sunduğu o dar yoldan ilerlemiş ve sonunda surun zeminle buluştuğu yere, barakaların yıkılmış olduğu o geniş alana gelmişti. Andero buraya geldiği zaman hafifçe eğilmiş ve üzerine gelebilecek herhangi bir tehdite karşı dikkat kesilmişti. Sonuçta, buradaki işinin ne kadar süreceği hakkında herhangi bir fikri olmadığı için kanını boş yere akıtmamaya karar vermişti. Bunda ona yardım etmesi için üstün savaş tecrübelerinin getirdiği eşsiz defansına güveniyordu.
Yıkılmış binaların arasındaki cesetlerin sergilediği korkunç görüntü, Andero'yu hiç ama hiç etkilememişti zira bu görüntü Pandemonium'da gördüklerinin yanında bir hiçten ibaretti. Bir an tanrılarının boyutunda sahip olduğu o eşsiz gücü hatırladı. O güce bu boyutta sahip olabilseydi... İşte o zaman diyardakilerinin çizmelerinin altında ezilmesi çok daha çabuk gerçekleşirdi.
Andero, yıkılmış barakalarının göz eriminin üzerinde kalan yerlerinden gelebilecek herhangi bir tehlikeye karşı dikkatle ilerlerken aklından bu düşünceleri uzaklaştırdı. Zira tehlike ihtimali taşıyan herhangi bir yerde konsantrasyonu kaymamalıydı.
Sonunda yıkık barakaları geçmişlerdi. Antreman sahasında yerde yatan onlarca ölünün üzerine yağan yağmur, zaten kemikleşmeye başlamış bedenlerinin çürümesine yardımcı oluyordu. Kenarda, sağ yanda, ufak bir gümüşi duman göze çarpıyordu. Andero kılıçlarını hafifçe indirip dikkat poziyonunu biraz bozdu zira düşman zannettiği gri şey bir maskeydi. Andero başını çevirip maskenin fırladığı kuleye baktı. Acaba hikayesi neydi?
Andero etrafta, yere dağılmış silahlara, kalkanlara ve diğerlerine baktı. Efla'ya döndü sonra.
_________________ Sadness is my reward because I hate, because I am alone, because I exist. It is the thing which reveals my rage, my envy. I neither live nor die. I will always pursue her. I am sad, I am angry and, I am waiting my time, because I am it, revenge itself.
Kılıcın büyülü olduğunu anlamak pek de zor olmamıştı. Başını hafifçe salladı öne doğru kendi düşüncelerini doğrularcasına. kılıcı tuttu ve Thor'a geri uzattı.
Soru sorulmasına fırsat vermeden arkasına döndü. Tekrar harekete geçmenin vaktiydi. Yağmur, rüzgar ve yer sarsıntıları pek normal olmasa da bu mekan için garip sayılmazdı. Efla buna dikkatinin bozulmasına izin vermeyecek kadar alışmıştı. Zihni sesleri resmen elekten geçiriyordu. Fırtınanın sıradan seslerini duymuyor fakat sıradışıu birşeye karşı da dikkat kesiliyordu. Bir yandan düşünerek bir yandan ilerlemeye çalışıyordu. Çevresini iyi incelemeliydi. Gördüğü herşey ona bir avantaj sağlayabilirdi.
Sonra görmesi fazla da zor olmayan birşey dikkatini çekti. O karmaşanın arasından bile görmek zor değildi o gnesneyi. Ne olabilirdi bu? Firan'ın yeni bir oyunu? Yeni bir engel? Nesneni nyere konuşunu gördü. Çğrenmek için beklemek tabii ki yereli olmayacaklardı. Oraya gitmeleri gerekliydi. Fakat her zamanki gibi dikati elden bırakmadan...
Antrenman sahasına varmışlardı işte. Pekçok ceset vardı. Artlarında bıraktıklarıpekçok ceset gibi... Ve karşılaşacakları ekçok ceset gibi... Ve ceset olacak birçok canlı gibi... Çlülerin arasından yavaşça ve dikkatlice ilerleyerek nesneye yaklaşıyordu. Nesnenin ne olduğu iyiden iyiye belli olmuştu. Gümüş bir maske... En azından öyle görünüyordu.Gümüş bir maskeyle ilgili birşeyler hatırlayıp hatırlamadığını anlamak için zihnini biraz yoklayacaktı. Daha sonra Andero'nun sesini duydu... Hep olduğu gibi. Zaten yapacak olduğu şeyleri sürekli söylüyordu. Bundan pek de rahatsız değildi. Daha doğrusu aldırmıyordu. Andero'ya sesli herhengi bir cevap vermedi sadece yapmakta olduğuna devam edecekti. Bir an için Grupta bir "Efla" olmadığında nasıl olacağını hayal etti Onların halini düşündü ve gülümsedi. Pek uzun sürmedi bu. Bu hayalin bir yararı yoktu...
Andero'nun savaştığı yaratıktan çıkan o silahın büyülü olması onu şaşırtmıştı. Pek kolay bulunn şeyler olmamasına rağmen bu kalede kolayca rastlamışlardı. Yakınmanın tabii ki faydası olmayacaktı. Sadece bunları kendi yararlarına kullanabilirlerdi. Buradakisilahların da büyülü olma ihtimali vardı. Salonun ortasında doğru biryere yürüdü. Bir büyüyle pekala anlayabilirdi bunu. şu maske... Onun bir güç taşıdığına emindi neredeyse... Hissedebiliyordu... Fakat yapacağı büyü bundan tamamen emin olmasını sağlayacaktı. bubüyüyle içinde büyüyü barındıranların parlamasını umuyordu.
Etrafta acele etmesini gerektirecek birşey olup olmadığını kontrol etti. Etrafın güvenli olduğuna kanaat getirdiğinde enerji bedeninde akıyordu bile. hafifçe sözcükleri mırıldandı. Elleri havada düzensizce hareket ediyormuş gibi görünüyordu.
Spoiler:
Effect: Minor Transformation (Çevredeki büyülü eşyaların kendini belli etmesini sağlamak DC:10) Area: (Spread DC:+10 Objects Only DC: +0) Range: (Close DC+1) Duration: (By Round DC+5) Casting: 2Round DC: -2
(DC:24)
Caster check:d20 + 6(cha) + 5(transformation specialization) +11(level)= d20+22 (2 veya üzeri gelmesi lazım)
_________________ Chaos is the law of nature,
Order is the dream of man.
Soytarının davranışı, zaten sinir küpü olmuş yarı şeytanı çileden çıkardı.. alev alev yanan gözleri.. soytarınında ilerisinde başka bir yere kenetlenmişti, ve Malhevian delice gözlerini o noktadan ayırmıyordu.. fakat içinden yavaş yavaş yükselen hırıltılar, yaklaşan fırtınanın habercisi gibiydi.. (Barbarian Rage)
Yarımkan'ın gözleri bir anda soytarının üzerinde kenetlendi, ağzı açılmasada boğazından gelen hırıltılar, bir kaplanın çıkardığı seslere benziyordu.. gözlerini soytarıdan ayırmadan ellerini yere koydu ve kanatlarını açtı ve bir müddet bekledi yine..
Ardından gelen bir kükreme patlaması ile soytarının üzerine koşmaya başladı, tüm hızı ile.. amacı onu yakalamaktı, yakaladıktan sonra ise ne yapacağı meçhuldü yarımkan'ın...
_________________ Sahi nasıldır yüzü dostunun.. senin yüzündür o pürüzlü ve kusurlu bir aynada...
Joined: Aug 17, 2004
Posts: 230
Location: Ýst
Posted:
Tue Jun 28, 2005 6:04 pm
Denikron yarı iblis ve soytarının arasında geçen olayları izliyordu.Yarı iblis kudurmuşcasına soytarının üzerine yürüyordu.Grubun durumu gerçekten vahimdi.Denikron yanındaki savaşçı kadına dönerek onun imanını sorgulamaya başladı "Niye bunlarlasınki?Kazancın nedir?Tanrım dediğin kişi sizi buraya ölmeye getirdi.Sözlerini bitirdikten sonra büyücü kafasını kadından çevirdi.Kadınla ilgilenmiyormuş gibi yaptı.Sonra ağızını kadının kulağına getirerek "Seni ancak burdan ben kurtulabilirim "fısıltı halinde söyledi.Sonra gözlerini yarı iblis ve soytarıya dikti...
_________________ Herkes aya benzer.Karanlık bir tarafı vardır ve bunu hiç kimseye göstermez... Enter the Ghost Lake The waters whisper of something brooding no way out of here) Son of Dark --------------- Isim:Denikron Githalas Irk:Human Sinif:Wizard Y
Joined: Jan 15, 2005
Posts: 138
Location: karÅ?ıyaka
Posted:
Sun Jul 10, 2005 12:23 pm
Thor yaptığı hamlenin etkisizliği karşısında bir an durakladı. Pelerini savururken taşın soytarının eline girdiğini fark etmişti ve durgunluğunun sebebi buydu. İrkildi ve taşın kendine doğru ilerleyeceği kaygısıyla kılıcını hızla ölü bedenden ayırdı. Pelerini sadece kılıcı tutuyordu ve kılıcın bir ucunun serbest kalmasıyla pelerin engin rüzgâr karşısında bir tüy gibi sürüklenerek gözden kayboldu. Nerdeyse diz çökmüş gibi eğilmiş bir vaziyette geriye doğru iki elini de yere koyarak hızlı adımlarla süründü ve ayağa kalktı. Taşın gücünü hafife aldığını düşündü. Efla hala kendinden geçmişçesine Thor'un anlamını bilmediği birçok cümle kuruyordu. En iyisi bekleyip ne yapacağını görmekti. Thor kılıcını hiç indirmeden taşla arasındaki mesafeyi koruyarak beklemeye devam etti.
Joined: Jun 24, 2004
Posts: 758
Location: Ä°stanbul
Posted:
Sat Jul 16, 2005 1:15 pm
*EFLA*
Büyüsünü bitirmesinin ardından büyü için gerekli konsantrasyonu bir kenara bırakmış ve çevresine konsantre olmuştu Efla. Manzara gözleri için ilginçti. Taş, muhtemelen yarı iblisi yakalamıştı ki yarı iblis yerde sürünüyor ve eliyle kan boşalan göğsünü tutuyordu. Çn tarafta Andero elinde kılıçları hazır duruyor, şurda ise soytarı yere yatmış ve "form değiştirmiş" gülüyordu. İnsan askerin kararsız bakışları etrafı süzerken yarı melek ve drow ise kenarda duruyordu.
Efla sessizce iki yarı iblis arasında geçen tartışmaya kulak misafiri olmuştu. Andero'nun karşısındakinin Brenne olduğuna inanışı ona garip gelmişti zira eskiden beri Andero şüpheci kişiliğiyle ve kendini garantiye alma isteğiyle tanınıyordu. Nedense taşın içindekinin Brenne olduğunu sorgulamadan davranmıştı. Burada Efla'nın bilmediği bir şeyler dönüyordu ama ne?
Efla son olarak, yarı iblisin Andero'nun sorusuna cevap vermeden önceki durumunu izledi. Çektiği acı, taşın aktivitesini ve onuna iletişime geçtiğini gösteriyordu. Efla kendi kendine küfretti. Büyüyü kolaylaştırabilmek için zamanını uzun tutmuştu. O zaman dilimi içinde de taşın birine ulaşamayacağından emindi. Ama yinede... Lanet olsun büyü çok kolay olmuştu, daha çabuk da yapabilirdi.
Efla, yarı iblisin Andero'ya söylediklerini dinledi ama bunları yaparken Andero'nun yönelttiği hiçbir suçlamaya veya soruya cevap vermemişti. Efla, bu suçlamalara taşın da cevap vermediğini düşündü. Açıkcası, kendi açısından, taşın yönetimini elinde bulunduranın Brenne olduğuna dair süpheleri vardı. Yarı iblisin sözleri biter bitmez araya girdi.
-Birinci olarak diye söze başladı. Taşın içinde şu an seninle iletişime geçen şeyin Brenne olduğuna dair hiçbir kanıtımız yok. Bu yüzden bu üstünlük taslamalarından vazgeç asker zira başın derde girecek. dedi. Hepimize karşı asla bir zafer kazanamayacağını bildiğine eminim. diye tamamladı kinayeli bir sırıtışla küçük görürcesine.
-İkincisi Brenne olsa bile, ki bu da onun düştüğünü ve kaybettiğini gösterir, onu takip etmeyeceğiz. O yalancı ve hilekarın teki. Bizi bir tuzağa çekeceğinden hiç şüphem yok. Ayrıca artık bizim için değersiz birini takip edeceğimizi düşünebiliyorsan göründüğün kadar zeki değilmişsin asker. dedi tekrar.
Yarı iblisin anlamsız kendine güveni Efla'yı kızdırmıştı. Sözlerindeki kinayeler ve üstünlük taslamalar Efla'nın kaldırabileceği cinsten değildi.
*EFLA*
_________________ Sadness is my reward because I hate, because I am alone, because I exist. It is the thing which reveals my rage, my envy. I neither live nor die. I will always pursue her. I am sad, I am angry and, I am waiting my time, because I am it, revenge itself.
View next topic View previous topic
You cannot post new topics in this forum You cannot reply to topics in this forum You cannot edit your posts in this forum You cannot delete your posts in this forum You cannot vote in polls in this forum
FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.
FRPWorld, yeni bir frp dünyası
Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır. Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.