Frp World Ana Menü
  • Frp World
    » Anasayfa
    » Forum
    » Anketler
    » Akademi
    » Kitap Tanıtımları
    » Haber Arşivi
    » Haber Gönderin
    » Makale Gönderin

  • Üyelere Özel

  • Kişisel
    » Hesabınız
    » Özel Mesajlar
    » Üye Listesi
    » Üye Arama
    » Siteden Çıkış

  • Site Bilgileri
    » Top10
    » Site Hakkında Yorumlarınız
    » İstatistikler
    » Destekleyen Siteler

  • Kullanıcı Menüsü
    Hoşgeldin, Diyar Gezgini
    Üye Adı
    Şifre
    (Kayıt Ol)
    Üyelik:
    Son Üye: yqiqufa
    Bugün: 16
    Dün: 23
    Toplam: 90345

    Şu An Bağlı:
    Ziyaretçi: 1711
    Üye: 0
    Toplam: 1711

    FrpWorld.Com :: View topic - Büyük Savaş Bölüm Bir
    Forum FAQ  |  Search  |  Memberlist  |  Usergroups   |  Register   |  Profile  |  Private Messages  |  Log in

     Büyük Savaş Bölüm Bir View next topic
    View previous topic
    Post new topicReply to topic
    Author Message
    Willow
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jul 31, 2004
    Posts: 69

    PostPosted: Sat Aug 07, 2004 11:50 am Reply with quoteBack to top

    BÇYÇK SAVAş BÇLÇM 1 : GELİYOR

    Sevgili Rosen
    Birkaç cümle yazabileceğim. Sonra birşeyler yiyip yatmayı düşünüyorum. Burada eğitim çok hızlı ve zor. Bir yandan katanalarla basit kılıç darbeleri yaparken bir yandanda latince sözlük ezberlettiriyorlar. Orasıda farksız sanırım. Burada yani Nothingam'da havalar ılık orayı bilmiyorum. Bu kadar. Cümle limitini aşmamalıyım. Güle Güle
    Lilly. Nothingam
    Kime : Rosen. Londra
    Mektubu zarfa koydu ve zarfı kapattı. Parmağını zarfın tam yapışma yerine koyarak birşeyler mırıldandı. Zarfın üstünde zarf açılamayacak şekilde bir mühür oluştu. Çzerinde L harfi vardı. Zaten bir yatak ve bir masanın zor sığdığı odasının heryeri kitap doluydu. Sıçrayarak ahşap zeminde şaşırtıcı bir şekilde ses çıkarmayarak uzun ince koridora geçti. Gerçekten uzun bir koridordu. Burası dünyanın en büyük konsey binasıydı. Tahta seminde çoraplarıyla ilerlemeye başladı. Kapısız , resimsiz sadece beyaz duvar vardı. İlerledi , ilerledi. Neredeyse beş dakikaya varan bir süre ilerledi. Sonunda ana salona vardı. Her zamanki gibi yeniler alıştırma yapıyordu. İlk başta hep böyle hevesli olurlardı. Biliyordu , oda onlardan biriydi bir zamanlar. Ana salon çok büyüktü. Duvarları mermerdi. Beyaz sütunlar salonu süslüyordu. Bina ahşap olmasına rağmen salon mermerdi. Zemini ve duvarları... Heryeri mermerdi. Ortasında bir yuvarlak halinde toplanmış yeni yetmeler vardı. Ortaya koydukları yılan derisiyle beş kişi birden yer belirleme büyüsü yapmaya çalışıyorlardı. Yanlış anlamayın hepsi ortakdı. Beş kişi bir büyü yaratmaya çalışıyordu. Ne zayıflık ama ! Yer belirleme büyüsü kitaplarda birinci seviye olarak gösterilirdi. Bunlar dün gelenler olmalı diye düşündü. salonun bir ucunda bir şömine ve etrafına toplanmış koltuklar vardı. Diğer ucundaysa toplantı masası ve sandalyeler. Onun dışında hol genç büyücü adaylarına yardım olsun diye boştu. Köşeden yenileri izlemeye başladı. Hepside kızdı. Bir tanesi bağdaş kurmayı tam becerememişti. şimdi eğleneceğiz işte diye geçirdi içinden. Normal boyunda ve kilosunda , uzun kızıl saçlıydı. Güzel sayılırdı. İşte beklenen an. Hep beraber tekrarladılar. "Phenamenunla". Evet harika bir yer belirleme büyüsü yapmışlardı. Fakat bizim kızıl saçlı kıza doğru gidiyordu. Hızla ona çarptı. Kız uzun ve boş salonda çarpmanın şiddetiyle baya bir geriye uçtu. Arkadaşları henüz şoku atlatamamışken Lilly olaya müdahale etti. Bir aday ölebilirdi. Ahh tabiki hayır. Yer belirleme büyüsü onu öldürmez. Acıtır. Lilly koşturarak kızın yanına gitti. Siyah gözleriyle kızlara hiddetle baktı. Çok korktular sanırım ki kalkan büyüsü yapmaya başladılar. Bunlara iyi bir ders verme vaktiydi. Çünkü içlerinden birinin düşüncelerine girmiş ve aslında onun bu büyüyü kasten kızı vurmak için kullandığını öğrenmişti. Çnce kızı koltuğa oturttu. Lilly "Pekala yeni yetmeler. Madem savaş istiyorsunuz , alacaksınız. İyi bir ders olacak sizin için." Bu sırada sesler duyulmuş olmalı ki gözetmen Arthur ve Lucios odaya hızla daldılar. Lilly bağdaş kurmuş ve gözlerini kapamıştı. Diğer dört genç kızda tam karşısında aynısını yapmıştı.

    Devamını yazacağım
    Back to top View user's profileSend private message
    Willow
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jul 31, 2004
    Posts: 69

    PostPosted: Sat Aug 07, 2004 1:44 pm Reply with quoteBack to top

    Arthur salonda Lilly'e doğru koşturmaya başladı. Lucios "HAYIR" diye bağırsada artık çok geçti. Zavallı Arthur Lilly'nin meditasyon yaptığı sırada kendini güvende hissetmesini sağlayan kalkana çarptı. Dehşetle çığlık attı. Maalesef kalkan alevdendi. Çstelik zehirli alevden. Arthur yere yığıldı. Kıvranıyordu. Lilly çoktan transa girmişti. Olanları fark etmedi. Lucios Arthur'a doğru koşmaya başladı. Yanına yetişir yetişmez onu kaldırdı ve salondan koşarak ayrıldı. Ayrılmadan önce Lilly'e bir mesaj yolladı. (Büyücülerin klasik beyinden konuşma metodu). Kızlar daha henüz transa girmişlerdi ki Lilly'nin tam önünde başının hizzasında bir enerji toplanması olmaya başladı. Kızlardan iki tanesi bayıldı. Yer belirleme büyüsünü bir enerji topuna dönüştürüp kızı yaralayan kız çığlık attı. "Lanet olsun ! Enerjimizi emiyor". Diğer kız birden Lilly'nin hatırladığı kadarıyla zehirli enerji büyüsünün sözlerini fısıldamaya başladı. Bu kadarını beklemiyordu ama yinede onların üstesinden gelebilirdi. Hala kimsenin hayal edemeyeceği bir kurtarma büyüsü vardı. Kızın büyüyü bitirmesine izin veremezdi. Eğer izin verirse onlardan emdiği bu enerji onu zehirlerdi. "ibrav pholemé" !. Kızların üstüne gökten irili ufaklı alev taşları yağmaya başladı. Kalkan büyücü yani kalkanın ayakta kalmasını sağlayan büyücü bizim şu kötü büyücüydü. Kalkan onun enerjisiyle ayaktaydı ve gittikçe zayıflıyordu. Muazzam bir zamanlama olmalıydı. Diğer kız zehirli enerji büyüsünü bitirmeden kalkan cadısının enerjisi bitmeliydi. şansı yaver gitti. Kalkan daha fazla saldırıya dayanamadı. Kızların kıyafetleri tutuşmaya başladı. Tabi böyle olunca zehirli enerji büyüsü filan unutulur. Ama öyle olmadı. Kız büyüye devam etti. Büyünün son sözcüğü azından bir tıslama gibi çıktı. "Sissillos!". Enerji küresinin rengi yeşile dönmeye başladı. Bir anda etrafındaki alev duvarını fark etti. Yine kendini kaptırmıştı. Büyü yapmaya başladığında sanki kendinden geçerdi. Bu alev duvarı enerji küresini biraz tutabilirdi. Bu iş iyice zevkli ve sıkıçı bir hal almaya başlamıştı. Artık süpriz büyünün yapılma vakti gelmişti. Konsantrasyonunu fule çıkardı. Dünya ile bağlantısını kesti. Eline cebinden bir parça yeşil zambak tohumu aldı. Latince sözler fısıldamaya başladı. O kadar itaatkar fısıldıyordu ki kızlar korkmaya başladılar. Son sözü duyduklarında kızlar etraflarını sarmış olan enerji parmaklıklarını fark etmeseler kaçacaklardı. Fakat artık çok geçti. "Size emrediyorum ey büyünün güçleri , şimdi burada bu anda bu boyutta kapı açılsın. Size emrediyorum...!" Salon sarsılmaya başladı. Sütunlardan birkaçı büyük bir çıtırtıyla çatladı. Kızlar artık çok korkuyor ve gözetmenlerine bağırıyorlardı. Sanki dünyada bir yırtık varmış gibi sonsuz karanlığa bir delik açıldı. Karadeliğe benzeyen birşey. Ama tek bir farkı vardı. Çekmiyordu , itiyordu... Kapı bir süre sonra kapandı. Bir an salon sessizliğe gömüldü. Bu iki saniye Meryl'e bir gün gibi geldi. Meryl herşeyden pişmandı. O kızı rezil ettiğinden pişmandı. Arkadaşlarını kandırdığından pişmandı. Gözlerini kapadı ve rahatça ve en acısız şekilde ölmeyi diledi. Ta ki bayan Lillith odaya gelene kadar. Odaya girer girmez karşısında gördüğü manzara korkunçtu. İki kız çığlık atıyordu. Aynı zamanda bir yeşil alev topu onlara doğru gidiyordu. Lillith bunun hemen bir djinni olduğunu anladı. Fakat artık belkide çok geçti. Kızlar savunmasızdı ve djinni onlara çok yakındı. Ayrıca Lilly belkide yokedilmesi için vakit olmayan bir kalkan örmüştü etrafına. Tek umut Lilly'nin saldırıyı durdurmasıydı. Çyle de oldu. Odada yankılanan bir cümle herkezi ferahlattı. "Xanxel DUR!". Alev topu durdu. Hiç kıpırdamadan Lilly'e bakıyordu. Yani en azından Meryl öyle anlıyordu. "Sagarretto Xanxel !". Herşey geçmişti. Djinni gönderilmişti. Yorgun görünen Lilly ayağa kalktı. Tüm büyüleri tek sözle sadece safir tozuna dönüştürdü. Kızlar artık ağlıyorlardı. Ama mutluluktan. Lillith Lilly'e bağırıyordu. "Sen ne yaptığını sanıyorsun. Birini öldürebilirdin. Sende ölebilirdin. Ayrıca sen nasıl bir djinni çağırmaya cürret edersin. Gözetmenin buna izin veriyormu ?". Lilly odasına doğru kaçmaya çalışırken Lillith onu tuttu ve duvara yapıştırdı. "Beni dinle bayan ukala. Bundan sonra diğer öğrencilere büyü yapmak yasak. Alıştırmalarını hedef üzerinde yapacaksın. Ayrıca şimdi gidiyorsun ve bir haftada Sanskritçe sözlüğü ezberliyorsun ve bana Sümerce büyünün oluşumuyla ilgili bir haber hazırlıyorsun.
    Back to top View user's profileSend private message
    Willow
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jul 31, 2004
    Posts: 69

    PostPosted: Sun Aug 08, 2004 9:25 pm Reply with quoteBack to top

    Lilly odasına çekildikten sonra neler yaptığını yavaş yavaş anlamaya başladı. Birileri ölebilirdi. Bu ölen oda olabilirdi. Kendini kötülüğe adamış yaratık düşmanına değilde ona saldırabilirdi. Sanırım gözetmeni haklıydı. Yeteri kadar gücü olmadan aptalca şeyler yapmamalıydı. Tam Sümerce ödev için kalem çıkarırken kapı çalındı. Sesi titreyerek "Kim o?" diye sordu Lilly. Kapıdaki gözetmeni Arthur'du. Etrafındaki auranın sıcak hafası ona çarpmıştı. Kapıyı açtı. Gözetmeninin yaraları iyileşmiş gibiydi fakat aurasında bazı delikler vardı. (Dipnot : Auralar büyücüleri büyüden ve yaratıklardan koruyan ve yaratıkları itaat ettiren vücutları etrafındaki kalkandır. Kalkan ne kadar zayıfsa büyücü o kadar güçsüz , saldırıya açıkdır. Büyücüler birbirlerinin auralarını göremezler. Bunun için güçlü bir büyü yada büyücünün izin vermesi gerekir.) Lilly olanları hatırladı. Gözetmeni yaralanmıştı. Fakat Bay Arthur hiçde sinirli değildi. Aksine gülümsüyordu. Arthur bu uzun süren ve benim bu benzetmeleri yapmamı sağlayan sessizliği bozdu. "Bu saldırın hiç hoş değildi." diye bağırdı. Sonra kulağına yaklaştı ve "Lillith dışarıda. Bu konuşmadan sonra odama gelmeni istiyorum" diye fısıldadı. "Seni hiç tasvip etmiyorum Lilly. şimdi bu kapıdan çıkıyorum. Uyumadan Lillith'in ödevini yapmanı istiyorum." dedi ve çıktı. Beş dakika sonra Lilly kapıyı dinledi ve dışarı çıktı. Kapıyı hafifçe kapadı. Çst kata doğru merdivenleri tırmanmaya başladı. Bütün binanın ihtişamı içinde en değersizi merdivenler gibiydi. Ahşaptan ve küçüklerdi. Çstlerinde halı bile yoktu. Merdivenleri tırmanırken ayağı takıldı ve tökezledi. Merdivenin altındaki duvarda sanki bir kapı var gibi geldi ona. Duvarda aralarda çok küçük bir menteşe deliği vardı. Ama çok düşünmedi. Gözetmeninin odasının kapısına geldi. Kapının üstünde küçük bir pentagram içine koyulmuş kırmızı yakut vardı. Kapıyı çaldı ve giriş iznini aldı. Aksi takdirde kapıdaki tuzaktan çıkan alev topu onu küle çevirirdi. Kapı kendiliğinden açıldı. Oda basit bir odaydı. Kare olduğuna emindi. Kapıya bakan bir masa ve koltuk , köşede duvara dayalı bir yatak ve bir dolap... Bundan ibaret bir odaydı. Gözetmeni koltukta oturuyor ve masasının üzerine yaydığı bir büyü parşömenini inceliyordu. Parşömen Sanskritçeydi. Hemen kafasından çevirdi. Bu bir ışınlanma büyüsüydü. Tam bunu düşündüğü sırada gözetmeni ona döndü ve "Aynen öyle genç bayan. Bir teleportasyon büyüsü" dedi. Lilly şok oldu. Ama gözetmeni konuşmaya devam etti. "Sanskritçe öğrenmen için verilen ödev çabuk bitmiş sanırım ? Yarım saat oldumu ?". Lilly cevap verdi. "Baştan beri biliyordunuz." Arthur "Bilmediğimi düşünmen zekice değil. Kütüphanecinin bana gönderdiği şikayet mesajlarını yakarak ısınıyorum." Lilly kızardı. Arthur söze atladı. "Bak Lilly konuşmadan beni dinlemeni istiyorum. Bu konseydeki en güçlü öğrenci cadı sensin. Sanırım bir görevi hak ediyorsun diye düşünüyorum. Sana tehlikeli bir görev vereceğim. Kimse bilmiyor. Ama senin bilmeye hakkın var. Çok kötü şeyler yaklaşıyor Lilly. Hep sorguladığın soru yani sizin üstünüze neden bu kadar gitmeye başladığımızın cevabı bu. Tarih severmisin ?". Lilly şaşkınca "Eee... Evet efendim". Arthur "Bartimaeus okudun mu ?". Lilly "Evet efendim". Arthur "Hatırlarmısın bir savaştan bahsediyordu. Büyük bir savaştan. Var olanların ve var olmayanların savaşından... Neyse bu konuları geçelim. Sana vereceğim görev şu. Türkiye'deki cadılar ve büyücüler konseyi büyük bir tehlike altında. şu dönemlerde maalesef büyücü konseyleri birleşmek yerine didişmeyi tercih ediyor. İsrail Konseyi büyük bir saldırıya hazırlanıyor. Casuslarımız bize bunu bildireli çok kısa zaman geçti." Lilly "Peki benden istediğiniz şey nedir efendim ?" Arthur "Oraya geliyorum sabırlı ol. Senden Türkiye'ye gitmeni istiyorum. Orada neredeyse savaş çıkmak üzere. İşin kötü tarafı kimin kazanacağını biliyoruz. İyi bir müttefik olan İsrail'i kaybetmek istemiyoruz. Ama bunun yanında Türklerinde bize hatrı sayılır yardımları var. Senden bölgede barışı sağlamanı istiyorum. Türk konseyine gidip onlara Britanya'nın bu gerginlikten mutsuz olduğunu ve bu zamanlarda konseylerin birlik olması gerektiğini açıklamalısın. Daha sonra İsrail'e gideceksin. Oradanda Moskova'ya. Oradanda Prag'a gideceksin. Bu ülkelerin konseylerini gezip onlarla anlaşmalar imzalayacaksın. Okulu maalesef hiçbir gözetmen bırakamıyor. Çünkü okulun etrafındaki kalkanda her büyücünün ve gözetmenin çok büyük katkısı var." Lilly "Fakat efendim biliyorsunuz ben sadece bir öğrenciyim. Beni dinlemezlerki." Arthur "Eğer Camandema tılsımın olursa emin ol dinlerler." Lilly " O nedir ?" Artur "Britanya mührü olan bir tılsım. Koruyucu etkisi vardır. Konsey başkanı ve vekilleri taşır" Lilly " Efendim anlamıyorum ben nasıl taşıyabilirim ki onu?". Arthur "Peki açığımı yakaladın. Bu soruyu sormanı beklemezdim. Aslında görevden konseyin haberi yok. Tılsımların saklandığı bir yer var. Sana birini verip yerine sahtesini koyacağım. Sen bunları kafana takma. Sadece eşyalarının gerekli olanlarını topla. Yanına sadece önlem için yıldırım büyüsü malzemelerini ve temel büyüler kitabını al. Seni orada Hakan karşılayacak. İyi biridir. Aslında Türkiye'nin en iyi gözetmenidir. Seni konseye sunacak. şimdi git ve eşyalarını topla. Büyük bahçeye gel. Seni tanıştırmam gereken bir arkadaşım var" Lilly şaşkınlık ve olanların etkisi ile koşarak gitti ve eşyalarını topladı. Çantasıyla sessizce ana bahçeye çıktı. Uçsuz bucaksız göz alabildiğine çimen ve çiçek olan bu bahçede sadece gözetmeni vardı. Gece olduğunu fark etmemişti. Lilly aslında güzel bir kızdı. Uzun kırmızı ve sarı ile karışık hoş tonda bir saçı vardı. Bakışlarının hüzünlü ve güzel olduğunu söylerdi arkadaşları. Gözleri kahve rengiydi. Boyu normaldi. Kilosuda. Ama şimdiye kadar ne aşık olmuş nede ona olan olmuştu. Aslında hikayenin en heyecanlı noktalarından birinde böyle birşeyi neden belirttim bende bilmiyorum. Neyse devam edelim... Lilly gözetmeninin yanına yavaş adımlarla ilerledi. Gözetmeni elinde parlayan yuvarlak demirden bir tılsım tutuyordu. Tılsım bir boyunluktu. Ortasında bir aslan simgesi vardı. Lilly tılsımı boynuna astı. Arthur düz çöktü. Arthur " Ne yapıyorsam yap ve ne dersem tekrarla." Arthur cebinden bir kese çıkardı. Kesenin içinden etrafa safir tozu serpti. Saphir tozlarından bir daire çizdi. İçine oturdu. Bağdaş kurdu ve yüksek sesle ve normal dilimizde konuşmaya başladı. "Seni çağırıyorum kanadı olan , seni çağırıyorum gagası olan , seni çağırıyorum hızı olan. Ey asaletin en yücesi , adaletin en kudretlisi , kartalların şahı Griffin !" Eline iki tane yakut aldı ve birini Lilly'e doğru attı diğerini ise sağındaki boş bölgeye attı. Havada kanat çırpma sesi duyulmaya başladı. Havayı yırtan bişe vardı. Lilly kafasını yukarı kaldırdı. Bulutların arasından dalışa geçmiş bir kartal gördü çok uzaklarda. Yaklaştıkça kartal büyüdü , büyüdü ve büyüdü. Yere indiğinde boyu hemen hemen iki metreydi. Müthiş bir gagası olan dev bir kartal vardı karşısında. Vahşice baktı bir iki hırlama yaptı ve sonra dönüp Arthur'a baktı. Gagasını açarak "Ahh ... Arthur senmiydin. Bende yeni biri beni çağırdı sanıp korkutma aşamasına başlamıştım. Fakat beni çağıran bir kızdı ?" Döndü ve Lilly'e baktı. "Ahh.. Demek küçük hanım sizsiniz. En azından Tera'dan iyi Arthur. En azından bu hanımda zariflik var." Lilly "Teşekkür ederim şey.." Griffin "Bramel.." Lilly " Teşekkür ederim Bramel." Bramel "Ses tonuda güzel. Gittikçe gelişiyorsun Arthur. Neyse eveeet şimdi sadede gelelim. Sonuçta benimde işlerim var. Nereye gidiyoruz ?" Arthur "Türkiye'ye İzmir'e..." Bramel "Harika. Aslında Türkiye'deki griffinler çok barış canlısı. Ama en son Franc oraya gittiğinde onlara küfretmiş. Bir hafta boyunca uçamadı zavallı" Lilly iyice korkmaya başladı. Olaylar o kadar hızlı olmuştu ki düşünmeye vakti kalmamıştı. Yani bilmediği bir yere gidiyordu. Bilmediği insanların içine. Daha dillerini bile bilmiyordu. Ama tılsım ona yardım edecekti...
    Back to top View user's profileSend private message
    Willow
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jul 31, 2004
    Posts: 69

    PostPosted: Mon Aug 09, 2004 4:32 pm Reply with quoteBack to top

    Küçücük bir evdi. İki katlı dört odası olan bir ev... Hakan salondaki kanepede yatıyordu. Açık mutfak olduğundan Hakan'ın uyuması mümkün değildi. Kızlardan biri mutlaka yarım saatte bir su, süt vs içmek için alt kata iniyordu. Hakan zaten hafif bir uyku uyuyordu ve her seferinde bir terslik olmadığından emin olmak için gözünün birini aralayıp bakıyordu. Çst katta malesef odalarda ikişer ikişer yatılıyordu. Hakan bir anlığına düşündü ve kız koruyucuların ona kalmasına şükretti. En azından horlamıyorlardı. Kızlar çok tedirgindi. Daha çok genç olduklarından ve hiçbirşey bilmediklerinden olanlar onları çok tedirgin etmişti. Bu büyük patlamadan sonraki ilk gündü. Hepsi korkuyu atlatamamıştı. Hiçbirinin uyumadığını sadece yatak odalarında gözlerini tavana dikmiş şimdi onları neyin beklediğini düşünmekte olduklarından emindi. Aslında Hakan'da aynen böyle düşünüyordu. Dünyadaki en korunaklı yerlerden biri olan konsey binasını havaya uçurabilecek güçte birşeyden bu evde nasıl saklanabileceklerini bilmiyordu. Bir gününü komple kızları tek tek teselli etmekle geçirmişti. Hepsinin kendi üzüntüleri ve şüpheleri vardı. "Ailemize birşey olacak mı ? Peşimizde birisi mi var ? Savaş mı çıktı ?". Neyse ki biraz sakinleştiler. Ama keşke Hakan kendisi içinde bunu söyleyebilseydi. Tam uyumak üzereyken aklına bir fikir geldi. Madem kızların peşinde birşey yada birileri vardı en güvenli yere gitmelilerdi. "TAşKENT" ! Dört tarafı dağlarla çevrili tek geçidi olan küçük bir köy. Sanırım bu kızlar için en iyisi olacak dedi. Taşkentte çok insan yoktu. Rahatça alıştırma yapabilir , eğitimlerine güvenli bir şekilde devam edebilirlerdi. Fakat içini kurcalayan birşey vardı. Ya başladıysa ? Belkide gerçekten yazılanlar doğruydu. Çstelik tarihte tam tutuyordu. Aynı zamanda olması imkansız olanda olmuştu. şimdi kanıtlanmamış bir tane daha alamet kalmıştı. Bir anda kanepeden fırladı. Çıkan gıcırtıdan uyandığı anlaşıldığından kızların hepsi merdivenlerden koşarak aşağı indiler. Belli ki gerginlerdi. Kızlara gerekli açıklamayı yaptıktan sonra bile kızlar sakinleşmedi. Kızlarda onunla gelecekti. Arabayı hazırlamak için kızlar dışarı çıktı. Arabanın ısınması biraz zaman alıyordu. Leyla hızla içeri girdi. "Eee... Hakan bey..." Hakan devamını bekledi. "şey... Bade ve Canan arabayı kullanmak için kavga ediyorlar". Hakan "Tamam git onları ayır" dedi ve birkaç büyü tozu aldı. Leyla gittiği gibi geri döndü. "Efendim kavgayı Bade kazandı. Canan'ı bagajdan çıkarayım mı ?"....

    Bu sırada Taşkent'te yas vardı. Bozkurtlardan biri ölmüştü. Cenaze bitmişti. Fakat ailenin evinde büyük bir tartışma vardı. Soy reisleri toplanmış mirasın kime kalacağını konuşuyorlardı. Bozkurtların bağ reisi söz aldı. "Evet. Çok büyük bir yas içerisindeyiz. Fakat bir konuya açıklık getirmeliyiz. Birinci olarak miras kalan şeyler neler?" Toplantının katibi miras kalan şeyleri okudu. Bir ev , bir bağ ve bir MIZRAK. Soy savaşçılarından hiçbiri mızrağa dokunmaya cesaret edemedi. Aslında biri etti. O ettikten sonra diğerleri edemedi... Bağ reisi " O zaman aşiret yasalarına göre miras Hakan ağaya kalacak"
    Back to top View user's profileSend private message
    Willow
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jul 31, 2004
    Posts: 69

    PostPosted: Wed Aug 11, 2004 9:21 am Reply with quoteBack to top

    Adam yaşlı ve bir Mısırlı için beyaz tenli denilebilecek bir ten rengine sahipti. Bunun dışında Mısırlılarda klasik olan siyah saç , kahverengi gözler ve bir cübbeye sahipti. Kafasından milyonlarca şey geçerken maalesef camiye geldiğini fark etmemiş hatta içlerine kadar ayakkabıyla girmişti. Hemen utançtan kızarmış şekilde ayakkablarını çıkardı ve sütunların yanına koydu. Hoca gözleri kapalı bir şekilde bağdaş kurmuştu. Ama kendinin geldiğini bildiğinden emindi. Yanılmadıda... Hoca "Başladı değil mi ?" Adam "Evet hocam..." Uzun süre sessiz kaldılar. Hoca iç çekerek söze devam etti. "Sanırım bu kez seçilmişin gücü kapıyı kapalı tutmaya yetmeyecek... Hazırlanın. Bu sefer açılacak. Aynı karanlık çağlarda olduğu gibi değil mi Ali ?" Ali "Bilmiyorum efendim. Ama kime haber vermem gerektiğini biliyorum. İngiltere'den bu mektubu aldık. İngilizlerde farkına varmış. Hemen misyon için bir kızı Türkiye'ye yollamışlar." Hoca "Seçilmiş o mu ?" Ali "Sanmıyorum efendim. Sadece çok güçlü bir cadı olduğunu duydum. Yetenek varmış. Belkide Allah bu kez savaş olacağını bildiğinden birden fazla seçilmiş yollamıştır ?"...
    Adam hocaya olayın geri kalanını anlattıktan sonra Türkiye'ye doğru yola çıktı. Adamın aklından geçen tek birşey vardı. Eğer gerçekten Althar açılıyorsa tüm dünya savaşmak zorunda demekti. Bu kez savaşlarda nükleer bombalar veya silahlar işe yaramayacaktı. Çünkü tarihteki bütün savaşlarda teknoloji işe yaramamıştı. O geldiğinde teknoloji gider. Ama bu kez dünya bilinçliydi. Belkide kazanabilirlerdi. Kendimi kandırıyorum diye düşündü. Savaşacağımız şey cehennem... Biz kötülüğün kollarıyla savaşamazken kendisiyle nasıl savaşacağız ? Eroini , zinayı , günahkarları ve satanistleri durduramadıktan sonra şeytan'ın kendisini nasıl durduracaklardı ? Belkide kıyamet buydu. Dünyanın sonu buydu. Herkes cezasını kötülüğün elinden çekecekti. Ama inançlı biriydi. Mutlaka benden fazla bildiği birşey vardır. O herşeyden bilge olduğuna göre bildiği birşey vardır diye düşündü. O... Kusursuz olan... Bu sırada Türkiye'de çok kötü şeyler oluyordu. Marmarada sürekli depremler oluyordu. Bir sabah Türk halkı muazzam bir hazin ve üzüntüyle uyandı. Adapazarı depremi Türkiye'yi yürekten vurmuştu. İngiltere'de sel vardı. Bunun sebebi İngiltere'nin kıyılarından geçen ve İngiltere'ye sıcak hava getiren akıntının bir avuç şiddette akmasıydı. İngiliz doğa bilimcileri buna oturtacak bir kılıf araya dursun Sibirya'da sıcaklık 40 dereceye çıkmıştı. Japonyada olan bir tsunaminin büyüklüğü Empire States binasını yutacak boyda olunca Japonya talan olmuştu. Ama herşeyin en kötüsü Türkiye'de yaşanıyordu. Halk bozulmuştu gençler eroin ve kokain içinde yüzüyor herkes kötülük yapmaya fırsat kolluyordu. Bu arada herkesin bilmediği birşey vardı. Adapazarı depreminin sebebi Althar mührünü açmaktı. Mühür açılınca içindeki delikten çıkan kötülük o derece bir sarsıntı yaratmıştı ki böyle bir deprem oluşmuştu. İnsanlar onu gördüler ve dedilerki : METAN GAZI YADA SIKIşMIş ENERJİ... Ama o sadece sıkışmış kötülüktü ve işe koyulmuştu. Dünya ile cehennemin savaşı başlamıştı. İşin kötü tarafıda Althar mührü kapatılmadığı sürece kötülük yok edilemezdi. Althar mührünü kapatmak içinde kötülüğü yok etmek gerekecekti.....
    Back to top View user's profileSend private message
    Willow
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jul 31, 2004
    Posts: 69

    PostPosted: Fri Aug 13, 2004 5:09 pm Reply with quoteBack to top

    Hakan konseyi toplamaya çalışıyordu. Kızlara bakması için başka bir eğitmen bulunmuştu. Tüm dünya'da kötü olaylar oluyordu. Çinde bir tayfun 115 kişinin canını aldı ve kuzeye yani Amerika'ya doğru gidiyordu. Sibirya çöl sıcaklarıyla baş ede dursun İngiltere donuyordu. Burada yani Türkiyedeyse en kötü olaylarla baş ediliyordu. Tren kazaları , depremler , seller ülkeyi kasıp kavururken bir yandanda şeytan üssünü Türkiye'ye kurmak için tüm ormanları yakıyordu. Türkiye yavaş yavaş şeytanın üssü olmaya başlamıştı. Hakan bu düşüncelere dalmışken Alsancak garının yandığı haberi geldi. Hakan garda araştırma yapıyordu. Gar kül olmuştu. Saat gece 2 olmuştu. Kapıdan çıkarken ona doğru koşturarak gelen birini gördü. Belindeki hançere sarılmıştı ki adam haberci olduğunu bildirdi. Haberci "Efendim konsey bilim adamlarının size bir mesajı var". Hakan "Evet ?". "Körfez kapandı. Bizde bilemiyoruz ama bir ada çıkıverdi ortaya. Körfez artık bir göl oldu. Buna karşın körfez hızla kuruyor. Su nasıl oluyorsa buharlaşıyor. Körfezi besleyen kaynaklar tamamen tükendi efendim". Amaç belli olmuştu. şehri kötülüğün başkenti yapmaya uğraşıyordu. Artık vakit daralıyordu. Bu sırada Lilly İzmire varmıştı...

    Grifin Lilly'i bırakıp gitti. Dil sorunuda bir büyüyle çözülmüştü. şu anda Bornova sanayideydi. Yavaş yavaş yürüyerek konseyin bulunduğu sokağı gelen yabancılara sordu. Gösterilen yöne doğru gitti. Kocaman bir bina ve karşısında Çocuk Esirgeme Derneği yazıyordu. Fakat onun hemen altında rünik yazıyla Büyü Konseyi yazıyordu. Ama binanın hali perişandı. Heryeri yanmıştı. Hala tüten yerleri vardı. Mahvolmuştu. Konsey yok olmuştu. Hemen karşıda otel yazısını gördü. Geceyi geçirmesi gerekecekti. Parasıda vardı. Otele girdi. Bir oda istedi ve odasına çekildi.
    ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,

    Hakan evine girdi. İçeride Orkun onu bekliyordu. Hakan ve Orkun kardeştiler. İkiside gerçek anlamda güçlüydüler. Bir zamanlar onlarda koruyucu olmalarına rağmen eğitmenliği seçmiştiler. Hakan "Kızlar nasıl ?" Orkun "Bir sorun yok ağabey. İyiler.." Telefon çaldı. Orkun telefona baktı ve telefonu ağabeyine uzattı. Hakan konuştu ve kapattı. "Orkun , seçilmiş olanlardan biri İzmirde. İngiliz olan. Konsey binasının oradaki bir otelde kalıyormuş. Konseydeki bir kahin olmasa onun orda olduğunu asla öğrenemezdik. Ben onu almaya gidiyorum. Sen kızlara göz kulak ol. Bu sonuncusu. Kızlara söyle hazırlansınlar. Nemrut Dağına gidiyoruz. Altharı bulmaya"
    Back to top View user's profileSend private message
    Display posts from previous:      
    Post new topicReply to topic


     Jump to:   



    View next topic
    View previous topic
    You cannot post new topics in this forum
    You cannot reply to topics in this forum
    You cannot edit your posts in this forum
    You cannot delete your posts in this forum
    You cannot vote in polls in this forum


    Powered by phpBB © 2001 phpBB Group

    :: HalloweenV2 phpBB Theme Exclusive ::
     
    FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.

    FRPWorld, yeni bir frp dünyası


    Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır.
    Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.


    Sayfa Üretimi: 0.59 Saniye