Frp World Ana Menü
  • Frp World
    » Anasayfa
    » Forum
    » Anketler
    » Akademi
    » Kitap Tanıtımları
    » Haber Arşivi
    » Haber Gönderin
    » Makale Gönderin

  • Üyelere Özel

  • Kişisel
    » Hesabınız
    » Özel Mesajlar
    » Üye Listesi
    » Üye Arama
    » Siteden Çıkış

  • Site Bilgileri
    » Top10
    » Site Hakkında Yorumlarınız
    » İstatistikler
    » Destekleyen Siteler

  • Kullanıcı Menüsü
    Hoşgeldin, Diyar Gezgini
    Üye Adı
    Şifre
    (Kayıt Ol)
    Üyelik:
    Son Üye: yqiqufa
    Bugün: 16
    Dün: 23
    Toplam: 90345

    Şu An Bağlı:
    Ziyaretçi: 1177
    Üye: 1
    Toplam: 1178

    Şu An Bağlı:
    01 : robert989

    FrpWorld.Com :: View topic - ARAYIş (RP EKRANI)
    Forum FAQ  |  Search  |  Memberlist  |  Usergroups   |  Register   |  Profile  |  Private Messages  |  Log in

     ARAYIş (RP EKRANI) View next topic
    View previous topic
    Post new topicThis topic is locked: you cannot edit posts or make replies.
    Author Message
    Daeya
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Apr 13, 2004
    Posts: 2183
    Location: KarÅ?ıyaka

    PostPosted: Thu Sep 07, 2006 10:51 pm Reply with quoteBack to top

    Shi'el'Elesia kapıda barikat halindeki ceset yığınına baktı ve dışarıdan gelen seslere kulak kabarttı. Yerde o kadar çok ceset yığını vardı ki zeminin rengi kanlar yüzünden görünmüyordu.

    Shi'el'Elesia yanında bulunan rahip ve rahibelerin bir kısmına, kendisiyle birlikte, öldürdükleri düşman askerlerini birer zombiye çevirmelerini emretti. Böylece düşmanın adamlarını düşmana karşı kullanmış olmakla kalmayıp, kaybettikleri askerlere destek sağlamış olacaklardı. Diğer rahibelere ise barikat için kullanılmayan hala yerde üstüste yatan askerleri çevirmelerini emretti. Ve sırayla ritüellerini gerçekleştirmek için harekete geçtiler. Oda dua fısıltılarıyla dolarken *O*nun gücü odadakilerin içine işlemeye başlamış, ceserat ve korkusuz bakışlarla dolmuştu. Kaos şövalyelerine girişin önünde, zombilerle askerlerin hemen arka tarafında belirgin bir hat oluşturmaları emri verilmişti. Böylece rahip ve rahibeler korunmuş olup, dualarıyla birlikte orduya güç katabileceklerdi. Düşmanı kapıda ne kadar çok sıkıştırırlarsa o kadar iyiydi.

    _________________
    Do you know the terror of he falls asleep? To the very tors he is terrified. Because the ground gives way under him, And the dream begins...
    Back to top View user's profileSend private message
    Lord Necros
    BaÅ?büyücü





    Joined: Apr 29, 2005
    Posts: 1916
    Location: Necropolis

    PostPosted: Fri Sep 15, 2006 9:19 pm Reply with quoteBack to top

    Krayns’ın sonunu izleyen Efla, Morien’in tekrar kan havuzuna yöneldiğini gördü ve omuzlarını silkerek yeniden duvardaki şekilleri incelemek için döndü. Bekledikleri her an aleyhlerine işliyordu. Acilen burada ne yapmaları gerektiğini bulup buradan gitme-

    “Sakın oraya yaklaşayım deme vampir!”

    Efla aniden arkasını döndü ve gözleri manyakça parlayan Brenne’nin hızla havuza yaklaştığını gördü. Morien bile bu tepkiye bir an afallamış, öylece Brenne’ye bakakalmıştı. İki seçilmişin ve bir askerin şaşırtıcı bakışları altında Brenne havuza atladı ve avucunun bir hareketiyle Morien birkaç metre geriye, Raziel’in önüne düştü.

    Brenne hızlı bir hareketle havuzun ortasındaki sunağın üzerine sıçrarken parlayan gözlerle Efla’ya baktı. “Bu gücü sana bırakacağımı mı sandın ha?! Tüm bu ihtişamın senin olacağını mı sandın?! Budala! Benim, hepsi sadece benim! Güç ayini tamamlandığında hepsi sadece benim olacak!”

    Morien öfkeyle yattığı yerden doğrulurken Brenne birkaç söz söyledi ve odadaki meşalelerin parlaklığı arttı. Morien, hızla Brenne’ye doğru hücuma geçti ama aynı anda havuzun çevresinde saydam bir küp belirdi. Morien sertçe bu enerji duvarına çarpıp tekrar yere yığıldı.

    “Beni durduramazsınız! Artık durduramazsınız! Çok geç!”

    Ardından Brenne büyünün çeşitli, karmaşık sözlerini söylemeye başladı. Sözleri o kadar hızlı telaffuz ediyordu ki, Efla takip etmekte zorlanıyordu. Normal şartlar altında Brenne’nin tek başına yapmasının imkansız olduğu büyüyü, düşmüş peygamber şimdi içinde yanan hırsla ve buranın verdiği güçle kolaylıkla yapabiliyordu.

    Büyü ilerledikçe Morien, Efla ve Raziel, Brenne’nin vücudunun et tutmaya başladığını fark ettiler. Kemikler sinirlerle kaplanıyor, dokular yeniden oluşuyor, kaslar gelişiyor ve deriler hepsini kaplıyordu. Çok kısa bir süre sonra Brenne orada, sunağın üzerinde, kanlı canlı olarak duruyordu.

    Brenne artık soluk alıp veriyordu ve bu da büyünün ilerleyiş hızında biraz aksaklığa neden oluyordu. Havuzdaki kan şiddetle fokurduyordu. Sunaktan yayılan enerji o kadar yoğundu ki, eğer yaşasalardı Morien ve Efla’nın tüyleri diken diken olurdu. Nitekim Raziel’in zaten olmuştu bile.

    Brenne, ayini bir kreşendo ile sonlandırdı ve aniden sözcükleri kesti. Odadaki meşaleler kararırken odadaki tüm ışıklar kayboldu. Karanlıkta görüş yetenekleri bile bu derin karanlığı aşamıyordu.

    Ama hepsi de Dhamon Brenne’yi görebiliyordu.

    Ve sonra, tam Brenne’nin altında, sunağın üzerinde bir ışık belirdi. Güneşin batımındaki gibi turuncu ışıklar Dhamon Brenne’yi aşağıdan aydınlatıyordu.

    Başka bir boyuta açılan kapıdan yayılan ışıklar...

    Bir kükreme duyulurken Dhamon Brenne’nin yüzündeki zafer ifadesi kayboldu ve dehşet dolu bir ifadeye döndü. Dehşet içinde sunaktan inmeye çalıştı, ama Brenne’nin havuzun çevresine ördüğü engelin aynısı, şimdi de sunağın çevresine örülmüştü. Çıkış yoktu.

    Görünmeyen dev pençeler, Brenne’nin bedenini kesip parçalarken, düşmüş peygamberin bedeninden akan kanlar havuza doluyor, zaten dolu olan havuzdaki kan miktarını iyide arttırıyordu. Brenne’nin işkence dolu çığlıkları odada yankılanıyor, çaresizce daha az önce ihanet ettiklerinden yardım dileniyordu.

    Dakikalar birbirini izledi, pençeler Brenne’nin bedenini parça pinçik etti. Ama tüm bunlara rağmen Brenne hâlâ yaşıyordu. Ve en sonunda pençeler durduğunda, Brenne’nin yüzünde inanmaz bir gülümseme belirdi.

    Aynı anda duyulan bir kükreme ile gülümseme soldu. Bu sefer görünen iki pençe, Brenne’nin ayaklarının altındaki geçitten çıkıp onu bacaklarından tutarak sabitledi ve ardından ejderhaya benzeyen ama seçilmişlerle askerin hiçbir ejderhaya benzetemedikleri bir kafa dışarı çıkıp düşmüş peygamber Dhamon Brenne’yi çenelerinin arasına sıkıştırdı. Ustura gibi dişler bedenine saplanırken Brenne bir çığlık daha attı ve kafa geçitten geri çekilerek yanında Brenne’yi de götürdü.

    Gergin bir sessizlik odayı kaplarken, meşaleler yeniden parlamaya ve odayı aydınlatmaya başladılar. Aynı anda geçit kapandı ve hem sunağı hem de havuzu çevreleyen büyülü engeller kayboldu.

    Bir an Morien, Raziel ve Efla birbirlerine baktılar. Hiçbirisi bundan sonra ne olacağını bilmiyordu. Belli ki Brenne, ayini bir güç ayini sanmış ve hepsinden önce atlamıştı; ama kaybeden o olmuştu.

    Tuhaf bir çekim hissi üçlünün bakışlarını duvardaki kapı mozaiğine yöneltti. Gözlerinin önünde hafif titretişimler ile mozaikteki taşlar birer birer içine gömülüp kayboldu. Rastgele bir şekilde kaybolan taşlar, git gide artlarında duran bir geçiti açığa çıkarttılar. Tüm taşlar gömüldüğünde, ilerideki karanlığı aydınlatırcasına yeni meşaleler bir koridor boyunca yandı. Tek kişinin geçebileceği genişlikteki dümdüz bir koridor, onları ilerideki bir odaya götürüyordu.

    _________________
    All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.

    Power demands sacrifice.
    Back to top View user's profileSend private message
    Lord Necros
    BaÅ?büyücü





    Joined: Apr 29, 2005
    Posts: 1916
    Location: Necropolis

    PostPosted: Fri Sep 15, 2006 9:20 pm Reply with quoteBack to top

    Sessizlik...

    Sanki dışarıda hiç ordu yoktu. Sanki etrafta hiç savaş yoktu. Sanki dışarıdaki karanlık, ölümcül bir tehlikeyi gizlemiyordu.

    Sadece rüzgârın uğultusu vardı. Rüzgâr bile sesleri taşımayı kesmiş, sadece uğultusunu getiriyordu. Ceset yığınının arkasında birikmiş onca kaos şövalyesi ve savaşçısı, rüzgârın iliklere işleyen soğuğu karşısında titriyordu. Shi’el’Elesia’nın ve diğerlerinin kaldırdığı cesetler, kaos askerlerinin önünde dizilmişler, eninde sonunda gelecek olan saldırıya karşı kalkan görevi görüyorlardı.

    Tapınağın bu giriş holünün durumu içler acısıydı. Tapınağı daha önceden sarsan o tuhaf sarsıntılar belli ki tapınağa vurulan çeşitli darbelerdi. Kan havuzundaki fıskiyeler artık susmuştu. Tapınağın derinliklerinden gelen ızdırap sesleri susmuştu. Ateş kamçısı da artık kaybolmuştu.

    Bekleyiş sinir bozucuydu. Kaç dakika geçtiğinin hesabını yitirmişti artık Shi’el’Elesia. Hâlâ kimse saldırmamıştı. Sanki...iblisler geri çekilmiş gibiydi. Bu sessizliğe Dorian da bir o kadar şaşırmışa benziyordu. Safların içinde duran komutan, yardımcısı Bulwein ile hızlı hızlı fısıldaşıyor ve hararetli bir şekilde bir şeyleri tartışıyordu.

    Saldırı aniden geldi. İnanılmaz böğürtülerin sessizliği bıçak gibi yarmasıyla birlikte, kapının arkasındaki ceset yığınına sağlanan pençeler duyuldu. İblisler ceset barikatına tırmanarakiçeri girmeye çalışıyorlardı.

    Kaos şövalyeleri ve askerleri hızla savunma pozisyonuna geçtiler ve beklediler. İblislerin ilki barikatın tepesinde belirdi, bir çığlık kopardı, aşağıya atladı ve öndeki glabrezu zombisi tarafından paramparça edildi.

    İlkini, başkaları izledi ve kısa süre sonra iblisler akın halinde barikatı aşmaya başladılar. Her şeye rağmen barikat işe yarıyor ve iblisleri yavaşlatıyordu. Shi’el’Elesia’nın kaldırdığı cesetler de iyi iş görüyordu. Ama iblislerin sayısı o kadar fazlaydı ki sık sık cesetleri aşarak askerlere ulaşan iblisler oluyordu. Onları da kaos askerleri hallediyordu.

    Yine de iblislerin sayısı gitgide fazlalaştı, güçleri büyüdü. Yaklaşık yarım saat süren başarılı bir müdafaanın ardından, ön safları tutan tanar’ri zombileri paramparça oldular ve artık iblis saldırıları doğrudan kaos savaşçılarını hedef alır oldu. Barikatın da üst kısımları artık devrilmişti ve iblisler içeri çok daha kolay girebiliyorlardı. Kısa sürede içerisi çok sayıda iblisle dolmuştu. Kaos savaşçılarının düzenli mevzileri bozuluyordu.

    Ta arkalarından gelen bir kükreme, Shi’el’Elesia’ya unuttukları bir şeyi hatırlattı: Bu giriş holünü koruyan bir balor vardı, değil mi?

    Balor vahşi bir kükremeyle ileri atıldı ve iblisleri biçerek onları barikata doğru sürdü. İblislerin son büyük saldırıları, şimdi balorun gazabı karşısında geriye püskürtülüyordu. Balora karşı bir saldırı düzenlemeye çalışan iblislerin güçlü türleri-glabrezular, marilithler, nalfeshneeler-barikatın üzerine çıkarak hep birlikte balora bir saldırı yapmaya hazırlanıyorlardı. Balor elinin tek bir hareketiyle barikatı bozarak hem üzerindekileri hem de barikattaki cesetleri ileri doğru savurdu.

    Kaos savaşçıları öylece kalakalmışken balor vahşi bir böğürtü ileri atıldı ve önüne gelen iblisi kesip biçmeye başladı. Bir marilithi kamçısıyla bağlayan balor, onu hızla kendisine çekti ve kılıcını marilithin göğsüne sapladı. Balorun alev alev yanan bedenine yaklaşan her iblis, acı içinde viyaklayarak geri çekiliyordu. Balorun tek bir sözüyle bir glabrezu olduğu yerde kalakaldı ve balor onun kafasını kesti. Sonra geride, iblislerin yoğunlukta olduğu yeri işaret etti ve aniden kükreyen alevler, o bölgeyi ölüme boğdu. Ve son olarak balor, birkaç tane iblisi işaret etti ve iblislerin bedeni kendi içlerine çökerek, parçalanarak harap oldu.

    Her şey buraya kadar iyiydi, ta ki büyük iblisler balora saldırana kadar. Uzun süren uğraşların ardından, balor devasa bir patlamayla infilak etti ve iblislerin çoğu savruldu.

    Ama artık tekrar ayaklanan ve saldıran iblislerle kaos savaşçıları arasında hiçbir şey kalmamıştı. Doğrudan doğruya Kathluk’un güruhlarıyla yüzleşmek üzerelerdi.

    _________________
    All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.

    Power demands sacrifice.
    Back to top View user's profileSend private message
    Lord Necros
    BaÅ?büyücü





    Joined: Apr 29, 2005
    Posts: 1916
    Location: Necropolis

    PostPosted: Fri Sep 15, 2006 9:40 pm Reply with quoteBack to top

    Böğürtü tekrarlandı. Marcus bile diğer büyücüler gibi olduğu yere sindi. Kıpırdamak bile korkutucu geliyordu. Hiçbir şey göremiyorlardı ve tamamen bu şet dolu boyutun insafına kalmışlardı.

    Böğürtünün ardından başka sesler de duyuldu. O kadar gür olmayan başka korkutucu sesler. Gerçekten de çok sayıdaydılar.

    “Çleceğiz! Hepimiz öleceğiz! Buraya hiç gelmemeliydik! Hepimiz öleceğiz!” Büyücülerden birisi delirmenin ilk belirtilerini göstererek hiç durmadan mırıldanmaya ve yakınmaya başlamıştı bile.

    _________________
    All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.

    Power demands sacrifice.
    Back to top View user's profileSend private message
    SacoKhan
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 10, 2005
    Posts: 2585
    Location: YalnızlıÄ?ın hüküm sürdüÄ?ü yerden

    PostPosted: Sat Sep 16, 2006 9:39 am Reply with quoteBack to top

    "Kes sesini salak! Git bütün acizliğini kendine sakla!"

    Korkularını belirten insanlardan nefret etmekten bıkkınlık gelmişti artık Marcus'a, tamam insan korkabilirdi hatta şu an o tür hisleri kuvvetlenmeye başlamıştı ama yine de diğerlerinden saklamaya çalışıyordu.

    Olduğu yere sinip elinde hançeri çekilmiş bir şekilde beklemeye başladı, etrafı dikkatlice süzüyordu...

    _________________
    And i still wonder if you ever wonder the same!...
    Back to top View user's profileSend private messageICQ Number
    C_Deschain
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jun 01, 2006
    Posts: 291
    Location: ankara

    PostPosted: Sat Sep 16, 2006 10:05 am Reply with quoteBack to top

    Deschain oturduğu yere iyice sindi..Burası nasıl bi yerse aklının ötesinde bir yerdi..Kafası almıyordu böyle korkunç bir yeri kendini alıştırmayı düşündü ama gelen böğürtüler buna izin vermiyordu...Hele delirmek üzere olan büyücünün söyledikleri ise son kalan umutlarınıda yaşama isteğinide çökertmiş..Gözlerini Marcus a çevirdi..Böyle güçlü bir büyücü bile sinmiş bekliyorsa kendisine olacakları tahmin bile edemiyordu...Bekleyişini sürdürmekten başka bi çaresi yoktu..

    _________________
    <div>Tári Nénharma....</div><br>
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailMSN Messenger
    Raziel_Zauvirr
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Sep 26, 2005
    Posts: 79

    PostPosted: Sun Sep 17, 2006 1:01 pm Reply with quoteBack to top

    Raziel yerde bağdaş kurmuş bir şekilde Kranys in cesedine tiksintiyle bakıyorduki,kendisinin anlamadığı bir şekilde seçilmişler arasında bir tartışma yaşandı.Bunların çok azına anlam verebiliyordu...

    Ardından bu tartışmalara son getiren düşmüş peygamberin akıbetini şaşkın gözlerle izledi...

    Grupları çok hızlı bir şekilde azalıyordu.Artık kendisinin her savaşta bir yem olarak kullanılacağindan kesinlikle emindi..

    Quote:
    Tuhaf bir çekim hissi üçlünün bakışlarını duvardaki kapı mozaiğine yöneltti. Gözlerinin önünde hafif titretişimler ile mozaikteki taşlar birer birer içine gömülüp kayboldu. Rastgele bir şekilde kaybolan taşlar, git gide artlarında duran bir geçiti açığa çıkarttılar. Tüm taşlar gömüldüğünde, ilerideki karanlığı aydınlatırcasına yeni meşaleler bir koridor boyunca yandı. Tek kişinin geçebileceği genişlikteki dümdüz bir koridor, onları ilerideki bir odaya götürüyordu.




    Raziel oturduğu yerden yavaşa kalktı.Seçilmişlere yaranabilmek için Efla ya döndü;
    '' Çnden girmemi istermisiniz efendim?''

    _________________
    Nindyn vel'uss kyorl nind ratha thalra elyhinn dal lil alust.
    Back to top View user's profileSend private message
    Daeya
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Apr 13, 2004
    Posts: 2183
    Location: KarÅ?ıyaka

    PostPosted: Fri Oct 06, 2006 8:45 pm Reply with quoteBack to top

    Shi'el'Elesia bir süre olan biteni dikkatli bir şekilde izledi. Balor'un varlığıyla biraz yükleri hafifliyordu. Ta ki balor yok oluncaya dek. Olan bitene bir anlam veremeyen shi'el'Elesia bir süre olduğu yerde kaldı. Herşey o kadar hızlı bir şekilde gelişiyordu ki, sanki bütün bu olan bitenler bir yanılsamadan ibaretti. Ama kaosun baş rahibesi öyle olmadığını biliyordu..

    Hem kendisini hem de ordusunu koruma altına almalıydı.

    Bütün bunları düşündükten sonra kendini kontrol altına aldı ve tüm gücünü toplayarak tanrısına yakarmaya başladı...Kılıç seslerinin arasında Shi'el'Elesia'nın duaları akıp gitti...

    Rp Dışı Not: Shi'el'Elesia'nın yaptığı büyü protection from evil 10 radius'tur.

    _________________
    Do you know the terror of he falls asleep? To the very tors he is terrified. Because the ground gives way under him, And the dream begins...
    Back to top View user's profileSend private message
    Lord Necros
    BaÅ?büyücü





    Joined: Apr 29, 2005
    Posts: 1916
    Location: Necropolis

    PostPosted: Wed Nov 08, 2006 10:06 pm Reply with quoteBack to top

    “Igna’es-nhark, mgl’wnath! Eius kril’lspincio’th Igna’eth! Eius quoniqm loquetur!”

    Ses bu sefer inanılmaz yakından gelmişti ve bu zifiri karanlıkta göremese de Marcus, artık sesin sahibinin yanlarında olduğunu biliyordu. İğrenç bir koku burnunu doldururken gerçekten de Pandemonium’un barındırdığı dehşetlerden birisinin sonlarını getireceğini anlamıştı. Deschain de sesi duyar duymaz donup kalmıştı. Konvoyun kalanı ise çığlık çığlığaydı.

    Sesin sahibi korkunç bir kahkaha attı ve Marcus bir anda tam önüne koca bir şeyin konduğunu fark etti. Ama daha bir şey yapamadan dev bir pençe onu tuttu ve fırlattı. Sert bir şekilde kayaya çarpıp yere düşerken nefesi kesildi ve inledi.

    “Hayır aşağılık yaratık, hiç sanmıyorum!”

    Bu ses… Bu sesi ne Deschain ne de Marcus tanıyordu. Konvoydan birisi değildi. Ayrıca sesin geldiği yön ilerisiydi.

    Yaratık bir anda çığlık attı ve dövüş sesleri tünelde yankılanmaya başladı. Tuhaf sesin savaş naraları ile yaratığın böğürtüleri birbirine karışıyor, zaman zaman sesin sahibinin iniltileri, yaratığın acı dolu çığlıkları tarafından bastırılıyordu. Birkaç dakika süregelen mücadelenin sonunda yaratıktan gelen acı dolu gurultuları duydular. Ardından tok bir sesle yere düşen cesedin sesini duydular. Hâlâ bazı yaratık sesleri geliyordu, ama bunlar çok uzaktaydı. Muhtemelen bu bitmeyen rüzgâr taşıyordu.

    “Siz büyücüler oldukça korkmuş olmalısınız. Bizden olmadığınız kesin. Peki neden biriniz ışık yakma zahmetine girmedi sorabilir miyim acaba?” dedi karanlığın içinden aynı ses. Çzgüven dolu, keskin bir sesti.

    _________________
    All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.

    Power demands sacrifice.
    Back to top View user's profileSend private message
    Lord Necros
    BaÅ?büyücü





    Joined: Apr 29, 2005
    Posts: 1916
    Location: Necropolis

    PostPosted: Wed Nov 08, 2006 10:13 pm Reply with quoteBack to top

    Bir adım. Sonra bir adım daha. Ve ardından yine bir adım. Her saniyesi envai çeşit vahşi, tehlikeli, acılı ve uzun ölüm korkuları dolu, birkaç adım. İşte Raziel, koridorda önden ilerlerken attığı her adımda bunu hissediyordu. Kumandanın ölümüyle şüphesiz artık o rütbeye kadar tırmanabilirdi, peki hükmedecek adam kalmadıktan sonra buna değer miydi? Çnden gitmeye gönüllü olmuştu, ama gitgide çökmekte olan bir grup için kendisini riske atmaya değer miydi?

    Raziel’in adımlarını birkaç metre geriden Efla ve Morien izliyordu. İkisi de temkini elden bırakmıyorlardı. Brenne gibi bir adamın bile güç ayini sandığı bir şeyin nasıl da korkunç bir şekilde sonlandığı görmüşlerdi. şimdi atacakları adımları nasıl hesaplamadan edebilirlerdi ki?

    Uzun ve karanlık koridorun sonunda ışık vardı. Raziel bunu daha adım atar atmaz görmüştü, tıpkı Efla ve Morien gibi. Ve uzun süren dakikalar sonunda, Raziel o ışığa ulaştı.

    Tuhaf bir arenadaydı Raziel. Daire şeklinde bir yerdi burası. Yer kumla kaplıydı. Çevrelerinde beş metre yükseklikten itibaren sıra sıra dizilmiş bir anfitiyatro vardı sanki. Tam karşısında ise kocaman, devasa bir taht duruyordu. Arenanın tam ortasında ise bir sunak mevcuttu. Sunağın üzerinde…

    “Apocalypse’in Gözyaşı.” diye mırıldandı Efla.

    Turuncu ışıklar saçan, gözyaşı biçiminde, bir top büyüklüğündeki kristal, havada uçuşuyordu. Varlığından yayılan kaos dalgaları seçilmişlere temas ettikçe onları kuvvetlendiriyor, güçlerine güç katıyordu.

    Ve aniden geldikleri tünelin girişi demir parmaklıklarla kapandı. Korkunç bir kahkaha arenada yankılandı. Hepsinin de gözleri tahta çevrildi.

    Bu his… O tahtta oturan varlık o kadar ihtişamlı ve yüceydi ki, onun karşısında kendilerini o kadar aciz ve zavallı hissediyorlardı ki… Morien ve Efla aynı hissi sadece bir kez daha, Pandemonium’da *O*’nun karşısına çıktıkları zaman hissetmişlerdi. Bu acınası derecede güçsüzlüğü, bu zavallılığı, bu acizliği sadece o zaman hissetmişlerdi.

    Tıpkı şimdiki gibi…

    “Tebrikler. Buraya kadar gelmeyi başarabildiniz. Kathluk’un ahmaklığı, sizleri ayağıma kadar getirdi.”

    Arenanın tribünleri bir anda türlü türlü iblislerle dolmaya başladı. Hepsi kan ve vahşet isteyen gözlerle üçlüyü süzüyordu. Ama hiçbirinden tek bir çıtırtı bile çıkmıyordu. Sanki tahtta oturanın varlığı hepsini ve her şeyi bastırmıştı.

    “Kafanızda soruların olduğuna eminim. Ama size cevap vaad etmiyorum!”

    Varlığın öfkesi üzerlerine yıkıcı bir dalga gibi gelirken üçlü sendeleyerek yere düştü. Efla bir anlığına tahta bakmayı başardığında bunun bir balor olduğunu gördü. Ama daha önce hiç böylesini görmemişti. Bu balor…inanılmaz güçlüydü. Neredeyse *O*’ndan bile daha güçlüydü.
    “BANA BÇYLE OLACAğI SÇYLENMEMİşTİ! BANA GİDERKEN UNUTULACAğIMIZ SÇYLENMEMİşTİ! BANA, BENİM EGEMEN OLDUğUM şEYLER İÇİN BAşKA ZAVALLI VARLIKLARA TAPINILACAğI SÇYLENMEMİşTİ!” Varlık parmağıyla üçlüyü işaret etti. “SAHTE TANRINIZ ARTIK YOK! ONUNLA BİZZAT İLGİLENDİM! VE şİMDİ DE SİZİNLE İLGİLENECEğİM! ÇZERİNİZDEKİ HÇKMÇ KIRIYORUM!”

    Kırbaç şaklaması gibi bir ses duyuldu ve sanki kor bıçaklar bedenlerinin her bir yerine saplanırmış gibi bir acı, Efla ve Morien’i kapladı. *O*’nun verdiği tüm güçler varlıklarının özünden sökülüp alınırken, yapabildikleri tek şey acizce çığlık atmaktı. şükürler olsun ki Raziel bu acıdan muaftı.
    “Ben varken NASIL öyle zavallı bir varlığa tapınabildiniz ha?! Hangi cüretle bana sırt çevirebildiniz?! KONUşUN! HEMEN!”

    Morien sıktığı dişlerinin arasından zorlukla “Sen de kimsin?” demeyi başardı. Ama belli ki bu büyük bir hataydı. Varlığın öfke dolu dalgası benliklerini kavururken “BEN KİM MİYİM?!” diye gürledi varlık. “BEN KİMİM ÇYLE Mİ?! PEKİ YA SEN KİMSİN VAMPİR?! BANA İSMİMİ SORMAYA CÇRET EDEBİLECEK KADAR CESURSAN, O CESARETİNİ ER MEYDANINDA GÇSTER BAKALIM!”

    Arenayı çevreleyen pek çok kapıdaki demir parmaklıklar kalktı ve her birinden içeri çeşitli iblisler girdi. Hepsinin de gözleri Morien’e çevrilmişken artık tribünlerdeki iblisler kendi korkunç lisanlarında tezahüratlar ediyorlardı.

    Dövüşmekten başka şansının kalmadığını anlayan Morien, kılıçlarını çekti ve savunma pozisyonuna girdi. İblisler hemen çevresini sardılar. Gerisi Efla ve Raziel için görünmezdi, ama kısa süre sonra Morien’in parçalanan bedeninin çıkarttığı iğrenç sesleri duyabiliyorlardı. İblisler geri çekildiğinde Morien’den geriye sadece bir et yığını kalmıştı.

    “Ve siz,” dedi varlık. “Gücümün ihtişamına tanık olun!” Balor, alev kırbacını şaklattı ve arenanın tam ortasındaki sunakta asılı duran Apocalypse’in Gözyaşı paramparça oldu. Tanrının dokunuşuyla kutsanan-veya lanetlenen-kristal parçalanırken turuncu ışık inanılmaz bir parlaklığa ulaştı. Kaosun serbest kalan gücü, Efla ve Raziel’in bedenlerini kavurdu, zihinlerini eritti, benliklerini kuruttu. Yüzlerce çığlık kulaklarında yankılanıyordu.

    Kendilerine geldiklerinde arenadaki tüm iblisler ölmüştü. Kaosun yaratıkları olmasına rağmen kristalin parçalanması sırasında yayılan kaos enerjisi o kadar muazzamdı ki hepsi tüten kömür yığınlarına dönmüşlerdi. Ama bir şekilde Raziel ve Efla sağ kalmışlardı. Taht ise artık boştu.

    And olsun ki bana ihanet edenlerin hiçbiri sağ kalmayacak!

    Zihinlerinde yankılanan bu son sözle birlikte arenanın tamamen boşaldığını anladılar. Gerek ruhsal, gerekse fiziksel.

    Derin derin soluyan Raziel yattığı yerden yavaşça ayağa kalktı ve sunağa doğru yürüdü. O da neydi öyle? Ve nasıl herkes yok olurken o sağ kalmıştı? O ve Efla…

    Efla’nın durumu pek de iyi değildi. Buraya geldiğinden beri gitgide artan gücü, kaosun o inanılmaz kudretini artık hissedemiyordu. Ancak sıradan bir kaos büyücüsü kadar kudreti vardı. *O*’nun kendisini güçlü kılan iradesi artık üzerinde değildi. Bir şekilde o varlık, *O*’nun kutsamasını kırmayı başarmıştı.

    Kötü bir gümbürdeme, Raziel ve Efla’yı kişisel düşüncelerinden uzaklaştırdı. Arenanın olduğu oda yıkılmak üzereydi. Tüm çıkışlar ise kapalıydı.

    _________________
    All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.

    Power demands sacrifice.
    Back to top View user's profileSend private message
    Lord Necros
    BaÅ?büyücü





    Joined: Apr 29, 2005
    Posts: 1916
    Location: Necropolis

    PostPosted: Wed Nov 08, 2006 10:14 pm Reply with quoteBack to top

    Shi’el’Elesia ellerini yukarı doğru kaldırdı ve *O*’na yakararak kendilerini, *O*’nun seçilmiş müritlerine karşı gelen bu iblislerden koruması için yakardı. Savaşçılar iblislere karşı savunma elde edecek, böylece iblislerle daha rahat mücadele edebileceklerdi.

    Hiçbir şey olmadı.

    Shi’el’Elesia çaresizlik içinde duasını yineledi ama sonuç gene aynıydı. Aklına gelen başka bir duaya başladı ama yine hiçbir şey olmadı.

    Güçleri gitmişti.

    Dahası, tanrısının kendisine ve onun gibi olanlara bahşettiği vahşet ve kaos gitmişti.

    Kaos şövalyelerinin birbirlerine olan bakışlarından aynısının onların da başına geldiğini anlayabilmişti Shi’el’Elesia. Rahibeler de çaresizce başrahibeye bakıyorlar, bir medet umuyorlardı.

    Sanki bunu bilirmiş gibi iblislerden korkunç bir kükreme yükseldi ve son hızlarıyla hücuma geçtiler. Ruhani desteklerinden yoksun kalan şövalyeler, savaşçılar ve rahibeler aceleyle bir hizaya geçseler de korku ve panik safları ele geçirdi. İblisler yıkıcı bir dalga halinde saflara çarpıp savaşçıları ve rahibeleri biçmeye başladılar.

    Beş dakika süren çarpışmada çok ciddi zayiat vermişler ve savunmadakilerin yarısını kaybetmişlerdi. Shi’el’Elesia önündeki dretchi beynini şişledikten sonra hemen yanında Dorian’ı gördü. “Başrahibem, burada direnmemiz mümkün değil. İçerilerdeki istihkâmlara doğru geri çekilmemiz lazım. Burada tutunmamız artık imkânsız.” diye haykırdı savaşın ortasında sesini duyurabilmek için ve o anda önüne atlayan vrocku biçti.

    _________________
    All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.

    Power demands sacrifice.
    Back to top View user's profileSend private message
    SacoKhan
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 10, 2005
    Posts: 2585
    Location: YalnızlıÄ?ın hüküm sürdüÄ?ü yerden

    PostPosted: Thu Nov 09, 2006 10:45 am Reply with quoteBack to top

    "Mühimmatımızın ne olduğunu bilmeden nasıl oluyor da böyle ezebiliyorsun? Gördüğün üzere buraya yabancıyız. Ben Marcus Sharpsabre. Bize ismini bahşedebilir misin bilge kişilik!"

    Sözleri kinayeli olmasına rağmen olumlu anlamlarında da haksız değildi Marcus, adam gerçekten bilge birine benziyordu. Eğer iyi niyetli biri olduğunu anlayabilirse belki buradan çıkmak için kendisine yardım edebilirdi. Zaten sadece kendisinin kurtulması yetiyordu, diğer büyücüler pek de işe yaramayacaklardı ve gereksiz kalabalık yaratacaklardı.

    Çstünü düzeltip adamın cevap vermesini bekledi...

    _________________
    And i still wonder if you ever wonder the same!...
    Back to top View user's profileSend private messageICQ Number
    C_Deschain
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jun 01, 2006
    Posts: 291
    Location: ankara

    PostPosted: Fri Nov 10, 2006 8:30 pm Reply with quoteBack to top

    Deschain çevresinde gelişen olaylardan dolayı dona kalmıştı.Ne yapacağını ne edeceğini bilmiyordu.Tek yapması gerekenin hayatta kalmaya çalışmak olduğunu biliyordu.Ve bu yüzden hiç bir ayrıntıyı göaçırmamalı olayları ve etrafındaki büyücüleri dikkatle izlemeliydi.Ve şu anda tek ümidi o garip yaratıkları öldüren kişinin o yaratıklardan daha da kötü çıkmamasıydı.Hatta belki buradan çıkmalarına bile yardım edebilirdi.
    Sessiz kalmayı ve çevresini gözlemlemeyi akıllıca buldu.Çzellikle aralarında adını Marcus diye tanıtan büyücüyü sessizce izlemeye ve gerekirse onun peşinden gitmeye hazır olması gerekiyordu...
    İçinden bu düşünceleri geçirirken Marcus'la aniden ortaya çıkan adamın konuşmalarını dinlemeye çalışıyordu...

    _________________
    <div>Tári Nénharma....</div><br>
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailMSN Messenger
    Raziel_Zauvirr
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Sep 26, 2005
    Posts: 79

    PostPosted: Sun Nov 12, 2006 4:51 pm Reply with quoteBack to top

    Raziel'in yeşil gözleri delirmişcesine etrafa bakıyor bir çıkış arıyordu,ama hiçbir kurtuluş yolu olmadığının farkına çabucak varmıştı.Tek çarenin yakarmak olduğuna karar vererek haykırdı;
    '' Yalvarırım Efendimiz canımı bağışlayın !!!! Gücünüz karşısında bir böcek kadar bile değerimiz yok!! Size yalvarırım efendimiz ben size hiç ihanet etmedim !!!!!!!!!!!''

    _________________
    Nindyn vel'uss kyorl nind ratha thalra elyhinn dal lil alust.
    Back to top View user's profileSend private message
    Daeya
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Apr 13, 2004
    Posts: 2183
    Location: KarÅ?ıyaka

    PostPosted: Fri Nov 17, 2006 5:34 pm Reply with quoteBack to top

    Shi'el'Elesia dualarına yanıt bulamayınca ne yapacağını şaşırdı. Her şeyden önemlisi Tanrısı neden sesini duymuyordu. Bir hata mı yapmıştı...İbadetinde bir sorun mu vardı, yoksa tanrısı artık onu başrahibesi olarak görmüyor muydu? Shi'El'Elesia'nın beyninde binlerce düşünce dolanıyordu.

    Tanrısı çok iyi bir zamanlama yapmıştı kendisini terketmek için. İçinde bulunduğu durumda artık boş yere yakarmanın bir anlamı yoktu. Rahibeler, rahipler cevap istiyorlardı ve haklılardı da..Savaş aleyhlerine dönmüştü bir anda..

    Dorian çekip çıkardı düşüncelerinden kaosun baş rahibesini. Burada daha fazla direnemeyeceklerini söylüyordu..Haklıydı da..Burada bu şartlar altında daha fazla direnemezlerdi.

    Dışarıya çıkmaları gerekiyordu..Dorian'a sesini duyurmak için bağırdı "Dışarıya çıkıyoruz!"

    _________________
    Do you know the terror of he falls asleep? To the very tors he is terrified. Because the ground gives way under him, And the dream begins...
    Back to top View user's profileSend private message
    Display posts from previous:      
    Post new topicThis topic is locked: you cannot edit posts or make replies.


     Jump to:   



    View next topic
    View previous topic
    You cannot post new topics in this forum
    You cannot reply to topics in this forum
    You cannot edit your posts in this forum
    You cannot delete your posts in this forum
    You cannot vote in polls in this forum


    Powered by phpBB © 2001 phpBB Group

    :: HalloweenV2 phpBB Theme Exclusive ::
     
    FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.

    FRPWorld, yeni bir frp dünyası


    Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır.
    Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.


    Sayfa Üretimi: 0.72 Saniye