Frp World Ana Menü
  • Frp World
    » Anasayfa
    » Forum
    » Anketler
    » Akademi
    » Kitap Tanıtımları
    » Haber Arşivi
    » Haber Gönderin
    » Makale Gönderin

  • Üyelere Özel

  • Kişisel
    » Hesabınız
    » Özel Mesajlar
    » Üye Listesi
    » Üye Arama
    » Siteden Çıkış

  • Site Bilgileri
    » Top10
    » Site Hakkında Yorumlarınız
    » İstatistikler
    » Destekleyen Siteler

  • Kullanıcı Menüsü
    Hoşgeldin, Diyar Gezgini
    Üye Adı
    Şifre
    (Kayıt Ol)
    Üyelik:
    Son Üye: AldaTrudel
    Bugün: 11
    Dün: 23
    Toplam: 90340

    Şu An Bağlı:
    Ziyaretçi: 1605
    Üye: 0
    Toplam: 1605

    FrpWorld.Com :: View topic - On Kasaba Muharebesi (RP Ekranı)
    Forum FAQ  |  Search  |  Memberlist  |  Usergroups   |  Register   |  Profile  |  Private Messages  |  Log in

     On Kasaba Muharebesi (RP Ekranı) View next topic
    View previous topic
    Post new topicThis topic is locked: you cannot edit posts or make replies.
    Author Message
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Sun Jul 09, 2006 9:22 pm Reply with quoteBack to top

    Ben mi? Benim kim olduğumu zaten bilmiyor musun? Senin deyiminle küçük adam büyük rahip...

    Bense kendimi bir ozan olarak görürüm.

    Burada oluş nedenimse tam da senin dediğin gibi ölümü seyretmek içindi. Ben eski bir onkasabalıyım. Ve bu en kara anında buraya geri dönmek zorunda hissettim kendimi..

    Bir şey yapamayacağımı bile bile sadece o an yaşanırken orada olabilmek için...

    Peter sustu belki söylememesi gereken şeyleri söylediğini farketmişti. Belki adama daha gizemli görünmek daha fazla işe yarardı.

    şimdi ise ona en doğru görünen beklemekti. Adam Oren rahiplerinin deliliklerini adamda görmemişti. Yeminer rahibi olması daha muhtemeldi. Oren şovalyesinin getirdiği tapınaktaki bu ruhlar onunla nasıl anlaşıyordu o halde.

    Bunlar daha sonra düşünmesi gereken konulardı. Eğer hayaletler bir hata yapmazsa adamın ne karar vereceği belliydi ve Peterin kaçmasının gerekli olduğu da.

    şüpheli bir söz duyduğunda farkedilip durdurulmaya çalışıldığı ilk ana kadar yavaşça geri çekilmeye çalışarak olacakları bekledi.

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Lord Necros
    BaÅ?büyücü





    Joined: Apr 29, 2005
    Posts: 1916
    Location: Necropolis

    PostPosted: Tue Jul 11, 2006 3:25 pm Reply with quoteBack to top

    Darcalus öfkeyle homurdanıyordu. Toz bulutu daha yeni yeni çökmekteydi, ama hâlâ ortalık görülmez durumdaydı. Lord Shadowbane’in akılsız yaşayan ölü ordusu, bilinçsiz bir şekilde bu bulutun içinde ilerliyordu.

    Lord Shadowbane belki de iki yüzyılı aşkın bir süredir ilk defa, bir rüzgâr çıkması için dua ediyordu.

    Daha önce sık sık zombilerin ve iskeletlerin, bol sayıda bulunup önden gönderilmesinin hayrını görmüştü Darcalus. Bu yemler, düşmanı kolaylıkla oyalayıp onlara zayiat verdirebiliyordu. Çstelik yavaş olmaları, düşmanların cesetleri daha detaylı incelemelerine olanak tanıyor, ve onların bedenlerindeki çürümüşlüğü gözler önüne seriyordu. Bu da düşman arasında yayılan bir panik dalgasıyla sonuçlanıyordu elbette.

    Ama şimdi, hızlanmaları için Darcalus altındaki karabasanı yiyebilirdi.

    Toz bulutu gittikçe sinirlerini bozuyordu ve karşı taraftan hiç ses gelmiyordu. At nallarının sesi durulduğundan beri, hiçbir şeyi idrak edemiyordu.

    Belki de tanrılar ona acımıştı, ya da talihi dönmüştü; ama her nasılsa güneyden gelen ani bir rüzgâr ile birlikte, toz bulutu seri bir şekilde dağılmaya başlamıştı.

    Kavuniçi gözleri savaşın şevkiyle alevlenen Darcalus, miğferinin altında sırıttı. İşte eğlence şimdi başlıyordu. Gerisindeki rüzgâr çoktan dağılmıştı bile ve karabasan şaha kalktığında Darcalus kılıcını sallayarak gerideki, ordusunun asıl çekirdeğini oluşturan birliklere ilerleme emrini verdi. Sonra Darcalus sevinçle önüne döndü ve önündeki toz bulutunun dağılmış olduğunu gördü.

    Nehre oldukça yaklaşmıştı...yani nehir olması gereken yere, zira artık burada incecik bir su akıntısı vardı o kadar. Ve daha da kötüsü, karşı tarafa düşman okçuları dizilmişlerdi bile. Düşman subaylarının emirleriyle birlikte uçları yanan oklarını göğe yükselttiler, ve yaylarının kirişlerini çatırtılar çıkartarak bıraktılar.

    Oklar gökte bir yay çizip, yürüyen ölülerin üstüne bir ölüm yağmuru gibi yağarken Darcalus’un yapabildiği tek şey, öfke dolu bir çığlık atmak oldu. Kılıcıyla ileriyi göstererek yürüyen ölülerine hücum emrini verdi.

    _________________
    All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.

    Power demands sacrifice.
    Back to top View user's profileSend private message
    Lord Necros
    BaÅ?büyücü





    Joined: Apr 29, 2005
    Posts: 1916
    Location: Necropolis

    PostPosted: Tue Jul 11, 2006 3:27 pm Reply with quoteBack to top

    Gümüşyüz belki de hayatının en hızlı kaçışını yapıyordu. Yaptığı şey pike olmaktan çıkmıştı, resmen intihar edercesine, kanatlarını kapatmak suretiyle kendisine boşluğa bırakmıştı. Ama hareketini yabana atmamak lazımdı, işe yarıyordu.

    Gümüşyüz, tahmininden biraz daha fazla bir hızla toz bulutuna doğru düşerken, tam ilerisinde, yani güney tarafında, onları gördü: Cydanor ve Troller. Cydanor da pike yapıyordu ve bir anda yavaşladı, karın kısmını toz bulutuna doğru döndü. Sonra kanatlarını birkaç kez güçlü bir şekilde çırparak toz bulutunu dağıttı ve tekrar hızla göğe yükselmeye başladı.

    Gümüşyüz artık toz bulutuna değil, bomboş bir araziye doğru düşüyordu.

    Yere pek kalmadığı için Gümüşyüz kanatlarını açtı ve düşüşünü durdurdu. Panik içinde arkasına, griffonlara baktı.

    Griffonlar her nedense nehirdeki sete geri dönüyorlardı.

    _________________
    All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.

    Power demands sacrifice.
    Back to top View user's profileSend private message
    Lord Necros
    BaÅ?büyücü





    Joined: Apr 29, 2005
    Posts: 1916
    Location: Necropolis

    PostPosted: Tue Jul 11, 2006 3:28 pm Reply with quoteBack to top

    Cervantes, yıkık cümle kapısının önünde, askerlerinin ovaya inişini ve nehrin bu yakasında toparlanan Wholkom Lejyonu ile birleşmesini izliyordu. Tuhaftır, müttefik kuvvetler şu anda nereden çıktığı belirsiz bir yaşayan ölüler ordusuyla uğraşıyordu. Ama bu ordu kiminleydi? Orkların yeni bir hilesi mi? Yoksa yepyeni bir düşman mı?

    Son birlik de önünden geçerken, Cervantes, yaşayan ölülere fırlatılan alevli okları gördü. Eh, en iyisi buydu şimdilik; ama yaşayan ölülerin bu nehir yatağını geçmeleri pek vakit almazdı.

    Cervantes bakışlarını önündeki mücadeleden geriye, kaleye kaydırdı. Ork ordusu görülmüyordu. Binaların, hatta dağın arkasında kalmış olmalılardı. Tapınak da buradan görülmüyordu. Halbuki onun görüntüsü insana huzur veriyor, Cervantes’in, artık hissedemediği tanrısını ona hatırlatıyordu.

    Oren’in anısını hatırlaması, Cervantes’in içini yeniden kederle doldurdu. Gözlerinde bir batma başlamıştı, ama gözlerini hızla kırpıştırarak gözyaşlarını geri çekti. şimdi ağlamanın zamanı değildi. Çstelik...

    Bir dakika! Tapınak?! Ozan hâlâ oradaydı! Orada, orkların burnunun dibinde! Nasıl olur da ozanı unuturdu?!

    Cervantes avucunun içiyle alnına vurdu. Sonra atının dizginlerine asıldı. Ozanı oradan çıkartmalıydı.

    _________________
    All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.

    Power demands sacrifice.
    Back to top View user's profileSend private message
    Lord Necros
    BaÅ?büyücü





    Joined: Apr 29, 2005
    Posts: 1916
    Location: Necropolis

    PostPosted: Tue Jul 11, 2006 3:34 pm Reply with quoteBack to top

    “Bu kadar yeter!” diye gürledi ruhun derinden gelen sesi. “Sen, ölüm rahibi, dediklerimi aynen uygulayacaksın! Sana ayinin içeriğini anlatacağım. Lakin öncelikle, ayine uygun giyinmelisin! Benimle gel!”

    Ruh, merkezdeki heykelin ardındaki kapıdan içeri süzülüp ortadan yok olurken, ruhlardan bir tanesi, insan kadını öne çıktı. Peter, ruhların boylarının ırkdaşlarına göre epey uzun olduğunu fark etti. Kadının ruhu, onun yanında dev gibi kalıyordu.

    Birkaç saniye boyunca Peter ile ruhun bakışları çakıştı. Sonra, ruh dizlerinin üzerine çöktü ve bakışları Peter’ın bakışlarının hizasına geldi. Peter şimdi o gözlerdeki ifadeyi açık açık okuyabiliyordu: Keder, inanılmaz yoğunlukta bir keder, sayısız yılın bilgeliği, yaşama verilen önem ve bilinmeyene duyulan korku.

    “Başka çaremiz yok.” dedi ruh sakince, keder yüklü bir sesle. “Bizim bilgimiz, sandığın kadar fazla değil. Keşke bu olanları engelleyebilseydik, ama en azından bazı şeyleri değiştirebiliriz.” Dediklerine kendisi bile inanmıyormuş gibi gözlerini acı dolu bir ifadeyle kapatıp başını iki yana çaresizce salladıktan sonra ruh, kaldığı yerden devam etti. “Ayinin sonunda neler olacağını bilmiyoruz. Belki sadece bir bedene yol göstereceğiz. Belki o bedendeki ruhla bütünleşeceğiz. Belki ayin başarısız olacak. Ve belki de...bedendeki ruh tamamen yol olup bedeni bize bırakacak.”

    Ruh sustu. Daha fazla konuşamayacak gibiydi. Bu sırada Peter fark etti ki, Dekotta ayin hazırlıklarına çoktan başlamıştı.

    _________________
    All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.

    Power demands sacrifice.
    Back to top View user's profileSend private message
    dekotta
    KutsanmıÅ? KiÅ?i





    Joined: Apr 10, 2005
    Posts: 233

    PostPosted: Thu Jul 13, 2006 6:17 am Reply with quoteBack to top

    Dekotta kararını çoktan vermişti. Kendisini çağıran ruhla birlikte onun gösterdiği yere yöneldi karanlık rahip. Aklında binlerce soru dolaşmasına, yapacağı şeyler konusunda şüpheler duymasına karşın yapmaya karar verdiği yapma konusunda en ufak bir şüphesi yoktu.

    RP Dışı: Necros, ayinle ilgili ayrıntıları bana özel mesajla gönderebilir misin ? Seni online yakalamam zor oluyo bazen de Sad
    Back to top View user's profileSend private message
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Thu Jul 13, 2006 10:11 am Reply with quoteBack to top

    Peter kadının söylediklerini bir süre düşündü. Söyledikleri bir pişmanlığı andıran ifadeye sahipti. Ya da bir çeşit açıklama...

    Bir an kararsızlık yaşadı Peter ama sonra düşündü. Bu kadın ve diğerleri aniden ortaya çıkıp başkalarına zarar verecek bir çözüm dayatıyorlardı. Ve üstelik çözümü açıklama gereği bile duymuyorlardı.

    Buna izin vermeyecekti Peter... Diyarı kurtaracak insanların daha sorumlu hareket edip istedikleri bu büyük desteği hak etmeleri gerekirdi.

    Kadına daha dikkatli baktı. Yanda ölüm rahibinin yaptığı hazırlıkları görebiliyordu bu kararlılığını arttırdı.

    Ne yaparsanız yapın. Ben savaşı izlemeye devam edip bu destanı yazacağım. Belki siz de destana bir bölüm eklersiniz değil mi? diyerek dışarıya açılan kapıya yöneldi. Dışarıya çıktığında Cervantese gidip olanları ve bu Oren mi Yeminer mi emin olamadığı rahibin bir tanrı veya tanrıyı andıran ruhlarla bağlantı kurup birilerinin bedenlerini ele geçirmeye hazırlandıklarını anlatacaktı.

    Belki bunu Cervantese anlatmak yanlıştı. Zaten şu son birkaç ay bir yana hayatının her bölümünde hep deliliğin sınırlarında gezen şimdi bile o sınırların hala civarında olan bu adam ne yapacaktı acaba?

    Yine de bunu ona söyleyecekti. Bu son seçenek gibi görünüyordu. Sonra yapabilirse savaşı izleyebileceği bir yerde seçenekleri tekrar düşünecekti.

    RP Dışı: Cervantese anlatacaklarımı direk sen yazabilirsin Necros. Benden gitmemi isterse de onunla ordunun toplandığı yere giderim her halde.

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Logan
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Apr 29, 2004
    Posts: 1963
    Location: Gölgelerin İçinden,Kan Kusturmaya Geldim

    PostPosted: Fri Jul 14, 2006 7:48 am Reply with quoteBack to top

    Gümüşyüz O yaratıklardan kaçmış ... Havadan 1 -2 metre yukarda kendi ordusunun yanına doğru gitmeye başlamıştı. Artık savaş tam anlamı ile başlıyordu. Kan akacak, etrafta kaos gezecekti.

    Ordusunda olması gereken yerde yerini almıştı.. Gümüşyüz Kalkanı almış elinde de kılıcını almıştı. 2 ordunun birbir ne girme anını sabırsızlıkla bekliyodu... kanatlarını sırtına yapıştırmış ordu ile beraber koşuyordu Gümüşyüz.

    _________________
    Ã?LÃ?M NEREDEN VE NASÄ°L GELÄ°RSE GELSÄ°N!!! Savas NaÄ?ralarmız kulakdan kulaga yayilacaksa ve silahlarimiz elden ele gececekse ve baskalari silah sesleriyle,savas ve zafer narâlariyla cenazelerimize agit yakacaksa Ã?LÃ?M HOS GELDÄ° SEFFA
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailMSN Messenger
    dekotta
    KutsanmıÅ? KiÅ?i





    Joined: Apr 10, 2005
    Posts: 233

    PostPosted: Sat Jul 15, 2006 5:47 pm Reply with quoteBack to top

    Dekotta kafasında beliren herşeyi karanlık ruh ile ayini yapacağı yere girerken bir kenara itti. Çnemli bir ayini gerçekleştirmeliydi ve deneyimlerine dayanarak bu tür ayinlerde hata yapmaması gerektiğini biliyordu. Çncelikle ruh ve beden dinginliğini sağlamalıydı.

    Dekotta odaya girdiğinde karanlık ruh ile tekbaşına kaldığından onun korkutucu aurasını daha net hisseder hale gelmişti. Bu tür bir varlığın bir kişiyi avatar olarak kullanmasının sonuçlarını düşündü bir an, hiç de iyi şeyler gelmiyordu aklına ama anında bu düşünceleri kafasından uzaklaştırdı karanlık rahip.

    "Anlat bana yapacaklarımı " dedi kararlı bir şekilde odaya göz attarken. Ortasında ortadan hallice bir sunak vardı. Oda bir ayin için hazırlanmışa benziyordu. Dekotta'nın girdiği kapının yanında bir hazırlık masası vardı. Ayini üzerindeki zırhlarla yapamazdı Dekotta, etrafta birşeyler olacağını düşünmüştü ve masanın üzerindekiler de onun düşüncelerini doğrular nitelikteydi.

    Dekotta odayı bu şekilde incelerken karanlık ruh ayini ona anlatmaya başlamıştı. Dekotta hemen odayı incelemeyi bıraktı ve şamantik ruhun anlattıklarına dikkat kesildi. Ruh 10-15 dakika ayini tüm ayrıntıları ile anlattı. Normal bir kişi bu kadar karmaşık bir ayini aklında tutmayı bile hayal edemezken Dekotta tamamını ezberlemişti. Daha önceden aynı olmasa da bu tür ayinleri çok yapmış olan rahip bu ayinin ayrıntılarını bir kez daha gözden geçirdi.

    Aslında şamantik ruhlara avatarlık yapacak kişilerden bile daha tehlikeli bir durumdaydı Dekotta. Ayinin yapısından anladığı kadarı ile Dekotta bu ruhların dünyaya gelmesine yardım edecek, kanı ve ruhu ile onları bu dünyaya bağlayacaktı.

    "Yüce Lordum bana yardım et" dedi Dekotta ayini aklından bir kez daha geçirdiğinde. Bu esnada odaya göz gezdirmeye devam ediyordu. şimdi oda ilk girdiği zamanki kadar küçük görünmüyordu. Hatta oldukça geniş bir salon bile denilebilirdi.

    Hazırlanmasını hareketsiz bir şekilde bekleyen şamantik ruhun çevreye yaydığı tedirgin edici aura eşliğinde Dekotta ilk gördüğü masanın başına yürüdü. Son birkaç dakikadır rahip kafasını temizlemeye çalışıyordu. Ve yavaş yavaşta bunda başarılı oluyordu. Hareketleri artık daha dingin ve yavaştı.

    Dekotta yavaşça üzerindeki elbiseleri çıkardı. Sırası ile ağır zırhını, ardından altına giydiği yün korumalık zıbını çıkardı . Daha sonra iç çamaşırlarını... Dekotta tamamen çıplak kaldığında neredeyse kafasında ayinin dışında hiçbir düşünce kalmamıştı. Birkaç saniye çıplaklığın verdiği rahatlığı hissetti Dekotta, odanın ağır olmayan havası vücudunun her tarafına dokunuyor, zırhlar içinde incinmiş, baskı altında kalmış bedenini rahatlatıyordu.

    Daha sonra siyah ayin cüppesini masanın üzerinden aldı, üzerine ustaca işlenmiş ilahi büyü rünleri elbiseyi çok daha ihtişamlı gösteriyordu. Sanki kendisi için hazırlanmış, bedenine uyan ayin cüppesini giydi. Ayinler için hazırlanmış cüppe hiçbir şekilde giyen kişiyi rahatsız etmeyecek şekilde özenle dikilmişti. Miğferinin altında sıkışmış omzuna inen saçlarını havalandırdı ve hazırdı.

    Kendisini bu ayin için ruhsal ve bedensel şekilde hazırlamıştı karanlık rahip. Bir kez daha etrafına baktı. Salonun ortasındaki sunak şu anda dikkat ettiği tek şeydi. Masanın üzerinde duran kıvrımlı tören hançerini ellerine aldı ve sıkıca kavradı. Bu hançer kanını akıtacaktı... Ve masanın üzerindeki en dikkat çekici nesneye odaklandı. Mavi bir taş, balta şekline getirilmiş büyü yüklü bir balta. Oldukça kudretli bir nesne olduğu her halinden belli oluyordu.

    Rahip balta şeklindeki mavi taşıda eline aldıktan sonra sonra üzerinde mavi bir rüntaşı olan, odanın merkezindeki sunağa yöneldi.

    Sunağın başındaydı, aklını bu dünyadan arındırmış, belki de hayatının en önemli anını yaşamaya hazırlanıyordu. Derin bir nefes aldı ve artık kendisinden uzaklarda olan Lord Yeminer'e seslendi bir kez daha: "Lordum bilgeliğinle bana yol göster. "

    Elindeki mor taş ile en uç tarafı biraz öncde kendisine ayini anlatan şamantik ruha bakacak şekilde dev bir penragram çizdi. Elindeki balta şeklindeki taş yere dokunuyor ama ne aşınıyor, ne de yeri aşındırıyordu. Sadece ardında fosforlu mor bir iz bırakıyor, rahibin çizdiği şekilleri görselleştiriyordu.

    Dekotta ayin için gerekli şekilleri çizmeye başladığında, aklında ayinle ilgili herbir ayrıntının sabit, sanki yıllarca çalışılmış gibi kusursuzca bulunmasının bir deha ürünü olmadığını, bunun aslında tapınağın kendisine sağladığı bir kutsama olduğunu çoktan anlamıştı.

    Pentegram bittiğinde karanlık rahip çizimine göz attı, bir hata olmamalıydı. Tapınak ona bir kutsama sağlamıştı ama karanlık rahip nadiren güvenen birisiydi. Yaptığı her işin düzgün olması için rahip azami dikkat gösteriyordu.

    Pentegram hatasız bir şekilde çizilince rahip sunağın yanına geldi, şimdi ikinci aşamaya gelmişti. Sunağın çevresindeki pentagramın merkezini oluşturan beşgenin içine bir rün çemberi yazmaya başladı Dekotta. Kutsal büyüyü odaklayacak, dengesini kaybetmemesini sağlayacak bu rün çemberini daha sonra hatırlayabilmek, hatasız bir şekilde çizebilmek için neler vermezdi Dekotta. şu anda hazırlandığı ayinin ne kadar kudretli güçleri çağıracağı çizimlerinden, kullandığı ekipmandan çok iyi anlaşılıyordu. Çizdiği denge çemberindeki rünler o kadar güçlüydülerki Dekotta bir an bu kadar kudretli rünler gerektiren çağırmanın bu diyara neler getirebileceğini hayal etti.

    "İşine bak be adam ! " diye azarladı kendisini, aklındaki kudetli rünler hakkında düşünmemek deneyimli rahip için bile güç olabiliyordu. Pentegramın içindeki rün çemberi tamamlandığında bir kez daha kusursuzluğunu test etti karanlık rahip ve üçüncü aşamaya geçti.

    Bu kez pentegramın çevresine bir rün çemberi çizmeye başladı karanlık rahip. Bu çemberi oluşturan ilahi rünlerde en az içeridekiler kadar çizimi zor ve kudretli rünlerdi. Ama bu rün çemberinde bir değişiklik vardı. Bu çember sadece bir çember değildi. Pentegramın beş ucunun geldiği yerlerde çember kesilip yıldızın herbir ucuna birer ufak çembercik çiziliyordu. Pentegramın herbir ucu birer ırkı temsil ediyordu ve o uçların karşılarındaki çemberciğin içinde de her ırkın temsilcisi olan ruh duracaktı. Dördü birbiri ile aynı olan çemberciklerden sadece bir tanesini farklı çizmişti Karanlık rahip. İnsanların temsilcisinin içinde duracağı rün çemberi diğer dördünden çok farklıydı. Bunun neden böyle olduğu Dekotta gibi bir adam için bile sadece üzerinde tahmin yürütülebilecek kadar bilinmez bir meseleydi.

    Daha geniş ve karmaşıkça olan rün çemberini bitirdiğinde Dekotta konsantrasyondan ve de rünlerin zorluğundan hafif bir bitginlik hissetmişti ama rün çemberi bittiğinde buna fazlası ile değdiğini düşündü.

    Sunağı merkez alan dev bir pentagram, merkesinde mor bir şekilde parlayan kudretli rün çemberi duruyordu. Pentagramı çevreleyen rün çemberi ve herbir ırkın temsilcisi için çizilmiş küçük çembercikler... Odanın merkezini kaplayan sunak ve onu çevreleyen mor rünler odaya başka bir hava katmış, ilahi bir hava vermişti. Bu haliyle bile adeta bir kudret anıtı olmuştu sunak. Ama daha yapacak işleri vardı karanlık rahibin.

    Rünleri çizerken bir kenara koyduğu kıvrımlı ayin hançerini eline aldı rahip ve çizdiği kusursuz rünlerin merkezinde duran. Çzerinde mavi bir rüntaşı bulunan sunağın yanına geldi. şimdi son aşamaya gelmişti işte. Bu ayini kanı ile kutsamalıydı.

    Dekotta sunağın başında duruyordu. Sol elini sunağın üzerinde duran mavi rün taşının üzerinde tutuyordu. Sağ eli ile kavradığı hançere bir kez daha baktı, "işte artık son, bundan sonrası sizin işiniz" diye düşündü Dekotta. Bir kez daha çevresine baktı.

    Herşeyi unutmalı, önündeki anın tabiri caizse tadını çıkarmalıydı. Karanlık rahip kafasını gereksiz düşüncelerden soyutladı ve sağ elinde tuttuğu hançerle sol elinin içini deldi.

    Acı ani olmuştu ama Dekotta bunu bekliyordu, acıya aşina karanlık rahip acıyı önemsememeye çalıştı ve elinden akan kendi kanı, kendi canı ile kutsadı mavi rün taşını. Sol elinden akan kanlar mavi rün taşını tamamen kırmızıya boyadığındaysa ruhlar yavaş yavaş yerlerini almaya başlamışlardı. Dekotta eline baktı, bu şekilde kanarken az sonraki ayini tehlikeye atabilirdi, o nedenle iyileştirilmesi gerekiyordu. Bu tür ayinler en ufak hatayı affetmezdi, ve hatasının sonuçlarında olabilecekleri biraz önce çizdiği kudretli rünlerin bile engelleyebileceğinden emin değildi. Her ne kadar Lord Yeminer orda olmasa da bu odada dileğini yerine getirmeye niyetli oldukça fazla kutsal varlık olduğundan elindeki yarayı iyileştirme konusunda şüphe duymadı karanlık rahip.

    Herşey bittiğinde dilinden dökülmeye başlayan abyssal lisandaki ayinin büyü sözleri onu çok aşıyordu. Başka bir yerde, başka bir zamanda olsa hatasız söylemeyi hayal bile edemeyeceği büyü sözleri kusursuz bir akışla ağzından çıkıyor, abyssal lisanın dinleyene dehşet saçacak kelimeleri tüm odayı dolduruyordu. Bu uzun, karmaşık büyü sözlerini kusursuzca tekrarladı karanlık rahip ve henüz kurumamış kanıyla, canıyla boyanmış mavi rün taşını kavradı. İki eliyle sıkıca kavramıştı karanlık rahip ve biliyorduki birşeyler, çok büyük birşeyler olmaya başlamıştı.
    Back to top View user's profileSend private message
    Lord Necros
    BaÅ?büyücü





    Joined: Apr 29, 2005
    Posts: 1916
    Location: Necropolis

    PostPosted: Fri Jul 21, 2006 1:26 am Reply with quoteBack to top

    Güneş artık iyice yükselmişti ve dağların üstünden, savaş meydanını rahatlıkla aydınlatıyordu. Wholkom okçularına katılan On Kasaba okçuları, şimdi zombilerin ve iskeletlerin üzerine ikinci bir ölüm kusuyorlardı sanki. Bu sırada Lord Shadowbane’in kara sancağını taşıyan yaşayan ölüler, nehri geçmeye başlamışlardı. Bazıları meşale gibi tütmelerine rağmen tamamen ilerlemeye devam ediyorlardı. Zaten tamamen kömürleşmeden durmaları beklenemezdi. Ara sıra bu raddeye gelenlerin birkaçı bir enerji patlamasıyla yok oluyor ve çevresindeki yaralı cesetleri iyileştiriyorlardı. Troller’ın ölümbüyücülüğündeki ustalığı kendini belli ediyordu.

    Darcalus bir askerdi ve daha da ötesi bir komutandı. Zayiat verilmemesi gibi bir durum söz konusu değildi. Bu yüzden akılsız cesetlerini saldırtmaya devam ediyordu. Yine de karşısındakiler sayısı bu son gelenlerle arttığı için tedirgin olmuştu. On Kasaba askerlerinin bu savaşa katılmasının tek bir anlamı olmalıydı: Orkları tamamen yenmişlerdi.

    Yaşayan ölülerin bir kısmı en sonunda karşı kıyıya varmışlardı ve düşmanın piyadeleri onları karşılamak için ileri çıkıyorlardı. En azından daha fazla okla uğraşmak zorunda kalmayacağı için Darcalus rahatladı. Bir kez kuvvetlerinin büyük çoğunluğu karşıya geçtiğinde, gerisi çok kolay olacaktı.

    Gümüşyüz bu sırada Darcalus’a oldukça yakın bir pozisyondaydı. Zombilerin ve iskeletlerin pek çoğu nehir yatağına girmişlerdi ve bir kısmı da karşı kıyıya çıkıyordu. Piyadelerle dövüş az sonra başlayacaktı ve işte işin gerçek zevki o zaman çıkacaktı. Gerçekten çok kan dökülecekti.

    Çstelik çok...açtı!

    Az sonra muhtemelen Cydanor da dalışa geçecek ve bunların üzerine ölüm kusacaktı. Böylece bunları yenmeleri an meselesiydi. Zaferleri yakındı.

    Keskin bir çatırtı sesiyle birlikte, Darcalus’un ve Gümüşyüz’ün bakışları, nehri tıkayan sete yöneldi.

    Griffonların üzerindeki büyücüler, kayaları parçalamışlardı! Büyük bir su kütlesi nehir yatağı boyunca akmaya başladı.

    Lord Shadowbane’in öfke dolu çığlığı göğe yükseldi. Gümüşyüz ise tam bir şok içindeydi zira eğer kaçmak yerine onlarla yüzleşseydi, şimdi bunlar olmayacaktı.

    Su kütlesi şiddetle nehir yatağındaki zombilere çarptı ve onları parçalayarak, sürükledi. Cesetlerden kopan parçalar, hızla akan köpüklü suların arasında bir görünüp bir kayboluyorlardı. Zombiler ve iskeletler, doğalarına yakışan bir ölüm sessizliğiyle sürüklenip gittiler.

    Gümüşyüz, savaş alanına göz gezdirdiğinde durumun birden Darcalus’un aleyhine döndüğünü fark etti. Zombilerin ve iskeletlerin yarısından fazlası nehir suları tarafından yok edilmişlerdi. Wholkom lejyonerleri ise karşı kıyıya çıkmış bir miktar iskelet ve zombiyle çarpışıyorlardı ama sayıca üstünlerdi ve çok kısa bir sürede karşı kıyıyı temizlediler.

    Darcalus, kılıcını kaldırdı ve geri çekilme emrini verdi. Lâkin bu, mutlak bir çekiliş değildi. Çekileceklerdi...sadece yeniden toparlanmak ve yeni stratejiler geliştirmek için.

    Karşı kıyıda, seri bir şekilde bir alevli ok dizisi daha fırlatıldı yaşayan ölülerin üzerine. Gulyabaniler, hayaletler ve diğerleri çoktan ok menzilinden çıkmıştı, ama zaten yavaş eden zombiler ve iskeletlerden geriye kalanlar oklara yakalandılar. Birkaçı alevlere yenik düşerken diğerleri kaçmayı başardı.

    Lejyonerler, karşı kıyıda zafer çığlıkları atıyorlardı. Darcalus’un gözleri öfkeyle alevlenirken, Bir anda karşıya tek başına saldırmamak için kendisini zor tuttu.

    Darcalus öfkesini gözlerinden püskürtedursun, Gümüşyüz’ün gözleri başka bir işe yarıyordu: Gökten aniden dalışa geçen ejderliçi görmek gibi.

    Çürümüş bedeninin gergin, deri kanatlarını bedenine çekerek başını aşağı yöneltmiş olan ejderhanın tam kürek kemiklerinin arasında Troller oturmuştu. Büyük bir hızla yamulmuş suratını yalayan rüzgâra karşı manyakça kahkahalar atıyor, zaman zaman da tezahüratlar savuruyordu.

    Ejderliç, yere tehlikeli bir biçimde yaklaşınca aniden kanatlarını açtı ve bombemsi bir çizgide hareket ederek yere paralel hale geldi. Başını aşağı alçalttı ve ağzını araladı.

    Bir şimşek dalgası, ejderliçin ağzından fırladı ve sıra sıra dizilmiş olan okçulara çarptı. Elektriğin verdiği şokla birlikte askerler kızarırken acı dolu çığlıklar attılar. Kömürleşmiş bedenleri daha yere düşmeden önce ölmüşlerdi.

    Okçular, oklarını hemen Cydanor’a yönelttiler, ama ejderliç kanatlarını sertçe çırparak yükseldi ve aynı zamanda yarattığı hava akımı, toz kaldırarak okçuların gözlerinin yaşarmasına ve hedeflerini kaçırmasına neden oldu.

    Cydanor tekrar yükselirken, zafer dolu bir kükreme patlattı.Sonra yönünü değiştirdi ve tekrar aşağı baktı. Bu sefer lejyonerlerin gözlerinin içine baka baka, her anından zevk alarak saldırıyordu. Ejderhakorkusu pek çok lejyoneri sarmıştı ve mevzilerini panik içinde terk ediyorlardı. Bazıları ise korkudan hareket bile edemez hale gelmişlerdi.

    Bir alevtopu Cydanor’un bedeninin yanında patladı. Bir ölü, acı hissetmezdi. Bu yüzden ejderliçin kükremesi acıyla değil, öfkeyle doluydu. Dalışını yarıda kesen ejderliç, başını alevtopunun geldiği yöne çevirdi.

    Zehiran Tuuker ve Wholkom griffonları, kaleden dönmüşlerdi. Tam da zamanında!

    Griffonlar dörtlü gruplara ayrılarak Cydanor ve Troller’ın çevresini sarmaya başlarken, ejderliç öfkeyle kükredi ve yönünü değiştirip griffonlara saldırdı.

    _________________
    All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.

    Power demands sacrifice.
    Back to top View user's profileSend private message
    Lord Necros
    BaÅ?büyücü





    Joined: Apr 29, 2005
    Posts: 1916
    Location: Necropolis

    PostPosted: Fri Jul 21, 2006 1:27 am Reply with quoteBack to top

    Uzun sürmüştü.

    Cervantes’in tapınağa varması gerçekten uzun sürmüştü. Ana yolu kullanamıyordu, zira orada orklar toplanıyordu. Cervantes’in tapınağa ulaşmasının tek yolu, Slach’ın ve maiyetindekilerin tuzaklar kurduğu ara yollar olmuştu. Tuzaklara dikkat ederek ilerlemek ise onu cidden yavaşlatmıştı.

    Tapınağa vardığında ise Peter’ı onu bekler vaziyette buldu. Heyecanlı ve kararlı görülüyordu. Daha yanına yaklaşmadan, Cervantes bir şeylerin oldukça ters gittiğini anlamıştı bile.

    Cervantes yanında durur durmaz Peter anlatmaya başladı: Çlüm rahibini, ruhları, ayini... Cervantes zaman zaman kaşlarını çatarak, zaman zamansa dalgınca başını sallayarak Peter’ı dinledi. Peter anlatmayı bitirdiğinde ise iç geçirdi.

    “Belki de hepimizin hayrına olan budur, ama yine de böyle bir şeye izin veremem. Eğer bunun olması kader ise, zaten olacaktır. Yine de anlattığın ayin oldukça uzun süreli gözüküyor. En azından hazırlanması bile uzun sürer. Seni buradan çıkartıp sonra buraya dönecek kadar vakit veriyor bana. Hadi, çabuk ol. Acele etmemiz lazım.” diyen Cervantes, Peter’ın kolunu tutup onu atına çekti ve hemen dizginlere asılıp atın başını döndürdükten sonra mahmuzlara asıldı. At hızlı bir şekilde binaların arasına doğru ilerlerken, Kaos Ordusu’nun yürüyüş boruları çalmaya başlamıştı bile.

    _________________
    All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.

    Power demands sacrifice.
    Back to top View user's profileSend private message
    Lord Necros
    BaÅ?büyücü





    Joined: Apr 29, 2005
    Posts: 1916
    Location: Necropolis

    PostPosted: Fri Jul 21, 2006 1:28 am Reply with quoteBack to top

    Mataradaki suyu gür lıkırtılarla içtikten sonra gürültüyle geğiren Drejjesh, Baltasını başının üzerinde kaldırdı ve neşeyle böğürdü. En sonunda göğüs göğüse çarpışacaklardı. Bunun verdiği neşeyle belki de beşlinin arasındaki en keyifli olanı oydu.

    Onun aksine, diğerleri ciddi görünüyordu. Havadaki it dalaşından bir sonuç çıkmamıştı ve şimdi hava kuvvetleri geri dönmüşlerdi. Ama onlardan aldıkları bilgilere göre bir yürüyen ölü ordusu nehrin karşı kıyısındaydı. On Kasaba’ya yardıma gelen Wholkom Lejyonu, şu anda bu ölülerle uğraşmaktaydı. On Kasaba muhafızları çoktan geri çekilip leyjonerlerle birleşmişlerdi bile. İnsanlar ve koboldlar tuhaf bir birliktelik sergiliyorlardı.

    Ama düşünceleri bu değildi. Onların canlarını sıkan şey, bu ceset ordusunun ne için burada olduğuydu. Trush’ın ilk düşüncesi, bu ordunun *O*’nun bir kutsaması olduğuydu, ama bu düşünce hemen elenmişti. *O*’nun varlığını hiçbiri hissedemezken, böyle bir şey mümkün olamazdı.

    O halde bunlar uzun zamandır On Kasaba’yı meşgul eden Yeminer’in askerleri miydi? Büyük ihtimalle öyleydi. Başka kimse yürüyen ölüler üzerinde böylesine geniş çaplı bir hakimiyet kuramazdı.

    Peki ama onlara dost muydular yoksa düşman mı? Hangi amaçla gelmişlerdi? Trush biliyordu ki burada gerçekleşen katliam, Apocalyspe’in gücünü arttıracaktı. Ama gerçekleşen savaş da, Oren’i kuvvetlendirecekti. O halde Çlülerin Efendisi, hizmetkârlarını buraya ne için yollamıştı? Savaştan payına düşen ganimeti-ölüleri-toplamak için mi? Bu savaştan kendisinin de güçlenmesi için mi? Akla en yatkın olanı buydu.

    O orduya güvenemezlerdi, bu kadarı kesindi. Ama en azından On Kasaba Muhafızları ile Wholkom Lejyonu’nu nehirle aralarında sıkıştırarak ortadan kaldırabilirlerdi. Çlülerle daha sonra ilgilenirlerdi.

    Urgonosh sağ elini kaldırdı ve birkaç saniye havada tuttuktan sonra hızla indirdi. Yürüyüş boruları çalarken, Kaos Ordusu toplandıkları bölgeden yola çıkmaya başlamıştı bile.

    _________________
    All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.

    Power demands sacrifice.
    Back to top View user's profileSend private message
    Lord Necros
    BaÅ?büyücü





    Joined: Apr 29, 2005
    Posts: 1916
    Location: Necropolis

    PostPosted: Fri Jul 21, 2006 1:28 am Reply with quoteBack to top

    Dekotta, kendi kanıyla kaplanan, onu buraya getiren mavi rün taşını iki eliyle kavradı. Taş, sanki oldu geri götürmek istermişçesine parlamaya çalıştı, ama kanın rengi onun mavi ışıltısını boğuyordu. Kendi bilgisinin ve gücünün bu kadar ötesinde bir ayinin tamamlanışının verdiği haz ve coşku, Dekotta’nın kalbini güm güm çarptırıyor, kanının damarlarından dışarı taşacakmış gibi hızlı pompalanmasına neden oluyordu. Adrenalin Dekotta’nın vücudunu sararken, ölüm rahibi yüzünde büyük bir sırıtış olduğunu fark etti. Gözlerini kapatmış, kendisini bu coşkuya bırakmıştı.

    Ama sonra, gözlerini hafifçe araladı ve çevresindeki ayin çemberine bakındı. Ruhların bakışları korku dolu, hatta dehşete düşmüş şekildeydi. Çırpınarak durdukları küçük çemberlerden çıkmaya çalışıyorlardı.

    Çıkış yoktu.

    Dekotta görünen her şeyin bulanmaya başladığını fark etti. Tuttuğu taşın parlaklığı o kadar artmıştı ki, kanın o koyu yapısını bile aşıyor ve etrafa mora çalan renkte bir ışık saçıyordu. Taş, Dekotta’nın ellerinin arasında zangır zangır titriyordu. Serbest kalmaya çalışan, korkmuş bir hayvan gibiydi.

    Bulanıklaşma arttı ve Dekotta bedeninin tuhaflaştığını hissetti. Sağa savruluyor, ama aynı zamanda sola uçuyordu. Taşa doğru çekiliyor, ama aynı zamanda taştan ittiriliyordu. Bu durumda olan tek kişi o değildi. Tapınağın bütün yapısı bu gidişatla tuhaflaşmıştı.

    Tapınağın tüm camları şiddetle kırıldı. şangırtılar eşliğinde olaylar daha da şiddetleniyordu.

    Bir şeylerin ters gittiğinden, Dekotta’nın şüphesi kalmamıştı artık. Ruhlar artık korkmuş gözükmüyor, aksine nefret ve öfke dolu yüzlerle fani varlıkların asla bilmediği beddualar, küfürler, lanetler savuruyorlardı.

    Ve işte tam o anda, Dekotta’nın ellerinin arasındaki taş, ölüm rahibinin beyninin derinliklerine kadar işleyen bir sesle parçalandı.

    İnanılmaz yoğunluktaki yıkıcı ses dalgaları o kadar somuttu ki, tıpkı bir suyun dalgalanması gibi görüntünün dalgalandığını görebiliyordu Dekotta. Ses inanılmazdı. Dekotta’nın beynine alevden mızraklar saplıyordu. Çlüm rahibi, elleriyle artık kulaklarını tırmalayarak kapatmaya çalışıyordu. Kulaklarından ve burnundan kan geldiğini hissediyordu ama hiçbir şey yapamıyordu. Kendi, acı dolu çığlığını bastı ama kendini bile bunu duyamadı.

    Kaide parçalandı, tıpkı dalganın değdiği her şey gibi. Bir anda odadaki heykeller, masalar, sıralar, duvarlar parçalandı. Kubbe yıkılmaya başladı. Her şey yok oluyordu.

    Ve sonunda bir ses, hepsini bastırdı. Onun, o kara ruhun, soğuk, zalim, sadist kahkahası. Kahkaha, Dekotta’nın beynine hepsinden daha çok işliyor ve ölüm rahibinin kendi çığlığını, ruhların haykırışlarını, beddualarını, lanetlerini, küfürlerini, hatta taşın kendi sesini bile bastırıyordu.

    Ve taşın olduğu yerde, dalganın geçişinden sonra birden, inanılmaz bir ışık parlaması meydana geldi. Işık, Dekotta’nın faltaşı gibi açılmış gözlerine nüfuz ederek gözbebeklerini eritti. Işığın sıcaklığı Dekotta’nın derisini dağlıyor, kaslarını eritiyor ve kemiklerini kömürleştiriyordu.

    Çlüm rahibi çaresizlik içinde tanrısına yakarmaya çalışıyordu, ama bunu bile başaramıyordu.

    Işık parlaklaşıyor, acı artıyor ve Dekotta’nın ızdırabı giderek büyüyordu. Kahkaha hâlâ kulaklarındaydı. ONUN ayini, ONUN tarifleri, ONUN kahkahası...

    Sonra tüm sesler sustu.

    Gerisi ise, sadece karanlıktı...

    _________________
    All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.

    Power demands sacrifice.
    Back to top View user's profileSend private message
    Lord Necros
    BaÅ?büyücü





    Joined: Apr 29, 2005
    Posts: 1916
    Location: Necropolis

    PostPosted: Fri Jul 21, 2006 1:29 am Reply with quoteBack to top

    Cervantes dönüş yolunu artık bildiğinden, diğerine nazaran çok daha hızlı bir şekilde at sürüyor ve bir an önce kaleden çıkmaya ulaşıyordu. Peter’i bu kez bırakabileceği güvenli bir yer yoktu. Bu yüzden onu hemen ordunun toplandığı yere götürmeliydi. İstese de istemese de, ozanı da savaşa sürmek zorundaydı.

    Atı, yıkık bir duvarın üzerinden atladıktan sonra, Cervantes’in cümle kapısına sadece iki sokağı kalmıştı.

    _________________
    All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.

    Power demands sacrifice.
    Back to top View user's profileSend private message
    Lord Necros
    BaÅ?büyücü





    Joined: Apr 29, 2005
    Posts: 1916
    Location: Necropolis

    PostPosted: Fri Jul 21, 2006 1:30 am Reply with quoteBack to top

    Urgonosh en önde gidenlerden bir tanesiydi. Orduyu artık geriden kontrol etmeyecek, bizzat ileri sürecekti. Bu kez, On Kasaba Muharebesi noktalanacaktı.

    Kaos Ordusu, liderlerinin tehdit ve zorlamalarıyla hızını arttırmıştı ve en sonunda kalenin önünden ana yola girmişlerdi. Echberiathos’tan zar zor gizledikleri triceratops, en büyük silahlarından birisiydi ve onu en arkadan getiriyorlardı. Düşmanları onunla karşılaştıkları zaman suratlarındaki ifadeyi görmek Urgonosh’a büyük bir zevk verecekti.

    _________________
    All power demands sacrifice...and pain. The universe rewards those willing to spill their life's blood for the promise of power.

    Power demands sacrifice.
    Back to top View user's profileSend private message
    Display posts from previous:      
    Post new topicThis topic is locked: you cannot edit posts or make replies.


     Jump to:   



    View next topic
    View previous topic
    You cannot post new topics in this forum
    You cannot reply to topics in this forum
    You cannot edit your posts in this forum
    You cannot delete your posts in this forum
    You cannot vote in polls in this forum


    Powered by phpBB © 2001 phpBB Group

    :: HalloweenV2 phpBB Theme Exclusive ::
     
    FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.

    FRPWorld, yeni bir frp dünyası


    Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır.
    Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.


    Sayfa Üretimi: 0.62 Saniye