|
|
|
|
|
|
|
|
 |
BÇYÇK AV BÇLÇM 1 |
 |
|
|
|
 |
BÇYÇK AV BÇLÇM 1 |
Gönderen: Gorath Tarih: 19.12.2004 Saat: 13:15
|
 |
Av borularının herkesi birbirine düşman ettiği büyük ava hoş geldiniz. Büyük av öyle bir şeydir ki kardeşler bile birbirine bu borular çaldığı anda düşman olurlar. Gökyüzündeki işaretleri görmek emin olun hiçbirinizin istemeyeceği bir şeydir!
BAşLARKEN SÇYLENEN KISA SÇZLER
Tüm şehirlerde duyuldu çalan boruların sesleri. İnsanlar başlarını kaldırdılar ve gökyüzünde yankılanan binlerce borunun sesine baktılar. Bu ses onlara hitaben geliyordu. Bu seste bir ahenk ve başka bir ezgi vardı. Bu ses yılların dokuduğu büyük avın başlama sesiydi. İnsanlar etraflarına baktılar ve bakışlarını eskiden dost bildikleri binlerce insandan önlerinde millerce uzanmakta olan ormana çevirdiler. İkinci ve günlerce bitmeyecek bir başka sesi, bir çan sesini beklediler. Bu ses herkesi birbirine düşman edecek olan sesti. Herkes düşmanlar ile savaşacak ve galip gelen gerçekten hayallerinin ötesinde olan büyük ödülü alacaktı.
Kuşlar sustu o anda. Her yerde büyük bir sessizlik vardı ve insanlar etraflarına değil, önlerine bakıyorlardı. Tek bir kazanan olacaktı ve bu maçta dost diye bir şey yoktu. Bu ölümüne bir yarış, sonsuz bir andı. Sonucu eller, bitişi gözler, son sesi kulaklar belirleyecekti. Tüm insanlar düşmandılar artık. Biraz sonra ise birbirlerinin ölümü için yarışıyor olacaklardı. Gökyüzündeki işaretler belirmişti üç gün öncesinde ve insanlar bakmışlardı bu sessiz işaretlere. Doğa değiştirmişti görünüşünü ve insanlar beklemeye başlamışlardı büyük avın gelişini. Ve işte o an gelmişti en sonunda...
Çan çalmaya başladı ve çanın sesine binlerce, on binlerce borunun sesi eklendi. Büyük av başlamıştı...
ALTIN SAÇLI GÇÇ
Kış geride kalmıştı o günlerde. Yapraklar yediden yeşermiş ve binlerce kuş gökyüzünü süslerken binlerce çiçek yeryüzü ile bütünleşmişti. Havada hoş bir çimen kokusu vardı ve çiftçinin evinin kapısı hızla bahar için bir kez daha açıldı. İki çocuk fırladı dışarıya. O yöredeki bir çok çocuk gibi altın sarısı saçlar vardı ikisinin de başında. Suratlarında gülümsemeler baharın getirdiği bir diğer güzel görüntüydü. şen sesler kaplamıştı tüm her yeri. Çocukların birbirlerini kovalarken attıkları çığlıkları yansıyordu baharın temiz gökyüzünden. Güzel bir histi çocukların arkasından dışarıya çıkan adam için bu görüntüyü izlemek. Bir baba ve aynı zamanda bir kocaydı bu adam. Yanından onu iterek geçek ve elindeki bir tırmıkla ahıra yönelen karısına baktı gülümseyerek ve sonra bakışları arkasına döndü. Suratını bir sıkıntı ifadesi kapladı. Â?Dışarıya gel İlian.Â? dedi buyurucu sesi adamın. Çiftçi bir an daha evin kapısına baktı ve Â?Bugün hava çok güzel. Dışarıya gelip temiz hava almalısın.Â? diye konuştu.
Kapıda hâla hiçbir kıpırtı yoktu ve Çiftçi İlvian için bu sıkıntı vericiydi. Yeniden dışarıya çıktığı kapıya doğru yola koyuldu. Kapıyı açmak için nasır kaplı elini uzatmıştı ki kapı diğer tarafından açıldı ve genç bir çocuk sıkıntı ile dışarıya baktı. Â?Bu gün ne iş yapacağız baba?Â? diye sordu sıkıntı ile. Suratında nefret uyandıran bir ifade vardı ve altın sarısı saçları hafif bahar melteminde savruluyordu. Omuzlarında duran altın sarısı saçları en az çiftçininkiler kadar sarıydı. Herkes bu çiftliğe altın saçlar çiftliği adını vermişti sırf içinde yaşayanların altın saçlarından dolayı. Bu ailedeki her çocuk zamanla altın saçlara kavuşuyor ve her geçen gün altın rengi daha da parlaklaşıyordu.
Â?Tarlalarda işimiz bitti İlian!Â? dedi babası. İlian bu işe hiçte sevinmiş görünmedi. Çiftliğin işleri hiçbir zaman bitmezdi. Her zaman için bir yenisi olurdu. Tarlaları sürmek en azından belirli bir işti. şimdi ise bir çok farklı işe koşturması gerekiyordu.
İlian yeniden Â?şimdi ne iş yapmalıyım baba?Â? diye sordu. Â?Gidip bir hayvan mı avlamalıyım yada çeşmeden su çekip eve taşıyabilirim. Hatta inekleri otlağa götürebilir yada bir inekten süt sağabilirim. Aman ne güzel.Â? Sıkıntı ile kollarını bağladı. Â?Yada bana bir ağacı daha kesmemi söyleyebilirsin.Â? Nefret ile suratını buruşturdu. Sıkıntı tüm suratını kaplamıştı. Ağaçları kesmek istemiyor ve bu işten nefret ediyordu. Sanki her ağacı kestiğinde kulaklarında ağaçların seslerini duyuyor gibiydi. Onların acı çeken, can çekişen çığlıklarını...
İlvianın tokadı sert geldi. Uzun altın saçlar altında İlian yere devrildi ve patlamış dudağındaki kanları elinin tersi ile silmeye çabaladı. Artık bu tokatlara alışmıştı. Tokatlar her ne kadar sert olursa olsun bunlara alışmıştı...
Zorlukla doğrularak ayağa kalktı ve yeniden babası ile yüzleşti. Bu gereksiz hayatı yaşamaktan sıkılıyordu. Çiftlik evini terk etmek ve kendisine yeni bir hayat bulmak için yeni yerlere gitmek istiyor ama bir türlü bunu yapacak cesareti toplayamıyordu. Annesinin ahırın kapısından onları izlediğini gördü ve bakışlarını hızla annesinden iki küçük kardeşine çevirdi. İkisi de oyunlar oynuyor ve eğleniyorlardı. İlian biliyordu ki bu güven veren çiftlik olmasa ikisi de yaşamıyor olurlardı. Etrafta bunun gibi bir çok çiftlik vardı ve İlian bu yöreden de en az bu çiftlikten nefret ettiği kadar çok nefret ediyordu. Yeniden arkasını döndü ve hızla eve girerek kapıyı arkasından kapadı.
İlvian artık bu işten sıkılmaya başlamıştı. Bu güzel günde aniden adama çekilmez gelmeye başlamıştı ve oğlu ile verdiği bu savaşa bir son getirmek için yanıp tutuşmaya başlamıştı. Bu sefer bu kadar kolay olmayacaktı. Bu sefer İlian ağaç kesmeme bahanesi olarak ağaçların onunla konuştuğunu söyleyemeyecek, tuttuğu balıkların çığlıklar attığını belirterek balık tutmaktan kaytaramayacaktı. Bu çocuğun alması gereken bir ders vardı ve İlian bu dersi alacaktı.
Çiftçi oğlunun arkasından çiftlik evine girdi ve içeriye girdiğinde etrafına hiç bakmadan hızla İlianÂ?ın odasına yöneldi. İlian bu odada iki kardeşi ile birlikte kalıyordu. Çiftçi kapıyı hızla iterek açtığında ise tahta saman karışımı yatağının üzerinde oturuyordu. Oturduğu yerden evin hammaddesi olan tahtaları izlemekteydi ve bu tahtalara bakmak ona ne kadar çok acı verse de bakmaya devam ediyordu. Kimse tarafından anlaşılamadığını düşünüyordu. Babası onu istemediği işlere koşmaktan bıkmıyordu ve İlian kafayı yemek üzereydi. Gökyüzünde parlayan güneş yada etrafı saran bahar ona tatlı ezgiler mırıldanıyor ama o bunlarda bile huzur bulamıyordu. Hatta bazen bu ezgiler onu deliye çeviriyordu.
Babası evin içinde yürürken ayaklarının tahtada çıkardığı sesler İliana ulaştı ve çoktan ölmüş olan ağaçların sesleri bile İlianÂ?ı rahatsız etti. Yıllar önce ilk defa doğanın seslerini duymaya başladığından bu güne çok şey değişmişti. Her geçen gün bu seslerin kaynağı artıyor ve İlianÂ?a daha fazla ulaşıyordu. Babası daha kapıyı hızla iterek açmadan az önce Â?Ne var baba?Â? diye bağırdı. Â?Bana yapacak bir işin varsa geliyorum.Â? Yanağında, babasının tokat attığı yerde bir sızlama hissetti ve artık oraya sürekli tokat yemekte olduğunu fark etti. Bunu engellemek için hiçbir şey yapmıyordu. Yapmakta istemiyordu doğrusu...
Â?Hazırlan İlian!Â? dedi babası kızgın bir ses tonu ile ve İlian ayağa kalkarak ona döndü. En sonunda korktuğu gerçekleşiyordu ve buna engel olmak için hiçbir şey yapamazdı. Çiftçi İlvianÂ?ın ağızdan bir kere çıkan sözleri tüm çevre çiftliklerde bilinirdi. Â?Gidiyorsun!Â?
İlian ifadesiz bir suratla babasına baktı ve neden bu sözlere bu kadar çok şaşırmadığını merak etti. Belki de son bir yıldır kendisini bu âna hazırladığı içindi. Gideceği güne ruhunu hazırlamış olmalıydı.
Â?Kendine yapacak başka bir meslek bulmanın zamanı geldi İlian!Â? dedi İlvian. Â?Çiftçilik sana göre değil.Â?
İlian en sonunda babasının kendisini anladığını fark edince şaşkınlıkla ona baktı ve Â?Yeni bir meslek bulmak için yola çıkma zamanım geldiyse baba...Â? dedi gayet sakin bir şekilde. Â?O zaman hazırlanmalıyım.Â? Ama ruhunda bunun böyle olmadığını biliyordu. Bir fark vardı. Meslek? Ona hangi meslek uyabilirdi ki? Hayır! O bir meslek bulmaya gitmiyordu. O hayatını bulmaya gidiyordu.
Yatağının altına eğildi ve kendisine ait olan çok az kıyafeti toplamaya başladı. O sırada kapının dışında onları sessizce dinlemekte olan iki kulağın varlığını hissediyordu ama kulakların sahibi kapıdan içeriye girdiğinde bunu bilmiyormuş gibi davrandı. Artık bildiklerini birilerine açıkça söylemenin ne kadar zararlı olduğunu anlayabiliyordu. Annesi kapıdan içeriye girdiğinde şaşırmış gibi davrandı ve annesi Â?Gidiyorsun!Â? dediğinde ona bakmamaya çabaladı. Zira kadının gözlerinde yaş vardı. Kadında o son yıl boyunca adeta bu zamanı beklemişti. Belki o evde bu zamanı beklemeyen sadece şu anda dışarıda cıvıl cıvıl kahkahaları yükselen iki küçük çocuk vardı.
Kadın öne doğru birkaç adım atarak oğluna yaklaşmaya kalktı ama İlvian kadının kolunu nazikçe yakalayarak onu geriye çekti. Â?Hazırlanması gerekli İlayza!Â? dedi duygudan ödün vermeyen bir sesle. Â?Yollar onu bekliyor.Â?
İlvian karısını çekerek dışarıya çıkarırken İlayzanın göz yaşlarının yerdeki tahtalara düştüğü anda çıkardığı şıpır tısı İlianÂ?ın kulaklarında davul gibi çınladı. İlian elinde olmadan kulaklarını tutarak arkası üstü tahtaların üzerine oturdu. Kendisine neler olduğunu anlayamıyordu. Bir göz yaşından bu kadar ses geleceğini hiç sanmıyordu. Bu ses ondan kaynaklanıyordu. Bunun nedenini bulmak için yollara çıkmasının zamanı gelmişti.
Akşam yemeğini yediler sessiz ve sakin. İlayza belki de ahırda saatlerce ağlamıştı. Gözlerinin altında şişlikler vardı ve bunu belli etmemek için büyük çaba harcıyordu. Sarı saçları bile o an için onlara sönük gözüküyordu. İki küçük kardeş olan İlber ve İlleranda sessizliğe bürünmüşlerdi. Gün gece olmuş ve ikisinin de eğlenceleri bitmişti ama onların sessizliklerinin kaynağı bu değildi. Onlarda evdeki elektrik yüklü havayı hissetmişlerdi. Abilerindeki o sessiz ama kararlı havayı hissetmişlerdi.
İlian önündeki yemekten başka hiçbir şeye bakmıyordu. Sadece yemeğine bakıyor ve özellikle annesinin gözlerine bakmaktan kaçınıyordu. Sadece bir an bakışları o gözlere kaymıştı ve o anda annesi yeniden yaş dökmeye başlamıştı. Â?Direniyor ama nereye kadar?Â? diye sordu kendi kendisine İlian.
Kadının fırından çıkardığı sıcak ekmeğin kokusu tüm odaya yayılmıştı ama her nedense o ekmekten yemesi için ufaklıklara bile izin vermiyordu. Ekmek tezgâhın üzerinde öylece duruyordu.
İlian yemeğini sessizce yedi ve aynı sessiz ifade ile yemekten kalkarak odasına yöneldi. Ertesi gün yola çıkacaktı ve yola çıkmak için tüm her şeyi hazırdı. Yatağına yattı ve samanların üzerinde yatarak evin tavanına baktı. Babasında bir harita varsa onu almalıydı. Dış dünya onun için büyük bir yenilikti ve yüreğinde her ne kadar korktuğunu biliyorduysa da bunu bastırmaya çabalıyordu. O akşam herhalde uyuyamazdı. Belki yarın ormanın içinde giderken bir köşede kestirirdi ama o akşam asla uyuyamazdı. Asla gözlerini kapayamaz ve uyuyamazdı...
Uyandığında hâla asla uyuyamayacağını düşünüyormuş gibiydi. Uyuyup uyuyamadığını bile fark etmemişti ama uyku onu sarmıştı işte. Uyumuş ve uyanmıştı...
Sabahın serin havası evi doldurdu. Annesi eve temiz hava girmesi için pencereleri açmıştı ve serin havada temiz hava ile birlikte gelmişti. İlian yatağından çıkıp odasını terk etti ve bir musluğun önünde kovada durmakta olan soğuk su ile yüzünü yıkadı. Yeniden odasına dönerek eşyalarına son kez göz attı ve eşyaları ile birlikte odadan çıktı. Ana odada toplanmış ailesini görünce oldukça şaşırdı. Kardeşlerinin her sabah olduğu gibi dışarıya koşmak için can atmadığını görünce de oldukça şaşırdı ve annesinin artık ağlamayı kestiğini, suratını tatlı bir gülümseme kapladığını görünce içini bir rahatlama kapladı. Arkasında ağlayan bir surat bırakmak istemiyordu.
Kahvaltı için masaya oturdular ama fazla bir şeyler yiyemedi. Aslında sofrada bulunan hiç kimse yemek yiyemiyor gibiydi. Hatta her güne kahvaltısını ederek başlayan babası bile kahvaltısına doğru düzgün dokunmamıştı.
İlian bir an sonra sıkıntı ile sofradakilere baktı ve ayağa kalkarak Â?Zamanı geldi!Â? diye bildirdi. Evin kapısına yakın yerleştirdiği birkaç parça eşyasına doğru yöneldi ve onları sardığı bohça il birlikte alarak evden çıktı. Kimseye bir kez daha bakmak istemiyordu.
Arkasından annesinin ona seslenen sesini duymasaydı da bir daha bakmayacaktı. Annesine döndü ve İlayzanın elinde duran başka bir bohçaya baktı. Annesi onu oğluna uzattı ve İlian o anda bunun ne olduğunu anladı. İçinde annesinin pişirdiği ekmekler vardı ve kokusu dışarıya yayılıyordu. Bohça sıcacıktı. Annesine sıkıca sarıldı ve gözlerinde yaşlarla annesinin arkasından babasına baktı. Adamın suratındaki o delinmez ifadede şimdi bir açık vardı. Gözlerinde bir titreşim vardı ama İlian bunu görmezden gelmeye çabaladı. Bunun babası için ne kadar önemli olduğunu biliyordu. Babası otoriterliğini koruyamadığı zaman kendisine kızan bir insandı.
İlian babasına elveda demek için yaklaştı ve çiftçi ile oğlu birbirlerine sarıldılar. Çiftçi gözlerindeki yaşları korumak için büyük çaba sarf ediyordu ve bunda başarılı olabiliyordu. İki adam ayrıldıklarında İlvian cebindeki eski bir haritayı çıkardı ve oğluna uzattı. Oğlu bir an için tereddütle haritaya baktı ve sonunda uzanarak yadigârı aldı. Bu belki de babasının ona verebileceği son şeydi.
İki küçük kardeşi ile vedalaştıktan sonra hızla arkasını döndü ve kuşların öttüğü bir sabaha doğru yolculuğa başladı. şimdilerde hava ısınmaya, güneş etrafa sıcaklık saçmaya başlamıştı. Annesinin verdiği ekmeklerin sıcaklığı bile ellerinde taşımak istemediği bir sıcaklıktı. Baharın ilk günlerine göre olağandan fazla sıcak vardı ama daha öncede bunun gibi günler yaşamışlardı.
İlian elindeki sıcak ekmeklerin değerini iyi biliyordu. Annesi onları büyük bir sevgi ve dikkatle onun için yapmıştı ve İlian bu yolculukta onlar dışında hiçbir şey bulamayabilirdi. Tüm sıcaklığına rağmen o ekmeklere sıkı sıkı sarılıyordu. Sanki ekmek bohçası ona bir huzur vaat ediyordu.
Çiftlik görüş mesafesinden çıkmadan önce son bir kez arkasına döndü ve evine, eski evine baktı. Ona el sallayan tüm ailesine aynı şekilde tepki verdi ve gözlerinden gelen birkaç yaşa engel olamadı. Bir an sonra oradan koşarak uzaklaşmaya başlamıştı. Babasının ona söylediği yönde koşmaya ve uzaklaşmaya...
Büyük çiftlikler yöresi etrafı ormanlar ile çevrili bir ekim arazisinden ibaretti. Ormanlar bir daire oluşturarak içeride kalan bölgeyi ve orada yaşayan insanları koruyorlardı. Her yıl ekinlerden faydalanmak isteyen tüccarlar Büyük çiftlikler bölgesine ulaşmak için şu anda İlianÂ?ın içinde yolculuk etmeye başladığı Korunak Ormanlarını geçiyorlardı. Aldıkları ekinler ve hayvansal ürünlerle yeniden ormanı geçerek şehirlere ticarete gidiyorlardı.
Son yıllarda Büyük Çiftlikler yöresine fazla tüccar gelmiyordu ve insanlar bundan şikâyetçi değildiler de. Çiftçiler tüccarların o gereksiz demirleri olmadan da yaşayabiliyorlardı. Çiftçiler tüccarlardan ekinleri karşılığında daha çok giyecek gibi oralarda bulması zor olan maddelerden istiyorlardı. Ama son yıllarda oraya gelen tüccar oranı gittikçe azalmaya başladı. Tüccarlar bu yörenin mamullerine çok fazla ihtiyaç duymalarına rağmen gelmez oldular. Bir gün oraya gelmeyi başaran bir tüccar ormanda yaşayan bir asi grubunun tüccarların yolunu kestiği haberi ile ortalığı karıştırmış ve gitmişti. Çiftçiler varsa bile böyle bir asi grubunun saldırısına hiç uğramamışlardı ki buda iddiayı yalanlar nitelikteydi. Çünkü bir asi grubu olsaydı saldıracağı ilk yer olarak orayı seçerdi. Bir çiftlikten çalınan ürünler asi grubunun ormandaki yaşamına huzur ve mutluluk verebilirdi...
İlian aklına gelen bu asi grubu ile ilgili düşünceleri bir kenara itti. Bu söylentilere bir zamanlar tüm çiftçiler gibi oda inanmıştı ama şimdi hiç doğru gibi gelmiyordu. Büyük çiftlikler yöresini çevreleyen Korunak Ormanlarına daha yeni girmişti ve girmesi ile huzurun onu ele alması bir olmuştu. Ağaçlar ile kuşlar birlikte şarkılar söylüyorlardı. İlian bir kaçının ezgisini yakalamayı başardı ve dili kendisine ait olan dile çevirerek şarkıları mırıldanmayı denedi. Zordu sözler ama şu şekildeydi;
Sabah güneş yın yın,
Isıtır her yeri rın rın,
Kalbim sana aittir,
Bu güzle gözler vın vın....
İlian sözleri tam çeviremiyordu ama sözler ona bu şekilde dokunuyordu. Sözlerin anlamlarını çözmek için söyleyeni aradı ve ağaçlardan birisinin üzerinde bir serçenin bir diğerine serenat yaptığını gördü. Her nedense kızardığını hissederek bakışlarını kaçırdı. Kendisini günlerdir hiç bu kadar huzurlu hissetmemişti. Bu ormanın içinde sanki binlerce dostun içinde gibiydi. Bu sefer farklıydı. Bu sefer ağaçları kesmeye değil onlarla dostluk kurmaya gelmiş gibiydi. Ağaçlar onu her zaman anlıyorlardı ve bu sefer onunda kendilerine eşlik etmesini ister gibiydiler.
Â?Bunu yapamam!Â? dedi bir tanesine ama önünde uzanan çam ağacı hâla onunda yanında kök salmasını ve güneşini paylaşmasını istiyordu. Bu konuda ısrarcıydı. İlian kibar bir şekilde üzgün olduğunu belirtmeye çabalayarak oradan uzaklaştı. şarkı söylüyerek üzerinden uçmakta olan kuşlara bakmak için bir an durdu ve sonra oda onların arkasından br şarkı söylemeye başladı.
Güneş güzel bir yıldız,
Sevecen bir kız,
Kalk kıran ve ateşi ile yakan bir yıldız,
Günün bu güzelliği,
Sana veren her zamanki kız...
İlian bir anda şarkısına eşlik eden binlerce kuş varmış gibi hissetti. Etrafındaki tüm o sesler onunla şarkı söylemeye başlamışlardı. Hissedebiliyordu! Bu ormanda onu yeniden yaşam ile dolduran hayat vardı. Burası belki de onun evi olabilecek yerdi ama İlian bu düşünceyi hemen kafasından uzaklaştırdı. Bir insan hayatını nasıl ormanda geçirebilirdi. Bir kolcu bile tüm zamanını ormanda yaşayarak geçiremiyordu.
Elindeki ekmeklere baktı. Bu ekmekler bittiğinde ne olurdu? Yeniden hayvan avlamak zorunda kalırdı. Düşünce zihnine geldiği anda aynı dehşet ile vuruldu. O anda orman sessizleşti ve tüm canlılar onun bu korkmuş halini izlemeye başladılar. Kendileri ile konuşan bir insanla belki de ilk kez karşılaşıyorlardı.
İlian kendisini yere attı ve bakışlarını havaya kaldırarak ormana binlerce gölge saçan ağaca baktı. Bir ağaç ona rahat olması gerektiğini söyledi. İlian ona nasıl rahat olabileceğini sordu. Burada yaşamak istediğini ama bundan korktuğunu belirtti ve bir kış gecesinde bu ormanda ısınmak için birisinden parçalar kesmek zorunda kalmanın ona ne kadar acı vereceğini anlatmaya çabaladı. Aynı anda binlerce ağaçtan, belki de ormandaki tüm ağaçlardan Â?Biz bunun için buradayızÂ? sesleri yükseldi. Hepsi o istediği anda kendisini ona sunmaya hazırdılar ve bu İlianÂ?ı dehşete düşürdü. Başını iki yana sallayarak Â?Hayır!Â? dedi. Â?Ben bir daha ağaç kesmemek için evden uzaklaştım.Â?
Artık öğlen olduğunu fark edince birkaç parça ekmek atıştırdı ve yeniden kalkarak yola koyuldu. şimdi orman yeniden şarkılar ile doluyordu. Çğlenin yakıcı sıcağına rağmen tüm hayvanlar serenat yapıyor gibiydiler. Bir an için çalıların arasında bir geyik gördü. Çatal boynuzları ile ona selam veren geyik geldiği hızla atlayarak uzaklaştı. İlian onunla selamlaşmaktan mutluluk duydu ve ilk defa bir hayvanı avlamadığı için sevindi. Artık av yoktu. Artık balta ile bir ağaca yaklaşmakta yoktu...
Günün ışıltısında ilerledi ve bir an için babasının ona vermiş olduğu eski haritayı açarak baktı. Doğuya doğru gidiyordu ve ormanın çıkışında iki kral soyunun büyük bir anlaşma ile birlikte yönettikleri devasa şehir Bennedit vardı. Ama orman millerce uzanıyordu. Yıllar bu haritayı eskitmediyse millerce huzur dolu yürüyüş sonunda yeniden acı vermeyi seven insanların, kendi ırkının arasına ulaşacaktı.
Akşam bastırdığında hava serinledi ve İlian bohçasından çıkarttığı yamalarla dolu pelerinini giyerek sıkıca sarıldı. Bu gece hava soğumaya başlamıştı. Gündüz geceye dönüşürken daha o anda yağmur bulutları toplanmaya başlamıştı. Havadaki boğucu sıcak yağmur ile yok olacaktı anlaşılan. Yağmur bulutları toplanırken İlian etrafına bakındı ve kendisini yağmurdan koruyacak bir yer aradı. Kuşlar şarkılarını keseli belki de saatler olmuştu ve geride sadece yağmurdan önce olan o gök gürültüleri vardı. Bu bahar yağmuruydu. Gelecek ve geçecekti ama arkasında temiz hava ile güzel bir başka bahar gününü bırakacaktı.
İlian ormanda durarak kendisini yağmurdan koruyacak bir yer aradı. Bakışlarını etrafta gezdirdi ve tek bir yer dahi bulamadı. Zihnindeki arama görüntüsü etraftaki tüm ağaçlara ulaşmış olacak ağaçların ona hitaben konuşmalarını duydu. Bir an sonra şaşkınlıkla ormanın içinde kıpırtılar gördü. İlk önce bunun bir göz yanılması olduğunu düşündü ama...
Yağmur damlalarını dökerken ağaçlar köklerini yerden çektiler. Kökler gövdelerinin etraflarına sarmalandılar ve İlian şaşkınlıkla bu görüntüye baktı. Devasa çam ağaçları gövdelerinin etrafına sarılmış olan köklerini toparlayarak hareket etmeye başladılar. Hız yok denecek kadar azdı ve yağmur şiddetini yavaş yavaş arttırırken ağaçlar zorlukla ilerliyorlardı. İlian bir an için korku ile paniklemişti ama sonunda ağaçların ona söylediklerini hatırladı. Â?Yağmurdan koruyabiliriz!Â? Ağaçların dalları yağmur altında gerinir gibi havaya kalkarak iki yana açıldılar ve adeta yağmuru kucakladılar. İlian o güne kadar bir ağacın hareket edebildiğini hiç görmemişti hatta duymamıştı bile ve bu ona çok garip geliyordu. Ayrıca garip olduğu kadarda güzeldi.
Ormanın zeminine düşen her damlacık zemini topraktan çamura çevirirken İlianın etrafı ağaçlar tarafından sarıldı ve İlian yağmurun geniş dallar ve güzel bitkisel örtü tarafından korunmakta olduğunu gördü. Burası ona kendiliğinden gelen bitkisel bir yuva gibiydi.
Ormandan tatlı mırıldanmalar duyuldu. Ağaçların yağmur altında şükran şarkıları söylemeleri o kadar huzur vericiydi ki! Gündüz güneş, gece yağmur ile besleniyorlardı. İlian o anda ormandaki binlerce ağacın hareketlendiğini ve kollarını gökyüzüne doğru kucaklarcasına kaldırdığını gördü.
Genç adam üzerindeki ağaçta bir kıpırdanma hissedince hızla bakışlarını o yöne kaldırdı ve bir serçe ailesinin ağaç dallarından birinde yağmurun yağışını izlemekte olduğunu gördü. O anda aklına ailesi geldi ama ailesi, ona bakıp onu büyüten kişiler ona sadece uzak bir geçmişten gelen şarkılar gibi göründü. O zamanlar geçmişti ve şimdi yenisi başlıyordu. İlian yeni bir hayata doğru yol alıyordu ve bu hayat daha yoldaki ilk gününde onu kucaklıyordu. Genç adam hayatı boyunca bu kadar huzurlu bir an geçirdiğini hatırlamıyordu. İşte bu hayatındaki bitmesini hiç istemediği ilk andı...
Kapkaranlık gökyüzü İlianÂ?a tatlı bir uyku mırıldanırken dört mutlu ağaç ise genç adama huzur dolu bir yuva sunarken gece gündüze doğru yollandı. Bulutlar gecenin yarısında çekildiler ve yerlerini tatlı bir melteme bıraktılar. Ay gökyüzünü süsledi ve karanlık derinleşti. Orman pusuya yattı. Uykudaki İlianÂ?ın etrafında dallar çevrildi ve genç adam derin bir çitle koruma altına alındı. Kökler yeniden yere sarılmıştı ve artık gözleri olan ağaçlar genç adamı izlemekteydiler. Genç adamı ve onun huzur dolu uykusunu. Bu orman bu genç adam için elinden geleni yapmaya kararlıydı, bu ormanda yaşayan her canlı onu ormanın sonuna kadar korumaya kararlıydı... Ormandan çıkmak ve kendisine yeni bir yuva aramak genç insanın seçimiydi ama eğer kalmak isteseydi işte o zaman bu ormanda yaşayan her canlı onu sonsuza kadar korurdu. Korunak Ormanının ruhu şimdi genç adamı korumak ve ona huzur vermek için hareket halindeydi...
İlian gözlerini açtı ve suratına vurun tatlı meltemi hissetti. şafak henüz atmamıştı ama genç adam bir iki parça ekmek yedikten sonra yola çıkmak için hazırdı bile. Gece huzurluydu. Kendisini evinde gibi hissetmişti ve şimdi kendisine bu huzuru verecek gerçek bir ev bulmak için yeniden yollardaydı.
Pelerinine sarılarak iki ağacın dallarının arasından çıktı ve tüm gece onu korumak için orada duran ağaçlara baktı. Ağaçlar hareket etmişlerdi ve İlian bunun bir hayal olmadığını biliyordu. Ruhundan bir teşekkür mırıldandıktan sonra ağaçlara arkasını döndü ve yola koyuldu.
Günün ilk ışıkları ağaçlar arasında süzülmeye başladığında oldukça yol almış olmalıydı. Her nedense orman içerisinde önünde sürekli bir patika oluşuyordu. Bu patika ona yol gösteriyor ve yanlış yöne gittiğini düşünüp patikadan sapmaya kalktığında geçişi engelleniyordu. İşte o zaman ormandan kendisine gelen bir yardım olarak değerlendirdi bu patikayı ve takip etmeye devam etti. Zaten yön duygusu da gitmesi gereken yönün bu olduğunu gösteriyordu. Yolculuğunu devam ettirdi, kuşlarla şarkı söylemeye devam etti...
|
|
|
 |
|
|
"BÇYÇK AV BÇLÇM 1" | Hesap A�/Yarat | 38 yorum |
| Yorumlar yazarlar�na aittir. ��eriklerinden biz sorumlu tutulamay�z. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
 |
 |
Forumlardan |
---
Geni�let
|
|
 |
|
 |
 |
|
 |
|
|